NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

r ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: r
Bulunan Sonuç: 1642

r

kıs. radius, rare, received, recipe, residence, retired, right-hand page, rises, rod, rubber.

r

kıs. roentgen(s), ruble, rupee.

r

, kıs. Rabbi, radical railroad, Reaumur, Republican, Rex, right (tiyatroda), River, Road, Royal.

r

kıs. radius, ratio, rupee.

r

,r i. İngiliz alfabesinin on sekizinci harfi. the three R' okuma, yazma ve aritmatik (reading, 'riting and 'rithmetic).

r.f.d.

kıs. Rural Free Delivery.

r.p.m., rpm

kıs. revolutions per minute dakikada devir.

r.p.s., rps

kıs. revolutions per second saniyede devir.

r.r.

kıs. Railroad, Right Reverend.

r.s.v.p.

kıs. Repondez s'il vous plait. Lütfen cevap veriniz.

ra

i. eski Mısır'da güneş tanrısı.

rabat

i. Rabat, Fas'ın başkenti.

rabbet

i., f. yiv, oluk; yivli tahtalarla birbirine bindirilen yer; f. yiv açmak; yivli tahtalan birbirine bindirmek. rabbet plane oluk rendesi.

rabbi

i. haham, Musevi din lideri. Grand Rabbi hahambaşı. rabbinate i. hahamlık, hahamhane. Rabbin'ic i. ortaçag başlarında hahamların kullandığı İbrani dili. rabbin'ical s. hahamlara veya öğrettikleri şeylere ait.

rabbit

i., f. tavşan, zool. Lepus cuniculus; adatavşanı, zool. Oryctolagus cuniculus; f. tavşan avlamak. rabbit hutch, rabbit warren evcil tavşan üretmeye mahsus kafes veya yer. rabbit punch enseye indirilen el darbesi. rabbity s. tavşana benzer; tavşanlarla dolu.

rabble

i., f. düzensiz kalabalık, halk yığını; the ile ayaktakımı; f. kitle halinde saldırmak.

rabble

i., f. ocak gelberisi; f. erimiş madeni gelberi ile karıştırmak.

rabid

s. kudurmuş, çok kızmış; mutaassıp; tıb., bayt. kuduz, kuduz hastalığına ait. rabidly z. aşırı derecede; deli gibi.

rabies

i. kuduz hastalığı.

raccoon

i. tilkiden büyücek, ayıya benzer ve kuyruğu alaca halkalı olup ağaçta yaşayan bir Kuzey Amerika hayvanı, zool. Procyon lotor.

race

i., f. yarış, koşu; koşuş, seğirtme; yaşam süresi; akıntı, cereyan; suyun bentten değirmene aktığı oluk veya geçit; bu oluktan hızla akan su; hareket eden bir makina parçası yatağı, yuva; f. koşmak, seğirtmek; yarış etmek; fazla hızlı işlemek (ma- kina); hızlı akmak. rac'er i. koşucu; yarış atı; yarış için yapılmış yat veya otomobil; Amerika'ya mahsus kara yılanı.

race

i. kök, zencefil kökü, kök zencefil. race ginger kök zencefil.

race

i. ırk, soy; döl, nesil; familya özel tat, çeşni (şarap). race riot ırk ayrımından meydana gelen catışma. race suicide bir kavmin kendi nüfus sayısını olduğu gibi koruyamaması.

raceabout

i. kısa cıvadralı yarış şalopası; yarış otomobiline benzer bir ceşit küçük araba.

racecourse

i. koşu meydanı.

racehorse

i. koşu atı.

raceme

i., bot. çiçek salkımı, salkım durumu.

racemose

s. salkıma benzer, salkımlar halinde yetişen.

racetrack

i. koşuculara mahsus yol, koşu yolu.

raceway

i. değirmen arkı.

rachis

, rhachis i. belkemiği; bot. rakis, bir yaprağın veya bir durumun ekseni, salkımın ana sapı; zool. tüy sapı.

rachitis

i., tıb. raşitizm. rachitic s. raşitizm türünden.

racial

s. ırka mahsus, ırksal. racially z. ırk bakımından, ırkça.

racialism

i. ırkçılık.

racism

i. ırkçılık. racist i. ırkçı.

rack

i., f. uçan hafif bulut; fırtına izi; f. rüzgârın önünde uçmak (bulut).

rack

i., f. atın rahvan yürüyüşü; f. rahvan gitmek.

rack

i., f. ahırda ot yemliği; parmaklıklı raf (özellikle tren veya vapurda); arabaya yerleştirilen ve kuru ot taşımaya mahsus kafes; bedeni germek suretiyle işkence yapılan alet veya tertibat; işkence sebebi; işkence, azap;dişli çubuk; f. germek; gerip işkence etmek; fazla yükseltmek (fiyat veya kira); fiyat yükseltmek suretiyle sıkıntıya sokmak. rack and pinion dişli kol ve fener dişli. rack block den. içinden halat geçer delikleri olan tahta. rack one's brains çok düşünmek, kafa patlatmak. on the rack çok ıstıraplı.

rack

i. koyun ve dana etinin gerdan ve belkemiği kısmı.

rack

f. tortudan bira veya şarap çıkarmak.

rack

i. yıkım, harabiyet. rack and ruin yıkım, harabiyet. go to rack and ruin harabeye dönmek, mahvolmak.

racket

, racquet i. raket; Kuzey Amerika'da kullanılan tabanı ağ örgülü kar kundurası; çoğ. dört duvara karşı sektirilerek oynanılan tenise benzer bir top oyunu.

racket

i. gürültü, patırtı, şamata, velvele: karışıklık: k.dili haraççılık, para sızdırma düzeni: argo meslek, iş. rackety s. gürültücü, şamatacı.

racketeer

i. şantaj yapan kimse: kanuna aykırı yollarla başkalarından para koparan kimse, haraççı.

rackrent

i., f. fazla yüksek kira bedeli: f. yüksek kira almak.

raconteur

i. iyi hikaye anlatan kimse.

racquet

bak. racket.

racy

s. kendine has tadı olan (şarap); canlı, zinde; açık saçık.

radar

i. aksettirdiği radyo ışınlarıyle bir cismin yerini ve şeklini tespit eden aygıt, radyolokasyon.

raddle

f. örmek.

radial

s. yayılan ışınlar şeklinde; merkezden çevreye doğru düzenlenmiş; yarıçapa ait; anat. kolun dal kemiğine ait, radyal.

radian

i., mat. parçası olduğu dairenin yarıçap uzunluğuna eşit yay.

radiance

, radiancy i. parlaklık, aydınlık, şaşaa.

radiant

s. ışın yayan, parlak, şaşaalı; neşe saçan; fiz. ısı yayan. radiantly z. hararetle, şevkle.

radiate

f. ışın yaymak; ışın halinde yayılmak; bir merkezden etrafa dağıtıp yaymak; radyoaktif ışınlar yaymak. radia'tion i. bir merkezden yayılarak dağılma, ışık veya sıcaklık verme, yayılma. radiation sickness radyoaktif ışınların etkisiyle meydana gelen hastalık.

radiator

i. kalorifer, radyatör; fiz. ışık veya sıcaklık yayan şey; oto radyatör.

radical

s., i. köke veya asla ait, temel; kökten, temelden, esaslı, köklü; bot. kökten çıkan, tabandan çıkan; mat. bir sayı veya niceliğin köküne ait, köksel; Radikal Partiye ait; i. kök, asıl; gram türetilmiş olmayan kelime, kök; Radikal Partiden bir kimse; kim. basit cisim, temel madde; mat. kök, kök işareti. radically z. kökünden, temelinden. radicalness i. aşırılık, ifrat, radikallik.

radicalism

i. köktencilik, radikalizm; radikallerin ilkeleri.

radicle

i., bot. kökcük: anat. sinir kökü.

radio

i., f., s. radyo telsiz telgraf veya telefon; telsiz telgraf veya telefonla gelen haber; radyo alıcı veya vericisi; f. radyo ile yayımlamak; telsiz telgrafla haberleşmek; s. radyoya veya telsiz telgrafa ait; radyoda kullanılan. radio astronomy radyo astro nomi. radio beacon radyo işaret vericisi. radio compass yön belirten radyo alıcısı. radio fix (uçak, gemi) radyo sinyalleri ile saptanan yer. radio frequency radyo frekansı, yüksek frekans. radio pill tıb. vücuda yerleştirilen minyatur radyo vericisi. radio spectrum radyo tayfı. radio star kuvvetli radyo sinyalleri veren yıldız. radio station radyo istasyonu. radio telescope astr. radyo teleskopu. radio transmitter radyo vericisi. radio tube radyo lambası. radio wave radyo dalgası.

radio

önek radyo veya radyum kuvvetiyle yayılan.

radioactive

s. radyoaktif. radioactive series radyoaktif dağılma dizisi. radioactivity i., fiz. radyoaktivite, radyoetkinliği.

radiocarbon

i. radyoaktif karbon izotopu.

radiochemistry

i. kim. yanın radyoaktif unsurları inceleyen dalı.

radiodating

i. karbon tarihlendirmesi.

radiogram

i. radvoqram.

radiograph

i. radyografi.

radioisotope

i. radyoizotop.

radiolarian

i., zool. ışınlılardan bir hayvan.

radiolocation

i. radar ile bulma.

radiology

i. radyoloji.

radioluminescent

s. röntgen etkisiyle ışık saçan.

radiometer

i. ışınların kuvvetini ölçmeye yarayan alet.

radiophone

i. radyotelefon, telsiz telefon.

radioscopy

i. radyoskopi.

radiotelegram

i. radyotelgraf, telsiz telgraf.

radiotelephone

i. radyotelefon, telsiz telefon.

radiotherapy

i., tıb. radyoterapi, röntgen ile tedavi.

radish

i. turp, bot. Raphanus sativus.

radium

i., kim. radyum. radium paint radyumlu boya. radium therapy bak. radiotherapy.

radius

i. (çoğ. radii, radiuses) yarıçap; anat. radyus, önkol kemiği, döner kemik, dal kemik; yarıçap ile ölçülen daire ölçümü. radius vector sabit bir noktadan hareket eden bir cisme olan uzaklık; astr. güneş ile bir gezegen arasındaki değişken uzaklık.

radix

i. (çoğ. radices, radixes) mat. bir sayı sisteminde temel olarak kullanılan rakam; bot. bitki kökü; kök kelime.

radome

i. radar tertibat. üzerindeki kubbe.

radon

i. radon.

radula

i., zool. dişli dil.

raf

kıs. Royal Air Force.

raff

i. ayaktakımı.

raffia

i. Madagaskar hurması, bot. Raphia pedunculata; rafya.

raffle

i., f. bir çeşit eşya piyangosu; f., gen. off ile piyango çekmek; piyangoya koymak.

raft

i., f. sal; f. sal yapmak; sal ile taşımak; sal kullanmak.

raft

i., k.dili yığın, büyük miktar. a raft of çok, pek çok.

rafter

i. çatı kirişi, kiriş.

raftsman

i. salcı.

rag

f. (-ged, -ging) i., argo kızdırmak, takılmak; azarlamak, paylamak; İng. kaba şaka yapmak; yaygara etmek, şamata çıkarmak; i. gürültü, şamata; kaba şaka.

rag

i. paçavra, çaput, eski bez parçası; gen. çoğ. yırtık pırtık giysi; şaka giysi; paçavra gibi önemsiz şey. rag baby, rag doll kumaştan yapılmış kukla. ragman i. eskici. rag paper paçavradan yapılmış kâğıt. rag rug pala. glad rags argo süslü elbise. in rags paçavralar içinde, yırtık pırtık.

rag

i., f. (-ged, -ging) İng. bir çeşit kefeki taşı; çatı kaplaması olarak kullanılan ince tabakalı bir çeşit siyah taş; f. çeşitli büyüklükte kırmak (maden filizi); kabaca yontmak.

ragamuffin

i. üstü başı perişan çocuk.

rage

i., f. şiddetli öfke, gazap, hiddet, köpürme; coşku, heyecan; moda, çok rağbet gören sey; f. çok öfkelenmek, hiddetlenmek, köpürmek, tepesi atmak, çok şiddetle meydana gelmek.

ragged

s. pürüzlü, karışık düzensiz; eski püskü, yırtık, pejmürde: iplikleri akmış; pejmürde kılıklı. raggedly z. yırtık pırtık. raggedness i. pejmürdelik.

raglan

i. reglan kollu palto.

ragout

i., f. sebzeli yahni; f. sebzeli yahni pişirmek.

ragpicker

i. paçavracı.

ragtag

i. ayaktakımı. ragtag and bobtail ayaktakımı.

ragtime

i. cazda olduğu gibi kesik tempo; kesik tempolu müzik parçası.

ragusa

i. Dubrovnik şehrinin İtalyanca adı.

ragweed

i. saman nezlesine sebep olan yaygın bir ot, bot. Ambrosia.

ragwort

i. kanaryaotu, bot. Senecio.

rah

ünlem Yaşa!

raid

i., f. akın, yağma, çapul, hücum; polis ve gümrük memurlan baskını; f. akın etmek, baskın yapmak. raider i. akıncı, baskıncı; eskiden ticaret gemilerine hücum için kullanılan silahlı ticaret gemisi.

rail

f. sövüp saymak. rail at, rail against dil uzatmak, sözle sataşmak, sövüp saymak; dırlanmak.

rail

i., f. tırabzan, merdiven parmaklık; demiryolu, ray; f. parmaklıkla çevirmek, tırabzan koymak; demiryolu ile taşımak.

rail

i. su tavuğu. water rail su yelvesi, zool. Rallus aquaticus.

railhead

i. tren garı; yapılmakta olan demiryolu hattının döşendiği en son nokta.

railing

i. parmaklık; parmaklık gereçleri.

raillery

i. şaka yollu alay; şakacılık, takılma.

railroad

, railway i., f. demiryolu; f. demiryolu ile taşımak; A.B.D., k.dili ivedilikle geçirmek (mecliste tasarı). narrowgauge railroad dekovil hattı.

raiment

i., eski elbise, giysi, üst baş.

rain

i, f yağmur; çog tropikal üIkelerde yağmur mevsimi; f. yağmak, yağmur yağmak; yağmur gibi boşanmak; yağmur gibi yağdırmak. rain area, rain belt yağmur bölgesi. rain barrel yağmur fıçısı. rain check ertelenmiş maç için seyirciye verilen yeni bilet; argo davete gidemeyen misafiri başka gün için davet etme. rain forest cengel. rain gauge yağmur ölçeği. rain cats and dogs pek şiddetli yağmak.

rainbow

i. gökkuşağı, yağmurkuşağı, ebemkuşağı, eleğimsağma, alkım rainbow. chaser hayal peşinde koşan kimse. rainbow trout çelikbaş alabalık, zool. Salma irideus.

raincoat

i. yağmurluk.

raindrop

i. yağmur damlası.

rainfall

i. yağış miktarı; sağanak.

raintight

s. yağmur geçmez.

rainwater

i. yağmur suyu.

rainy

s. yağmurlu rainy day darda kalınan zaman, sıkıntılı zaman. raininess i. yağmur çokluğu.

raise

f kaldırmak, yükseltmek; ayağa kaldırmak; öldükten sonra tekrar diriltmek; bina etmek, inşa etmek; toplamak (para); besleyip üretmek, yetiştirmek, büyütmek; çıkarmak, meydana getirmek; uyandırmak, harekete getirmek; ses yükseltmek; canlandırmak, şevk vermek; çoğaltmak, artırmak; kabartmak, mayasını getirmek: kaldırmak ; den. ufukta karayı görmek; dikmek; yığmak, yığın etmek. raise an objection itiraz etmek. raise Cain, raise hell, raise the devil k.dili karışıklık çıkarmak, velveleye vermek, yaygarayı basmak; paylamak. raise the dead kıyameti koparmak. raise the roof çok gürültü yap- mak.

raised

s. kabartma; ahçı. mayalanmış.

raisin

i. kuru üzüm.

raisond'etre

Fr. var olma nedeni.

rajah

i. raca.

rake

f.,i. den. yan yatmak, meyletmek; i. bir direğin veya dikili şeyin meyli; yan koyma (şapka).

rake

f., i. tarak, tırmık; f. taraklamak, tırmıklamak; ince ince araştırmak, taramak; ask. ateşle taramak. rake over the coals şiddetle azarlamak. rake in money kolayca para kazanmak. rake up toplamak, bir araya getirmek. rake up the past eski defterleri karıştırmak.

rake

i. sefih adam, ahlâksız kimse.

rakeoff

i., A.B.D., argo kardan hisse, komisyon; rüşvet; haraç.

raki

, rakee i. rakı.

rakish

s., den. direkleri hafifçe arkaya yatık; yan, yampiri, çarpık; gösterişli. rakishly z. yana eğilmiş olarak.

rakish

s. ahlaksız, sefih, sefih görünüşlü.

rale

i., tıb. normal solunumla birlikte duyulan ve hastalık belirtisi olan hırıltı, ral.

rallentando

s., z.,müz. derece derece ağırlaşan; z. yavaşlayarak.

ralliform

s., zool. su tavuğuna benzer.

ralline

s., zool. su tavuğuna özgü.

rally

f .,sakalaşmak, takılmak.

rally

f., i. canlandırmak; düzene girmek, toparlanmak; yükselmek; iyileşmeye yüz tutmak; i. toplama, toplanma; ralli; A.B.D. heyecan uyandırmak amacıyle toplanma.

ram

i., f. (-med, -ming) koç; şahmerdan; den. zırhlı mahmuzu, toz sereni; mak. yükseğe su çıkarmaya mahsus su mengenesi; astr. Koç takımyıldızı; f., çok kuvvetle vurmak, mahmuz ile vurmak (gemi); şahmerdan ile vurarak yerleştirmek. ram down one's throat istemediği bir şeyi zorla dinletmek.

ramadan

, Ramazan i. Ramazan.

ramble

f., i. enine boyuna dolaşıp gezmek, avare dolaşmak; konuyu dağıtmak; enine boyuna yayılıp büyümek (bitki); i. gezinme, gezinti; dolambaçlı yol. rambler i., dolaşıp gezen kimse; bot. sarmaşık gülü.

rambling

s. avare dolaşan; çeşitli yönlerde düzensizce yayılan; konudan konuya atlayan.

rambunctious

s., k.dili neşeli, gürültülü; deliduman, delişmen.

ramekin

, ramequin i. ekmek kırıntılarına yumurta ile peynir katılarak fırında pişirilen bir börek çeşidi: kalıp.

ramification

i., bot. dallanma; bot. ufak dal; kol, şube, dal; sonuç; çapanoğlu, çaparız.

ramiform

s. dal şeklindeki, dal gibi; dallı.

ramify

f. dal dal olmak, çatallaşmak, kollara ayrılmak; dallanıp budaklanmak; kollara ayırmak.

ramjetengine

dinamik tazyikli jet motoru.

ramose

s. dallı, dallanmış.

ramous

s. dal gibi, dala ait; dallanmış.

ramp

i. meyilli yüzey veya yol, rampa.

ramp

f., i. şahlanmak, şaha kalkmak; saldırmak; i. şahlanma.

rampage

f., i. öfkelenmek, köpürmek; saldırmak; i. saldırı; şiddetli öfke.

rampageous

s. saldırgan, öfkeli, kızgın.

rampancy

i. şaha kalkma, şahlanma; ifrat, haddi aşma.

rampant

s. sınır tanımayan, başıboş; yaygın; şahlanmış, şaha kalkmış.

rampart

i., f. kale duvarı, sur, siper, istihkâm; f. sur ile çevirmek.

rampion

i. bir tür ;çançiçeği, bot. Campanula rapunculus.

ramrod

i. tüfek harbisi; top tomarı; çubuk.

ramshackle

(s.) pek viran, harap, yıkık.

ramulose

(s.), (bot.) birçok ufak dalları olan.

ramus

(i.) (çoğ. mi) dal, dalsı kısım; çıkıntı.

ran

(bak.) run.

ranch

(i.), (f.) büyük çiftlik, hayvan çiftliği; büyük çiftliğin binaları; (f.) çiftlikte yaşamak; çiftlik işletmek. ranch house çiftlik evi; çatı kenarı çıkıntılı tek katlı ev. ranchman, rancher (i.) kovboy; çiftlik sahibi.

ranchero

(i.), Güneybatı ABD kovboy, sığır çobanı; rençper; çiftlik sahibi.

rancho

(i.), Güneybatı ABD çoban kulübesi, kulübe; büyük çiftlik.

rancid

(s.) ekşimiş, kokmuş, küflü (yağ). rancid'ity, rancidness (i.) ekşilik, küflülük. rancidly (z.) ekşice.

rancor

(İng.) cour (i.) şiddetli kin, hınç. rancorous (s.) kinci.

random

(i.), (s.) rasgele oluş: (s.) tesadüfi, rasgele. at random rasgele, tesadüfen. random sample istatistik bir bütünü temsil edecek şekilde seçilmiş örnek grup. random shot rasgele ateş. randomize (f.), istatistik rasgele dağıtmak.

range

(f.) dizmek, sıralamak; sınıflandırmak; tanzim etmek, tertip etmek, düzeltmek; dolaşmak, gezinmek; otlatmak, meraya salmak; menzilini bulmak (top); ayarlamak, kurmak (teleskop); uzanmak, yayılmak; dağılmak; (bir yerde) yetişmek, olmak, bulunmak. range far geniş kapsamlı olmak. The samples range from bad to excellent. Örnekler kötü ile mükemmel arasında değişiyor. ran'gy (s.) uzun mesafeye gidebilir; uzun bacaklı; geniş kapsamlı; dağ silsilesi gibi.

range

(i.) alan, saha; ABD mera, otlak; (biyol.) direy veya bitey alanı; yayılma alanı; (müz.) genişlik; sıra, dizi, silsile; uçak menzili; menzil, erim; uzaklık; poligon, atış yeri; fırınlı ocak; istatistik dağılım. range finder telemetre. range lights (den.) çifte silyon fenerleri, sıra fenerler. range rider atlı bekçi, koru veya çiftlik bekçisi, kovboy. out of range menzil dışında. mountain range dağ silsilesi. within range menzil dahilinde. ranger (i.) korucu; otlaktaki davar.

rangoon

(i.) Rangun, Burma'nın başkenti.

rani

(i.) racanın karısı.

rank

(s.) uzun veya sık büyümü, (s.) (bitki); ağır kokulu, keskin; (fena anlamda) daniska, tam; bitek; (huk.) haksız.

rank

(i.) sıra, dizi, saf; asker safı; (çoğ.) ordu, neferler, erler; rütbe, derece, sınıf, paye, mertebe, aşama; yüksek rütbe; dama haneleri sırası. pull rank ABD, argo mevkiini istismar etmek. take rankwith aynı seviyede olmak. rank and file fertler; herhangi bir teşkilâtın yönetilen üyeleri.

rank

(f.) sıraya dizmek, tertip etmek, tasnif etmek; daha yüksek rütbede olmak; rütbesi olmak, rütbeye göre gelmek; tasnif olunmak; dahil olmak, sayılmak. rank above daha yüksek rütbede olmak. rank next to rütbe veya mevkice ikinci gelmek. rank'ing (s.) kıdemli.

rankle

(f.) dert olmak, acısı unutulmamak; cerahat toplamak, iltihaplanmak.

ransack

(f.) iyice araştırmak, yoklamak; yağma etmek, soymak.

ransom

(i.), (f.) fidye, fidye ile serbest bırakılma; (f.) fidye ile kurtarmak; fidye alarak serbest bırakmak.

rant

(f.), (i.) ağız kalabalığı etmek, yüksekten atmak, büyük söz söylemek, atıp tutmak; (i.) ağız kalabalığı, abartmalı söz. rant and rave atıp tutmak.

ranunculus

(i.) düğünçiçeği, turnaayağı, (bot.) Ranunculus.

rap

(i.), (f.) (ped, ping) darbe, vuruş; çalma, çalış; argo suçluluk; (f.) vurmak, çalmak, çarpmak beat the rap argo cezadan kurtulmak; beraet etmek. take the rap argo suçu üstüne almak.

rap

(i.) yarım penilik eski İrlanda parası; bir nebze. I don't give a rap. Hiç de umurumda değil.

rapacious

(s.) yırtıcı; haris, açgözlü, doymak bilmez; zorba. rapaciously (z.) zorbalıkla; açgözlülükle. rapacity, rapaciousness (i.) açgözlülük, zorbalık.

rape

(f.), (i.) tecavüz etmek (kadına); yağma etmek; eski zorla alıp götürmek; (i.) zorla ırza tecavüz; eski zorla alıp götürme.

rape

(i.) kolza, (bot.) Brassica napus. rape cake kolza küspesi. rape oil kolza yağı.

rape

(i.) üzüm posası.

rapeseed

(i.) kolza tohumu; kolza, (bot.) Brassica napus.

rapid

(s.), (i.) pek çabuk, hızlı, tez, süratli; çabuk yapılmış; (i.), (gen.) (çoğ.) ivinti yeri.

rapidfire

(s.) süratle ateş eden.

rapidity , rapidness

(i.) sürat, hız. rapidly (z.) süratle, hızla.

rapier

(i.) dar ve uzun kılıç, (meç.) rapier thrust meçle vuruş; iğneli söz.

rapine

(i.) yağmacılık, soygunculuk, çapulculuk.

rapist

(i.) (kadına) tecavüz eden adam.

rapparee

(i.) 17. yüzyılda İrlandalı gerillacı; (nad.) haydut, korsan.

rappee

(i.) kuvvetli bir çeşit enfiye, burunotu.

rappel

(f.), (i.) dağcılıkta doruktan ip sallandırarak inmek; (i.) iple iniş.

rapper

(i.) çalan veya vuran kimse veya şey; kapı tokmağı.

rapport

(i.) dostça münasebet, dostça ilişki, ahenk, uyum en rapport (an rapor) (Fr.) birbiriyle anlaşmış, uyum halinde.

rapprochement

(i.), (Fr.) uzlaşma.

rapscallion

(i.) haylaz kimse, çapkın kimse, serseri kimse.

rapt

(s.) kendinden geçmiş, vecit halinde; çok dalmış, kendini vermiş.

raptorial

(s.) yırtıcı.

rapture

(i.) kendinden geçme, vecit hali, vecde dalma; aşırı sevinç. rapturous (s.) vecit halinde, kendinden geçmiş. rapturously (z.) kendinden geçerek.

raraavis

(Lat.) nadir bulunur şey; harikulade kimse.

rare

(s.) nadir, az bulunur, nadide değerli; yoğun olmayan (hava). rareearth metal nadir toprak elementi. rarely (z.) nadiren, seyrek olarak. rareness (i.) nadirlik.

rare

(s.) çiğ, az pişmiş, iyi pişmemiş.

rarebit

(i.) kızartılmış ekmeğe sürülen eritilmiş peynir, (bak.) Welsh rabbit.

rareeshow

kutu içinde mercek ile gösterilen resimler; sokakta gösterilen oyun.

rarefaction

(i.) basıncını azaltma (hava, gaz).

rarefy

(f.) yoğunluğunu azaltmak; seyrekleştirmek, seyrekleşmek; inceltmek; kalitesini yükseltmek; tasfiye etmek, arıtmak. rarefi'able (s.) basıncı azaltılabilir; inceltilebilir. rarefica'tion (i.) basıncını azaltma (hava, gaz).

rarity

(i.) nadirlik, seyreklik, nedret; nadir şey.

ras

(kıs.) Royal Asiatic Society, Royal Astronomical Society.

rascal

(i.) alçak adam, çapkın adam, yaramaz kimse. rascality (i.) alçaklık, çapkınlık.

rase

(bak.) raze.

rash

(i.), (tıb.) vücutta meydana gelen kızıllık veya lekeler, isilik.

rash

(s.) fazla aceleci, atılgan, sabırsız, telaşçı, düşüncesiz, cüretkâr, gözüpek. rashly (z.) cüretle, düşünmeden. rashness (i.) acelecilik, cüret; cüretli ve düşüncesiz iş.

rasher

(i.) ince kesilmiş jambon veya beykın dilimi.

rasorial

(s.) toprağı eşeleyerek yem bulan.

rasp

(f.), (i.) törpülemek, rendelemek; törpü gibi ses çıkarmak; (i.) kaba törpü, raspa; törpü sesi; törpüleme.

raspberry

(i.) ağaççileği, ahududu, (bot.) Rubus idaeus.

raspberry , razzberry

(i.) argo yuha, yuha çekme, yuhalama. give (some one) the raspberry yuha çekmek.

rasping

(s.) gıcırtılı, hışırtılı; çatlak sesli.

rat

(i.), (f.) (ted, ting) iri fare, sıçan, keme, (zool.) Mus; argo oyunbozan, mızıkçı kimse; kadınların saçını kabarık göstermek için kullanılan ufak ilâve parça; (f.) fare tutmak; on ile, argo gammazlamak; argo oyunbozanlık etmek. Norway rat göçmen keme, (zool) Rattus norvegicus. water rat misk faresi, (zool) Ondatra zibethica. Iike a drowned rat sırsıklam. rat race argo keşmekeş, hercümerç, koşuşturma, hengame. smell a rat kuşkulanmak, hile sezmek. ratter (i.) sıçan tutan kedi veya köpek; argo hain kimse.

ratable

(s.), (İng.) vergilendirilebilir; nispi; kıymet biçilir. ratably (z.) kıymete göre; kıymeti nispetinde.

ratafia , ratafee

(i.) bademli likör; bademli tatlı bisküvi.

rataplan

(i.) tekrarlanan vurma sesi.

ratatattat , ratatat

(i.) sürekli kapı çalınma sesi, davul sesi.

ratbitefever , ratbitedisease

(tıb.) fare ısırmasından ileri gelen bulaşıcı bir hastalık.

ratchet, ratch

(i.) dişli çark mandaIı, kastanyola. ratchet wheel mandallı çark.

rate

(f.) azarlamak, haşlamak.

rate

(i.), (f.) oran, nispet; kıymet, bedel, fiyat, paha; sınıf, çeşit, nevi; (mülk.) vergisi oranı; (İng.) mülk vergisi; (f.) kıymet biçmek, fiyat takdir etmek; hesap etmek; saymak; sınıflandırmak; değerlendirmek; nakliye fiyatını tespit etmek; (k.dili) hak etmek; değerli olmak, itibarda olmak. rate of exchange kambiyo sürümdeğeri. rate of interest faiz oranı. at any rate her nasılsa, her halde. at the rate of hesabıyle, nispetinde.

rathaus

(i.), (Al.) hükümet konağı; belediye binası.

rather

(z.) den ise, tercihan, e kalırsa; den ziyade; daha doğrusu; oldukça; tersine, aksine; (İng.) Öyle, ya ! I had rather go. Gitmeyi tercih ederim. Bana kalırsa gideceğim. I had rather not do it. Yapmasam daha iyi.

ratify

(f.) tasdik etmek, onaylamak. ratifica'tion (i.) onaylama, onama.

rating

(i.) tasnif, sınıflama; takdir; tahmin; küçük subay veya er.

rating

(i.) azarlama, tekdir.

ratio

(i.) nispet, oran.

ratiocinate

(f.) muhakeme etmek, etraflıca düşünmek, aklen tartmak. ratiocina'tion (i.) aklen tartma, muhakeme.

ration

(i.), (f.) pay, hisse; vesika ile verilen miktar; tayın, er azığı; (f.) tayın vermek; vesika ile dağıtmak; tayın miktarını tespit etmek.

rational

(s.) akıl sahibi, akıllı, makul, mantıklı; ussal; (mat.) rasyonel. rational'ity, rationalness (i.) mantıklılık, ussallık. rationally (z.) makul olarak, mantıkla.

rationale

(i.) mantık, temel.

rationalism

(i.) usçuluk, akılcılık, rasyonalizm. rationalist (i.) usçu, akılcı, rasyonalist rationalis'tic (s.) usçuluk felsefesine göre.

rationalize

(İng.) ise (f.) bahane bulmak; mantığa göre açıklamak; mantıklı kılmak; (İng.) modernleştirmek; (mat.) rasyonel sayıya çevirmek. rationalization (i.) bahane; modernleşme; (mat.) rasyonelleştirme.

ratite

(s.), (i.), (zool.) uçma olanağı olmayan cinsten (kuş).

ratline

(i.), (den.) ıskalarya, çarmıh basamağı.

ratoon , rattoon

(i.), (f.) budanmış bitki kökünden süren filiz; (f.) filiz sürmek.

ratsbane

(i.) sıçanotu, arsenik.

rattail

(s.) sıçan kuyruğu gibi.

rattan

(i.) benekli hintkamışı, (bot.) Calamus rotang.

rattle

(f.), (i.) takırdamak, tıkırdamak; takırdatmak; (k.dili) akımı karıştırmak; (i.) takırtı; boş laf, gevezelik; zırıltı; çocuk çıngırağı; çıngıraklı yılanın çıngırağı; can çekişme hırıltısı. rattle off ezbere söylemek. rattle on boş laf etmek, çok konuşmak, saçmalamak.

rattlebox

(i.) baklagillerden kurumuş tohumları çıngırak sesi çıkaran bir bitki, (bot.) Crotalaria.

rattlebrain, rattlehead

(i.) çalçene kimse, geveze kimse.

rattlesnake , rattler

(i.) çıngıraklı yılan, (zool.) Crotalus.

rattletrap

(i.) kırık dökük şey, eski araba.

rattling

(s.) tıkırdayan; (k.dili) canlı; çok.

rattly

(s.) takırdayan, tıkırtılı.

rattoon

(bak.) ratoon.

rattrap

(i.) fare kapanı; çok müşkül durum.

ratty

(s.) sıçan gibi; sıçanı çok; argo uygunsuz, kılıksız.

raucous

(s.) boğuk, kısık; velveleli, gürültülü, kaba.

ravage

(f.), (i.) tahrip etmek, harap etmek; (i.) harap etme; harabiyet.

rave

(f.), (i.), (s.) çıldırmak, çılgınca bağırıp çağırmak, hezeyan etmek; (i.) çıIgınca bağırma; çıIgınlık; (s.) şevklendirici.

rave

(i.) fazla yük kaldırabilmesi için at arabasının yanlarına ilave edilen parmaklık.

ravel

(f.) (ed, ing veya led, ling) (i.) bükülmüş şeyi açmak; ipliklerini ayırmak; gen out ile halletmek, çözmek; (i.) kaçmış ilmik, atmış iplik.

raveling , ling

(i.) sökülmüş iplik, kaçık.

ravelment

(i.) kaçmış ilmik, kaçık; dolaşıklık, karışıklık.

raven

(i.), (s.) kuzgun, (zool.) Corvus corax; (s.) kuzguni, simsiyah.

raven

(f.) aç kurt gibi yemek; yağma etmek.

ravening

(s.), (i.) açgözlü; yırtıcı, canavarca; çıldırmış, kudurmuş; (i.) açgözIülük; av.

ravenous

(s.) çok aç; yırtıcı hale gelmiş. ravenously (z.) aç kurt gibi. ravenousness (i.) canavarca iştah.

ravin

(i.), (f.) yağma; yırtıcılık; av, şikâr; (f.) canavar gibi yemek; yağma etmek.

ravine

(i.) koyak, dar ve derin dere.

raving

(s.), (i.) çılgın, gözü dönmüş, kudurmuş; (i.) deli saçması, saçma söz. stark raving mad kudurmuş, delirmiş. ravingly (z.) çıIgınca, kudurmuşcasına.

ravioli

(i.) İtalyan usulü mantı.

ravish

(f.) esritmek, çok sevindirmek; ırzına tecavüz etmek; eski zorla kapıp götürmek, gasp etmek. ravishment (i.) esrime, kendinden geçme; ırza tecavüz; eski zorla kapıp götürme.

ravishing

(s.) esritici, çok sevindirici, kendinden geçiren, büyüleyici. ravishingly (z.) büyüleyici şekilde.

raw

(s.), (i.) çiğ, pişmemiş; ham, işlenmemiş, terbiye edilmemiş bükülmemiş, tasfiye olunmamış; olgunlaşmamış; derisi sıyrılmış; soğuk; taze, yeni; acemi, tecrübesiz; (i.), the ile sıyrık. in the raw doğal halde, işlenmemiş; ABD, (k.dili) çıplak. raw deal argo haksız muamele. raw material hammadde. raw silk ham ipek. raw spirits saf ispirto. raw'ish (s.) hamca; oldukça çiğ. rawness (i.) çiğlik; hamlık; sıyrık.

rawalpindi

(i.) Ravalpindi.

rawboned

(s.) kemikleri çıkık, çok zayıf.

rawhide

(i.) tabaklanmamış deri, ham deri; ham deriden yapılmış kamçı.

ray

(i.), (f.) ışın, şua; (geom.) ışın; (bot.) papatya gibi çiçeğin dış petallerinden her biri; (zool) balık kanadı kılçığı, deniz yıldızı veya beş parmak denilen hayvanın parmaklarından her biri; (f.)ışın saçmak. a ray of hope ümit ışığı. rayless (s.) ışınsız, şuasız.

ray

(i.) tırpana, (zool) Raia batis; vatoz, kedibalığı, (zool) Raia clavata. electric ray uyuşturanbalığı, torpilbalığı, (zool.) Torpedo torpedo. sting ray bir tür dikenli uyuşturanbalığı, (zool) Dasyatis pastinaca.

rayah

(i.) reaya.

rayon

(i.) suni ipekli kumaş.

raze , rase

(f.) yıkıp yerle bir etmek, tahrip etmek.

razee

(i.), (f.), (den.) üst güvertesi çıkarılmış gemi; (f.) üst güvertesini çıkarmak.

razor

(i.), (f.) ustura; tıraş makinası. (f.) ustura ile kesmek veya tıraş etmek. razor blade ustura ağzı; jilet, tıraş bıçağı. razor clam, razor shell denizçakısı, ustura midyesi, (zool.) Solen razor strop, razor strap ustura kayışı. safety razor tıraş makinası.

razorback

(i.) çatalkuyruklu balina, (zool) Balaenoptera; sırtı dar ve keskin bir domuz; dar sırtlı tepe.

razorbill

(i.) usturagagalı alk, (zool) Alka torda.

razoredge

(i.) keskin bıçak ağzı, keskin uç; sivri dağ yamacı; zor durum.

razz

(i.), (f.), ABD, argo alay; yuha; (f.) alay etmek, takılmak, kızdırmak; yuhalamak.

razzledazzle

(i.), ABD, argo şaşırtıcı hareket.

rc

(kıs.) Red Cross, Roman Catholic.

rca

(kıs.) Reformed Church in America, Radio Corporation of America.

rcd

(kıs.) received.

rd

(kıs.) Rural Delivery.

rd

(kıs.) road, rod(s.), round.

re

(kıs.) Reformed Episcopal, Right Ex cellent, Royal Engineers.

re

edat dair, hakkında, e ait, meselesinde.

re

önek geri, geriye doğru: recall retrace; tekrar, yeniden: readdress, rearm. restate.

re

(i.), (müz.) gamda ikinci nota, re.

re-lay

f. (relaid) yeniden sermek veya döşemek.

reabsorb

(f.) tekrar emmek veya içine çekmek.

reach

(f.) uzatmak; elini uzatıp almak veya alarak vermek; uzanmak, erişmek; yetişmek, varmak, ulaşmak, vâsıl olmak; gelmek; (den.) rüzgâr yönünde seyretmek. reach ahead ileriye uzanmak. reach down elini aşağıya uzatmak. reach for almak üzere uzanmak.

reach

(i.) uzatma; uzanma, yetişme; erişme; erim, menzil; etki alanı, alan, görüş sahası; düz uzam; (den.) volta seyrinde zikzaklardan biri. beyond reach, out of reach erişilmez, yetişilmez. within reach erişilebilir.

react

(f.) tepki göstermek, tepkimek; tersine hareket etmek; (fiz.) tepmek, geri vurmak; (kim.) reaksiyona girmek.

reaction

(i.) tepki; karşı koyma, tepkime; mukabele, karşılık, aksi tesir; irtica; (biyol.) tepke; (psik.) tepki; (kim.) reaksiyon; (tıb.) ilâcın hasta üzerinde aksi tesiri, reaksiyon. reactionary (s.), (i.) gerici, mürteci (kimse). reactionist (i.) gerici kimse.

reactivate

(f.) tekrar yürürlüğe koymak, tekrar çalıştırmak.

reactive

(s.) tepkisel; aksi tesir yaratan.

reactivity

(i.) tepki gösterme; (kim.) reaksiyona girme kabiliyeti.

read

(s.) okumuş, bilgili. well read çok okumuş, çok bilgili.

read

(f.) (read) (red) (i.) okumak, kıraat etmek; anlamak, yorumlamak, tefsir etmek; çıkarmak, mana vermek; göstermek, kaydetmek; (metinde) yazılı olmak; okuyup öğrenmek; okunmak; (i.), (k.dili) okuma; okuma süresi. read between the lines kapalı anlamını keşfetmek. read out üyeliğini kaldırmak. read over baştan başa okumak; tekrar okumak. read (someone) to sleep kitap okuyarak uyutmak.

readable

(s.) okunaklı; okumaya değer, ilginç. readabil'ity (i.) okunaklılık; okumaya değer olma.

reader

(i.) okuyucu, okur; yayımlanacak eserleri eleştiren kimse; düzeltmen; okuma kitabı; (İng.) okutman.

reading

(i.), (s.) okuma; okunma; okunuş; edebi araştırma, çalışma; mana; okunacak metin; göstergenin kaydettiği öIçüm; metin; yorum; (s.) okumaya elverişli. reading desk kitap sehpası; kürsü. reading lamp masa lambası. reading room okuma salonu.

readjust

(f.) tekrar düzeltmek, yeniden düzenlemek, yeniden ayarlamak; yeniden alışmak.

readjustment

(i.) yeni şartlara alışma; alıştırma; yeniden düzenleme.

readmit

(f.) tekrar (üyeliğe, öğrenciliğe) kabul etmek.

ready

(s.), (i.), (f.) hazır, anık, amade; yetenekli, istekli; çabuk kavrayan; (i.) hazır olma; gezleme durumu; (f.) hazırlamak. ready money hazır para, nakit. a ready pen iyi yazı yazma kabiliyeti. make ready for (bir şey için) hazırlamak. readily (z.) seve seve, gönüllü olarak. readiness (i.) hazır olma; anıklık; gönüllülük.

readymade

(s.) hazır.

readymix

(s.), ABD sulandırılarak kullanılmaya hazır.

readytowear

(i.), (s.) konfeksiyon.

reaffirm

(f.) tekrar teyit etmek, tekrar doğrulamak.

reagent

(i.), (kim.) miyar, belirteç.

real

(i.) eski İspanyol parası.

real

(s.), (z.) gerçek, hakiki; asıl; samimi; (huk.) gayri menkule ilişkin; (z.) gerçekten çok. real estate (huk.) gayri menkul mal, mülk. real image gerçek gürüntü. real number (mat.) gerçek sayı. real property (huk.) mülk. the real thing esaslı şey, â1a şey, fevkalade şey. real wages satınalma gücüne güre hesaplanmış maaş. realness (i.) gerçeklik, hakikilik.

realgar

(i.), (min.) kırmızı zırnık.

realism

(i.) gerçekçilik, realizm.

realist

(i.) gerçekçi kimse, realist.

realistic

(s.) gerçekçi, gerçeğe uygun. realistically (z.) gerçeğe uygun olarak.

reality

(i.) hakikat, gerçeklik; gerçek, realite.

realization

(i.) fark etme; fark edilme; tahakkuk, gerçekleşme; gerçekleştirme; kavrama, idrak, tasavvur; paraya çevirme.

realize, (ıng.) ise

(f.) anlamak, tasavvur etmek; idrak etmek; gerçekleştirmek; tahakkuk ettirmek; para getirmek; paraya çevirmek. realizable (s.) gerçekleştirilebilir.

reallife

(s.), ABD, (k.dili) gerçek hayata dayanan.

really

(z.) gerçekten.

realm

(i.) üIke; krallık; memleket; diyar; (zool.) bölge. the realm of fancy hayal âlemi.

realpolitik

(i.), (Al.) kuvvete dayanan politika.

realtor

(i.), ABD, (tic.) (mark.) emlâkçi.

realty

(i.), ABD, (huk.) gayri menkul mal.

ream

(f.) (delik) genişletmek; (den.) kalafat için aralık yerlerini temizlemek. reamer (i.) bıcırgan, rayma; limon sıkacağı, limonluk.

ream

(i.) 480 veya 500 tabakalık kağıt topu; (çoğ.), (k.dili) çok miktar.

reanimate

(f.) yeniden canlandırmak.

reap

(f.) biçmek, orak ile biçmek, hasat etmek; mahsul toplamak; semeresini almak. reaping hook orak. reaping machine orak makinası, biçerdöğer.

reaper

(i.) orakçı, biçici; biçerdöğer.

rear

(i.), (s.) geri, arka; (ask.) artçı, dümdar; (s.) arkadaki, en geri. rear admiral (den.) tuğamiral rear guard dümdar kolu, artçı. rear line en geri asker safı. rearmost (s.) en geri, en sonraki. rear sight (tüfekte) arpacık. rear view mirror (arabada) dikiz aynası. rearward (z.), (s.) geriye doğru; (s.) arkadaki.

rear

(f.) kaldırmak, yükseltmek, dikmek; inşa etmek, bina etmek; yetiştirmek, besleyip büyütmek; yükselmek. rear up şahlanmak.

rearm

(f.) yeniden silahlandırmak; modern silahlarla donatmak veya donanmak. rearmament (i.) yeniden silâhlandırma; silahları modernleştirme.

rearrange

(f.) yeniden düzenlemek, yeniden tanzim etmek. rearrangement (i.) yeni düzen.

reason

(i.) sebep, neden, illet; delil, tanıt; akıl, fikir, idrak, anlayış, aklıselim; mantık; hak, insaf, adalet. bring to reason aklını başına getirmek. by reason of nedeniyle, sebebiyle. in all reason mantıki olarak, hakkıyle düşünülürse. It stands to reason. Galiba öyledir. with reason haklı olarak.

reason

(f.) usa vurmak, uslamlamak, muhakeme etmek; sonuç çıkarmak, anlamak; münakaşa etmek, müzakere etmek. reason out sonucunu bulmak. reason with ikna etmek, inandırmak.

reasonable

(s.) makul, mantıklı, akla uygun; uygun. reasonableness (i.) uygunluk. reasonably (z.) makul surette; oldukça.

reasoned

(s.) akla dayanan, düşünüp kararlaştırılmış.

reasoning

(i.) muhakeme, uslamlama, usa vurma. deductive reasoning tümdengelim uslamlamasl, tümdengelimli usa vurma. inductive reasoning tümevarım uslamlaması, tümevarımlı usa vurma.

reassure

(f.) güvenini tazelemek, tekrar temin etmek; (bak.) reinsure reassur ance (i.) temin edilme.

reaumur

(i.) 1730'da reomürü icat eden Fransız. Reaumur thermometer reomur.

reave

(f.) (reaved veya reft) eski zorla elinden almak, zaptetmek; yağma etmek; yırtmak.

rebate

(f.), (i.) iskonto etmek, indirim yapmak, tenzilât yapmak, bir kısmım geri vermek; (i.) indirim, tenzilât, iskonto, geri verilen kısım.

rebate

(bak.) rabbet.

rebec

(i.) rebap.

rebel

(s.), (i.) isyankâr, zorba, serkeş; (i.) asi, şaki.

rebel

(f.) (led, ling) isyan etmek, ayaklanmak, karşı gelmek; zorbalık etmek, serkeşlik etmek.

rebellion

(i.) isyan, ayaklanma.

rebellious

(s.) asi, serkeş, isyankâr. rebelliously (z.) asice, isyan ederek, isyankâr şekilde, serkeşçe. rebelliousness (i.) asilik, isyankarlık, serkeşlik.

rebirth

(i.) yeniden doğma, tekrar dünyaya gelme; yeniden uyanış, uyanma, canlanma, intibah, rönesans.

reboant

(s.) şiddetle yankılanan (ses).

reborn

(s.) yeniden doğmuş.

rebound

(f.) çarpıp geri sıçramak, geri tepmek; yansımak, yankılamak (ses).

rebound

(i.) esneklik; geri tepme; yankı; (k.dili) hayal kırıklığından sonraki tepki.

rebroadcast

(s.), (i.), (f.) (rebroad cast veya ed) tekrarlanan (radyo veya televizyon programı); (f.) tekrarlamak; tekrar yayımlamak; naklen yayımlamak.

rebuff

(i.), (f.) ret; azarlama, ters cevap; geri püskürtme; (f.) reddetmek; ters cevap vermek, azarlamak; geri püskürtmek.

rebuke

(f.), (i.) azarlamak, paylamak, tekdir etmek; (i.) azar, paylama.

rebus

(i.) sorulan kelime veya cümlenin kısımlarını ayrı ayrı resimlerle göstererek oynanan bir çeşit bilmece (msl. bir dal ile bir kavuk resmi dalkavuk diye okunacak) .

rebut

(f.) (ted, ting) çürütmek; (huk.) delillerle reddetmek. rebuttal (i.) delillerle çürütme ve reddetme. rebutter (i.), (huk.) bir davada davacı tarafından verilen ikinci cevap; delille reddeden kimse.

rec.

(kıs.) receipt, record, recorder.

recalcitrate

(f.) inat etmek, karşı gelmek, boyun eğmemek. recalcitrance, recalcitra'tion (i.) inatçılık, serkeşlik. recalcitrant (s.), (i.) inatçı, serkeş (kimse).

recall

(f.), (i.) geri çağırmak; hatırlamak, anımsamak; lağvetmek, feshetmek, geri almak; (i.) geri çağırma; anımsama; geri gelme işareti veya emri; (pol.) bir yöneticinin halkoyu ile azledilmesi.

recant

(f.) sözünü geri almak, vaz geçmek, caymak. recanta'tion (i.) sözünü geri alma, dönme, cayma, vaz geçme.

recap

(f.), (i.) Iastik kaplamak; (i.) kaplanmış lastik.

recap

(f.), (i.), (k.dili) özetlemek; (i.) özet.

recapitulate

(f.) özetlemek. recapitula'tion (i.) özet. recapitulatory (s.) özetleyici.

recapture

(i.), (f.) tekrar zaptetme; (f.) zaptedilmiş şeyi geri almak; hatırlamak.

recast

(f.) yeniden dökmek; yeniden düzenlemek; yeniden hesaplamak. re'cast (i.) yeni şekil, yeni hesap.

recd.

(kıs.) received.

recede

(f.) çekilmek, geri çekilmek; uzaklaşmak; vaz geçmek, sözünden dönmek.

receipt

(i.), (f.) reçete; makbuz, alındı; (çoğ.) hasılât; alma; (f.) makbuz vermek, ödendiğine dair imza koymak.

receivable

(s.), (i.) alınacak, alınması mümkün; tahsil olunacak; (i.) matlup, alacak.

receive

(f.) almak; kabul etmek; haber almak; anlamak, kavramak; taşımak, kaldırmak; uğramak, maruz kalmak. receiving line teşrifatçılar.

receiver

(i.) alan veya kabul eden kimse; tahsildar; (huk.) davalı malları idareyle görevli kimse; çalıntı malı alan kimse; (kim.) distilasyonda toplama kabı; (fiz.) hava boşaltma tulumbasının cam kavanozu; ahize, alıcı, almaç. receivership (i.) davalı malların idaresi.

recency

(i.) yenilik, yeni vuku bulma.

recension

(i.) eski bir eserin çeşitli nüshalarına bakılarak tespit edilen en uygun metin.

recent

(s.) yeni, yeni olmuş, yakında olmuş; (bh), (jeol.) dördüncü zamana ait. recently (z.) geçenlerde, son zamanlarda. recentness (i.) yeni vuku bulma.

recept

(i.), (psik.) birbiriyle ilgili görüntülerin tekrarlanmasıyle zihinde meydana gelen imge.

receptacle

(i.) kap, zarf; depo, havuz; hazne; (bot.) çiçek tablası.

reception

(i.) alma, alınma; kabul, kabul etme; misafir kabulü, kabul merasimi, resepsiyon; radyoda ses alma. reception room bekleme odası.

receptionist

(i.) resepsiyon memuru.

receptive

(s.) alır, kabul eder. receptively (z.) kabul edercesine. receptiveness, receptiv'ity (i.) alma eğilimi; (psik.) alırlık.

receptor

(i.), (anat.) alıcı sinir, reseptör.

recess

(i.) tatil vakti, paydos, teneffüs, ara.

recess

(i.), (f.) girinti, oyuk, (gen.) (çoğ.) gizli yer, iç taraf; (f.) girinti yapmak, oymak; ara vermek.

recession

(i.) geri çekilme; (ikt.) düşüş (fiyat); iktisadi durgunluk.

recessional

(s.), (i.) geri çekilmeye ait; (i.) papaz ve koro heyeti kiliseden çıkarken okunan ilâhi.

recessive

(s.), (i.) geri çekilme eğiliminde olan; (biyol.) dominant olmayan (vasıf), resesif; (i.) diğeri tarafından bastırılan özellik.

recherche

(s.), (Fr.) dikkatle seçilmiş; az bulunur, nadir, çok zarif; yapmacık tavırlı.

recidivism

(i.) sabıkalı kimsenin yeniden suç işleme eğilimi. recidivist (i.) ikinci defa mahkum olmuş kimse, sabıkalı kimse. recidivous (s.) çok sabıkalı.

recipe

(i.) yemek tarifi; reçete, tertip; çare, çözüm, plan.

recipient

(s.), (i.) verilen şeyi alan (kimse), alıcı.

reciprocal

(s.), (i.) karşılıklı, mütekabil, iki taraflı; birbirinin yerine geçen; (gram.) ortak; (i.) karşılıklı şey; (mat.) evrik değer. reciprocal insurance karşılıklı sigorta. reciprocal'ity (i.) karşıtlık. reciprocally (z.) karşıt olarak.

reciprocate

(f.) karşılıklı hareket etmek, karşılığını yapmak, misli ile karşılık vermek; birbirinin yerine geçmek, mütekabil olmak. reciproca'tion (i.) karşılık, tekabül.

reciprocity

(i.) iki devlet arasında yapılan anlaşma, ticari mübadele usulü; karşılıklı münasebet.

recision

(i.) iptal.

recital

(i.) ezberden okuma; ifade, anlatış, beyan; hikaye; resital.

recitation

(i.) ezberden okuma; ezberden okunacak parça; ders anlatma.

recitative

(s.) ezber şeklinde, hikaye söyler gibi.

recitative

(i.), (müz.) konuşur gibi okunan güfte veya makam, reçitatif.

recite

(f.) ezberden okumak; nakletmek, hikâye etmek, ders anlatmak.

reck

(f.), eski ehemmiyet vermek, önemsemek, dikkat göstermek; ehemmiyeti olmak.

reckless

(s.) dünyayı umursamayan; kendini tehlikeye atan; dikkatsiz, kayıtsız, pervasız. recklessly (z.) pervasızca, hiç bir şey düşünmeden. recklessness (i.) pervasızlık, cüretkârlık.

reckon

(i.) saymak, hesap etmek; tutmak, addetmek; sanmak, farzetmek, hükmünde tutmak; hesaba katmak; sayı saymak; hesap görmek; on ile itimat etmek, güvenmek; ABD, (h.dili) tahmin etmek, zannetmek, düşünmek. reckon with le hesap görmek; hesaba katmak.

reckoning

(i.) hesap, sayma; hesap görme, borç ödeme. day of reckoning hesaplaşma günü; kıyamet günü. dead reckoning (den.) parakete hesabı. out in one's reckoning hesabında yanılmış.

reclaim

(f.), (i.) geri istemek veya çağırmak; ziraate elverişli hale koymak; (vahşi hayvanı) ehlileştirmek; (azgın kimseyi) ıslah etmek; iadesini talep etmek; yeniden talep etmek; (i.) geri çağırma. beyond reclaim ıslah olmaz, adam olmaz. reclaim ant (i.), (huk.) şikâyetçi, iddiacı. reclamation (i.) geri isteme, iadesini isteme, itiraz; ıslah; ziraate elverişli hale koyma.

reclame

(i.), (Fr.) toplumun gözünde olmaya çalışma.

recline

(f.) boylu boyuna uzanmak; arkaya dayanmak, uzanmak, yaslanmak.

recluse

(s.), (i.) münzevi, dünya işlerinden kendini çeken; (i.) münzevi kimse, dünyadan çekilmiş kimse.

reclusion

(i.) inziva, münzevilik, dünyadan çekilme. reclusive (s.) inziva kabilinden.

recognition

(i.) tanıma, tanımlama; itiraf, tasdik, kabul.

recognizance

(i.) (huk.) taahhütname; kefalet; tanıma. recognizant (s.) tanıyan, bilen.

recognize

(f.) tanımak, kabul etmek, teslim ve itiraf etmek, itibar etmek; birine söz hakkı vermek; tanımak, bilmek; selâm vermek; takdir etmek. recogniz'able (s.) tanınabilir.

recoil

(f.), (i.) geri çekilmek; irkilmek; seğirdim yapmak, geri tepmek; geri gelmek; (i.) geri tepme, seğirdim, aksiseğirdim, geri çekilme. recoilless (s.) seğirdimsiz (top).

recollect

(f.) yeniden toplamak, yeniden yığmak; kendini toplamak.

recollect

(f.) hatırlamak. recollection (i.) hatıra; hatırlama; hatırlanan şey.

recommend

(f.) emanet etmek, havale etmek, tavsiye etmek, sağlık vermek, beğendirmek; temiz iş kağıdı vermek. recommendable (s.) tavsiye olunur.

recommendation

(i.) tavsiye, övme, tavsiyename, bonservis.

recommendatory

(s.) tavsiye kabilinden.

recommit

(f.) (ted, ting) tekrar tetkik etmek üzere heyete havale etmek. recommitment, recommittal (i.) heyete tekrar havale etme.

recompense

(f.), (i.) karşılığını vermek, mükafatlandırmak; acısını unutturmak, cezasını vermek, Iâyığını vermek; (i.) karşılık, mükafat; ceza.

reconcilable

(s.) barıştırılmaları mümkün, telif edilir, uzlaştırılabilir. reconcilability, reconcilableness (i.) barışma imkanı. reconcilably (z.) uzlaştırıcı surette.

reconcile

(f.) barıştırmak, aralarını bulmak; razı etmek; uzlaştırmak, telif etmek. reconcile the accounts hesapları mutabık kılmak. reconcilement (i.) uzlaşma.

reconciliation

(i.) barışma, uzlaşma; telif; barışıklık, barış.

reconciliatory

(s.) uzlaşma kabilinden.

recondite , recondite

(s.) derin (ilim); muğlak, kapalı, müphem, gizli, belirsiz. reconditely (z.) derin bilgi ile. reconditeness (i.) derinlik, derin mana; muğlaklık.

recondition

(f.) tamir edip yenilemek; Islah etmek.

reconnaissance , reconnoissance

(i.) özellikle savaş zamanında düşman mevzilerini keşif için tetkikat yapma. reconnaissance in force araştırma maksadı ile büyük kuvvetle hücum.

reconnoiter, (ıng.) tre

(f.), (i.) araştırma yapmak, incelemek, tetkikte bulunmak; (i.) araştırma, inceleme, tetkik.

reconsider

(f.) tekrar tetkik etmek, hakkında tekrar düşünmek; kabul edilmiş bir meseleyi yeniden reye koymak. reconsideration (i.) tekrar tetkik.

reconstitute

(f.) yeniden tertip etmek, tekrar kurmak. reconstituted milk içine su karıştırılmış süt tozu.

reconstruct

(f.) tekrar inşa etmek, yeniden yapmak veya tertip etmek; kalıntılarından eski halini anlamak; geçmiş bir olayın ayrıntılarına inerek parça parça incelemek.

reconstruction

(i.) tekrar inşa; yeniden yapılan şey; savaştan sonra kalkınma.

reconvert

(f.) eski haline dönüştürmek.

record

(f.) yazmak kaydetmek; deftere kaydetmek; banda almak, plağa almak; kaydını yapmak; tescil etmek. recording angel insanın emellerini kaydeden melek.

record

(i.), (s.) kayıt, vesika; sicil, defter; (çoğ.) arşiv; tasdikli suret; zabıt varakası, fezleke; gramofon plağı; (huk.) sicil, dosya; rekor; (s.) rekor kıran, rekor yapan, en yüksek, en çok. beat veya break the record rekoru kırmak. court of record sicilleri resmen geçerli sayılan mahkeme. of record sicilde kaydı olan. off the record mahrem, gizli; açıklanmamak şartıyle. on record kaydedilen, kaydı olan. recordbreaking (s.) rekor kıran. record changer otomatik pikap. record player fonograf, pikap. record prices en yüksek fiyatlar.

recorder

(i.) kaydedici kimse; hakim; kayıt aleti; teyp; (müz.) bir çeşit zurna veya flavta, çığırtma. recordership (i.) kaydedicilik.

recording

(i.) plak; bant.

recount

(f.) nakletmek, hikâye etmek.

recount

(f.), (i.) tekrar saymak, yeniden hesap etmek; (i.) yeniden sayma.

recoup

(f.), (i.) telafi etmek; zarar ödemek; (huk.) elde tutmak; (i.) telafi; elde tutma. recoup oneself zarar veya masrafı telafi etmek. recoupment (i.) telafi, tazminat.

recourse

(i.) yardım dileme, müracaat; müracaat edilecek yer veya kimse. have recourse to baş vurmak, müracaat etmek, yardım veya öğüt dilemek. right of recourse (huk.) kefilden parayı alabilme hakkı. without recourse başka taahhüt altına girmeden.

recover

(f.) yeniden döşemek; tekrar kapatmak; döşemesini yenilemek.

recover

(f.) tekrar ele geçirmek, geri almak, bir daha bulmak veya kazanmak; geri getirmek; (huk.) mahkeme marifeti ile ödetmek veya tazmin ettirmek, almak, tahsil etmek; telafi etmek; kurtarmak; işe yaramayacak madenden kıymetli maden çıkarmak; iyileşmek, kendine gelmek. recover damages tazminat almak. recover lost time kaybolan vakti telafi etmek. recover one's voice sesi tekrar tabiileşmek. recoverable (s.) telafi edilir, tekrar kazanılır; tahsili caiz.

recovery

(i.) tekrar ele geçirme; geri alma; iyileşme, kendine gelme; kürek çekerken tabii vaziyete dönme; eskrimde hücumdan sonra savunma vaziyetine geçme.

recreant

(s.), (i.) hain, alçak; korkak, cebin; (i.) ödlek kimse; hain kimse; kaçak; dinini bırakan kimse.

recreata

(f.) yeniden yaratmak, ihya etmek. recrea'tion (i.) yeniden yaratma, ihya; yeniden yaratılmış şey.

recreate

(f.) canlandırmak, dinlendirmek, eğlendirmek, hayat vermek; eğlenmek.

recreation

(i.) eğlence. recreational (z.) eğlence kabilinden.

recrement

(i.) posa, süprüntü; (tıb.) ifraz edilip tekrar vücuda alınan madde.

recriminate

(f.) şikâyete karşı şikayet veya iftiraya karşı iftirada bulunmak. recrimina'tion (i.) karşılıklı şikâyet. recriminative, recriminatory (s.) karşılıklı şikâyet kabilinden.

recrudesce

(f.) nüksetmek (hastalık). recrudescent (s.) tekrar vaki olan, nükseden. recrudescence (i.) nüksetme, yeniden gelme.

recruit

(i.) acemi asker; kura neferi; yeni gelen üye.

recruit

(f.) ordu veya donanma için nefer kaydetmek, acemi asker toplamak; ikmal etmek eksiğini doldurmak; sıhhati iyileşmek, düzelmek. recruitment (i.) acemi asker kaydetme.

rectal

(s.), (anat.) rektuma ait.

rectangle

(i.), (geom.) dikdörtgen. rectan'gular (s.) dik açıları olan, dikdörtgen şeklinde.

rectify

(f.) tashih etmek, düzeltmek, ıslah etmek; tasfiye etmek, taktir etmek; doğru hale koymak; (elek.) dalgalı akımı doğru akıma çevirmek. rectifi'able (s.) tashihi mümkün, düzeltilir. rectification (i.) tashih, ıslah, düzeltme; tasfiye. rectifier (i.), (elek.) doğrultmaç.

rectilineal, rectilinear

(s.) bir istikamette bulunan veya giden; hatları veya kenarları doğru olan; (geom.) doğrulu, doğrusal.

rectitude

(i.) dürüstlük; doğruluk.

recto

(i.) sağ taraftaki sayfa.

rector

(i.) mıntıka papazı, kilise papazı; bir okul veya üniversitenin başkanı, rektör. rectorate, rectorship (i.) papaz veya reisin rütbesi veya görev süresi; rektörlük. rector'ial (s.) reisliğe veya papazlığa ait.

rectory

(i.) mıntıka papazı evi.

rectum

(i.), (anat.) bağırsağın makada bitişik düz parçası, kalınbağırsağın son kısmı, rektum.

rectus

(i.) (çoğ. ti) (anat.) düz kas.

recumbent

(s.) boylu boyunca uzanmış, arkaya dayanmış. recumbency (i.) uzanış, dayanış. recumbently (z.) uzanarak.

recuperate

(f.) sıhhat veya kuvvetini tekrar kazandırmak veya kazanmak; zararını telâfi etmek. recupera'tion (i.) nekahet. recuperative (s.) nekahet kabilinden.

recur

(f.) tekrar olmak, tekrarlamak (olay, hastalık); tekrar hatırlanmak, yeniden bahis konusu olmak. recurrence (i.) tekrar vaki olma, tekerrür etme.

recurrent

(s.) tekrar vuku bulan; (anat.) dönüp aksi yöne giden. recurrent fever (tıb.) tekrar tekrar gelen nöbet.

recurve

(f.) geriye veya aşağı doğru eğmek. recurvate, recurved (s.) aşağı veya dışarıya eğilmiş.

recusant

(s.), (i.) (İng.) (tar.) resmi kiliseye gitmeyi reddeden (kimse); (i.) resmi kilise kanunlarına karşı gelen kimse. recusancy (i.) boyun eğmeme.

recycle

(f.) (kullanılmış maddeleri) yeniden işleyip kullanışlı hale getirmek.

red

(s.) (der, dest) (i.) kırmızı, kızıl, al; komünist olan; (i.) kırmızı renk, kırmızı boya; kırmızı giyimli kimse; kırmızı renkli şey; (gen.) (bh) anarşist; komunist. red admiral kırmızı renkli güzel bir kelebek. Red Army Sovyetler Birliği ordusu. red bandfish flandrabalığı, (zool.) Cepola rubescens. red blindness kırmızı renk körlüğü. red cedar bir cins kırmızı ardıç. red cent ABD peni; az para. Red China (k.dili) Kızıl Çin. red corpuscle alyuvar. Red Crescent Kızılay. red cross İngiliz bayrağındaki kırmızı haç; (bh) Kızılhaç. red deer kırmızı bir geyik, (zool.) Cervus elaphus. red drum deniz güzeli; (zool.) Sciaenops ocellata. Red Ensign Kanada bayrağı. red fir odunu kırmızı bir cins çam, (bot.) Abies magnifica. red fire kırmızı ışık vererek yanan madde. red flag kızıl bayrak; isyan bayrağı; tehlike işareti. red gum bir çeşit dişeti iltihabı. red hat Katolik kardinal şapkası. red heat tav. red herring ilgiyi tehlikeli bir konudan başka yöne çekmek için öne sürülen mevzu. red lead sülüğen. redletter day büyük yortu günü; bir insanın hayatındaki en mühim gün. red light (trafikte) kırmızı ışık. redlight district fahişeler mahallesi. red man kızılderili. red osier sürgünleri sepet yapımında kullanılan bir söğüt, (bot.) Salix purpurea red pepper kırmızı biber. Red Sea Kızıldeniz. red shift (astr.) uzaklaşan bir cisim tayfının hrmızıya dönüşmesi. red tape kırtasiyecilik. in the red zarar etmiş, zimmet tarafında kırmızı rakamları olan. not worth a red cent beş para etmez, değersiz; hiç meteliği yok. see red son derece öfkelenmek, gözlerini kan bürümek, adam öIdürecek kadar kızmak. redness (i.) kırmızılık.

redact

(f.) yazı haline koymak; tashih edip basılmak için hazırlamak. redaction (i.) düzeltilmiş ve düzenlenmiş nüsha; yeni bası. redactor (i.) bir metni değiştiren kimse.

redan

(i.) dış açı teşkil eden iki istihkam siperi.

redbaiting

(i.) ispatsız olarak komünistlikle suçlama.

redblooded

(s.) mert, erkekçe.

redbreast

(i.) kızılgerdan, nar bülbülü; kızıl göğüslü kuş.

redbud

(i.) erguvan, boynuz ağacı, (bot.) Cercis siliquastrum.

redbug

(bak.) chigoe.

redcap

(i.), ABD kırmızı kasketli bagaj hamalı.

redcoat

(i.) eski İngiliz askeri.

redd

(f.), (leh.), up ile düzenlemek; boşaltmak; arabuluculuk yapmak.

redden

(f.) kırmızılaştırmak, kırmızılaşmak.

reddish

(s.) kırmızımsı, kırmızımtırak. reddishness (i.) kırmızımsılık.

reddle

(i.) koyunları işaretlemek için kırmızı boya.

rede

(f.), (i.), eski, (leh.) öğüt vermek, nasihat etmek; izah etmek, anlatmak; (i.) öğüt, nasihat; plan, tertip; masal, hikaye; tefsir.

redeem

(f.) bedelini verip geri almak, rehinden kurtarmak; fidye vererek kurtarmak; borçtan kurtarmak; vaadini yerine getirmek; kefaret etmek. one redeeming feature bir iyi tarafı. redeemable (s.) paraya çevrilir (senet); fidye vererek kurtulması mümkün, bedeli verilip geri alınır; ıslah olunur. redeemer (i.) kurtarıcı kimse.

redemption

(i.) kurtarma, kurtarılma, halas; rehinden kurtarma; kefaret; paraya çevrilme. beyond redemption, past redemption kurtarılamaz. redemptive (s.) kurtarıcı, kurtaran.

redeye

(i.), ABD, (k.dili), (dy) kırmızı ışık; ABD, argo kalitesiz viski; Kanada, argo birayla domates suyu karışımı.

redhanded

(s.) suçüstü.

redhead

(i.) kızıl saçlı kimse; ABD kırmızı başlı bir cins ördek. redheaded woodpecker kırmızı başlı ağaçkakan.

redhot

(s.) tavlı; ateşten kıpkırmızı kesilmiş; yepyeni (haber); kızgın, heyecanlı; müfrit.

redingote

(i.) redingot.

redintegrate

(f.) yeniden iyi hale koymak, yenilemek. redintegra'tion (i.) yenileme; (fels.) tümceleme.

redirect

(f.) yeniden salık vermek; (mektuba) düzeltilmiş adresi yazıp yollamak.

rediscount

(i.), (f.) reeskont; (f.) reeskont etmek.

redistrict

(f.) seçim bölgelerini yeniden sınırlandırmak.

redivivus

(s.) canlandırılmış, hayat verilmiş.

redneck

(i.), ABD Güneyde zenci aleyhtarı olan fakir ve cahil çiftçi.

redolent

(s.), (gen.) of veya with ile güzel kokulu; keskin koku yayan; hatırlatıcı. redolence, redolency (i.) güzel koku, keskin koku. redolently (z.) güzel kokulu.

redouble

(f.) iki misline çıkarmak; tekrarlamak; yansılamak; iki misli olmak; tekrarlanmak aksetmek. redouble one's efforts daha fazla gayret sarfetmek.

redoubt

(i.) tabya, palanka.

redoubtable

(s.) korkunç, heybetli; (gen.) alay yiğit, cesur; hürmete lâyık.

redoubted

(s.) korkunç korkulur; hürmet edilen belli şöhretli.

redound

(f.), (i.) neticelenmek; gerektirmek, vesile olmak; (i.) netice.

redpoll

(i.) (kızıl başlı) ispinoz kuşu, (zool.) Acanthis.

redraft

(i.), (f.) ikinci müsvedde; (tic.) protesto edilen bir senedin masraflarla beraber ikinci şekli; (f.) ikinci müsveddeyi yazmak.

redress

(f.), (i.) doğrultmak, tashih etmek, düzeltmek; hakkını yerine getirmek; tamir etmek; (i.) kusuru tashih etme; tamir, ıslah. redressal (i.) kusuru tashih, ıslah. redressable (s.) ıslah olunur.

redskin

(i.) kızılderili.

redstart

(i.) kızılkuyruk, (zool.) Phoe nicurus phoenicurus; Amerika'ya mahsus bir çeşit sinekyutan kuşu, (zool.) Setophaga ruticella.

reduce

(f.) azaltmak, indirmek, kırmak, küçültmek; şiddetini azaltmak; (tıb.) organları normal yerine getirmek; tertip etmek, tanzim etmek; tahvil etmek, çevirmek; getirmek, bir hale sokmak; (İskoç.), (huk) kanuni şekilde iptal etmek; (kim.) redüklemek; (foto.) zayıflatmak; fethetmek; perhiz yolu ile zayıflamak. reducible (s.) indirilir, azaltılır.

reductioadabsurdum

(Lat.) bir şeyin mantıksızlığını ispat; aksinin yalan olduğunu ispat suretiyle bir fikrin doğruluğunu gösterme.

reduction

(i.) azaltma, eksiltme, küçültme; azaltılmış şey; (tıb.) organı normal yerine getirme; perhizle zayıflama.

redundance

(i.) fazlalık; ağdalı ifade; fazla şey; (İng.) işten çıkarılma; işsizlik oranı.

redundancy

(i.) fazlalık; ağdalı ifade; bir metin içindeki tekrar oranı.

redundant

(s.) gerekenden fazla olan; fazla sözle ifade edilmiş, ağdalı; (İng.) işinden çıkarılan. redundantly (z.) gerekenden fazla olarak; ağdalı olarak.

reduplicate

(f.), (s.) tekrarlamak; iki kat etmek; (gram.) kip teşkili için bir harf veya heceyi tekrarlamak; (s.) tekrarlanmış, iki kat, iki misli, katmerli.

reduplication

(i.) iki kat etme veya olma, iki misline çıkarma veya çıkma, tekerrür; (gram.) bir hece veya harfi tekrarlama.

redware

(i.) bir çeşit yosun, (bot.) Laminaria digitata.

redwing

(i.) pas rengi ardıçkuşu; Amerika'ya mahsus kırmızı kanatlı bir çeşit karatavuk.

redwood

(i.) kırmızı kereste veren bir çeşit ağaç; Kaliforniya'ya mahsus ve dünyanın en yüksek ağacı olan bir cins servi ağacı.

redyellow

(i.) portakal rengi.

reecho

(f.), (i.) tekrar aksetmek, yankılamak, aksettirmek; (i.) tekrarlanan yankı.

reed

(i.), (f.) kamış, (bot.) Trichoon phragmites; saz, (bot.) Phragmites; kamış düdük; kaval, ney; (müz.) klarnet gibi çalgıların ağzında bulunan ve sesi çıkaran ince maden veya kamış parçası; bez tezgâhında gücü; (f.) kamış veya kuru otla kaplamak veya süslemek. reed organ basınçlı havayla titreşen kamışlar yoluyle ses çıkaran bir müzik aleti. reed pipe içinde ses çıkaran ince maden parçası olan org borusu; kamış düdük. reed stop böyle boruları kontrol eden jüdorg. reed warbler bir çeşit küçük ötleğen, (zool.) Acrocephalus scirpaceus. a broken reed güvenilmez kimse veya şey. reed'y (s.) kamış dolu; kamış gibi; kamış düdük gibi ses çıkaran.

reedbuck

(i.) Afrika'da bulunan bir cins antilop, (zool.) Redunca arundineum.

reeding

(i.), (mim.) yuvarlak silme.

reedling

(i.) bircins baştankara, (zool.) Panurus biarmicus.

reedmace

(i.) su kamışı, (bot.) Typha latifolia.

reeducate

(f.) yeniden eğitmek; eğiterek ıslah etmek.

reef

(i.) resif, döküntü, kayalık, deniz yüzeyi ile beraber veya yüzeyin hemen altında bulunan kayalar. reef'y (s.) döküntülü, kayalık.

reef

(i.), (f.), (den.) yelkenin bir kat camadanı; yelkeni camadan ile küçültme; (f.) camadanını bağlamak; cıvadıra bastonunu mayna etmek. reef knot camadan bağı. reef point camadan halatı.

reefer

(i.), (den.) camadancı; çift sıra düğmeli kalın ceket.

reefer

(i.) ABD, argo esrarlı sigara.

reek

(f.), (i.) buhar veya buğu yaymak; fena koku yaymak; (i.) fena koku; (İskoç.) duman, buhar.

reel

(i.), (f.) çıkrık iği, makara; (sinema) filim makarası; (teyp) bant makarası; olta çubuğunun alt ucuna konulan makara; makara üstüne sarılmış iplik veya tel; (f.) makaraya sarmak. reel in olta çubuğu makarası üzerine ipi sarmak. reel off (k.dili) pürüzsüzce anlatmak (hikâye). reel out olta çubuğu makarasından ipi koyvermek. reel toreel (s.) iki makaralı (teyp).

reel

(f.), (i.) dönmek, çabuk dönmek; sersemlemek, başı dönmek; bozguna uğramak; sarhoş gibi sendeleyerek yürümek, salınmak; (i.) sendeleyerek yürüme, başı dönme.

reel

(i.) oynak bir İskoç dansı; bu dansın müziği. Virginia reel Amerika'ya mahsus meşhur bir dans.

reelect

(f.), (pol.) tekrar seçmek. reelection (i.) tekrar seçilme. reenforce (bak.) reinforce.

reenter

(f.) tekrar girmek; yeniden kaydetmek veya ettirmek; bir oyma işinin çizgilerini derinleştirmek. reentrance (i.) tekrar giriş; yeniden kayıt.

reentrant

(s.), (i.) girintili (açı).

reentry

(i.) yeniden girme; (huk.) (mülke) tekrar sahip çıkma; uzaydan atmosfere dönme.

reevaluate

(f.) yeniden değerlendirmek; yeniden göz önüne almak.

reeve

(i.), (tar.) İngiltere kasabalarında yüksek memur; Kanada'da köy veya şehir meclisi reisi.

reeve

(f.) (reeved veya rove) (den.) bir halatın ucunu bir delikten veya makaradan geçirmek.

reeve

(i.) dişi dövüşken kuş, (zool.) Philo machus pugnax.

reexamine

(f.) tekrar sorguya çekmek. reexamina'tion (i.) tekrar edilen sınav; yeniden değerlendirme.

reexport

(f.), (i.) tekrar ihraç etmek; (i.) tekrar ihraç edilen mal; tekrar ihraç. reexporta'tion (i.) ithal edilen malın yeniden ihracı.

ref.

(kıs.) referee, reference.

refection

(i.) hafif kahvaltı.

refectory

(i.) manastır yemekhanesi; üniversite yemekhanesi.

refer

(f.) vermek, isnat etmek, hamletmek; göndermek, havale etmek, müracaat etmek; işaret etmek, ima etmek; bakmak, danışmak, sormak. referable (s.) havale edilir.

referee

(i.), (f.) hakem; tartışmalı bir meseleyi hal için kendisine müracaat edilen kimse, bilirkişi, eksper; (f.) hakemlik yapmak.

reference

(i.), (f.) havale etme veya olunma; münasebet, ilgi; kinaye, ima, telmih; müracaat; müracaat kitabı veya yeri; tavsiye eden kimse; tavsiyename, ehliyetname, referans; (f.) bir kitabın içine müracaat yerlerini işaret etmek. reference library araştırma için kullanılan fakat dışarı kitap çıkarılamayan kütüphane. reference mark müracaat işareti. cross reference aynı kitapta başka yere müracaat. with reference to e gelince, münasebetiyle. without reference to hesaba almayarak.

referendum

(i.) referandum.

referent

(i.) kastedilen nesne veya kavram, bir söz veya sembol ile ima edilen şey.

refill

(f.), (i.) tekrar doldurmak; (i.) herhangi bir kabın içindeki biten maddenin yerine konan yedek takım.

refine

(f.) tasfiye etmek, saf hale koymak; inceleştirmek, tasfiye yolu ile izale etmek; safileşmek, tasfiye olunmak, temizlenmek; incelmek, zarifleşmek.

refined

(s.) ince, kibar, zarif; safi, has; dakik, tam.

refinement

(i.) saflık, halislik, tasfiye; incelik, kemal, kibarlık; zariflik, nezaket.

refinery

(i.) rafineri, tasfiyehane, şeker fabrikası; kalhane, kal ocağı.

refit

(f.), (i.) tekrar kullanılacak hale koymak, tamir edip yenilemek, düzeltmek; tekrar kullanılacak hale gelmek; (i.) tamir, ıslah, yeniden donatma.

reflect

(f.) aksetmek, yansımak; ayna gibi hayalini göstermek; netice olarak vermek; düşünmek, tefekkür etmek. reflect on kusurunu göstermek.

reflectance , reflectiv'ity

(i.), (fiz.) bir yüzeye çarpan ışıkla yansıyan ışık arasındaki oran.

reflecting

(s.) akseden; derin düşünen. reflecting circle (astr.) oktant cinsinden tam daire bir alet. reflecting telescope aynalı teleskop.

reflection, (ıng.) reflexion

(i.) çarpıp geriye veya başka yöne sekme; aksetme, yansıma, refleksiyon; aksettirilen şey, akis; üstüne atma, iftira, ayıplama, kınama; düşünme, tefekkür; fikir, düşünce.

reflective

(s.) aksettiren, aksedici; aksettirilmiş; düşünceli, mütefekkir; düşünce mahsulü. reflectively (z.) aksederek; derin düşünerek. reflectiveness (i.) derin düşünme; aksetme niteliği.

reflectivity

(bak.) reflectance.

reflector

(i.) ayna, yansıtaç, reflektör; aynalı teleskop; ses aksettiren cihaz.

reflex

(s.), (i.) geri çevrilmiş, ters, yansıyan; (fizyol.) elinde olmayarak vukua gelen; (i.) akis, yansımış şekil; (fizyol.) gayri ihtiyari vukua gelen hareket, refleks, tepke, yansı. reflex action gayri ihtiyari hareket, refleks. reflex center gayri ihtiyari hareketleri idare eden ve beyinde bulunan merkez, refleks merkezi.

reflex

(f.) geriye çekmek veya bükmek; yansıtmak.

reflexible

(s.) yansıyabilir, aksettirilebilir. reflexibil'ity (i.) yansıma niteliği.

reflexive

(s.), (i.), (gram.) dönüşlü; dönüşlü fiil.

refluent

(s.) dönüp geri akan.

reflux

(i.) geriye akış, cezir haline geliş.

reforest

(f.) kesilmiş ormanda yeniden ağaç dikmek. reforesta'tion (i.) yeniden orman yetiştirme.

reform

(f.), (i.) ıslah etmek, reform yapmak; yenileyip daha iyi hale koymak; ıslah olmak; nefsini ıslah etmek; (i.) ıslah, reform; nefsini ıslah. Reform Judaism ABD'de reformcu Musevilik.

reform

(f.) yeniden teşkil etmek, yeni şekle koymak, düzene koymak.

reformation

(i.) nefis ıslahı, daha iyi vaziyete koyma veya girme; ahlakın düzelmesi; (bh) 16. yüzyılda Protestan kiliselerinin tesisi ile neticelenen dinsel devrim.

reformatory

(s.), (i.) ıslahat gerektiren; (i.) reşit olmayan sanıklara mahsus hapishane, ıslahevi. reformative (s.) ıslahat husule getiren.

reformed

(s.) Kalvin öğretisini benimseyen. Protestan kiliseleriyle ilgili.

refract

(f.) ışınları kırmak. refract (İng.) angle kırılma açısı. refracting telescope mercekli teleskop.

refraction

(i.) kırılma.

refractive

(s.) kırılan. refractive index kırılma oranı.

refractor

(i.) mercekli teleskop.

refractory

(s.) inatçı, itaatsiz; kolay işlenemez, erimez. refractorily (z.) inatla. refractoriness (i.) inatçılık.

refrain

(f.), from ile kendini zaptedip çekmek, bir şey yapmaktan çekinmek, kendini tutmak, sakınmak.

refrain

(i.) şarkı nakaratı, nakarat nağmesi.

refrangible

(s.) kırılabilir. refrangibil'ity, refrangibleness (i.) kırılma kabiliyeti.

refresh

(f.) tazelemek, yeniden canlandırmak, hayat vermek; dinlendirmek, serinletmek; kuvvetlendirmek (hatırayı). refresh oneself canlanmak; dinlenmek, tazelik kazanmak, serinlemek. refreshingly (z.) canlandırıcı surette.

refresher

(s.), (i.) tazeleyici; (i.) tazeleyen veya ihya eden şey; (k.dili) içki; (huk.) tehir edilen veya fazlasıyle uzayan celse için avukata verilen ek ücret. refresher course eski bilgileri hatırlayıp yenilikleri öğrenmek için yapılan çalışma.

refreshing

(s.) canlandırıcı, hayat verici.

refreshment

(i.) taze hayat verme; canlandırma, canlanma; canlandırıcı veya dinlendirici şey; (çoğ.) yiyecek içecek şeyler.

refrigerant

(s.), (i.) serinlik verici, soğutkan (ilaç veya içki); soğutucu veya dondurucu (kimyasal madde).

refrigerate

(f.) soğutmak, buzdolabı içinde dondurmak veya donmak. refrigera'tion (i.) soğutma, serin tutma, dondurma. refrigerative (s.) soğutucu, dondurucu.

refrigerator

(i.) buzdolabı, soğutucu. refrigerator car frigorifik vagon.

reft

(bak.) reave.

refuel

(f.) yakıt ikmal etmek.

refuge

(i.) sığınacak yer, sığınak; barınak.

refugee

(i.) mülteci, diğer bir memlekete kaçıp sığınan kimse, sığınık.

refulgent

(s.) parlak, şaşaalı, muhteşem, revnaklı. refulgence, refulgency (i.) parlaklık, revnak, şaşaa. refulgently (z.) parlayarak, ihtişamla.

refund

(f.), (i.) alınmış parayı geri vermek, ödemek; tekrar para vermek; (i.) ödeme, ödenen meblâğ.

refusal

(i.) ret, kabul etmeyiş veya olunmayış, imtina; ret cevabı; kabul veya reddetme hakkı. refusal of payment parayı ödememe.

refuse

(f.) kabul etmemek, reddetmek, vermemek, razı olmamak; istememek, vaz geçmek; hendek veya çitten atlamayı istememek (at). refusable (s.) reddolunur.

refuse

(i.), (s.) süprüntü; (s.) değersiz diye istenmeyen.

refuse

(f.) yeniden fitil yerleştirmek.

refutation

(i.) çürütme, yalanlama, tekzip.

refute

(f.) yalanlamak, delillerle çürütmek. refutable (s.) çürütülebilir.

reg.

(kıs.) regent, region, register, regular.

regain

(f.) tekrar ele geçirmek, yeniden kazanmak; tekrar vâsıl olmak.

regal

(s.) krala ait, krala yakışır, şahane; muhteşem, mükellef. regally (z.) kral gibi, şahane olarak.

regale

(f.), (i.) mükellef ziyafetle ağırlamak, muhteşem ziyafet çekmek; canlandırmak, dinlendirmek; hoş vakit geçirtmek, eğlendirmek; ziyafette bulunmak; (i.) mükellef ziyafet; nefis yemek. regalement (i.) ziyafet, eğlence.

regalia

(i.) kral tacı ve süsü; bir rütbe veya teşkilâta mahsus alâmet veya remiz; gösterişli kıyafet.

regality

(i.) kralllk, hükümdarlık, saltanat; kral hükümdarlığı veya üIkesi.

regard

(f.) dikkatle bakmak, dikkat etmek; itibar etmek, saymak; hürmet etmek, riayet etmek; addetmek, kabul etmek; dinlemek, dikkatli bakmak, dikkat etmek. as regards hakkında, hususunda.

regard

(i.) bakış, nazar; hürmet, saygı, riayet; itibar, sayma; mulâhaza, fikir. Give my regards. Selâm söyleyin. in regard to, with regard to nazaran, e gelince, hususunda. out of regard to hatırı için, e riayeten. without regard to bakmadan, ehemmiyet vermeden.

regardful

(s.) düşünüp hatırlayan, iltifat eden.

regarding

edat hakkında, hususunda.

regardless

(s.) bakmayarak, ehemmiyet vermeden, önemsemeden. regardless of ne olursa olsun. regardlessly (z.) ehemmiyet vermeyerek, dikkatsizce.

regatta

(i.), (İt.) sandal veya yelkenli gemi yarışı veya yarışları.

regency

(i.) hükümdarlık, krallık, saltanat; vekillik, kral naipliği; vekiller heyeti; vekillik müddeti.

regenerate

(s.), (f.) ahlak ve hareketleri ıslah olmuş; yeniden doğmuş; (f.) yeniden teşkil etmek, tamamen ıslah etmek; yeni hayata kavuşturmak; hidayete erdirmek, ihya etmek; tamir ve ıslah etmek, yenilemek; manen yeniden doğmak; düzelmek, iyileşmek. regenera'tion (i.) yeniden teşekkül, yeniden doğma, hidayete erme. regenerative (s.) ıslah edici, taze hayat verici.

regenerator

(i.) yeniden ihya eden kimse veya şey; kullanılmış gazın ısısından faydalanarak bazı ocaklarda içeriye verilen hava veya gazı ısıtmaya yarayan aygıt.

regent

(s.), (i.) vekillik eden; (i.) saltanat vekili; kral naibi; bazı üniversitelerde idare heyeti üyesi. regentship (i.) vekillik sıfatı.

regicide

(i.) hükümdarını kasten öIdüren kimse, hükümdar katili veya katli. regici'dal (s.) hükümdar katli nev'inden.

regie

(i.), (Fr.) inhisar, tekel, inhisar idaresi; reji.

regime

(i.), (Fr.) rejim, idare, usul, sistem, nizam.

regimen

(i.) idare; (tıb.) perhiz, rejim; (gram.) bir kelimenin kendisiyle ilgili başka bir kelimeyi biçimsel yönden etkilemesi.

regiment

(i.), (f.) alay; (f.) alay teşkil etmek; tasnif etmek; sistematik şekle koymak.

regimental

(s.) alaya ait. regimentals (i.), (çoğ.) askeri üniforma.

regimentation

(i.) hepsini aynı şekle koyma; tasnif etme, sistematik şekle koyma; murakabeye tabi kılma.

region

(i.) diyar; üIke, memleket; mıntıka, bölge, havali, etraf; hava veya deniz tabakası; (anat.) bedenin belirli bir kısmı, nahiye.

regional

(s.) bölgesel, mıntıkaya ait veya mahsus. regionally (z.) bölgeye göre, mıntıka mıntıka.

regionalism

(i.) her teşekkülün kendi kendini idare etmesi; eyaletlere bölme taraftarlığı.

register

(f.) kaydetmek, deftere geçirmek, tescil etmek; göstermek (hareket derecesi); basılmış sayfaları veya renkleri birbirine uydurmak; taahhütlü olarak göndermek; kaydolunmak, ismini sicile geçirmek; birbirine uygun gelmek; (k.dili) tesir etmek, sezilmek, anlaşılmak (söz, mana).

register

(i.) defter, kütük, resmi kayıtlar defteri; sicil; kayıt, sicile geçirme; sesin veya çalgının yükseldiği derece; (müz.) kalın ve ince olmak üzere ses perdelerinden biri; odayı ısıtma veya soğutmada kullanılan alet, regülator; kaydeden alet. register of births doğum kütüğü. register office sicil dairesi.

registered

(s.) kaydedilmiş, kayıtlı, müseccel. registered letter taahhütlü mektup. registered nurse ABD kayıtlı hemşire. registered tonnage ton olarak bir geminin yük veya yolcu taşıma istiabı, safi tonaj.

registrar

(i.) (üniversitede) kayıt memuru, sicil memuru, sicil kâtibi.

registration

(i.) kayıt, tescil.

registry

(i.) kayıt, tescil; defterhane, sicil dairesi.

regiusprofessor

(İng.) krallık tarafından tesis olunan kürsüye tayin olunan profesör.

regnal

(s.) saltanata veya krala ait. regnal day kralın tahta çıkmasının yıldönümü.

regnant

(s.) saltanat süren, hükmeden, tahtta olan; iktidarda olan.

regorge

(f.) istifrağ etmek, kusmak, geri çıkarmak.

regrate

(f.) pazarda veya panayırda tekrar kâr ile satmak için satın almak; böyle satın alınan şeyleri satmak. regrater (i.) ara komisyoncusu; pazarcı, kabzımal.

regress

(i.) geri dönme, geri çekilme, ricat.

regress

(f.) geri çekilmek, ricat etmek. regression (i.) ricat, geri çekilme. regressive (s.) geriye doğru, gerileyen.

regret

(f.), (i.) teessüf etmek, müteessif olmak, kederlenmek; pişman olmak, hasretini çekmek; (i.) esef, keder; pişmanlık; (eks.) (çoğ.) itizar, esef. send one's regrets davete gidemiyeceğini bildiren mesaj yollamak. regretful (s.) esef ve kederle dolu, kederli. regretfully (z.) esefle, acınarak, teessüfle. regrettable (s.) esefe lâyık.

regular

(s.), (i.) muntazam, nizamlı; kurallı, usule uygun, kaideye muvafık; (mat.) kenar ve açıları birbirine eşit; (bot.) muntazam; (ask.) nizami (asker); (i.) Katolik manastır sistemine mensup rahip, Katolik papazı; nizami asker; ABD siyasi partiye sadık olan üye. regular'ity (i.) intizam, nizam. reg'ularly (z.) muntazaman, düzenli olarak.

regularize

(f.) intizama koymak, düzenlemek, usulüne uydurmak. regulariza'tion (i.) tanzim etme.

regulate

(f.) nizama sokmak, tanzim etmek,düzenlemek, yoluna koymak, uydurmak; ayar etmek. regula'tion (i.) nizam, tanzim, düzen; kanun, talimat, astüzük; (çoğ.) tüzük, yönetmelik. regulative (s.) tanzim edici. regulator (i.) düzenleyici şey veya kimse; saat rakkası; (fiz.) düzengeç, ayarlayıcı alet; regülatör.

regulus

(i.) Arslankalbi yıldızı.

regulus

(i.) (çoğ. reguli) yan tasfiye edilmiş maden.

regurgitate

(f.) kusturmak, geri çıkarttırmak; istifrağ etmek. regurgita'tion (i.) kusturma.

rehabilitate

(f.) tamir etmek, onarmak; yeniden ehliyetini vermek; namus veya itibarını iade etmek, eski haklarını iade etmek. rehabilita'tion (i.) eski itibara iade, eski hale gelme.

rehash

f., i. eski bir meseleyi yeniden tartışmak; i. eski bir meseleyi yeni isimle meydana çıkarma.

rehearse

f. bir piyesi prova etmek; alıştlrmak (aktör); nakletmek, hikâye etmek; ezberden okumak, inşat etmek; tekrarlamak. rehearsal i. piyes veya musiki provası.

reich

i. Almanya veya Alman hükümeti. First Reich 9. yüzyılda kurulup 1806'da yıkılan Kutsal Roma-Germen imparatorluğu. Second Reich 1871-1933 arasındaki Almanya imparatorluğu (1871-1919) veya Weimar Cumhuriyeti (1919-1933) veya her iki hükümet. Third Reich Adolf Hitler yönetimindeki Nazi Almanyası (1933- 1945). Reichsbank i. eski Alman Devlet Bankası. reichsmark i. eski mark. Reich stag i. eski Alman Millet Meclisi.

reify

f. maddeleştirmek, somutlaştırmak.

reign

i., f. saltanat, hükümet; hükümet müddeti; devir, asır; f. saltanat sürmek, hükümdarlık etmek; hakim olmak, hüküm sürmek.

reimburse

f. sarfolunmuş parayı tediye etmek, parasını geri vermek. reimbursement i. ödeme, masrafını iade.

rein

i., f., eks. çoğ. dizgin, yular; idare vasıtaları; f. dizgin ile idare etmek, dizginini çekmek; idare etmek. rein in, rein up dizginini çekip durdurmak. give rein to dizginini salıvermek, başıboş bırakmak. reinless s. dizginsiz, başıboş.

reincarnate

f. tekrar bedenli olmak, yeni bedene girmek; yeni bedene sokmak (ruh).

reincarnation

i. ruhun bir bedenden diğerine geçmesi, ruh sıçraması.

reindeer

i., tek., çoğ. ren (geyik), kuzey geyiği, zool. Rangifer tarandus. reindeer moss renlikeni, bot. Cladonia rangiferina.

reinforce , reenforce

f., i. yeni kuvvet vermek, takviye etmek, imdat götürmek; fazla asker veya kuvvet göndererek takviye etmek; i. kuvvetlendirici şey. rein- forcement i. takviye; takviye için gönderilen asker. reinforced concrete betonarme.

reins

i., çoğ., (eski) böbrekler, böğürler, bel.

reinstate

f. eski mevkiine veya haline iade etmek. reinstatement i. eski mevkiine dönme.

reinsure

f. reasürans etmek; tekrar sigorta etmek. reinsurance i. reasürans.

reinvest

f. (parayı, geliri) yeniden yatırmak.

reissue

f., i. tekrar çıkarmak, tekrar neşretmek; i. yeni baskı.

reiterate

f. tekrarlamak. reiterative s., i. tekrarlanan; i. az bir değişiklikle tekrarlanan kelime veya hece (bomboş gibi).

reject

f. kabul etmemek, reddetmek; secip defetmek, bir tarafa atıvermek. rejection i. reddetme, reddedilme. rejection slip editörden yazara gönderilen kullanamayız pusulası.

rejoice

f. sevinmek, memnun olmak, hoşlanmak, hazzetmek; sevinç göstermek; sevindirmek, memnun etmek. rejoicingly z. sevinerek, sevinçle.

rejoicing

i. sevinç, sevinme; sevinç ifadesi, şenlik.

rejoin

f. tekrar kavuşturmak, yeniden birleştirmek; tekrar kavuşmak.

rejoin

f. cevap vermek, mukabelede bulunmak; huk. cevaba cevap vermek.

rejoinder

i., huk. cevap; cevabın cevabı.

rejuvenate

f. tekrar gençleştirmek; canlandırmak, ihya etmek. rejuvena'tion i. yeniden gençleştirme, ihya. rejuvenescence i. yeniden gençleştirme; biyol. bazı alglerde olduğu gibi protoplazmanın hücre cidarını delip çıkması ve yeni cidarlar teşkil etmesi.

relapse

f., i. yeniden nüksetmek, tekrar fenalaşmak; tekrar kötü yola sapmak, yeniden dalalete veya günaha sapmak; i. nüksetme, yeniden hastalanma; tekerrür, kötü hale dönme. relapsing fever tıb. Borelia grubuna ait şiddetli ve bulaşıcı bir humma.

relate

f. anlatmak, söylemek, nakletmek, hikâye etmek; bağlantı kurmak, münasebet tesis etmek; münasebeti olmak; ilgili olmak, bağlı olmak.

related

s. anlatılmış, hikaye edilmiş; alâkası olan, akraba olan.

relation

i. münasebet, ilişki, alâka, bağıntı; nispet; akrabalık, hısımlık; akraba, hısım; anlatma, nakletme, nakil. relations i., çoğ. ilişki, geçim; akrabalar, çevre. relationship i. akrabalık, hısımlık; ilişki.

relative

s., i. nispi, izafi, göreli, bağıntılı; bağlı, ilişkin, dair; başkasına nispetle vaki olan, mensup; gram. nispi; i. akraba, hısım. relatively z. nispeten. relativeness i. nispet, münasebet.

relativity

i.ilişkinlik, mensubiyet; izafet; nispilik; relativizm, bağıntıcılık, görecilik. theory of relativity fiz. Einstein tarafından bulunan izafet teorisi.

relator

i. hikaye eden kimse, anlatan kimse; huk. ele veren kimse, muhbir.

relax

f. gevşetmek, biraz salıvermek; zayıflatmak, yumuşatmak, hafifletmek; gevşemek, yumuşamak; dinlenmek, istirahat etmek, eğlenmek. relaxa'tion i. dinlenme, gevşeyip istirahat etme.

relay

i., f. yedek hayvan veya insan veya şey; elektrik düzenleyicisi; f. nakletmek; yedek değiştirmek suretiyle bir yerden diğer yere göndermek. re'lay race yedek değiştirme suretiyle yapılan koşu, bayrak yarışı.

release

f., huk. tahliye etmek, terk ve feragat etmek; temize çıkarmak, borcunu affetmek; azat etmek, serbest bırakmak; kurtarmak. releasement i. tahliye, azat etme, bırakma.

release

i. kurtarma; salıverme, terk ve feragat; mak. salıverme tertibatı; makinadan buharı salıverme. release from arrest huk. haczin kaldırılması, tahliye.

relegate

f. göndermek, sürgüne göndermek, sürmek, muayyen bir sınıfa veya sıraya indirmek; tayin etmek; havale etmek. relega'tion i. sürgün; muayyen sınıfa indirme, havale.

relent

f. yumuşamak; acıyıp merhamet göstermek.

relentless

s. yumuşamak bilmez, şefkatsiz, amansız. relentlessly z. merhametsizce. relentlessness i. merhametsizlik, insafsızlık.

relevant

s. uygun, münasebeti olan, alâkalı, ilgili. relevance, relevancy i. münasebet, ilgi, alaka, uygunluk.

reliable

s. güvenilir, itimat edilir, muteber, emniyetli. reliability, reliableness i. itimada lâyık olma. reliably z. güvenilir surette.

reliance

i. güvenme, itimat, emniyet; tevekkül, istinat; istinat edilecek şey. reliant s. güvenen, itimat eden.

relic

i. kalıntı, bakıye; yadigâr, habra; mukaddes emanet; çoğ. bir azizin cesedi veya cesedinin bir kısmı veya eşyası.

relict

i. cinsi tükenmekte olan bir hayvan veya bitki türü.

relief

i. iç rahatlaması, ferahlama; kurtarma; yardım, bağış; imdat; çare, ilâç, derde derman; teselli; nöbetten çıkma, birisinin nöbet veya vazifesinin başkası tarafından alınması; nöbeti devralan kimse; heyk. kabartma, rölyef; güz. san. tecessüm ettirilmiş gibi görünen resim; arazinin gösterdiği kabarıklık, rölöve. relief map yükseklikleri gösteren harita. bring into relief açığa çıkarmak. high relief yüksek kabartma. low relief az mücessem kabartma.

relieve

f. gönlünü ferahlatmak, sıkıntısını hafifletmek veya defetmek; kurtarmak, yardım etmek; nöbetini devralmak, yerine nöbete girmek; renk katarak güzellik vermek; hakkını vermek. relieve oneself dışan çıkmak. relievable s. yardım edilir, hafifletilir.

relievo

i., İt. kabartma.

religion

i. din, iman; diyanet, din duygusu, dindarlık. religionism i. taassup; dindarlık taslama. religionist i. mutaassıp kimse.

religiosity

i. dindarlık taslama, sofuluk.

religious

s., i. dindar; dini, dinsel, dine ait; dini bir tarikata mensup; mezhebe ait; sofu, mutaassıp; çok dikkatli, sadakatli; i. rahip, rahibe. religiously z. dindarane, dini vazife imiş gibi. religiousness i. dindarlık.

relinquish

f. bırakmak, terketmek, -den vazgeçmek, -den elini çekmek; feragat etmek, davasından vazgeçmek. relinquishment i. terk, feragat.

reliquary

i. azizlerden kalma kemik gibi kalıntı ve andaçların saklandığı mahfaza.

reliquiae

i., çoğ., Lat. fosil, taşıl, bot. eski devirlere ait kalıntı; ark. tarihten evvelki zamandan kalma taş aletler.

relish

i., f. güzel tat, lezzet; çeşni, koku; merak, meyil; salça veya hardal gibi lezzet veren şey; f. lezzet vermek; lezzetinden hoşlanmak, beğenmek, tadını iyi bulmak; lezzeti olmak, tatmin etmek, zevk vermek.

reluctant

s. istenmeden yapılan, gönülsüz, isteksiz, zorla yapılan. reluctance, reluctancy i.istemeyiş,gönül- süzlük, rızasızlık. reluctantly z. istemeyerek, gönülsüzlükle.

reluctivity

i., fiz. elektrik cereyanına veya mıknatıslanmaya karşı direnç derecesi.

relume

f. tekrar aydınlatmak.

rely

f.,( on ile) güvenmek, itimat etmek.

remain

f. kalmak, durmak; baki kalmak; geri kalmak, gitmemek; değişmeyip olduğu gibi kalmak, mevcut kalmak, zail olmamak; fazla kalmak, elde kalmak. remains i., çoğ. bakaya, kalıntılar; ceset, cenaze; bir kimsenin ölümünden sonra basılan eserleri.

remainder

i., f. bakıye, kalıntı, artan şey; mat. artan; f. (kitap, kumaş) değerini kaybetmiş diye ucuza satmak.

remake

f. (remade) yeniden yapmak.

remand

f., i. geri göndermek, iade etmek; bir mahpusun sorgusunu tamamlamadan başka soruşturma yapılmak üzere kendisini hapishaneye iade etmek; i. geri gönderme, bir mahpusu hapishaneye iade etme.

remark

f., i. söylemek, demek; dikkat edip görmek; i. işaret; söz; dikkat etme, görme, mülâhaza; mütalâa.

remarkable

s. dikkate değer; tuhaf, garip; olağanüstü, harikulade. remarkableness i. fevkaladelik. remarkably z. dikkate lâyık derecede, çok.

remarry

f. boşandıktan veya dul kaldıktan sonra yeniden evlenmek.

remediable

s. çaresi bulunur. remediably z. çaresi bulunur surette.

remedial

s. çare kabilinden, çare bulan.

remediless

s. çaresiz, ilaçsız. remedilessness i. çaresizlik.

remedy

i., f. çare; ilaç, deva; huk. hakkın yerine getirilmesi için kanunun gösterdiği yol; f. çaresini bulmak, icabına bakmak, düzeltmek.

remember

f. hatırlamak, hatırda tutmak, unutmamak, hatıra getirmek, anmak, yad etmek. Remember me to him. Benden selam söyleyin. remembrance i. hatırlama, hatıra, zihin; hatırlama süresi; eks. çoğ. andaç; selam. remembrancer i. hatırlatıcı şey veya kimse; b.h. İngiltere'de yüksek bir hazine memuru.

remex

i. (çoğ. remiges) kuş kanadı tüyü.

remind

f. hatırlatmak, hatırına getirmek. reminder i. hatırlatma; hatırlatan şey veya kimse. remindful s. unutmayan, hatırlayan; hatırlatıcı.

reminisce

f.,A.B.D. hatırlamak, hatıralarını tekrarlamak.

reminiscence

i. hatırlama, hatırda tutma, anımsama; hatırlanan şey, yadigâr; eks. çoğ. hatıralar, hatırat.reminiscent s.hatırlayan; hatırlatan; hatıra kabilinden.

remise

i. f. huk.feragat, vaz geçme; f. vaz geçip teslim etmek, feragat etmek.

remiss

s. ihmalci; dikkatsiz, gafil; ağır, tembel. remissly z. ihmal ederek, dikkatsizlikle. remissness i. ihmal, kusur.

remissible

s. affı mümkün, affolunur. remissibility i. af imkânı.

remission

i. af; vaz geçme, feragat; eksiltme, hafifletme, teskin.

remit

f. affetmek, bağışlamak; vaz geçmek (cezadan); huk. (davayı üst mahkemeden alt mahkemeye) iade etmek; havale etmek, para havalesi göndermek; şiddeti eksilmek, teskin olunmak, sükun bulmak. remitment i. af. remittal i. bağışlama, vaz geçme. remittance i. para havalesi, havale ile para gönderme. remittent s., tıb. artıp eksilen, azalıp çoğalan (humma). remitter i. affeden veya bağışlayan kimse; huk. birini mevkiine iade eden mahkeme kararı.

remnant

i. bakıye, artık, fazla miktar; parça, kumaş parçası.

remodel

f. şeklini değiştirmek, yeniden tanzim etmek (ev, apartman).

remonstrance

i. sitem, serzeniş, paylama, protesto.

remonstrant

s., i. sitemli, protesto eden; i. şikâyet eden kimse, protesto eden kimse.

remonstrate

f. paylamak, serzeniş etmek, azarlamak, ihtar etmek; şikâyet etmek, protesto etmek. remonstra'tion i. protesto. remonstrative s. protesto kabilinden. remonstrator i. şikâyetçi kimse, protesto eden kimse.

remora

i. başındaki emici bir uzuv vasıtasıyle daha büyük balıklara yapışan bir çeşit balık, zool. Echeneis; mani, geciktirme.

remorse

i. vicdan azabı, pişmanlık, nedamet.

remorseful

s. yeis derecesinde pişman olan. remorsefully z. nedametle, vicdan azabı çekerek. remorsefulness i. nedamet, vicdan azabı halinde olma.

remorseless

s. nedamet bilmez, merhametsiz, amansız. remorselessly z. insafsızca, acımayarak. remorselessness i. insafsızlık.

remote

s. uzak, ırak; yabancı, ecnebi; ayrı; pek az. remote control uzaktan idare (cihazı). remotely z. uzaktan. remoteness i. uzaklık.

remotion

i. uzaklaştırma; yerinden çıkarma; izale, giderme, yok etme.

remount

f., i. tekrar ata binmek; tekrar mukavvaya yapıştırmak; i. sakat veya kaybolan atın yerine alınan binek atı.

removable

s. uzaklaştırılabilir, kaldırılır, azlolunur. removabil'ity, removableness i. uzaklaştırılabilme.

removal

i. kaldırılma, kaldırma, yerini değiştirme, nakil; yol verme, işinden çıkarma; ihraç.

remove

f., i. kaldırmak, defetmek, ortadan kaldırmak, uzaklaştırmak; öldürmek; başka yere nakletmek, yerini değiştirmek; azletmek; kesmek; izale etmek; gitmek, ev değiştirmek, başka eve nakletmek; i. uzaklaştırma; yer değiştirme; derece, fark derecesi.

removed

s. uzak, ayrı, alâkası olmayan. a first cousin twice removed kuzenin torunu.

remunerate

f. hakkını vermek, mükâfatını vermek, emeğinin karşılığını vermek. remunerable s. emeğinin karşılığının ödenmesi mümkün. remunera'tion i. karşılık, mükâfat, bahşiş, ücret, hak.

remunerative

s. karlı, kazançlı. remuneratively z. kazançlı olarak. remunerativeness i. kazanç temin etme.

renaissance

i. yenilenme, yeniden doğma; uyanma, intibah, canlanma; b.h. 14 ile 16'ncı yüzyıllar arasında Avrupa'da ilim ve sanat yeniliği, Rönesans; Rönesans üslubu.

renal

s. böbreklere ait; böbrekte bulunan.

renascent

s. yeniden meydana gelmeye başlayan; yeniden doğan. renascence i. yeniden doğma veya hâsıl olma.

rencounter

f., i., (eski) rast gelmek, karşılaşmak (düşman); i. beklenmedik karşılaşma; çarpışma, düello; tartışma, müsabaka; rastlama.

rend

f. (rent) yırtmak, yarmak, çekip koparmak; yırtılmak, parçalanmak, yarılmak.

render

f., i. karşılık olarak vermek; iade etmek, geri vermek; vermek; teslim etmek; göstermek (hesap); icra etmek; etmek, kılmak,- laştırmak, -landırmak; tercüme etmek, çevirmek; anlatmak, tabir etmek; eritmek (yağ); i. iade, tediye, ödeme; sıva.

rendezvous

i., f., Fr. buluşma, buluşma yeri, randevu; f. sözleşip buluşmak.

rendition

i. tercüme, tefsir; ifade etme, rol yapma; teslim.

renegade

i., s. dininden dönmüş kimse; firari; s. dininden dönen; kaçan, firar eden; hain.

renege

f. iskambilde oyun kuralına aykırı hareket etmek; sözünü geri almak.

renew

f. yenilemek, yenileştirmek; yeni hayat vermek; tekrar başlamak, yeniden başlamak; tekrar etmek; tazelemek, canlandırmak, gençleştirmek; tamir etmek; eksiğini tamamlamak; müddeti uzatmak; yenilenmek; yeniden başlamak. renewable s. yenilenir.

renewal

i. yenileme, tamir, tekerrür; abonenin yenilenmesi.

reniform

s., bot. böbrek şeklinde (yaprak).

renitent

s. kuvvete karşı direnen; inatçı; elastiki dirençli.

rennet

i. buzağının işkembesinden yapılan peynir mayası.

renounce

f., i. vazgeçmek, reddetmek, feragat etmek, terketmek, alâkasını kesmek; (iskambil) aynı renkten kâgıdı olmadığından başka renk kağıt oynamak.

renovate

f. yenileştirmek, tazelemek, tazeleştirmek. renova'tion i. yenileme.

renown

i. şöhret, ün, nam, şan.

renowned

s. meşhur, şöhretli, namlı.

rent

i. yırtık, yarık, gedik; ara açılması, dargınlık.

rent

i., f. kira; f. kira ile vermek; kiralamak; kira ile tutmak. rent charge kira üzerinden alınan vergi. rentfree s. kirasız, bedava. rent roll kiraya verilen mülklerin listesi. rent service kira yerine yapılan hizmet. rental i. kira bedeli.

rent

bak. rend.

rente

i., Fr. gelir, irat; çoğ. devlet tahvilatı.

rentier

i., Fr. irat sahibi.

renunciation

i. terk ve feragat etme, vazgeçme, alâkasını kesme, feragat. renunciatory s. feragat kabilinden.

reoccupy

f. yeniden işgal etmek.

reopen

f. yeniden açmak, tekrar başlamak.

reorder

f. yeniden sipariş etmek; yeniden tanzim etmek.

reorganize

f. yeniden teşkil etmek, düzenlemek; ıslah etmek. reorganiza'tion i. yeniden teşkil veya teşekkül; ıslah.

rep

i., (argo) şöhret, nam.

rep(p)

i. kabartma çizgili yün veya iplik veya karışık kumaş.

rep.

kıs. report, representative.

rep.

kıs. Republic, Republican.

repair

f. gitmek, çekilmek.

repair

f., i. tamir etmek, onarmak; zararını telafi etmek, tazmin etmek; i. tamir, onarma; tazmin; çoğ. tamirat, onarım; iyileştirme, şifa verme. repairman i. tamirci. repair ship tamirat gemisi. repair shop tamirci dükkânı. in good repair iyi halde, tamirli. in bad repair fena halde, tamirsiz.

reparable

s. tamiri mümkün.

reparation

i., eks. çoğ. tazminat, tamirat, onarım. reparative s. tamirat veya tazminat kabilinden.

repartee

i. hazırcevap sözlerle dolu konuşma.

repartition

i. bölme, bölüm; yeniden bölme.

repast

i. yemek, taam; öğün.

repatriate

f., i. tekrar memleketine iade etmek; kendi memleketinin vatandaşlığına tekrar girmek; i. tekrar memleketine iade olunan kimse. repatria'tion i. kendi memleketine iade, kendi vatanına dönme.

repay

f. (repaid) geri vermek, ödemek; karşılığını yapmak veya ödemek; karşılığını vermek. repayable s. geri dönmesi mümkün, karşılığı yapılır. repayment i. yeniden tediye.

repeal

f., i. kaldırmak (kanun), feshetmek, iptal etmek; i. fesih, iptal. repealable s. feshedilir, lağvı mümkün.

repeat

f., i. tekrarlamak, tekrar yapmak, tekrar etmek; tekrar söylemek, bir daha söylemek; ezberden söylemek; A.B.D. aynı seçimde birden fazla oy kullanmak; i. tekrarlama, tekerrür; müz. nakarat; nakarat işareti. repeating circle astr. oktant nevinden tam daire. repeating decimal mat. tekrarlanan kesir. repeating method aynı aletle birkaç açıyı birden ölçme usulü. repeating rifle mükerrer ateşli tüfek. repeating watch düğmesine basılınca çalarak saati belirten cep saati. repeatedly z. tekrar tekrar, mükerreren.

repeater

i. tekrarlayan şey veya kimse; düğmesine basılınca çalarak saati belirten cep saati; mükerrer ateşli silah; A.B.D. sabıkalı kimse, suçlu kimse, birkaç kere hapse girmiş kimse; elektromanyetik işaretleri otomatik olarak tekrar gönderen bir alet; A.B.D. aynı seçimde birden fazla oy kullanan veya buna teşebbüs eden kimse.

repel

f. defetmek, geriye atmak; püskürtmek; bağdaşmamak, uyuşmamak; reddetmek; nefret uyandırmak. repellent s., i. defedici, uzaklaştırıcı; i. haşaratlı defedici ilâç; bir çeşit sugeçmez kumaş.

repent

s., bot., zool. yerde yatan; zool. sürünen, sürüngen.

repent

f. pişman olmak, nadim olmak, tövbe etmek, istiğfar etmek. repentance i. pişmanlık, nedamet, tövbe. repentant s. pişman, nadim, tövbekar.

repeople

f. yeniden iskân ettirmek; türü azalmış canlıları türetmek.

repercussion

i. geri tepme, seğirdim; yansılama, akis. repercussive s. geri tepip aksetmekten ibaret.

repertoire

i. repertuvar.

repertory

i. hazırlanmış piyesler listesi; depo. repertory theater repertuvarındaki piyesleri, her biri birkaç hafta olmak üzere, oynayan tiyatro topluluğu.

repetend

i., mat. zincirleme kesrin tekrar edilen kısmı.

repetition

i. tekerrür, tekrar yapma veya söyleme; ezberden okuma veya okunma. repetitious s. tekrarlayan, mükerrer, özellikle gereksiz tekrarlar yapan. repetitive s. tekrarlamalı.

rephrase

f. başka bir şekilde ifade etmek.

repiace

f. tekrar yerine koymak, yerine geçmek; bir şeyin yerine başka şey koymak veya bulmak; iade etmek, ödemek. replacement i. yerine koyma; bir şeyin yerine geçen veya konulan şey; bir başkasının yerine geçen kimse.

repine

f. halinden şikâyet etmek, can sıkılmak, üzülmek.

replenish

f. tekrar doldurmak; tamamen doldurmak; türü azalmış canlıları türetmek. replenishment i. tekrar dolma veya doldurma; dolduran şey.

replete

s. dolu, tamamıyle dolmuş. repletion i. dolgunluk; tıb. kan dolgunluğu.

replevin

i., huk. gaspolunmuş eşyanın geri alınması için açılan dava; bu suretle geri alma emri; kefalet.

replevy

f. gaspolunmuş eşyayı kurtarmak. repleviable s. geri alınabilir, kurtarılabilir.

replica

i. ikinci nüsha, kopya, bilhassa eser sahibi tarafından yapılan kopya.

replicate

f. katlamak; kopya etmek; cevap vermek; türemek; hücre bölünmesiyle çoğalmak.

replicate , replicated

s. tersine katlanmış; katlanmış.

replication

i. savunanın cevabına davacı tarafından verilen cevap; aksiseda, yankı.

reply

f., i. cevap vermek; mukabele etmek; i. cevap, karşılık, mukabele.

report

f., i. söylemek, anlatmak, nakletmek; rapor vermek veya yazmak; resmen malumat vermek veya yazmak; haber yaymak; haber vermek, şikayet etmek; kendi hakkında malumat vermek; i. rivayet, şöhret, şayia, söylenti; rapor, takrir, malumat; top sesi, patlama sesi. report card A.B.D. öğrencinin not karnesi. reportable s. hakkında rapor veya malumat verilebilir. reportedly z. rivayete göre.

reporter

i. gazete muhabiri; muhbir.

reportorial

s. muhbirlik kabilinden; röportaj kabilinden.

repose

f., i. yatırmak; yatmak, dinlenmek, istirahat etmek; dayanmak, güvenmek; i. rahat, istirahat, dinlenme; emniyet, güven, sükun; ahenk. reposeful s. dinlendirici.

reposit

f. teslim etmek, bırakmak, depo etmek, yığmak. repository i. hazine, mahzen, ambar; sırdaş.

repp

i. verevine dokunmuş kumaş.

reprehend

f. azarlamak, serzeniş etmek, tekdir etmek, şiddetle eleştirmek, kabahatli bulmak, suçlamak.

reprehensible

s. tekdire layık, takbih edilir. reprehensibly z. tekdir edercesine.

reprehension

i. azar, paylama, serzeniş, tekdir.

reprehensive

s. tekdir kabilinden.

represent

f. göstermek, tasvir et mek, resmetmek; anlatmak, söylemek, ifade etmek; taslamak, gibi göstermek; temsil etmek, simgelemek; rolünü yapmak; tarif etmek, açıklamak; yerine geçmek; numunesi olmak. representable s. temsil edilir.

representation

i. temsil etme veya edilme; simgeleyen şey, resim, suret; temsil, tiyatro oyunu, piyes; rol; başkalarını temsil etme hakkı; ifade, takrir; önerme; milletvekili seçim sistemi; vekiller heyeti.

representative

s., i. bir grup veya sınıfı temsil eden, numune olan; vekâlet nev'inden; taklit ve benzeme kabilinden; i. vekil, başkasını temsil eden kimse; mümessil; milletvekili, mebus, saylav. representative arts resim veya heykeltıraşlık gibi temsili sanatlar. House of Representatives A.B.D. Temsilciler Meclisi.

repress

f. baskı altında tutmak, bastırmak; uzaklaştırmak, menetmek; tutmak. repressible s. bastırılır, menolunur.

repression

i. baskı altında tutma, bastırma, hapsetme, tutma, baskı; üzücü ve bastırılmış anı ve isteklerin bilinçdışına itilmesi.

repressive

s. bastırıcı, engelleyici; sıkıcı. repressively z. engelleyerek.

reprieve

f., i. (istenilmeyen bir şeyi) tehir etmek; sonraya bırakmak, tecil etmek; idam gibi cezayı tehir etmek; i. muvakkaten kurtarış; bir cezayı geçici olarak erteleme, cezanın tecili.

reprimand

i., f. azar, paylama, tekdir; f. azarlamak, tekdir etmek.

reprint

f., i. tekrar basmak; i. yeni baskı.

reprisal

i. misilleme, misli ile mukabele, aynen karşılığını yapma.

reprise

i., İng. kira gelirinden kanuni indirim ve ödemeler; müz. tekrarlama, nakarat.

reproach

f., i. iftira etmek, sitem etmek, serzeniş etmek; ayıplamak, kınamak, şerefsizlik veya leke getirmek; i. ayıp, ar, rezalet; ayıplama, kınama; azar, serzeniş, sitem; leke, yüz karası olan kimse. reproachable s. ayıplanır, serzenişe lâyık.

reproachful

s. sitem dolu; azarlama kabilinden. reproachfully z. sitemli olarak. reproachfulness i. sitemlilik.

reprobate

s., i., f. tövbesiz, günahkâr, sefil, melun; i. kötü yola sapmış kimse, ahlâkı bozuk kimse; f. ebedi ceza vermek (günahkâra); uygun görmemek, tensip etmemek; lânetlemek. reproba'tion i. lânetleme; tensip etmeme; melunluk.

reprocess

f. tekrar işlemek. reprocessed wool kullanılmamış fakat bir defa örülüp sökülerek tekrar örülmüş yün.

reproduce

f. kopya etmek, suret çıkarmak; tekrar meydana getirmek; yeniden hâsıl etmek; tekrar çıkarıp göstermek; biyol. doğurmak, yavrulamak, çoğalmak, üremek; aynını yetiştirmek, türetmek; tekrarlamak, yeniden temsil etmek; hatırlamak.

reproduction

i. üreme; tekrar hâsıl etme veya husule gelme; hayvan veya bitkilerin üremesi. reproductive s. yeniden hâsıl eden veya olan; zürriyet hâsıl etme kabilinden. reproductive organs üreme organları.

reproof

i. azar, tekdir, paylama, sitem.

reprove

f. azarlamak, tekdir etmek, paylamak, serzeniş etmek, sitem etmek.

reptile

i., s. sürüngen, yerde sürünen hayvan (yılan ve kertenkele gibi); alçak kimse; s. sürünen, yerde sürünen; sürüngenlere benzeyen veya onlarla ilgili; alçak, sefil, süfli. reptil'ian i., s. sürüngen.

republic

i. cumhuriyet; cumhuriyet hükümeti. republican s., i. cumhuriyete ait; i. cumhuriyetçi; b.h., A.B.D. Cumhuriyet Partisi üyesi. republicanism i. cumhuriyetçilik.

republish

f. tekrar neşretmek; tekrar yürürlüğe koymak (iptal edilmiş kanun veya vasiyetname).

repudiate

f. reddetmek, tanımamak; ödememek, kabul etmemek. repudia'tion i. reddetme, tanımayış.

repugnant

s. iğrenç, tiksindirici, çirkin; zıt, muhalif, karşıt. repugnance, repugnancy i. nefret, tiksinme, iğrenme; zıtlık, muhaliflik.

repulse

f., i. hücum edeni geri püskürtmek, defetmek, tardetmek, kovmak; i. hücumu bozguna uğratma, hezimet, kovma. repulsion i. ret, kabul etmeme; itme, geri itme; defetme, defolunma; fiz. iteleme.

repulsive

s. iğrenç, tiksindirici; soğuk, yavan; uzaklaştırıcı. repulsively z. iğrenç surette. repulsiveness i. iğrençlik.

reputable

s. itibara lâyık, muhterem, saygıdeğer.

reputation

i. ad, şöhret, ün, itibar, şeref.

repute

f., i. saymak, kabul etmek; i. ad, şan, şöhret, itibar.

reputed

s. namlı, şöhretli sayılan, farzolunan. reputedly z. rivayete göre.

request

i., f. rica, dilek, niyaz, temenni, istirham; revaç, talep; istenilen şey; f. rica etmek, yalvarmak, niyaz etmek, istirham etmek, dilemek. a request for help yardım dileme. by request rica üzerine. grant a request bir ricayı kabul etmek. in great request çok aranır, çok revaçta. on request istenildiği zaman.

requiem

i. Katoliklerde ölülerin ruhu için dua; müz. bu duaya mahsus ilahi; bir ölünün hatırasına yapılan merasim.

requiescat in pace

Lat. Huzur içinde yatsın. Allah rahmet eylesin. (kıs. R.l.P.).

require

f. muhtaç olmak, ihtiyaç göstermek, gerekli bulmak; istemek, talep etmek. requirement i. gerek, icap, ihtiyaç.

requisite

s., i. lazım, gerekli, zaruri, elzem (şey).

requisition

i., f. talep, isteme, resmi emir; f. talep etmek, istemek, resmen istemek; mükellefiyete tabi tutmak.

requital

i. karşılığını verme, mukabele, karşılık, lâyığını verme.

requite

f. karşılığını yapmak veya vermek; mükâfat veya ceza vermek; telafi etmek, acısını çıkarmak.

reredos

i., İng. kilisedeki altar masası arkasındaki perde.

rerun

f., i. tekrar çalıştırmak, tekrar göstermek; tekrar veya ikinci defa koşmak; i. ikinci defa gösterilen filim veya piyes.

res

i., tek., çoğ., Lat. şey, belirli bir şey, mesele, konu. res judicata Lat., huk. mahkemece karar verilmiş mesele.

rescind

f. lağvetmek, feshetmek, iptal etmek, kaldırmak.

rescission

i. ilga, fesih, kaldırma.

rescript

i. emir, tebliğ.

rescue

f., i. kurtarmak, imdadına yetişip kurtarmak; i. kurtuluş; kurtarış, imdadına yetişme.

research

i., f. dikkatle arama, derin araştırma, inceden inceye tetkik; tetkik neticesinde çıkarılan eser; f. dikkatle araştırmak, ince tetkikat yapmak.

resect

f., tıb. yarıp parçasını çıkarmak. resection i., tıb. yarıp bir uzvun parçasını çıkarma.

reseda

i. muhabbetçiçeği, bot. Reseda odorata.

resemble

f. benzemek, müşabih olmak, andırmak. resemblance i. benzeyiş, müşabehet.

resent

f. bir şeyden dolayı kızmak, gücenmek, bir şeye içerlemek.

resentful

s. bir şeye kızmış, gücenik. resentfully z. içerleyerek.

resentment

i. kızma, gücenme, darılma, içerleme.

reserpine

i., ecza. rezerpin.

reservation

i. yer ayırtma, ayırtılmış yer; açığa vurmama, fikrinin hepsini söylememe; hıfız, muhafaza, bilhassa şahsı için saklama; şüphe; şart, ihtiraz kaydı; A.B.D. bilhassa kızılderililer için ayrılmış arazi parçası.

reserve

f. ihtiyaten saklamak, ilerisi için saklamak; hakkını muhafaza etmek.

reserve

i. ihtiyat olarak saklanan şey; çekinip sıkılma ve açılamama; ilgisizlik, kayıtsızlık; ağız sıkılığı; ask., çoğ. yedek askerler; çoğ. yedek kuvvet; ihtiyat akçesi; orman olarak ayrılan araziç reserve air biyol. ciğerde daima bulunan hava kalıntısı. reserve fund ihtiyat akçesi. reserve of ficer yedek subay, ihtiyat zabiti. in reserve ihtiyat olarak saklanılmış. without reserve çekinmeyerek; şartsız.

reserved

s. başka zaman veya muayyen bir kimse için saklanılmış; çekingen; ağzı slkı; vakur.

reservoir

i., f. su haznesi, su deposu, sarnıç, bent; hazne; havza; depoda saklanan ihtiyat eşya; f. hazne veya depoda saklamak.

reside

f. oturmak, ikamet etmek, sakin olmak, mukim olmak.

residence

i. oturma, ikamet; ev, mesken, hane, ikametgâh; yer; ikamet müddeti. declaration of residence ikamet beyannamesi. residence permit ikamet tezkeresi.

residency

i. bir sömürgede veya himaye altında bulunan bir memlekette hami devlet mümessilinin ikametgâhı; doktorluk ihtisas devresi.

resident

s., i. oturan, sakin, mukim; yerleşmiş; aslında bulunan; gelip geçici olmayan (kuş); i. bir yerde oturan kimse, yerli; bir sömürgede veya himaye altında bulunan bir memlekette hami devlet mümessili.

residential

s. ikamete yarar, içinde oturulur, ikamete mahsus. residential quarter bir şehirde ikametgahların çok olduğu semt.

residentiary

s., i. oturan, mukim (kimse), sakin.

residual

s., i. fazla ve artakalan, artık; i. artık, artan şey; mat. iki hesap sonucu arasındaki fark; gözlem ve hesap sonuçları arasındaki fark; A.B.D. tekrar kullanılan bir filim veya plak için ödenen para.

residuary

s. fazla ve artakalan, artık. residuary clause huk. bir vasiyetnamede malın taksiminden sonra geriye kalan kısmın tahsisi hakkındaki hüküm. residuary estate mal bölümünden sonra açıkta kalan mülk. residuary legatee malın taksiminden sonra kalan servetin vârisi.

residue

i. kalan şey, artık, fazla şey; huk. ölmüş kimsenin bütün borçları ve vasiyetleri ödendikten sonra geriye kalan tereke.

residuum

i. (çoğ -ua) artan şey; kimyasal bir işlemden artakalan madde, tortu; ölmüş bir kimsenin borç ve masrafları ödendikten sonra geriye kalan mal veya para.

resign

f. istifa etmek, çekilmek; vaz geçmek, terketmek, el çekmek; bırakmak, teslim etmek iade etmek; istifa edip bırakmak, feragat etmek.

resignation

i. istifa, çekilme; istifa mektubu; teslim, tevdi; uysallık, teslimiyet, tevekkül.

resigned

s. baş eğmiş, uysal, teslimiyet göstermiş. resignedly z. baş eğerek, uysallıkla, teslimiyetle. resignedness i. teslimiyet, uysallık.

resilience , resiliency

i. geri fırlama, seğirdim yapma; esneklik; çabuk iyileşme kabiliyeti.

resilient

s. geriye fırlayan, seğirdim yapan; uzanıp kısalan, elastiki, esnek; çabuk iyileşir (bünye).

resin

i. sakız, çam sakızı, reçine. resiniferous s. sakız hasıl eden, sakız verir. resinol i. renksiz reçineli alkol; cilt kaşınmasına karşı kullanılan sarı bir yağ. resinous s. sakız nevinden, sakızlı, sakızdan çıkan. resiny s. sakızlı, sakız gibi.

resist

f., i. karşı durmak, mukavemet etmek; dayanmak, tahammül etmek; i. bir yüzeyi paslanma veya çürümeden korumak için sürülen bir madde; kumaş boyacılarının kullandığı tutkal gibi ve kimyasal tesire karşı gelen madde.

resistant

s., i. karşı gelen, direnen, mukavemet eden (şey veya kimse).

resistible

s. karşı konulabilir, dayanılabilir, mukavemet edilebilir. resistibil'ity i. mukavemet kuvveti, dayanma imkânı.

resistive

s. mukavemet eden, mukavemet kabilinden, dirençli. resistivity i. mukavemet kuvveti, fiz. özdirenç.

resistless

s. dayanılmaz, karşı durulmaz.

resistsnce

i. mukavemet, direnme; karşı gelme; mukavemet eden kuvvet; elek. mukavemet, direnç, rezistans. resistance box elek. rezistans kutusu. resistance coil elek. rezistans bobini. passive resistance pasif direniş.

resole

f. pençe vurmak.

resoluble

s. erir, eritilebilir; çözülebilir.

resolute

s. azimkar, kararlı, sebat ve metanet sahibi, kuvvetli; yiğit, cesur. resolutely z. azimle, kararlı olarak, sebat ve metanetle. resoluteness i. azimkârlık, azim, kararlılık, metanet; yüreklilik; cesaret.

resolution

i. çözme; ayrışma; müz. çözüm; çözülüm; sebat, metanet, azim, karar; teklif, önerge, önerme, resmi karar; cesaret, mertlik.

resolve

f., i. karar vermek, tasarlamak; karar vermesine sebep olmak; parçalara ayırıp incelemek; çözmek; halletmek, açıklamak; oy ile kararlaştırmak; iyi yönde değiştirmek; müz. çözmek; tıb. eritmek; i. karar, niyet, tasarlama. resolve on karara varmak. resolve one's doubts şüphelerini yok etmek. resolvable s. halledilebilir, çözümlenebilir.

resolved

s. azimli, kararlı; kararvermiş veya verilmiş.

resolvent

s., i. bir şeyi öğelerine ayırma gücü olan; i. eritici madde; tıb. bir şişi gidermeye yarayan hazır ilâç.

resonance

i. sesi aksettirme, yankılama; sesi uzatıp şiddetlendirme özelliği, tınlama. resonance box keman gövdesi gibi sesi şiddetlendiren kutu. resonant s. sesi aksettiren, yankılayan; tannan.

resonate

f. çınlamak, yankılamak.

resonator

i. sesi aksettirici alet veya cisim; elektrik akımını yankılayan cihaz.

resorb

f. tekrar emmek.

resorcin , resorcinol

i., kim. reçineden alınıp boya veya ilâç imalinde kullanılan billursu bir bileşim.

resorption

i. emme, emilme.

resort

f. gitmek, sık sık gitmek; (to ile ) baş vurmak, müracaat etmek, başka çare kalmayınca kullanmak.

resort

i. sık sık gidilen yer, ahalinin toplandığı yer, gezinti ve dinlenme yeri; mesire; çare, merci, baş vuracak yer, sığınacak yer; yardımına baş vurulan kimse; sık sık gitme. last resort son merci; son çare. summer resort sayfiye, yazlık, yazın gidilen yer.

resound

f. çınlamak, ses vermek, sesle dolmak, yankılamak; yayılmak, yaygın olmak.

resource

i. kaynak; çare; dayanak; çoğ. araçlar, olanaklar, mali vasıtalar; halletme yeteneği. inner resources manevi kuvvet. natural resources doğal kaynaklar.

resourceful

s. becerikli.

resp.

kıs. respective, respectively, respondent.

respect

i. münasebet, yön, husus; hürmet, saygı, itibar, hatır sayma; uyma; çoğ. hürmetler, selâmlar, saygılar. pay one's respects saygılarını sunmak. with respect to, in respect to göre, konusunda, -e gelince .

respect

f. hürmet etmek, hürmete lâyık saymak; saygı göstermek; ilgisi olmak. respecter of persons kişilere rütbesine göre değer veren kimse.

respectability

i. hürmete lâyık olma, itibar, saygınlık.

respectable

s. hürmete lâyık; namuslu; hatırı sayılır, epeyce, hayli; ahlâk veya davranışları iyi; dış görünüşü iyi. spectably z. hürmete lâyık şekilde, namusu ile.

respectful

s. hürmet gösteren, saygılı, hürmetkâr. respectfulness i. hürmetkârlık.

respective

s. her biri kendisinin olan, ayrı ayrı. They went to their respective homes. Her biri kendi evine gitti. respectively z. zikredildikleri sıra ile, birisi birine ve diğeri ötekine ait olmak üzere .

respirable

s. teneffüs edilebilir. respirabil'ity i. teneffüs edilebilme .

respiration

i. teneffüs, nefes alma, solunum; nefes, soluk.

respirator

i. teneffüs olunan havayı ısıtmak veya temizlemek için ağız veya buruna geçirilen alet, respiratör.

respiratory

s. solunumla ilgili, solunumda kullamlan, solunumun sebep olduğu. respiratory system solunum sistemi.

respire

f. teneflüs etmek, nefes almak, soluk almak; dinlenip tekrar kuvvet ve cesaret bulmak.

respirometer

i. solunumu ölçen alet; tazyikli oksijen vasıtasıyle dalgıca temiz hava veren alet, respirometre .

respite

i., f. mühlet, tehir, geçici olarak erteleme; huk. idam hükmünün infazını geçici olarak erteleme; dinlenme vakti, tatil, paydos; alacaklının borçluya tanıdığı zaman; f. mühlet vermek, tehir etmek ertelemek .

resplendent

s. parlak, şaşaalı, göz alıcı resplendence, resplendency i. parlaklık, şaşaa .

respond

i. Kitabı Mukaddes okunduktan sonra cevap yerine söylenilen sözler; mim. bir kemerin ağırlığını karşılamak amacı ile duvar içine konan yarım direk veya sütun.

respond

f. cevap vermek; karşılık verme. respondence, respondency i. cevap verme, karşılık verme. respondent s., i. cevap veren, karşılık veren; i. cevap veren kimse; huk. savunan kimse (bilhassa boşanma davalarında).

response

i. cevap; yanıtlama; tepki; papazın okuduğu şeye cevap olarak ahali veya okuyucuların terennüm ettiği veya soylediği parça.

responsibility

i. mesuliyet, sorum, sorumluluk.

responsible

s. mesul, sorumlu; sağduyulu; itimada layık; borcunu ödeyebilecek durumda olan; mesuliyetli. They are responsible to me for the results So nuçlardan onlar bana karşı mesuldür. responsibly z. itimada layık olarak.

responsive

s. cevap vermeye hazır, hevesli; uyumlu; cevap kabilinden, mukabele gibi. responsively z. hevesli olarak. responsiveness i. heveslilik.

rest

i., the (ile) kalan miktar, kalanlar, geri kalan kısım. all the rest kalanların hepsi. as for the rest kalanına gelince.

rest

f. dinlenmek, nefes almak: rahat etmek, istirahat etmek; yatmak, oturmak; uyumak; ölmek; dayanmak, dayalı olmak; huk. bir davada taraflardan birinin davaya ait butün delilleri anlattığını bildirmek; güvenmek, itimat etmek; kalmak; dinlendirmek, rahat ettirmek; dayamak, yaslamak; koymak. His eyes rested on it Gözleri ona dikildi. rest'ingplace i. konak yeri; mezar.

rest

i. rahat, istirahat, dinlenme, yatma; oturma; sükun, hareketsizlik; uyku; asayiş, ruh sukunu; durak, dinlenme yeri; ölum; müz. fasıla, durak işareti, es; dayanak, dayanacak şey, mesnet .rest cure, rest treatment tıb. dinlenme usulü ile tedavi. rest day dinlenme günü (özellikle pazar günü). rest room tuvalet at rest hareketsiz; rahatta; olmuş. go to rest dinlenmek, yatmak lay to rest gömmek, defnetmek. whole rest müz. dörtlük es.

restaurant

i. lokanta.

restaurateur

i. lokantacı.

restful

s. rahat verici, dinlendirici; rahat, sakin. restfully z. rahat rahat, sükunetle. restfulness i. rahat, sükün.

restharrow

i. kayışkıran, saban kıran, bot. Ononis hircina.

resthouse

i. dinlenme evi, konak yeri.

restitutioinintegrum

Lat., huk. eski halin iadesi, eski hale getirme.

restitution

i. bir şeyi sahibine iade etme; zararı ödeme; onarma.

restive

s. inatcı; sabırsızlanan, rahat durmaz. restively z. sabırsızlanarak. restiveness i. sabırsızlık.

restless

s. hiç durmayan, dinmeyen, hiç rahat durmaz: uyuyamaz, uykusuz: rahatsız: vesvessli: değişiklik isteyen, hareketsiz kalamayan. restlessly z. rahat durmadan. restlessness i. hareketsiz kalamama.

restoration

i. onarma ve düzeltme; restore etme; yenileme, eski haline getirme, eski mevkiini iade etme: iyileşme; bir şeyi sahibine iade etme: bir şeyin asıl şeklini gösteren model. the Restoration İngiltere'de Restorasyon devri: 18. Lui devrinde Borbonların tekrar iktidarı ele geçirmeleri

restorative

s., i. onaran ve düzelten, iyi hale koyan; i. ayıltıcı ilaç.

restore

f. iade etmek; geri vermek; eski haline koymak, onarmak, restore etmek, yenilemek: iyileştirmek, sıhhatini iade etmek, sağaltmak; eski mevkiini iade etmek; bozulmuş yerini onarmak (resim); zararı ödemek. restorable s. yeniden sağlanabilir; onarılabilir; iade edilir.

restrain

f. tutmak, geri tutmak, zaptetmek, yasaklamak, sımrlamak. restrainable s. zaptedilebilir.

restraint

i. menetme: tahdit, sınırlılık; tutukluluk: kendini tutma; sıkılma çekinme. restraint of trade ticareti kısıtlama veya narh koyma.

restrict

f. kısltlamak, bağlamak, sınırlamak; elini bağlamak: tahdit etmek, hasretmek. restrictive s. kısıtlayıcı, bağlayıcı, sınırlayıcı.

restriction

i. sınırlayan kural, şart, hudut sınırlama, kısıtlama, tahdit.

result

f., i., sık sık in (ile) çıkmak meydana gelmek, varmak: sonuçlanmak: i. netice, sonuç, son, akıbet, semere, mahsul.

resultant

s., i. meydana gelen, neticesi olan; i. sonuç; fiz. iki ayrı kuvvetin bileşkesi.

resume

i. hulasa, özet.

resume

f. eski halini almak; yeniden başlamak veya devam etmek; geri almak: yeniden kullanmaya başlamak.

resumption

i. yeniden başlama veya devam etme: geri alma.

resurge

f. tekrar çıkmak, tekrar baş göstermek: yeniden dirilmek. resurgence i. yeniden dirilme. resurgent s. yeniden dirilen.

resurrect

f. yeniden diriltmek; yeniden canlandırmak: mezardan çıkarmak; unutulmuş veya kaybolmuş şeyi yeniden meydana çıkarmak.

resurrection

i. kıyamet, yeniden dirilme veya diriltme; yeni hayat bulma, canlanma.

resuscitate

f .ölüyü diriltme ölü gibi olanı ayıltmak; batmış ve unutulmuş şeyi tekrar meydana çıkarmak. resuscita'tion i. canlandırma, canlandırılma, di- riltme. resuscitative s. diriltici, canlandırıcı .

ret

f. (-ted, -ting) ıslatıp yumuşatmak (keten veya yün).

retail

i., s. f .perakende satış; s. perakende; f. perakende olarak satmak; ayrıntılarıyle anlatmak: tekrar anlatmak.

retain

f. alıkoymak tutmak, elinde bulundurmak; ücretle tutmak (avukat, uzman); akılda tutmak unutmamak. retainable s .elde tutulabilir. retaining wall istinat duvarı.

retainer

i. hizmetli; alıkoyan kimse: huk. avukat tutarken yapılan anlaşma; vekalet ücreti; tar. tımar ve zeamet sahiplerinin buyruğunda bulunup bazı hizmetlerle yükümlü kimse.

retaliate

f. dengiyle karşılamak, misillemek: intikam almak. retalia'tion i. misilleme, kısas, aynen karşılığını yapma. retaliative, retaliatory s. misilleme kabilinden.

retard

f. i. geciktirmek; tehir etmek, geriye bırakmak; gecikmek; i. tehir; gecikme, geciktirme. retarda'tion i. tehir, geciktirme; geciktiren şey; gecikme süresi. retardative s. geciktirici.

retch

f., i. kusmaya çalışmak, öğürmek. i. öğürme, kusma.

rete

i. (çoğ. retia) anat. şebeke, ağ (sinir).

retell

f. (retold) tekrar anlatmak; yeniden saymak.

retention

i. alıkoyma, hatırlama yeteneği, zihinde tutma; tıb. idrar tutulması.

retentive

s. alıkoyan tutan; hatırda iyi tutan. retentively z. iyice hatırda tutarak. retentiveness i. iyice hatırda tutma. retentiv'ity i. tutma kabiliyeti; fiz. mıknatısiyeti tutma kabiliyeti.

reticence , reticency

i. ağız sıkılığı, sır saklama, sükut etme, susma.

reticent

s. sır saklayan, ketum, çok konuşmaz, suskun.

reticle

i. dürbünün göz merceğine yerleştirilen çizgi veya telden ibaret ağ.

reticular

s. ağ şeklinde, ağ gibi, karışık, dolaşık.

reticulate

f., s. ağ şekline koymak; şebeke gibi göstermek veya yapmak; s. ağ gibi, şebekeli; bot. ağsı, retikulat. reticulation i. şebekeleşme, ağ gibi olma.

reticule

i. kadına mahsus ufak el çantası.

reticulum

i. ağ, şebeke; anat. ağcık, ağ, retikül; zool. gevişgetiren hayvanların ikinci midesi, börkenek.

retiform

s. ağ gibi, ağ şeklinde.

retina

i., anat. ağtabaka, retina. detached retina kopuk ağtabaka.

retinue

i. yüksek mevki sahibi birinin refakatinde bulunan heyet, maiyet.

retire

f. çekilmek, bir köşeye çekilmek, kendi odasına çekilmek; yatmaya gitmek emekliye ayrılmak, geri çekmek (askeri); tedavülden çıkararak karşılığını ödemek (bono); gümrükten çekmek (malını); emekliye ayırarak hizmetten el çektirmek; (beysbol) vurucuyu oyun dışı etmek, çeliciyi yandırmak.

retired

s. münzevi; tekaüt, emekli. retired list emekliler listesi.

retirement

i. işten çekilme, tekaütlük, emeklilik; inziva yeri, inziva.

retiring

s. utangaç, sıkılgan, çekingen.

retorsion

bak. retortion.

retort

f., i. isnada veya siteme karşı isnat veya sitemle cevap vermek; sert cevap vermek; karşılık vermek; i. karşılık, cevap; kötü sözü sahibine iade etme, mukabele. the retort courteous nezaketle verilen aksi cevap.

retort

i., f., kim. imbik; f. imbikte ısıtarak damıtmak.

retortion

i. arkaya doğru ;bükme veya eğme; huk. aynı ile mukabele,misilleme.

retouch

f., i. düzeltmek, yeniden tashih etmek; yeniden gözden geçirmek; foto. rötuş etmek; i rötuş edilen şey.

retrace

f. bir çizginin üstünü tekrar çizmek; izini takip ederek geriye veya kaynağına gitmek. retraceable s. izi takip olunabilir, izlenebilir.

retract

f. geri çekmek; sözünü geri almak. retractable s. geri alınabilir. retractation i. sözünü geri alma; cayma, sözünden dönme. retraction i. geri çekme veya çekilme; sözünü geri alma. retrac- tile s. geriye veya içeriye çekilebilir. retractive s. geri çekici; sözünü geri alma kabilinden.

retread

f., i. lastik kaplamak; i. kaplanmış lastik; (argo) mesleğini değiştiren kimse.

retreat

f., i. çekilmek, geri çekilmek; düşman önünden çekilmek, geri kaçmak; geriye kaçırmak, geriye çekmek; i. geriye çekme veya çekilme, geriye kaçma; geri çekilme işareti; inziva köşesi, çekilecek yer, sığınak; tımarhane; şifa yurdu; koy evi, tenha yer; sohbet için bir kenara çekiliş. a retreating chin basık çene. beat a retreat geri çekilmek, kaçmak. in full retreat tam çekilme halinde.

retrench

f. azaltmak, kısmak, indirmek; gidermek, kaldırmak. retrenchment i. tasarruf, idare; kale veya metrisin iç tarafında yapılan hendek veya metris.

retribution

i. karşılıkta bulunma; mükâfat veya ceza verme; günah cezası. retrib'utive, retributory s. ödül veya ceza verme eğiliminde, ödül veya ceza kabilinden.

retrievable

s. tekrar ele geçirilebilir, tekrar yerine getirilebilir, kazanılabilir, düzeltilebilir.

retrieve

f., i. tekrar ele geçirmek; tekrar kazanmak veya düzeltmek; tazmin etmek, çaresini bulmak; bulup getirmek (köpeğin yaralı veya ölü avı bulması gibi); i. tekrar ele geçirme; düzeltme; tazmin; avı bulup getirme. retriever i. vurulmuş avı bulup getirmek için özel olarak terbiye edilmiş köpek.

retroact

f. tepki yapmak; huk. evvelce olanları da kapsamak.

retroaction

i. tepki, reaksiyon; huk. evvelce olanları kapsama.

retroactive

s. evvelce olanı kapsayan (kanun). retroactively z. evveliyatı kapsayarak.

retrocede

f. iade etmek, geri vermek; geri çekilmek.

retrocession

i. geri dönme, geri çekilme; geri verme, iade, ilk sahibine verme; gerileme. retrocessive s. geri verme kabilinden.

retroflex, ret roflexed

s. geriye bükük. retroflex'ion i. geriye dönme veya kıvrılma; anat. rahmin ters dönmesi.

retrograde

s., f. geriye doğru giden, gerileyen; karşıt; yozlaşan; astr. hareket etmeyen yıldızlara göre doğudan batıya dogru gider gibi görünen; f. geriye gitmek; yozlaşmak; astr. doğudan batıya doğru gerileme devimi.

retrogress

f. gerilemek, geriye gitmek; bozulmak, yozlaşmak. retrogres'sion i. geri gitme, gerileme; bozulma, yozlaşma. retrogres'sive s. gerileyici; yozlaşan. retrogressively z. geri giderek, gerileyerek; bozularak, yozlaşarak.

retrorocket

i. uzay gemisi veya roketin hızını kesen yardımcı roket.

retrorse

s. geriye doğru eğik, arkaya doğru bükülmüş, geriye dönük. retrorsely z. geriye yönelerek.

retrospect

i., f. geçmiş şeyleri düşünme; geçmişe bakış; f. geçmiş şeyleri hatırlamak, geçmişi düşünmek. retrospec' tion i. geçmiş şeyleri hatırlama, geçmişi düşünme.

retrospective

s. geçmişi hatırlayan; geçmişi ele alan; geriye dönük; huk. önceyi kapsayan, makabline şamil. retrospectively z. geçmişi hatırlayarak; huk. makabline şamil olarak.

retrousse

s. ucu yukarıya doğru kalkık (burun).

retroversion

i. geriye çevirme veya çevrilme; geriye bakış.

retry

f. yeniden yargılamak.

return

f. geri dönmek, geri gelmek, geri gitmek, avdet etmek; eski sahibine dönmek; yanıtlamak, cevap vermek; mukabele etmek; geri getirmek; geri göndermek, iade etmek; ödemek; (kar) sağlamak, getirmek; (tenis) iade etmek (topu); resmen ilan etmek veya bildirmek. return thanks teşekkürlerini bildirmek; şükretmek. return to dust ölmek, toprak olmak. returnable s., i. iade edilebilir; i. depozitli şey (şişe).

return

i. dönüş, geri dönüş, geri geliş, geri gidiş, avdet; geri getirme; geri gönderme, iade; eski haline dönüş; tekrar tutma, nüksetme; tekrar olma; kâr, kazanç, hasılât, faiz; resmi rapor; çoğ. istatistik cetveli. return address gönderenin adresi. return game, return match revanş maçı. return ticket İng. gidiş dönüş bileti; A.B.D. dönüş bileti. by return mail, İng. by return of post ilk posta ile (cevap), hemen, akabinde. in return for karşılık olarak.

retuse

s., bot. çökük, tepesi yuvarlak ve hafif girintili (yaprak).

reunion

i. tekrar kavuşma, yine birleşme; yeniden bir araya gelme.

rev

i., f. (revved, -ving) i. bir dönüş, çevrim, devir (motor); f., (up ile) hızını değiştirmek (motor).

rev.

kıs. Revelation, Reverend.

rev.

kıs. revenue, revised.

revalue

f. yeniden değerlendirmek. revalua'tion i. yeniden değerlendirme.

revamp

f. tamir etmek, yenileştirmek; ayakkabının yüzünü değiştirmek.

reveal

i., mim. pencere veya kapı çerçevesinden duvarın kenarına kadar olan kısım, açıt yanağı.

reveal

f. ifşa etmek, açıklamak, açığa vurmak; göstermek; ilham yoluyle bildirmek. revealment i. açıklama.

reveille

i., ask. kalk borusu.

revel

f., i. cümbüş etmek, eğlenip oynamak; i. cümbüş, eğlence, şenlik. reveller i. cümbüş eden kimse.

revelation

i. gizli şeyi gösterme veya söyleme; gizli şeyin meydana konması; ifşa, açığa vurma, keşif; ilah. Allah tarafından verilen ilham, vahiy; b.h. Kitabı Mukaddes'in son cüz'ü, Vahiy Kitabı.

revelry

i. şenlik, neşeli ve gürültülü toplantı, eğlenti.

revenant

i. geri dönen kimse veya şey; hayalet.

revenge

f. öç almak, intikam almak, hıncını çıkarmak.

revenge

i. öç, intikam; kin, intikam arzusu; öç alma fırsatı. revengeful s. intikam alıcı, kinci.

revenue

i. gelir, irat, varidat; bir hükümetin yıllık geliri; varidat dairesi. revenue cutter gümrük kaçakçılığına engel olmak için kullanılan silahlı deniz motoru; gümrük muhafaza gemisi. revenue office maliye tahsil şubesi. revenue stamp damga pulu. public revenue devlet geliri.

reverberate

f. aksettirmek, aksolunmak, yankılamak, yankılanmak, geri vurmak, geri tepmek, yansımak. reverbera'tion i. yankılama, yansıma; yankı, yansı, akis. reverberator i. aksettirici alet; yansıtaç, yansı lambası.

reverberatory

s. yankı meydana getiren; yansımalı. rever- beratory furnace uzun alevli fırın, yansımalı fırın.

revere

f. hürmet etmek, saymak, saygı göstermek.

reverence

i., f. hürmet, ihtiram, saygı, ululama; huşu; f. hürmet etmek, saygı göstermek, ulu tutmak, yüceltmek, huşu göstermek. your Reverence saygıdeğer efendim (papaz veya vaizlere hitapta kullanılır).

reverend

s. hürmete layık, saygıdeğer, sayın, muhterem (papaz veya vaizlerin lakabı olarak kullanılır; kıs. Rev).

reverent, reverential

s. hürmetkâr, saygılı, riayetkar, hürmet gös- teren, hürmetten ileri gelen. reverently, rev- erentially z. saygı ile, huşu ile, ihtiramla.

reverie

i. dalgınlık, derin düşünüş;hayal.

revers

i. devrik yaka gibi astarını gösterecek şekilde katlanmış elbise kısmı.

reversal

i. tersine çevirme; huk. kararın bozulması.

reverse

s. aksi, arka, ters, tersine dönmüş; terslik yapan. reverse curve S şeklinde demiryolu hattı dönemeci. reverse frame den. ters posta. reverse side ters taraf. reverse turn ters tarafa dönüş. reversely z. tersine, aksi olarak, bilâkis; diğer taraftan.

reverse

f. ters çevirmek, tersine çevirmek; yerlerini değiştirmek; iptal etmek, feshetmek; tersine hareket ettirmek; tersine dönmek; geri vitese almak.

reverse

i. ters taraf, arka taraf; ters, aksi, zıt olan şey; durumun kötüleşmesi, aksilik, felâket; mak. geri çevirme, tornistan; geri vites.

reversible

s. tersine çevrilebilir. reversibil'ity, reversibleness i. tersine çevrilebilme. reversibly z. tersine çevrilerek.

reversion

i. eski haline veya inancına dönme; ters yöne dönme; biyol. iki veya daha fazla kuşak boyunca görülmemiş olan ilkel özelliklerin yeniden belirmesi; huk. tekrar intikal; bir mülkün bir veya birkaç kişinin kullanımına geçtikten sonra başka belirli bir kimseye kalması. reversional, reversionary s. tekrar intikaline ait.

revert

f., i. geri gitmek, dönmek; tekrar intikal etmek, ait olmak; i. geri dönen kimse, özellikle eski dinine dönen kimse.

revest

f. eski mevkiini iade etmek; eski sahibine dönmek.

revet

f. (-ted, -ting) toprak kaymasına engel olmak için meyilli duvar çekmek, kaplama duvarı yapmak. revetment i. istihkâmların dış kaplaması.

review

i. yeniden gözden geçirme, bir daha inceleme; yeniden yoklama, resmi teftiş; eleştiri, tenkit; edebiyat ve fikir mecmuası; huk. bir davanın temyiz mahkemesince yeniden incelenmesi. court of review yargıtay, temyiz mahkemesi. pass in review geçit töreni yapmak. subject to review ileride değiştirme şartıyle.

review

f. yeniden incelemek, bir daha dikkatle muayene etmek; eleştiri yazmak; (askeri kuvvetleri) teftiş etmek; huk. (mahkeme kararını) yeniden incelemek; tekrar gözden geçirmek.

reviewer

i. eleştirmen, tenkit yazarı.

revile

f. sövmek, yermek, küfür savurmak.

revise

f., i. tekrar gözden geçirip düzeltmek; İng. tekrarlamak (ders); değiştirmek; i. düzeltme, yeniden gözden geçirme; matb. ikinci prova.

revision

i. düzeltme, tashih; düzeltilmiş baskı. revisionist i. değişiklik taraftarı (öğreti veya siyaset konusunda).

revisory

s. tashih edici, düzeltici.

revival

i. yeniden canlanma, taze hayat bulma; ayılma, kendine gelme; yeniden revaç bulma; uyanma, uyanış; yeniden uyanan merak; dini inançları kuvvetlendirici toplantılar serisi. revivalism i. inançları canlandırmak üzere yapılan heyecanlı dinsel toplantıların tuttuğu yol. revivalist i. halkı dini uyanışa teşvik eden vaiz.

revive

f. yeniden canlanmak, taze hayat bulmak; eski halini bulmak; canlandırmak, taze hayat vermek, ihya etmek; eski kuvvetini yerine getirmek; tekrar rağbet kazandırmak; tazelemek, yeni alâka uyandırmak.

revivify

f. yeni hayat vermek, yeniden canlandırmak. revivifica'tion diriltme, canlandırma.

revocable revokable

s. geri alınabilir; feshedilebilir.

revocation

i. müsaade veya imtiyazın geri alınması; fesih, hükümsüz kılma, iptal.

revocatory

s. fesih veya iptal kabilinden.

revoke

f., i. geri almak, hükümsüz kılmak, feshetmek, iptal etmek; sözünü geri almak; (iskambil) kurallara aykırı olarak aynı renkten kâğıt oynamamak; i., (iskambil) aynı renkten kağıt oynamayış.

revolt

f., i. isyan etmek, ayaklanmak; karşı gelmek; (at veya against ile) tiksinmek; i. isyan, ayaklanma; şiddetli anlaşmazlık halinde olma.

revolting

s. tiksindirici, iğrenç, korkunç. revoltingly z. tiksindirici surette.

revolute

s., bot. geriye veya aşağıya doğru kıvrılmış (yaprak kenarları).

revolution

i. dönme, devir; bir cismin bir merkez etrafında dönmesi; bir gezegenin güneş etrafında dönmesi; devir süresi, devre; inkılâp, devrim, fikir devrimi, hal ve kıyafetlerin değişmesi; devlet yönetiminin tamamen değiştirilmesi; ihtilâl, isyan. revolutionism i. devrim taraftarlığı. revolutionist i. devrimci, inkılâpçı. revolutionize f. tamamen değiştirmek.

revolutionary

s., i. devrim kabilinden, inkılâpçı, devrimci; ihtilâlci; i. devrimci veya inkılâpçı kimse; ihtilâlci kimse.

revolve

f. döndürmek, çevirmek; devrettirmek; dönmek, devretmek; bir devre içinde dönmek; mutalaa etmek, düşünmek.

revolver

i. tabanca, mükerrer ateşli tabanca, altıpatlar, revolver.

revolving

s. döner, devir yapan. revolving door döner kapı. revolving fund döner sermaye, işleyen para; daima ödünç verilip iade edilen para. revolving light döner fener.

revue

i. çeşitli dans ve oyunlardan meydana gelen sahne gösterisi, revü.

revulsion

i. duygularda ani ve kuvvetli değişiklik; şiddetli çekilme.

reward

f., i. mükâfatlandırmak, mükâfatını vermek, ödül vermek; karşılığını vermek; gönül okşamak; taltif etmek; i. mükâfat, ödül, karşılık; ücret, bahşiş. rewardable s. mükâfatlandırılabilir.

rewire

f. yeniden tel döşemek.

reword

f. tekrarlamak; yeni kelimelerle söylemek.

rex

i., Lat. kral, hükümdar.

reykjavik

i. Reykjavik, İzlanda'nın başkenti.

reynard

i. eski bir hayvan hikâyesinde tilkinin adı; k.h. tilki.

rh factor

biyol. çoğu insanların kanında bulunan pıhtılaştırıcı bir madde. Rh negative içinde bu madde bulunmayan. Rh positive içinde bu madde bulunan.

rhachis

bak. rachis.

rhapsodize

f. şiir inşat etmek; bir şeyden fazla heyecanla bahsetmek. rhapsodist i. şiir inşat eden kimse, bir şeyden fazla şairane şekilde bahseden kimse.

rhapsody

i. rapsodi; muhtelif parçalardan düzenlenmiş eser; heyecanlı ve duygusal konuşma. rhapsodical s. heyecanlı. rhapsod'ically z. heyecanla.

rhea

i. Güney Amerika'ya mahsus üç parmaklı devekuşu, zool. Rhea americana; b.h. Satürn gezegeninin beşinci uydusu.

rhematic

s. fiilden türetilmiş (kelime); kelime yapımına ait.

rhenish

s., i. Ren ırmağına veya çevresine ait; i. Ren şarabı.

rheology

i. maddenin sıvı halindeki özelliklerini inceleyen ilim dalı.

rheostat

i., elek. direnç aygıtı, reosta.

rheotaxis

i. su akımının etkisine tepki olarak bir organizmanın hareketi.

rheotropism

i. su akımının etkisiyle bir organizmanın büyümesi veya yaptığı tepki.

rhesus

i. Hindistan'a mahsus kısa kuyruklu bir çeşit maymun, zool. Macaca mulatta. Rhesus factor bak. Rh factor.

rhetoric

i. belâgat ilmi, konuşma sanatı.

rhetorical

s. güzel söz söylemeye ait; güzel söz söyleme sanatına ait. rhetorical question cevabı beklenilmeyen ve etkili olsun diye kullanılan soru. rhetorically z. belâgat ilmine göre, belâgatli olarak.

rhetorician

i. belagat ilmi âlimi veya hocası; güzel konuşma ustası, hatip; belâgatli hatip veya yazar.

rheum

i., (eski) nezle. rheum'y s. nezle kabilinden, nezleli.

rheumatic

s., i. romatizmayla ilgili, romatizmalı; i. romatizmalı kimse. rheumatic fever ateşli romatizma.

rheumatism

i. romatizma, yel.

rheumatoid , rheumatoidal

s., tıb. romatizmaya benzer, romatizma kabilinden; romatizmalı. rheumatoid arthritis romatizmal arterit.

rhinal

s., anat. buruna ait; genizden veya burundan gelen.

rhine

i. Ren nehri. Rhine wine Ren şarabı.

rhineland

i. Ren nehrinin batısındaki Alman toprakları; Renanya eyaleti.

rhinestone

i. suni elmas, elmas taklidi madde.

rhinitis

i., tıb. burun iltihabı, iç burun zarının iltihabı, burun nezlesi.

rhino

i., k.dili gergedan; (argo) para.

rhino-

(önek) burun.

rhinoceros

i. gergedan, zool. Rhinoceros unicornis. rhinocer'ial, rhinocerot'ic s. gergedana ait.

rhinoplasty

i.,tıb. estetik burun ameliyatı. rhinoplas'tic s bu ameliyata ait.

rhinoscope

i., tıb. burnun içini muayeneye mahsus ayna.

rhizome

i., bot. rizom, yeraltı gövdesi, kök gövde .

rhizopod

i., zool. kökbacaklı.

rhodes

i. Rodos adası.

rhodesia

i. Rodezya.

rhodium

i., kim .rodyum.

rhododendron

i. rododendron, açalyaya benzer bir bitki.

rhomb , rhombus

i. eşkenar dörtgen. rhombic s. eşkenar dörtgen şeklinde.

rhomboid

s., i. karşılıklı kenar ve açıları eşit olup dik açısı bulunmayan paralelkenar. rhomboi'dal s. böyle bir paralelkenar biçiminde .

rhonchus

i., tıb. soluk alırken çıkan hırıltılı ses.

rhubarb

i. ravent., bot. Rheum of ficinale: (ecza) ravent kökünden yapılan bir müshil veya kuvvet ilâcı: (argo) kavga, meydan kavgası. rhubarby s. raventli, ravende benzer. garden rhubarb papaz ravendi, bot. Rheum rhaponticum wild rhubarb keçikulağı.

rhumb

i., den. kerte, pusulanın 32 kısmından her biri; bütün meridyenleri aynı açıda kateden hat.

rhyme , rime

i., f. kafiye, uyak; şiir; f. kafiyeli şiir yazmak. without rhyme or reason mantıksız olarak, hiç mantığa dayanmadan. nursery rhymes küçük çocuklara mahsus şiirler.

rhythm

i. vezin: ahenkli üslup: şiir ve müzikte ahenk, ritim, düzen, düzenlilik; ahenkli hareket: ahenk, uyum. rhythmical s. mevzun, ahenkli, uyumlu, düzenle, ritmik. rhythmically z. ahenkli olarak

riant

s. gülen, neşeli; güler yüzlü.

rib

i., f. (-bed,- bing) kaburga kemiği: etin kaburgadan olan kısmı, pirzola: bot. yaprak damarı: den. posta, ıskarmoz, kaburga; saka zevce; (argo) şaka: f. çubuklarla desteklemek, lata ile kuvvetlendirmek; den. ıskarmoz koymak; (argo) alay etmek .

ribald

i.,s.,nad. ağzı bozuk adam; s. ağzı bozuk, küfürbaz, bayağı. ribaldry i. kaba dil.

ribbing

i. kaburgalar: den. ıskarmozlar .

ribbon

(eski) riband i. kurdele: şerit: yazı makinasının şeridi; çoğ., k.dili araba atının dizgini; şövalyelik nişanı olan kurdele parçası. blue ribbon bak. blue . torn to ribbons lime lime olmuş ribbon. fish kâğıtbalığı, zool. Trachypterus.

riboflavin

i., biyol., kim. B2 vitamini.

rice

f. patates veya diğer sebzeleri ince deliklerden tazyikle geçirip ufaltmak. ricer i. patates ve diğer sebzeleri deliklerinden geçirerek ezmeye yarayan mutfak aleti.

rice

i. pirinç, bot. Oryza sativa: çeltik: (rice cooked with oil) pilav. rice flour pirinç unu. rice milk sütlaç. rice paper pirinç kağıdı, çeltik sapından yapılmış kâğıt. rice pudding bir çeşit sütlaç.

rich

s. zengin, servet sahibi: mümbit, bitek, verimli, bereketli; bol, çok: mükellef: lezzetli, yağlı, ağır; parlak (renk); gür, dolgun (ses); tuhaf, hoş, nükteli. the rich zenginler, servet sahipleri. riches i. zenginlik, para, servet, mal. richly z. zengince; bol bol; fazlasıyle; ağır bir şekilde rich'ness I. zenginlik; yağlılık.

rick

i., f. saman veya kuru ot yığını, özellikle üstü örtülü büyük yıgın; f. kuru ot yığmak.

rickets

i., tıb. raşitizm.

rickety

s. raşitizm hastalığına tutulmuş, raşitik; sarsak, düşecek gibi.

rickrack

i. süs olarak kullanılan ve zikzak şeklinde yapılmış yassı şerit, bir çeşit sutaşı .

ricksha , rickshaw

bak. jinriksha .

ricochet

i., f. taş parçasının su yüzünde sekerek gitmesi; top güllesinin sekerek gitmesi için kullanılan ateşleme metodu; f. sekerek gitmek.

rictus

i. kuş gagasının açılma genişligi; ağız açıklığı.

rid

f., gen. of( ile) kurtarmak; eski defetmek, gidermek. be rid of, get rid of başından defedip kurtulmak. rid'dance i. kurtuluş, kurtulma. good riddance belâdan iyi kurtulma.

riddle

f. muamma, bilmece; f. bilmece çözmek; bilmece ile söylemek.

riddle

f. kalbur: f. kalburla elemek; kalbur gibi delik deşik etmek.

ride

f. (-rode, -ridden) i. at veya başka hayvana binmek, arabaya binmek, araba ile gitmek; su üstünde gitmek, yüzmek (gemi); binilmesi rahat olmak; binip kullanmak veya sürmek; zorla yönetmek, huküm sürmek: binip gitmek; bindirmek; i. binme, biniş: atla gezme; atla gezinti yeri veya yolu. ride a wave dalga ile sürüklenmek. ride for a fall hayal kırıklığna doğru gitmek, felâkete sürüklenmek .He is riding high Bütün işleri yolunda. rid'able s. binilebilir.

rider

i. binici, süvari; ilâve, ek, özellikle kanun tasarısı eki.

ridge

i., f. sırt, bayır: dağ sırası kabartma çizgi: çatı sırtı; f. sırt haline koymak. ridge beam çatı direği. ridge'pole i. çatının yatay direği. ridge tile çatı sırtına mahsus kiremit. ridge'way i. bayır sırtı boyunca giden yol. ridg'y s sırtlı, sırt gibi: kabartma çizgileri olan.

ridicule

i., f. eğlenme, istihza, alay: alay konusu; f. istihza etmek, alay etmek, gülmek, eğlenmek.

ridiculous

s. gülünecek, gülünç: maskaralık nev'inden: tuhaf, saçma. ridiculously z. maskaraca, gülünç surette. ridiculousness i. tuhaflık, gülünçlük.

riding

i., İng. kaza, ilçe; Kanada bir mebusun temsil ettiği seçim bölgesi.

riding

i., s. biniş: binicilik: s. binek: yolculuk veya binicilikte kullanılan. riding habit kadın için binici elbisesi. riding hood kadın biniciye mahsus başlık. riding master binicilik hocası. riding school binicilik okulu. riding whip süvari kamçısı.

rifacimento

i. (çoğ.-ti) yeniden yazma veya düzenleme (eser); adaptasyon.

rife

s. mebzul, bol; olagelen, geçer, hüküm süren rife with dolu.

riff

i., müz. cazda kısa tema.

riffle

i., f., (A.B.D.) akıntıya mani olan su altlndaki kumluk veya kaya; engelin etkikisiyle sığlaşan ve karışık durum alan akıntı: (iskambil) kâğıt karıştırma: f., (iskambil) kâğıt karıştırmak, sayfa karıştırmak.

riffle

i. altınla karışık kumu ayıran ızgara .

riffraff

i. ayaktakımı: kötü ve bayağı şeyler, döküntü, süprüntü.

rifle

i. yivli silâh, namlusu yivli tüfek: çoğ. şişhaneli askerler, tüfekli erler. rifle corps piyade alayı. rifleman i. /şişhane neferi, tüfekli er. rifle pit piyade siperi .rifle range poligon .

rifle

f .top veya tüfek namlusu içine yiv açmak. rifled s. namlusu yivli.

rifle

f .soymak, soyup soğana çevirmek yağma etmek, talan etmek .

rift

i., f. yarık, gedik, çatlak; ara açılması: f. yarmak, çatlatmak, gedik açmaik.

rig

f., i. donatmak, giydirmek; teçhiz etmek; den. donatmak (gemi); i. donanım, arma; takım: at ile beraber araba takımı: kıyafet, kılık. rig the market piyasayı tedirgin etmek.

riga

i. Riga, Letonya'nın başşehri.

rigadoon

i. iki kişi ile oynanan oynak bir dans: bu dansın havası.

rigel

i., astr. Orion burcunda bulunan parlak ylldız .

rigger

i. armador: vinççi: makara ve benzeri teçhizat kullanmakta usta kimse .

rigging

i. geminin arması, donanım.

right

s., z., i., f. doğru, düz: doğrulu, dik: haklı, âdil, insaflı: uygun, münasip: doğru, gerçek, gerçeğe uygun, durüst; iyi, sağlam; sağ (taraf); z .doğru, adaletli olarak, adalete uygun şekilde; dosdoğru; doğruca; pek, çok; i. hak; adalete uygunluk; hakikat; doğruluk, dürüstlük; sağ taraf; yetki; pol. sağ kanat; f. hakkını yerine getirmek; doğ- rultmak; tashih etmek, düzeltmek; doğrulmak. Right ! Hakllsınız ! Doğrudur right along boyuna, bütün vakit. right angle dik açı. right away hemen, derhal. right ascension astr. bir yıldızın ilkbahar gün-tün eşitlik noktasından doğuya doğru açısal uzaklığı, matla-i üstüval. right cylinder mat. dik silindir. Right face ! ask. Sağa dön! right of action dava hakkı. right of assembly toplanma hakkı. right of asylum iltica hakkı. right off hemen, derhal. right of search huk. arama hakkı. right of way huk. geçiş hakkı; önden geçme hakkı; demiryolunun geçtiği arazi; kabloların döşendiği arazi parçası; yol geçen arazi parçası. Right on (argo) Tam isabet Devam et. righttowork law (A.B.D. ) sendika dışı işçi çalıştırma hakkı veren kanun. right trianglegeom dik üçgen .right whale balina, zool. Balaena mysticetus. right wing sağ kanat, sağcılar. a legal right kanuni hak. by right of hak veya yetkisiyle. by right hakkı olarak, hakka bakılırsa. Declaration of Human Rights İnsan Hakları Beyannamesi. have a good right çok hakkı olmak, tamamıyle haklı olmak. on the right side doğru tarafta, doğru yüzünde. women's rights kadın hakları.

rightabout

i. karşl taraf; karşı tarafa dönüş.

righteous

s. dürüst, erdemli, doğru; adil, adalete uygun olan. righteously z. doğrulukla. righteousness i. doğruluk, dürüstlük.

rightful

s. haklı; hak sahibi; dürüst. rightfully z. haklı olarak. rightfulness i. haklı olma .

righthand

s. sağdaki; sağ tarafa ait, sağa dönen; güvenilen. righthand man en çok güvenilen kimse, sağ kol (özellikle iş sahasında) .

righthanded

s. sağ elini kullanan; sağ elle yapılan; soldan sağa dönen.

rightist

s.,i., pol. sağcı (kimse).

rightly

z. haklı olarak, doğru olarak.

rightminded

s. doğru düşünüşlü, sağduyu sahibi.

rightness

i. doğruluk, adalete uygunluk.

righto

(ünlem), (İng.), k.diliTamam ! Peki ! Aferin !

rightward

z. sağa doğru.

rigid

s. eğilmez, bükülmez, katı, dimdik; sert, şiddetli.rigidly z .kımıldamayarak, dimdik. rigidness, rigid'ity i. sertlik, diklik; kımıldayamamazlık.

rigmarole

i. saçma konuşma; kırtasiyecilik.

rigor

i. sertlik, katılık; insafsızlık; eğilmezlik, bükülmezlik; şiddet; ihtimam, dikkat; tıb. titreme, ürperme; bot. rigor, dış etkilere karşı tepkisiz kalma. rigor mortis ölümden sonra vücudun katılaşması.

rigorism

i. aşırı sıkılık, sertlik.

rigorous

s. şiddetli, sert; ihtimamlı. rigorously z. insafsızca; tamamı tamamına; dakik olarak. rigorousness i. sertlik, insafsızlık; dakiklik, ihtimam.

rigsdag

i. Danimarka Parlamentosu.

rigveda

i. eski Hindu din kitapları, bak. Veda.

rijeka

i. Rijeka.

riksdag

i. İsveç Parlamentosu.

rile

f., k.dili sinirlendirmek, kızdırmak; (A.B.D.) bulandırmak .

rilievo

i., (çoğ.- vi) güz. san. yüzey üzerinde kabartma şekil; resimde cisimlen dirilmiş gibi görülen kısım .

rill

i. küçük dere.

rim

i., f. (-med,- ming) kenar; tekerlek ispiti, jant; f. kenar çevirmek, kenar yapmak rimfire s. kenarından ateş alan (fişek). rim'mer i. kenar süslemeye mahsus alet. rime bak. rhyme.

rime

i., f. kırağı; f. kırağı bağlamak, kırağı düşmek; kırağı ile örtmek .rim'y s. kırağılı, kırağı gibi.

rimose , rimous

s. yarıklarla dolu; bot., zool. ağaç kabuğu gibi çatlaklı. rimos'ity i. ağaç kabugu gibi yarık veya çatlaklık.

rind

i., f. kabuk; meyva veya peynir kabuğu; f. kabuğunu soymak.

rinderpest

i., bayt. sığır vebası.

rinforzando

z., müz. kuvvetlenerek, artarak, (kıs. rf.).

ring

f.(rang, rung) i.çalınmak, ses vermek; çınlak; zili çalmak; çalkanmak (şöhret ile); tesir etmek (söz); çalmak; çılatmak; çan ile ilân etmek; ses çıarmak; i.çan sesi; çınama sesi; ahenk; akis.ring down tiyatro perdeyi indir işareti vermek; bir şeye son vermek. ring in çan sesiyle getirmek. ring off telefonu kapamak. ring out çan sesiyle göndermek; hızlı hızlı. çalmak ring true doğru gibi gelmek (söz). ring up birine telefon etmek. ring for a servant hizmetçiyi çağırmak. ring the changes on aynı şeyi tekrar tekrar söylemek.

ring

f. i.etrafına halka çekmek, etrafını kuşatmak, çember içine almak; halka veya yüzük takmak; halka şeklinde soymak (ağaç kabuğu); halka meydana getirmek; helezonlar halinde yükselmek; halka şekline girmek; i.halka, daire; yüzük; çember; güreş meydanı; sirk, ring; ticaret veya siyasette nüfuzunu kendi çıkarlarına kullanan şebeke; kim.atomlardan meydana gelen halka.ring fence geniş bir yerin etrafını çeviren çit.ring finger yüzük parmağı.run rings around one çok üstün gelmek, çok geride bırakmak.

ringbilled

s. gagasında renkli hal kası olan (kuş) .

ringbolt

i. halkalı civata, mapa.

ringbone

i. atta topuk nasırı.

ringdove

i. boynu halkalı güvercin, tahtalı güvercin, zool. Streptopelia risoria.

ringent

s. ağzı açık; bot. iç yaprakları ayrık.

ringer

i. çan çalan kimse veya cihaz; ( argo) hakkı olmadan hile ile yarış veya oyuna giren kimse veya at; argo tam benzer.

ringer

i. halka oyununda kazığa geçen halka; bir şeyin etrafını halka gibi saran şey.

ringleader

i. idareci, tertipçi, ele başı.

ringlet

i. saç lülesi; ufak halka.

ringmaster

i. sirkte gösteriyi sunan kimse.

ringneck

i. boynu renkli halkalı bir yılan veya ördek türü.

ringside

s., i. ringe veya sirk sahnesine yakın (yer).

ringstreaked

s. tüyleri renk renk halkalı olan, çizgili.

ringtailed

s. karışık renkli kuyruklu.

ringworm

i., tıb. mantar hastalığı.

rink

i. bazı oyunlara mahsus buz sahası; bina içinde patinaj alanı; tekerlekli patenle kayma yeri.

rinse

f., i. çalkamak, hafifçe yıkamak; yıkayarak sabununu gidermek, durulamak; i. çalkama; saç boyası.

rinsing

i. çalkalama; gen. çoğ. içinde herhangi bir şeyin çalkanmış olduğu su.

riot

i., f. gürültü, patırtı, velvele, şamata, hengâme; kargaşalık; baş kaldlrma,isyan, ayaklanma; cümbüş, eğlenti; f. gürültü etmek; ayaklanmak, isyan etmek. Riot Act eskiden İngiltere'de on iki veya daha fazla kimse isyan çıkarmak maksadıyle toplanıp da dağılma emrine uymayınca onları suçlu tutan kanun; k.h. şiddetli azar. read the riot act azarlamak. riot gun nöbetçilikte veya ayaklananlara karşı kullanllan kısa namlulu tüfek. riot squad toplum polisi ekibi. run riot fig. gemi azıya almak; dal budak salıp her yeri sarmak (bitki).

riotous

s. ayaklanmayla ilgili;gürültülü. riotously z. gürültü ile. riotousness kargaşalık.

rip

f. (-ped,- ping) i. yarmak, kesmek; çekip dikişlerini sökmek; keresteyi boyuna kesmek; yarılmak; dikişleri açılmak; hızla ilerlemek veya koşmak: i. yarık, yırtık; dikiş söküğü; değersiz şey; girdap, anafor. rip cord paraşütü açan kollu ip; balonu çabuk indirmek için gaz torbasını azıcık açmaya mahsus ip. rip off (argo) çalmak; dolap çevirmek rip open yarıp açmak. rip out bir denbire küfür savurmak. ripped s. yırtlı; (argo) sarhoş; şaşkın.

rip

i. ters akıntıların birleşmesinden meydana gelen dalgalı su.

rip vanwinkle

yirmi yıl uyuduktan sonra uyanıp tamamen degişmiş bir dünya gören adam (Washington Irving'in bir eserinin kahramam); çok eski kafalı adam.

riparian

s., i. nehir kenarlannda bulunan; su kenannda büyüyen; i. nehir kenannda oturan kimse.

ripe

s. olmuş, olgun, olgunlaşmış, yetişmiş, kemale ermiş; olgunluk derecesine varmış; ihtiyarca, yaşlıca; eski ve lezzetli, tam vakti gelmiş; hazır. ripe'ly z. olgunlukla; uygun surette, tamamen. ripe'ness i. olgunluk.

ripen

f. olgunlaştırmak, olmak, olgunlaşmak, kemale erdirmek veya ermek.

ripoff

i.,( argo) hile, desise.

riposte

i., f. karşılık, hamle; çabuk ve zekice verilen cevap; f. çabuk karşı hamle yapmak; çabuk ve zekice cevap vermek.

ripper

i. kesici şey veya kimse, yarıc şey veya kimse; dikiş sökmeye mahsus alet; (ing),( argo) çok hoşa giden şey; çok mükemmel adam.

ripping

s. boydan boya kesen, yaran;ing), (argo) çok güzel, mükemmel, âlâ. a rip ping good time çok güzel vakit.

ripple

f. ufacık dalga, dalgacık; su yüzünün dalgalanması; f. ufak dalgalar meydana getirmek; dalgalanmak; dalgacıklar gibi ses çıkarmak. a ripple of conversation dalga gibi yükselip alçalan konuşma sesi. ripple mark kaya veya kum üzerinde su veya rüzgârın bıraktığı iz. ripplet i. dalgacık. ripply s. dalgacık gibi.

ripple

i., f. keten tarağı, keten tohumunu ayırmaya mahsus tarak; f. keten tohumunu ayırmak.

ripproof

s. yırtılmaz, dikişleri sökülmez.

riprap

i. temel için kullanılan taş parçaları.

riproaring

s.,( A.B.D.),( argo) neşeli, canlı; gürültülü.

riproarious

s., (A.B.D.), (argo) çok neşeli, gürültülü.

ripsaw

i. bıçkı testeresi, tahtayı uzunluğuna kesmeye yarayan testere.

ripsnorter

i., eski., (argo) fazla gürültülü kimse veya şey; olağanüstü kimse veya şey; kasırga.

riptide

i. karışık akıntılı olduğu için yüzmeye uygun olmayan sular.

ripuarian

s. dördüncü yüz yılda Ren nehri sahillerinde ve Köln civannda yerleşmiş olan Franklara ait.

rise

f. (rose, risen) çıkmak, yukarı çıkmak; yükselmek; kalkmak, ayağa kalkmak; meydana çıkmak, zuhur etmek; kabarmak, şişmek; toplantı bitince kalkmak; doğmak (güneş, ay); çıkmak, gözükmek; başlamak, peyda olmak, hâsıl olmak; artmak, çoğalmak; ilerlemek, zenginleşmek; ayaklanmak, isyan etmek; açılmak, ferahlamak, iyileşmek; revaç bulmak; pahası artmak; dirilmek, ölüm yatağından kalkmak. rise to the occasion fırsattan istifade etmek.

rise

i. doğuş, yükseliş; bayır, tümsek; artış, yükseliş; sesin tizleşrnesi; sesin yükselip artması; su yüzeyine çıkış (balık); zuhur, meydana çıkış; (ing)(maaşta) zam. give rise to sebep olmak, davet etmek. on the rise artmakta, yükselmekte. get a rise out of one şaka ile birisinin zayıf noktasma temas ederek heyecanlandırmak.

riser

i. yataktan kalkan kimse; merdiven basamağının dik olan kısmı; sahneye konabilen basamaklı platform.

risible

s. gülme tabiatı olan; gülme eğiliminde olan; güldürücü, gülmeye ait; risibil'ity i. gülme temayülü, risibly z.güldürecek surette.

risinq

s., i. kalkan, çıkan, yükselen, ilerleyen; büyüyen, yetişen; i. yükseliş, ilerleyiş; isyan, ayaklanma.

risk

i., f. tehlike; risk, riziko, hasar tehlikesi; sigorta edilen kimse veya şey; f. tehlikeye koymak; göze almak. at your risk ziyan olduğu takdirde sizin hesabınıza, tehlike mesuliyeti size ait olmak üzere. risk'y s. tehlikeli, rizikolu.

risotto

i. İtalyan usulü peynirli veya etli pirinç çorbası.

risque

s. edebe aykırı, açık saçık, uygunsuz.

rissole

i. bir çeşit et veya balık böreği.

rissole

s., Fr. yağda pişirilip kahverengi olmuş.

risus

i. sırıtma, sırıtış.

rit., ritard.

kıs. ritardando.

ritardando

z., müz. gecikerek.

rite

i. ayin, dinsel tören .

ritual

s., i. ayine ait, ayin kabilinden, dinsel törene ait; adet edinilmiş; i. dini ayin ve merasim; ayin kitabı; âdet, alışkı. ritualism i. ayine göre ibadet usulü. ritualist i. ayine göre ibadet etme taraftarı. ritually z. ayinle; adetlere göre.

ritualistic

s. ayinden ibaret; ayine göre; yapılan âdet kabilinden.

rival

i., s., f. rakip; s. rekabet eden; f. rakip olmak, rekabet etmek, geçmek için rekabet etmek. rivalry i. rekabet.

rive

f.(rived veya riven) yarmak, yarık açmak; yarılmak.

river

i. ırmak, nehir. riverbank i ırmak kenarı. river bed ırmak yatağı. river qod rmak tanrısı. river horse suaygırı. river man ırmak üstünde çalışan adam. river rat ırmak kenarında hırsızlık eden haydut, nehir haydutu. river road ırmak boyunca giden yol. riverside i. ırmak kenarı.

rivet

i., f. perçin çivisi, perçin; f. perçinlemek. rivet one's eyes on perçinlenmiş gibi gözlerini bir noktaya dikmek. riveter i. perçinci. riveting machine perçin makinası. riveted s. perçinli; mıhlanmış, donup kalmış.

riviera

i. Marsilya ile Cenova arasında plajlarıyle meşhur sahil.

riviere

i., Fr. çoğunlukla bir diziden fazla elmas gerdanlık.

rivulet

i. ufak su, dere.

rixdollar

i. eskiden Almanya, Felemenk veya İskandinavya'ya mahsus yaklaşık olarak bir dolar değerinde gümüş para.

rl

kıs. Rhode Island.

rlp

kıs. requiescat in pace Huzur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin.

rn

kıs. Royal Navy, registered nurse.

rnicroscope

i.. mikroskop. microscop'ic(al) s. ancak mikroskopla görüle bilen, mikroskobik; çok ufak. microscop'ically z. mikroskobik şekilde; çok ufak miktarda.

roach

i. sazan familyasmdan bir çeşit tatlı su balığı; kızılkanat, zool. Rutilus rutilus; kızılgöz, çamça balığı, zool. Leuciscus rutilus.

roach

i. hamamböceği, zool. Blatta orientalis.

road

i., sık sık çoğ. dış liman, demirleyecek yer.

road

i. yol; demiryolu. road cart iki tekerlekli binek arabası. road hog bütün yolu işgal eden şöför veya arabacı. road machine yolu düzeltme makinası. road metal( ing.) yol yapmaya mahsus kırık taş Out of the road ! Yoldan çekil ! Destur ! take to the road yola düşmek; serseri olmak.

roadbed

i. yol temeli veya yatağı .

roadblock

i. mânia, yolu kapayan engel .

roadhouse

i. şehir dışında yol kenarındaki lokanta veya gece kulübü.

roadmaster

i. demiryolu kıta müdürü .

roadside

i. yol kenarı.

roadstead

i. dış liman, demirleyecek yer.

roadster

i. iki kişilik hafif otomobil; binek atı; bisiklet .

roadway

i. yolun vasıtalar geçen kısmı.

roadwork

i. idman olarak koşma.

roam

f., i. dolaşmak, gezmek; avare dolaşmak; i. dolaşma, gezme.

roan

s., i. demir kırı donlu, mercan kırı donlu; sahtiyandan yapılmış; i. demir kırı donu; demir kırı at; sahtiyan, güderi.

roar

f., i. gümbürdemek; kükremek (arslan); heybetli ses çıkarmak; bağırmak, gürültü et- mek; kahkaha ile gülmek; gürültü ile nefes almak (at); i. kükreme, gürleme; heybetli ses; kahkaha.

roaring

i., s. gürleme; kükreme; kişneme; hırıltlll soluma meydana getiren at hastalığl; s. gürleyen, kükreyen. roaring applause ortalığı çınlatıcı alkış.

roast

f., i., s. fırında kızartmak, kebap etmek; (kahve) kavurmak; k.dili takılmak, alay etmek; k.dili azarlamak, haşlamak; tavlamak; I. etkızartmasl; s. kızarmış, kızartılmış.

roaster

i. kızartan şey veya kimse; kızartma tavası; büyük boy tavuk.

rob

f. soymak; başkasının para veya eşyasını alıp soymak; yağma etmek, talan etmek; mahrum etmek; hırsızlık etmek, adam soymak. rob Peter to pay Paul birine olan borcu ödemek için başkasının hakkını yemek.

robber

i. hırsız, haydut, şaki, yol kesen kimse. robbery i. hırsızlık, adam soyma.

robe

i., f. cüppe, kisve, uzun elbise, biniş; resmi elbise, kaftan; kürk atkı; f. kaftan giydirmek veya giymek. robes of state resmi ve uzun hükümdar kıyafeti.

robin

i .Amerika'ya mahsus kızıl göğuslü bir ardıçkuşu; (ing.) kızıl gerdan, nar bülbülü, zool. Erithacus rubecula Robin Goodfellow (ing.) mit. yaramaz peri. robin's egg blue ardıçkuşu yumurtasının rengi olan yeşilimsi açık mavi. Robin Hood ingiliz efsanelerinde çok yiğit ve cömert tabiatlı eşkiya. robin redbreast kızıl goğüslü ardıçkuşu; kızıl gerdan.

roble

i. Kaliforniya'ya mahsus bir çeşit beyaz meşe ağacı, bot. Quercus lobata.

roborant

s., i, tıb. kuvvetlendirici; i. kuvvet ilâcı.

robot

i. insan gibi çalışan makina, robot; her türlü emirleri makina gibi yerine getiren vicdansız ve duygusuz kimse. robot bomb kendi kuvvetiyle uçan bomba.

robust

s. sağlam, gürbüz, güçlü, kuvvetli, dinç; kaba. robustly z. kuvvetle. robustness i. kuvvet, zindelik.

robustious

s., gen. şaka kaba kuvvetli, kaba, sağlam .

roc

i. anka kuşu.

rocambole

i. bir çeşit pırasa, bot. Allium scorodoprasum .

rochet

i. piskoposlara mahsus beyaz cüppe.

rock

i. kaya; kaya parçası; kaya gibi kuvvetli şey; (A.B.D.),( argo) büyük mücevher, elmas; (ing.) akide şekeri; felâkete sebep olan şey. the Rock Cebelitarık dağı ve kalesi. rock bass Amerika'ya mahsus bir çeşit tatlı su balığı. rock bottom kaya tabakası; en aşağı (fiyat). rockbound s. etrafı kayalık; ulaşılmaz, erişilmez. rock candy akide şekeri. rock crystal neceftaşı. rock garden kayalık yerde bulunan bahçe; dağ çiçekleri yetiş- tirmek için özel olarak yapılan kayalık bahçe. rock ruby 1â1 taşı. rock salt kayatuzu. rockwork i. kaya parçaları ile yapılan duvar veya bahçe- süsü. living rock arz kabuğun daki taşküreden ayrılmamış kaya kitlesi. on the rocks kayaya çarpmış, harap olmuş; iflâs etmiş; buzlu fakat soda veya su katılmamış (viski).

rock

f., i. sallamak; beşik sallamak, sallayarak. uyutmak; sallanmak, olduğu yerde sallanmak; i sallama, sallanma .rockandroll i. çok ritmik bir pop müziği .rocking chair salıncaklı sandalye. rocking horse salmcaklı oyuncak at. rock the boat velveleye vermek.

rocker

i.beşik veya salıncaklı sandalye altmdaki kavisli ağaç, ayak; beşik sallayan kimse.off one,s rocker (argo) çatlak, dengesiz, deli.

rockery

i. kayalık bahçe, taş yığınından yapılmış çiçeklik.

rocket

i., f. havai fişek, roket; f. roket atmak; havaya doğru dik uçmak; hızlı ve dikine uçmak. rocket bomb tepkili bomba.

rocket

i. roka, bot. Eruca sativa.

rockfish

i. bir çeşit kayabalığı.

rockribbed

s. kayadan kenarları olan; çok inatçı.

rockrose

i. laden; keçisakalı, bot. Cistus creticus.

rocky

s. kayalık, kaya dolu; kaya gibi; hissiz, duygusuz, katı, katı kalpli. Rocky Mountains, Rockies Kayalık Dağlar. rockiness i. kayalıklı olma.

rocky

s. sallanmaya eginik, sallanan, titrek; kararsız; k.dili zayıf, halsiz.

rococo

i., s. mimaride rokoko tarzı, çok süslü mimari tarzı; s. rokoko tarzına ait; çok suslü, fazla gösterişli.

rod

i. çubuk, değnek; asa; falaka değneği; ceza; kudret, güç; beş metrelik uzunluk ölçüsü. connecting rod oto piston kolu.

rode

bak. ride.

rodent

s., i. kemirici, kemirgen (hayvan).

rodeo

i. seyirciler önünde kovboylann kendi hünerlerini gösterdikleri eğlenti; hayvanları küme halinde toplama veya sürme.

rodomontade

i., s., f. kuru laf, boş yere övünme, büyük söz; s., nad. övüngen, kuru lafçı; f. büyuksöylemek,övünmek, atmak.

roe

i. karaca, zool. Capreolus capreolus; bak. deer. roebuck i. erkek karaca.

roe

i. balık yumurtası.

roentgen rays

röntgen ışınları.

rogation

i. eski Roma'da vali tarafından halkın onaylamasma sunulan kanun tasarısı; kil. yakarış, yalvarma.

roger

(ünlem), k.dili Evet! Peki!

rogue

i., f. derbeder kimse, çapkın veya sefil kimse; hırsız, dolandırıcı, hilekâr kimse; yaramaz kimse, külhani; azgın fil; dilenci; f. serserilik etmek; hilekarlık etmek, aldatmak. rogue elephant başıboş kalmış azgın fil. rogues' gallery sabıkalıların resimlerini kapsayan koleksiyon. ro'guery i. derbederlik, çapkınlık; dilencilik; hırslzlık, hile, dolandırıcılık; yaramazlık.

roguish

s. çapkın, derbeder; yaramaz .

roil

f. bulandırmak; sinirlendirmek, öfkelendirmek. roil'y s bulanık, çamurlu.

roister

f. cümbüş etmek, gürültü etmek. roisterer i.cümbüşçü.

roland

i .imparator Şarlmanın efsanevi yeğeni ve en yiğit şövalyelerinden biri.

role

i .rol.

roll

f. yuvarlamak; çevirmek, devirmek; top etmek, sarmak; kalın sesle söylemek; açmak, oklava ile açmak; haddeden geçirmek; hızlı hızlı davul çalmak; r harfini şiddetle söylemek; yuvarlanmak, tekerlenmek, yuvarlanıp gitmek, tekerlek üstünde gitmek; dönmek, dolaşmak, deveran etmek; inişli yokuşlu uzanıp gitmek; dalgalanmak; top olmak, sarılmak; gürlemek; oklava ile açılmak; geçip gitmek (zaman). rolled oats yulaf ezmesi.

roll

i. yuvarlanış, yuvarlayış, tekerleme; devirme, devrilme; silindir, yuvak, merdane; tomar şeklinde şey; liste, defter, sicil, kayıt; top, rulo; bir çeşit küçük ekmek; gümbürtü, gök gürlemesi; kabarıklık; bükülüp tomar haline konabilen tuvalet takımı çantası; geminin sallaması, yalpa; (argo) para tomarı, para; hav. tono; yere indikten sonra uçağın pistte bir müddet gitmesi. roll call yoklama. rolltop desk çubuklardan yapılmış kapağı kıvrılarak açılıp kapanan yazı masası, Amerikan yazıhanesi.

roller

i. yuvarlanan şey; kumaşın sarıldığı makara, silindir; ufak tekerlek; özellikle fırtınadan sonra sahile çarpan büyük dalga; tıb. sargı. European roller mavi kuzgun, zool. Coracias garrulus. roller bearing mak. makaralı yatak. roller-skating i. tekerlekli patenle kayma. roller towel uçları birbirine dikili ve bir makaraya asılarak kullanılan havlu.

rollick

f., i. eğlenerek gitmek, neşe ile ilerlemek veya gitmek; i. neşe, keyif, eğlence.

rolling

i., s. yuvarlanma, yuvarlanış; s. yuvarlanan, inişli yokuşlu; dalgalı; sallanan; devrik (yaka); gürleyen. rolling mill hadde fabrikası, hadde. rolling pin oklava. rolling press ütü makinası. rolling stock lokomotif ve vagonlar.

roly-poly

s. tıknaz, bodur.

rom.

kıs. Roman.

romaic

s., i. şimdiki Yunanistan'a veya Yunan diline ait; i. Yunanca, Rumca.

roman

s., i. Roma'ya veya Romalılara ait; Roma mimarisine ait; gen. k.h. Latin harflerine ait; i. Romalı; gen. k.h. Latin harfleri; çoğ. Kitabı Mukaddeste Resul Pavlus'un Romalılara yazılmış mektubu. Roman candle havan maytabı. Roman Catholic Katolik. Roman cement rutubete çok dayanıklı bir çeşit çimento. Roman Emperor Roma imparatoru. Roman letters Latin harfleri. Roman nose eski Romalılara mahsus hafif gaga burun. Roman numerals Romen rakamları. Romanism i. Katolik mezhebinin usul ve inançları. Romanist i. Katolik. Romanize f. Katolikleştirmek.

roman à clef

Fr. gerçek kişi veya yerlerin uydurma isimlerle gösterildiği roman.

romance

i., f. aşk macerası; romantik aşk; romantiklik; çekicilik, cazibe; maceraperestlik; aşk destanı; macera romanı; ortaçağla ilgili şövalyelik efsanesi; martaval; müz. romans; f. macera romanı yazmak; romantik hikâye söylemek veya yazmak, hayali düşünceleri olmak, romantik davranmak; k.dili sevişmek. romancer i. macera romanı yazarı; yalancı kimse.

romance

s. Latince kökenli (İtalyanca, İspanyolca, Fransızca gibi).

romanesque

s., i. ortaçağ Roman mimari üslubuna ait, Roman; i. Roman mimari tarzı.

romantic

s., i. bir aşk ilişkisiyle ilgili; romantik; romana benzer, hayali. romantically z. romantik olarak. romanticism i. romantizm. romanticist i. ro- mantik kimse.

romany

i., s. Çingene; Çingene dili; s. Çingenelere ait; Çingeneceye ait.

rome

i. Roma.

romish

s., aşağ. Katolik.

romp

f., i. sıçrayıp oynamak; kolayca kazanmak; i. sıçrayıp oynayan kız çocuk; hoyratça ve gürültülü oyun; k.dili kolayca kazanılan şey.

rompers

i. çocuk tulumu.

rondeau

i. (çoğ. -deaux) on üç mısradan ibaret olan ve birinci mısraı en sonda tekrarlanan şiir.

rondel

i. on dört mısralı ve iki kafiyeli şiir.

rondo

i., müz. rondo.

rondure

i., (şiir) yuvarlaklık.

rood

i. haç; eski dönüm, yeni dönümün onda biri; beş buçuk metreden yedi buçuk metreye kadar değişen bir uzunluk ölçüsü.

roof

i., f. dam, çatı; dama benzer şey; f. çatı ile örtmek, üstünü kapamak. roof garden dam üstü bahçesi. roof'ing i. çatı yapma; çatı malzemesi.

rook

i. satrançta kale.

rook

i., f. ekinkargası, zool. Corvus frugilegus; hilekâr adam; f. hile ile kapmak; aldatmak. rook'y s. karga gibi.

rookery

i. karga ve diğer kuşların ürediği yer; ayıbalıklarının meskeni; çok sefil insanların oturduğu kalabalık ev.

rookie

i., (argo) acemi asker; yeni polis; acemi oyuncu.

room

i., f. oda; yer meydan; f. oturmak. room'mate i., A.B.D. oda arkadaşı. make room for birisi için yer açmak. There is no room for doubt. Şüpheye mahal yok. take up a lot of room çok yer tutmak. room'er i. pansiyoner. room'ful i. oda dolusu.

roomy

s. geniş. roominess i. genişlik.

roost

i., f. tünek; kuşların gecelediği yer; f. tünemek. rule the roost k.dili baş olmak, hakim olmak.

rooster

i. horoz.

root

f. kökleştirmek, tutturmak; kökleşmek, tutmak. root for k.dili desteklemek. root out, root up kökünden sökmek.

root

i. kök; kaynak, temel; kelime kökü; mat. kök. root and branch tamamıyle, kökten, toptan, hepsi. root beer bazı köklerden yapılan içecek. root borer kökleri kemiren bir böcek. root gall parazitlerin köklerde meydana getirdiği şişlik. root leaf kök filizi. cube root küp kök, üçüncü kuvvetten kök. pluck up by the root kökünden sökmek. square root kare kök, ikinci kuvvetten kök. take root kök salmak; tutunmak. root'less s. köksüz; asılsız. root'let i. kökçük, ince kök teli. root'y s. köklü, kök gibi, kök dolu.

rootstalk

bak. rhizome.

rootstock

i. kök, asıl kaynak; bot., bak. rhizome.

rope

i., f. ip, halat; idam; ip gibi dizilmiş şey; nemli veya yapışkan lif veya iplik; A.B.D. kement; f. iple bağlamak; A.B.D. kementle tutmak; ip haline gelmek. rope in k.dili kandırmak. rope off ip çevirerek sınırlamak. rope yarn halat ipi. be at the end of one's rope çaresiz kalmak. give one rope serbest bırakmak, kendi haline bırakmak. know the ropes k.dili bir işi iyi bilmek.

ropedancer

i. ip cambazı.

ropemaker

i. ipçi, halatçı.

ropewalk

i. halat bükme yeri.

ropy

s. tel tel olup kopmayan; ip gibi, sicim gibi. ropiness i. tel tel olup kopmayış; ipe benzer hal.

roquefort cheese

Rokfor peyniri.

roquet

f. i. kroke oyununda kendi topunu başka topa vurdurmak; i. topu topa vurdurma.

rorqual

i. çatalkuyruklu balina.

rorschach test

psik. Rorşah testi.

rosaceous

s. gülgillerden; gülsü, gül gibi.

rosary

i. tespih ile okunan dualar; tespih; başa takılan çelenk; edeb. güldeste; gül bahçesi.

rose

i. gül, bot. Rosa; gül rengi, açık pembe; rozet; hortum süzgeci. rose acacia gülibrişim, bot. Robinia hispida. rose cold, rose fever tıb. gülün sebep olduğu saman nezlesi. rose diamond gül biçiminde kesilmiş elmas, Felemenk elması, roza. rose geranium gül kokulu sardunya, bot. Pelargonium capitatum. rose jam gül reçeli. rose mallow gülhatmi, bot. Althaea rosea. rose quartz kızıl kuvars. rose vinegar gül sirkesi. rose water gülsuyu. rose window tekerlek şeklinde ve renkli camlarla süslü pencere. attar of roses gülyağı. brier rose yaban gülü. cabbage rose Van gülü. damask rose mor gül, Şam gülü. monthly rose yediveren gülü. musk rose misk gülü. tea rose çay gülü. under the rose gizlice, el altından.

rose-colored

s. gül renkli. see the world through rose-colored glasses dünyayı toz pembe görmek.

roseate

s. kırmızı, gül renkli; gül dolu; güle benzer.

rosebay

i. zakkum, ağıağacı.

rosebud

i. gül koncası.

rosebush

i. gül ağacı.

rosemary

i. biberiye, bot. Rosmarinus officinalis.

roseola

i., tıb. çocuklarda bir cilt hastalığı, rozeol.

rosetta

i. Mısır'da Reşit şehri. Rosetta stone 1799'da Reşit civarında bulunan ve üstünde Yunanca ve hiyeroglif yazılar olan bazalt tablet.

rosette

i. gül şeklinde rozet.

rosewood

i. tropikal bir ağacın koyu kırmızı ve güzel kokulu odunu.

rosh hashana

Musevi takviminde yılbaşı (eylül veya ekim).

rosicrucian

i. doğaüstü felsefesini insan ilişkilerine uygulama yolunda kurulan milletlerarası bir derneğin üyesi.

rosin

i., f. çamsakızı, reçine; f. üstüne çamsakızı sürmek. rosiny s. çamsakızına benzer; reçineli.

rosinante

i. Donkişot'un ihtiyar atı; k.h. hurda beygir.

roster

i., ask. subayların nöbet sıralarını gösterir liste veya defter; isim listesi.

rostra

çoğ., bak. rostrum.

rostral

s. geminin kıvrık pruvasına ait; hatiplik kürsüsüne ait.

rostrum

i. (çoğ. rostra, rostrums) hatiplik kürsüsü, platform; eski Roma'da kıvrık veya gaga gibi pruva; zool., bot. gaga şeklindeki uzuv, rostrum. rostriform s. kıvrık veya gaga şeklindeki.

rosy

s. gül gibi; gül renkli, kırmızı; güllü, güllerle süslü; ümit verici; şen. rosiness i. gül renklilik.

rot

i. çürüme, bozulma; çürük; bitkileri çürüten bir hastalık, küf; koyunlarda parazitlerden ileri gelen çürüme hastalığı.

rot

t. çürümek, bozulmak; çürütmek, bozulmasına sebep olmak.

rota

i., İng. vazife nöbeti; nöbet listesi; b.h. Papalık makamında yüksek dini mahkeme.

rotarian

i. Rotary kulüp üyesi.

rotary

s., i. çark gibi dönen ekseni üzerinde dönen, dönel; i., çoğ. devir makinası. Rotary Club 1905'te Chicago'da kurulan milletlerarası sosyal bir dernek. rotary engine dönel devimli motor. rotary harrow döner tapan. rotary press rotatif.

rotate

f. s.dömek, eksen üzerinde dönmek; vardiya değiştirerek çalışmak; döndürmek, devrettirmek; sıra ile çalıştırmak; sıra ile farklı ekinler yetiştirmek; s., bot. tekerlek şeklindeki, rotat. rotative, rotatory s. çark gibi dönen, dönel; çark şeklindeki.

rotation

i. çark gibi dönme, eksen üzerinde devretme, deveran; sıra ile farklı ekinler ekme; devir sıra ile gelme.

rotator

i. dönen şey; (çoğ. -es) anat. bir uzvu döndüren kas.

rotc, r.o.t.c.

kıs. Reserve Officers' Training Corps. A.B.D. yüksek okullarda subay kursu.

rote

i. belirli iş sırası, alışılmış hareket, âdet. by rote mekanik olarak, düşünmeden, ezberden.

rotenone

i. bitki köklerinden elde edilip böcek ilâçlarında kullanılan etkili bir bileşim.

rotgut

i., A.B.D. düşük kalite viski.

rotifer

i. ağzının etrafındaki hareketli kirpiklerle suyu içeri çeken çok hücreli ve mikroskobik bir su hayvancığı, rotator.

rotisserie

i. döner şişi; pişmiş yemek dükkânı; müşterilerin seçtikleri yemeği pişirip veren lokanta.

rotl

i. (çoğ. artal) Arap memleketlerinde ağırlık ölçü birimi (500 gr ile iki kilo arasında değişir).

rotogravure

i., matb. tifdruk.

rotor

i. rotor, döneç; helikopter pervanesi; gemide yelken hizmetini gören ve yerinde dönen dikili silindir.

rotten

s. çürük, bozuk, çürümüş; ahlâkça bozuk; k.dili berbat, çok kötü. rottenly z. çok kötü. rottenness i. çürüklük; kötülük.

rottenstone

i. ponza, süngertaşı.

rotter

i., İng, (argo) haylaz kimse, kötücül kimse, alçak kimse.

rotund

s. yuvarlak, toparlak; dolgun ve kuvvetli (ses). rotundity, rotundness i. yuvarlaklık, toparlaklık; dolgunluk (ses).

rotunda

i. daire şeklinde kubbeli bina veya oda.

roturier

i., Fr. avamdan biri, köylü.

rouble

bak. ruble.

roue

i., Fr. çapkın adam, ahlâk düşkünü kimse.

rouge

i., f. allık; ruj; perdah tozu; f. allık sürmek. rouge et noir kırmızı ve siyah damalı bir masa üstünde oynanan bir iskambil oyunu.

rough

f. pürüzlendirmek; (spor) itip kakmak. rough in, rough out kabataslak yapmak. rough it rahatına fazla düşkün olmamak, sıkıntılara katlanmak; çok basit bir şekilde yaşamak veya seyahat etmek. rough up itip kakmak, dövmek.

rough

z. kabaca. play rough itişip kakışmak.

rough

s., i. pürüzlü, düzgün olmayan; tüylü; taşlık; inişli yokuşlu; kaba, zahmetli, sert; fırtınalı; hoyrat; kabataslak; yaklaşık; i. kaba ve terbiyesiz adam; pürüzlü şey; (golf) düz olmayan saha. rough breathing Yunancada ''h sesi. rough draft ilk müsvedde, taslak. rough guess kaba tahmin. rough weather sert hava. in the rough kaba halde, işlenmemiş durumda. a diamond in the rough eğitilmemiş değerli adam. roughly z. kabaca; aşağı yukarı, yaklaşık olarak. rough'ness i. kabalık; sertlik.

rough-and-ready

s. kaba fakat gayretli ve elinden iş gelir.

rough-and-tumble

s., i. intizamsız ve kuralsız (durum).

roughage

i. kaba madde; çok selülozlu yiyecek maddesi.

roughcast

i., f. taslak; kaba sıva; f. taslağını yapmak; kaba sıva ile sıvamak.

roughdry

f. (çamaşırları) sadece kurutup ütülememek.

roughen

f. pürüzlendirmek, pürüzlenmek; kabartmak, kabarmak.

roughhew

f. keresteyi veya taşı kabaca yontmak.

roughhouse

i., f., (argo) gürültü patırtı; f. gürültü patırtı çıkarmak.

roughrider

i. at terbiye eden kimse; azgın ata binebilen kimse; kovboy.

roughshod

s. kayarlı, nallarında buz mıhları olan. ride roughshod over başkasının hakkını yemek.

roulade

i., müz. nağmeleme; içine dolma içi doldurulup pişirilen ince et dilimi.

rouleau

i. (çoğ. -leaux, -leaus) Fr. fişek (para).

roulette

i. rulet; kakmacılıkta noktalı çizgi yapmak veya kâğıt üzerinde delikler açmak için kullanılan dişli ufak tekerlek.

round

s. yuvarlak, değirmi; top, toparlak, küresel; silindir şeklinde; yuvarlak (hesap); çok, hayli; çabuk, atik, süratli; dolgun; açık, çekinmesiz; tam. round clam yenilir bir deniz tarağı, zool. Venus mercenaria. round dance vals gibi dönerek yapılan dans. round number yuvarlak sayı. round robin grup arasında sıra ile yazılan mektup zinciri. round table conference yuvarlak masa toplantısı. round trip gidiş dönüş; tur. a round oath okkalı küfür. round'ly z. yuvarlakça; açıkça, çekinmeyerek, dobra dobra. round'ness i. yuvarlaklık.

round

i. yuvarlak şey, daire; dönerek yapılan dans; devir, posta, sefer; sıra; birbirini takip eden birkaç sesle okunan şarkı, kanon; atış; birkaç top ve tüfeğin birer defa ateş etmesi; boksta ravnt. round of applause alkış tufanı. a round of drinks on me herkese benden birer bardak içki. go the round ağızdan ağza dolaşmak. in the round güz. san. müstakil (kabartma gibi bir zemine yapışık olmayan heykel). make the round of sıra ile dolaşmak.

round

z., (edat) etrafa, etrafında; devrederek, dönüp dolaşarak; civarında; (edat) çevresine, etrafına, etrafında; her yönden; ileri geri.

round

f. yuvarlaklaştırmak, değirmi hale koymak; doldurmak; etrafını dolaşmak, dolaşıp geçmek; dudakları büzerek telaffuz etmek; yuvarlaklaşmak; toplamak, şişmanlamak; dön- mek, dolaşmak; durduğu yerde dönmek. round off yuvarlak yapmak; tamamlamak. round out tamamlamak, bitirmek; doldurmak.

round-shouldered

s. omuzları ve sırtı yuvarlakça olan.

round-the-clock

s. gece gündüz, devamlı.

roundabout

s., i. dolambaçlı, dolaşık; dolaylı; yeterli, geniş kapsamlı; çevreleyen; i. ceket; İng. atlıkarınca, dönme dolap; İng. tek yönlü yuvarlak kavşak.

roundel

i., (şiir) dokuz mısralı ve iki nakaratlı şiir; yuvarlak girinti veya pencere.

roundelay

i. nakaratlı kısa ve basit şarkı; daire halinde yapılan dans.

rounder

i. yuvarlaklaştırıcı alet; A.B.D., (argo) külhanbeyi, sabıkalı adam, tembel ve ayyaş kimse. rounders i., İng. beysbola benzer bir oyun.

roundhead

i. İngiltere iç savaşında cumhuriyetçi.

roundhouse

i. lokomotiflere mahsus yuvarlak bina; den. kıç güvertesinde kamara.

roundish

s. yuvarlakça, değirmice.

roundsman

i. teftiş polisi.

roundup

i., A.B.D. davarı bir araya toplama; k.dili toparlama.

roundworm

i., tıb. yuvarlak kurt, zool. Ascaris lumbricoides.

roup

i. bir çeşit tavuk nezlesi. roup'y s. nezleli; İskoç. kısık sesli.

rouse

f., i. uyandırmak, kaldırmak; canlandırmak, gayrete veya harekete getirmek, tahrik etmek; (av hayvanını) kışkırtmak; telâşlandırmak, telâşa düşürmek; i. uyandırma, kaldırma; canlandırma, harekete getirme. rous'ing s. uyandırıcı, heyecan verici; canlı, faal; k.dili büyük, yaman, hayret verici.

roustabout

i. rıhtım veya gemi işçisi; ufak tefek işlerle geçinen adam, yanaşma.

rout

i., f. bozgun; düzensiz kalabalık, halk yığını, ayaktakımı; huk. birkaç kişinin ayaklanma niyetiyle bir araya toplanarak huzuru bozması; f. bozguna uğratmak.

rout

f. burnu ile yeri eşmek (domuz); kökünden sokup çıkarmak. rout out eşelemek, kurcalamak, açığa çıkarmak; gizlendiği yerden çıkarmak, zorla çıkarmak.

route

i., f. yol, tarik, rota; f. belirli bir yolla göndermek. en route yolda. go the route sonuna kadar devam etmek. mail route posta yolu; postacının gittiği yol.

router

i. freze.

routine

i., s. şartların gerektirdiği alışılmış iş veya hareket yöntemi; iş programı; s. alışılmış.

rove

f., i. avare dolaşmak; i. avare dolaşma. rov'ing s. gezici, dolaşan.

rove

i., f. yarı bükülmüş iplik; f. göz veya delikten geçirmek; taramak; ipliği çekip hafifçe bükmek. rov'ing i. ipliği çekip hafifçe bükme; yarı bükülmüş iplik.

rove beetle

kalkık kuyruk, zool. Ocypus olens.

rover

i. serseri kimse; korsan.

row

i., f. kavga, patırtı, kargaşa; f. kavga çıkarmak; kavgaya karışmak.

row

i. sıra, saf, dizi; sıra evler; sıra evleri olan sokak. hard row to hoe zor iş.

row

f., i. kürek çekmek, kürek kullanmak; kürek çekerek götürmek, kürekle yürütmek; i. kürek çekme; kayıkla dolaşma, sandal gezintisi. row against the tide akıntıya karşı kürek çekmek, güçlüklere karşı uğraşmak.

rowan

i. üvez, bot. Sorbus aucuparia.

rowboat

i., A.B.D. kayık, sandal.

rowdy

i., s. külhanbeyi, karışıklık çıkarmaya meyilli kimse; s. külhanbeyi gibi. rowdiness, rowdyism i. külhanbeylik. rowdyish s. külhanbeyce.

rowel

i., f. mahmuz; f. mahmuzlamak.

rowen

i. ikinci defa biten ot; ikinci mahsul; netice, sonuç.

rowlock

i., İng. Iskarmoz, yarım ay ıskarmoz.

royal

s., i. krala ait, krala yakışır; kral himayesinde; şahane, muhteşem, saltanatlı; muazzam, çok büyük; i. büyük tabaka kağıt; den. kontra babafingo. royal mast den. kontra babafingo direği. Royal Navy İngiltere deniz kuvvetleri. royally z. görkemle.

royalist

i. kralcı. royalism i. kralcılık. royalist, royalis'tic s. kralcı.

royalty

i. krallık, hükümdarlık; kral ailesinden kimseler; saltanat; mülk sahibine verilen işletme payı; bir kitabın yayımlanmasından sonra yazarına verilen pay; hak sahibine verilen pay.

rt. hon.

kıs. Right Honorable.

rt. rev.

kls. Right Reverend.

rub

i. sürtme, sürtünme; ovma, ovalama; güçlük, engel; sinirlendirici şey; pürüz.

rub

f. (-bed, -bing) ovmak, ovalamak; sürtmek: sürtünerek tahriş etmek; sürtüşmek; ovup cilâlamak; sürmek; sürtünmek. rub away aşındırmak, yemek; aşınmak. rub down masaj yapmak. rub in ovarak yedirmek (yağ). rub it in (argo) yüzüne vurmak. rub off, rub out silip çıkarmak; sürtünmeyle çıkmak, dökülmek. rub out (argo) öldurmek. rub one the wrong way (argo) birini kızdırmak, sinirlendirmek, tepesini attırmak. rub shoulders with bir arada bu- lunmak.

rub-a-dub

i. davul sesi; buna benzer gürültü.

rubaiyat

i. rubai, dörtlük. The Rubaiyat Ömer Hayyam'ın bir şiiri ve onun Fitzgerald tarafından yapılmış İngilizce çevirisi.

rubasse

i. süs taşı olarak kullanılan parlak kırmızı bir kuvars.

rubato

s., i., müz. bir notanın başka bir nota yerine uzatıldığını gösteren; i. bu şekilde uzatma.

rubber

i., (iskambil) bir tarafın üç oyundan ikisini kazandığı parti; berabere kalınca kazananı tayin için oynanılan oyun.

rubber

i., f. kauçuk, lastik; silgi; lastik (ayakkabı); ovan kimse veya alet; masajcı; natır, tellâk; f. lastik kaplamak. rubber boot şoson, lastik çizme. rubber cement kauçuktan yapılan yapıştırıcı. rubber check A.B.D., (argo) karşılıksız banka çeki. rubber cloth muşamba. rubber plant kauçuk ağacı veya kauçuk veren bitki; kauçuk, bot. Ficus elastica. rubber stamp lastik mühür, ıstampa; şahsiyetsiz kimse. India rubber kauçuk.

rubberize

f. lastik kaplamak; kumaşı sugeçirmez hale koymak.

rubberneck

i., f., A.B.D., (argo) herkese veya herşeye dönüp bakan kimse, meraklı kimse, mütecessis adam; f. tecessüsle bakmak.

rubberstamp

f., k.dili düşünmeden onaylamak.

rubbish

i. çerçöp, süprüntü, döküntü; saçma.

rubble

i. moloz taşı; moloz, yapı döküntüsü. rubbly s. moloz gibi.

rube

i.,( argo) çiftçi, köylü, taşralı.

rubefacient

s., i. kızartıcı, deriyi kızartan; i. tıb. deriyi kabartmadan kızartan ilâç. rubefaction i. kı- zartma, kırmızılaştırma.

rubella

i., tıb. kızamıkçık.

rubeola

i., tıb. kızamık; kızamıkçık.

rubescence

i. kırmızılık, kızartı. rubescents kızartıcı; kızarmaya yüz tutmuş.

rubicon

i. eski İtalya'yı Galya'dan ayıran ırmak. cross the Rubicon dönülmeyecek bir karar vermek.

rubicund

s. kırmızı, al; çabuk kızaran (yüz). rubicun'dity i. kırmızılık.

rubidium

i., kim. rubidyum.

rubiginous

s. pas renkli, kahverengimsi kırmızı.

rubigo

i. kırmızı perdah tozu.

rubious

s. kırmızı, yakut renkli, lal.

ruble , rouble

i. ruble.

rubric

i. eski kitaplarda kırmızı harflerle basılan kısım, ayırıcı niteliği olan kırmızı harfler; kanun tasarısı başlığı; dua kitabında veya herhangi bir dini kitapta bölüm başı; bölüm başlığı; bölüm; kırmızı renk. rubricate f. kırmızı renkle yazmak; bölümlemek, belirli kısımlara yazmak.

ruby

i., s. yakut, lâl; saatlerde kullanılan ufak yakut parçası; yakut rengi, lâl; kırmızı şarap; İng. 5 1/2 puntolu harf; s. yakuta benzer, kırmızı, lâl, al. ruby glass koyu kırmızı cam.

ruche

i. elbise süsü için kullanılan kırmalı dantela. ruch'ing i. kırmalı dantela.

ruck

I. kalabalık, halk yığını, izdiham.

ruck

f. i. buruşturmak, kırıştırmak, örselemek; buruşmak, örselenmek; i. buruşukluk, kırışık.

rucksack

i. sırt çantası.

ruckus

i., A.B.D. (argo) karışıklık, kargaşa.

ruction

i., k.dili ayaklanma, kargaşa, karışıklık.

rudd

i. kızılkanat, zool. Scardinius erythrophthalmus.

rudder

i. dümen, dümen bedeni. rudder bar hav. dümen pedalı.

rudderpost , rudderstock

i. dümen anası.

ruddle

i., f. aşıboyası; f. kırmızıya boyamak.

ruddy

s. kırmızı, al; sıhhatli ve pembe yüzlü; İng., (argo) kahrolası. ruddiness i. kırmızılık.

rude

s. kaba; sert, şiddetli; terbiyesiz, edepsiz; kaba saba, yontulmamış, inceliksiz; acemi, ustalıksız; gürbüz, kuvvetli; vahşi. rude'ly z. kabaca; sertçe. rude'ness i. kabalık.

rudiment

i. ilke, ilk adım; gelişmemiş şey; biyol. eski görevini kaybederek gelişmeyen uzuv (apandis gibi). rudimen'tal, rudimen'tary s. temel;gelişme- miş, eksik.

rue

i. sedefotu, bot. Ruta graveolens. African rue üzerlik, bot. Peganum harmala.

rue

f., i. pişman olmak; esef etmek; i. pişmanlık; esef.

rueful

s. pişman; acıklı, esef olunacak. ruefully z. pişmanlıkla. ruefulness i. pişmanlık.

rufescent

s. kırmızımtırak, kırmızımsı.

ruff

i., f. iskambilde kozla alma; f. kozla almak.

ruff

i. 16. yüzyılda kolalı ve kırmalı yuvarlak yaka.

ruff

(dişil) reeve i. dövüşken kuş, zool. Philomachus pugnax.

ruff

i. pilatika, zool. Acerina cernua.

ruffian

i., s. vicdansız ve alçak kimse; s. zalim, gaddar, canavarca, habis. ruffianly s. gaddarca, habisçe.

ruffle

f., i. buruşturmak; kabartmak; karıştırmak; kırma yapmak, büzmek; (tüylerini) kabartmak; rahatını bozmak, rahatsız etmek; i. kırma, fırfır, farbala; zihni karışma; patırtı, gürültü, kargaşa. ruffler i. dikiş makinalarında kırma yapan ek alet.

ruffle

i. devamlı davul sesi.

rufous

s. kırmızımsı kahverengi, pas renkli; sarımsı kırmızı.

rug

i. halı; kilim; keçe; örtü. Oriental rug şark halısı. Persian rug Acem halısı.

rugate ,rugose, rugous

s. buruşuk, kırışık.

rugby

i. Londra'ya yakın büyük bir erkek okulu; k.h. bu okulda icat olunan bir çeşit futbol;( Kanada) Amerikan futbolu.

rugged

s. arızalı, pürüzlü, engebeli; düzensiz; bakımsız, karmakarışık; sert, haşin; kaba, terbiyesiz; kulak tırmalayıcı; sıhhatli, kuvvetli, zinde; dayanıklı, sağlam, cefakâr; fırtınalı, sert.

rugose

bak. rugate.

rugosity

i. buruşukluk.

ruin

i., f. harap olma, harabiyet, yıkılma; tahrip; harabe, virane; perişanlık; helâk, çökme; iflâs; f. harap etmek, viran etmek; mahvetmek, perişan etmek, altüst etmek; ihlâl etmek, bozmak; iflas ettirmek, batırmak; iğfal etmek. be the ruin of birinin mahvına sebep olmak. in ruins harap, viran, yıkkın.

ruinate

f., s., nad. harap etmek, mahvetmek, yok etmek; s. harap, viran. ruina'tion i. mahvetmek; harabiyet, yıkılma; yıkıcı şey.

ruinous

s. harap edici, yıkıcı, tahripkar; yıkık, yıkkın, harap, perişan, viran. ruinously z. yıkıcı bir şekilde, mahvedercesine.

rule

i. yönetim; hüküm, kanun; âdet; kaide, nizam, kural; alışılmış durum; yol, usul; tüzük; çizgilik, cetvel, cetvel tahtası; matb. ince çizgi. as a rule çoğunlukla, genellikle. by rule kurala göre; kanunen. rule of three mat., üçlü kuralı. rule of thumb yaklaşık hesap, göz kararı, oranlama, pratik iş görme usulü.

rule

f. yönetmek, hüküm sürmek, idare etmek; hükmetmek; baskın çıkmak, fazla etkisi olmak; tahakküm etmek; buyurmak; hâkim olmak, dizginlemek; çizmek, cetvelle çizmek.

ruler

i. yönetici, hükümdar, amir; cetvel tahtası, çizgilik, cetvel.

ruling

i. yönetim, hükümdarlık; yargı, hüküm, hukuki karar; cetvelle çizgi çizme; cetvelle çizilmiş çizgi.

rum

i. rom; içki.

rum

s., İng., (argo) tuhaf, acayip, antika.

rum

i. Rum.

rumania

i. Romanya. Rumanian i., s. Romanyalı, Romen; Romence; s. Romen.

rumba

i. rumba.

rumble

f., i.gürlemek,gümbürdemek;gurlamak,gurulda- mak;(taşı) yuvarlanan fıçıya koyup parlatmak; i. gümbürtü, gürültü, gürleme; guruldama, gurultu; paytonun arkasındaki oturma yeri, bagaj yeri; şaft üzerinde yuvarlanan fıçı; A.B.D., (argo) dalaş, maraza. rumble seat otomobilin arka tarafında açılır kapanır oturacak yer. rumblingly z. gürleyerek, gümbürtüyle; gurultuyla.

rumen

i. (çoğ. rumina) zool. işkembe; gevişgetirenlerin çiğnediği şey.

ruminant

s., i. geviş getiren; gevişgetirenlere özgü; düşünceli; i. geviş getiren hayvan.

ruminate

f. geviş getirmek; düşünceye dalmak. rumina'tion i. geviş getirme; derin düşünme. ruminative s. derin düşünceye dalmış.

rummage

f., i. altüst edip aramak; dikkatle araştırmak; i. araştırma, altüst ederek arama. rummage out araştırarak bulmak. rummage sale yoksulların yararına ufak tefek eşya satışı; elde kalan malların satışı.

rummer

i. büyücek içki bardağı.

rummy

i. bir çeşit iskambil oyunu.

rumor

i., f. şayia, havadis, söylenti; dedikodu; f. yaymak, dile vermek, dedikodu çıkarmak.

rump

i. hayvan kıçı, but; bakıye, geri kalan parça. rump roast kasap. but. rump session bir toplantının dağılmasından sonra çoğunluğun olmadığı gayri resmi devamı.

rumple

f., i. buruşturmak; örselemek; karmakarışık etmek; i. buruşmuş şey; kırışık, buruşukluk.

rumpus

i., k.dili gürültü, şamata; kavga, çekişme. rumpus room evde oyun salonu.

rumrunner

i. içki kaçakçısı.

run

f. (ran, run run'ning) koşmak, seğirtmek; çabuk gitmek, çabuk yürümek; kaçmak, firar etmek; gidivermek; işlemek, çalışmak; işletmek; çalıştırmak; sürmek, kullanmak; yarışmak; yarıştırmak; adaylığını koymak; geçmek; uzanmak, gitmek; akmak, dökülmek; dökmek, akıtmak; yayılmak; kaçmak (çorap); irin akıtmak; vurmak (renk); etkin olmak, görülegelmek; anlatılmak; göç etmek (balık); meyletmek, yönelmek; devam etmek; oynanmak (piyes); geçirmek; (arabayla) taşımak, nakletmek, götürmek; (kaçak mal) kaçırmak; idare etmek, yönetmek; seri halinde yayımlamak; hep bir arada bankadan para istemek; (oyunda) sayı yapmak. run about koşuşturmak, öteye beriye koşmak. run a blockade ablukayı yarmak. run a boundary sınırı geçmek. run across tesadüf etmek, rast gelmek. run against çatmak, uğramak; çarpmak. run aground karaya oturmak. run amuck bak. amuck. run a risk riske girmek. run a temperature ateşi çıkmak. run away kaçmak, firar etmek. run away with alıp kaçmak; kolay kazanmak. run counter to aksine gitmek. run down yermek, kötülemek, aleyhinde söylemek; arkasından koşup yakalamak; kurulmadığı için durmak (saat); yavaşlayıp dinmek (konuşma). run for one's life kaçıp kurtulmak. run hard hızlı koşmak. run in matb. birleştirmek, bitiştirmek; yakalayıp hapse atmak. run into tesadüf etmek, rast gelmek; çarpmak. run into debt borca girmek. run off kaçmak; kaçırtmak; matb. basmak; beraberliği çözmek (yarış, oyun). run on devam etmek, ilerlemek; devamlı konuşmak. run on the rocks kayalara oturmak (gemi); iflâs etmek, batmak. run out dışarı koşmak; akmak; bitmek, tükenmek; dışarı atmak, kovmak. run over ziyarete gitmek; ezmek, çiğnemek; üstünden geçmek, tekrarlamak; göz gezdirmek, gözden geçirmek; taşmak. run riot bolca yetişmek; coşmak; ayaklanmak. run short of (malzemesi) tükenmek, kıtlaşmak. run the gantlet bak. gantlet. run through israf etmek; saplamak; içinden geçirmek; çabucak gözden geçirmek. run to earth deliğine kadar kovalamak (av). run to seed tohuma kaçmak. run true to form kendisinden beklenildiği gibi davranmak. run up (borç) birikmek; artırmak; inşa edivermek; (bayrak) çekmek. run upon rastlamak, tesadüf etmek. run wild başıboş kalmak; yabanileşmek. They ran out of money. Parasız kaldılar. We are running out of time. Zamanımız daraldı.

run

i. koşuş; koşu; koşma, seğirtme; koşulan veya gidilen mesafe; kısa gezi; tutulan yol; serbest giriş veya kullanım hakkı; seri, tekrar; oynama süresi, gösterim süresi; gidişat, eğilim; işleme süresi; parti, bir seferlik verim; uzantı; kaçık (çorap); akış; çay, dere; sürü halinde göç; (bir hayvanın) yaşadığı yer; kümes bahçesi; kayma yokuşu; bankadan toplu talep; hücum; müz., nağmeleme, sesgeçidi; (beysbol) tur, sayı; maden damarı; hedefe yaklaşma. a run of luck şans zinciri. the general run çoğunluk, büyük kısım. a run for one's money şiddetli rekabetle karşılaşma; semere. have the run of girme izni olmak. in the long run zamanla, en sonunda. on the run acele; kaçmakta; geri çekilmekte; koşarken.

run-down

s. köhne, harap; yorgun, hastalıklı, zayıf.

run-of-the-mill

s. olağan, bayağı, alelade, sıradan.

run-on

s., i. devam eden, mısra sonunda cümlesi bitmeyen; i. eklenmiş kısım.

run-over

s., i. aşınmış, yenik (topuk); i., matb. fazla kısım.

runabout

i. küçük ve üstü açık otomobil; üstü açık talika; küçük motorbot.

runaway

i., s. kaçak, kaçkın, firari.

runcible spoon

birinin kenarı keskin olan üç dişli çatal.

rundle

i. portatif merdiven basamağı, merdiven değneği; mihver üstünde tekerlek gibi dönen şey.

rundown

i. özet, hulasa.

rune

i. eski Germenlerin kullandıkları alfabenin bir harfi; çoğ. bu harflerle yazılan eski İskandinav şiirleri. ru'nic s. bu harflerle yazılmış.

rung

i. portatif merdiven basamağı; iskemlenin basamak değneği; tekerlek parmağı.

rung

f., bak. ring.

runlet

i. çay, dere.

runnel

i. küçük ırmak, çay.

runner

i. koşan kimse, koşucu; kaçak, kaçkın; makinist; kızak ayağı; çığırtkan, kâhya, simsar; ray; yerde kökler salarak uzanan bitki veya bu bitkinin sapı; yol halısı; uzunca ve ensiz masa örtüsü.

runner-up

i. ikinciliği kazanan yarışmacı veya aday.

running

i., s. koşuş; koşma; akıntı; akıntı miktarı; s. koşan; koşuya ait; sarılgan, sürüngen (bitki); sürekli, devamlı, aralıksız; akan; kolay geçen; üst üste; art arda; işleyen; bitişik (elyazısı); sıvı; tıb. akıntılı, sızıntılı; düz; cari, geçer; tekrarlanmış; koşarak yapılan; sefere ait. running account cari hesap; anında verilen haber. running board araba boyunca uzanan basamak. running fight kovalamaca sırasındaki mücadele ve dövüş. running fire sürekli ateş. running gear arabanın alt düzeni. running glance göz atma. running hand bitiştirilmiş harflerle yazılmış elyazısı. running knot kement düğümü. running light seyir feneri. running mate aynı takımda yarışan at; aynı partiden seçime katılan aday. running title tekrarlanan sayfa başlığı. be in the running kazanma şansı olmak. be out of the running kazanma şansı olmamak.

runoff

i. beraberliği çözücü yarış; yağmurun emilmeyerek toprak üstünde kalan kısmı.

runt

i. çelimsiz hayvan; aşağ. bücür kimse, beberuhi. runt'y s. çelimsiz, bücür.

runway

i. pist; ırmak yatağı.

rupee

i. rupi.

rupture

i., f. kopma, kırılma; millet ler veya bireyler arasındaki uyumun bozulması; tıb. fıtık, debelik; f. koparmak, kırmak; kopmak, kırılmak; ilişkisini kesmek; fıtık olmak.

rural

s. kırsal, köye ait; köy hayatına ait; çiftçilikle ilgili, tarımsal, zirai. ruralist i. köy veya kır hayatı yaşayan kimse; kır hayatını tavsiye eden kimse.

ruralize

f. köylüleştirmek; köyde yaşamak.

ruse

i. hile, düzen, desise.

rush

f. koşmak, hızla yürümek, acele etmek; saldırmak; hızla akmak; düşüncesizce hamle yapmak; koşturmak, acele ettirmek; geriye atmak, püskürtmek; Amerikan futbolunda topu koltuğuna alıp koşmak; A.B.D. üyeliğini göz önünde bulundurmak. rush a bill through bir kanun tasarısını acele ile meclisten geçirmek. rush into print kitap yayımlamaya veya gazeteye yazı koymaya acele etmek. rush out of the room odadan fırlayıp çıkmak. refuse to be rushed kendi ağır temposundan vazgeçmemek.

rush

i. koşma, acele etme; hücum, hamle, hız; hızlı hareket; üşüşme rush hour işin veya trafiğin en sıkışık olduğu zaman. rush order acele sipariş. in a rush meşgul.

rush

i. saz, hasırotu, kofa, bot. Juncus; saz sapı; önemsiz şey, ıvır zıvır, fasa fiso. rush'y s. sazlık.

rushlight

i., rush candle saz mumu.

rusk

i. gevrek, peksimet; kızarmış ekmek parçaları.

russ

i., s. Rus; Rusça.

russet

s., i. koyu kırmızı; kuru yaprak renginde; i. koyu kırmızı veya kuru yaprak rengi; bu renk kumaş veya giysi. russet apple kış elması. russety s. koyu kırmızı renkli.

russia

i. Rusya.

russian

s., i. Rus, Rusya'ya veya Rus diline ait; i. Rus; Rusça .Russian dressing turşulu ve baharatlı mayonez. Russian leather Rus meşini, sahtiyan.

rust

i., f. pas; bot. pas hastalığı, bitkilerde mantar hastalığı; zehirli mantar; f. paslanmak; tembelleşmek.

rustic

s., i. köye veya kıra ait; köylü; kaba, yontulmamış; kıra uygun, sade, basit; i. köyde yaşayan kimse; basit ve kaba kimse . rustically z. köylü gibi; kabaca.

rusticate

f. bir süre köyde yaşamak; ceza olarak köye veya kıra göndermek; ing. (üniversiteden) geçici olarak uzaklaştırma cezası vermek; kaba işçilikle inşa etmek. rustication i. bir süre köyde oturma; ing. üniversiteden geçici olarak uzaklaştırılma.

rusticity

i. köylülük, köylü havatı: kabalık cahillik.

rustle

f., i. hışırdamak; hışırdatmak; k.dili faaliyet göstermek, gayretle çalışmak; A.B.D., k.dili davar çalmak; i. hışırtı sesi. rustler i., A.B.D., k.dili davar veya at hırsızı.

rusty

s paslı, paslanmış; ham, tembelleşmiş. rustily z. paslanmış halde, paslı olarak. rustiness i. paslılık.

rut

i., f. geyik ve benzeri hayvanın kızışması; kösnüme; f. kızışıp çiftleşmek. ruttish s. kızışmaya meyilli. ruttishness i. kızgınlık.

rut

i., f. tekerlek izi, oluk; alışkı, değişmez program; f. tekerleklerle iz yapmak. get in a rut değişmez alışkıya bağlanmak.

rutabaga

i. bir çeşit şalgam, bot. Brassica napobrassica.

ruth

i., (eski) merhamet, acıma, şefkat; üzülme, acınma, yerinme, pişman olma.

ruthful

s., (eski) merhametli; kederli, üzüntülü; acınacak halde olan. ruthfully z. acınarak, kederle.

ruthless

s. merhametsiz, insafsız ruthlessly z. insafsızca. ruthlessness i. insafsızlık.

rutty

s. derin tekerlek izleriyle dolu.

rwanda

i. Ruanda.

rye

i. çavdar, bot. Secale cereale; çavdar viskisi. rye bread çavdar ekmeği. rye grass delice otu, bot. Lolium temulentum; çayır otu. rye whisky çavdar viskisi.

rynd

i. üst değirmen taşını tutan demir parçası.

ryot

i. Hint çiftçisi, Hint rencperi.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL