NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

m ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: m
Bulunan Sonuç: 1941

m

kıs. medieval, middle.

m

kıs. handful,Master, Monday,Monsieur.

m m .

kıs. Messireurs.

m, m

kıs. majesty, male, manual, mark, marquis, married, masculine mass, medicine, medium, meridian, mile, mill, minim, minute, modulus, month, moon, morning, mountain, noon.

m,m

ı. İngiliz alfabesinin on üçüncü harfi; b.h. Romen rakamlarında 1000.

m,m

kıs. meter(s).

m.p.

kıs. Member of Parliament (isimden sonra gelir).

ma

i., k.dili anne.

ma

kıs. Massachusetts.

ma

kıs. Master of Arts.

ma'am

i. madam, efendim, hanımefendi (bir cevap veya cümle sonunda kullanılır)

mac-

önek, İskoç., İrl. oğlu, zade (bazen Mc veya M' olarak yazılır).

macabre, -ber

s. ölümü hatırlatan, ölümle ilgili; dehşetli, meşum.

macadam

i. makadam, şose; makadam inşasında kullanılan malzeme.

macadamize

f. makadam usulü ile şose yapmak.

macaroni

i. makarna; karmakarışık şey; 18. yüzyılda İngiltere'de züppe.

macaronic

s. diğer bir dili taklit ederek mizahi bir şekilde yazılan (edebi eser).

macaroon

i. acıbadem kurabiyesi.

macaw

i. tropikal Amerika'ya özgü iri bir papağan.

maccaboy,maccoboy

i. gül kokulu bir çeşit enfiye.

mace

i. küçük hindistancevizi kabuğunun öğütülmesiyle elde edilen güzel kokulu bir baharat.

mace

i. göz yaşartıcı bomba imalinde kullanılan kimyasal bir sıvı.

mace

i. ortaçağda kullanılan ağır topuz; yetki belirtisi olarak kullanılan tören asası. macebearer i. bu asayı taşıyan görevli.

macedonia

i. Makedonya. Macedonian i. s. Makedonyalı; Makedonya dili; s. Makedonya ile ilgili.

macerate

f. kab bir maddeyi sıvı bir maddede ıslatarak yumuşatmak; zayıflatmak; zayıflayıp erimek macera'tion i. yumuşama; zayıflama.

mach

i., Mach number hav. Mah sayısı.

machete

i. Orta Amerika'da kullanılan bir cins pala.

machiavelli

i. Makyavel; Makyavel politikasını güden kimse. Machiavellian s. Makyavelce. Machiavellianism i. Makyavelcilik, Makyavelizm.

machieolation

i. kale siperine saldıran düşmanın üzerine kızgın yağ ve eritilmiş kurşun dökmek için açılan delik, tepe mazgalı. machie'olate f. bu amaç için delik açmak.

machinate

f. düzenbazlık etmek, dolap çevirmek, entrika çevirmek. machina' tion i., gen .çoğ. entrika, dolap, düzen. machinator i. düzenbaz kimse.

machine

i., s., f. makina; makina gibi çalışan herhangi bir şey; motorlu araç, araba; örgüt; mekanizma; politika çarkı; s. makinayla ilgili; makina ile yapılmış; f. makina ile imal etmek veya şekil vermek. machine gun makinalı tüfek, mitralyöz. machine-made s. makina işi. machine oil makina yağı. machine shop makina atölyesi; tornacı dükkanı. machine tools torna ve planya gibi maki- nalar, imalat aletleri. machine work makina işi. knitting machine trikotaj makinası. sewing machine dikiş makinası.

machinery

i. makinalar; herhangi bir makinanın işleyen kısımları; edebi eserlerde olumlu sonucu hazırlayan beklenmedik olay; bir sonuca varmak için baş vurulan vasıtalar.

machinist

i. makinist.

mackerel

i. uskumru, zool. Scomber scombrus. mackerel sky atılmış pamuk gibi bulut. chub mackerel kolyoz, zool. Scomber colias. horse mackerel istavrit, zool. Trachurus; orkinos, zool. Thunnus thynnus.

mackintosh

i. yağmurluk; kauçuk kaplı ince kumaş.

mackle

i., f. leke, benek, bulanıklık; f., matb. bulanık basmak.

macle

i. aynı türden birleşmiş çift kristal.

macrame

i. düğümlü örgü, düğümler atılmış süslü kordon veya sicim. macro- (önek) büyük, büyümüş, iri.

macrocephaly

i. büyük başlılık, iri beyinlilik. macrocephalous s. iri beyinli.

macroclimate

i., meteor. geniş bir alanda hüküm süren genel iklim.

macrocosm

i. kendi başına küçük bir alem olan insana oranla büyük alem, kainat, evren.

macroeconomics

i. geniş kapsamlı genel ekonomi bilimi.

macrograph

i. bir nesneyi olduğu gibi veya olduğundan büyük gösteren fotoğraf.

macromolecule

i. protein veya kauçukta olduğu gibi çok büyük molekül.

macron

i. sesli harfin uzun olduğunu göstermek için üzerine konulan (-) işareti.

macropodian

s., i., zool. arka ayakları çok büyük olan keseli hayvanlardan, kanguru gibi; i. kanguruya benzeyen hayvan.

macula

i. leke, nokta, benek (güneş veya deride).

maculate

f. lekelemek, kirletmek. macula'tion i. leke, lekeler.

maculate

s. benekli, lekeli.

macule

i., f. leke; f., matb. bulanık basmak.

mad

s. (der, dest) deli, divane; çılgın, çıldırmış; A.B.D.,k.dili çok kızmış, kudurmuş; kuduz; delice; dengesini kaybetmiş, kendinden geçmiş. mad about k.dili fazla istekli,can atan. mad as a hatter, mad as a March hare zırdeli. mad money (argo) bir kızın birlikte gezmeye gittiği erkek arkadaşlıyle münakaşa etmesi halinde, eve dönebilmek için yanında bulundurduğu ufak para. hopping mad A.B.D., k.dili çok kızmış, köpürmüşl like mad deli gibi, çılgınca madly z. delice. madness i. delilik.

madagascar

i. Madagaskar Adası

madam

i. genelev idare eden kadın.

madam , madame

(çoğ mesdames) i. bayan (evli), sayın bayan (mektup başında), madam.

madcap

s. delişmen, ele avuca sığmaz.

madden

f. delirtmek; delirmek; sinirlendirmek.

maddening

s. çıldırtıcı, delirtici; sinirlendirici, can sıkıcı. maddeningly z. çıldırtırcasına.

madder

i. boya kökü, kızıl boya; bu kökten alınan parlak kırmızı boya, fes boyası. madder lake sarıya çalan kızıl bir renk.

madding

s. çılgın, zıvanadan çıkmış, köpürümüş, çok hiddetlenmiş; çıldırtıcı.

made

bak. make; s. yapılmış, mamul; istikbali garanti altına alınmış, işi yolunda; yapma, doldurma. have it made ısmarlamak;A.B.D., (argo) sonucundan emin olmak. loosely made bol yapılmış, gevşek örülmüş (elbise) well made biçimli, iyi yapılı

madeira

i. Madeira adaları; burada yapılan bir şarap.

mademoiselle

i. (çoğ. s., Fr. mesdemoiselles) evlenmemiş Fransız kadını, matmazel; Fransız mürebbiye veya kız öğretmen.

madetoorder

s. ısmarlama; tam uygun, yerinde.

madeup

s. uydurma, yalan; makyajlı, yüzü boyalı; tamamlanmış; tazmin edilmiş, zararı ödenmiş.

madhouse

i. tımarhane.

madisonavenue

New York şehrinde birçok reklam sirketinin bulunduğu cadde; Amerikan reklam dünyası

madman

i. deli.

madonna

i. Meryem Ana, Hazreti Meryem; Meryem Ana resmi veya heykeli. Madonna lily beyaz zambak .

madras

i. bir çeşit sık dokunmuş ince pamuklu kumaş; parlak renkli büyük başörtüsü.

madrepore

i. delikli mercan; bu mercanı yapan hayvancık

madrid

i. Madrid.

madrigal

i. pastoral şeklinde bir şiir türü, kısa gazel; çoğunlukla çalgısız olarak çeşitli perdelerde birkaş sesle söylenen şarkı.

madwort

i. deliotu, bot. Alyssum; bir tür hodan.

maecenas

i. şair Virgilius ile Horatius'un hamisi; hami, bilhassa edebiyat ve sanat hamisi.

maelstrom

i. Norveç'in batı kıyısna yakın ünlü girdap; k.h. girdap; tehlikeli ve karşı konulmaz güç.

maenad

i. şarap tanrısı Bakus'un buyruğundaki peri; heyecanla kendinden geçmiş kadın.

maeroseopie

s. çıplak gözle görülebilen.

maestoso

s., z., it., müz. ağır ve görkemli; z. maestoso

maestro

i., it. üstat, bilhassa müzik üstadı, mayestro, orkestra şefi.

maewest

denize iniş yapan havacılara mahsus bir çeşit cankurtaran yeleği.

mafia

i. Sicilya çıkışlı gangster örgütü; k.h. Sicilya'da kanun düşmanlığı veya düşmanları

magazine

i. dergi, mecmua; depo; cephane deposu; silahta fişek hazinesi.

magellan , strait of

Macellan Boğazı

magenta

i. galibarda, morumsu kırmızı boya veya renk.

maggot

i. sürfe, kurt, kurtçuk, sinek kurdu, peynir kurdu; eski delice arzu, merak, sevda. woodboring maggot ağaç kurdu. maggoty s. kurtlu.

magi

i. çoğ. doğuda gördükleri yıldız aracılığıyle yeni doğmuş olan Hazreti isa'yı ziyarete gelen üç müneccim (Matta 2: 112); eski Medya ve iran'da ruhban sınıfı; Mecusiler.

magic

i., s. sihirbazlık, sihir, büyücülük, büyü; gözbağcılık, hokkabazlık; s. sihirle ilgili, büyücülükte kullanılan; sihirli, büyülü magic mirror bakılınca gaipten haber veren ayna. magic wand sihirli değnek. black magic cin ve şeytanlar aracılığıyle yapılan büyü. white magic melekler aracılığıyle yapılan büyü, zararsız büyü. magical s. büyü gibi, sihirle ilgili. magically z. büyülü surette, büyüleyerek.

magisterial

s. hakime ait, hakimane, amirane; tumturaklı; salâhiyetli maggisterially z. hâkimane surette. magisterialness i. amirane tavır.

magistracy

i. hakimlik; hakimler; bir hâkimin nüfuz bölgesi veya vazifesi.

magistral

s. eczanelerde hazır bulunmayıp reçeteye göre yapılan (ilaç).

magistrate

i. hükümetin baş makamlarını işgal eden yetkili sivil memurlardan biri; sulh hakimi.

magma

i. (çoğ. -mata) yumuşak macun halinde madensel veya bitkisel bir bileşim; jeol. mağma

magna carta

Kral John tarafından 1215'te çıkarılan ve halkın bireysel hak ve dokunulmazlıklarını tanıyan siyasal belge; kişisel özgürlüğü savunan herhangi bir anayasa.

magnanimous

s. yüksek ruhlu, alicenap, yüce gönüllü, asil tabiatlı. magnanimity i. alicenaplık. magnanimously z. cömertçe.

magnate

i. kodaman, büyük adam, nüfuzlu veya meşhur kimse; patron, sermayedar.

magnesia

i. Manisa'nın eski ismi. Magnesian s. Manisa sehrine veya ahalisine ait.

magnesia

i. magnezyum oksit, manyezi. milk of magnesia manyezi sütü. magnesian s. manyeziye ait.

magnesium

i. magnezyum. magnesium lamp magnezyumla yanan lamba. magnesium light magnezyumun yanmasından meydana gelen çok kuvvetli ışık. magnesium silicate magnezyum silikatı. magnesium sulphate ingiliz tuzu, magnezyum sülfatı

magnet

i. mıknatıs: mıknatıs gibi şeker şey. horseshoe magnet at nalı şeklinde mıknatıs.

magnetic

s. mıknatısi, mıknatıs özelliği olan, manyetik, mıknatısla çekilen; çok cazip, çekici (kimse); manyetizmaya ait. magnetic coil mıknatıs bobini magnetic field mıknatısın tesir alanı, manyetik alan. magnetic induction temas olmadan bir mıknatısın diğer bir madene tesir etmesi. magnetic needle pusula iğnesi, mıknatıslı ibre. magnetic north pusulanın gösterdiği kuzey yönü. magnetic pole bir mıknatısın iki kutbundan biri, mıknatıs kutbu; mıknatısi kutup, pusulanın işaret ettiği arz mıknatıs kutuplanndan biri. magnetic storm yeryüzünü çevreleyen manyetik alanda güneş etkisiyle meydana gelen ani değişiklik. magnetic tape teyp bandı. magnetic variation pu sula iğnesinin gerçek kuzeyden sapma derecesi. magnetically z. mıknatıs gibi; mıknaıtıs kuvvetiyle.

magnetism

i. mıknatısiyet; manyetizma; mıknatısiyet husule getiren şey.

magnetite

i. manyetit.

magnetize

f. mıknatısiyet vermek, mıknatıslamak; cezbetmek, meftun etmek magnetization i. mıknatıslama.

magneto

i. (çoğ. s) mıknatısla elektrik meydana getiren makina, manyeto.

magneto-

önek mıknatısiyetle ilgili, buna ait veya bununla meydana gelen. magneto electricity i. indükleme akımı. magneto generator i. daimi mıknatıslı jeneratör, manyeto. magnetom'eter i. manyetik kuvveti ölçme aleti manyetometre. magnetoscope i. manyetik kuvveti bulmaya yarayan alet, manyetoskop.

magnificat

i. Meryem Ana'nın Hamt ilahisi (Luka 1: 4655); bu ilahi için müzik parçası.

magnification

i. büyültme.

magnificent

s. ihtişamlı, görkemli, şaşaalı, debdebeli, tantanalı: fevkalade, nefis. magnificence i. ihtişam, görkem, azamet, debdebe. magnificently z. fevkalade olarak, mükemmel şekilde; ihtişamla.

magnifico

i. Venedik asilzadelerine verilen ünvan; mevki ve servet sahibi adam.

magnify

f. büyük göstermek, büyütmek; mübalâğa etmek, abartmak; eski övmek, methetmek, göklere çıkarmak. magnifying glass pertavse, büyüteç.

magniloquent

s. tumturaklı, mübalaalı abartmalı (söz). magniloquence i. tantanalı ve belagatli söz söyleme. magniloquently z. mübalağalı bir şekilde.

magnitude

i. büyüklük, boy; önem, ehemmiyet; astr. kadir. star of the first magnitude birinci kadirden olan yıldız.

magnolia

i. manolya, bot. Magnolia grandiflora.

magnum

i. şarap veya sert içkilere mahsus büyük şişe (1,5 litre). magnum opus edebiyat veya sanatta şaheser; bir şahsın en büyük eseri.

magpie

i. saksağan, zool. Pica pica.

magyar

i., s. Macar; Macarca.

mahaleb

i. mahlep, bot. Prunus mahaleb.

maharajah

i. mihrace, Hint hükümdarlarına mahsus ünvan

maharani

i. mihracenin karısı.

mahatma

i. Hindistan'da evliya derecesinde adam.

mahdism

Mehdilik.

mahjong

i. çinlilere mahsus ve 144 taşla oynanan bir çeşit domino.

mahlstick

bak. maulstick.

mahogany

i. mahun, maun, bot. Swietenia mahogani; maun rengi, kırmızıya çalan kahverengi.

mahomet

bak. Muhammad.

mahout

i. Hindistan'da fil seyisi veya sürücüsü.

maid

i. genç kız, bakire kız, kız çocuk; hizmetçi kız. maid of all work her işi gören hizmetçi kadın maid of honor kraliçe veya prenses nedimesi; düğünde geline refakat eden kız. old maid evlenmemiş yaşlı kız; titiz ve telaşlı kimse.

maidan

i. meydan, alan.

maiden

i., s. genç kız, evlenmemiş kız; s. evlenmemiş, bekâr; tecrübesiz, bakir, yeni, taze; masum, nezih; ilk. maiden effort ilk teşebbüs. maiden name evli kadının bekarlık soyadı. maiden over kriket oyununda sayı kaydedilmeyen devre. maidenly s. kız gibi; mahcup.

maidenhairfern

baldırıkara, bot. Adiantum.

maidenhead

i. bikir.

maidenhood

i. kızlık, erdenlik, bakirelik.

maidservant

i. hizmetçi kadın.

maieutic. - ical

s. zihinde şekil almamış bir düşünceyi Sokrat tarzında sorgu usulü ile meydana çıkarmaya ait.

maigre

i. sarıağız (balık), zool Sciaena aquila.

maigre

s. etten veya et suyundan meydana gelmeyen.

mail

i., f. halka veya zincirden yapılmış zırh; f. böyle zırh giydirmek. mailed fist saldırı tehdidi, baskı

mail

i., f. posta; posta arabası; f., A.B.D. postaya vermek, posta ile göndermek. mail train posta treni. firstclass mail en yüksek posta ücretine tabi adi mektup.

mailable

s. posta ile gönderilebilir.

mailbag

i. mektupların içine konup postalandığı torba.

mailbox

i. posta kutusu.

mailer

i. posta gemisi; postalama işlerinde kullanılan makina; postaya gidecek mektup veya paketleri hazırlayan kimse; banyo edilmek üzere film postalamaya elverişli ufak torba.

mailman

i. (çoğ. men) postacı.

mailorder

s. posta siparişiyle alınan. mailorder house posta ile sipariş kabul eden mağaza.

maim

f. sakat etmek, sakatlamak.

main

s. asıl, esas, başlıca, ana main bearing ana yatak. main body ask. asll kuvvet. main deck den. baş güverte. main reasons huk. mucip sebepler, gerektiren sebepler. Main Street bir kasabanın çarşı caddesi; taşra gelenekleri. main yard den. mayistra sereni. the main chance şahsi menfaat, kişisel çıkar. mainly z. başlıca,esasen.

mainland

i. ana kara, ada olmayan toprak parçası.

mainmast

i., den. ana direk, geminin ortada bulunan büyük direği.

mainsail

i., den. mayistra yelkeni.

mainsheet

i., den. mayistra yelkenini idare eden uskuta halatı.

mainspring

i. büyük zemberek, ana yay; asıl sebep, baş sebep.

mainstay

i., den. grandi çanaklarını pruva direğinin alt tarafına bağlayan payanda; başlıca dayanak.

mainstream

i. orta; ana görüş.

maintain

f. sürdürmek; korumak, muhafaza etmek; beslemek, bakmak; bakımını sağlamak; iddia etmek, teyit etmek. maintain a family aile geçindirmek. main tain a railroad demiryolunu işletip iyi halde muhafaza etmek. maintain one's reputation şöhretini muhafaza etmek, adını bozmamak. maintain that it is so böyledir diye iddia etmek.

maintenance

i. bakım işi; idame, muhafaza; iddia, teyit; himaye; maişet, nafaka, yiyecek; huk. taraflardan birine yardım suretiyle davaya fuzuli müdahale.

maintop

i., den. grandi çanaklığı.

maitredhotel

metrdotel, baş garson; (tereyağ, maydanoz ve limon suyu ile yapılan) soslu.

maize

i., ing. mısır, darı.

majestic

s. haşmetli, şahane, muhteşem, heybetli. majestically z. heybetli bir sekilde.

majesty

i. şevket, haşmet, heybet, celal; b.h.kral veya eşine verilen ünvan . Your Majesty, His Majesty, Her Majesty Haşmetmeap, Majeste.

majolica

i. rengarenk ve parlak italyan çinisi.

major

f., A.B.D. üniversitede öğrenimi belli bir konuda yoğunlaştırmak, başlıca bir mevzu takip etmek.

major

i., ask. binbaşı; müz. majör; man. büyük terim, büyük önerme; A.B.D. bir üniversite ögrencisinin takip ettiği esas sertifika, birinci disiplin; (bir branşta) öğrenci. major general tuğgeneral.

major

s. büyük; başlıca, çoğu (kısım), asıl; müz. (gam) majör; man. tasımın büyük önermesine ait. major key majör perdesi. major offense büyük suç. major premise, major term man. büyük terim, büyük önerme. major suit briçte kupa veya maça.

majordomo

i. (çoğ. mos) saray veya malikânede vekilharç.

majorette

i., A.B.D. bando önünde caka satarak yüruyen kız.

majority

i. ekseriyet, çoğunluk; oy çoğunluğu; rüşt, erginlik, reşitlik. absolute majority salt çoğunluk.

majuscule

i., s. büyük harf, majüskul; s. büyük harfle yazılmış.

make

i. yapılış, yapı, şekil, biçim; mamulât, marka; hasılat, randıman, verim; elek. devrenin kapanması. be on the make k.dili kendi kazancı peşinde olmak; cinsi münasebet için eş aramak.

make

yaratmak, yapmak, meydana getirmek, atamak; anlamak, kazanmak, düzeltmek, mecbur etmek, sağlamak, (yol)almak ,ulaşmak, erişmek, elek. (devreyi) kapatmak, (argo) cinsel ilişkide bulunmak, kabarmak.make a clean breast of itiraf etmek, içini boşaltmak.make a difference fark etmek. make a face suratını buruşturmak,somurtmak, make a fire ateş yakmak

makebelieve

i., s. yalandan inanma; s. sahte, samimi olmayan, sahtekâr.

makefast

i., den. palamarın bağlandığı iskele babası veya şamandıra.

maker

i. yapan şey veya kimse; b.h. Allah; huk. bono imzalayan kimse.

makeshift

i., s. geçici tedbir; s. geçici tedbir türünden.

makeup

i. yapılış; makyaj, yüze düzgün sürme; matb. mizanpaj, tertip; bütünleme sınavı.

makeweight

i. tartı tamam olsun diye ilâve edilen ağırlık; takım tamam olsun diye ilâve olunan değersiz kimse veya şey (okeye dördüncü).

making

i. yapma, etme; teşekkül, yapı. başarı sebebi; çoğ. malzeme; çoğ. hususiyetler, nitelikler. making iron kalafat demiri. He has the makings of a man Adam olacağa benziyor. in the making olmakta, yapılmakta.

mala fide

Lat. kötü maksatla, kötü niyetle.

malachite

i. bakır taşı, malakit.

maladjustment

i. intibak edemeyiş, uyumsuzluk. maladjusted s. intibak edemeyen, uyumsuz .

maladminister

f. kötü idare etmek.

maladministration

i. kötü idare.

maladroit

s. beceriksiz, eli işe yakışmaz, sakar

malady

i. hastalık, illet, dert.

malaga

i. ispanya'nın Akdeniz kıyısmda bir liman şehri; burada yapılan beyaz şarap; buraya mahsus tatlı misket üzümü.

malagasy

i., s. Madagaskarlı kimse; Madagaskar dili; s. Madagaskar ahalisine veya diline ait.

malaise

i. kırıklık, keyifsizlik.

malanders

i., çoğ. atlarda dizin iç taraflnda meydana gelen çatlak veya yara.

malapert

s., i. arsız, küstah (kimse).

malaprop , mrs

Sheridan'mThe Rivals,, adlı piyesinde uygunsuz sözleriyle ünlü kadın.

malapropism

i. sözcükleri uygunsuzca kullanma.

malapropos

s., z. münasebetsiz, yersiz, yakışıksız, uygunsuz; z. uygunsuzca.

malar

s., i. elmacık kemiğine ait; i. elmacık kemiği.

malaria

i. sıtma. malarial s. sıtmalı.

malassimilation

i., tıb. iyi özümlenmeyiş.

malawi

i. Malawi.

malay

s., i. Malaya yarımadası veya ahalisine ait; i. Malayall; Malaya dili; bir çeşit iri tavuk Malay'an s., i. Malayalı.

malaysia

i. Malezya.

malcontent

s., i. memnun olmayan, tatmin olmayan; i. tatmin olmayıp isyana hazır kimse.

maldemer

Fr. deniz tutması.

maldive islands

Maldiv Adaları.

maldupays

Fr. yurt özlemi, evseme, yurtsama.

male

s., i. erkek. male chauvinist kadınları hor gören erkek.

malediction

i. lânet, beddua; iftira.

malefactor

i. suçlu kimse; kötülük eden kimse. malefac'tion i. kötülük etme.

malefic

s. büyü gibi kötü tesiri olan, zararlı

maleficent

s başkalarına zarar veren, kötü maleficence i. kötülük, kötü hareket veya hal.

malevolent

s. kötü niyetli, hain. malevolence i. kötü niyet. malevolently z. kötü niyetle.

malfeasance

i., huk. kötülük, özellikle görevi kötüye kullanma. malfeasant s., i. kötülük eden (kimse).

malformation

i. kusurlu teşekkül, sakatlık. malformed' s. bünyesi kusurlu, sakat.

mali

i. Mali, Batı Afrika'da bir cumhuriyet.

malianity

i kökleşmiş bedhahlk, kötülükçülük; şiddetli nefret, derin düşmanlık; öldürucü şey; eza, cefa.

malic

s. elmadan yapılmış; elmaya ait.

malice

i kötülük, bedhahlık, garaz; muziplik, iğneleme; huk. ızrar niyeti. malice aforethought, malice prepense huk. taahhüt.

malicious

s. kötü niyetli, bedhah; muzip. maliciously z. bile bile, kötü niyetle.

malign

s. kötücül, bedhah, habis; garezci.

malign

f. iftira etmek, yermek. maligner i. iftiracı kimse.

malignancy

i. habislik; tıb. habis tümör.

malignant

s. zarar veya ıstırap vermek isteyen. malignantly z., kötü niyetle.

malinger

f. yalandan kendini hasta göstermek, hasta pozu yapmak, hastalık taslamak. malingerer i. hasta pozu yaparak vazifeden kaçan kimse.

mall

i. ağaçlık yol; mesire; A.B.D. arabalara kapalı ağaçl çarşı yeri.

mall

bak. maul.

mallard

i. bir çeşit yaban ördeği, zool Anas platyrhynchos.

malleable

s. çekice gelir, dövülür; kolay uyar, yumuşak huylu, uysal. malleabil'ity i. dövülme kabiliyeti.

mallet

i. tahta veya lastik başı olan çekiç; spor sopa.

malleus

i., tıb. ortakulaktaki çekiç kemiği.

mallorca

i., isp. Mayorka.

mallow

i. ebegümeci, bot. Malva sylvestris .marsh mallow hatmi, bot. Althea officinalis. musk mallow amber çiçeği, bot. Hibiscus abelmoschus. yellow mallow, Indian mallow sarı hatmi, bot. Abutilon.

malmsey

i. Yunanistan ve ispanya'da yapılan bir çeşit tatlı şarap.

malnutrition

i. kötü veya yetersiz beslenme, gıdaslzlık.

malocclusion

i., dişçi alt ve üst dişlerin kusurlu kapanlşu.

malodorous

s. fena kokulu.

malpractice

i. yolsuzluk, kötü hareket; huk. itinasızca veya yanlış tedavi; vazifede ihmal veya suiistimal, görevi kötüye kullanma.

malt

i., f. çoğunlukla bira yapmak için çimlendirilmiş arpa, malt; f. arpa veya başka tahıldan malt yapmak, malt veya malt özü ile terbiye etmek; malt haline gelmek malt liquor malttan mayalanma usulu ile yapılan içki. malted milk süt tozu ve malt tan yapılmış dondurmalı bir içecek. malty s. malt gibi, malt ihtiva eden.

malta

i. Malta Malta fever Malta humması.

maltese

i., s. Maltalı, Maltız; Malta dili; s. Malta adasına veya diline ait Maltese cat Maltız kedisi. Maltese cross dört kolu eşit ve uçları çentikli. Malta haçı. Maltese goat maltız keçisi.

maltha

i. katranlı bir harç.

malthusian

s., i. Maltüs kuramına ait; i. iktisadi durumu düzeltmek için nüfus artışının azaltılması zorunluluğu fikrini ileri süren TR Malthus'un kuram veya felsefesi.

maltose

i. maltoz.

maltreat

f. kötü davranmak, eziyet etmek. maltreatment i. fena muamele.

maltster

i. malt imal eden kimse.

malvaceous

s. ebegümecigiller familyasına ait.

malversation

i. rüşvet yeme, irtikap, suiistimal, zimmete para geçirme.

mama , mamma

i., ç.dili anne.

mamasan

i. Japonya ve başka uzakdoğu memleketlerinde hanım.

mambo

i. mambo (dans).

mameluke

i. Memluk, Kölemen, Mısır'da kölelerden meydana getirilen asker sınıfı ve Mısır Sultanları.

mamma

bak. mama.

mamma

i. meme. mammary s. memeye ait.

mammal

i. memeliler sınıfından hayvan. mammal'ian s. memeli hayvana ait.

mammalogy

i. hayvanat ilminin memeliler dalı. mammalogist i. memeliler uzmanı.

mammiferous

s., zool. memeli.

mammiform

s., zool. meme şeklinde, mememsi.

mammilla

i., anat. meme, meme şeklinde uzuv.

mammillary

s. memeye ait veya ona benzer, mememsi

mammo-

önek meme.

mammon

i. insanı kötü yola sevkeden servet ve mal; hırs, ihtiras; b.h. hırs veya servet tanrısı.

mammoth

i., s. mamut; s. gayet iri, dev gibi.

mammy

i., ç.dili anne; A.B.D. zenci sütnine, Arap dadı

man

i. (çoğ. men) adam, erkek; erkek cinsi; insan; insan türü; erkek adam; uşak, erkek işçi; biri, bir kimse, şahıs, kişi; satranç veya dama taşı, pul the Man A.B.D., (argo) beyaz adam; yönetim, sistem. man about town tiyatro ve gece kulübüne sıkça giden adam. Man alive! Yahu! Be adam! man and boy hayatı boyunca. man and wife, man and woman kan koca. man Friday köle gibi sadık uşak (Robinson Crusoe'nun kölesi). man in the moon ayın içinde görüldüğü farzolunan hayalt adam . man in the street sokaktaki. adam man of letters edip, yazıcı. man of the house evin erkeği. man of the world halden anlayan adam. man's estate erkeğin madde ten ve manen olgunlaşması, rüşt. man to man erkek erkeğe, samimi olarak, açıkça. as a man insan gözü ile, insanlık bakımından. as one man birlikte, uyuşarak. be one's own man müstakil olmak, kendisini idare edebilmek. best man sağdıç. every man jack herkes, son ferde kadar. fellow man hemcins, insan .inner man insanın tinsel varlığı; mide, iştah. play the man erkekçe davranmak. to a man son ferde kadar, hepsi birden.

man

(ünlem), (argo) (şaşkınlık, zevk, onay gösterir): Hey,man! Man, what a gamel; (konuşmada bir anlamı olmadan boşlukları dolduran söz): Man, did you see...

man

f. (ned, ning) bir işe adam tayin etmek.

man-of-war

i. iri bir cins deniz anası; eski harp gemisi.

mana

i., antro. insan veya maddede bulunabilen dogaüstü bir kuvvet.

manacle

i., gen. çoğ., f. kelepçe; f. kelepçe takmak, kelepçelemek.

manage

f. idare etmek; çevirmek, kullanmak; terbiye etmek; yola getirmek; kandırmak; tertip etmek, düzenlemek; yolunu bulmak; müdür olmak; işini uydurmak, işini çevirmek; geçinmek.

manageable

s. idare edilir, idare edilebilen. manageabil'ity, manageable ness i. idare olunma kabiliyeti. manageably z. idare olunur surette.

management

i. idare, yönetim, usul; yönetim kurulu, idare edenler.

manager

i. yönetmen, müdür, direktör; idare memuru, yönetici, idareci. board of managers idare heyeti, yönetim kurulu.

managertal

s. yönetimsel, idari, idareye veya müdüre ait .

managua

i. Managua şehri, Nikaragua'nm başkenti.

manana

i., z., isp. yarın veya başka bir zaman; colloq çıkmaz aynı son çarşambası.

manatarms

i. asker, eski zamanda süvari neferi.

manatee

i. denizayısı, denizperisi, zool. Trichechus manatus.

manchu

i., s. Mançuryall, Mançu; Mançurya dili; s. Mançulara veya dillerine ait.

mandamus

i., huk. yüksek mahkeme tarafından bir alt mahkemeye veya belediyeye verilen yazılı emir.

mandarin

i. (eski) çin'de askeri veya mülki yüksek memur; mandalina, bot. Citrus reticulata; mandalina rengi; manda lina liköru; b.h. eskiden çin'in resmi dili olan bir Kuzey çin lehçesi mandarin. duck çin ördeği, zool. Aix galericulata.

mandatary

i. diğer bir memleket üzerinde mandası olan memleket. man dater; vekil.

mandate

i. manda; vekalet; emir, ferman; emirname.

mandatory

s., i. zaruri, zorunlu, gerekli; i. mandater; vekil.

mandible

i. çene kemiği, alt çene; kuş gagasının üst veya alt kısm;ı eklembacaklılarda üst çenenin bir yanı. mandib'ular s. çene veya gagaya ait. mandib'ulate(d) s. çenesi olan.

mandolin

i. mandolin.

mandrake

i. adamotu, kan kurutan, adamkökü, muhabbet otu, hacı otu, bot. Mandragora officinarum; bak. May apple.

mandrel

i., mak. mil, fener mili, çıkrık iği, mandrel; bir kalıbın yuvarlak çelik göbeği.

mandrill

i. Batı Afrika'da yaşayan ve sürü halinde gezen bir cins iri ve yırtıcı maymun, zool. Mandrillus sphinx.

mane

i. yele.

maneater

i. yamyam; insan eti yiyen köpekbalığı veya başka hayvan.

manege

i. manej, at eğitimi; bu eğitimin yapıldığı yer; talimli atın yürüyüşü ve hareketleri.

manes

i., çog. (eski) Romalılarda ölmüş kişilerin mabutlaştırımış ruhlan; ruh.

maneuver

i., f. manevra; hile, dolap; tedbir; f. manevra yapmak; dolap çevirmek; tedbir almak.

manful

s. erkekçe, mert, cesur, yiğit. manfully z. erkekçe, yiğitçe. manfulness i. mertlik, yiğitlik.

manganate

i., kim manganat, manganik asidin herhangi bir. tuzu.

manganese

i. mangan, manganez. manganese steel manganezli sert çelik.

manganite

i. bir manganez filizi; dört değerli mangandan oluşan tuz .

mange

i. hayvanlarda uyuz hastalığı .

mangelwurzel

i., ing. hayvanlara yedirilen pancar.

manger

i. yemlik, ahır yemliği.

mangle

f. vurarak ezmek veya parçalamak, kabaca kesip şeklini bozmak; bozmak.

mangle

i., f. iki silindirli ütü makinası; f. silindirli makina ile ütülemek.

mango

i. (çoğ. es veya s) Hindistan'a mahsus yumurta şeklinde ve sarımsı bir meyva, Hint kirazı, .mango, bot Mangifera indica.

mangonel

i. eskiden taş veya ok atan bir mancınık.

mangosteen

i. tropikal memleketlere mahsus kalın kabuklu ve sulu bir meyva; bu meyvayı veren ağaç, bot. Garcinia mangostana.

mangrove

f. mangrov, tropikal kuşaktaki kıyı ve bataklıklarda yetişen bir bitki cinsi, bot. Rhizophora mangle.

mangy

s. uyuz, uyuz gibi olan; perişan, pis, iğrenç, tiksinti veren. manginess i. uyuzluk.

manhandle

f. kabaca itmek; kaba kuvvetle itip kakmak; makina kullanmadan kaba kuvvetle kaldırmak.

manhattan

i. Manhattan adası; New York'ta hürriyet abidesinin bulunduğu adacık. New York iş dünyasının merkezi. Viski ve vermutla yapılmış bir içki. Manhattan District atom bombası. planının şifreli ismi.

manhole

i. yeraltına inip boru veya kablo onarımı yapmak için caddelerdeki yuvarlak ve üstü kapaklı delik, baca.

manhood

i. erkeklik, yiğitlik; erkeklik hali veya çağı; insanlık. manhood suffrage bütün ergin erkeklerin rey verme hakkı.

manhour

i. bir insanın bir saatlik çalışması.

mania

sonek asırı merak: bibliomania i. kitap düşkünlüğü. kleptomania i. hırsızlık hastalığı. megalomania i. büyüklük kuruntusu.

mania

i. fazla düşkünlük, iptilâ, merak, mani; manya denilen bir çeşit delilik, cinnet.

maniac

s., i. çılgın, deli; i. manyak kimse, çıldırmış kimse.

maniacal , chaean

s. çılgıni deli. maniacally z. delice, çılgınca.

manichean

i., s. M.S. 3. ve 5. yüzyıllar arasında rağbet bulan ve Zerdüştlük mezhebinden esinlenip hem Allaha hem Seytana inanan bir mezhep; s. bu mezhebe ait. Manich(a)eism i. bu mezhep ve inançları.

manicure

i., f. el ve bilhassa tırnak tuvaleti; manikürcü; f. manikür yapmak. manicurist i. manikürcü.

manifest

i. manifesto, kaptan tarafından gümrük idaresine gemideki malları bildirmek üzere verilen liste, gümrük beyan namesi, yük senedi.

manifest

s. aşikar, belli, açık, meydanda olan. manifestly z. açıkça, aşikar olarak. manifestness i. açıklık, aşikarlık.

manifest

f. açıkça göstermek, belirtmek, izhar etmek, ispat etmek; manifestoda göstermek; kendini belli etmek, kendini göstermek.

manifestation

i. tezahür, görünme, belli olma; meydana koyma.

manifesto

i. (çoğ. toes) tebliğ, bildiri, umuma hitap eden beyanat.

manifold

s., i. türlü türlü, pek çok, değişik, çeşit çeşit; i teksir edilmiş kopyalardan biri; mak. birkaç ağızlı boru, taksim borusu.

manifold

f. makina ile kopyalarını çıkarmak (mektup); teksir etmek, çoğaltmak. manifolder i. teksir makinası.

manikin

i. manken, insan şekli; anatomi modeli; adamcık, ufak adam, cüce.

manila

i. Manila, Filipin adalarının başşehri; Manila keneviri; Manila purosu. Manila paper Manila kenevirinden Yapılmış sağlam ambalaj kağıdı Manila rope. Manila kenevirinden yapılmış halat.

manioc

i. manyok, bot. Manihot utilissima.

maniple

i. (eski) Roma ordusunda altmış veya yüz yirmi erden ibaret bölük; ayin esnasında bazı papazlann sol kolları üzerinde taşıdıkları bir çesit enli şerit.

manipular

s. el ile işletmeye ait; eski Roma ordusunda altmış veya yüz yirmi erden ibaret olan bölüğe ait.

manipulate

f. el ile işletmek, hünerle işletmek veya yapmak, ustalıkla idare etmek, manevra yapmak; hile karıştırmak. manipula'tion i. el ile işletme, idare; manevra, dalavere, hile manip'ulative, me nip'ulatory s. el ile işletme kabilinden; dalavereci manip'ulator i. idare eden kimse; vurguncu kimse; telgrafta maniple; manipulatör.

manitou

i. Kuzey Amerika'daki kızılderili kabilelerinden birinin inancına göre hayat ve doğayı idare eden ruhlardan biri.

mankind

i. beşeriyet, insanlık; insanoğulları; erkekler.

manlike

s. erkeğe yakışır, erkekçe, erkek gibi.

manly

s. erkekçe, erkek vasıflarına haiz: mert, yiğit. manliness i. yiğitlik, mertlik.

manmade

s. insan tarafından meydana getirilen veya yapılan, suni.

manna

i. kudret helvası; ruhani gıda; dişbudak gibi ağaçlardan sızan koyu ve tatlımsı madde.

mannequin,manikin

i. insan modeli, manken; kadın manken.

manner

i. hal ve hareket tarzı, tavır; âdet, usul; çeşit; çoğ. görgü, terbiye, her zamanki konuşma ve hareket şekli, tavır ve hareket; üslup, tarz. all manner of her seşit. by all manner of means muhakkak, her halde. by no manner of means katiyen, asla. He has no manners. Usul adap bilmez. Terbiyesizdir. to the manner born doğuştan kibar. in a manner of speaking bir manada.

mannered

s. muayyen üslup veya hareket tarzı olan; yapma tavırlı. ill-mannered terbiyesiz. well-mannered nazik tavırlı, terbiyeli.

mannerism

i. hususi bir tavır ve harekete fazla bağlı olma; yapma tavır; sanatta bir uslubu aşırı derecede kullanma. mannerist i. bir üslubu fazla kullanan sanatkar.

mannerly

s., z. terbiyeli; z. nazikçe. mannerliness i. görgülülük, nezaket.

mannish

s. erkek gibi (bilhassa kadın), erkeksi; erkeğe yakışır, erkekçe. mannishly z. erkek gibi. mannishness i. erkek gibi oluş.

manoeuvre

bak. maneuver

manometer

i. manometre, basıölçer. manomet'ric(al) s. manometreye ait.

manor

i. malikâne; tımar, zeamet. manor house malikane konağı. manor'ial s. malikaneye ait.

manpower

i. insan kuvveti; işçi sayısı, personel.

manque

s., Fr. (mesleğinde) gayretli fakat başansız.

mansard

i., mim. tepesi az meyilli eteği daha dik çatı.

manse

i. papaz evi.

manservant

i. (çoğ. menservants) uşak.

mansion

i. büyük ve güzel ev, kaşane; eskiden malikane konağı.

manslaughter

i. adam öldürme, insan katli; huk. önceden tasarlamadan adam öldürme, kasıtsız katil.

manslayer

i. kasıtsız adam öldüren kimse.

mansuetude

i., eski yumuşak huyluluk, munislik, uysallık.

manta

i., manta ray biyol. tropikal sularda yaşayan ve altı metre kadar eni olan bir cins balık.

mantel

i. şömine rafı ve kenarları. mantelpiece i. şömine rafı.

mantelet

i. kısa manto; topçuları muhafazaya mahsus top kalkanı.

mantic

s. kehanet veya peygamberliğe ait.

mantilla

i. şal; kısa manto.

mantis

i., praying mantis peygamber devesi, zool. Mantis religiosa.

mantissa

i., mat. mantis, bir logaritmanın ondalık kısmı.

mantle

i. kolsuz manto; örtü, örten şey; midye gibi kabuklu su hayvanlarını örten iç deri; lüks fitili, lüks gömleği; jeol. yer kabuğu ile yerözeği arasında kalan bir katman. mantled s. örtülü.

mantua

i. 17. yüzyılda kadınların giydiği bol manto.

manual

s., i. ele ait; el ile yapılan veya idare edilen; i. bir ilmin veya bir sanatın esaslarını toplayan küçük kitap, elkitabı; ask. talimname, kılavuz; müz. orgda tuş tertibatı, klavye. manual alphabet parmak hareketleriyle şekil verilen sağır-dilsiz alfabesi. manual labor amelelik; elle yapılan iş, ağır iş. manual training elişi eğitimi. manually z. el ile.

manufacture

i., f. imal, yapma; mamulat; f. imal etmek, yapmak; yalandan icat etmek, uydurmak. manufacturer i. fabrikatör.

manumit

f. (-ted, -ting) serbest bırakmak, azat etmek (köle). manumis'sion i. azat etme; azat edilme, serbest bırakılma.

manure

i., f. gübre; f. gübrelemek. artificial manure suni gübre. barnyard manure ahır gübresi.

manus

i. (çoğ. manus) anat. el; ön ayak; Roma hukukunda kocanın kansını idare etme hakkı.

manuscript

i. (kıs. MS, çoğ MSS) bir eserin metni, müsvedde; el yazması kitap.

manx

s., i. İngiltere'nin batısında bulunan Man adasına mensup; i. Man dili. the Manx Man ahalisi. Manx cat kuyruksuz bir çeşit kedi. Manxman i. Man adası yerlisi.

many

s., i. (more, most) çok, sayıca çok, bir hayli; i. bir çoğu. the many halk yığınları. many-colored s. çok renkli, rengarenk. many-sided s. çok cepheli, kanşık. many a time çok kere, çoğu zaman. a good many birçok, hayli. a great many pek çok.

maoism

i. Maoculuk.

maori

i. Yeni Zeland yerlisi; Yeni Zeland yerlilerinin dili.

map

i., f. (-ped,- ping) harita, plan; ( argo) surat; f. haritasını yapmak; ayrıntılarıyle planlamak. off the map ortadan kaybolmuş. put on the map k.dili (bir yerin) ismini duyurmak.

maple

i. isfendan, akçaağaç, bot. Acer; bu ağacın sert kerestesi. maple leaf Kanadalıların milli işareti. maple sugar akçaağaç şekeri. maple syrup bu ağacın özünden alınan pekmez.

maquis

i. maki; b.h. İkinci Dünya Savaşında Nazilere karşı savaşan Fransız direnme örgütü.

mar

f. (-red, -ring) bozmak, sakatlamak, zarar vermek; şeklini bozmak. make or mar yapmak veya bozmak.

marabou

i. Batı Afrika ve Hindistan'da bir çeşit iri leylek, zool. Leptoptilos; bu kuşun yumuşak tüyü; bir çeşit ince floş; böyle floştan yapılmış kumaş.

marabout

i. bilhassa Kuzey Afrika'da Allahın adamı sayılan derviş; derviş türbesi; derviş inzivagâhı.

maraschino

i. maraskin, acı kirazdan yapılan bir çeşit likör. maraschino cherry şurup içinde konserve edilmiş kiraz.

marasmus

i., Yu., tıb. kuruyup zayıflama. marasmic s. bu illete ait.

marathon

i. uzun mesafe koşusu, maraton.

maraud

f. çapulculuk maksadıyle akın etmek, çapulculuk etmek. marauder i. çapulcu, yağmacı.

marble

i., s., f. mermer; mermerden yapılmış sanat eseri veya kitabe; çoğ. mermer heykel koleksiyonu; mermer gibi düz, soğuk veya sert olan şey; bilye, misket, zıpzıp; çoğ. zıpzıp oyunu; s. mermer, mermerden; mermer taklidi, mermer gibi damarlı; mermer gibi soğuk, donuk, düz, beyaz veya hissiz olan; f. mermer taklidi boyamak, harelemek, ebrulamak. lose one's marbles (argo) aklını kaçırmak. marble-edged s. kenarı mermer gibi damarlı boyanmış, ebrulu (kitap). marbled s. mermer gibi damarlı, hareli, çeşit çeşit renkli, ebrulu; mermer döşeli.

marc

i. posa, bilhassa üzüm posası, cibre.

marcasite

i., min. demir sülfit, ak pirit.

marcel wave

bir çeşit saç biçimi, marsel ondülasyonu.

marcescent

s., bot. kuruduğu halde duşmeyen, sürekli.

march

i. mart ayı.

march

i. sınır, hudut; çoğ. ingiltere ile iskoçya veya ingiltere ile Gal arasındaki hudut sahaları.

march

i., f. asker yürüyüşü; resmi yürüyüş; ilerleme, gidiş; asker yürüyüşü ile bir günlük yol; muntazam adımla yürüyüş; müz. marş; f. resmi yürüyüş yaptırmak; zorla yütmek, sevketmek; yürüyüş yapmak. march past geçit töreni. marching orders askere verilen hareket emri. funeral march cenaze marşı. forced march ask cebri yürüyüş, askere her zamankinden fazla yol yürütme steal a march belli etmeden üstünlük ka zanmak. wedding march düğün marşı

marcher

i. yürüyen kimse, yürüyüş yapan kimse.

marchioness

i. markiz, marki karısı.

marchpan, marzi:pan

i. bir çeşit acıbadem kurabiyesi

mardi gras

Katoliklerin büyük perhizinden önceki salı günü

mare

i. kısrak. mare's nest hava alma, boşa çıkan buluş; karman çorman durum. mare'stail i. atkuyruğu, bot. Hippuris vulgaris; çok yüksekte olup bir noktadan yayılan hafif beyaz bulut.

mare

i. (çoğ maria) astr. ayda koyu renkli düz saha.

margarine

i. margarin.

marge

i., şiir kenar.

margin

i., f. kenar, hudut; son hadde yakın hal; ihtiyaçtan fazla para ile yer veya zaman; tic. maliyet fiyat ile satış fiyatı arasındaki fark;sayfa kenarı; tic. ihtiyat akçesi; f. kenarına yazmak; kenar yapmak. margin of safety emniyet payı. buy on margin yalnız ihtiyat akçesi yatırarak satın almak.

marginal

s. kenarda olan, kenarda yazılı; verimi veya değeri kullanılışını lüzumsuz kılacak kadar düşük; son hadde yakın olan; psik. şuur dışında kalan, belirsiz şekilde hissolunan. marginally z. değeri az olarak.

marginalia

i., çoğ. derkenarlar, çıkmalar, haşiyeler.

marginate

f. yazı sayfasında kenar bırakmak.

margosa tree

Hint tespih ağacı, bot. Melia azadirachta.

marguerite

i. margrit, bot. Chrysanthemum frutescens.

marian

i. Meryem Ana muridi; iskoçya kraliçesi Mary'nin taraftan olan kimse.

marigold

i. kadife çiçeği, bot.Tagetes erecta. bur marigold su keneviri, bot. Bidens tripartita. corn marigold altıncık, bot. Chrysanthemum segetum.

marihuana

bak. marijuana.

marijuana

i. haşiş.

marimba

i., müz. bir cins ksilofon.

marina

i. yat limanı.

marinate

f. (eti yumuşatmak için) zeytinyağlı salamurada bırakmak.

marine

s., i. denize ait, denizle ilgili, denizden çıkan, denizel; deniz iş1erine veya gemilere ait denizsel; deniz kuvvetlerine ait; i. silahendaz; denizcilik; deniz kuwetleri. marine insurance deniz sigortası. marine stores gemi levazımı. mercantile marine ticaret filosu. Tell that to the marines . Külahıma anlat. Marine Corps A.B.D.'de silahendaz kuvvetleri.

mariner

i. bahriyeli, gemici. mariner's compass gemici pusulası. master mariner ticaret gemisi kaptanı; kaptanlık diploması olan denizci.

marionette

i. kukla .

marital

s. evlenmeye ait; evlenme ile ilgili. marital rights evlilikte karı kocaya tanınan haklar. maritally z. evlenme bağIıIığında.

maritime

s. deniz kenarında veya denize yakın; denizle ilişiği olan; denizciye mahsus; deniz seferleri ile ilgili. maritime law deniz hukuku. maritime power donanması olan devlet. maritime traffic deniz ticareti.

maritza

i. Meriç nehri.

marjoram

i., sweet marjoram mercanköşk, güvey otu, bot. Majorana hortensis. common marjoram, wild marjoram keklik otu, yer fesleğeni, bot. Origanum vulgare.

mark

i. işaret, marka, alamet; damga; nişan, hedef; kâfi derece; şöhret, liyakat; den. iskandil savlası üzerinde kulaç işareti; not (ders); leke; yara yeri, iz. a bad mark kırık not, kötü. not beside the mark konu dışı, mevzudan dışarı. highwater mark suların en çok yükselme haddini gösteren işaret, doruk şizgisi. hit the mark nişanı vurmak; muvaffak olmak. make one's mark şöhret kazanmak. miss the mark hedefe isabet et memek; tam doğru olmamak; konu dışı olmak. of mark meşhur. Plimsoll mark seksen tondan fazla her gemide yazılması lüzumlu olan ve su hatlarını gösteren işaret. up to the mark istenilen derecede. wide of the mark hedeften uzak.

mark

i. ilk Hristiyanlardan biri, Yani Ahdin ikinci kitabının yazarı, Markos.

mark

f. isaretlemek, damga vurmak; ortaya çıkarmak; göstermek, meydana koymak; çizmek, yazmak, işaret etmek; sayı tutmak; not vermek; hatırda tutmak, mimlemek, dikkat etmek; tic. fiyat etiketi koymak. mark off hudutlarını çizmek. mark down fiyat indirmek. mark out hudutlarım çizmek; planını yapmak; seçip ayırmak. mark time yerinde saymak; durup beklemek. mark up çizmek; fiyat yükseltmek.

mark

i. Alman parası, mark; eskiden bir gümüş veya altın tartısı.

marked

s. ehemmiyetli, göze çarpan, belirgin; isaretlenmiş, damgası olan. a marked difference belli bir fark. a marked man süpheli adam; mimlenmiş adam. mark'edly z. ehemmiyetli derecede.

marker

i. işaret koyan kimse, markacı; işaret, damga. magic marker ispirtolu kalem.

market

i. pazar, çarşı; piyasa market basket pazar sepeti. market day pazarın kurulduğu gün. market garden bostan . market order komisyoncuya verilen piyasa fiyatına satma veya alma siparişi. market place pazar yeri. market town içinde pazar kurulan kasaba. market value piyasa fiyatı, piyasa değeri. a bad market düşük piyasa. grain market hububat borsası. money market para borsası. put on the market satışa çıkarmak. in the market satın almaya niyetli.

market

f. mal satmak veya satışa çıkarmak; çarşıda alışveriş etmek.

marketable

s .satılabilir.

marketing

f. pazarlama; çarşıdan öteberi alma.

marking

i. işaretler; çoğ. hayvanların tüy veya deri veya pullarının farklı renkleri; işaretleme. marking ink (çamaşır üzerine marka koymaya mahsus) sabit mürekkep.

marksman

i. (çoğ. men) nişancı . marksmanship i. nişancılık.

markup

i. alış ile satış fiyatlan arasındaki fark; fiyat yükselişi.

marl

i., f. kireçli toprak, marn; f. kireçli toprakla gübrelemek; den. halat üzerine başka ince halat sarmak. marlaceous (marley' -şıs) s. kireçli toprağı olan. marly s. kireçli topraklı, marnlı.

marlin

i. Kuzey Atlantik'te bulunan ve kılıçbalığına benzeyen bir balık.

marline

i., den. iki kollu ince bir çeşit halat, mürnel.

marlinespike

i. kavela.

marlite

i. hava etkisine rağmen katı kalan bir çeşit marn.

marmalade

i. portakal reçeli.

marmoreal,-rean

s. mermere benzer, mermere ait, mermerden yapılmış.

marmoset

i. ipek maymun, Orta ve Güney Amerika'da bulunan ufak bir maymun, zool. Callithrix jacchus.

marmot

i. dağ sıçanı, bobak, zool. Marmota.

maronite

i. Maruni.

maroon

i., s. kestane rengi, maron.

maroon

f. bir kimseyi ıssız ada veya kıyıya çıkarıp yalnız bırakmak.

marquee

i. kapı önü tentesi; büyük çadır, otağ; afiş.

marquetry

i. mobilyacılıkta kakma işi.

marquis

i. marki.

marquise

i. markiz.

marquisette

i. markizet, bir çeşit ince dokuma.

marriage

i. evlenme, izdivaç, evlilik; birleşme. marriage bed yeni evlilerin ilk gece yattıkları yatak; nikahın verdiği hak ve vazife. marriage broker para karşılığında çöpçatanlık yapan kimse. marriage certificate evlenme cüzdanı. marriage license nikâh kâğıdı evlenme izni. marriage portion çeyiz. marriage settlement evlenirken ka rarlaştınlan gelir tahsisi. marriage vows evlenme taahhütleri. civil marriage medeni nikah

marriageable

s. evlenecek yaşta, yetişmiş.

married

s. evli; evliliğe veya evlilere ait.

marron

i. iri kestane. marron glace kestane sekerlemesi.

marrow

i. ilik; öz. marrowbone i. ilik kemiği; çoğ. çapraz iki kemik. marrowfat i. bir çeşit bezelye. chilled to the marrow soğuk iliğine geçmiş, iliğine kadar üşümüş. spinal marrow murdar ilik, omurilik. vegetable marrow sakız kabağı, bot. Cucurbita. pepo marrowy s. ilik gibi, ilik dolu.

marry

(ünlem), (eski) Ya! Acayip! Aman Allahım !

marry

f. evlenmek; evlendirmek, nikah kıymak; evermek; birleşmek, birleştirmek.

mars

i. Eski Romalılarda savaş tanrısı; astr. Merih. i.

marseille

i. bir cins kalın pamuklu kumaş.

marseille(s)

Marsilya.

marsh

i. batak, bataklık. marsh fever sıtma, malarya. marsh gas bataklıktan çıkan metan gazı. marsh grass gö1otu. marsh hen su tavuğu, zool. Fulica atra; su yelvesi, zool. Rallus aquaticus. marsh mal low hatmi, bot. Althaea officinalis. marsh marigold çuhaçiçeği, bot. Primula veris. marsh tea Girit ladeni, bot. Cistus creticus marsh. titmouse bataklık bastankarası, zool. Parus palustris.

marshal

i., f. (-ed, -ing veya -led, -ling) ask. mareşal müşür; teşrifatçı, protokol görevlisi; polis müdürü; f. sıraya koymak, tanzim etmek; önüne düşüp götürmek. field marshal mareşal, müşür.

marshmallow

i. lokuma ben zer bir çeşit hafif şekerleme.

marshwort

i. su maydanozu, bot. Apium nodiflorum.

marshy

s. bataklığa ait, bataklık gibi; bataksal; bataklı. marshiness i. bataklık hali.

marsupial

s., i., zool. keseli; i. keseli hayvan.

mart

i. çarşı pazar.

martellotower

eskiden düşman akınlarına karşı deniz kıyısında inşa edilen yuvarlak kule seklinde kale.

marten

i. zerdeva; zerdeva kürkü. beech marten sarı gerdanlı zerdeva. pine marten, stone marten beyaz gerdanlı zerdeva.

martial

s. harbe ait, savaşa özgü; askeri; cesur, savaşçı. martial law örft idare, sıkıyönetim. martially z. askerce, cesurca.

martian

s., i. Merih'e ait; i. Merih'te yaşadığı farzolunan kimse, Merihli.

martin

i. kırlangıç. house martin pencere kırlangıcı, sehir kırlangıcı, zool. Delichon urbica. sand martin kum kırlangıcı, zool. Riparia riparia

martinet

i. sert amir.

martingale

i. şahlanmasına engel olmak için beygirin dizgin veya geminden kolanına bağlanan kayış. martingal kayışı; den. cıvadra sakalı, kör baston, dikme kösteği.

martini

i. martini, vermut ve cin kanşımı bir içki.

martlet

i. kırlangıç .

martyr

i., f. şehit; bir amaç uğruna ölen veya işkenceye katlanan kimse; uzun müddet ıstırap çeken kimse; f. şehit etmek; işkence etmek, haksızlığa uğratmak. make a martyr of mazlum mevkiine koymak.

martyrdom

i. şehit olma, şehitlik. the crown of martyrdom cennette şehitlere verilecek taç.

martyrize

f. şehit etmek, şehit kılmak; şehit olmak.

martyrology

i. şehitler listesi; şehitler menkıbesi.

martyry

i. bir şehidin adına yapılan anıt.

marvel

i., f. (-ed, -ing veya -led, -ling) harika, mucize; hayret uyandıran şey; f. hayret etmek, şaşmak, garip bulmak.

marvelous

s. acayip, garip, hayret verici, olağanüstü; k.dili nefis, çok iyi marvelously z. hayret verici şekilde.

marxian

s., i. Karl Marx'a veya kuramına ait; i. Marksizm taraftarı. Marxism i. Marksizm. Marxist i., s. Marksist.

mary

i. Hazreti Meryem, Meryem Ana.

maryjane

i., Mary Jane A.B.D., (argo) haşiş.

marzipan

bak. marchpane

masc

kıs. masculine.

mascara

i. sürme, rastık, rimel.

mascot

i. uğur getirdiği farz olunan hayvan ile eşya veya kimse, maskot.

masculine

s., i. erkeğe ait; erkeğe mahsus; erkeksi, erkek gibi (kadm); gram eril; i. erkek; gram eril cins; gram eril kelime. masculin'ity i. erkeklik.

maser

i., fiz. düzenli frekansı olan ve elektromanyetik dalgalar meydana getiren veya frekans ve görünüşü aynen muhafaza ederken bu dalgaları kuvvetlendiren herhangi bir tertibat, meyzer.

mash

i., f. lapa; hayvanlara yedirilen sıcak lapa; bira yapmak için ezilmiş arpa ile su karışımı; f. ezilmiş arpayı su ile karıştırmak; ezip lapa yapmak; ezmek, püre yapmak. mashed potatoes patates püresi.

masher

i ezen kimse veya şey; (argo) kadın peşinde koşan sahte aşık, çapkın erkek.

mask

i. maske; alçı veya balmumundan yapılmış yüz kalıbı; maskeli kimse; ask. bir bataryayı veya askeri harekâtı düşman gözünden saklamak için yapılan çeşitli tertipler, kamuflaj, alalama; köpek veya tilki başı. death mask ölünün alçıdan yapıl mış yüz kalıbı. throw off the mask maskesini indirmek, gerçek niteliğini ortaya koymak.

mask

f. maske ile örtmek, maskelemek, gizlemek; ask. bir bataryayı veya askeri harekatı düşman gözünden saklamak, kamufle etmek, alalamak; maske takmak, kılık değiştirmek. masked ball maskeli balo. masking tape özellikle boyacılıkta kullanlıan yapışkan kağıt bant.

maskalong,maskinonge

bak. muskellunge.

masker , masquer

i. maskeli kimse.

maslician

i. sihirbaz, büyücü, af suncu; gözbağcı, hokkabaz.

masochism

i. mazoşizm.

mason

i., f. duvarcı, taşçı; b.h. mason, farmason; f. taş veya tuğla ile örmek.

masonic

s. mason veya farmasonluğa ait.

masonry

i. taşçılık veya duvarcılık sanatı veya işi; b.h. farmasonluk, masonluk.

masque

i. aktörlerin maske giydikleri eski usul sahne oyunu; maskeli balo.

masquer

bak. masker.

masquerade

i., f. maskeli balo; maskeli balo kostümü; sahte tavır; f. maskeli eğlenceye katılmak; sahte tavır takınmak, olduğundan başka türlü görünmek. masquerader' i maskeli kimse, maskara, karnaval.

mass

i. Katolik kiliselerinde ekmek ve şarabın takdisi ayini (Aşai Rabbani); bu ayine mahsus müzik. High Mass bu ayinin müzikli ve eksiksiz merasimi. Low Mass bu ayinin basit şekli. Black Mass ölüler için yapılan ayin; küfür ile icra edilmiş Aşai Rabbani ayini, şeytana tapmak için düzen lenen ayin.

mass

i., f. parça, top, kütle, külçe, yığın, küme; çokluk; hacim, cisim; fiz. herhangi bir cisimde bulunan madde miktarı, kütle; f. yığın halinde toplamak; ask. asker yığmak. mass media kitle iletişim, halka bilgi dağıtmak için çeşitli vasıtalar. mass meeting çoğunlukla siyasi tartışma gayesiyle düzenlenmiş halka açık genel toplantı. mass movement geniş halk hareketi. mass production toptan üretim .the masses halk küt lesi, avam.

massacre

i., f. kılıçtan geçirme, katliam, kırım; f. katletmek, kılıçtan geçirmek, kırıp geçirmek.

massage

i., f. masaj, ovma, ovuşturma; f. masaj yapmak, ovmak.

masseur

i. masajcı, masör.

masseuse

i. masajcı kadın.

massicot

i boya maddesi olarak kullanılan sarı toz halinde kurşun oksidi.

massif

i. dağ kitlesi; boyuna veya enine dereler olan dağlık bir bölgenin ortasındaki kütle; yerinden oynamış ve dört tarafı çatlaklarla donanmış yekpare yerküre parçası.

massive

s. ağır, iri, cüsseli, iri yapılı; min. som, yekpare; muazzam, tesirli massively z. yekpare halde; çok ağır olarak. massiveness i. ağırlık ve irilik.

massy

s. iri bir tek parçadan ibaret; ayrı ve büyük, içi dolu.

mast

i. direk, gemi direği. before the mast gemi tayfalığı mevkii.

mast

i. palamut veya kayın kozalağı ve kestane gibi ağaç yemişi (özellikle domuzlara yem olarak kullanılır).

master

i. efendi, sahip, patron, amir; usta; dini lider; üstat, büyük sanatçı; ing. erkek öğretmen; üniversitede bachelor'dan bir yüksek derece veya bu dereceyi alan kimse; yönetici; örnek, numune, kopya edilecek şey; teksir kalıbı; mumlu kâğıt; kü çük bey; kaptan. Master of Arts (kıs MA) bak. art master of ceremonies teşri fatçı, protokol görevlisi. Master of Science (kıs MS) teknik okulların verdiği Master derecesi veya bu dereceyi alan kimse; lisans üstü fen diploması be master of ustası olmak. be one's own master başına buyruk olmak. Grand Master şövalyeler ile masonlarda büyük üstat. old masters eski üstatlar (özellikle Rönesans devrindeki italyan ressamları). the Master Hazreti isa; üstat.

master

s. baş, ana, temel, esas, asıl. master builder mimar; yapı ustası, kalfa. master copy teksir kalıbı; mumlu kâğıt; ana metin. master key aynı cinsten bir takım kilitleri açan anahtar, ana anahtar. master plan ana plan. master stroke çok ustalıklı iş, maharetli iş; kesin başarı. master switch elek. ana anahtar. master touch usta eli; yerinde söz veya davranış.

master

f. yenmek, galip gelmek, hakkından gelmek; iyice öğrenmek; idare etmek, hakim olmak.

masteratarms

i. savaş gemisinde güvenlik görevlisi.

masterful

s. amir, buyurucu; hükmeden; üstada yakışır; idare kuvveti olan. masterfully z. amirane. masterfulness i. amirlik.

mastermind

i., f. baş yönetici, işi çeviren kimse; f çekip çevirmek.

masterpiece

i. şaheser, üstün eser; harika.

mastership

i. yöneticilik, yönetim; ustalık.

mastery

i. hüküm, idare; üstünlük, hakim olma; hüner, maharet; üstatlık.

masthead

i. direk ucu; gazete veya mecmuada yöneticiler listesi.

mastic

i. sakız ağacı, bot. Pistacia lentiscus; sakız: macun; sakızlı rakı, mastika.

masticate

f. çiğnemek, dişlerle çiğneyip ezmek. mastica'tion i. çiğneme. mas'ticatory i., s. çiğnenen şey, çiklet, sakız; s. çiğnemekle ilgili

mastiff

i. mastı (köpek).

mastitis

i., tıb meme iltihabı.

mastodon

i. yalnız fosili bulunan mamuta benzer fil.

mastoid

s., i., anat. birçok memeli hayvanda kulak arkasındaki yuvarlak kemik çıkıntısına ait; bu kemik çıkıntısına yakın; kadın memesi biçiminde, meme başı şeklinde; i. şakak kemiğinin mastoid çıkıntısı; kulak arkasındaki çıkıntılı kemik. mastoid process mastoid çıkıntısı.

masturbate

f. istimna etmek. masturba'tion i. istimna.

mat

i., f. (-ted, -ting) hasır; paspas; bardak veya vazo altllığı; arap saçı gibi bir birine dolaşmış yığın; f. hasır ile örtmek; bükerek veya keçeleştirerek hasıra benzetmek; hasırlaşmak, keçeleşmek; düğümlenmek, bir birine dolaşmak, çitişmek.

mat

i., f. (-ted, -ting) s. resim ve çerçeve arasındaki karton kenar; matb. hurufat kalıbı, matris; mat. yüzey; yüzeyi matlaştırıcı alet; f. matlaştırmak; resim etrafına karton çerçeve geçirmek; s. mat, donuk.

matador

i. matador, boğa güreşçisi; bazı iskambil oyunlannda esas kozlardan biri.

match

i. eş, akran, denk, benzer; tam kopya; tamamlayıcı şey; uygun çift; evlenme; evlenme kararı; eşliğe uygun kimse; rakip; maç, karşılaşma, müsabaka. meet one's match hakkından gelecek birine rast gelmek, rakibi ile karşılaşmak.

match

f. uymak, benzemek; eşlemek; uydurmak; karşılaştırmak; geçmek, üstün gelmek; yazı turada karşılaştırmak üzere iki para atmak; geçirmek, birbirine tutturmak; birleştirmek evlendirmek. matching fund bağışların toplamına eşit miktarda yapılan şartlıbağış. matching funds şartlı bağışı eşitleyen küçük bağışlar.

match

i. kibrit; fitil. ordinary match herhangi bir yere sürtünmeyle ateş alan kibrit. safety match yalnız kutusunun eczalı kenarına çakılınca ateş alan kibrit.

matchbox

i. kibrit kutusu.

matchless

s. eşsiz, emsalsiz, rakipsiz.

matchlock

i. fitilli tüfek.

matchmaker

i. çöpçatan kimse: atletizm karşılaşmasını düzenleyen kimse; kibrit imalâtçısı.

matchmark

i. bağlantı işareti, bağlama markası.

matchwood

i. kibrit yapmaya yarayan kereste; kibrit çöpü gibi ufak tahta parçaları.

mate

i. Paraguay çayı.

mate

i., f. eş, misil; karı, koca, eş; çift hayvanın erkek veya dişisi; arkadaş; den. ticaret gemisinde ikinci kaptan, muavin; f. eşlemek; evlendirmek; evlenmek; çiftleştirmek; çiftleşmek; uymak; mat etmek.

matelote

i. şaraplı balık yahnisi.

mater

ing., k.dili anne.

materfamilias

i. kadın aile reisi.

materia medica

i. tıbbi maddeler; tedavide kullanılan maddelerle ilgili tıp dalı.

material

s., i. maddi, özdeksel, cismani; bir şeyin esasına ait; bedensel; önemli, mühim, gerekli; to ile değgin, etkili; i. madde, malzeme; çoğ. gereçler; bez, dokuma, kumaş. material wellbeing maddi refah. materials science maddelerin kullanım ve nitelikleri ile uğraşan bilim dalı . raw material hammadde. writing materials yazı malzemesi.

materialism

i özdekçilik, maddecilik, materyalizm.

materiality

i. maddilik, cismanilik; maddiyet; lüzum, önem.

materialize

f. maddileşmek, cisim haline girmek, cisimleşmek; gerçekleşmek; maddileştirmek; maddi bir nitelik vermek; cisim vermek (ruh), tecelli ettirmek. materializa'tion i. maddileştirme,maddileşme, cisimlenme.

materiel

i. levazım, malzeme, materyel, gereç.

maternal

s. anneliğe ait, anneye yakışır; anne tarafından gelen. maternal aunt teyze. maternal grandmother anne anne. maternal uncle dayı. maternally z. anne gibi; anne tarafından.

maternity

i. analık, annelik hali. maternity dress. hamile elbisesi maternity hospital doğumevi, doğum hastanesi.

math

i., A.B.D., k.dili matematik math. kıs. mathematics.

mathematical

s. matematikle ilgili, kesin, tam. mathematically z. matematik yönünden.

mathematics

i. matematik. abstract veya pure mathematics kuramsal matematik. applied mathematics . uygulamalı matematik. higher mathematics yüksek matematik. mathemati'cian i. matematikci.

maths

i., ing., k.dili matematik.

matiere

i., Fr. sanat unsuru.

matinee

i. matine.

mating

i. çiftleşme, çiftleştirme. mating season çiftleşme mevsimi.

matins

i., çoğ., kil. gece yarısı veya sabaha karşı bazı Hıristiyanlar tarafından yapılan ibadet; Anglikan kilisesinde sabah ibadeti.

matrass

i. uzun boğazlı imbik.

matriarch

i. aile veya kabile reisi kadın matriar'chal s. ana hâkimiyetine ait, anaerkil. matriar'chate i. anaerkil toplum.

matriarchy

i. anaerki.

matricide

i. ana katli; ana katili, anasını öldüren kimse. matricid'al s. ana katiline veya katilliğine ait.

matriculate

f. kaydetmek; öğrenci olarak kaydedilmek (bilhassa üniversiteye). matricula'tion i. öğrenci kaydı; ing. olgunluk imtihanı.

matrimonial

s. evlenmeye ait. matrimonially z. evlenmeye ait; evlenme suretiyle.

matrimony

i. evlenme, izdivaç, evlilik; evlenme merasimi; bir kâğıt oyunu.

matrix

i. (çoğ. matrices, matrixes) bir cisme şekil veren veya dayanak olan şey; biyol. hücreler arasında bulunan madde; anat. dölyatağı, rahim; matb. hurufat kalıbı, matris; jeol. fosil, billur veya başka bir mineralin kaya içinde bıraktığı iz; jeol. gang; mat. değişkenler arasındaki ilgiyi gösteren tablo.

matron

i. bilhassa çocuğu olan orta yaşlı evli kadın; bir müessesenin iç idaresiyle görevli kadın; hastane ve yetimhane gibi müesseselerde amir kadın. matron of honor nedime. matronhood i. ana olma hali. matronly s. ana gibi, anaya yakışır; toplu, dolgun; ağır başlı (kadın).

matted

s. hasırlarla örtülmüş; keçeleşmiş.

matter

i. özdek, madde, cevher, cisim; konu, iş, husus, mesele; vesile; fark, önem; öz; yaklaşık miktar; cerahat, irin; fels. özdek; posta maddesi; matb. baskıya hazır hurufat; matb. dizilecek metin, müsvedde; man. bir önermenin kapsadığı husus; şikâyet veya pişmanlık sebebi. a matter of two dollars iki dolar meselesi. as a matter of course tabii olarak, işin tabii gidişine göre. as a matter of fact işin doğrusu, hakikatte. for that matter ona gelince; hatta. in the matter of konusunda, hususunda. It's no laughing matter işin şakası yok şakaya gelmez .No matter Önemi yok Mühim değil Zararı yok. no matter how difficult ne kadar güç olursa olsun printed matter basma, matbua. reading matter okunacak şey. What's the matter? Ne var? Ne oldu?

matter

f. ehemmiyeti olmak, önemi olmak, önem taşımak, bir şey ifade etmek; cerahatlenmek. What does it matter? Ne önemi var? Ne olur ki?

matteroffact

s. tabii, alelade; hayale kapılmaz, heyecansız.

mattery

s. cerahatli; çapaklı.

matthew

i. Hazreti isa nın on iki havarisinden biri olup ismini dört incilden birine veren, Matta; Matta incili.

matting

i. hasır, hasır örgüsü; hasır örme.

mattock

i. kazma.

mattress

i. yatak, şilte, uzun minder; su kenarlarında aşınmayı durdurmak için kıyı önüne çekilen çalı ve sırıktan örülmüş engel. spring mattress yaylı yatak.

maturate

f. olgunlaşmak; tıb cerahat toplamak. matura'tion i. olma veya olgunlaşma, yetişme, kemale erme; cerahat toplama. mat'urative s. olgunluğa götüren, erginleştiren; cerahat top laylcı

mature

f. kemale erdirmek, olgunlaştırmak; olmak, olgunlaşmak, kemale ermek; vadesi gelmek.

mature

s. olgunlaşmlş, olmuş, kemale ermiş, ergin, olgun; iyi hazırlanmlş, tamam; vadesi gelmiş. mature de liberation iyi ve uzun düşünme. maturely z. olgunca; tamamen, dikkatle. matureness i. olgunluk, kemal. maturity i. olgunluk hali; vade.

matutinal

s. sabaha ait, sabahleyin olan, erken.

matzo , matzah

i. (çoğ. matzot, matzos) hamursuz ekmek.

maudlin

s. aşırı duygusal; sarhoşluk tesiriyle yersiz olarak ağlayan veya aşırı derecede duygulanan.

maugre , -ger

(edat), (eski) rağmen, bakmayarak.

maul

i., f. tokmak; f. dövmek, berelemek, ezmek; hırpalamak: A.B.D. yarmak.

maulstick , mahlstick

i. ressamın çalışırken sağ kolunu dayadığı değnek.

maumau

Kenya'da tedhişçi bir gizli örgüt.

maumau

f., A.B.D., (argo) yıldırmak.

maund

i. doğu memleketlerinde yerine göre degişen bir ağırlık ölçüsü (Hindistan' da geçerli ağırlık ölçüsü birimi 37,33 kilodur).

maunder

f. anlaşılmaz veya tutarsız bir şekilde konuşmak; aylak aylak dolaşmak.

maundy

i. Katoliklerde fakirlerin ayaklarını yıkama ayini. Maundy Thursday paskalyadan evvelki perşembe günü.

mauritania

i. Moritanya.

mauritius

i. Mauritius Adası.

mauser

i., tic. mark. mavzer.

mausoleum

i. sanatla süslenmiş büyük türbe, mozole; eski Karya kralı Mausolus için Bodrum'da inşa edilmiş olan ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan türbe.

mauve

i. leylak rengi, pembeye bakan açık mor; anilinden çıkarılan mor boya.

maverick

i., A.B.D. damgalanmamış ve sahipsiz dana, başıboş buzağı; A.B.D., k.dili toplum kurallarına uymayan kimse; parti disiplinine uymayan politikacı.

mavis

i. pas rengi ardıçkuşu.

maw

i. boğaz, memeli hayvanların veya balığın gırtlak veya çenesi; kursak: mide; k.dili, leh. anne.

mawkish

s. tiksindirici, iğrenç, tatsız; tiksindirici surette hisli.

max

kıs. maximum.

maxi

i., s. maksi, ayak bileğine kadar uzanan (giysi); uzun, iri.

maxilla

(çoğ. lae) i. çene kemiği, memeli hayvanların bilhassa üstçene kemiği. max'illar(y) s. çene kemiğine ait . maxillary gland biyol. çene altı bezi.

maxim

i. kural, düstur; vecize, mesel.

maximal

s. azami, en büyük, en fazla. Maximalist i. aşırı sol kanat üyesi (bilhassa eski Rus Sosyalist partisinde).

maximite

i. kuvvetli bir patlayıci madde.

maximize

f. azami hadde çıkarmak; bir prensibi en geniş anlamıyle yorumlamak.

maximum

i., s. (çoğ. -ma veya -mums) azami derece, maksimum; gaye; s. azami, en çok, en ziyade. maximum pressure mak. azami basınç.

may

i. mayıs ayı; gençlik, bahar, hayatın ilkbaharı. May apple Amerika'ya mahsus ve meyvası yenir bir bitki, bot. Podophyllum peltatum. May bug mayıs boceği.zool. Melolontha vulgaris. May day 1 mayıs, Bahar Bayramı. May Duke pembe kiraz, sultaniye kirazı, bir çeşit ekşi kiraz .May queen Bahar Bayramı kraliçesi olarak seçilen genç kız. Maying i. Bahar Bayramını kutlama.

may

f. (3. tek. sahıs may; geçmiş zaman might) bilmek, -meli, -malı (izin, imkan, ihtimal gibi durumlan ifade eden yardımcıı fiil).

maya

i. eskiden Orta Amerika yerlilerinin ileri uygarlığa sahip bir aşireti; Maya'ların dili.

maya

i., Hinduizm büyü, afsun.

maybe

z. belki, olabilir.

mayday

i. uluslararası radyo imdat, işareti.

mayflower

i. bir tur alıç.

mayflower

i. 1620 tarihinde ingiltere'den Amerika'ya meşhur bir göçmen kafilesini götüren geminin ismi.

mayfly

i. mayıs sineği.

mayhap

z., (eski) belki de olabilir.

mayhem

i., huk. dövüşe yarar uzuvlarından birini sakatlayarak bir kimseyi müdafaasız bırakma suçu; kargaşa.

mayonnaise

i. mayonez.

mayor

i. belediye reisi Lord Mayor Büyük Britanya'da Londra gibi belirli bazı şehirlerde belediye reisi. mayoralty i. belediye reisliği. mayoress i. belediye reisi'nin karısı; kadın belediye reisi.

maypole

i. Bahar Bayramında halkın etrafında dans ettiği çiçeklerle süslü direk.

mazdaism

i. Zerdüştlük.

maze

i. yolları şaşırtacak derecede karışık yer, labirent; şaşkınlık, hayret.

mazurka

i. Leh. dansı veya dans havası, mazurka..

mazy

s. dolaşık, karışık; şaşkınlığa düşmüş. mazily z. dolaşık ve karışık olarak maziness i. dolaşıklık, karışıklık.

mc

kıs. Mac.

mc

kıs. megacycle.

mc

kıs. Master of Ceremonies protokol görevlisi, teşrifatçı.

mccoy

i. bir soyadı. the real McCoy A.B.D., (argo) hakikisi.

md

kıs. Maryland.

md

kıs. Doctor of Medicine tıp doktoru.

mday

i. Mobilization Day seferberlik günü.

mdse

kıs. merchandise.

me

zam., bak. I, beni, bana. Ah me ! Aman, aman!. Dear me! Olur şey değil!

me

kıs. Maine.

mead

i. mayalandırılmış bal ve sudan yapılan alkollü bir içki.

mead

i., (şiir) çayır, çimen.

meadow

i. çayır. meadow grass çayır otu, çimen. meadow rue çayır sedefi, bot. Thalictrum meadow saffron güz çiğdemi, bot. Colchicum autumnale. meadow clover çayırtirfili, bot. Trifolium pratense.

meadowlark

i. sarı göğsü üstünde: siyah hilâl şekli bulunan ötücü bir çayır kuşu, zool. Sturnella magna.

meager

s. yetersiz, eksik, az; bereketsiz, mahsulsüz, kuru, yavan, tatsız; zayıf. meagerly z. yetersizce; fena, kusurlu olarak; zayıf halde. meagerness i. zayıf lık; kısırlık, kıtlık.

meal

i. yemek, öğün; yemek zamanı. meal ticket yemek kartı; A.B.D., (argo) geçim kaynağı.

meal

i. elenmemiş kaba un; una benzer şey. meal worm un kurdu.

mealtime

i. yemek vakti.

mealy

s. un gibi, unlu; beyaz benekli (at); solgun, renksiz (yüz). mealiness i. unluluk.

mealymouthed

s. samimiyetsiz.

mean

f. (meant) (ment) niyet etmek, kurmak, düşünmek; ifade etmek, mana vermek, kastetmek, demek istemek; demek. He means well. Ne kadar beceriksiz olsa da hüsnüniyeti var. It is meant for you Bu sizin için. What do you mean by it? Ne demek istiyorsun? Yaptığın doğru mu? You mean everything to me Sen benim her şeyimsin.

mean

s. orta, vasat;vasati, ortalama; mat. orantılı. mean distance ortalama mesafe. mean pressure ortalama basınç. mean time vasati güneş saati. Greenwich mean time Greenwich ortalama güneş saati.

mean

i. iki şeyin ortası, vasat, orta; ılımlık; mat. ortalama nicelik; istatistikte gözlem sonucu ortalama değer; man. orta terim; bak. means the golden mean her şeyin kararı, ikisi ortası, ideal olan şey.

mean

s. adi, aşağı, değersiz; rezil, alçak, bayağı; cimri, pinti; kılıksız; yoksul; k.dili huysuz; k.dili utangaç; A.B.D., k.dili keyifsiz; A.B.D., k.dili kötü huylu, ahlâksız, tehlikeli; A.B.D., k.dili zor, güç; A.B.D., (argo) şahane, nefis. no mean city çok iyi şehir. meanly z. alçakçasına. meanness i. adilik; cimrilik.

meander

i., f. dolambaçlı yol, labirent; zikzaklı veya dolambaçlı devinim; menderes, kıvrım; girintili kavislerden yapılmış nakış; b.h. Menderes Irmağının eski ismi; f. dolambaçlı yoldan gitmek; avare dolaşmak, gezinmek.

meaning

i. anlam, mana; amaç, gaye, maksat; yorum; önemç meaningful sç anlamlı, manalı. meaningless s. anlamsız, manasız; boş, abes.

meaning

s. maksatll, niyetli; manalı, anlamlı. meaningly z. manalı manalı.

means

i. vasıta, araç, vesile; servet, varlık, zenginlik, para. means of transport nakil vasıtası, ulaşım araçları, taşıtlar. means to an end araç, vasıta. by all means elbette, şüphesiz. by any means ne şekilde olursa olsun, ne pahasına olursa olsun; hiç. by means of vasıtasıyle. by no means elbette hayır, asla, katiyen.

meant

bak. mean.

meantime , meanwhile

i., z. ara, aradaki zaman; z. arada; aynı zamanda. in the meantime arada; iken.

measles

i., tıb. kızamık; domuz uyuzu. German measles kızamıkçık.

measly

s. kızamıklı, kızamık çıkarmış; (argo) adi, değersiz; cimri.

measurable

s. ölçülebilir, ölçüye gelir; sınırlı, ılımlı. measurably z. ölçülür surette; ölçülü olarak.

measure

i. ölçü, miktar; ölçek; her hangi bir ölçü sistemi; ölçüm, ölçme; derece, mertebe, hudut, had; şiir vezni; tedbir, yol; kanun; müz. ölçü. angular measure açı ölçüsü. beyond measure hadden aşırı, son derece. full measure tam ölçü. for good measure fazladan, ek olarak. in some measure bir dereceye kadar, kısmen. liquid measure sıvı oylum ölçüsü. made to measure ısmarlama yapılmış (elbise). short measure eksik ölçü. take one's measure birinin kabiliyetini sınamak, fig. birinin ölçüsünü almak. take measures tedbir almak, hazırlıklı bulunmak. tape measure mezura, mezur, metre şeridi.

measure

f. ölçmek, tartmak, kıymet biçmek; ölçüsü olmak; karşılaştırmak; ölçüsünü almak; süzmek, dikkatle bakmak; uydurmak, ayarlamak. measure off uzunluğuna belli bir kısmı ölçmek. measure out ölçüp ayırmak. measure swords kılıçla çarpışmak; biri ile boy ölçüşmek. measure up to beklenilen nitelikte olduğunu ispat etmek. measuring rod ölçü değneği, yüz ölçümü değneği. measuring worm yeri ölçermiş gibi yürüyen bir cins tırtıl. measured s. ölçülü, ölçülmüş; düzgün, düzenli, mevzun; sınırlanmış. measureless s. ölçüsüz, hadsiz, hesapsız. measurement i. ölçü, ölçme, ölçüm.

meat

i. yenecek et et; (eski) yemek, yi yecek şey; öz; k.dili en büyük zevk. meat and drink to him onun için gıda kadar lüzumlu şey. meat and potatoes (argo) önemli olan, temel (kısım). meat loaf rulo köfte. meat packing A.B.D. toptan kasap işi. meat pie etli börek. meaty s. etli, et gibi; özlü, dolgun.

meatus

i., anat. yol, kanal; kanal ağzı.

mecca

i. Mekke; k.h. herkesin ziyaret etmek istediği yer. .

mech.

kıs. mechanics, mechanical.

mechanic

i., s. makinist, makina ustası; s. el sanatlarına ait; makinaya ait, mekanik.

mechanical

s. makinaya veya alete ait; makina veya aletle yapılmış; el sanatlarına ait; makina gibi, mekanik; mihaniki; fiz. mekanik. mechanical advantage mekanik verim. mechanical drawing teknik resim. mechanical efficiency makinada kullanılan güçle verim arasındaki oran. mechanically z. mekanik olarak.

mechanician

i makinist.

mechanics

i., fiz. cisimlerin devimleriyle ilgili olayları inceleyen bilim, mekanik; makina ilmi; teknik.

mechanism

i. mekanizma, makina tertibatı, bir makinayı meydana getiren bütün kısımlar; işleyiş; teknik, üslup, yöntem; fels. mekanikçilik, mekanizm.

mechanist

i., nad. makinacı; makinist, makina uzmanı; fels. mekanikçi, mekanizm taraftarı kimse. mechanis'tic s. mekanik, mekaniğe değgin; fels. mekanizme özgü.

mechanization

i. makinalaşma, makinalaştırma.

mechanize

f. makinalaştırmak.

mechlinlace

Belçika'nın Mechlin şehrinde yapılan bir çeşit kopanaki, karo danteli.

med

kıs. medicine, medieval, medium.

medal

i. madalya, para şeklinde nişan.

medalist

i. madalya yapan kimse; madalya kazanan kimse.

medallion

i. büyük madalya; madalyon, daire içinde kabartma veya resim gibi süs; A.B.D. taksi ehliyeti; ehliyetli taksi şöförü.

meddle

f. karışmak, vazifesi olmadığı yerde araya girmek, başkasının işine burnunu sokmak. meddler i. herkesin işine karışan kimse, her şeye burnunu sokan kimse. meddlesome s. işe karışan. meddle someness i. başkalarının işine burnunu sokma eğilimi.

medevac

i., A.B.D. yaralıları savaş alanından hastaneye taşımada kullanılan askeri helikopter.

media

i., çoğ. vasıtalar, araçlar. the media gazete, radyo, televizyon gibi yayın araçlarının bütünü.

mediaeval

bak. medieval.

medial

s orta, vasat; ortaya ait, ortalama

median

s., i. orta; i. orta; medyan, orta değer; geom. kenarortay. median nerve kol medyan siniri.

mediate

f., s aracılık etmek, vasıta olmak, araya girmek; ara bulmak; arada haber götürmek; s. dolaylı ilgisi olan, doğrudan doğruya olmayan, dolayıslyle olan; ara yerde bulunan, ortada olan, ikisi ortası. mediately z. vasıta olarak. media'tion i. ara buluculuk, tavassut, şefaat.

mediatize

f. eski yöneticisinin unvanı ve bazı yetkileri kendisinde kalmak üzere bir ülkeyi başka bir ülkeye bağlamak.

mediator

i. arabulucu aracı, uzlaçtırıcı kimse; şefaatçi. mediatorship i. aracılık, arabuluculuk, uzlaştırma: şefaat, şefaatçilik. mediatory s. uzlaştırmayla ilgili, uzlaştırıcı; şefaate ait.

medic

i. kabayonca, bot. Medicago sativa.

medic

i., k.dili doktor; tıp öğrencisi.

medicable

s. tedavisi mümkün, iyileştirilebilir.

medical

s. tedaviye ait, tıbbba ait, tıbbi; iyileştirici, tedavi edici. medical botany tıbbi bitkiler ilmi. medical jurisprudence adli tıp. medically z. tıbbi maksatlarla, tıbben, tıb. yönünden.

medicament

i. ilâç, tedavide kullanılan madde.

medicare

i. A.B.D. ve Kanada'da devlet sağlık sigortası.

medicate

f. ilâçla tedavi etmek; içine ilâç katmak. medica'tion i. ilâçla tedavi. medicative s. ilâçla tedavi kabilinden.

medicinal

s. ilâç özelliği olan, iyileştirici, tedavi edici, teskin edici, tıbbi. medicinally z. ilâç vasıtasıyle.

medicine

i., f. ilaç, deva; b.p. ilmi, hekimlik; ilkel insanlar arasında büyü; afsun; f. ilaç vermek, ilâçla tedavi etmek. medicine ball jimnastikte kullanılan iri ve ağırca top. medicine dance Kızılderililer arasıda dini bir dansı. medicine man ilkel kabilelerde sihirbaz hekim. patent medicine müstahzar, hazır ilaç. take one's medicine hoşa gitmeyen bir şeyi yapmaya mecbur olmak, katlanmak, çekmek.

medieval mediaeval

s. ortaçağa ait veya benzer. medievalism i. ortaçağa ait inanış ve adetler. medievalist i. ortaçağ ilimleri uzmanı.

medina

i. Medine.

mediocre

s. alelade, olağan, orta derecede, ne iyi ne kötü, bayağı.

mediocrity

i. aleladelik, bayağılık; adi kimse.

meditate

f. düşünceye dalmak; düşünmek, niyet etmek, tasarlamak, kurmak. medita'tion i. düşünceye dalma, düşünme. meditative s. çok düşünen; düşünce kabilinden.

mediterranean

s., i. etrafı kara ile çevrilmiş, kapalı (deniz); i., b.h. Akdeniz Mediterranean scad karagöz istavrit balığı, zool. Trachurus mediterraneus.

medium

i. (çoğ. s.) medyum.

medium

i. (çoğ. s. media) s. orta; çevre, ortam; araç, vasıta; resim için boyaya katılan sıvı; biyol. mikrop üretimine elverişli madde; s. orta, vasat; ortalama, vasati. medium frequency radyo orta dalga. news medium gazete through the medium of vasıtasıyle.

medlar

i. muşmula, beşbıyık, döngel, bot. Mespilus germanica. Japanese medlar yenidünya, maltaeriği, bot. Eriobotrya japonica.

medley

i., s. karmakaşışık şey; müz. potpuri; s. karışık, çeşitli.

medulla

i., anat. zool. ilik; saçın özü; bot. öz. medulla oblongata anat. beynin en arka parçası, beynin omuriliğe bitişik parçası, bulbus, soğanilik. medullary s. iliğimsi; ilikli; özü.

medusa

i., mit. yılan saçlı dişi ifrit; k.h., zool. denizanası.

meed

i. (eski) hak; mükafat, ödül.

meek

s. sabırlı ve yumuşak başlı, uysal, sakin; alçak gönüllü, mütevazı; kişiliksiz. meekspirited s. alçak gönüllü. as meek as a lamb kuzu gibi, uysal. meekly z. uysalca . meekness i. uysallık.

meerschaum

i. Eskişehir taşı, lületaşı; lületaşı pipo.

meet

i. karşılaşma, atletizm yanşması.

meet

s. uygun, münasip, yakışır.

meet

f. (met) rastgelmek, karşılaşmak, tesadüf etmek, bulmak; karşılamak; tanışmak; buluşmak, toplanmak, bir araya gel mek, görüşmek; birleşmek, kavusmak; uğramak, başına gelmek; yerine getirmek.

meeting

i. toplantı; cemaat; birleşme, bitişme; meydan toplantısı, miting. meeting house toplant için kullanılan ev; Kuveykır kilise binası. meeting place toplantı yeri, buluşma yeri; uğrak. summit meeting pol. zirve toplantıse.

mega

(önek) büyük: fiz. bir milyon misli.

megabit

i., (kompütor) bir milyon bilgi birimi.

megabuck

A.B.D., (argo) bir milyon dolar.

megacephalic

s. büyük kafalı.

megacycle megahertz

i. (radyo) elekromanyetik dalganın saniyede bir milyon devirlik frekans birimi, megasikl.

megalith

i. tarihöncesi zamanlardan kalma büyük taş anıt, megalit. megalithic s. eski zaman büyük taş anıtına ait. megalo (önek) büyük, aşırı derecede büyük.

megalocephaly

i., tıb. büyük kafalılık. megalocephal'ic, megalo ceph'alous s., tıb. büyük kafalı.

megalomania

i., psik. büyüklük kuruntusu, megalomani. mega lomaniac i. büyüklük veya büyük şeyler delisi, megaloman.

megalopolis

i. birleşik şehirler, nüfus artışıyle büyük şehirlerin yayılarak birbirine bitişmesiyle meydana gelen yerleşme sahası.

megalosaur

i. yalnız fosilleri bulunan çok büyük kertenkele.

megaphone

i. megafon, sesi büyütüp uzağa işittiren konik boru.

megatherium

i. yalnız fosilleri bulunan ve Amerika kıtasına mahsus iri bir hayvan.

megaton

i. megaton, büyükton.

megrims

i., çoğ. can sıkıntısı, bunalım.

mekka , mecca

i. Mekke.

melamine

i. bir cins plastik.

melancholia

i., psik. melankoli, karasevda.

melancholy

i., s. melankoli, karasevda; can sıkıntısı, kasvet: s. melankolik; kasvetli. melanchol'ic s. hüzünlü, karasevdalı.

melange

i., Fr. karışık şey.

melanism

i., tıb. saç, deri ve dokularda renk maddelerinin fazlalığı.

melanosis

i., tıb. dokularda fazla renk maddesinin toplanması.

melba toast

peksimet.

meld

f., i. iskambil oyunlarında belirli kâğıtların bir araya gelmesi ile kazanılan sayıyı ilân etmek; i. böyle iskambil kağıtlarının bir araya gelmesi.

meld

f. birbirine karışmak.

melee

i. meydan kavgası.

melilot

f. kokulu yonca, sarı yonca, bot. Melilotus officinalis.

melinite

i. çok kuvvetli duman sız barut, melinit

meliorate

f. düzeltmek, iyileştirmek; iyileşmek, düzelmek meliora,tion i. islah.

meliorism

i. dünyanın zamanla iyiye gittiği inancı.

melliferous

s. bal hâsıl eden bal taşıyan.

mellifluent , -luous

s. bal gibi akan, bal gibi tatlı. mellifluence i. tatlı dil. mellifluently, fluously z. tatlı dilli.

mellow

s., f. olgun; yıllanmış (şarap) dolgun, yumuşak, tatlı (ses veya renk); iyi huylu, hoş tabiatlı; keyifli; yumuşak (toprak); f. olgunlaşmak; yumuşatmak, yumuşamak. mellowness i. olgunluk; yumuşaklık.

melodeon

i. ufak bir çeşit org; bir çeşit akordeon.

melodic

s. ahenkli; melodiye ait.

melodious

s. ahenkli, tatlı, şirin, hoş sesli. melodiously z. ahenkle; tatlı sesle. melodiousness i. ahenklilik.

melodize

f. melodi bestelemek; ahenk vermek.

melodrama

i. heyecanlı dram, melodram. melodramat'ic s. melodram kabilinden; aşırı duygusal. melodram'atist i. melodram yazan.

melody

i. melodi, ezgi, nağme; terennüm edilen şiir.

melon

i. kavun, karpuz; (argo) havadan gelen kâr. cut the melon (argo) karı paylaşmak.

melt

f., i. eritmek, halletmek; erimek; yumuşatmak; yumuşamak, mülâyimleşmek; yok etmek; yok olmak; kalbini yumuşatmak; i. erimiş madde; eritme, erime; bir defada eritilen miktar. melt into içine karışmak. melt into tears göz yaşlarına boğulmak. melting point erime noktası. melting pot pota; çeşitli milletlerden kimselerin kaynaştığı memleket.

melton

i. yünlü kalın kumaş. kıs.

mem.

member, memoir, memorandum, memorial.

member

i. üye, aza; organ, uzuv; mat. denklemin bir tarafı. member of parliament (kıs. MP) milletvekili. membership i. üyelik; üyeler.

membrane

i. zar, gışa; parşömen parçası. membrana'ceous, membranous s. zarımsı, zardan ibaret; tıb. zar hâsıl eden.

memento

i. (çoğ. -tos, -toes) hatıra, yadigâr, andaç. memento mori lat. kuru kafa gibi ölüm sembolü.

memo

i., k.dili kısa not.

memoir

i. biyografi; inceleme yazısı, rapor.

memoirs

i. hatıralar; bir cemiyetin veya şirketin tutanakları.

memorabilia

i., çoğ. hatırlanmaya değer şeyler; böyle şeylerin kaydı.

memorable

s. hatırlanmaya değer, anılmaya layık. memorably z. hatırlanacak şekilde.

memorandum

i. (çoğ. -da, -dums) ileride hatırlanması için yazılan kısa not; muhtıra; not.

memorial

s., i. hatırlatıcı; hatırda tutulmuş; i. herhangi bir şeyi anmak için yapılan şey veya merasim; amt, abide; muhtıra, tezkere, önerge.

memorialize

f. takdirle anmak; anma töreni yapmak.

memorize

f. ezberlemek, ezbere öğrenmek.

memory

i. hafıza, hafıza kuvveti, bellek, anlak, zihin, hatır; olayları hatırlanan zaman müddeti; hatırlanan şey: hatıra, andaç. in memory of hatırasına, anısına.

men

bak. man.

menace

i., f. tehdit; tehdit eden ,sey; f. tehdit etmek, gözdağı vermek. menacingly z. tehdit ederek.

menad

bak. maenad.

menage

i., Fr. aile; ev idaresi, ev işleri.

menagerie

i. yabanıl hayvanlar koleksiyonu; yabanıl hayvanların sergilendiği yer, hayvanat bahçesi.

mend

i. onarım; tamir olunmuş yer. on the mend iyileşmekte, gelişen, düzelen.

mend

f. onarmak (çamaşır); ıslah etmek; tashih etmek, düzeltmek; daha iyi hale koymak; iyileşmek. Least said, soonest mended Ne kadar az laf söylenirse mesele o kadar çabuk kapanır. mend matters vaziyeti düzeltmek. Mend your ways Davranışlarına dikkat et. mendable s. onarılabilir;ıslahı mümkün. the mending onarılacak çamaşırlar.

mendacious

s. yalancı; yalan. mendaciously z. yalancılıkla mendacity i yalancılık.

mendicant

s., i. dilencilik eden, dilenen; dilenciye mahsus; i. dilenci.

menfolk

i., k.dili erkek kısmı, erkekler.

menhaden

i. yağı çıkarılan ve eti gübre olarak kullanılan ringa cinsinden bir balık, zool. Brevoortia tyrannus.

menhir

i., ark. yekpare taştan yapılmış abide.

menial

s., i. hizmetçiye ait, hizmetçilik kabilinden; köleye yakışır; süfli, bayağı, adi, asağılık; i. hizmetçi

meningitis

i. tıb. beyinzarı iltihabı, menenjit.

meniscus

i. bir tarafı içbükey ve diğer tarafı dışbükey mercek; fiz. tepesi içbükey veya dışbükey duran sıvı sütunu; anat. menisk, oynak ayçası.

menopause

i., biyol. âdet kesilmesi, aybaşı kesimi, menopoz.

mensal

s. aylık, ayda bir, her ay olan.

mensal

s. sofraya ait, sofrada kullanılan.

menses

i., çoğ., biyol. adet, aybaşı.

menshevik

i. (çoğ., s.,-viki) Rus Sosyal Demokrat Partisinde (1903-1917) Bolşeviklere karşı olan tutucu üye.

menstrual , menstruous

s., biyol. adetle ilgili, aybaşına ait.

menstruate

f. âdet görmek. menstrua'tion i. adet, aybaşı.

menstruum

i. (çoğ. -ums, -strua) eritici madde, çözücü madde.

mensurable

s. ölçülebilir, ölçülmesi mümkün; belirli bir müzik üslubuna ait.

mensural

s. ölçüye ait; ölçmeyle ilgili.

mensuration

i. ölçme mesaha; hacim ve alan ile uzunluk belirlenmesinden bahseden matematik dalı.

mental

s. zihne,ait, zihni, akılla ilgili, ansal. mental age akıl yaşı. mental arithmetic akıldan yapılan hesap. mental deficiency geri zekâlılık. mental healing telkin yoluyle sözde tedavi. mental hygiene ruh sağlığını koruyan tedbir ve usuller. mental reservation huk. zihni kayıtlama. mentally z. akıl yoluyle, aklen, zihnen.

mentality

i. zihniyet, düşünüş, fikir durumu; zekâ.

menthol

i., kim. mantol, nane ruhundan çıkarılan ıtırlı bir madde. mentholated s. mantollü.

mention

i., f. söyleme; ima, ifade, zikir, anma; f. zikretmek, anmak, ima etmek, lafını etmek, ağıza almak. honorable mention bir yarışmada ödül kazanmaya yaklaşıp kazanamayan kimsenin gönlünü almak için isminin zikrolunması., mansiyon. Don't mention it Bir şey değil efendim Estağfurullah. make mention of zikretmek, anmak.

mentor

i. akıllı ve güvenilir öğretmen veya kılavuz.

menu

i. yemek listesi, menü.

meow

i., f. miyav; f. miyavlamak.

mephistopheles

i. cennetten kovulduğu farzedilen yedi şeytandan ikincisi, Mefisto; kötü insan, hain adam. Mephis tophe'lian, -lean s. şeytanca, haince.

mephitis

i. yerden çıkan zehirleyici pis kokulu buhar; pis koku. mephitic s zehirleyici; fena kokulu.

mercantile

s. ticarete ait, ticari. mercantile agency tüccarlar hakkında bilgi toplayıp bildiren acente, ticaret ofisi mercantile fleet ticaret filosu. mercantile marine ticaret filosu; ticaret gemileri. mercantile law ticaret hukuku. mercantile system Avrupa'da derebeyliğin yıkılmasından sonra başlayan ve özellikle para bolluğunu sağlayacak ihracata önem veren iktisadi sistem. mercantilism i. ticaret zihniyeti, ticari anlayış.

mercator

i. Felemenkli bir coğrafya ve harita uzmanının adı. Mercator's chart Merkator sistemine göre yapılmış harita. Mercator's projection Merkator projeksiyonu

mercenary

s., i. yalnız kâr veya çıkar gözeten, paragöz; ücretli (yabancı orduda hizmet eden asker); i. yabancı orduda ücretli asker. mercenarily z. çıkarına düşkün şekilde. mercenariness i. çıkar düşkünlüğü.

mercer

i., ing. kumaşçı, kumaş satıcısı.

mercerize

f. pamuklu kumaşları boyamaya hazırlamak için bunları alkaliye batırmak; parlaklık vermek suretiyle kumaşı ipeğe benzetmek, merserize etmek. mercerized s. merserize.

merchandise

i., f. ticari eşya, satış eşyası, emtia, mal; f. alışveriş etmek, ticaret yapmak.

merchant

i., s. tacir tüccar; mağaza sahibi, dükkâncı; s. ticarete ait, ticari, ticarette kullanılan. merchantman i. ticaret gemisi. merchant marine ticaret filosu. merchant prince çok zengin tüccar merchant tailor tüccar terzi.

merciful

s. merhametli, şefkatli; acı çektirmeyen. mercifully z. merhametle; acı çekmeden. mercifulness i. merhametlilik.

merciless

s. merhametsiz, amansız, şefkatsiz, acımasız. mercilessly z. merhametsizce, şefkatsizce. mercilessness merhametsizlik.

mercurial

s., i. canlı; kurnaz; değişken; cıva gibi, cıva kullanılmasından ileri gelen; i. cıvalı ilâç. mercurially z. canlılıkla; dönek tabiatla; cıva vasıtasıyle.

mercuric

s. cıvalı; kim. iki değerli cıvalı. mercuric chloride aksülümen.

mercurochrome

i. merkürokrom, antiseptik bir ilaç.

mercurous

s., kim. tek değerli cıvalı.

mercury

i. Romalıların ticaret mabudu; astr. Merkür, Utarit; k.h. haberci; kim. cıva; termometre veya barometrede bulunan cıva sütunu; yer fesleğeni, bot. Mercurialis perennis. mercuryvapor lamp civa buharlı lamba.

mercy

i. merhamet, inayet, lütuf; rahmet, mağfiret, af; bereket; insaf. Mercy!, For mercy's sake ! Aman ! Allah aşkına ! at the mercy of insafına (kalmış), elinde.

mere

i., (eski) veya (şiir) göl; bataklık.

mere

s. katkısız, safi; önemsiz. merely z. sadece, ancak, yalnız, sade.

merest

s. en az olan.

meretricious

s. cicili bicili, sahte gösterişli, kaba süslü.

merganser

i. testere gagalı ördek, zool. Mergus merganser.

merge

f. karışıp birleşmek; içine karışıp kaybolmak; huk. birleşmek.

merger

i., huk. bir mülk veya bir şirketin başkasıyle birleşmesi.

meridian

i., s., boylam dairesi, meridyen daire; doruk, zirve; s. meridyen; dorukta olan; öğle vaktine ait. meridian circle meridyen daire.

meridional

s., i. boylam dairesine ait veya benzer; güneye ait; güneyde olan; i. güneyli; güney Fransalı. meridionally z. meridyen doğrultusunda kuzey ve güney.

meringue

i. pasta üzerine konan bir çeşit krema; beze.

merino

s., i. merinos koyununa veya yününe ait; i. merinos koyunu; merinos yününden yapılan kumaş; merinos yünü.

merit

i., f. yararlık, değer; hüner, marifet; hak; mukâfat; fazilet; f. hak etmek, değer kazanmak, lâyık olmak. merit system A.B.D. devlet memurluğunda başarıya göre atama ve terfi sistemi. on his merits değerine göre. Order of Merit ingiliz kral veya kraliçesi tarafından verilen yararlık nişanı. the merits huk. esas, davanın esası.

meritorious

s. hürmete layık, değerli, methedilmeye değer. meritoriously z. övülecek surette.

merlin

i. Avrupa'ya mahsus küçük doğan, bozdoğan, zool. Falco columbarius aesalon.

merly

s. hünerli,ustaca masterliness i. ustalık, hüner.

mermaid

i. belinden aşağısı balık şeklinde olan efsanevi denizkızı.

merman

i. belinden asağısı balık şeklinde olan efsanevi deniz adamın.

merriment

i. keyif, cümbüş, eğlenti, şenlik; sevinç, neşe.

merry

s. şen, keyifli, neşeli, canlı; neşe verici, keyiflendirici. make merry cümbüş yapmak, eğlenmek. merrily z. neşeyle, merriness i. neşe, keyif.

merryandrew

i. soytarı, palyaço.

merrygoround

i. atlıkarınca.

merrymaking

s., i. şen, neşeli; i. cümbüş, eğlence.

merrythought

i., ing. 1ades kemiği.

mesa

i. platform gibi yassı ve yanları dik tepe.

mesalliance

i. kendisine uygun olmayan birisiyle evlenme.

mescal

i. Amerika Birleşik Devletlerinde ve Meksika'da yetişen dikensiz kaktüs, bot. Lophophora williamsii; bazı sabır otlarından elde edilen uyuşturucu içki. mescal button dikensiz kaktüsün uyuşturucu etkisi olan kurutulmuş tepesi.

mescaline

i., tıb. meskalin.

mesdames

i., çoğ. (tek. madame) hanımlar.

mesdemoiselles

i., Fr., çoğ. (tek. mademoiselle) genç kızlar.

meseboan

i. sözlük yazarı, sözcük anlamı uzmanı.

mesentery

i., anat., zool. bağırsakları karın duvarına bağlayan ince zar, ince bağırsak askısı, mesenter. mesenter'ic s. mesentere ait. mesenteritis i. tıb. mesenter iltihabı.

mesh

f. ağ. ile tutmak, tuzağa düşürmek; çark dişlerini birbirine geçirmek.

mesh

i. ağ gözü; ağ, şebeke; çark dişlerinin birbirine girmesi; gen. çoğ. tuzak gibi şey. in mesh birbirine girmiş. meshwork i. ağ örgüsü, şebeke halinde örgü.

meshuggah

s., (argo) deli, çatlak.

mesial

s. orta, vasat; zool. bedenin ortasına ait.

mesmerism

i. ondokuzuncu yüzyılda manyetizma ile hastaların tedavi edilebileceklerini ileri süren bir teori; ipnoz. mesmerize f. ipnotizma ile uyutmak; bütün dikkatini çekmek.

mesne

s., huk. orta, mutavassıt.

mesoderm

i., biyol. ortaderi.

mesogastrium

i., anat. mideyi karnın alt duvarına bağlayan zar, mesogastriyum.

mesomorphic

s., fiz. sıvı ile billur arasında bir halde olan; adale ve kemikleri çok gelişmiş (insan).

meson

i., fiz. elektron ile proton arasında bir cisimcik meson.

mesophyll

i., bot. yaprakların yumuşak iç dokusu, mezofil.

mesopotamia

i. Mezopotamya.

mesotitis

i., tıb. ortakulak iltihabı.

mesozoic

s., jeol. mesozoik, ikinci zamana ait.

mesquite

i. Kuzey Amerika'ya mahsus baklagillerden bir çeşit ağaç veya çalı.

mess

i. karışıklık, düzensizlik, bozukluk; karışık şey; karışık durum, müşkül veya utandırıcı durum; tatsız yemek; çorba veya lapaya benzer yemek; daima aynı sofrada yemek yiyen kimseler, sofra arkadaşları; böyle arkadaşlarla yenen yemek. mess hall aynı kişilerin devamlı olarak yemek yedikleri yer. mess kit askerlerin kullandığı küçük sefertası. messmate i. sofra arkadaşı messy s. karmakarışık, intizamsız; kirli, pasaklı.

mess

f. karmakarışık etmek; bozmak, kirletmek. mess around with (argo) uğraşmak, ilgilenmek. mess up yüzüne gözüne bulaştırmak; kirletmek, bozmak; karışmak.

message

i. haber, mesaj; resmi bildiri; peygamberin halka bildirdiği haber.

messenger

i. haber götüren kimse, ulak; kurye.

messiah

i. Mesih, isa; kurtarıcı.

messianic

s. Mesih'e ait, Mesihi; kendisini kurtarıcı sayan.

messieurs

i., Fr., çoğ. (tek. monsieur) efendiler, baylar (kıs. Messrs.)

messuage

i., huk. mesken; müş temilatı ile beraber mesken.

mestizo

i. metis, melez, kırma, iki ayrı ırktan gelen insan .

met

bak. meet, meta önek değişmiş.

metabolism

i., biyol. metabolizma metabol'ic s. metabolik.

metacarpus

i., anat. el tarağı metacarpal s. el tarağına ait.

metacenter

i., fiz. aşkın merkez, denk merkezi.

metagalaxy

i., astr. kâinatın tümü.

metage

i. resmi surette ölçme veya tartma; ölçme ücreti.

metal

i. maden; madde; tıynet, tabiat; şişirilmeye ve dökülmeye hazır erimiş cam; ing. yol yapmak için kullanılan kırık taş. test someones metal bir kimsenin cesaretini ve ataklığını denemek. metallist i. madenci, maden uzmanı. metalize f. maden haline koymak; maden özelliğini vermek.

metallic

s. madeni, madene benzer, madenden yapılmış; maden hâsıl eden .

metalline

s. madeni; maden tuzu ile dolu.

metallography

i. metalografi.

metalloid

i., s. maden olmayan fakat madene benzer basit cisim; s. madene benzer.

metallotherapy

i. birtakım sinir hastalıklarının maden tuzları ile tedavi usulü.

metallurgy

i. metalurji metallur'gic(al) s. metalurjiye ait. metallurgist i. metalurji uzmanı.

metalwork

i. madeni eşyalar; maden işi .

metamorphic

s. başkalaşan, başkalaşım geçiren. metamorphism i. başkalaşım, başkalaşma.

metamorphose

f. başkalaştırmak; başkalaşmak.

metamorphosis

(çoğ. -ses) i. şekil değişimi; tamamen değişme (gaye, durum, benlik); değişen şey veya kimse; biyol. başkalaşım, başkalaşma; tıb. dokularda oluşan anormal değişme.

metaphor

i. mecaz. mixed metaphor birbirine uymayan mecazların bir araya getirilmesi. metaphor'ic(al) s. mecazi. metaphorically z. mecazen.

metaphrase

i., f. aynen tercüme kelimesi kelimesine tercüme; f. aynen tercüme etmek; metni değiştirmek.

metaphysics

i. metafizik, fizik ötesi. metaphysical s. metafiziğe ait. metaphysically z. metafizik yönünden.

metaplssm

i., biyol. hücrede bulunan yağ ve karbonhidrat gibi cansız maddeler, metaplazma; gram hece veya harfler yoluyle kelimenin değiştirilmesi.

metastasis

i., tıb. hastalığın bir uzuvdan diğerine yayılması, metastaz; değişme; bedende bir organa ait vazifenin diğer organa intikali.

metatarsus

i., anat. ayak tarağı. metatarsal s. ayak tarağına ait.

metathesis

i., gram bir kelimede harf veya seslerin yer değiştirmesi; kim çift dekompozisyon; şartların tersine dönmesi.

mete

f., out ile ölçüp vermek veya taksim etmek.

metempsychosis

i. ruhun bir vücuttan diğerine geçişi.

meteor

i. akanyıldız, meteortaşı şahap, ağan, ağma, göktaşı. meteorite i. yere düşen meteortaşı. meteor shower meteortaşı yağmuru.

meteoric

s. meteortaşına ait; meteortaşına benzer; parlak, göz kamaştırıcı, çok süratli; havaya ait, hava olaylarına bağlı.

meteorograph

i. meteorolojik olayları kaydeden alet.

meteoroid

i. atmosfere girince meteortaşı olan gökcismi.

meteorology

i. meteoroloji; belirli bir yerin hava şartları. meteorolog'ic(al) s. meteorolojik. meteorol'ogist i. meteoroloji bilgini.

meter

i., f. sayaç, saat; f. saat ile ölçmek. gasmeter havagazı sayacı. water meter su sayacı.

meter , ing metre

i. şiir vezni, ölçü; müzik ölçüsü.

methane

i. metan.

methanol

i. metil alkol, metanol.

metheglin

i. bal likörü.

methinks

f. (methought) (eski), (şiir) zannederim, galiba.

method

i. yöntem, usul, metot; yol, tarz; düzen, nizam.

methodical

s. nizamlı, munta zam, düzenli, yöntemli; sistemli. methodically z. düzenli olarak.

methodist

i. Metodist, bir Protestan mezhebi üyesi.

methodize

f. usule uydurmak, intizam vermek.

methodology

i. metodoloji, yöntembilim.

methuselah

i. çok yaşlı adam.

methyl

i., kim. metil methylalcohol kim. metil alkol.

meticulous

s. çok titiz, çok dik katli, kılı kırk yaran. meticulos'ity, meticulousness i. titizlik, kılı kırk yarma. meticulously z. kılı kırk yararak.

metier

i. meslek, iş, meşguliyet

metonymy

i., kon. san. bir şeyi belirli bir özelliği ile isimlendirme usulü: good food. için a good table. metonym'ic(al) s. bu usule ait.

metope

i., mim. dorik mimarisinde. çatıyı taşıyan sütun üstündeki kabartmalı dört köşe taş.

metric -rical

s. metreye ait, metreye göre; metre sistemini kullanan; şiir veznine ait, ölçülü. metric system metre sistemi. go metric metre sistemini uygulamak. metrically z ölçüyle; metre sistemine göre.

metricate

f. metre sistemine dönüştürmek.

metro

i., ing. metro.

metrology

i. ölçüler ve tartılar bilgisi veya sistemi. metrolog'ical s. bu sisteme ait.

metronome

i., müz. metronom.

metronymic

s., sosyol. anasanlı, soyadını ana tarafından alan.

metropolis

i. başşehir, başkent; büyük şehir.

metropolitan

s., i. başşehre ait; başpiskoposa ait; i. metropolit; başşehirde oturan kimse.

mettle

i. huy, tutum ve gidiş; şevk, hırs, hararet. on one's mettle elinden gelen en iyi işi yapmaya hazır. mettlesome s. canlı, ateşli.

metu

kıs. Middle East Technical University Orta Doğu Teknik Üniversitesi, abb. ODTÜ.

mew

i., f. atmaca kafesi; f., up ile kafese koymak. mews i., ing. ahırdan bozma evleri olan dar sokak.

mew

f., i. miyavlamak; i. kedi miyavlaması; miyavlama taklidi.

mew

i. martı, zool. Larus canus.

mewl

f. bebek gibi zayıf sesle ağlamak.

mex

kıs. Mexico.

mexico

i. Meksika. Mexico City Meksiko. Mexican i., s. Meksikalı.

mezereon

mezeryon, kokulu mor çiçek veren bir çalı, bot. Daphne mezereum.

mezzanine

i. asma kat; ara kat; tiyatro birinci balkon.

mezzo

s. orta; yarım. mezzo forte orta derecede kuvvetli (ses). mezzo piano orta derecede yumuşak (ses). mezzorelievo i. yarım kabartma heykel. mezzosoprano i. soprano ile alto arasındaki ses.

mezzotint

i., f. bir çeşit bakır veya çelik klişe; f. böyle klişe ile resim basmak.

mf

kıs. mezzo forte.

mfg

kıs. manufacturing.

mfr

kıs. manufacturer.

mgr

kıs. Manager, Monseigneur.

mho

i., elek. iletkenlik birimi.

mi

i., müz. mi notası, gamın üçüncü notası.

miaow , miaou

bak. meow.

miasma

i. (çoğ. -mas, -mata) havaya yayılan ufak zararlı maddecikler veya mikroplar; böyle mikroplu hava; eskiden bu havadan geldiği düşünülen sıtma; pis ve zehirli hava. miasmal, miasmat'ic s. mikroplu, zehirli, tehlikeli.

mica

i. mika, evrenpulu. mica schist mika taşı. micaceous s. mikamsı; mikah; mikaya ait.

mice

bak. mouse.

micelle

i., kim. misel.

michael

i. baş meleklerden biri, Mikail; bir erkek ismi.

michelangelo

i. Mikelanj.

mickey finn

A.B.D., (argo) içine gizlice uyuşturucu ilaç katılmış içki.

mickey mouse

Miki Fare; A.B.D., (argo) hava cıva şey; karışlk durum; çok kolay ders; basit, kolay, önemsiz.

mickle , muckle

s., i., iskoç. çok büyük; i. çok miktar.

micro

s., i. miniden daha kısa (giysi).

micro-

önek küçük.

microanalysis

i., kim. çok ufak miktarlann tahlili.

microbe

i. mikrop.

microcephalous

s., tıb. ufak kafalı, kafası normalden küçük, mikrosefal.

microchemistry

i. mikrokimya, ufak miktarlarla ilgilenen kimya.

microcopy

i. kopyası fotoğrafla alınmış küçük nüsha; çok küçültülerek fotoğrafla alınmış kopya.

microcosm

i. küçük dünya; küçük evren olmak sıfatıyle insan; küçük bir dünyayı temsil eden grup veya toplum.

microfilm

i. mikrofilm .

micrograph

i. çok ufak yazı veya resim yapmaya mahsus bir alet; mikroskopta görüldüğü hali ile resim.

microgroove

i. fazla devirli plaklarda gayet ince çizgi.

micrometer

i. mikrometre.

micron

i. (çoğ. -cra) bir milimetrenin binde biri, mikron.

micronesia

i. Mikronezya.

microorganism

i. biyol. mikroorganizma, mikrop.

microphone

i. mikrofon. microphon'ic s. mikrofona ait.

microscopy

i. mikroskop kullanma tekniği; mikroskopla tetkik. microscopist i. mikroskop kullanan kimse.

microspore

i., bot. mikrospor, pek ufak tohum.

microtome

i. mikroskopla muayene için ince dilimler kesme aleti.

microtomy

i. mikroskopla muayene için ince dilimler kesme .

microvolt

i., elek. voltun milyonda biri, mikrovolt.

microwave

i. çok kısa dalga, bin ile otuz bin megahertz arasında titreşimi olan elektromanyetik dalga.

micturate

f. su dökmek, işemek. micturi'tion i., tıb. sık sık su dökme hastalığı.

mid

s. orta, ortadaki.

mid

kıs. middle.

mid , 'mid

(şiir), (edat) arasında

mid -

önek orta, ortadaki.

mid-air

s havadaki.

midbrain

i. beynin orta kısmı.

midcourse

i. orta yol, itidal yolu.

midday

i. öğle vakti.

midden

i., ing., leh. mezbele, gübrelik, çöp yığını. kitchen midden antro. içinde insan ve hayvan kemikleri ile taş aletler bulunan tarihöncesinden kalma çöp yığını.

middle

s., i. orta, vasat; ortadaki, aradaki; i. orta yer, orta. middle age orta yaş. Middle Ages ortaçağ. middle C müz. do. middle class orta sınıf, burjuva. middle ear ortakulak. Middle East Orta Doğu. Middle Kingdom eski bir Mısır krallığı (M.Ö. 2400-1580); eski çin imparatorluğu. Middle West A.B.D.'nin orta bölgesi.

middleaged

s. orta yaşlı.

middlebrow

s., i., k.dili az kültürlü, sıradan zevkleri olan (kimse).

middleclass

s. orta tabakadan, burjuva olan.

middleman

i. komisyoncu, tellâl.

middlemost

s. en ortadaki.

middleoftheroad

s. ılımlı bir yol veya politika güden, ılımlı.

middler

i. üç sınıflı okullarda orta sınıfta olan öğrenci.

middlesized

s. orta boy.

middleweight

i. orta siklette boksör veya güreşçi.

middling

s., z. orta, iyice; orta taba kaya mahsus; z., k.dili orta halde, şöyle böyle. middlings i., çoğ. orta kalitede mahsul, borsada fiyat ayarlamasına esas olan ve liflerinin uzunluğu orta derecede pamuk.

middy

i., k.dili deniz yarsubayı; bahriyeli ceketi biçiminde bluz.

midge

i. titrersinek, zool. Chironomus plumosa; ufak yapılı yaratık.

midget

i, s. cüce, çok ufak yapılı kimse; s. mini.

midi

s., i. midi, baldıra kadar inen (giysi).

midiron

i. ucu orta eğiklikte olan golf sopası.

midland

s., i. memleketin iç kısmında bulunan; ingiltere ortasında bulunan eyaletlere mahsus; kara ile çevrili; i. bir memleketin iç kısmı; çoğ, b.h. ingilterenin iç eyaletleri.

midmost

s. en orta yerdeki, tam ortadaki; orta yere yakın.

midnight

i. gece yarısı. midnight sun kutuplar civarında gece yarısı güneşi. burn the midnight oil gece geç vakte kadar çalışmak.

midpoint

i. orta, göbek, orta yer.

midrash

i. (çoğ. Midrashim) Eski Ahidin Arami diliyle yazılan tefsirleri.

midrib

i., bot. yaprağın orta damarı.

midriff

i. göğüsle karın arasındaki kısım; anat. diyafram, göğüs ile karnı ayıran zar.

midship

s., den. geminin ortasında olan. midships i., çoğ., den. geminin orta kısımları. midshipman i. deniz yarsubayı.

midst

i., (edat) orta, orta yer; (edat) ortasında. in our midst aramızda. in the midst of ortasında, arasında.

midstream

i. nehrin orta yeri.

midsummer

i. yaz ortası; yaz dönümü. Midsummer Daying 24 haziran.

midterm

i. sömestr ortası; A.B.D. sömestr ortasında yapılan sınav.

midtown

i. şehir merkezi.

midway

i., s., z. bir fuarda panayıra mahsus kısım; s. yarı yolda olan; z. yarı yolda.

midweek

i. hafta ortası.

midwest

i. A.B.D.'nin orta bölgesi.

midwife

çoğ. wives i. ebe.

midwinter

i. kış ortası, karakış.

midyear

s., i. sene ortasındaki; i., A.B.D. sene ortasında yapılan imtihan.

mien

i. surat, çehre; eda, tavır, görünüş, hava.

miff

i., f., k.dili manasız kavga, çekişme; küsme, darılma; f. darıltmak, küstürmek. miffed s. küskün, dargın.

mig

i., A.B.D., leh. bilye, zıpzıp, misket.

might

i. kabiliyet, kudret, kuvvet, güç, zor. with might and main var kuvvetle, elden geldiği kadar.

might

bak. may.

mightily

z. kudretle, kuvvetle, büyük bir güçle; çok fazla.

mighty

s., z. kuvvetli, kudretli, güçlü, zorlu; büyük; fevkalade; z., k.dili pek çok. mightiness i. güçlülük.

mignon

s. minyon, küçük ve zarif.

mignonette

i. muhabbetçiçeği, bot. Reseda odorata.

migraine

i., tıb. migren, yarım başağrısı.

migrate

f. göç etmek, hicret etmek. migrent i. göçmen, muhacir. migration i. göç, hicret, muhaceret, göçmenlik. mi'gratory s. göçebe; göçücü; göçle ilgili.

mikado

i. Japon imparatoru, mikado.

mike

i., k.dili mikrofon.

mil

kıs. military.

mil

i. bir pusun binde biri olan tel kalınlığı ölçüsü, 0,00254 cm.

mil(e)age

i. mil hesabı ile mesafe; mil başına verilen ücret; yük vagonları için mil hesabı ile verilen kira; A.B.D., k.dili şimdiye ve geleceğe ait değer veya yarar.

milady

i. ingiliz asılzadesi kadın (bu tabir Fransa'da kullanılır); şık giyimli kadın .

milage

bak. mileage.

milch

s. süt veren, sağmal. milch cow sağmal inek.

mild

s. kibar, nazik; yumuşak, zarif; ılımlı; hafif. mildly z. kibarca; biraz. mildness i. nezaket; ılımlılık.

mildew

i., f. küf; bitkiler üzerinde yetişen çok zararlı küf; f. küflendirmek; küflenmek, küf bağlamak. mildewy s. küflü.

mile

i. mil, 1609,35 metrelik uzunluk ölçü birimi. milepost i. yol üzerinde mil işareti olan direk. milestone i. kilometre taşı; önemli bir olay, dönüm noktası. geographical mile, nautical mile coğrafya veya deniz mili, 1852 metrelik mesafe ölçüsü. ton mile mil başına bir ton (taşıma hesabı ölçüsü).

miler

i. bir millik koşu için eğitilmiş yarış atı veya koşucu.

milfoil

i. civanperçemi, bot. Achillea millefolium.

miliary

s. darı tanelerine benzer; tıb. darı tanelerine benzer sivilce veya lekeleri olan (hastalık).

milieu

i. muhit, çevre.

militant

s., i. saldırgan, atak; azimkar, faal; kavgacı, militan. militancy i. saldırganlık; azimkarlık. militantly z. saldırganca.

militarism

i. askerlik ruhu, asker zihniyeti; savaşçı siyaset, militarizm; askeri üstünlük. militarist i. militarizm taraftarı. militariza'tion i. askerileştirme. mil- itarize f. askerileştirmek.

military

s., i. askeri; askerliğe veya savaşa ait; ordu veya silâhlı kuvvetler tarafından yapılan; i., the ile silâhlı kuvvetler, ordu. military law askeri hukuk. military police askeri inzibat teşkilâtı; inzibat eri, kıs. MP As. İz. militarily z. askeri bakımdan.

militate

f. tesir etmek, ağır basmak. militate against aleyhine etkilemek. militate in favor of lehine etkilemek.

militia

i. milis; A.B.D. yedek askerler militiaman i. yedek er.

milk

i. süt. milk fever tıb. loğusa kadınlarda sütün gelişi ile meydana gelen hafif ateş. milk leg filibit. milk of human kindness insanın tabii şefkati. milk of magnesia İngiliz tuzu karışımı, bir çeşit müshil. milk run (argo) tehlikesiz uçuş (bomba uçakları), mutat uçuş. milk shake dondurma ve şurupla kanştırılıp çalkalanmış süt. milk snake kemirgenlerle beslenen zehirsiz bir yılan, zool. Lampropeltis doliata. milksugar laktoz. milk teeth süt dişleri. milk vein anat. süt damarı.

milk

f. sütünü sağmak; (bir kimseden) almak, çekmek; faydalanmak, kötüye kullanmak.

milk-and-water

s. tatsız ve tesirsiz (şey veya kimse).

milker

i. süt sağan kimse veya araç; sağmal hayvan.

milkmaid

i. sütçü kız.

milkman

i. sütçü.

milksop

i. zayıf ve korkak tabiatlı adam.

milkweed

i. sütümsü özsuyu ve tohumlarında ipek gibi tüydemetleri olan bir bitki, bot. Asclepias.

milkwhite

s. süt gibi beyaz.

milkwort

i. sütotu, bot. Polygala vulgaris.

milky

s. süt gibi, süte benzer; sütlü; uysal, yumuşak. Milky Way astr. samanyolu, samanuğrusu, hacılaryolu. milkiness i. süt gibi olma; aşırı uysallık, yumuşak huyluluk.

mill

f. değirmende öğütmek, çekmek; değirmenden geçirmek; (paranın kenarını) diş diş yapmak; dövüp köpürtmek (çikolata v.b.); koyun sürüsü gibi birbirine sokularak bir merkez etrafında dönmek.

mill

i. değirmen; el değirmeni; fabrika, imalâthane; makina tertibatı; mengene, cendere. mill hand fabrika işçisi. mill stream değirmeni döndüren akarsu. mill wheel değirmen çarkı veya dolabı. food mill mama mengenesi, meyva presi. go through the mill büyük zorluklar atlatmak; tecrübe sahibi olmak.

mill

i. doların binde biri, sentin onda biri.

millboard

i. kitap ciltlerinin yapımında kullanılan kalın karton.

milldam

i. değirmen barajı.

milled

s. çekilmiş, öğütülmüş; işlenmiş; çentikli, oluklu, tırtıllı, tırtıklı.

millenarian

s., i. bininci, bin yıla ait; kıyametten evvel barış ve selâmetin hüküm süreceği farzolunan bin yıllık devreye ait; i. bu devrin geleceğine inanan kimse. millenarianism i. bin yıllık barış ve selâmet devresine inanış.

millenary

s., i. bin yıla ait; bin yıllık devreye ait; i. bin ylllık devre; bu devrin geleceğine inanan kimse.

millenniu m

i. bin yıllık devre; kıyametten evvel barış ve selâmetin hüküm süreceği farzolunan bin yıllık devre; bininci yıldönümü; mutluluk devresi. millennial s. bin yıllık devreye ait.

millepede

bak. millipede.

millepore

i., zool. denizdanteli.

miller

i. değirmenci; değirmen makinası; zool. pervane.

millesimal

s., i. binde bir, binde bire ait; i. binde bir.

millet

i. akdarı, bot. Panicum miliaceum.

milli-

(önek) binde bir.

milliard

i., İng. milyar, bin milyon.

milliary

s. mile ait, bir mil gösteren.

milligram

i. miligram.

milliliter

i. mililitre.

millimeter

i. milimetre.

millimicron

i. bir milimetrenin milyonda biri.

milliner

i. kadın şapkacısı. millinery i. kadın şapkaları; kadın şapkacılığı.

milling

i. değirmencilik; madeni paranın kenanndaki tırtıllar. milling machine freze makinası.

million

i., s. milyon; sonsuz büyük sayı; s. bir milyondan ibaret; pek çok. the million ahali, halk. millionth s., i. milyonda bir, milyonuncu.

millionaire

i. milyoner, milyon sahibi.

millipede

i. kırkayak.

millpond

i. değirmen havuzu.

millrace

i. suyu değirmen çarkına nakleden kanal, değirmen deresi.

millstone

i. değirmen taşı; engel, yük.

millwright

i.değirmen yapan veya tamir eden adam, değirmenci.

milord

i. İngiliz asilzadesi (bu tabir Fransa'da kullanılır).

milquetoast

i. çekingen kimse, korkak adam, sümsük adam.

milt

i., f. erkek balığın menisi; f. bununla balık yumurtalarını aşılamak.

milter

i. üreme mevsiminde erkek balık.

mime

i., f. pandomimci; pandomima; eski zamanın taklitçilik komedyası; taklitçi komedyen; f. taklidini yapmak; mimik ve hareketlerle rol oynamak.

mimeograph

i., f. bir çeşit balmumlu kâğıtla işleyen teksir makinası; f. bu makina ile teksir etmek.

mimesis

i. benzetme, taklit; biyol. benzeme, renk ve biçimine girme.

mimetic

s. taklide ait, taklit kabilinden, taklitçi.

mimic

s., i., f. taklit eden; i. taklitçi; taklit; f. taklidini yapmak; taklit etmek, kopya etmek; zool. benzemek. mimicry i. taklitçilik; biyol. benzeme, renk ve biçimine girme.

mimosa

i. mimoza, küstümotu, bot. Mimosa pudica.

mina

i. eski Asya ve Yunan ağırlığı (bir kilo civarında); eski Asya ve Yunan para miktarı.

minacious

s. tehdit eden, korkunç.

minant

s şiddetle tenkit eden; tlb birden gelen (hastalık)

minaret

i. minare.

minatory

s. tehditkar, korkutucu.

mince

f., i. kıymak, ince ince doğramak; ufaltmak, küçük veya ehemmiyetsiz göstermek; nezaketle konuşmak; vakarlı eda takınarak kısa adımlarla dimdik yürümek; i., İng. kıyma. mince pie üzümlü ve baharlı elma ile yapılmış tart. make mincemeat of paramparça etmek. without mincing matters dobra dobra, sakınmadan, açıkça. mincing s. yapmacık tavırlı, çıtkırıldım. mincingly z. yapmacık eda takınarak.

mincemeat

i. tart. içine doldurulan ince kıyılmış elma, kuru üzüm ve baharat karışımı.

mind

f. bakmak, dikkat etmek; meşgul olmak; ehemmiyet vermek; kaygı çekmek, endişe etmek; boyun eğmek, itaat etmek; saymak; dikkatli olmak; karşı çıkmak, itiraz etmek; mahzurlu görmek; leh. hatırlamak. Mind you Bak, dinle. Mind you do it Mutlaka yap. Mind your p's and q's Söz ve hareketlerine dikkat et. Mind your step Önüne bak, sakın düşme. if you dont mind bir mahzuru yoksa, müsaade ederseniz. Never mind Zarar yok.

mind

i. akıl, zihin, dimağ, kafa; hatır, hafıza kuvveti; fikir, düşünce; zeka, idrak; istek, murat, arzu, meram; şuur; üstün insan. mind's eye muhayyile. mind reading başkasının zihnindekini anlama. be of one mind hemfikir olmak. blow one's mind esrar etkisiyle kendinden geçmek; şaşkına çevirmek, deli etmek. call to mind hatırlamak, hatırlatmak. change one's mind caymak, fikrini değiştirmek. give someone a piece of ones mind birini azarlamak. have a mind to niyet etmek, kurmak. have in mind hatırında olmak; niyetinde olmak. in his right mind aklı başında know one's own mind kendi fikrini bilmek, ne istediğini bilmek... make up ones mind karar vermek. of unsound mind akli dengesi bozuk. on one's mind aklında out of one's mind deli, kaçık; unutulmuş. presence of mind tehlike zamanında işe yarayan çabuk düşünüş ve soğukkanlılık. set one's mind on çok arzu etmek, kafasına koymak. speak one's mind düşündüğünü açıkça söylemek. state of mind ruh durumu. time out of mind ötedenberi, eskiden beri.

mindanao

i. Mindanao adası.

mindbender

i., (argo) sanrı uyandıran uyuşturucu madde; bu maddeyi kullanan kimse; şaşırtıcı şey; başkalarının aklını çelen kimse.

mindbending

s., (argo) sanrı uyandıran; zihni bulandıran; şaşırtıcı; bunaltıcı.

mindblowing

s., i., (argo) sanrı uyandırıcı; çıldırtıcı; i. sanrılama.

minded

s. görüşlü, fikirli, niyetli; istekli görünen, gönlü yatmış.

mindexpanding

s. görümü yoğunlaştıran veya değistiren.

mindful

s. düşünceli, unutmaz, hatırlar.

mindless

s. akılsız, dikkatsiz; akılsızca yapılan.

mine

i. maden, maden ocağı; lağım; hazine, memba; ask. mayın, sabit torpil. mine detector mayın detektörü.

mine

f. kazıp çıkarmak (kömür, maden); yeraltında (lağım veya yol) kazmak; araştırıp bulmak; sinsice bozmak; maden işletmek; tünel kazmak; ask. mayın dökmek.

mine

iyelik zam. benim; benimki. a friend of mine bir dostum. It's mine Benimdir.

minefield

i. mayın tarlası.

minelayer

i. mayın döken gemi, ağ döşeme gemisi.

miner

i. madenci, maden işçisi; mayın dökücü asker; lağım kazan asker; tırtılları yaprak kemiren zararlı bir böcek. sappers and miners askeri mühendisler, lağımcılar.

mineral

s., i. madensel, madeni; madenli, mineral; i. maden, mineral; maden filizi; madensel madde; çoğ., ing., k.dili sodalı içecekler mineral. kingdom madenler sınıfı. mineral oil madeni yağ . mineral water maden suyu. mineral wool amyant, ak asbest.

mineralize

f. mineralleştirmek; taşlaştırmak; mineralle kaplatmak; mineraller üzerinde çalışmak. mineraliza'tion i. madenleştirme. mineralizer i. bir madenle birleşince maden filizi husule getiren madde; kayalann yeniden kristalleşmesini hızlandıran madde.

mineralojy

i. madenler ilmi, mineraloji; mineraloji elkitabı. mineralog'ical s. maden ilmine ait. mineralogist i. madenler ilmi uzmanı.

minerva

i. (eski) Romalıların aklı ve hikmet tanrıçası, Minerva.

minestrone

i. et ve sebze karışık koyu bir italyan çorbası.

minesweeper

i. mayın tarama gemisi.

mingle

f. katıp karıştırmak; birbirine karıştırmak; katmak; karışmak, karıştırmak; katılmak.

mini

i., s. mini giysi; ing. ufak araba; s. mini; çok ufak mini önek kısa, küçük.

miniature

i., s., f. minyatur; (eski) elyazısı kitaplarda resim veya tezhipli yazı; s. minyatür halinde, çok ufak yapılmış; f. minyatür halinde resmetmek. miniature camera 35 m.m.'lik veya daha dar bir film kullanan fotoğraf makinası. in miniature ufak boyda yapılmış. miniaturist i. minyatürcü.

miniaturize

f. bir şeyin daha küçüğünü icat etmek veya yapmak.

minibike

i., A.B.D. küçük motosiklet.

minibus

i. minibüs.

minify

f. küçültmek; önemini azaltmak.

minim

i. bir santimetre küpün yüzde altısı değerinde sıvı ölçüsü; ing., müz. yarım nota.

minimal

s. en az, en aşağı, asgari minimal art biçim ve renk gibi unsurları en basit veya temel öğelerine indirgeyen bir sanat şekli.

minimize

f. mümkün olduğu kadar azaltmak veya ufaltmak; önemsememek, önemsiz göstermek.

minimum

i. (çoğ. -ma, -mums) s. en az miktar; en ufak derece; mat. minimum değer; s. asgari, minimum, en az, en küçük, en aşağı. minimum thermometer belirli bir zaman içinde en ufak ısı derecesini kaydeden termometre. minimum wage asgari ücret.

mining

i. madencilik; maden kazma; ask. mayın dökme.

minion

i. dalkavuk; buyruk altmda olan biri; yedi puntoluk matbaa harfi.

miniskirt

i. mini etek.

minister

i. papaz, vaiz; bakan, devlet vekili; orta elçi. minister plenipo tentiarv orta elçi.

minister

f. bakmak, yardım etmek, hizmet etmek.

ministerial

s. bakanlık veya orta elçilik görevine ait; papaz veya vaizin görevine ait; yöneticiliğe ait; zorunlu.

ministration

i. hizmet, görevi yerine getirme; yardım. min'istrant i. hizmet eden kimse, yardım eden kimse .

ministry

i. vaizlik, papazlık; papazlar; bakanlık, vekâlet; hizmet, yardım. Ministry of Agriculture Tarım Bakanlığı. Ministry of Commerce Ticaret Bakanlığı. Ministry of Communications Ulaştırma Bakanlığı. Ministry of Customs and Monopolies Gümrük ve Tekel Bakanlığı. Ministry of Defense Milli Savunma Bakanlığı. Ministry of Development and Housing imar ve iskân Bakanlığı. Ministry of Education Milli Eğitim Bakanlığı. Ministry of Energy and Natural Resources Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. Ministry of Finance Maliye Bakanlığı. Ministry of Foreign Affairs Dışişleri Bakanlığı. Ministry of Forestry Orman Bakanlığı. Ministry of Health Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı. Ministry of Industry and Technology Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. Ministry of the Interior içişleri Bakanlığı. Ministry of Justice Adalet Bakanlığı. Ministry of Labor Çalışma Bakanlığı. Ministry of Public Works Bayındırlık Bakanlığı. Ministry of Tourism Turizm ve Tanıtma Bakanlığı. Ministry of Village Affairs Köy işleri Bakanlığı. Ministry of Youth and Sports Gençlik ve Spor Bakanlığı.

minium

i. vermilyon, pek parlak bir kırmızı renk; kırmızı kurşun tuzu.

miniver

i. ortaçağda resmi elbiselere süs olarak takılan beyaz kürk.

mink

i. Amerika vizonu, zool. Mustela vison.

minnesinger

i. ortaçağ Almanya'sında lirik şair ve aşık.

minnow

i. golyan balığı, zool. Phoxinus phoxinus; küçük balık.

minoan

s. Girit'te eski Minos medeniyetine ait (MÖ 3000-1100)

minor

s., i., f. küçük; ikinci derecede olan, önemi az; rüştünü ispat etmemiş; müz. yarım derece. pest sese ait: man. kücük; A.B.D. üniversitede ikinci branşa ait; azınlığa ait; i. rüştünü ispat etmemiş kimse; A.B.D. üniversitede ikinci branş, yardımcı sertifika; müz. minor; man. küçük önerme; A.B.D., spor ikinci lig; f., in ile A.B.D. üniversitede ikinci branş olarak almak. minor key minor anahtarı. minor league A.B.D., spor ikinci lig. minor mode müz. minör dizi. minor premise man. küçük önerme. minor term man. küçük terim.

minority

i. azınlık; reşit olmama.

minotaur

i., Yu. mit. Girit'te yaşadığı zannedilen ve insan etiyle beslenen yarı insan yarı boğa şeklinde bir canavar.

minster

i., ing. manastır kilisesi; büyük kilise, katedral.

minstrel

i. ortaçağda halk şairi, aşık; eskiden yüzü siyaha boyanmış olarak zencilere mahsus şarkılar okuyan ve soytarılık eden oyuncu; (şiir) ozan, aşık, şair.

minstrelsy

i. saz şairliği, aşıklık; lirik şiir veya baladlar; saz şairleri topluluğu.

mint

i. darphane, para basılan resmi yer; büyük mebla (özellikle para). mint mark paralara konan darphanenin veya darphane müdürünün markası. mintmaster i. darphane müdürü.

mint

f. para basmak; icat etmek, uydurmak.

mint

i. nane, bot. Mentha. mint julep naneli ve buzlu viski. mint sauce kuzu eti yanında yenen naneli sos. water mint su yarpuzu, bot. Mentha aquatica. wild mint yarpuz, bot. Mentha pulegium.

mintage

i. darbedilen para; para basma ücreti; paraya basılan damga.

minuend

i., mat. kendisinden başka bir sayı çıkarılan rakkam, eksilen.

minuet

i. üç tempolu ağır ve eski bir dans; bu dansın müziği; menüet.

minus

s., mat. eksi, nakıs; k.dili sıfır, hiç. a minus quantity sıfırdan aşağı miktar; menfi miktar. minus seven degrees Centigrade nakış yedi, sıfırın altında yedi derece. minus sign eksi işareti.

minus

(edat) eksi,çıkarsa. He is minus his hat şapkası yok şapkasızdır. Three minus one equals two üçten bir çıkarsa iki kalır.

minuscule

i., s. küçük harf, minüskül; küçük harfli el yazısı; s. küçük harfle yazılı; küçük, ufacık, önemsiz.

minute

s. çok ufak; önemsiz; dakik, çok ince. minutely z. dikkatle, ihtimamla, inceden inceye. minuteness i. çok küçük olma.

minute

i. dakika; geom. bir derecenin altmışta biri, dakika; an, lahza; çoğ. zabıt, zabıtname, rapor, tutanak. minute book zabıt defteri, tutanak. official minute book kararname defteri. minute hand saat yel kovanı, dakikayı gösteren kol. minute mark dakika işareti; derecenin altmışta birini gösteren işaret ('). minute steak çabuk pişen ince biftek. minute wheel saat yelkovanını hareket ettiren çark.

minute

f. not veya zabıt tutmak; saat tutmak.

minuteman

i., A.B.D., tar. her an savaşa hazır gönüllü asker; yeraltında saklanan kıtalararası roket.

minutiae

i., çoğ. (tek minutia) önemsiz ayrıntılar.

minx

i. civelek kız.

miocene

i., jeol. Miyosen.

mirabiledictu

Lat. Hayret!

miracle

i. mucize, harika, keramet. miracle play ortaçağa mahsus dini piyes.

miraculous

s. mucize kabilinden, harikulade, hayret verici, garip; doğaüstü; mucize yaratan. miraculously z. mucize eseri olarak. miraculousness i. mucize ka bilinden oluş.

mirage

i. serap, ılgım, yalgın.

mire

i. çamur, batak; kir, pislik.

mire

f. çamura batırmak; çamurla kirletmek, çamura bulaştırmak; çamura batmak. mire down yarıda kalmak, başarısızlığa uğramak.

mirror

i., f. ayna; f. ayna gibi göstermek, aksetmek. mirror writing aynada görüldügü gibi ters yazı.

mirth

i. şenlik, cümbüş mirthful s. şen, sevinçli, neşeli mirthless s. neşesiz.

miry

s. çamurlu, batak; kirli, pis. miriness i. çamurluluk .

mirza

i., Far. mirza,(bey unvanı),prens.

mis

önek yanlış, kötü, hatalı.

misadventure

i. kaza, belâ, talihsizlik, felâket.

misadvise

f. yanlış öğüt veya bilgi vermek.

misalliance

i. uygunsuz izdivaç, yanlış evlilik; uygunsuz bir birlik.

misally

f. uygunsuzca birleşmek.

misanthrope

, misanthropist i. insanlardan nefret eden veya insanlara güvenmeyen kimse; insanlardan kaçan kimse, merdümgiriz kimse. misan- throp'ic s. insandan nefret eden; merdümgiriz. misan'thropy i. insanlardan kaçma veya nefret etme.

misapply

f. yanlış tatbik etmek veya istimal etmek, yerinde kullanmamak.

misapprehend

f. yanlış anlamak. misapprehension i. yanlış anlama.

misappropriate

f. haksız olarak almak veya kullanmak, emanete hıyanet etmek, çalmak. misappropria'tion i. emanete hıyanet, emniyeti suiistimal.

misbegotten

s. piç, veledi zina.

misbehave

f. yaramazlık etmek; fena hareket etmek. misbehavior i. fena hareket; yaramazlık.

misbelieve

f. itikat etmemek, inan mamak, kâfir olmak. misbelief i. küfür, umumun kabul ettiğine aykırı itikat, yanlış kanaat. misbeliever i. kafir

misc

kıs. miscellaneous, miscellany.

miscalculate

f. yanlış hesap etmek. miscalcula'tion i. yanlış hesaplama.

miscall

f. yanlış isim vermek; spor yanlış karar vermek (hakem); Ing., leh. sövüp saymak.

miscarriage

i. çocuk düşürme, düşük; işin boşa çıkması, işin ters gitmesi, başarısızlık; yanlış yere sevketme. miscarriage of justice adli hata.

miscarry

f. başaramamak; boşa çıkmak, ters gitmek; çocuk düşürmek; yanlış yere götürülmek.

miscast

f. tiyatroda yanlış rol vermek.

miscegenation

i. ırkların ve bilhassa beyazlarla siyahların melezleşmesi.

miscellaneous

s. muhtelif, çeşitli, karışık, çok yönlü.

miscellany

i. derleme.

mischance

i. talihsizlik, kaza.

mischief

i. yaramazlık; haylazlık; haylazca hareket veya tavır; haylaz kimse; zarar, ziyan, hasar; zararlı şey; k.dili şeytan. mis chiefmaker i. kavga -çıkaran veya fitnecilik eden kimse. get into mischief yaramazlık etmek. keep out of mischief yaramazlıktan kaçınmak.

mischievous

s. yaramaz, haylaz; zarar verici. mischievously z. yaramazca; zarar vermek niyetiyle; zarar verecek şekilde.

mischoose

f. (chose, chosen) yanlış seçmek.

miscible

s. karıştırılabilir.

misconceive

f. yanlış kavramak. misconception i. yanlış kavrama; yanlış kavram. labor under a misconception yanlış kanalda olmak.

misconduct

i. kötü davranış; zina; suiistimal; kötü idare.

misconduct

f. kötü idare etmek. misconduct oneself ahlâkseca davranmak.

misconstruction

i. yanlış anlama, yanlış yorumlama, yanlış mana verme.

misconstrue

f. yanlış yorumlamak, yanlış anlamak, ters mana vermek.

miscount

f., i. yanlış saymak, yanlış hesap etmek; i. yanlış hesap.

miscreant

i., s. kötülükçü kimse, habis kimse; s. zalim, gaddar, vicdansız; eski imansız.

miscreate

f. yanlış yaratmak.

miscue

i., f. bilardoda bileyi isteka ile yanllş vurma; k.dili yanlış, şaşkınlık veya dalgınlık eseri olan hata; f. tiyatro konuşmada hata yapmak.

misdate

f. yanlış tarih koymak.

misdeal

f. (-dealt) i. iskambil kâğıtlarının yanlış dağıtmak; i. yanlış dağıtma.

misdeed

i. kötü ve ahlaksızca hareket, kötülük.

misdeem

f., şiir yanlış hüküm vermek.

misdemean

f. kötü davranmak. misdemeanant i. kabahat işlemiş kimse, kötü hareketinden dolayı suçlanan kimse; suçlu kimse. misdemeanor i. hafif suç; kötü davranış.

misdirect

f. yanlış salık vermek, yanlış yola sevketmek, yanltmak, yanlış yol göstermek, yanlış tarif etmek. misdirection i. yanlış salık verme, yanıltma.

misdo

f. yanlış yapmak; kötülük yapmak misdoer i. kötülük yapan kimse. mis doing i. kötü hareket.

misdoubt

f., i., eski şüphe etmek; korkmak; i. şüphe; korku.

misemploy

f. kötüye kullanmak, suiistimal etmek.

misenscene

Fr. mizansen.

miser

i. cimri kimse, pinti kimse.

miserable

s. sefil, pek fakir; dertli, bedbaht, perişan; mutsuz; acınacak halde; zavallı; k.dili hasta; sefalet getiren; süfli, aşağılık, pek kötü; utanmaz. miserably z. pek fena.

miserere

i., Lat. Mezmurlar kitabında 51'inci Mezmur (Latince metin de bu kelime ile başlar); bu Mezmurun bestesi.

miseri'cord

i. ortaçağda yaralı şovalyeyi azaptan kurtarmak için son darbenin vurulduğu hançer; manastırda oruç gibi bir vecibeden affedilme; manastırda böyle affedilenlere mahsus oda; kilisede ayakta ilâhi soyleyenlerin dayandığı küçük çıkıntı.

misericordia

i., Lat. merhamet.

miserly

s. cimri, hasis, pinti. miserliness i. cimrilik, pintilik.

misery

i. dert, ıstırap, acı; sefalet; bedbahtlık; leh. eziyet.

misfeasance

i., huk. yolsuzluk, kötüye kullanma, kanunsuzluk, kusurlu hareket.

misfire

f., i. ateş almamak (tüfek veya torpil); hedefe isabet ettirememek;ateş almama.

misfit

i. uygun gelmeyiş; iyi uymayan şey; uyumsuz kimse, çevresine uymayan kimse.

misfortune

i. talihsizlik; bedbahtlık; kaza, belâ, felâket.

misgiving

i., gen.,çoğ. şüphe, kuşku, kuruntu; korku.

misgovern

f. kötü idare etmek. misgovernment i. kötü idare.

misguide

f. yanlış yola sevketmek, yanlış salık vermek; azdırmak,baştan çıkarmak. misguidance i. yanlış yola sevketme.

mishandle

f. kötü kullanmak, kötü idare etmek.

mishav

i. aksilik, talihsizlik.

mishmash

i. karmakarışıklık.

misinform

f. yanlış bilgi vermek, yanlış anlatmak. misinforma'tion i. yanlış bilgi.

misinterpret

f. yanlış yorumlamak, yanlış mana vermek, yanlış anlamak. misinterpreta,tion i. yanlış yorum.

misjudge

f. yanlış hüküm vermek; yanlış anlamak; yanlış fikir edinmek.

mislay

f .(laid) yanlış yere koymak, kaybetmek.

mislead

f. (led) yanlış yola sevketmek, yanlış yoldan götürmek; yanlış fikir vermek, aldatmak.

mislike

f. beğenmemek, hoşlanmamak.

mismanage

f. kötü idare etmek, idare edememek. mismanagement i. kötü idare.

mismarriage

i.uygunsuz ve mutsuz evlilik.

mismatch

f.,i.bir birine iyi uymamak; i.uygunsuz birleşme, uymama.

misname

f.yanlış isim vermek.

misnomer

i.yanlış isim, isimde hata; yanlış isim kullanma.

misogamy

i.evlilikten nefret. misogamist i.evlilikten nefret eden kimse.

misogynist

i.kadından nefret eden kimse, kadın düşmanı.misogynous s.kadından nefret eden.

misoneism

i.,psik. yenilik korkusu, değişiklik korkusu.

misplace

f.yanlış yere koymak. misplace one's confidence yanlış kim seye güvenmek.misplacement i.yanlış yere koyma.

misplay

i.yanlış oyun, hatalı oyun .

misprint

f.,i.yanlış basmak; i.baskı hatası.

misprision

i.,huk.vazifeyi suiistimal; bir cürüme göz yumma suçu; yanlış, hata.

mispronounce

f.yanlış telaffuz etmek.

mispronunciation

yanlış telaffuz.

misquote

f.yanlış aktarmak, birinin sözünü yanlış tekrarlamak.misquota'tion i.yanlış aktarma.

misread

f.(read) yanlış okumak, yanlış yorumlamak.

misreckon

f yanlış saymak, yanlış hesap etmek.

misremember

f. yanlış hatırlamak.

misrepresent

f. yanlış ve ya yalan yere anlatmak; kötü temsil etmek. misrepresenta'tion i. yalan.

misrule

f., i. kötü idare etmek; i. kötü hükümet, kötü yönetim; karışıklık.

miss

f. vuramamak, vurmamak, isabet ettirememek veya etmemek; bulamamak, kaçırmak, yanlışlıkla atlamak, ele geçirememek; özlemek, yokluğunu hissetmek, aramak. miss fire ateş almamak. miss out atlamak, görmemek; gidememek, kaçırmak. miss the point meseleyi kavramamak. He just missed being run over ezilmekten zor kurtuldu.

miss

i. nişanı vuramayış, isabet ettire meyiş; başarısızlık. A miss is as good as a mile Fırsatı kaçırdlktan sonra, iyi mi, kötü mü olduğu farketmez.

miss

i., k.dili genç kız; b.h. Matmazel, Bayan (soyadından evvel gelir).

missal

i., kil. Katolik kilisesinde Aşai Rabbani ayini kitabı; dua kitabı.

missel

i. ökseardıcı, zool. Turdus viscivorus.

misshape

f. (-shaped, -shapen) kötü biçim vermek, biçimsizleştirmek misshapen s. biçimsiz, kötü biçimli.

missile

i. mermi, kurşun; ok, merak; atılan şey; güdümlü mermi.

missilry

i. roket veya güdümlü mermi yapma ve kullanma sanatı.

missing

s. eksik, olmayan, kayıp. missinglink bak. link the missing savaşta kayıp askerler. There is a page missing bir sayfa eksik .

mission

i. memuriyet veya vazife ile bir yere gönderilen kimseler; misyon, memuriyet, vazife, görev, hizmet; misyoner heyeti; misyonerlerin faaliyet sahası: A.B.D. sefarethane, elçilik; kilisede yapılan özel toplantı veya vaiz serisi; imaret, fakirlere yardım evi; en büyük arzu, hedef, amaç; aşk uçuş.

missionary

i. misyoner .

missis

i., k.dili, the ile evin hanımı; eş, karı.

mississippi

i. Mississippi nehri; Mississippi eyaleti .

missive

i. mektup, tezkere.

missouri

i. Amerikada Missouri nehri; Missouri eyaleti. from Missouri A.B.D., k.dili şupheci, delilsiz inanmayan.

misspell

f. (-spelled veya -spelt) imlasını yanlış yazmak. misspelled s. imlası bozuk.

misspend

f. (-spent) kötü harcamak, boş yere sarfetmek, boşuna geçirmek .

misstate

f. yanlış ifade etmek, yalan katarak anlatmak. misstatement i. yanlış ifade, hata; yalan.

misstep

i. yanlış adım; yanlış teşebbüs.

mist

i., f. sis, duman, pus; buğu; donukluk, karartı; f. sis ile kaplamak, sisli olmak; çiselemek.

mistake

i. yanlış, hata, yanlışlık, yanılma. Make no mistake ,şüphe etme, yanılma.

mistake

f. (-took, -taken) yanlış anlamak; yanlışlıkla benzetmek, başkası zannetmek; yanlış telakki etmek veya görmek; yanılmak. mistaken for benzetilmiş, başka birisiyle karıştınlmış mistakable s. yanlış anlaşılabilir.

mistaken

s. yanlış, yanlış fikre dayanan, hatalı mistakenly z. yanlışlıkla.

mister

i. (kıs. Mr) Bay, Efendi (erkek soyadından evvel kullanılan ünvan).

mistime

f. zamanı yanlış ayarlamak; zamanını yanlış tahmin etmek.

mistletoe

i. ökseotu, bot. Viscum albüm.

mistook

bak. mistake.

mistral

i. Güney Fransa'ya ait çok soğuk karayel.

mistranslate

f. yanlış tercüme etmek. mistranslation i. yanlış çeviri.

mistreat

f. kötü kullanmak, incitmek, kötü davranmak.

mistress

i. hanım, nüfuz sahibi kadın, aile hanımı, okul müdiresi; metres; eski, b.h. evli kadınlara verilen ünvan (şimdi kıs, Mrs).

mistrial

i., huk. işlem hatası yüzünden hükümsüz kalan muhakeme.

mistrust

i., f. güvensizlik,itimatsızlık, şüphe; f. güvenmemek, hakkında şüphe etmek. mistrustful s. güvensiz, şüpheli, kuşkulu.

misty

s. sisli, dumanlı; bulanık. mistiness i. sis.

misunderstand

f. (-stood) yanlış anlamak, ters anlamak. misunder standing i. yanlış anlama; anlaşmazlık.

misusage

i. yanlış kullanılış; fena muamele.

misuse

i. kötü kullanış; suiistimal.

misuse

f. kötü işte kullanmak, suiistimal etmek.

mite

i. kene, sakırga; ufak para, akçe; çok ufak şey. cheese mite peynir kurdu, zool. Acarus siro. itch mite uyuz böceği, zool. Sarcoptes scabei.

miter

, ing mitre i. piskoposluk tacı; piskoposluk rütbesi; gönye. miter box gönye kesmek için testereyi kılavuzlayan kutu. miter joint gönye. miter wheels bir birine 45 derecelik açı ile geçme dişli çark.mitered, mitred s. piskopos tacı giyinmiş.

mithras

i. eski İran aydınlık ve hakikat tannsı.

mithridate

i., eski panzehir.

mithridatize

f. miktarını azar azar artırarak zehir alıp vücudu zehirlenmekten muaf kılmak.

mitigate

f. yatıştırmak; azaltmak, hafifletmek. mitigating causes huk. cezayı hafifletici sebepler. mitigable s. yatıştırılabilir; azaltılabilir, hafifletilebilir. mitiga'tion hafifletme, azaltma.

mitosis

i., biyol. karyokinez.

mitrailleuse

i. mitralyöz, makinalı tüfek. mitrailleur i. makinalı tüfek kullanan asker, mitralyözcü.

mitral

s., anat. kalpteki iki yapraklı kapağa ait (sol kulakçık ve sol karıncık arasında). mitral valve bu kapak.

mitre

bak. miter.

mitt

i., beysbol yalmz baş parmak yeri olan ve avucu yastıklı torba eldiven, beysbol eldiveni; kadınlara mahsus parmaksız dantel eldiven; tek parmaklı eldiven; argo el; argo boks eldiveni.

mitten

i. tek parmaklı eldiven.

mittimus

i., huk. hapis cezası ilamı;ing., k.dili memuriyetten çıkarma, azletme.

mitzvah

i. Musevi dininde sünnet; sevap.

mix

f., i. karıştırmak, birbirine karıştırmak; karmak; katmak; melez elde etmek için çiftleştirmek; karışmak, kaynaşmak, uyuşmak, bağdaşmak; i. karıştırma, karışma, karışım; kanşıklık veya şaşkınlık hali. be mixed up zihni karışmak; karışmak, atılmak. mix up karıştırma!: They do not mix well Anlaşamıyorlar. uyuşamıyorlar. mixable s. karıştırılabilir.

mix-up

i. karışık durum, anlaşmazlık.

mixed

s. karışık, karıştırılmış; karma. mixed doubles tenis her iki tarafta birer kadınla birer erkek olarak oynanılan oyun, kanşık. çiftler mixed fraction mat. tam sayılı bayağı kesir mixed group karma grup. mixed marriage değişik din ve milletten kimselerin evlenmesi. mixed media teyp, film, fonograf, slayt ve benzerini beraber kullanan gösteri. mixed metaphor bak. metaphor. mixed train yolcu ve yük va- gonlanndan müteşekkil tren.

mixer

i. karıştırıcı şey veya kimse; mikser, elektrikli yemek karıştırıcısı; k.dili tanımadıkları ile rahatça konuşabilen kimse; k.dili tarnıştırma toplantısı.

mixture

i. karışım; karıştırma; katıştırma; karışma, karıştırılma, kaynaşma.

mizzen

, mizen i., den. mizana direği, üç direkli geminin en gerideki direği; mizana yelkeni.

ml

kıs. Michigan.

mlle

kıs. Mademoiselle.

mm

kıs. millimeter.

mnemonic

s., i.hafızaya yardımı olan, hafızayı kuvvetlendiren; hafızaya ait; i. hatırlatıcı ipucu. mnemonics i. hafızayı kuvvetlendirme usulü, hafızayı terbiye ilmi.

mo

kıs. Missouri.

moa

i. moa, Yeni Zeland'a mahsus devekuşuna benzer türu tükenmiş bir kuş.

moan

f., i. inlemek, figan etmek; i. inilti, inleme, figan .

moat

i., f. kale hendeği; f. etrafna böyle hendek çevirmek. moated s. hendekli.

mob

i., f. (-bed, -bing) insan kalabalığı, izdiham; ayaktakımı, avam; k.dili gangsterler çetesi: f. güruh halinde saldırmak, kitle halinde hücum etmek; merakla etrafını sarmak; yığılmak. mob law halk tarafından yürütülen kanun, linç kanunu.

mobile

i. dengede hareket düzeni.

mobile

s. yer değiştirebilen, devingen, serbest hareket eden; akışkan; kolay değişen (çehre); değişken, kararsız (fikir); ask. seyyar (ordu). mobile home araba ile çekilebilen tekerlekli ev. mobility i. devingenlik; değişkenlik; akışkanlık.

mobilize

f. seferber etmek, silah altına almak, harekete getirmek mobilization ; seferberlik.

mobocracy

i. avamtakımı yönetimi.

mobster

i., argo gangster.

mocamp

i. kamping, kamp yeri.

moccasin

i. mokasen, Amerika yerlilerine mahsus çarık; Amerikanın güney eyaletlerine mahsus çok zehirli ve koyu renkli bir su yılanı, zool. Agkistrodon piscivorus.

mocha

i. Yemen'de Moha limanl; k.h. Yemen kahvesi; çikolata ve kahve karışımı ile yapılmış veya kahveli bir tat verici; bir çesit yumuşak koyun derisi.

mock

i., s. alay, istihza, eğlenme; taklit şey, sahte şey; alay edilecek şey, maskarallk; s. sahte, kalp, taklit. mock orange ful, ağaç fulü, bot. Philadelphus cotonarius. mock sun güneşe yakın ve karşı tarafta görulen güneş aksı yalancı güneş. mock turtle soup kaplumbağa çorbası taklidi olarak dana başından yapılan çorba.

mock

f. alay etmek, istihza etmek, eğlenmek; hakir görmek; aldatmak; taklidini yapmak; alay için taklit etmek. mockingly z .alay ederek.

mockery

i. istihza; alay, alay edilecek şey; taklit, alay manasında taklit, alay manasında taklitçilik; manasız iş.

mockheroics

i., çoğ. destansı taşlama.

mockingbird

i. alaycı kuş, zool. Mimus polyglottos.

mod

s., argo şık.

mod

kıs. moderate, modern.

modal

s. şekle ait; şekilden ibaret; müz. makama ait; gram. kiplere ait; istatistik en sık görülen (değer), tipik.

modality

i. şekil, usul, tarz; man. bir önermenin gerekliliğini, imkân veya imkansızlığını ifade eden hal; tıb tedavi usulü veya cihazı.

mode

i., müz. makam; gram. kip; man. bir önerme veya karşılaştırmanın şekli; usul, tarz, üslup, şekil; moda; istatistik en çok elde edilen değer.

model

i., s. örnek, model, numune; kalıp, şekil; resim, plan; örnek tutulacak kimse; manken; s. numune veya model olan; örnek tutulmaya lâyık.

model

f. (-ed, -ing veya -led,-ling) örneğe göre yapmak; model yapmak; biçimlendirmek; defile yapmak; üç boyutlu görünümü vermek.

moderate

s., i. ılımlı, mutedil; orta, ikisi ortası; i. ılımlı kimse. moderately z. mutedil olarak, ılımlı olarak; az çok. moderateness i. ılımlılık.

moderate

f. yatıştırmak, itidale getirmek, yumuşatmak; yatışmak, yumuşamak; azaltmak, hafifletmek; başkanlık etmek, idare etmek.

moderation

i. ılımlılık, itidal; insaf. in moderation ifrata gitmeden, aşırılığa kaçmadan, itidalle.

moderato

z., it., müz. moderato.

moderator

i. yatıştıran kimse; toplantı başkanı; fiz. yavaşlatıcı madde .

modern

s., i. çağdaş, yeni, asri, çağcıl, modern; i. çağcıl kimse, modern kimse. modernism i. çağcıllık, modernlik; yenilik. modernist i. yenilik taraftarı. moder'nity i. yenilik; çağcıllık. modernize f. modernleştirmek, yenileştirmek. modernness i. modernlik, çağcıllık.

modest

s. alçak gönüllü, mutevazı; gösterişsiz; ılımlı; tutarlı; namuslu, iffetli. modestly z. tevazu ile, gösterişsizce. modesty i. alçak gönüllülük, tevazu; iffet; ılımlılık.

modicum

i. az miktar, nebze.

modification

i. tadil, biraz değiştirme, degişiklik.

modifier

i. değiştiren şey; gram. niteleyen kelime veya deyim, tamlayıcı kelime.

modify

f .tadil etmek, tebdil etmek, bir şeyde değişiklik yapmak, biraz değiştirmek; ılımlı yapmak, azaltmak, hafifletmek; gram. nitelendirmek, nitelemek, tamlamak. modifiable s. değiştirilebilir.

modillion

i. Korint mimarisinde korniş çıkıntısı altına gelen destek.

modish

s. modaya uygun, son model. modishly z. modaya uygun olarak. modishness i. modaya uygunluk.

modiste

i. kadın terzisi veya şapkacısı.

modular

s. modül gibi; modülle yapılmış, modüle ait.

modulate

f. konuşma ve şarkı söylemede ses perdesini icabına göre değiştirmek; yumuşatmak, hafifleştirmek, tatlılaştırmak (ses); makam ile söylemek; radyo modüle etmek. modula'tion i. tadil, hafifletme, hafifleme; müz. modülasyon, geçiş; fiz., radyo taşıyıcı bir dalgayı mesaj sinyaline göre tadil etme, modülasyon.

module

i. mikyas, çap, miyar; ölçü esası; kompütör veya diğer makinalarda standart kısım; bir feza gemisinin her bir kısmı. moon-landing module aya iniş kapsülu, ay modülü. reentry module dünyaya dönüş kapsülü.

modulus

i., fiz. modül.

modus

i. (çoğ. modi) usul, tarz. modus operandi icra yolu, hareket tarzı. modus vivendi geçici anlaşma.

mogadiscio

i. Mogadişu, Somali'nin başkenti.

mogul

i., s. Moğol; k.h. nüfuzlu kimse; yük lokomotifi; s. Moğol the Great Mogul tar. Timur hanedanından Hindistan imparatoru.

mohair

i. tiftik yünü; tiftik yününden yapılan kumaş.

mohammed

bak. Muhammad.

mohur

i. on beş rupi kıymetinde eski altın Hint parası, mohur.

moidore

i. eski Portekiz altın parası.

moiety

i. yarım, yarı; parça, kısım, pay.

moil

f., i. çalışıp didinmek, çok zor işle uğraşmak; i. ağır iş; karışıklık, kargaşa, gürültü.

moira

i. kader, kısmet, baht.

moire

i., s. hareli kumaş, hareli ipek kumaş; hare; s. hareli.

moist

s. nemli, rutubetli; ıslak; sulu, yaşlı (göz). moistness i. nemlilik, rutubet.

moisten

f. ıslatmak; ıslanmak, nemlenmek.

molar

s., fiz. bir kütlenin bütününe ait; kim bir litrede bir malolan.

molar

s., i. öğütücü, çiğneyip parçalayan; i. azıdişi.

molasses

i. (tek, çoğ) melas.

mold

, ing mould i., f. küf; f küflendirmek; küflenmek, küf bağlamak. moldiness i. küf, küflülük. moldy s. küflü, küf bağlamış.

mold

,ing. mould i. bahçivan toprağı, gübreli toprak.

mold

, ing mould i., f. kalıp; genel biçim; ayırt edici özellik; f. şekil vermek, biçimlendirmek; kalıp yapmak; kalıba dökmek; üste oturmak. mold public opinion kamuoyu oluşturmak. molder i. kalıpçı, dökmeci; şekil veren kimse.

moldavia

i. Romanya'da Buğdan eyaleti.

moldboard

i. saban kulağı.

molder

f. çürümek, çürüyüp toz haline gelmek; ufalanmak; çürütmek; toz haline koymak.

molding

, ing. moulding i. tiriz, pervaz, korniş, silme.

mole

i. ben, insan vücudunda leke.

mole

i., kim. gram. molekül, herhangi bir maddenin gramla çarpılan molekül ağır1ığı.

mole

i. köstebek, kör sıçan, yer göçkeni, zool. Talpa europaea

mole

i. dalgakıran, mendirek; suni liman.

molecular

s. moleküle ait, moleküllü.

molecule

i. tozan, molekül, zerre.

molehill

i. köstebeklerin yeraltını oyarak çıkardıkları toprak yığnı, köstebek tepesi; önemsiz şey. make a mountain out of a molehill habbeyi kubbe yapmak, pireyi deve yapmak.

moleskin

i. köstebek derisi; buna benzer kumaş; çoğ. bu kumaştan yapılmış pantolon .

molest

f. rahatslz etmek; tecavüz etmek. molestation i. tecavüz.

moll

i., argo. gangsterin sevgilisi; orospu, fahişe.

mollify

f. yumuşatmak, yatıştırmak, dindirmek, teskin etmek. mollifica'tion i. dindirme, teskin.

mollusk

, mollusc i. yumuşakçalar sınıfından bir hayvan.

mollycoddle

i., f. muhallebi çocuğu; kadınımsı erkek; f. üstüne titremek.

moloch

i. Ammonller ve Fenikelilerin çocuk kurban ettikleri tanrı; k.h. Avustralya'da bulunan üstü dikenli bir kertenkele.

molotovcocktail

molotofkokteyli.

molt

, ing. moult f., i. tüylerini dökmek; deri değiştirmek; i. tüy veya deri dökme.

molten

s. erimiş; eritilmiş madenden yapılmış, dökme.

molto

z., it., müz. çok.

molybdenum

i., kim. molibden. molybdenite i., min. doğal molibden disülfidi.

mom

i., k.dili anne.

moment

i. an, lahza; ehemmiyet, nüfuz, kuvvet; fiz. moment, hareket hâsıl etme kabiliyeti; cevher, unsur. moment of truth karar anı, kritik an; boğa güreşinde boğanın öldürüldüğü an.

momentary

s. bir an süren, bir an için; bir anda; geçici, çok az devam eden. momentarily z. anbean.

momently

z. her an; bir anlık.

momentous

s. önemli, ciddi, muhim. momentously z. mühim olarak,cidden. momentousness i. ciddiyet.

momentum

i. (çoğ. -ta,- tums) fiz. moment.

momism

i. anneye anormal derecede dayanma, anneye aşırı bağlılık.

momus

i., Yu. mit. istihza ve kusur bulma tanrısı; kusur bulan kimse.

mon

kıs Monday.

monaco

i. Monako.

monad

i. basit cevher, zerre, atom; biyol. tek hücreli organizma; fels. monad, bölünmez töz. monad'ic(al) s. tözel, monada ait. monadism i. monadizm.

monadelphous

s., bot. ercikleri filamentlerle birleşmiş, monadelf.

monandrous

s. tek kocalı; tek kocalılıkla ilgili; bot. tek ercikli, monandrik. monandry i. tek kocalılık.

monarch

i. kral, padişah, hükümdar. monar'chic(al) s. krallık usulüne ait. mon'srchism i. krallık hükümeti sistemi, kraliyetçilik. monarchist i. krallık usulü taraftarı, kraliyetçi.

monarchism

i. manastır hayatı.

monarchy

i. krallık, padişahlık, monarşi, tekerklik; kral sistemi.

monastery

i. manastır. monaster'ial s. manastıra ait.

monastic

s., i. manastıra veya manastır hayatına ait; inzivaya çekilip kendini dini hayata adamış; i. keşiş. monastical s. manastıra ait. monasticism i. manastır hayatı veya sistemi.

monastir

i Yugoslavya'da Ma nastır şehri

monatomic

s., kim. tek atomlu molekülü olan.

monaural

s. tek kulakla işitmeye ait; sesi tek bir yönden gelen, stereo olmayan.

monday

i. pazartesi.

monde

i., Fr. dünya; çevre, muhit; toplum.

monecious

s., bot. tek evcikli, monoik.

monetary

s. paraya ait, sikkeye ait; parayla ilgili.

money

i. para, nakit; para yerine geçen şey. money belt para taşlmaya elverişli kuşak. money market piyasa. money order posta havalesi. easy money kolay kazanılmış para. even money yarışta iki tarafln eşit meblâğlarla bahis tutuşması. hard money madeni para, sikke; nakit. ready money nakit, peşin para. moneyed s. paralı; paradan ibaret; paradan ileri gelmiş moneyless s. parasız.

moneybag

i. para çantası, para kesesi.

moneybags

i., argo. zengin kimse.

moneychanger

i. sarraf.

moneylender

i. faizci, tefeci.

moneywort

i. kargaotu, bot. Lysimachia nummularia.

monger

i., ing. tüccar, tacir, esnaf, satıcı. monger sonek satıcı. ironmonger, fish monger monger sonek, A.B.D., asağ. yapan kimse, karışan kimse: scandalmonger, warmonger.

mongol

i., s. Moğol; s. Moğol ırkına ait Mongo'lia i. Moğolistan. Mongo'lian s., i. Moğol ırkına veya diline ait; i. Moğol; Moğol dili, Moğolca.

mongolism

i., tıb geniş ve yassı kafalı, gözleri aşağıya doğru ve geri zeklı olarak doğan çocuğun anormal durumu, Mongolizm .

mongoloid

s., i.,antro. Moğol Irkma mensup (kimse); Mongolizm hastalığına uğramış (kimse).

mongoose

i. firavun faresi, Hindistan'da bulunan ve gelinciğe benzeyen bir hayvan, zoo. Herpestes.

mongrel

i.,s. melez köpek veya başka hayvan; s. melez, karışık soylu; katışık.

moniker

i., k.dili isim, ad; lakap.

moniliform

s., bot., zool. tespih şeklinde, moniliform.

monism

i., fels. bircilik, monizm monist i. monizm taraftarı. monis'tic s. monizme ait.

monition

i. uyarma, ikaz, ihtar, tembih; huk. ihbarname, davet.

monitor

i., f. sınıfta düzeni korumakla görevlendirilen öğrenci; nasihat eden kimse; etobur iri bir kertenkele, varan; den. taretinde ağır topları olan güvertesi basık eski bir harp gemisi; izleme veya gözlem tertibatı; f. izlemek, gözlemek. monitorial , monitory s. nasihat veren, nasihat kabilinden; düzeni korumaya ait.

monk

i. keşiş; münzevi kimse. monk hood i. keşişlik; keşişler. monkish s. keşiş gibi monk's cloth perdelik kaba pamuklu kumaş.

monkey

i. maymun; maymuna benzer kimse; şahmerdan başlı. monkey bread baobap, maymun ekmeği ağacı; baobap meyvası. monkey business maymun işi, yalan dolan, düzenbazlık monkey flower misk otu, bot. Mimulus moschatus. monkey wrench ingiliz anahtarı. throw a monkey wrench in the works A.B.D., k.dili işi bozmak.

monkey

f., k.dili oynamak, kurcalamak. monkey around oyalanmak, dalga geçmek. monkey (around) with karıştırmak, ile uğraşmak.

monkeyshines

i., çoğ., k.dili şaka; aldatıcı veya dürust olmayan hareketler.

monkfish

i. maymunbalığı, zool. Squatina vulgaris; kelerbalığı, zool. Squatina squatina.

monkshood

i. boğanotu, bot. Aconitum; kaplanboğan, bot. Aconitum napellus.

mono-

önek tek, bir.

monocephalous

s., bot. tek başlı, monosefal.

monochord

i., müz. nota aralıkklarını ölçmek için kullanılan tek telli alet, sesölçer.

monochromatic

s. tek renkli.

monochrome

i. tek renkli resim; tek renkli resim yapma sanatı.

monocle

i. tek gözlük, monokl.

monocotyledon

i., bot. tek çenekli bir bitki, monokotiledon. monocotyledonous s. tek çenekli.

monocular

s. tek gözlü; tek gözle kullanmaya mahsus.

monody

i. tek sesle okunan mersiye; müz. tek sesli şarkı, monodi; ses aynılığı.

monogamy

i. teke!lilik, monogami; zool. tek eş ile çiftleşme. monogamist i. tekevli kimse. monogamous s. tekevli, monogam.

monogenesis

i., biyol. bütün canlı organizmalann tek bir hücreden oluştuğu kuramı; biyol. metamorfoz olmadan büyüme; bütün insan ırklannln ayn soydan geldiği öğretisi.

monogram

i. bir ismin birkaç harfinden veya baş harflerinden meydana gelen desen, monogram.

monograph

i. özel bir konudan bahseden yazı, monografi.

monogynous

s. tek karılı; bot. tek pistilli.

monohydrate

i., kim. bir su molekülü ile birleşmiş olan eleman veya bileşik.

monokini

i. tek parçalı bikini.

monolith

i. yekpare taştan direk veya abide. monolith'ic s. yekpare taştan yapılmış; yekpare, bütün; bütüncül.

monologue

i. monolog.

monomania

i., tıb yalnız bir konu hakkında saplantı ile kendisini gösteren akıl hastalığı, sabit fikir, saplantı; delice merak.

monomaniac

i., tıb. sabit fikir delisi.

monometalism

i. para için tek maden standardı; para kıymeti için altın gibi tek maden kullanma usulü.

monomial

s., mat. tek terimli; biyol. tek kelimeden ibaret (hayvan veya bitki ismi).

monomolecular

s. tek molekül kalınlığında.

monomorphic

s., biyol. tek yapılı; şekli değişmeyen.

mononucleosis

i. öpüşme hastalığı.

monopetalous

s., bot. bitişik taçyapraklı, simpetal.

monophobia

i, tıb yalnız kalmaktan korkma, yalnızlık korkusu.

monophthong

i., dilb. tek sesli.

monophyllous

s., bot. tek yapraklı, tek yapraktan meydana gelen.

monoplane

i. tek kanatlı uçak.

monopolist

i. tekelci, inhisarcı. monopolis'tic s. inhisarcı, tekelci, tekele ait.

monopolize

f. inhisar altına almak. monopolize the conversation başka kimseyi konuşturmamak.

monopoly

i. inhisar, tekel; inhisar maddesi; vurgunculuk.

monorail

i. tek ray, monoray; tek raylı demiryolu.

monosyllable

i. tek heceli kelime. monosyllabic s. tek heceli.

monotheism

i. tektanrıcılık, monoteizm. monotheist i. tektanrıcı kimse. monotheistic s. tektanrıcılıkla ilgili.

monotone

i. aynı perdeden ses; yeknesaklık; müz. tek ve değişmez perde; yeknesak şey.

monotony

i. yeknesaklık, tekdüzelik, monotonluk, aynı perdeden ses çıkarma. monotonous s. yeknesak, tekdüze, monoton, sıkıcı monotonously z. tekdüze olarak.

monotype

i., biyol. tek tip; matb. tek tek harflerle otomatik dizgi; levhadan baskı; monotip.

monoxide

i., kim monoksit.

monrovia

i. Monrovia, Liberya' nın başkenti.

mons

i. dağ; anat. çatı kemiği kaynagı üzerindeki yağlı tabaka.

monsieur

, çoğ. messieurs i., Fr. bay; efendi, bey.

monsoon

i. muson; mevsimine göre yön değiştiren rüzgar.

monster

i., s. canavar; acayip ve doğaüstü şey; hilkat garibesi, ucube; gaddar kimse; dev gibi şey veya kimse; s. buyük, iri.

monstrosity

i. canavar; ucube; canavarlık, gaddarlık.

monstrous

s. canavar gibi; anormal; iri, cisim; müthiş, korkunç, çok gaddar. monstrously z. canavarca.

montage

i. fotomontaj.

montane

s. dağlarla ilgili; dağlarda yaşayan veya yetişen.

montanwax

montana mumu.

monte

i. bir ispanyol kâğıt oyunu.

montenegro

i. Karadağ.

montevideo

i. Montevideo.

month

i. ay. a month of Sundays çok uzun zaman. lunar month kameri a., solar month şemsi ay.

monthly

s., i., z. ayda bir olan; aylık; i. aylık dergi; z. ayda bir.

monument

i. abide, anıt; mezar taşı; eser; sınır taşı; tarihi yapı. monumen'tal s. anıtsal; muazzam, heybetli; güz. san. aslından büyük. monumentally z. heybetle.

moo

f., i. böğürmek; i. böğürme.

mooch

f., argo. beleşe konmak; aşırmak; aylakça dolaşmak.

mood

i., man. bir önermede esaslar ile neticeler arasındaki bağlantı; gram. kip, bak. mode; müz. makam.

mood

i. ruh durumu, hal; çoğ terslik, huysuzluk, karamsarlık. in the mood for - e hazır. mood music duygulandırmada kullanılan müzik.

moody

s. karamsar, umutsuz, bedbin, içedönük, içekapanık, meyus. moodily z. karamsarca moodiness i. karamsarlık.

moon

i., f. ay, kamer, mah; uydu; dolunay veya hilâl şeklindeki şey; ay ışığı, mehtap; f.,k.dili dalgın dalgın gezinmek. moon blind ness bayt. atlara mahsus bir çeşit göz iltihabı; tıb tavukkarası, gece körlüğü. moonshine i. mehtap; saçma, boşlakırdı, kuru laf; k.dili kaçak içki. moonless s. ay aydınlığı olmayan, aysız (gece).

moonbeam

i. ay ışınıı

mooncalf

i. doğuştan geri zekâlı kimse.

mooneyed

s. gözleri gece körlüğünden rahatsız olan; gözleri fal taşı gibi açılmış.

moonfaced

s. ay yüzlü, mehlika.

moonlight

i. ay ışığı, mehtap.

moonlighting

i., argo. asıl işinden başka bir işte de çalışma.

moonrise

i ayın doğması.

moonrock

i. ay taşı.

moonstone

i .aytaşı.

moonstruck

s. aysar, çılgın, deli.

moonwalk

i. ayda yürüyüş.

moony

s .ay ışığı ile aydınlanmış; mehtap gibi; hilâl şeklinde; k.dili dalgın.

moor

f. demir atmak, palamarla baglamak, şamandıraya bağlamak; palamarla bağlanmak. mooring post palamar babası. moorage i. geminin bağlanacağı yer veya şey; demir atma.

moor

i., ing. kır; avlak. moor cock orman horozu. moorfowl i. ormantavuğu. moor hen dişi ormantavuğu; yeşil ayaklı su tavuğu.

moor

i. Magribi; Faslı. Moorish s. Mağribi; Fasa ait.

moorings

i. geminin bağlanmasına mahsus lenger, palamar veya şamandıra, geminin bağlanacağı yer.ç

moorland

i., ing. kır, bozkır.

moose

i. çok iri ve yassı boynuzlu bir çeşit geyik, zool. Alces americana.

moot

s., i., f. münakaşalı, tartışılabilir; i. münazara, tartışma; ing., tar. idare meclisi; f. müzakere etmek, münazara etmek, tartışmak. moot case tartışma konusu olan dava. moot point tartışılacak mesele.

mop

f. (-ped, -ping) bezle silmek. mop one's brow alnının terini silmek. mop the floor with argo bir münakaşa veya oyunda karşısındakini kolay yenmek. mop up (yeri) bezle silmek; ask. düşmanı temizlemek.

mop

i., f. (-ped, -ping) yüz buruşturma; f. yüzünü buruşturmak, yüzünü ekşitmek.

mop

i. iplik veya bez parçalarından yapılmış ve sırığa bağlanmış tahta bezi; karışık ve taranmamış saç.

mope

f., i. üzüntülü olmak; üzmek, sıkmak, bunaltmak; i. sıkıcı ve cansız kimse; çoğ. gam, bunaltı, üzüntü, sıkıntı, can sıkantısı. mopish s. gamlı, kasvetli.

moppet

i., k.dili çocuk.

moquette

i. kadife görünüşünde yünlü halı veya döşemelik kumaş.

moraine

i., jeol. buzultaş, moren.

moral

s., i. ahlaka ait, ahlaki, törel, ahlaksal; iyi ahlaklı, doğru; iyilik veya fenalık yapmaya muktedir; manevi; olasılı; i. ahlâk dersi; çoğ. ahlâkıyat, ahlak; düstur, özdeyiş. moral defeat manevt yenilgi. doubtful morals ahlâkdışı davranışlar. moral faculty iyi veya kötüyü seçme kabiliyeti. moral hazard sigortalının hilekarlığından doğabilen ziyan. moral philosophy ahlak ilmi. moral principle ahlâk kuralı. moral support manevi destek. moral victory manevi zafer. morally z. ahlakça.

morale

i. maneviyat, manevi güç, moral; ahlak.

moralist

i. ahlak ilmi uzmanı, ahlakçı.

morality

i. ahlak ilmi, ahlâk; ahlâk doğruluğu; törellik; ahlâk dersi. morality play on beşinci ve on- altıncı yüzyıllarda karakterlerin erdem ve kötülük gibi ahlâki değerleri simgelediği bir tür dram.

moralize

f. ahlâk öğretmek; ahlâki yönlerini açıklamak, ahlâk dersi çıkarmak; ahlâkını diizeltmek. moraliza'tion i. ahlâk yönünden değerlendirme.

morass

i. bataklık, batak; sazlık; güçlük, engel.

moratorium

i. buhranlı zamanlarda borcun ödenmesini geciktirme hakkı, moratoryum; resmi geciktirme.

moratory

s. moratoryuma ait.

moravian

s., i. Moravyalı; i. Moravyalı kimse; Moravya dili; Bohemya çıkışlı bir Protestan mezhebi üyesi.

morayi

, moray eel murana, zool. Muraena helena.

morbid

s. ürkütücü ve marazi konulara aşırı ilgi duyan; hastalıklı, hastalığa ait, marazi; bozuk. morbidly z. marazi olarak morbidness, morbid'ity i. ürkütücü ve marazi konulara aşırı ilgi duyma; hastalığa yakalananların sayısı, hastalık oranı, morbidite.

mordacious

s. keskin; alaycı, iğneli, istihza türünden. mordacity i. keskinlik.

mordant

s., i. keskin, iğneli, içe işleyen; renkleri sabit kılan; i. renkleri sabit kılan ecza; bakır üzerine oyma işinde kullanılan aşındırıcı ecza. mordancy i. keskinlik.

mordent

i. melodi süslemelerinden biri, mordan.

more

s., z., i. daha ziyade, daha fazla, daha çok; biraz daha; z. daha, bir kat fazla; i. fazla bir şey, fazlalık. more or less oldukça, takriben, az çok. more than one birden fazla. neither more nor less ne fazla ne eksik, tam öyle, tam o kadar. nothing more than yalnız, sadece .

moreen

i. elbiselik veya perdelik yünlü veya pamuklu kumaş.

morel

i. yenilebilen bir cins mantar, siyah mantar, bot. Morchella esculenta.

morello

i. vişne, bot. Prunus cerasus austera.

moreover

z. bundan başka, bundan fazla, üstelik.

mores

i., çoğ. âdetler, töreler.

morganatic

s. dengi olmayan (izdivaç). morganatic marriage krallık ailesinden birinin aşağı tabakadan biriyle unvan ve miras hakkı vermemek şartıyle evlenmesi.

morgue

i. morg.

moribund

s. ölmek üzere, ölüm halinde, can çekişmekte.

morion

i. devrik kenarlı şapka şeklinde bir çeşit miğfer.

morituri te salutamus

Lat. ölmek üzere olan bizler sizi selâmlarız (gladyatorlerin dövüş meydanına çıkarken imparatoru selamlamaları).

mormon

i., s. 1830 senesinde New York eyaletinde Joseph Smith tarafmdan kurulan bir mezhebin üyesi; s. Mormonlara özgü. Book of Mormon bu mezhebin kitabı. Mormonism i. Mormon mezhebi usulu.

morn

i, ,siir sabah.

morning

i., s. sabah, sabah vakti, seher; başlangıç, başlama; b.h. fecir tanrıçası; s. sabahleyin olan, sabaha mahsus. morning gown sabahlık, robdöşambr. morning performance matine, sinema veya tiyatronun gündüz seansı. morning sickness hamilelerde sabah bulantısı. morning star sabah yıldızı. morning watch sabah duası veya vakti; den. saat dörten sekize kadar olan nöbet. morning-after pill cinsel birleşme den birkaç gün sonra bile alındığında etkili olabilen doğum kontrol hapı.

morningglory

i. gündüzsefası, kahkahaçiçeği, bot. Convolvulus purpureus.

moro

i. Filipin adalannda bulunan Muslüman kabilelerinden bir fert; bu kabilenin dili.

morocco

i. Fas; Marakeş şehri; k.h. maroken Moroccan s., i. Fas'a ait; Faslı; i. Faslı kimse.

moron

i. kısmen geri zekâlı kimse; k.dili kuş beyinli kimse, ahmak kimse.

morose

s. marazi, somurtkan, suratsız. morosely z. suratslzca. moroseness i. suratslzlık.

morpheme

i., dilb. morfem.

morpheus

i., mit. rüyalar tanrısı. in the arms of Morpheus uykuda.

morphia

, morphine i., kim. morfin, afyon özü. morphinism i., tıb morfin düşkünlügü. morphinomaniac morfin tiryakisi, morfinoman kimse.

morpho-

önek şekil, biçim.

morphology

i., biyol. şekilbilim, morfoloji; dilb. şekilbilgisi, morfoloji. morpholog'ical s. morfolojik morphologist i. morfoloji uzmanı.

morrisi

, morris dance özellikle bir mayısta yapılan eski bir ingiliz dansı. Morris chair arkası yükseltilip alçaltılabilen büyük koltuk.

morrow

i. ferda, ertesi gün; eski, şiir yarın; sabah. good morrow eski sabahlar hayrolsun. on the morrow ertesi gün.

morse

i. 1835'te telgraf makinasnı icat eden Amerikalı Samuel Morse Morse alphabet, Morse code Mors alfabesi.

morsel

i. lokma, parça.

mort

i. av hayvanının öldürüldüğüne işaret olarak boru çalınması.

mort

i. üç yaşında som balığı.

mortal

s., i. ölümlü, geçici, fani; insani, beşeri; öldürücü, amansız; ölümcül; k.dili çok büyük; k.dili uzun ve sıkıcı; k.dili olası; i. insan, insanoğlu, beşer, ölümlü yaratık. mortal enemies birbirinin can düşmanı. mortal remains cenaze, ceset. in mortal terror dehşet içinde. mortality i. ölümlülük, fanilik; büyük ölçüde can kaybı; ölüm oranı; insanlık, insanoğlu. mortally z. öldürecek veya ölecek surette; dehşetli surette; pek çok.

mortar

i., f. havan, dibek; havan topu; bina yapımında kullanılan kireçli harç; f. harç ile sıvamak.

mortarboard

i. harç tahtası veya tepsisi;üniversite mezuniyetinde giyilen kep.

mortgage

i., f., huk. ipotek, gayri menkul rehni; f. bir bina veya mülkü ipotek etmek. mortgagee i. ipotekli alacak sahibi.

mortgagor

i. ipotek yapan borçlu. mortice bak. mortise.

mortician

i., A.B.D. cenaze işleriyle uğraşan kimse.

mortification

i. küçük düşme; küçük düşüren şey; çile, nefse eza, nefsi körletme; tıb kangren veya doku harabiyeti.

mortify

f. küçük düşürmek, mahcup etmek; alçaltmak, nefsin isteklerini kımak; tıb kangrenleştirmek, çürütmek; kangren olmak, çürümek.

mortise

, mortice i., f., mim. zıvana, lamba, yuva, tıkaç deliği; f. zıvana açmak; zıvana ile birleştirmek. mortise chisel zıvana açmaya yarayan keski. mortise lock zıvana içine yerleştirilen kilit.

mortmain

i., huk. meşruta sahipliği.

mortuary

s., i. gömülmeye ait; olümle ilgili; i. cenazelerin geçici olarak konulduğu yer, morg. mortuary chapel mezarlık kilisesi. mortuary urn yakılan ölülerin külünü saklamaya mahsus kavanoz.

mos

i. yosun; yosun öbeği; İskoç bataklık, turbalık. moss agate içi yosuna benzeyen akik taşı. moss rose sapı ve çanağı tüylü bir çeşit gül, bot. Rosa centifolia muscosa mossesi karayosunlan,bot. Musci mossy s. yosunlu.

mosaic

s. Musa'ya ait, Musa,dan kalma. Mosaic law Musa Seriatı, Tevrat.

mosaic

i., s. mozaik; çeşitli parçalardan meydana gelen edebieser; s. mozaik gibi, mozaikli.

moscow

i. Moskova.

mosey

f., A.B.D., argo gezinmek, dolaşmak; ayrılmak, gitmek.

moslem

s., i. Müsluman, Islam, Müslim. Moslem (Mohammedan) calendar bak. calendar.

mosque

i. cami, mescit.

mosquito

i. sivrisinek. mosquito fleet den., argo kücük harp gemilerinden meydana gelen donanma. mosquito net cibinlik. mosquito netting cibinlik kumaşı.

mossback

i. sırtında suyosunu biten yaSı balık veya kaplumbağa; A.B.D., argo örümcek kafalı kimse.

mossgrown

s. yosun kaplı; eskimiş, modası geçmiş.

mosstrooper

i. eskiden İngiltere ile İskoçya arasındaki sınırda turbalık veya bataklıklarda gizlenip eşkiyalık eden haydut; çapulcu.

most

s., z., i. en çok, en fazla, en ziyade; z. pek, en, en ziyade; son derece; i. en fazla miktar, en büyük kısım, ekseriyet, çokluk. at most olsa olsa, en ziyade. for the most part umumiyetle, ekseriyetle; başlıca. make the most of azami derecede istifade etmek; önem vermek, büyütmek. Most of it is true büyük kısmı doğrudur çoğu hakikattir. Most people think so (çoğu kimse böyle düşünür. mostly z. ekseriya, çok kere.

mosul

i. Musul şehri.

mote

i. zerre, toz tanesi.

motel

i. motel.

motet

i. kilisede müzik eşliği olmaksızın okunan çok sesli ilâhi.

moth

i. pervane; güve. moth ball güveden korumak için elbiseler arasına konulan naftalin topu. clothes moth güve, zool. Tinen pellionella paper moth kâğıt biti. moths i., zool. pulkanatlılar. mothy s. güve dolu.

mothball

f., ask., den. gemileri veya harp malzemesini depolamak.

motheaten

s. güve yemiş.

mother

i., f. anne, ana, valide; analık; baş rahibeye verilen unvan; f. annesi olmak, annelik etmek; evlât edinmek. mother country anayurt, anavatan, memleket.Mother's Day Anneler Günü. mother earth toprak ana; zemin, yer. mother lode mad zengin maden daman, ana damar. mother love ana sevgisi. mother tongue anadili. mother wit sağduyu.

mother

i. sirke tortusu.

mothercarey'schicken

fırtınaa kırlangıcı, zool. Procellaria pelagica.

motherhood

i. anallk, validelik; analar.

motherinlaw

i. kayınvalide, kaynana.

motherinsl

i. annelik etme.

motherless

s. anasız, öksüz.

motherlike

ana gibi,ana yerinde.

motherly

s. ana gibi; anaya yakışır.

motherofpearl

i. sedef.

mothproof

s. güve yemez .

motif

i. motif.

motile

s., zool. kendiliğinden hareket edebilen.

motion

i., f. hareket, devinme, devinim; teklif, talep; huk. hâkime arzolunan teklif; takrir, önerge; güdü; f. el ile işaret etmek. motion picture sinema filmi. in motion hareket halinde .lateral motion yandan hareket. make a motion bir meclise teklifte bulunmak. perpetual motion devamlı hareket. retrograde motion geriye hareket; astr. doğudan batıya hareket. set in motion harekete getirmek. motionless s. hareketsiz .

motivate

f. sevketmek, harekete getirmek. motiva,tion i. harekete getirme; saik, dürtü, güdü.

motive

i., s., f. güdü, saik; müz. motif; s. hareket meydana getiren, itici; devindirici, muharrik; harekete ait; güdüsel; f. hareket ettirmek, harekete getirmek; edeb. başlıca konuya bağlamak.

motivity

i. hareket kuvveti, tahrik kuvveti.

motjuste

Fr. tam kelime, en uygun kelime, yerinde söz.

motley

s., i. çeşitli kısımlardan meydana gelmiş, birbirine benzemez, ayn cinsten, karmakarışık; karışık renkli, alaca, rengârenk; rengârenk giysili; i. uyumsuz karışım; rengârenk giysi. wear motley soytarılık etmek.

motor

i., s., f. motor; elektrik motoru; makina; ing. otomobil; s. hareket meydana getiren, muharrik; motorlu; tıb. hareket kaslarına ait; hareket nakleden; psik. hareki, devimsel, adaleleri harekete getirici; f. otomobille gitmek veya götürmek. motor nerve motor sinir. motor paralysis tıb. hareket kaslarına gelen felç. motorist i. otomobille gezen kimse. motorize f. motor takmak; motor kuvveti ile donatmak.

motorboat

i. motorlu sandal, motorbot, deniz motoru.

motorcade

i. araba korteji, konvoy.

motorcar

i. otomobil.

motorcycle

i. motosiklet.

motorman

i. vatman; makinist.

motorship

i. dizel motorlu gemi.

mottle

f., i. beneklemek, türlü renklerle doldurmak; i. benekli görünüş; benek,leke. mottled s. benekli.

motto

i. (çoğ.- toes) düstur, vecize; yazıt.

moufflon

i. muflon, yabani dağ koyunu, zool. Ovis musimon.

moujik

, mujik, muzhik i. mujik, çarlık zamanındaki Rus köylüsü.

moulage

i. suç tespiti için kalıp veya iz alma; mulaj.

mould

bak. mold.

moulder

bak. molder.

moult

bak. molt.

mound

i., f. toprak yığını; küme, tümsek yer, tepecik; yığını; beysbol atıcının durduğu tümsek yer; f. tepeciklerle kuşatmak; tepecik şeklinde yığmak. Mound Builder tarihöncesinde Mississippi yöresinde topraktan gömüt ve kaleler yapan Kızılderili.

mount

i. dağ, tepe Mount of Olives Kudüs'te Zeytin dağı. Mount Zion Sion dağı.

mount

i., f. koyacak; dayangaç; binek hayvanı; binme tarzı, biniş; üzerine resim yapıştırılan mukavva; top kundağı, top arabası; lam ile lamel; f. tırmanmak, çıkmak; üzerine çıkmak; binmek, ata binmek; ata bindirmek; asmak; takmak; monte etmek, kurmak; üzerine koymak, oturtmak; üzerine yapıştırmak, çerçeveye geçirmek; lam üzerine yerleştirmek, incelemek üzere lam hazırlamak; taşımak; girişmek; çiftleşmek (dişi ile); yükselmek, artmak, çoğalmak. mount a horse ata binmek. mount a play bir piyesi düzenlemek. mount a picture bir resmi mukavvaya yapıştırmak. mount guard nöbet tutmak, nöbetçi olmak.

mountain

i. dağ; yığın, dağ kadar büyük şey; azman. mountain ash üvez, bot. Sorbus americana. mountain chain dağ silsilesi. mountain lion puma, zool. Felis concolor. mountain range dağ silsilesi. mountain sheep Kanada koyunu, zool. Ovis canadensis. mountain sickness tıb. yükseklik ve basınç azlığından ileri gelen dağ hastalığı. make a mountain out of a molehill habbeyi kubbe yapmak, pireyi deve yapmak.

mountaineer

i., f .dağlı kimse; dağcı; f. dağlara tırmanmak.

mountainous

s. dağlık; dağ gibi, iri.

mountebank

i. şarlatanlıkla sahte ilâç satan kimse; şarlatan kimse.

mounted

s. binmiş; atll; takılı, hazır; kakılmış, kakma. mounted gem kakma taş. mounted police atlı polis. mounted troops süvari, atlı asker.

mounting

i. destek, dayanak, çerçeve, koyacak; binme, biniş.

mourn

f. matem tutmak, yas tutmak; ağlamak, kederlenmek. mourner i. yaslı kimse.

mournful

s. kederli, üzgün, mahzun, yaslı; hazin, acıklı, dokunaklı. mourn fully z. kederle .

mourning

i. kederlenme, ağlama, ağıt, yas tutma; matem, yas; matem elbisesi; yas süresi. half mourning yas süresinin son kısmı; yas, matem elbisesi. in mourning matem elbisesi giymiş; yaslı. mourning dove bir çeşit kumru.

mouse

f. fare avlamak, fare tutmak; sinsi sinsi bir şeyin peşinden gitmek. mouser i. avcı kedi.

mouse

i. (çoğ. mice) fare, sıçan. mouse color fare rengi, kurşuni renk. field mouse, meadow mouse tarla faresi. harvest mouse cüce sıçan, zool. Micromys minutus house mouse fare, zool. Mus musculus shrew mouse orman soreksi, zool. Sorex araneus. white mouse beyaz fare. mousy s. fare gibi; çekingen, mahcup.

mousehole

i. fare deliği; çok ufak delik.

mousetail

i. sıçankuyruğu, bot. Alopecurus agrestis.

mousetrap

i. fare kapanı; tuzak.

mousse

i., Fr. dövülmüş krema, yumurta akı ve şekerle yapılmış dondurma.

mouth

f. hatiplik taslamak; kelimeleri çiğneyerek konuşmak; geme alıştırmak(atı);nad. surat buruşturmak.

mouth

i. ağız; ağız gibi şey; haliç, boğaz; surat buruşturma. mouth organ ağız mızıkası, armonika. a hard mouth geme itaat etmeyen ağız (at). down in the mouth cesareti kırılmış, karamsar, meyus. from mouth to mouth dilden dile, agızdan ağıza, live from hand to mouth ancak ekmeğini kazanabilmek, çok zor geçinmek; ölmeyecek kadar geçimi olmak. make one's mouth water ağzını sulandumak, imrendirmek. make mouths at birine surat ekşitmek . laugh on the wrong side of one's mouth gülerken ağlamak. put words into one's mouth uydurup birinin ağzından konuşmak.

mouthed

s.ağzı olan ağızlı.

mouthful

i. ağızdolusu, ağzın alabildiği miktar, lokma; az miktar; k.dili telaffuzu güç kelime. say a mouthful argo isabetli bir şey söylemek.

mouthpiece

i. ağızlık; çalgının dudaklar arasına alınan kısmı; bir diğerinin hesabma söz söyleyen kimse, sözcü; argo suçlunun avukatı.

mouthwash

i. gargara, ağız yıkamak için kullanılan antiseptik bir sıvı.

mouthy

s. ağzı kalabalık, geveze, lafazan. mouthily z. gevezelikle. mouthiness i. gevezelik.

mouton

i. işlenmiş koyun derisi.

move

f., i. kımıldatmak, oynatmak, hareket ettirmek; tahrik etmek, harekete getirmek; satranç veya damada bir taşı usulüne göre yürütmek, oynamak; teşvik etmek, gayrete getirmek; tesir etmek, muteessir etmek; tıb. iletmek (bağırsak); satmak, sattırmak; kımıldamak, oynamak, hareket etmek; göç etmek, nakletmek, taşımak; gitmek, yürümek; kalkmak, ilerlemek, ileri gitmek: düşup kalkmak, karışmak; teklif et- mek; i. hareket, kımıldanma; oynama, el; dama ve satrançta taş sürme; dama ve satrançta oynama sırası; tedbirli iş, tedbir; göç, nakil, ev değiştirme. move in eve taşımak; içeri girmek. move on ileri gitmek. move out evden taşşınmak, dışarı çıkmak. move heaven and earth her çareye baş vurmak. on the move hareket halinde, hiç durmaz. get a move on başlamak; acele etmek.

moveable

s., i. hareket edebilen, kımıldayabilen; taşınabilir, nakledilebilir; tarihi değişen (yortu); huk. menkul; i., çoğ., huk. menkul eşya. movableness i. müteharrik olma. movably z. muteharrik veya eğreti olarak.

movement

i. hareket, kımıldanma; aklı, meyil, istidat; ask. manevra; saatin makinası veya bunun kısımları; bir müzik parçasının usul veya ölçüsü; bağlrsakların işlemesi.

mover

i. hareket ettiren kimse veya şey; ev eşyası nakliyat firması

movie

i., k.dili, sık sık çoğ. sinema.

moving

s. kımıldanır, oynar, hareket eder; hareket verici; etkili, dokunaklu. moving day mesken değiştirilen gün, taşıma günü. moving picture sinema. moving picture. machine sinema makinası. moving platform hareket eden platform. moving stairway yürüyen merdiven moving'y z. dokunaklı olarak.

mow

f. (mowed, mown) biçmek, tırpan veya orak ile biçmek; down ile top ve ya tüfek ateşi ile biçip öldürmek. mowing machine ekin biçme makinası.

mow

i. ekin yığını, ot yığını; ambarda ekin veya ot yığınına mahsus kısım.

moxa

i. Çin ve Japonya'da bazı hastalıkların tedavisi için cildin üstüne konarak yakılan pamuğa benzer bitkisel bir madde; bu maddenin alındığı bitki.

mp

kıs. Military Police.

mp

kıs. mezzo piano.

mr

i. Bay (soyadından önce gelir).

mrs

i. Bayan (evli kadının soyadından önce kullanılır) .

mrv

kıs. multiple reentry vehicle .

ms

kıs Mississippi.

ms

kıs. Master of Science, Master in Surgery.

ms

i. Bayan (kız veya kadının soyadından önce kullanılır).

ms, ms

kıs. manuscript.

mss

.,mss kıs manuscripts.

mt

kıs. Montana.

mt

., mt kıs. mount, mountain.

much

s. (more, most) z.,i. çok, fazla, hayli;,z. çokça, fazla derecede; hemen hemen; i. çok şey, çok miktarda şey; önemli şey. make much of çok önem vermek, klymet vermek.

muchness

i., k.dili çokluk. much of a muchness hemen hemen aynı.

mucilage

i. zamk; bitkilerden sızan yapışkan sıvı. mucilaginous s. erimiş zamk türünden, zamklı, zamk gibi.

muck

i., f. gübre, yaş gübre; bataklık çamuru; pislik; f. gübrelemek; k.dili kirletmek, pisletmek. muck heap gübre yığını. muck'y s. pis, kirli.

mucker

i., ing., argo kaba kimse, ayak takımından biri.

muckrake

f. özellikle siyasette bir şahsa kötü şeyler yüklemek; haksızlığı arayıp meydana çıkarmak.

mucous

s. balgam türünden; balgam salgılayan; balgamlı; sümüklü. mucous membrane bazı uzuvlarm iç yüzünü kaplayan salgılı zar, mukoza mucosity i. balgam gibi yapışkanlık.

mucus

i. sümük; balgam; balgam gibi şey.

mud

i. çamur; k.dili herhangi bir işin en kirli kısmı; kötü söz veya iftira. mud bath çamur banyosu. mud flat gelgit esnasmda biriken çamurların ;toplandığı saha. mudhen su tavuğu, zool. Fulica atra; su yelvesi, zool. Rallus aquaticus. mud pie çocukların oyuncak olarak yaptıkları çamur çöreği. clear as mud anlaşılmaz. throw mud at (birine) çamur atmak, çamur sıçratmak.

mudder

i. çamurlu koşu yolunda iyi koşan at.

muddiness

i. çamurluluk, bulanıklık.

muddle

f., i. karıştırmak, yüzüne gözüne bulaştırmak; becerememek; i. karışıklık; şaşkınlık, sersemlik; karışık şey, karmakarışık iş. muddle along veya on şöyle böyle geçinip gitmek; yanılmalara rağmen bir işten sıyrılıp çıkmak. muddle through ing. her şeye rağmen gemisini kurtarmak.

muddleheaded

s .sersem.

muddler

i. sıvı maddeleri karıştırmaya mahsus çubuk veya alet.

muddy

s., f. çamurlu; bulanık, kirli, pis; karışık; f. çamurla kirletmek, çamura bulamak; bulandırmak.

mudguard

i. çamurluk.

mudslinger

i. genellikle politikada hasmına çamur atan kimse.

muezzin

i. müezzin.

muff

f., i. acemice iş görmek; becerememek; i. acemilik, beceriksizlik.

muff

i. el kürkü, manşon; mak. boru bileziği.

muffin

i. pandispanya tadında ufak yuvarlak ekmek.

muffle

f., i. sarınmak; sesi boğmak; i. sarınacak şey; sesi boğmak için kullanılan örtü veya sargı; bir maddeyi alev ve gazlara temas ettirmemek için kullanılan fırın gözü.

muffle

i. gevişgetirenlerin ve diğer bazı hayvanların tüysüz üst dudağı ve burnu.

muffler

i. susturucu; boyun atkısı, fular; piyanoda sesi boğmaya mahsus yastık veya keçe parçası.

mufti

i. müftü; üniforma giyenlerin vazife dışında giydikleri sivil elbise.

mug

i., (argo) yüz, surat; ağız; A.B.D. hüviyet fotoğrafı; A.B.D. adam, herif; İng. avanak kimse, aldatılmış kimse; A.B.D. gangster.

mug

f. (-ged, -ging) A.B.D. (emniyette) hüviyet fotoğrafını çekmek; saldırıp soymak; mimiklerle maymunluk yapmak.

mug

i. kulplu büyük bardak; bardak dolusu.

mugger

i. saldırıp soyan kimse; mimiklerle komiklik yapan kimse.

mugger

i. Hindistan ve yöresine özgü yırtıcı timsah, zool. Crocodilus palustris.

muggins

i. çocuklara mahsus bir iskambil oyunu; iki ucun toplamı beş veya on olunca puan kazanılan domino oyunu; İng., (argo) ahmak kimse.

muggy

s. sıcak ve rutubetli, kapalı, sıkıntılı (hava).

mugwort

i. pelin, bot. Artemisia.

mugwump

i., A.B.D., gen. pol. bağımsız kimse.

muhammad

i. Hazreti Muhammed; Mehmet. Muhammadan s. Müslüman. Muhammadanism i. islam, Müslümanlık.

mukluks

i. yumuşak ayakkabı.

mulatto

i. beyaz ile zenci melezi kimse.

mulberry

i. dut, bot. Morus; koyu mor renk, dut rengi. black mulberry kara dut. bot. Morus niger. paper mulberry kağıt dutu, bot. Broussonetia papyrifera. red mulberry kırmızı dut, bot. Morus rubra. white mulberry beyaz dut, bot. Morus alba. mulberry brandy dut rakısı.

mulch

i., f. bitki köklerini sıcak veya soğuk ile kuraklıktan korumak veya meyvaları temiz saklamak için kullanılan saman ve yaprak tabakası; f. böyle tabakayla örtmek. mulch pile gübre haline gelsin diye yığılan yaprak ve çöp kümesi.

mulct

f., i. dolandırmak; cereme ile cezalandırmak; i. cereme.

mule

i. şıpıdık, arkalıksız terlik.

mule

i. katır; A.B.D., k.dili çok inatçı kimse; çıkrık makinası; küçük lokomotif veya traktör. mule skinner A.B.D., k.dili katırcı. mule train katır katarı. muleteer' i. katırcı. mulish s. katır gibi; inatçı. mulishly z. inatla. mulishness i. inatçılık.

muley

s., i. boynuzsuz (inek).

muliebrity

i. kadın olma hali, kadınlık; kadınlık hususiyeti.

mull

f. (şarap veya elma suyunu) kaynatıp içine şeker ve baharat katmak.

mull

i. ince muslin kumaş.

mull

f., over ile derin düşünmek, düşünüp taşınmak.

mullah

i. molla.

mullein

i. sığırkuyruğu, bot. Verbascum. great mullein sığırkuyruğu, bot. Verbascum thapsus.

muller

i. boya veya eczayı ezip karıştırmaya mahsus havaneli, mablak.

mullet

i. dubar, zool. Mugil. red mullet tekir balığı, zool. Mugil surmulletus. grey mullet has kefal, zool. Mugil cephalus. golden grey mullet altınbaş kefal, zool. Mugil auratus. thin-lipped grey mul - let pulaterina, zool. Mugil capito.

mulligatawny

i. etli ve baharatlı Hint çorbası.

mullion

i., f. pencere çerçevesinin dikey bölme tirizlerinden biri; f. tirizlerle ayırmak.

multi-

(önek )çok.

multiangular

s. çok açılı.

multicellular

s., biyol. çok hücreli.

multifarious

s. çok çeşitli, türlü türlü.

multiform

s. çok şekilli, çok biçimli.

multigraph

i., tic. mark. ufak bir matbaa makinası.

multilateral

s. çok yanlı, çok taraflı, çok kenarlı; çok milletli.

multilingual

s. birkaç dil kullanan, çok dil bilen.

multilith

i., tic. mark. ufak bir ofset makinası.

multimedia

bak. mixed-media.

multimillionaire

i. çok zengin kimse, mültimilyoner.

multinomial

s., mat. çok terimli.

multipara

i. ikinci defa anne olan veya birden fazla çocuğu olan kadın.

multiphase

s., fiz. çok safhalı.

multiple

s., i. çok yönlü, çok kısımlı, katmerli; i., elek. çok safhalı cereyan; mat. katsayı. multiple choice testlerde cevaplardan birini seçme usulü. multiple circuit elek. çok safhalı devre. multiple reentry vehicle birkaç ayrı bomba taşıyan roket. least common multiple mat. en küçük ortak katsayı.

multiplex

s. çok kısımlı, kat kat, katmerli; elek. tek kanalda iki yönlü iletim sağlayan sisteme ait.

multiplicand

i., mat. çarpılan.

multiplication

i. çoğaltma, çoğalma; mat. çarpma. multiplica tion table çarpım tablosu, kerrat cetveli.

multiplicity

i. çokluk, çok türlülük, çeitlilik.

multiplier

i., mat. çarpan.

multiply

f. çoğaltmak, artırmak; mat. çarpmak; çoğalmak, yayılmak; üremek, türemek; çok misal getirmek.

multistage

s. çok safhalı; kısım kısım ateşlenen (roket).

multitude

i. çok sayı; kalabalık, izdiham, halk yığını; çokluk.

multitudinous

s. çok, pek çok; çok kısımlı; (şiir) kalabalık.

multiversity

i., A.B.D. çeşitli bölümlerden meydana gelen büyük üniversite.

multuminparvo

Lat. az ve öz.

mum

i. bir çeşit sert ve tatlı bira.

mum

i., k.dili kasımpatı, krizantem.

mum

f. (-med,- ming) maske ile rol yapmak

mum

s., (ünlem) susmuş, suskun; (ünlem) Sus! Mums the word. Sırrı kimseye söyleme. Aramızda kalsın.

mum

i., k.dili efendim (hanımlara); İng., k.dili anne.

mumble

f., i. lakırdıyı gevelemek, mırıldanmak; i. anlaşılmaz söz veya ses, mırıltı.

mumbo jumbo

anlamsız ve karışık söz; anlaşılması güç büyü veya ayin; put, fetiş.

mummer

i. maskeli aktör; soytarı. mummery i. maskeli eğlence; maskaralık; manasız ve gösterişli dini ayin.

mummify

f. mumyalamak; mumya yapmak. mummifica'tion i. mumya yapma, mumyalaşma.

mummy

i. mumya; iyi muhafaza edilmiş ceset.

mumps

i., çoğ., tıb. kabakulak hastalığı.

munch

f. kıtır kıtır yemek, hapır hupur yemek.

mundane

s. günlük, olağan, sıradan; dünyaya ait, dünyevi.

munich

i. Münih.

municipal

s. şehre ait; belediyeye ait, beledi. municipal council belediye kurulu. municipal law belediye nizamı. municipal police polis teşkilâtı. munici pality i. belediye.

munificent

s. cömert, eli açık. munificence i. cömertlik. munificently z. cömertçe.

muniment

i., gen. çoğ., huk. senet, tanıt.

munition

i., f. harp levazımı; çoğ. savaş gereçleri; f. savaş gereçleriyle donatmak.

mural

s., i. duvara ait; duvara asılan; duvar gibi; i. duvara yapılan resim.

murder

i., f. adam öldürme, cinayet; k.dili baş belası; f. katletmek, öldürmek, kasten öldürmek; bozmak, harap etmek. murder a piece of music bir müzik parçasını berbat etmek. murder in the first degree kasten adam öldürme. Murder will out. Cinayet gizli kalmaz. Haksızlık meydana çıkar. get away with murder k.dili bir kötülüğün cezasını çekmemek. murderer i. katil, cani, adam öldüren kimse. murderess i. kadın katil. murderous s. öldürücü, ölüm saçan, kanlı; tehlikeli. murderously z. öldürecek gibi.

murex

i. (çoğ. murices) dikenli salyangoz, iskerlet.

muriatic acid

tuzruhu.

murine

s. sıçangillere ait.

murk

i.karanlık, kasvet.

murky

s.karanlık, kasvetli; bulutlu, bulanık. murkiness i. karanlık oluş, kasvetli oluş.

murmur

i., f. mırıldanma, mırıltı; söylenme, şikâyet; çağıltı, uğultu, ses; tıb. kalbi veya başka bir organı dinlerken işitilen hırıltı; f. mırıldanmak; söylenmek, homurdanmak; uğuldamak, çağıldamak.

murphy

i., (argo) patates.

murphy bed

katlanıp dolaba giren portatif karyola.

murphy game

el çabukluğu ile para zarfını sahte şeylerle dolu zarfla değiştirme hilesi.

murphy's law

A.B.D., k.dili, sakabir şeyin aksi gideceği varsa, aksi gider kuralı.

murrain

i. hayvanlara özgü salgın hastalık; eski lânet.

murrhine

s. kakmalı ve renkli camlı. murrhine glass çiçek kakmalı renkli zücaciye.

muscat

i. Maskat, Umman'ın başkenti.

muscat, muscatel, muscadel, muscadine

i. misket üzümü; misket şarabı.

muscle

i. kas, adale; adale kuvveti. muscle-bound s. fazla idmandan kasları çok gelişmiş. Don't move a muscle. Hiç kımıldanma. deltoid muscle anat. deltoid kas, deltakası. extensor muscle kol veya bacak gibi bir uzvu uzatan kas. femural muscle anat. uyluk kası. flexor muscle kol veya bacak gibi bir uzvu büken kas. frontal muscle alın kası.

muscovado

i. ham şeker, şeker kamışından alınan nemli esmer şeker.

muscovite

i. mika.

muscovy

i. eski Rusya. Muscovy duck Orta ve Güney Amerika'ya mahsus yeşilimsi siyah iri bir ördek, zool. Cairina moschata. Muscovite s., i. Rus, Moskof.

muscular

s. adali, kasa ait; adale ile yapılan; adaleli, kuvvetli. muscularity i. kasların iyi gelişmiş olması.

muse

i. şaire yardım eden ilham, esinleyici güç; b.h. Müzlerden biri.

muse

f. düşünceye dalmak, derin düşünmek; temaşaya dalmak.

museum

i. müze.

mush

i., A.B.D. mısır unu lapası; lapa gibi şey; k.dili gözyaşı ile ifade edilen aşırı duyarlık.

mush

f., (ünlem) özellikle köpeklerin çektiği kızaklarla kar üzerinde ayakta yolculuk yapmak; (ünlem) Haydi! (kızak çeken köpeklere).

mushroom

i., s., f. mantar; mantarımsı şey: türedi şey veya kimse; s. mantarımsı; türedi; f. yayılıp büyümek; mantar şeklinde yayılmak. mushroom cloud (özel likle nükleer patlama sonucunda) mantar şeklinde yükselen bulut. mushroom growth birdenbire büyüyüp yayılma, mantar gibi büyüme. mushroom town birdenbire büyüyen kasaba. field mushroom kuzugöbeği, bot. Agaricus campestris.

mushy

s. lapa gibi; k.dili tatsız bir şekilde hissi.

music

i. müzik, musiki; ahenk, hava, nağme, makam, nota; müzik ilmi; orkestra, bando. music book nota kitabı. music box latarna. music hall müzik salonu; İng. vodvil tiyatrosu. music master musiki üstadı, müzik hocası. music of the spheres Pitagor kuramına göre gökcisimlerinin çıkardığı ve yalnız tanrılar tarafından işitilebilen müzik sesleri. music paper çizgili nota kağıdı. music roll otomatik piyanoda müzik parçasının çalınmasına yarayan delikli kağıt tomarı. music stand nota sehpası. music stool piyano taburesi. chamber music oda müziği. electronic music elektronik müzik. face the music herhangi nahoş bir şeyi veya güçlüğü yılmadan karşılamak. instrumental music çalgı ile çalınan müzik. program music belirli bir konu ifade eden müzik. set a poem to music bir şiiri bestelemek. vocal music sesle söylenen müzik.

musical

s., i. müziğe ait; ahenkli, uyumlu; müziksever, musikişinas, müzik ustası; bestelenmiş; i. müzikli komedi. musical chairs müzik eşliğinde iskemle kapmaca oyunu. musical comedy müzikli, şarkılı ve danslı güldürü. musically z. ahenkle; müzikle.

musicale

i. özel resital.

musician

i. müzisyen; çalgıcı, şarkıcı.

musk

i. misk; misk kokusu; misk otu, amberçiçeği, misk kokulu herhangi bir bitki. musk deer misk geyiği, zool. Moschus moschiferus. musk geranium kokulu sardunya. musk ox misk sığırı, zool. Ovibos moschatus. musk plant misk otu, bot. Mimulus moschatus. musk rose misk gülü.

muskeg

i., A.B.D., Kan. yosunlu bataklık.

muskellunge

i. Kuzey Amerika'nın büyük göllerinde bulunan bir çeşit iri turnabalığı.

musket

i. eski model asker tüfeği. musketeer' i. tüfekli asker. musketry i. tüfekler; tüfek atışı.

muskmelon

i. kavun, bot. Cucumis melo.

muskrat

i. Kuzey Amerika'ya mahsus misk sıçanı, zool. Ondatra zibethica.

musky

s. misk kokulu; misk gibi. muskiness i. misk gibi kokma.

muslim

s., i. Müslüman.

muslin

i. muslin (kumaş). muslinet(te)' i. kaba muslin.

muss

i., f., A.B.D., k.dili karmakarışıklık, intizamsızlık; kargaşa; kavga, boğuşma; f., gen. up ile buruşturmak, örselemek; bozmak, kirletmek. mussy s., A.B.D., k.dili karmakarışık, buruşuk.

mussel

i. midye, kara kabuk midyesi, zool. Mytilus edulis.

mussulman

i., s. (çoğ. -mans) Müslüman, islam.

must

s., i. kızmış (erkek fil veya deve); i. kızgınlık; kızgın fil.

must

( yardımcı )f., i.- meli, -malı (gereklik, zorunluk, ihtimal ve kesinlik belirtip geçmiş veya şimdiki zaman için kullanılan çekimsiz bir fiil); i., k.dili şart, gereklik. He must go. Gitmelidir. He must have gone. Gitmiş olacak. I must ask you to go. Haydi artık gidin bakalım. We must see. Bakalım ne olacak. Beklemeliyiz.

must

i. küflülük; küf kokusu.

must

i., şıra.

mustache

i. bıyık.

mustang

i. Amerika'ya mahsus yabani at.

mustard

i. hardal: hardal bitkisi. mustard gas zehirli bir gaz, iperit. mustard plaster hardal yakısı. mustard seed hardal tohumu. hedge mustard yaban hardalı, çalgıcı otu, bot. Sisymbrium officinale. white mustard akhardal, bot. Sinapis alba. wild mustard yabani hardal, bot. Brassica kaber.

muster

f., i. toplamak; yoklama için bir araya toplamak; bir araya toplanmak; i. geçit töreni veya yoklama için asker veya gemi mürettebatının toplanması; bu iş için toplanan kimseler veya bunların toplamı. muster in askere kaydetmek. muster out terhis etmek. muster roll ordu defteri, yoklama defteri; mürettebat listesi. pass muster aranılan şeye uygun olmak, kabul olunmak, geçmek.

musty

s. küflü, küf kokulu; köhne, antika, demode; sönük, ağır, yavan, tatsız. mustiness i. küflülük.

mutable

s. değişebilir, değişken; dönek, kararsız. mutability i. değişebilme kabiliyeti.

mutant

s., i. değişken; biyol. genleri değişmiş, mutasyona uğramış; i. mutasyona uğramış hayvan veya bitki.

mutation

i. değişme, dönme, dönüşme; biyol. genleri değişmiş hayvan veya bitki; mutasyon; dilb. bir ünlü veya ünsüzün değişmesi.

mutatis mutandis

Lat. gerekli değişiklikler yapılmış olarak.

mute

s., i. sessiz, suskun; dilsiz; huk. kendini savunmayan (sanık); i., dilb. sağır ses, okunmayan harf; müz. çalgılarda sesi kısma tertibatı, surdin. deaf mute hem sağır hem dilsiz kimse. mutely z. sessizce, susmuş olarak. muteness i. suskunluk.

mute

f. sesini kısmak; müz. ses kısma tertibatı ile sesi boğmak, surdin kullanmak; güz. san. yumuşatmak. muted colors yumuşak renk tonları.

mutilate

f. bir tarafını kesip sakat etmek, kötürüm etmek; değiştirmek, önemli kısımlan çıkararak bozmak. mutila'tion i. kötürüm etme; bozma, değiştirme.

mutineer

i. isyancı, asi.

mutinous

s. isyankâr; isyan halinde, asi. mutinously z. asice. mutinousness i. isyankârlık.

mutiny

i., f. isyan, kıyam, başkaldırma, ayaklanma (bilhassa asker veya gemici); f. isyan etmek, ayaklanmak.

mutt

i., (argo) it, köpek; mankafa kimse.

mutter

f., i. mırıldanmak, fısıldar gibi söylemek; söylenmek, homurdanmak; i. mırıltı, fısıltı.

mutton

i. koyun eti. mutton chop koyun pirzolası.

muttonhead

i., (argo) ahmak kimse.

mutual

s. iki taraflı, karşılıklı; ortak, müşterek. mutual friend müşterek dost. mutual fund bak. fund. mutual insurance karşılıklı sigorta, karın belirli bir kısmının poliçe hamiline ödenmesini gerek- tiren sigorta. mutual love karşılıklı sevgi. mutuality i. mukabele, karşılıklı olma. mutually z. karşılıklı.

muzhik

bak. moujik.

muzzle

i., f. hayvanın çıkıntı hâsıl eden ağzı ile burnu; (hayvanın ısırmaması için ağzına geçirilen) ağızlık; top veya tüfek ağzı; f. ağzını bağlamak, ağzına ağızlık geçirmek; susturmak. muzzle velocity kurşunun tüfek ağzından çıktığı zamanki hızı.

muzzleloader

i. ağızdan dolma top veya tüfek.

muzzy

s., k.dili sersem; sıkıntılı, kasvetli.

my

kıs. million years.

my

zam. benim.

my

(ünlem) Aman! Olur şey değil ! Hayret!

myalgia

i., tıb. kas ağrısı, kasınç.

mycenae

i. eski Yunanistan'ın tarihöncesi Miken şehri. Mycenaean s. Miken şehrine veya Miken devrine ait.

mycetes

( sonek), biyol. mantar.

mycology

i. mantarları inceleyen bitki bilimi dalı.

mycorrhiza

i., bot. kökmantar.

mycosis

i., tıb. vücutta mantarcıklar meydana getiren hastalık.

mycotoxin

i. mantarda bulunan zehir.

myelitis

i., tıb. omurilik iltihabı.

mynheer

i., (Felemenkçe) Bay.

myo-

(önek) adale, kas.

myocarditis

i., tıb. kalp kası iltihabı.

myocardium

i., anat. kalp kası.

myography

i., anat. kas kasılmalarının bir aletle kâğıt üzerinde yazılması.

myology

i., anat. kasbilim, anatomide adaleler konusu. myologist i. kasbilim uzmanı.

myoma

i. (çoğ.- mata) tıb. adale tümörü, miyom.

myope

i. uzağı iyi göremeyen kimse, miyop kimse.

myopia , myopy

i., tıb. uzağı iyi görememe, miyopluk. myopic s. uzağı iyi göremeyen, miyop.

myosin

i., biyokim. miyozin.

myosotis

i., bot. unutmabeni türünden çiçek.

myriad

s., i. çok büyük sayıda, sayısız, çok; i. çok büyük sayı; on bin kişi veya şey.

myriapod

i., zool. tespihböceği veya kırkayak familyasından böcek, çokayakı böcek.

myrmidon

i. efendisine körü körüne itaat eden kimse.

myrobalan

i. sepicilikte ve boya işlerinde kullanılan helile ağaç meyvası.

myrrh

i. lavanta yapımında kullanılan kokulu bir çeşit sarı sakız, mür, mürrüsafi.

myrtle

i. mersin, bot. Myrtus communis; küçük Cezayir menekşesi, bot. Vinca minor.

myself

zam. kendim, bizzat, ben. I don't feel like myself. İyi değilim. Keyfim yok. I myself am doubtful. Ben bile şüphe ediyorum. I will come myself. Kendim geleceğim.

mysia

i. Misya (Çanakkale bölgesinin eski ismi).

mystagogue

i. dini sırları açıklayan veya öğreten kimse.

mysterious

s. gizemli, esrarengiz, akıl ermez, anlaşılamaz, garip. mysteriously z. gizemli bir şekilde; anlaşılmaz surette. mysteriousness i. gizemlilik; anlaşılmazlık.

mystery

i. gizem, sır; muamma; bilinmez ve anlaşılmaz şey; hikmet; eski zamana ait dini piyes; Doğu kiliselerinde dini ayin; eski dinlerde gizli ayin. mystery play ortaçağda dinsel tiyatro oyunu (bilhassa İsa'nın hayatına dair). murder mystery polisiye romanı.

mystic

s., i. gizemli; bâtıni, sırri; mistik, tasavvufa ait, gizemcilikle ilgili; gizli, sır kabilinden; gizli manası olan, esrarlı; i. gizemci, tasavvuf ehli, mutasavvıf. mystical s. tasavvufa ait; bâtıni, sırri, esrarlı. mystically z. mistik şekilde. mystical - ness i. tasavvufilik.

mysticism

i. gizemcilik, tasavvuf, mistisizm.

mystify

f. şaşırtmak, hayrete düşürmek; anlaşılmasını güçleştirmek, esrarlı gibi göstermek.

mystique

i. bir kimseyi üstün gösteren özellikler; bir tarikatın benimsediği doktrinlere göre gerçekleri görüş şekli; hüner, marifet.

myth

i. esatir, efsane, mit; hayali kimse veya şey. mythic, mythical s. efsane kabilinden, esatiri, mite özgü; hayali.

mythogenic

s. efsane yaratıcı.

mythological

s. mitolojik, esatiri. mythologically z. esatir kabilinden, mitolojiye göre.

mythology

i. mitoloji. mythologist i. mitoloji uzmanı.

mythopoeic

s. efsane yaratıcı.

mythos

i. (çoğ.-thoi) mitos; mit; mitoloji.

mytilene

i. Midilli adası.

myxedema

i., tıb. derinin sertleşmesi ile his ve zekanın körleşmesi gibi belirtiler gösteren bir hastalık.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL