NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

res ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: res
Bulunan Sonuç: 107

res

i., tek., çoğ., Lat. şey, belirli bir şey, mesele, konu. res judicata Lat., huk. mahkemece karar verilmiş mesele.

rescind

f. lağvetmek, feshetmek, iptal etmek, kaldırmak.

rescission

i. ilga, fesih, kaldırma.

rescript

i. emir, tebliğ.

rescue

f., i. kurtarmak, imdadına yetişip kurtarmak; i. kurtuluş; kurtarış, imdadına yetişme.

research

i., f. dikkatle arama, derin araştırma, inceden inceye tetkik; tetkik neticesinde çıkarılan eser; f. dikkatle araştırmak, ince tetkikat yapmak.

resect

f., tıb. yarıp parçasını çıkarmak. resection i., tıb. yarıp bir uzvun parçasını çıkarma.

reseda

i. muhabbetçiçeği, bot. Reseda odorata.

resemble

f. benzemek, müşabih olmak, andırmak. resemblance i. benzeyiş, müşabehet.

resent

f. bir şeyden dolayı kızmak, gücenmek, bir şeye içerlemek.

resentful

s. bir şeye kızmış, gücenik. resentfully z. içerleyerek.

resentment

i. kızma, gücenme, darılma, içerleme.

reserpine

i., ecza. rezerpin.

reservation

i. yer ayırtma, ayırtılmış yer; açığa vurmama, fikrinin hepsini söylememe; hıfız, muhafaza, bilhassa şahsı için saklama; şüphe; şart, ihtiraz kaydı; A.B.D. bilhassa kızılderililer için ayrılmış arazi parçası.

reserve

f. ihtiyaten saklamak, ilerisi için saklamak; hakkını muhafaza etmek.

reserve

i. ihtiyat olarak saklanan şey; çekinip sıkılma ve açılamama; ilgisizlik, kayıtsızlık; ağız sıkılığı; ask., çoğ. yedek askerler; çoğ. yedek kuvvet; ihtiyat akçesi; orman olarak ayrılan araziç reserve air biyol. ciğerde daima bulunan hava kalıntısı. reserve fund ihtiyat akçesi. reserve of ficer yedek subay, ihtiyat zabiti. in reserve ihtiyat olarak saklanılmış. without reserve çekinmeyerek; şartsız.

reserved

s. başka zaman veya muayyen bir kimse için saklanılmış; çekingen; ağzı slkı; vakur.

reservoir

i., f. su haznesi, su deposu, sarnıç, bent; hazne; havza; depoda saklanan ihtiyat eşya; f. hazne veya depoda saklamak.

reside

f. oturmak, ikamet etmek, sakin olmak, mukim olmak.

residence

i. oturma, ikamet; ev, mesken, hane, ikametgâh; yer; ikamet müddeti. declaration of residence ikamet beyannamesi. residence permit ikamet tezkeresi.

residency

i. bir sömürgede veya himaye altında bulunan bir memlekette hami devlet mümessilinin ikametgâhı; doktorluk ihtisas devresi.

resident

s., i. oturan, sakin, mukim; yerleşmiş; aslında bulunan; gelip geçici olmayan (kuş); i. bir yerde oturan kimse, yerli; bir sömürgede veya himaye altında bulunan bir memlekette hami devlet mümessili.

residential

s. ikamete yarar, içinde oturulur, ikamete mahsus. residential quarter bir şehirde ikametgahların çok olduğu semt.

residentiary

s., i. oturan, mukim (kimse), sakin.

residual

s., i. fazla ve artakalan, artık; i. artık, artan şey; mat. iki hesap sonucu arasındaki fark; gözlem ve hesap sonuçları arasındaki fark; A.B.D. tekrar kullanılan bir filim veya plak için ödenen para.

residuary

s. fazla ve artakalan, artık. residuary clause huk. bir vasiyetnamede malın taksiminden sonra geriye kalan kısmın tahsisi hakkındaki hüküm. residuary estate mal bölümünden sonra açıkta kalan mülk. residuary legatee malın taksiminden sonra kalan servetin vârisi.

residue

i. kalan şey, artık, fazla şey; huk. ölmüş kimsenin bütün borçları ve vasiyetleri ödendikten sonra geriye kalan tereke.

residuum

i. (çoğ -ua) artan şey; kimyasal bir işlemden artakalan madde, tortu; ölmüş bir kimsenin borç ve masrafları ödendikten sonra geriye kalan mal veya para.

resign

f. istifa etmek, çekilmek; vaz geçmek, terketmek, el çekmek; bırakmak, teslim etmek iade etmek; istifa edip bırakmak, feragat etmek.

resignation

i. istifa, çekilme; istifa mektubu; teslim, tevdi; uysallık, teslimiyet, tevekkül.

resigned

s. baş eğmiş, uysal, teslimiyet göstermiş. resignedly z. baş eğerek, uysallıkla, teslimiyetle. resignedness i. teslimiyet, uysallık.

resilience , resiliency

i. geri fırlama, seğirdim yapma; esneklik; çabuk iyileşme kabiliyeti.

resilient

s. geriye fırlayan, seğirdim yapan; uzanıp kısalan, elastiki, esnek; çabuk iyileşir (bünye).

resin

i. sakız, çam sakızı, reçine. resiniferous s. sakız hasıl eden, sakız verir. resinol i. renksiz reçineli alkol; cilt kaşınmasına karşı kullanılan sarı bir yağ. resinous s. sakız nevinden, sakızlı, sakızdan çıkan. resiny s. sakızlı, sakız gibi.

resist

f., i. karşı durmak, mukavemet etmek; dayanmak, tahammül etmek; i. bir yüzeyi paslanma veya çürümeden korumak için sürülen bir madde; kumaş boyacılarının kullandığı tutkal gibi ve kimyasal tesire karşı gelen madde.

resistant

s., i. karşı gelen, direnen, mukavemet eden (şey veya kimse).

resistible

s. karşı konulabilir, dayanılabilir, mukavemet edilebilir. resistibil'ity i. mukavemet kuvveti, dayanma imkânı.

resistive

s. mukavemet eden, mukavemet kabilinden, dirençli. resistivity i. mukavemet kuvveti, fiz. özdirenç.

resistless

s. dayanılmaz, karşı durulmaz.

resistsnce

i. mukavemet, direnme; karşı gelme; mukavemet eden kuvvet; elek. mukavemet, direnç, rezistans. resistance box elek. rezistans kutusu. resistance coil elek. rezistans bobini. passive resistance pasif direniş.

resole

f. pençe vurmak.

resoluble

s. erir, eritilebilir; çözülebilir.

resolute

s. azimkar, kararlı, sebat ve metanet sahibi, kuvvetli; yiğit, cesur. resolutely z. azimle, kararlı olarak, sebat ve metanetle. resoluteness i. azimkârlık, azim, kararlılık, metanet; yüreklilik; cesaret.

resolution

i. çözme; ayrışma; müz. çözüm; çözülüm; sebat, metanet, azim, karar; teklif, önerge, önerme, resmi karar; cesaret, mertlik.

resolve

f., i. karar vermek, tasarlamak; karar vermesine sebep olmak; parçalara ayırıp incelemek; çözmek; halletmek, açıklamak; oy ile kararlaştırmak; iyi yönde değiştirmek; müz. çözmek; tıb. eritmek; i. karar, niyet, tasarlama. resolve on karara varmak. resolve one's doubts şüphelerini yok etmek. resolvable s. halledilebilir, çözümlenebilir.

resolved

s. azimli, kararlı; kararvermiş veya verilmiş.

resolvent

s., i. bir şeyi öğelerine ayırma gücü olan; i. eritici madde; tıb. bir şişi gidermeye yarayan hazır ilâç.

resonance

i. sesi aksettirme, yankılama; sesi uzatıp şiddetlendirme özelliği, tınlama. resonance box keman gövdesi gibi sesi şiddetlendiren kutu. resonant s. sesi aksettiren, yankılayan; tannan.

resonate

f. çınlamak, yankılamak.

resonator

i. sesi aksettirici alet veya cisim; elektrik akımını yankılayan cihaz.

resorb

f. tekrar emmek.

resorcin , resorcinol

i., kim. reçineden alınıp boya veya ilâç imalinde kullanılan billursu bir bileşim.

resorption

i. emme, emilme.

resort

f. gitmek, sık sık gitmek; (to ile ) baş vurmak, müracaat etmek, başka çare kalmayınca kullanmak.

resort

i. sık sık gidilen yer, ahalinin toplandığı yer, gezinti ve dinlenme yeri; mesire; çare, merci, baş vuracak yer, sığınacak yer; yardımına baş vurulan kimse; sık sık gitme. last resort son merci; son çare. summer resort sayfiye, yazlık, yazın gidilen yer.

resound

f. çınlamak, ses vermek, sesle dolmak, yankılamak; yayılmak, yaygın olmak.

resource

i. kaynak; çare; dayanak; çoğ. araçlar, olanaklar, mali vasıtalar; halletme yeteneği. inner resources manevi kuvvet. natural resources doğal kaynaklar.

resourceful

s. becerikli.

resp.

kıs. respective, respectively, respondent.

respect

i. münasebet, yön, husus; hürmet, saygı, itibar, hatır sayma; uyma; çoğ. hürmetler, selâmlar, saygılar. pay one's respects saygılarını sunmak. with respect to, in respect to göre, konusunda, -e gelince .

respect

f. hürmet etmek, hürmete lâyık saymak; saygı göstermek; ilgisi olmak. respecter of persons kişilere rütbesine göre değer veren kimse.

respectability

i. hürmete lâyık olma, itibar, saygınlık.

respectable

s. hürmete lâyık; namuslu; hatırı sayılır, epeyce, hayli; ahlâk veya davranışları iyi; dış görünüşü iyi. spectably z. hürmete lâyık şekilde, namusu ile.

respectful

s. hürmet gösteren, saygılı, hürmetkâr. respectfulness i. hürmetkârlık.

respective

s. her biri kendisinin olan, ayrı ayrı. They went to their respective homes. Her biri kendi evine gitti. respectively z. zikredildikleri sıra ile, birisi birine ve diğeri ötekine ait olmak üzere .

respirable

s. teneffüs edilebilir. respirabil'ity i. teneffüs edilebilme .

respiration

i. teneffüs, nefes alma, solunum; nefes, soluk.

respirator

i. teneffüs olunan havayı ısıtmak veya temizlemek için ağız veya buruna geçirilen alet, respiratör.

respiratory

s. solunumla ilgili, solunumda kullamlan, solunumun sebep olduğu. respiratory system solunum sistemi.

respire

f. teneflüs etmek, nefes almak, soluk almak; dinlenip tekrar kuvvet ve cesaret bulmak.

respirometer

i. solunumu ölçen alet; tazyikli oksijen vasıtasıyle dalgıca temiz hava veren alet, respirometre .

respite

i., f. mühlet, tehir, geçici olarak erteleme; huk. idam hükmünün infazını geçici olarak erteleme; dinlenme vakti, tatil, paydos; alacaklının borçluya tanıdığı zaman; f. mühlet vermek, tehir etmek ertelemek .

resplendent

s. parlak, şaşaalı, göz alıcı resplendence, resplendency i. parlaklık, şaşaa .

respond

i. Kitabı Mukaddes okunduktan sonra cevap yerine söylenilen sözler; mim. bir kemerin ağırlığını karşılamak amacı ile duvar içine konan yarım direk veya sütun.

respond

f. cevap vermek; karşılık verme. respondence, respondency i. cevap verme, karşılık verme. respondent s., i. cevap veren, karşılık veren; i. cevap veren kimse; huk. savunan kimse (bilhassa boşanma davalarında).

response

i. cevap; yanıtlama; tepki; papazın okuduğu şeye cevap olarak ahali veya okuyucuların terennüm ettiği veya soylediği parça.

responsibility

i. mesuliyet, sorum, sorumluluk.

responsible

s. mesul, sorumlu; sağduyulu; itimada layık; borcunu ödeyebilecek durumda olan; mesuliyetli. They are responsible to me for the results So nuçlardan onlar bana karşı mesuldür. responsibly z. itimada layık olarak.

responsive

s. cevap vermeye hazır, hevesli; uyumlu; cevap kabilinden, mukabele gibi. responsively z. hevesli olarak. responsiveness i. heveslilik.

rest

i., the (ile) kalan miktar, kalanlar, geri kalan kısım. all the rest kalanların hepsi. as for the rest kalanına gelince.

rest

f. dinlenmek, nefes almak: rahat etmek, istirahat etmek; yatmak, oturmak; uyumak; ölmek; dayanmak, dayalı olmak; huk. bir davada taraflardan birinin davaya ait butün delilleri anlattığını bildirmek; güvenmek, itimat etmek; kalmak; dinlendirmek, rahat ettirmek; dayamak, yaslamak; koymak. His eyes rested on it Gözleri ona dikildi. rest'ingplace i. konak yeri; mezar.

rest

i. rahat, istirahat, dinlenme, yatma; oturma; sükun, hareketsizlik; uyku; asayiş, ruh sukunu; durak, dinlenme yeri; ölum; müz. fasıla, durak işareti, es; dayanak, dayanacak şey, mesnet .rest cure, rest treatment tıb. dinlenme usulü ile tedavi. rest day dinlenme günü (özellikle pazar günü). rest room tuvalet at rest hareketsiz; rahatta; olmuş. go to rest dinlenmek, yatmak lay to rest gömmek, defnetmek. whole rest müz. dörtlük es.

restaurant

i. lokanta.

restaurateur

i. lokantacı.

restful

s. rahat verici, dinlendirici; rahat, sakin. restfully z. rahat rahat, sükunetle. restfulness i. rahat, sükün.

restharrow

i. kayışkıran, saban kıran, bot. Ononis hircina.

resthouse

i. dinlenme evi, konak yeri.

restitutioinintegrum

Lat., huk. eski halin iadesi, eski hale getirme.

restitution

i. bir şeyi sahibine iade etme; zararı ödeme; onarma.

restive

s. inatcı; sabırsızlanan, rahat durmaz. restively z. sabırsızlanarak. restiveness i. sabırsızlık.

restless

s. hiç durmayan, dinmeyen, hiç rahat durmaz: uyuyamaz, uykusuz: rahatsız: vesvessli: değişiklik isteyen, hareketsiz kalamayan. restlessly z. rahat durmadan. restlessness i. hareketsiz kalamama.

restoration

i. onarma ve düzeltme; restore etme; yenileme, eski haline getirme, eski mevkiini iade etme: iyileşme; bir şeyi sahibine iade etme: bir şeyin asıl şeklini gösteren model. the Restoration İngiltere'de Restorasyon devri: 18. Lui devrinde Borbonların tekrar iktidarı ele geçirmeleri

restorative

s., i. onaran ve düzelten, iyi hale koyan; i. ayıltıcı ilaç.

restore

f. iade etmek; geri vermek; eski haline koymak, onarmak, restore etmek, yenilemek: iyileştirmek, sıhhatini iade etmek, sağaltmak; eski mevkiini iade etmek; bozulmuş yerini onarmak (resim); zararı ödemek. restorable s. yeniden sağlanabilir; onarılabilir; iade edilir.

restrain

f. tutmak, geri tutmak, zaptetmek, yasaklamak, sımrlamak. restrainable s. zaptedilebilir.

restraint

i. menetme: tahdit, sınırlılık; tutukluluk: kendini tutma; sıkılma çekinme. restraint of trade ticareti kısıtlama veya narh koyma.

restrict

f. kısltlamak, bağlamak, sınırlamak; elini bağlamak: tahdit etmek, hasretmek. restrictive s. kısıtlayıcı, bağlayıcı, sınırlayıcı.

restriction

i. sınırlayan kural, şart, hudut sınırlama, kısıtlama, tahdit.

result

f., i., sık sık in (ile) çıkmak meydana gelmek, varmak: sonuçlanmak: i. netice, sonuç, son, akıbet, semere, mahsul.

resultant

s., i. meydana gelen, neticesi olan; i. sonuç; fiz. iki ayrı kuvvetin bileşkesi.

resume

i. hulasa, özet.

resume

f. eski halini almak; yeniden başlamak veya devam etmek; geri almak: yeniden kullanmaya başlamak.

resumption

i. yeniden başlama veya devam etme: geri alma.

resurge

f. tekrar çıkmak, tekrar baş göstermek: yeniden dirilmek. resurgence i. yeniden dirilme. resurgent s. yeniden dirilen.

resurrect

f. yeniden diriltmek; yeniden canlandırmak: mezardan çıkarmak; unutulmuş veya kaybolmuş şeyi yeniden meydana çıkarmak.

resurrection

i. kıyamet, yeniden dirilme veya diriltme; yeni hayat bulma, canlanma.

resuscitate

f .ölüyü diriltme ölü gibi olanı ayıltmak; batmış ve unutulmuş şeyi tekrar meydana çıkarmak. resuscita'tion i. canlandırma, canlandırılma, di- riltme. resuscitative s. diriltici, canlandırıcı .

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL