NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

ma ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: ma
Bulunan Sonuç: 625

ma

i., k.dili anne.

ma

kıs. Massachusetts.

ma

kıs. Master of Arts.

ma'am

i. madam, efendim, hanımefendi (bir cevap veya cümle sonunda kullanılır)

mac-

önek, İskoç., İrl. oğlu, zade (bazen Mc veya M' olarak yazılır).

macabre, -ber

s. ölümü hatırlatan, ölümle ilgili; dehşetli, meşum.

macadam

i. makadam, şose; makadam inşasında kullanılan malzeme.

macadamize

f. makadam usulü ile şose yapmak.

macaroni

i. makarna; karmakarışık şey; 18. yüzyılda İngiltere'de züppe.

macaronic

s. diğer bir dili taklit ederek mizahi bir şekilde yazılan (edebi eser).

macaroon

i. acıbadem kurabiyesi.

macaw

i. tropikal Amerika'ya özgü iri bir papağan.

maccaboy,maccoboy

i. gül kokulu bir çeşit enfiye.

mace

i. küçük hindistancevizi kabuğunun öğütülmesiyle elde edilen güzel kokulu bir baharat.

mace

i. göz yaşartıcı bomba imalinde kullanılan kimyasal bir sıvı.

mace

i. ortaçağda kullanılan ağır topuz; yetki belirtisi olarak kullanılan tören asası. macebearer i. bu asayı taşıyan görevli.

macedonia

i. Makedonya. Macedonian i. s. Makedonyalı; Makedonya dili; s. Makedonya ile ilgili.

macerate

f. kab bir maddeyi sıvı bir maddede ıslatarak yumuşatmak; zayıflatmak; zayıflayıp erimek macera'tion i. yumuşama; zayıflama.

mach

i., Mach number hav. Mah sayısı.

machete

i. Orta Amerika'da kullanılan bir cins pala.

machiavelli

i. Makyavel; Makyavel politikasını güden kimse. Machiavellian s. Makyavelce. Machiavellianism i. Makyavelcilik, Makyavelizm.

machieolation

i. kale siperine saldıran düşmanın üzerine kızgın yağ ve eritilmiş kurşun dökmek için açılan delik, tepe mazgalı. machie'olate f. bu amaç için delik açmak.

machinate

f. düzenbazlık etmek, dolap çevirmek, entrika çevirmek. machina' tion i., gen .çoğ. entrika, dolap, düzen. machinator i. düzenbaz kimse.

machine

i., s., f. makina; makina gibi çalışan herhangi bir şey; motorlu araç, araba; örgüt; mekanizma; politika çarkı; s. makinayla ilgili; makina ile yapılmış; f. makina ile imal etmek veya şekil vermek. machine gun makinalı tüfek, mitralyöz. machine-made s. makina işi. machine oil makina yağı. machine shop makina atölyesi; tornacı dükkanı. machine tools torna ve planya gibi maki- nalar, imalat aletleri. machine work makina işi. knitting machine trikotaj makinası. sewing machine dikiş makinası.

machinery

i. makinalar; herhangi bir makinanın işleyen kısımları; edebi eserlerde olumlu sonucu hazırlayan beklenmedik olay; bir sonuca varmak için baş vurulan vasıtalar.

machinist

i. makinist.

mackerel

i. uskumru, zool. Scomber scombrus. mackerel sky atılmış pamuk gibi bulut. chub mackerel kolyoz, zool. Scomber colias. horse mackerel istavrit, zool. Trachurus; orkinos, zool. Thunnus thynnus.

mackintosh

i. yağmurluk; kauçuk kaplı ince kumaş.

mackle

i., f. leke, benek, bulanıklık; f., matb. bulanık basmak.

macle

i. aynı türden birleşmiş çift kristal.

macrame

i. düğümlü örgü, düğümler atılmış süslü kordon veya sicim. macro- (önek) büyük, büyümüş, iri.

macrocephaly

i. büyük başlılık, iri beyinlilik. macrocephalous s. iri beyinli.

macroclimate

i., meteor. geniş bir alanda hüküm süren genel iklim.

macrocosm

i. kendi başına küçük bir alem olan insana oranla büyük alem, kainat, evren.

macroeconomics

i. geniş kapsamlı genel ekonomi bilimi.

macrograph

i. bir nesneyi olduğu gibi veya olduğundan büyük gösteren fotoğraf.

macromolecule

i. protein veya kauçukta olduğu gibi çok büyük molekül.

macron

i. sesli harfin uzun olduğunu göstermek için üzerine konulan (-) işareti.

macropodian

s., i., zool. arka ayakları çok büyük olan keseli hayvanlardan, kanguru gibi; i. kanguruya benzeyen hayvan.

macula

i. leke, nokta, benek (güneş veya deride).

maculate

f. lekelemek, kirletmek. macula'tion i. leke, lekeler.

maculate

s. benekli, lekeli.

macule

i., f. leke; f., matb. bulanık basmak.

mad

s. (der, dest) deli, divane; çılgın, çıldırmış; A.B.D.,k.dili çok kızmış, kudurmuş; kuduz; delice; dengesini kaybetmiş, kendinden geçmiş. mad about k.dili fazla istekli,can atan. mad as a hatter, mad as a March hare zırdeli. mad money (argo) bir kızın birlikte gezmeye gittiği erkek arkadaşlıyle münakaşa etmesi halinde, eve dönebilmek için yanında bulundurduğu ufak para. hopping mad A.B.D., k.dili çok kızmış, köpürmüşl like mad deli gibi, çılgınca madly z. delice. madness i. delilik.

madagascar

i. Madagaskar Adası

madam

i. genelev idare eden kadın.

madam , madame

(çoğ mesdames) i. bayan (evli), sayın bayan (mektup başında), madam.

madcap

s. delişmen, ele avuca sığmaz.

madden

f. delirtmek; delirmek; sinirlendirmek.

maddening

s. çıldırtıcı, delirtici; sinirlendirici, can sıkıcı. maddeningly z. çıldırtırcasına.

madder

i. boya kökü, kızıl boya; bu kökten alınan parlak kırmızı boya, fes boyası. madder lake sarıya çalan kızıl bir renk.

madding

s. çılgın, zıvanadan çıkmış, köpürümüş, çok hiddetlenmiş; çıldırtıcı.

made

bak. make; s. yapılmış, mamul; istikbali garanti altına alınmış, işi yolunda; yapma, doldurma. have it made ısmarlamak;A.B.D., (argo) sonucundan emin olmak. loosely made bol yapılmış, gevşek örülmüş (elbise) well made biçimli, iyi yapılı

madeira

i. Madeira adaları; burada yapılan bir şarap.

mademoiselle

i. (çoğ. s., Fr. mesdemoiselles) evlenmemiş Fransız kadını, matmazel; Fransız mürebbiye veya kız öğretmen.

madetoorder

s. ısmarlama; tam uygun, yerinde.

madeup

s. uydurma, yalan; makyajlı, yüzü boyalı; tamamlanmış; tazmin edilmiş, zararı ödenmiş.

madhouse

i. tımarhane.

madisonavenue

New York şehrinde birçok reklam sirketinin bulunduğu cadde; Amerikan reklam dünyası

madman

i. deli.

madonna

i. Meryem Ana, Hazreti Meryem; Meryem Ana resmi veya heykeli. Madonna lily beyaz zambak .

madras

i. bir çeşit sık dokunmuş ince pamuklu kumaş; parlak renkli büyük başörtüsü.

madrepore

i. delikli mercan; bu mercanı yapan hayvancık

madrid

i. Madrid.

madrigal

i. pastoral şeklinde bir şiir türü, kısa gazel; çoğunlukla çalgısız olarak çeşitli perdelerde birkaş sesle söylenen şarkı.

madwort

i. deliotu, bot. Alyssum; bir tür hodan.

maecenas

i. şair Virgilius ile Horatius'un hamisi; hami, bilhassa edebiyat ve sanat hamisi.

maelstrom

i. Norveç'in batı kıyısna yakın ünlü girdap; k.h. girdap; tehlikeli ve karşı konulmaz güç.

maenad

i. şarap tanrısı Bakus'un buyruğundaki peri; heyecanla kendinden geçmiş kadın.

maeroseopie

s. çıplak gözle görülebilen.

maestoso

s., z., it., müz. ağır ve görkemli; z. maestoso

maestro

i., it. üstat, bilhassa müzik üstadı, mayestro, orkestra şefi.

maewest

denize iniş yapan havacılara mahsus bir çeşit cankurtaran yeleği.

mafia

i. Sicilya çıkışlı gangster örgütü; k.h. Sicilya'da kanun düşmanlığı veya düşmanları

magazine

i. dergi, mecmua; depo; cephane deposu; silahta fişek hazinesi.

magellan , strait of

Macellan Boğazı

magenta

i. galibarda, morumsu kırmızı boya veya renk.

maggot

i. sürfe, kurt, kurtçuk, sinek kurdu, peynir kurdu; eski delice arzu, merak, sevda. woodboring maggot ağaç kurdu. maggoty s. kurtlu.

magi

i. çoğ. doğuda gördükleri yıldız aracılığıyle yeni doğmuş olan Hazreti isa'yı ziyarete gelen üç müneccim (Matta 2: 112); eski Medya ve iran'da ruhban sınıfı; Mecusiler.

magic

i., s. sihirbazlık, sihir, büyücülük, büyü; gözbağcılık, hokkabazlık; s. sihirle ilgili, büyücülükte kullanılan; sihirli, büyülü magic mirror bakılınca gaipten haber veren ayna. magic wand sihirli değnek. black magic cin ve şeytanlar aracılığıyle yapılan büyü. white magic melekler aracılığıyle yapılan büyü, zararsız büyü. magical s. büyü gibi, sihirle ilgili. magically z. büyülü surette, büyüleyerek.

magisterial

s. hakime ait, hakimane, amirane; tumturaklı; salâhiyetli maggisterially z. hâkimane surette. magisterialness i. amirane tavır.

magistracy

i. hakimlik; hakimler; bir hâkimin nüfuz bölgesi veya vazifesi.

magistral

s. eczanelerde hazır bulunmayıp reçeteye göre yapılan (ilaç).

magistrate

i. hükümetin baş makamlarını işgal eden yetkili sivil memurlardan biri; sulh hakimi.

magma

i. (çoğ. -mata) yumuşak macun halinde madensel veya bitkisel bir bileşim; jeol. mağma

magna carta

Kral John tarafından 1215'te çıkarılan ve halkın bireysel hak ve dokunulmazlıklarını tanıyan siyasal belge; kişisel özgürlüğü savunan herhangi bir anayasa.

magnanimous

s. yüksek ruhlu, alicenap, yüce gönüllü, asil tabiatlı. magnanimity i. alicenaplık. magnanimously z. cömertçe.

magnate

i. kodaman, büyük adam, nüfuzlu veya meşhur kimse; patron, sermayedar.

magnesia

i. Manisa'nın eski ismi. Magnesian s. Manisa sehrine veya ahalisine ait.

magnesia

i. magnezyum oksit, manyezi. milk of magnesia manyezi sütü. magnesian s. manyeziye ait.

magnesium

i. magnezyum. magnesium lamp magnezyumla yanan lamba. magnesium light magnezyumun yanmasından meydana gelen çok kuvvetli ışık. magnesium silicate magnezyum silikatı. magnesium sulphate ingiliz tuzu, magnezyum sülfatı

magnet

i. mıknatıs: mıknatıs gibi şeker şey. horseshoe magnet at nalı şeklinde mıknatıs.

magnetic

s. mıknatısi, mıknatıs özelliği olan, manyetik, mıknatısla çekilen; çok cazip, çekici (kimse); manyetizmaya ait. magnetic coil mıknatıs bobini magnetic field mıknatısın tesir alanı, manyetik alan. magnetic induction temas olmadan bir mıknatısın diğer bir madene tesir etmesi. magnetic needle pusula iğnesi, mıknatıslı ibre. magnetic north pusulanın gösterdiği kuzey yönü. magnetic pole bir mıknatısın iki kutbundan biri, mıknatıs kutbu; mıknatısi kutup, pusulanın işaret ettiği arz mıknatıs kutuplanndan biri. magnetic storm yeryüzünü çevreleyen manyetik alanda güneş etkisiyle meydana gelen ani değişiklik. magnetic tape teyp bandı. magnetic variation pu sula iğnesinin gerçek kuzeyden sapma derecesi. magnetically z. mıknatıs gibi; mıknaıtıs kuvvetiyle.

magnetism

i. mıknatısiyet; manyetizma; mıknatısiyet husule getiren şey.

magnetite

i. manyetit.

magnetize

f. mıknatısiyet vermek, mıknatıslamak; cezbetmek, meftun etmek magnetization i. mıknatıslama.

magneto

i. (çoğ. s) mıknatısla elektrik meydana getiren makina, manyeto.

magneto-

önek mıknatısiyetle ilgili, buna ait veya bununla meydana gelen. magneto electricity i. indükleme akımı. magneto generator i. daimi mıknatıslı jeneratör, manyeto. magnetom'eter i. manyetik kuvveti ölçme aleti manyetometre. magnetoscope i. manyetik kuvveti bulmaya yarayan alet, manyetoskop.

magnificat

i. Meryem Ana'nın Hamt ilahisi (Luka 1: 4655); bu ilahi için müzik parçası.

magnification

i. büyültme.

magnificent

s. ihtişamlı, görkemli, şaşaalı, debdebeli, tantanalı: fevkalade, nefis. magnificence i. ihtişam, görkem, azamet, debdebe. magnificently z. fevkalade olarak, mükemmel şekilde; ihtişamla.

magnifico

i. Venedik asilzadelerine verilen ünvan; mevki ve servet sahibi adam.

magnify

f. büyük göstermek, büyütmek; mübalâğa etmek, abartmak; eski övmek, methetmek, göklere çıkarmak. magnifying glass pertavse, büyüteç.

magniloquent

s. tumturaklı, mübalaalı abartmalı (söz). magniloquence i. tantanalı ve belagatli söz söyleme. magniloquently z. mübalağalı bir şekilde.

magnitude

i. büyüklük, boy; önem, ehemmiyet; astr. kadir. star of the first magnitude birinci kadirden olan yıldız.

magnolia

i. manolya, bot. Magnolia grandiflora.

magnum

i. şarap veya sert içkilere mahsus büyük şişe (1,5 litre). magnum opus edebiyat veya sanatta şaheser; bir şahsın en büyük eseri.

magpie

i. saksağan, zool. Pica pica.

magyar

i., s. Macar; Macarca.

mahaleb

i. mahlep, bot. Prunus mahaleb.

maharajah

i. mihrace, Hint hükümdarlarına mahsus ünvan

maharani

i. mihracenin karısı.

mahatma

i. Hindistan'da evliya derecesinde adam.

mahdism

Mehdilik.

mahjong

i. çinlilere mahsus ve 144 taşla oynanan bir çeşit domino.

mahlstick

bak. maulstick.

mahogany

i. mahun, maun, bot. Swietenia mahogani; maun rengi, kırmızıya çalan kahverengi.

mahomet

bak. Muhammad.

mahout

i. Hindistan'da fil seyisi veya sürücüsü.

maid

i. genç kız, bakire kız, kız çocuk; hizmetçi kız. maid of all work her işi gören hizmetçi kadın maid of honor kraliçe veya prenses nedimesi; düğünde geline refakat eden kız. old maid evlenmemiş yaşlı kız; titiz ve telaşlı kimse.

maidan

i. meydan, alan.

maiden

i., s. genç kız, evlenmemiş kız; s. evlenmemiş, bekâr; tecrübesiz, bakir, yeni, taze; masum, nezih; ilk. maiden effort ilk teşebbüs. maiden name evli kadının bekarlık soyadı. maiden over kriket oyununda sayı kaydedilmeyen devre. maidenly s. kız gibi; mahcup.

maidenhairfern

baldırıkara, bot. Adiantum.

maidenhead

i. bikir.

maidenhood

i. kızlık, erdenlik, bakirelik.

maidservant

i. hizmetçi kadın.

maieutic. - ical

s. zihinde şekil almamış bir düşünceyi Sokrat tarzında sorgu usulü ile meydana çıkarmaya ait.

maigre

i. sarıağız (balık), zool Sciaena aquila.

maigre

s. etten veya et suyundan meydana gelmeyen.

mail

i., f. halka veya zincirden yapılmış zırh; f. böyle zırh giydirmek. mailed fist saldırı tehdidi, baskı

mail

i., f. posta; posta arabası; f., A.B.D. postaya vermek, posta ile göndermek. mail train posta treni. firstclass mail en yüksek posta ücretine tabi adi mektup.

mailable

s. posta ile gönderilebilir.

mailbag

i. mektupların içine konup postalandığı torba.

mailbox

i. posta kutusu.

mailer

i. posta gemisi; postalama işlerinde kullanılan makina; postaya gidecek mektup veya paketleri hazırlayan kimse; banyo edilmek üzere film postalamaya elverişli ufak torba.

mailman

i. (çoğ. men) postacı.

mailorder

s. posta siparişiyle alınan. mailorder house posta ile sipariş kabul eden mağaza.

maim

f. sakat etmek, sakatlamak.

main

s. asıl, esas, başlıca, ana main bearing ana yatak. main body ask. asll kuvvet. main deck den. baş güverte. main reasons huk. mucip sebepler, gerektiren sebepler. Main Street bir kasabanın çarşı caddesi; taşra gelenekleri. main yard den. mayistra sereni. the main chance şahsi menfaat, kişisel çıkar. mainly z. başlıca,esasen.

mainland

i. ana kara, ada olmayan toprak parçası.

mainmast

i., den. ana direk, geminin ortada bulunan büyük direği.

mainsail

i., den. mayistra yelkeni.

mainsheet

i., den. mayistra yelkenini idare eden uskuta halatı.

mainspring

i. büyük zemberek, ana yay; asıl sebep, baş sebep.

mainstay

i., den. grandi çanaklarını pruva direğinin alt tarafına bağlayan payanda; başlıca dayanak.

mainstream

i. orta; ana görüş.

maintain

f. sürdürmek; korumak, muhafaza etmek; beslemek, bakmak; bakımını sağlamak; iddia etmek, teyit etmek. maintain a family aile geçindirmek. main tain a railroad demiryolunu işletip iyi halde muhafaza etmek. maintain one's reputation şöhretini muhafaza etmek, adını bozmamak. maintain that it is so böyledir diye iddia etmek.

maintenance

i. bakım işi; idame, muhafaza; iddia, teyit; himaye; maişet, nafaka, yiyecek; huk. taraflardan birine yardım suretiyle davaya fuzuli müdahale.

maintop

i., den. grandi çanaklığı.

maitredhotel

metrdotel, baş garson; (tereyağ, maydanoz ve limon suyu ile yapılan) soslu.

maize

i., ing. mısır, darı.

majestic

s. haşmetli, şahane, muhteşem, heybetli. majestically z. heybetli bir sekilde.

majesty

i. şevket, haşmet, heybet, celal; b.h.kral veya eşine verilen ünvan . Your Majesty, His Majesty, Her Majesty Haşmetmeap, Majeste.

majolica

i. rengarenk ve parlak italyan çinisi.

major

f., A.B.D. üniversitede öğrenimi belli bir konuda yoğunlaştırmak, başlıca bir mevzu takip etmek.

major

i., ask. binbaşı; müz. majör; man. büyük terim, büyük önerme; A.B.D. bir üniversite ögrencisinin takip ettiği esas sertifika, birinci disiplin; (bir branşta) öğrenci. major general tuğgeneral.

major

s. büyük; başlıca, çoğu (kısım), asıl; müz. (gam) majör; man. tasımın büyük önermesine ait. major key majör perdesi. major offense büyük suç. major premise, major term man. büyük terim, büyük önerme. major suit briçte kupa veya maça.

majordomo

i. (çoğ. mos) saray veya malikânede vekilharç.

majorette

i., A.B.D. bando önünde caka satarak yüruyen kız.

majority

i. ekseriyet, çoğunluk; oy çoğunluğu; rüşt, erginlik, reşitlik. absolute majority salt çoğunluk.

majuscule

i., s. büyük harf, majüskul; s. büyük harfle yazılmış.

make

i. yapılış, yapı, şekil, biçim; mamulât, marka; hasılat, randıman, verim; elek. devrenin kapanması. be on the make k.dili kendi kazancı peşinde olmak; cinsi münasebet için eş aramak.

make

yaratmak, yapmak, meydana getirmek, atamak; anlamak, kazanmak, düzeltmek, mecbur etmek, sağlamak, (yol)almak ,ulaşmak, erişmek, elek. (devreyi) kapatmak, (argo) cinsel ilişkide bulunmak, kabarmak.make a clean breast of itiraf etmek, içini boşaltmak.make a difference fark etmek. make a face suratını buruşturmak,somurtmak, make a fire ateş yakmak

makebelieve

i., s. yalandan inanma; s. sahte, samimi olmayan, sahtekâr.

makefast

i., den. palamarın bağlandığı iskele babası veya şamandıra.

maker

i. yapan şey veya kimse; b.h. Allah; huk. bono imzalayan kimse.

makeshift

i., s. geçici tedbir; s. geçici tedbir türünden.

makeup

i. yapılış; makyaj, yüze düzgün sürme; matb. mizanpaj, tertip; bütünleme sınavı.

makeweight

i. tartı tamam olsun diye ilâve edilen ağırlık; takım tamam olsun diye ilâve olunan değersiz kimse veya şey (okeye dördüncü).

making

i. yapma, etme; teşekkül, yapı. başarı sebebi; çoğ. malzeme; çoğ. hususiyetler, nitelikler. making iron kalafat demiri. He has the makings of a man Adam olacağa benziyor. in the making olmakta, yapılmakta.

mala fide

Lat. kötü maksatla, kötü niyetle.

malachite

i. bakır taşı, malakit.

maladjustment

i. intibak edemeyiş, uyumsuzluk. maladjusted s. intibak edemeyen, uyumsuz .

maladminister

f. kötü idare etmek.

maladministration

i. kötü idare.

maladroit

s. beceriksiz, eli işe yakışmaz, sakar

malady

i. hastalık, illet, dert.

malaga

i. ispanya'nın Akdeniz kıyısmda bir liman şehri; burada yapılan beyaz şarap; buraya mahsus tatlı misket üzümü.

malagasy

i., s. Madagaskarlı kimse; Madagaskar dili; s. Madagaskar ahalisine veya diline ait.

malaise

i. kırıklık, keyifsizlik.

malanders

i., çoğ. atlarda dizin iç taraflnda meydana gelen çatlak veya yara.

malapert

s., i. arsız, küstah (kimse).

malaprop , mrs

Sheridan'mThe Rivals,, adlı piyesinde uygunsuz sözleriyle ünlü kadın.

malapropism

i. sözcükleri uygunsuzca kullanma.

malapropos

s., z. münasebetsiz, yersiz, yakışıksız, uygunsuz; z. uygunsuzca.

malar

s., i. elmacık kemiğine ait; i. elmacık kemiği.

malaria

i. sıtma. malarial s. sıtmalı.

malassimilation

i., tıb. iyi özümlenmeyiş.

malawi

i. Malawi.

malay

s., i. Malaya yarımadası veya ahalisine ait; i. Malayall; Malaya dili; bir çeşit iri tavuk Malay'an s., i. Malayalı.

malaysia

i. Malezya.

malcontent

s., i. memnun olmayan, tatmin olmayan; i. tatmin olmayıp isyana hazır kimse.

maldemer

Fr. deniz tutması.

maldive islands

Maldiv Adaları.

maldupays

Fr. yurt özlemi, evseme, yurtsama.

male

s., i. erkek. male chauvinist kadınları hor gören erkek.

malediction

i. lânet, beddua; iftira.

malefactor

i. suçlu kimse; kötülük eden kimse. malefac'tion i. kötülük etme.

malefic

s. büyü gibi kötü tesiri olan, zararlı

maleficent

s başkalarına zarar veren, kötü maleficence i. kötülük, kötü hareket veya hal.

malevolent

s. kötü niyetli, hain. malevolence i. kötü niyet. malevolently z. kötü niyetle.

malfeasance

i., huk. kötülük, özellikle görevi kötüye kullanma. malfeasant s., i. kötülük eden (kimse).

malformation

i. kusurlu teşekkül, sakatlık. malformed' s. bünyesi kusurlu, sakat.

mali

i. Mali, Batı Afrika'da bir cumhuriyet.

malianity

i kökleşmiş bedhahlk, kötülükçülük; şiddetli nefret, derin düşmanlık; öldürucü şey; eza, cefa.

malic

s. elmadan yapılmış; elmaya ait.

malice

i kötülük, bedhahlık, garaz; muziplik, iğneleme; huk. ızrar niyeti. malice aforethought, malice prepense huk. taahhüt.

malicious

s. kötü niyetli, bedhah; muzip. maliciously z. bile bile, kötü niyetle.

malign

s. kötücül, bedhah, habis; garezci.

malign

f. iftira etmek, yermek. maligner i. iftiracı kimse.

malignancy

i. habislik; tıb. habis tümör.

malignant

s. zarar veya ıstırap vermek isteyen. malignantly z., kötü niyetle.

malinger

f. yalandan kendini hasta göstermek, hasta pozu yapmak, hastalık taslamak. malingerer i. hasta pozu yaparak vazifeden kaçan kimse.

mall

i. ağaçlık yol; mesire; A.B.D. arabalara kapalı ağaçl çarşı yeri.

mall

bak. maul.

mallard

i. bir çeşit yaban ördeği, zool Anas platyrhynchos.

malleable

s. çekice gelir, dövülür; kolay uyar, yumuşak huylu, uysal. malleabil'ity i. dövülme kabiliyeti.

mallet

i. tahta veya lastik başı olan çekiç; spor sopa.

malleus

i., tıb. ortakulaktaki çekiç kemiği.

mallorca

i., isp. Mayorka.

mallow

i. ebegümeci, bot. Malva sylvestris .marsh mallow hatmi, bot. Althea officinalis. musk mallow amber çiçeği, bot. Hibiscus abelmoschus. yellow mallow, Indian mallow sarı hatmi, bot. Abutilon.

malmsey

i. Yunanistan ve ispanya'da yapılan bir çeşit tatlı şarap.

malnutrition

i. kötü veya yetersiz beslenme, gıdaslzlık.

malocclusion

i., dişçi alt ve üst dişlerin kusurlu kapanlşu.

malodorous

s. fena kokulu.

malpractice

i. yolsuzluk, kötü hareket; huk. itinasızca veya yanlış tedavi; vazifede ihmal veya suiistimal, görevi kötüye kullanma.

malt

i., f. çoğunlukla bira yapmak için çimlendirilmiş arpa, malt; f. arpa veya başka tahıldan malt yapmak, malt veya malt özü ile terbiye etmek; malt haline gelmek malt liquor malttan mayalanma usulu ile yapılan içki. malted milk süt tozu ve malt tan yapılmış dondurmalı bir içecek. malty s. malt gibi, malt ihtiva eden.

malta

i. Malta Malta fever Malta humması.

maltese

i., s. Maltalı, Maltız; Malta dili; s. Malta adasına veya diline ait Maltese cat Maltız kedisi. Maltese cross dört kolu eşit ve uçları çentikli. Malta haçı. Maltese goat maltız keçisi.

maltha

i. katranlı bir harç.

malthusian

s., i. Maltüs kuramına ait; i. iktisadi durumu düzeltmek için nüfus artışının azaltılması zorunluluğu fikrini ileri süren TR Malthus'un kuram veya felsefesi.

maltose

i. maltoz.

maltreat

f. kötü davranmak, eziyet etmek. maltreatment i. fena muamele.

maltster

i. malt imal eden kimse.

malvaceous

s. ebegümecigiller familyasına ait.

malversation

i. rüşvet yeme, irtikap, suiistimal, zimmete para geçirme.

mama , mamma

i., ç.dili anne.

mamasan

i. Japonya ve başka uzakdoğu memleketlerinde hanım.

mambo

i. mambo (dans).

mameluke

i. Memluk, Kölemen, Mısır'da kölelerden meydana getirilen asker sınıfı ve Mısır Sultanları.

mamma

bak. mama.

mamma

i. meme. mammary s. memeye ait.

mammal

i. memeliler sınıfından hayvan. mammal'ian s. memeli hayvana ait.

mammalogy

i. hayvanat ilminin memeliler dalı. mammalogist i. memeliler uzmanı.

mammiferous

s., zool. memeli.

mammiform

s., zool. meme şeklinde, mememsi.

mammilla

i., anat. meme, meme şeklinde uzuv.

mammillary

s. memeye ait veya ona benzer, mememsi

mammo-

önek meme.

mammon

i. insanı kötü yola sevkeden servet ve mal; hırs, ihtiras; b.h. hırs veya servet tanrısı.

mammoth

i., s. mamut; s. gayet iri, dev gibi.

mammy

i., ç.dili anne; A.B.D. zenci sütnine, Arap dadı

man

i. (çoğ. men) adam, erkek; erkek cinsi; insan; insan türü; erkek adam; uşak, erkek işçi; biri, bir kimse, şahıs, kişi; satranç veya dama taşı, pul the Man A.B.D., (argo) beyaz adam; yönetim, sistem. man about town tiyatro ve gece kulübüne sıkça giden adam. Man alive! Yahu! Be adam! man and boy hayatı boyunca. man and wife, man and woman kan koca. man Friday köle gibi sadık uşak (Robinson Crusoe'nun kölesi). man in the moon ayın içinde görüldüğü farzolunan hayalt adam . man in the street sokaktaki. adam man of letters edip, yazıcı. man of the house evin erkeği. man of the world halden anlayan adam. man's estate erkeğin madde ten ve manen olgunlaşması, rüşt. man to man erkek erkeğe, samimi olarak, açıkça. as a man insan gözü ile, insanlık bakımından. as one man birlikte, uyuşarak. be one's own man müstakil olmak, kendisini idare edebilmek. best man sağdıç. every man jack herkes, son ferde kadar. fellow man hemcins, insan .inner man insanın tinsel varlığı; mide, iştah. play the man erkekçe davranmak. to a man son ferde kadar, hepsi birden.

man

(ünlem), (argo) (şaşkınlık, zevk, onay gösterir): Hey,man! Man, what a gamel; (konuşmada bir anlamı olmadan boşlukları dolduran söz): Man, did you see...

man

f. (ned, ning) bir işe adam tayin etmek.

man-of-war

i. iri bir cins deniz anası; eski harp gemisi.

mana

i., antro. insan veya maddede bulunabilen dogaüstü bir kuvvet.

manacle

i., gen. çoğ., f. kelepçe; f. kelepçe takmak, kelepçelemek.

manage

f. idare etmek; çevirmek, kullanmak; terbiye etmek; yola getirmek; kandırmak; tertip etmek, düzenlemek; yolunu bulmak; müdür olmak; işini uydurmak, işini çevirmek; geçinmek.

manageable

s. idare edilir, idare edilebilen. manageabil'ity, manageable ness i. idare olunma kabiliyeti. manageably z. idare olunur surette.

management

i. idare, yönetim, usul; yönetim kurulu, idare edenler.

manager

i. yönetmen, müdür, direktör; idare memuru, yönetici, idareci. board of managers idare heyeti, yönetim kurulu.

managertal

s. yönetimsel, idari, idareye veya müdüre ait .

managua

i. Managua şehri, Nikaragua'nm başkenti.

manana

i., z., isp. yarın veya başka bir zaman; colloq çıkmaz aynı son çarşambası.

manatarms

i. asker, eski zamanda süvari neferi.

manatee

i. denizayısı, denizperisi, zool. Trichechus manatus.

manchu

i., s. Mançuryall, Mançu; Mançurya dili; s. Mançulara veya dillerine ait.

mandamus

i., huk. yüksek mahkeme tarafından bir alt mahkemeye veya belediyeye verilen yazılı emir.

mandarin

i. (eski) çin'de askeri veya mülki yüksek memur; mandalina, bot. Citrus reticulata; mandalina rengi; manda lina liköru; b.h. eskiden çin'in resmi dili olan bir Kuzey çin lehçesi mandarin. duck çin ördeği, zool. Aix galericulata.

mandatary

i. diğer bir memleket üzerinde mandası olan memleket. man dater; vekil.

mandate

i. manda; vekalet; emir, ferman; emirname.

mandatory

s., i. zaruri, zorunlu, gerekli; i. mandater; vekil.

mandible

i. çene kemiği, alt çene; kuş gagasının üst veya alt kısm;ı eklembacaklılarda üst çenenin bir yanı. mandib'ular s. çene veya gagaya ait. mandib'ulate(d) s. çenesi olan.

mandolin

i. mandolin.

mandrake

i. adamotu, kan kurutan, adamkökü, muhabbet otu, hacı otu, bot. Mandragora officinarum; bak. May apple.

mandrel

i., mak. mil, fener mili, çıkrık iği, mandrel; bir kalıbın yuvarlak çelik göbeği.

mandrill

i. Batı Afrika'da yaşayan ve sürü halinde gezen bir cins iri ve yırtıcı maymun, zool. Mandrillus sphinx.

mane

i. yele.

maneater

i. yamyam; insan eti yiyen köpekbalığı veya başka hayvan.

manege

i. manej, at eğitimi; bu eğitimin yapıldığı yer; talimli atın yürüyüşü ve hareketleri.

manes

i., çog. (eski) Romalılarda ölmüş kişilerin mabutlaştırımış ruhlan; ruh.

maneuver

i., f. manevra; hile, dolap; tedbir; f. manevra yapmak; dolap çevirmek; tedbir almak.

manful

s. erkekçe, mert, cesur, yiğit. manfully z. erkekçe, yiğitçe. manfulness i. mertlik, yiğitlik.

manganate

i., kim manganat, manganik asidin herhangi bir. tuzu.

manganese

i. mangan, manganez. manganese steel manganezli sert çelik.

manganite

i. bir manganez filizi; dört değerli mangandan oluşan tuz .

mange

i. hayvanlarda uyuz hastalığı .

mangelwurzel

i., ing. hayvanlara yedirilen pancar.

manger

i. yemlik, ahır yemliği.

mangle

f. vurarak ezmek veya parçalamak, kabaca kesip şeklini bozmak; bozmak.

mangle

i., f. iki silindirli ütü makinası; f. silindirli makina ile ütülemek.

mango

i. (çoğ. es veya s) Hindistan'a mahsus yumurta şeklinde ve sarımsı bir meyva, Hint kirazı, .mango, bot Mangifera indica.

mangonel

i. eskiden taş veya ok atan bir mancınık.

mangosteen

i. tropikal memleketlere mahsus kalın kabuklu ve sulu bir meyva; bu meyvayı veren ağaç, bot. Garcinia mangostana.

mangrove

f. mangrov, tropikal kuşaktaki kıyı ve bataklıklarda yetişen bir bitki cinsi, bot. Rhizophora mangle.

mangy

s. uyuz, uyuz gibi olan; perişan, pis, iğrenç, tiksinti veren. manginess i. uyuzluk.

manhandle

f. kabaca itmek; kaba kuvvetle itip kakmak; makina kullanmadan kaba kuvvetle kaldırmak.

manhattan

i. Manhattan adası; New York'ta hürriyet abidesinin bulunduğu adacık. New York iş dünyasının merkezi. Viski ve vermutla yapılmış bir içki. Manhattan District atom bombası. planının şifreli ismi.

manhole

i. yeraltına inip boru veya kablo onarımı yapmak için caddelerdeki yuvarlak ve üstü kapaklı delik, baca.

manhood

i. erkeklik, yiğitlik; erkeklik hali veya çağı; insanlık. manhood suffrage bütün ergin erkeklerin rey verme hakkı.

manhour

i. bir insanın bir saatlik çalışması.

mania

sonek asırı merak: bibliomania i. kitap düşkünlüğü. kleptomania i. hırsızlık hastalığı. megalomania i. büyüklük kuruntusu.

mania

i. fazla düşkünlük, iptilâ, merak, mani; manya denilen bir çeşit delilik, cinnet.

maniac

s., i. çılgın, deli; i. manyak kimse, çıldırmış kimse.

maniacal , chaean

s. çılgıni deli. maniacally z. delice, çılgınca.

manichean

i., s. M.S. 3. ve 5. yüzyıllar arasında rağbet bulan ve Zerdüştlük mezhebinden esinlenip hem Allaha hem Seytana inanan bir mezhep; s. bu mezhebe ait. Manich(a)eism i. bu mezhep ve inançları.

manicure

i., f. el ve bilhassa tırnak tuvaleti; manikürcü; f. manikür yapmak. manicurist i. manikürcü.

manifest

i. manifesto, kaptan tarafından gümrük idaresine gemideki malları bildirmek üzere verilen liste, gümrük beyan namesi, yük senedi.

manifest

s. aşikar, belli, açık, meydanda olan. manifestly z. açıkça, aşikar olarak. manifestness i. açıklık, aşikarlık.

manifest

f. açıkça göstermek, belirtmek, izhar etmek, ispat etmek; manifestoda göstermek; kendini belli etmek, kendini göstermek.

manifestation

i. tezahür, görünme, belli olma; meydana koyma.

manifesto

i. (çoğ. toes) tebliğ, bildiri, umuma hitap eden beyanat.

manifold

s., i. türlü türlü, pek çok, değişik, çeşit çeşit; i teksir edilmiş kopyalardan biri; mak. birkaç ağızlı boru, taksim borusu.

manifold

f. makina ile kopyalarını çıkarmak (mektup); teksir etmek, çoğaltmak. manifolder i. teksir makinası.

manikin

i. manken, insan şekli; anatomi modeli; adamcık, ufak adam, cüce.

manila

i. Manila, Filipin adalarının başşehri; Manila keneviri; Manila purosu. Manila paper Manila kenevirinden Yapılmış sağlam ambalaj kağıdı Manila rope. Manila kenevirinden yapılmış halat.

manioc

i. manyok, bot. Manihot utilissima.

maniple

i. (eski) Roma ordusunda altmış veya yüz yirmi erden ibaret bölük; ayin esnasında bazı papazlann sol kolları üzerinde taşıdıkları bir çesit enli şerit.

manipular

s. el ile işletmeye ait; eski Roma ordusunda altmış veya yüz yirmi erden ibaret olan bölüğe ait.

manipulate

f. el ile işletmek, hünerle işletmek veya yapmak, ustalıkla idare etmek, manevra yapmak; hile karıştırmak. manipula'tion i. el ile işletme, idare; manevra, dalavere, hile manip'ulative, me nip'ulatory s. el ile işletme kabilinden; dalavereci manip'ulator i. idare eden kimse; vurguncu kimse; telgrafta maniple; manipulatör.

manitou

i. Kuzey Amerika'daki kızılderili kabilelerinden birinin inancına göre hayat ve doğayı idare eden ruhlardan biri.

mankind

i. beşeriyet, insanlık; insanoğulları; erkekler.

manlike

s. erkeğe yakışır, erkekçe, erkek gibi.

manly

s. erkekçe, erkek vasıflarına haiz: mert, yiğit. manliness i. yiğitlik, mertlik.

manmade

s. insan tarafından meydana getirilen veya yapılan, suni.

manna

i. kudret helvası; ruhani gıda; dişbudak gibi ağaçlardan sızan koyu ve tatlımsı madde.

mannequin,manikin

i. insan modeli, manken; kadın manken.

manner

i. hal ve hareket tarzı, tavır; âdet, usul; çeşit; çoğ. görgü, terbiye, her zamanki konuşma ve hareket şekli, tavır ve hareket; üslup, tarz. all manner of her seşit. by all manner of means muhakkak, her halde. by no manner of means katiyen, asla. He has no manners. Usul adap bilmez. Terbiyesizdir. to the manner born doğuştan kibar. in a manner of speaking bir manada.

mannered

s. muayyen üslup veya hareket tarzı olan; yapma tavırlı. ill-mannered terbiyesiz. well-mannered nazik tavırlı, terbiyeli.

mannerism

i. hususi bir tavır ve harekete fazla bağlı olma; yapma tavır; sanatta bir uslubu aşırı derecede kullanma. mannerist i. bir üslubu fazla kullanan sanatkar.

mannerly

s., z. terbiyeli; z. nazikçe. mannerliness i. görgülülük, nezaket.

mannish

s. erkek gibi (bilhassa kadın), erkeksi; erkeğe yakışır, erkekçe. mannishly z. erkek gibi. mannishness i. erkek gibi oluş.

manoeuvre

bak. maneuver

manometer

i. manometre, basıölçer. manomet'ric(al) s. manometreye ait.

manor

i. malikâne; tımar, zeamet. manor house malikane konağı. manor'ial s. malikaneye ait.

manpower

i. insan kuvveti; işçi sayısı, personel.

manque

s., Fr. (mesleğinde) gayretli fakat başansız.

mansard

i., mim. tepesi az meyilli eteği daha dik çatı.

manse

i. papaz evi.

manservant

i. (çoğ. menservants) uşak.

mansion

i. büyük ve güzel ev, kaşane; eskiden malikane konağı.

manslaughter

i. adam öldürme, insan katli; huk. önceden tasarlamadan adam öldürme, kasıtsız katil.

manslayer

i. kasıtsız adam öldüren kimse.

mansuetude

i., eski yumuşak huyluluk, munislik, uysallık.

manta

i., manta ray biyol. tropikal sularda yaşayan ve altı metre kadar eni olan bir cins balık.

mantel

i. şömine rafı ve kenarları. mantelpiece i. şömine rafı.

mantelet

i. kısa manto; topçuları muhafazaya mahsus top kalkanı.

mantic

s. kehanet veya peygamberliğe ait.

mantilla

i. şal; kısa manto.

mantis

i., praying mantis peygamber devesi, zool. Mantis religiosa.

mantissa

i., mat. mantis, bir logaritmanın ondalık kısmı.

mantle

i. kolsuz manto; örtü, örten şey; midye gibi kabuklu su hayvanlarını örten iç deri; lüks fitili, lüks gömleği; jeol. yer kabuğu ile yerözeği arasında kalan bir katman. mantled s. örtülü.

mantua

i. 17. yüzyılda kadınların giydiği bol manto.

manual

s., i. ele ait; el ile yapılan veya idare edilen; i. bir ilmin veya bir sanatın esaslarını toplayan küçük kitap, elkitabı; ask. talimname, kılavuz; müz. orgda tuş tertibatı, klavye. manual alphabet parmak hareketleriyle şekil verilen sağır-dilsiz alfabesi. manual labor amelelik; elle yapılan iş, ağır iş. manual training elişi eğitimi. manually z. el ile.

manufacture

i., f. imal, yapma; mamulat; f. imal etmek, yapmak; yalandan icat etmek, uydurmak. manufacturer i. fabrikatör.

manumit

f. (-ted, -ting) serbest bırakmak, azat etmek (köle). manumis'sion i. azat etme; azat edilme, serbest bırakılma.

manure

i., f. gübre; f. gübrelemek. artificial manure suni gübre. barnyard manure ahır gübresi.

manus

i. (çoğ. manus) anat. el; ön ayak; Roma hukukunda kocanın kansını idare etme hakkı.

manuscript

i. (kıs. MS, çoğ MSS) bir eserin metni, müsvedde; el yazması kitap.

manx

s., i. İngiltere'nin batısında bulunan Man adasına mensup; i. Man dili. the Manx Man ahalisi. Manx cat kuyruksuz bir çeşit kedi. Manxman i. Man adası yerlisi.

many

s., i. (more, most) çok, sayıca çok, bir hayli; i. bir çoğu. the many halk yığınları. many-colored s. çok renkli, rengarenk. many-sided s. çok cepheli, kanşık. many a time çok kere, çoğu zaman. a good many birçok, hayli. a great many pek çok.

maoism

i. Maoculuk.

maori

i. Yeni Zeland yerlisi; Yeni Zeland yerlilerinin dili.

map

i., f. (-ped,- ping) harita, plan; ( argo) surat; f. haritasını yapmak; ayrıntılarıyle planlamak. off the map ortadan kaybolmuş. put on the map k.dili (bir yerin) ismini duyurmak.

maple

i. isfendan, akçaağaç, bot. Acer; bu ağacın sert kerestesi. maple leaf Kanadalıların milli işareti. maple sugar akçaağaç şekeri. maple syrup bu ağacın özünden alınan pekmez.

maquis

i. maki; b.h. İkinci Dünya Savaşında Nazilere karşı savaşan Fransız direnme örgütü.

mar

f. (-red, -ring) bozmak, sakatlamak, zarar vermek; şeklini bozmak. make or mar yapmak veya bozmak.

marabou

i. Batı Afrika ve Hindistan'da bir çeşit iri leylek, zool. Leptoptilos; bu kuşun yumuşak tüyü; bir çeşit ince floş; böyle floştan yapılmış kumaş.

marabout

i. bilhassa Kuzey Afrika'da Allahın adamı sayılan derviş; derviş türbesi; derviş inzivagâhı.

maraschino

i. maraskin, acı kirazdan yapılan bir çeşit likör. maraschino cherry şurup içinde konserve edilmiş kiraz.

marasmus

i., Yu., tıb. kuruyup zayıflama. marasmic s. bu illete ait.

marathon

i. uzun mesafe koşusu, maraton.

maraud

f. çapulculuk maksadıyle akın etmek, çapulculuk etmek. marauder i. çapulcu, yağmacı.

marble

i., s., f. mermer; mermerden yapılmış sanat eseri veya kitabe; çoğ. mermer heykel koleksiyonu; mermer gibi düz, soğuk veya sert olan şey; bilye, misket, zıpzıp; çoğ. zıpzıp oyunu; s. mermer, mermerden; mermer taklidi, mermer gibi damarlı; mermer gibi soğuk, donuk, düz, beyaz veya hissiz olan; f. mermer taklidi boyamak, harelemek, ebrulamak. lose one's marbles (argo) aklını kaçırmak. marble-edged s. kenarı mermer gibi damarlı boyanmış, ebrulu (kitap). marbled s. mermer gibi damarlı, hareli, çeşit çeşit renkli, ebrulu; mermer döşeli.

marc

i. posa, bilhassa üzüm posası, cibre.

marcasite

i., min. demir sülfit, ak pirit.

marcel wave

bir çeşit saç biçimi, marsel ondülasyonu.

marcescent

s., bot. kuruduğu halde duşmeyen, sürekli.

march

i. mart ayı.

march

i. sınır, hudut; çoğ. ingiltere ile iskoçya veya ingiltere ile Gal arasındaki hudut sahaları.

march

i., f. asker yürüyüşü; resmi yürüyüş; ilerleme, gidiş; asker yürüyüşü ile bir günlük yol; muntazam adımla yürüyüş; müz. marş; f. resmi yürüyüş yaptırmak; zorla yütmek, sevketmek; yürüyüş yapmak. march past geçit töreni. marching orders askere verilen hareket emri. funeral march cenaze marşı. forced march ask cebri yürüyüş, askere her zamankinden fazla yol yürütme steal a march belli etmeden üstünlük ka zanmak. wedding march düğün marşı

marcher

i. yürüyen kimse, yürüyüş yapan kimse.

marchioness

i. markiz, marki karısı.

marchpan, marzi:pan

i. bir çeşit acıbadem kurabiyesi

mardi gras

Katoliklerin büyük perhizinden önceki salı günü

mare

i. kısrak. mare's nest hava alma, boşa çıkan buluş; karman çorman durum. mare'stail i. atkuyruğu, bot. Hippuris vulgaris; çok yüksekte olup bir noktadan yayılan hafif beyaz bulut.

mare

i. (çoğ maria) astr. ayda koyu renkli düz saha.

margarine

i. margarin.

marge

i., şiir kenar.

margin

i., f. kenar, hudut; son hadde yakın hal; ihtiyaçtan fazla para ile yer veya zaman; tic. maliyet fiyat ile satış fiyatı arasındaki fark;sayfa kenarı; tic. ihtiyat akçesi; f. kenarına yazmak; kenar yapmak. margin of safety emniyet payı. buy on margin yalnız ihtiyat akçesi yatırarak satın almak.

marginal

s. kenarda olan, kenarda yazılı; verimi veya değeri kullanılışını lüzumsuz kılacak kadar düşük; son hadde yakın olan; psik. şuur dışında kalan, belirsiz şekilde hissolunan. marginally z. değeri az olarak.

marginalia

i., çoğ. derkenarlar, çıkmalar, haşiyeler.

marginate

f. yazı sayfasında kenar bırakmak.

margosa tree

Hint tespih ağacı, bot. Melia azadirachta.

marguerite

i. margrit, bot. Chrysanthemum frutescens.

marian

i. Meryem Ana muridi; iskoçya kraliçesi Mary'nin taraftan olan kimse.

marigold

i. kadife çiçeği, bot.Tagetes erecta. bur marigold su keneviri, bot. Bidens tripartita. corn marigold altıncık, bot. Chrysanthemum segetum.

marihuana

bak. marijuana.

marijuana

i. haşiş.

marimba

i., müz. bir cins ksilofon.

marina

i. yat limanı.

marinate

f. (eti yumuşatmak için) zeytinyağlı salamurada bırakmak.

marine

s., i. denize ait, denizle ilgili, denizden çıkan, denizel; deniz iş1erine veya gemilere ait denizsel; deniz kuvvetlerine ait; i. silahendaz; denizcilik; deniz kuwetleri. marine insurance deniz sigortası. marine stores gemi levazımı. mercantile marine ticaret filosu. Tell that to the marines . Külahıma anlat. Marine Corps A.B.D.'de silahendaz kuvvetleri.

mariner

i. bahriyeli, gemici. mariner's compass gemici pusulası. master mariner ticaret gemisi kaptanı; kaptanlık diploması olan denizci.

marionette

i. kukla .

marital

s. evlenmeye ait; evlenme ile ilgili. marital rights evlilikte karı kocaya tanınan haklar. maritally z. evlenme bağIıIığında.

maritime

s. deniz kenarında veya denize yakın; denizle ilişiği olan; denizciye mahsus; deniz seferleri ile ilgili. maritime law deniz hukuku. maritime power donanması olan devlet. maritime traffic deniz ticareti.

maritza

i. Meriç nehri.

marjoram

i., sweet marjoram mercanköşk, güvey otu, bot. Majorana hortensis. common marjoram, wild marjoram keklik otu, yer fesleğeni, bot. Origanum vulgare.

mark

i. işaret, marka, alamet; damga; nişan, hedef; kâfi derece; şöhret, liyakat; den. iskandil savlası üzerinde kulaç işareti; not (ders); leke; yara yeri, iz. a bad mark kırık not, kötü. not beside the mark konu dışı, mevzudan dışarı. highwater mark suların en çok yükselme haddini gösteren işaret, doruk şizgisi. hit the mark nişanı vurmak; muvaffak olmak. make one's mark şöhret kazanmak. miss the mark hedefe isabet et memek; tam doğru olmamak; konu dışı olmak. of mark meşhur. Plimsoll mark seksen tondan fazla her gemide yazılması lüzumlu olan ve su hatlarını gösteren işaret. up to the mark istenilen derecede. wide of the mark hedeften uzak.

mark

i. ilk Hristiyanlardan biri, Yani Ahdin ikinci kitabının yazarı, Markos.

mark

f. isaretlemek, damga vurmak; ortaya çıkarmak; göstermek, meydana koymak; çizmek, yazmak, işaret etmek; sayı tutmak; not vermek; hatırda tutmak, mimlemek, dikkat etmek; tic. fiyat etiketi koymak. mark off hudutlarını çizmek. mark down fiyat indirmek. mark out hudutlarım çizmek; planını yapmak; seçip ayırmak. mark time yerinde saymak; durup beklemek. mark up çizmek; fiyat yükseltmek.

mark

i. Alman parası, mark; eskiden bir gümüş veya altın tartısı.

marked

s. ehemmiyetli, göze çarpan, belirgin; isaretlenmiş, damgası olan. a marked difference belli bir fark. a marked man süpheli adam; mimlenmiş adam. mark'edly z. ehemmiyetli derecede.

marker

i. işaret koyan kimse, markacı; işaret, damga. magic marker ispirtolu kalem.

market

i. pazar, çarşı; piyasa market basket pazar sepeti. market day pazarın kurulduğu gün. market garden bostan . market order komisyoncuya verilen piyasa fiyatına satma veya alma siparişi. market place pazar yeri. market town içinde pazar kurulan kasaba. market value piyasa fiyatı, piyasa değeri. a bad market düşük piyasa. grain market hububat borsası. money market para borsası. put on the market satışa çıkarmak. in the market satın almaya niyetli.

market

f. mal satmak veya satışa çıkarmak; çarşıda alışveriş etmek.

marketable

s .satılabilir.

marketing

f. pazarlama; çarşıdan öteberi alma.

marking

i. işaretler; çoğ. hayvanların tüy veya deri veya pullarının farklı renkleri; işaretleme. marking ink (çamaşır üzerine marka koymaya mahsus) sabit mürekkep.

marksman

i. (çoğ. men) nişancı . marksmanship i. nişancılık.

markup

i. alış ile satış fiyatlan arasındaki fark; fiyat yükselişi.

marl

i., f. kireçli toprak, marn; f. kireçli toprakla gübrelemek; den. halat üzerine başka ince halat sarmak. marlaceous (marley' -şıs) s. kireçli toprağı olan. marly s. kireçli topraklı, marnlı.

marlin

i. Kuzey Atlantik'te bulunan ve kılıçbalığına benzeyen bir balık.

marline

i., den. iki kollu ince bir çeşit halat, mürnel.

marlinespike

i. kavela.

marlite

i. hava etkisine rağmen katı kalan bir çeşit marn.

marmalade

i. portakal reçeli.

marmoreal,-rean

s. mermere benzer, mermere ait, mermerden yapılmış.

marmoset

i. ipek maymun, Orta ve Güney Amerika'da bulunan ufak bir maymun, zool. Callithrix jacchus.

marmot

i. dağ sıçanı, bobak, zool. Marmota.

maronite

i. Maruni.

maroon

i., s. kestane rengi, maron.

maroon

f. bir kimseyi ıssız ada veya kıyıya çıkarıp yalnız bırakmak.

marquee

i. kapı önü tentesi; büyük çadır, otağ; afiş.

marquetry

i. mobilyacılıkta kakma işi.

marquis

i. marki.

marquise

i. markiz.

marquisette

i. markizet, bir çeşit ince dokuma.

marriage

i. evlenme, izdivaç, evlilik; birleşme. marriage bed yeni evlilerin ilk gece yattıkları yatak; nikahın verdiği hak ve vazife. marriage broker para karşılığında çöpçatanlık yapan kimse. marriage certificate evlenme cüzdanı. marriage license nikâh kâğıdı evlenme izni. marriage portion çeyiz. marriage settlement evlenirken ka rarlaştınlan gelir tahsisi. marriage vows evlenme taahhütleri. civil marriage medeni nikah

marriageable

s. evlenecek yaşta, yetişmiş.

married

s. evli; evliliğe veya evlilere ait.

marron

i. iri kestane. marron glace kestane sekerlemesi.

marrow

i. ilik; öz. marrowbone i. ilik kemiği; çoğ. çapraz iki kemik. marrowfat i. bir çeşit bezelye. chilled to the marrow soğuk iliğine geçmiş, iliğine kadar üşümüş. spinal marrow murdar ilik, omurilik. vegetable marrow sakız kabağı, bot. Cucurbita. pepo marrowy s. ilik gibi, ilik dolu.

marry

(ünlem), (eski) Ya! Acayip! Aman Allahım !

marry

f. evlenmek; evlendirmek, nikah kıymak; evermek; birleşmek, birleştirmek.

mars

i. Eski Romalılarda savaş tanrısı; astr. Merih. i.

marseille

i. bir cins kalın pamuklu kumaş.

marseille(s)

Marsilya.

marsh

i. batak, bataklık. marsh fever sıtma, malarya. marsh gas bataklıktan çıkan metan gazı. marsh grass gö1otu. marsh hen su tavuğu, zool. Fulica atra; su yelvesi, zool. Rallus aquaticus. marsh mal low hatmi, bot. Althaea officinalis. marsh marigold çuhaçiçeği, bot. Primula veris. marsh tea Girit ladeni, bot. Cistus creticus marsh. titmouse bataklık bastankarası, zool. Parus palustris.

marshal

i., f. (-ed, -ing veya -led, -ling) ask. mareşal müşür; teşrifatçı, protokol görevlisi; polis müdürü; f. sıraya koymak, tanzim etmek; önüne düşüp götürmek. field marshal mareşal, müşür.

marshmallow

i. lokuma ben zer bir çeşit hafif şekerleme.

marshwort

i. su maydanozu, bot. Apium nodiflorum.

marshy

s. bataklığa ait, bataklık gibi; bataksal; bataklı. marshiness i. bataklık hali.

marsupial

s., i., zool. keseli; i. keseli hayvan.

mart

i. çarşı pazar.

martellotower

eskiden düşman akınlarına karşı deniz kıyısında inşa edilen yuvarlak kule seklinde kale.

marten

i. zerdeva; zerdeva kürkü. beech marten sarı gerdanlı zerdeva. pine marten, stone marten beyaz gerdanlı zerdeva.

martial

s. harbe ait, savaşa özgü; askeri; cesur, savaşçı. martial law örft idare, sıkıyönetim. martially z. askerce, cesurca.

martian

s., i. Merih'e ait; i. Merih'te yaşadığı farzolunan kimse, Merihli.

martin

i. kırlangıç. house martin pencere kırlangıcı, sehir kırlangıcı, zool. Delichon urbica. sand martin kum kırlangıcı, zool. Riparia riparia

martinet

i. sert amir.

martingale

i. şahlanmasına engel olmak için beygirin dizgin veya geminden kolanına bağlanan kayış. martingal kayışı; den. cıvadra sakalı, kör baston, dikme kösteği.

martini

i. martini, vermut ve cin kanşımı bir içki.

martlet

i. kırlangıç .

martyr

i., f. şehit; bir amaç uğruna ölen veya işkenceye katlanan kimse; uzun müddet ıstırap çeken kimse; f. şehit etmek; işkence etmek, haksızlığa uğratmak. make a martyr of mazlum mevkiine koymak.

martyrdom

i. şehit olma, şehitlik. the crown of martyrdom cennette şehitlere verilecek taç.

martyrize

f. şehit etmek, şehit kılmak; şehit olmak.

martyrology

i. şehitler listesi; şehitler menkıbesi.

martyry

i. bir şehidin adına yapılan anıt.

marvel

i., f. (-ed, -ing veya -led, -ling) harika, mucize; hayret uyandıran şey; f. hayret etmek, şaşmak, garip bulmak.

marvelous

s. acayip, garip, hayret verici, olağanüstü; k.dili nefis, çok iyi marvelously z. hayret verici şekilde.

marxian

s., i. Karl Marx'a veya kuramına ait; i. Marksizm taraftarı. Marxism i. Marksizm. Marxist i., s. Marksist.

mary

i. Hazreti Meryem, Meryem Ana.

maryjane

i., Mary Jane A.B.D., (argo) haşiş.

marzipan

bak. marchpane

masc

kıs. masculine.

mascara

i. sürme, rastık, rimel.

mascot

i. uğur getirdiği farz olunan hayvan ile eşya veya kimse, maskot.

masculine

s., i. erkeğe ait; erkeğe mahsus; erkeksi, erkek gibi (kadm); gram eril; i. erkek; gram eril cins; gram eril kelime. masculin'ity i. erkeklik.

maser

i., fiz. düzenli frekansı olan ve elektromanyetik dalgalar meydana getiren veya frekans ve görünüşü aynen muhafaza ederken bu dalgaları kuvvetlendiren herhangi bir tertibat, meyzer.

mash

i., f. lapa; hayvanlara yedirilen sıcak lapa; bira yapmak için ezilmiş arpa ile su karışımı; f. ezilmiş arpayı su ile karıştırmak; ezip lapa yapmak; ezmek, püre yapmak. mashed potatoes patates püresi.

masher

i ezen kimse veya şey; (argo) kadın peşinde koşan sahte aşık, çapkın erkek.

mask

i. maske; alçı veya balmumundan yapılmış yüz kalıbı; maskeli kimse; ask. bir bataryayı veya askeri harekâtı düşman gözünden saklamak için yapılan çeşitli tertipler, kamuflaj, alalama; köpek veya tilki başı. death mask ölünün alçıdan yapıl mış yüz kalıbı. throw off the mask maskesini indirmek, gerçek niteliğini ortaya koymak.

mask

f. maske ile örtmek, maskelemek, gizlemek; ask. bir bataryayı veya askeri harekatı düşman gözünden saklamak, kamufle etmek, alalamak; maske takmak, kılık değiştirmek. masked ball maskeli balo. masking tape özellikle boyacılıkta kullanlıan yapışkan kağıt bant.

maskalong,maskinonge

bak. muskellunge.

masker , masquer

i. maskeli kimse.

maslician

i. sihirbaz, büyücü, af suncu; gözbağcı, hokkabaz.

masochism

i. mazoşizm.

mason

i., f. duvarcı, taşçı; b.h. mason, farmason; f. taş veya tuğla ile örmek.

masonic

s. mason veya farmasonluğa ait.

masonry

i. taşçılık veya duvarcılık sanatı veya işi; b.h. farmasonluk, masonluk.

masque

i. aktörlerin maske giydikleri eski usul sahne oyunu; maskeli balo.

masquer

bak. masker.

masquerade

i., f. maskeli balo; maskeli balo kostümü; sahte tavır; f. maskeli eğlenceye katılmak; sahte tavır takınmak, olduğundan başka türlü görünmek. masquerader' i maskeli kimse, maskara, karnaval.

mass

i. Katolik kiliselerinde ekmek ve şarabın takdisi ayini (Aşai Rabbani); bu ayine mahsus müzik. High Mass bu ayinin müzikli ve eksiksiz merasimi. Low Mass bu ayinin basit şekli. Black Mass ölüler için yapılan ayin; küfür ile icra edilmiş Aşai Rabbani ayini, şeytana tapmak için düzen lenen ayin.

mass

i., f. parça, top, kütle, külçe, yığın, küme; çokluk; hacim, cisim; fiz. herhangi bir cisimde bulunan madde miktarı, kütle; f. yığın halinde toplamak; ask. asker yığmak. mass media kitle iletişim, halka bilgi dağıtmak için çeşitli vasıtalar. mass meeting çoğunlukla siyasi tartışma gayesiyle düzenlenmiş halka açık genel toplantı. mass movement geniş halk hareketi. mass production toptan üretim .the masses halk küt lesi, avam.

massacre

i., f. kılıçtan geçirme, katliam, kırım; f. katletmek, kılıçtan geçirmek, kırıp geçirmek.

massage

i., f. masaj, ovma, ovuşturma; f. masaj yapmak, ovmak.

masseur

i. masajcı, masör.

masseuse

i. masajcı kadın.

massicot

i boya maddesi olarak kullanılan sarı toz halinde kurşun oksidi.

massif

i. dağ kitlesi; boyuna veya enine dereler olan dağlık bir bölgenin ortasındaki kütle; yerinden oynamış ve dört tarafı çatlaklarla donanmış yekpare yerküre parçası.

massive

s. ağır, iri, cüsseli, iri yapılı; min. som, yekpare; muazzam, tesirli massively z. yekpare halde; çok ağır olarak. massiveness i. ağırlık ve irilik.

massy

s. iri bir tek parçadan ibaret; ayrı ve büyük, içi dolu.

mast

i. direk, gemi direği. before the mast gemi tayfalığı mevkii.

mast

i. palamut veya kayın kozalağı ve kestane gibi ağaç yemişi (özellikle domuzlara yem olarak kullanılır).

master

i. efendi, sahip, patron, amir; usta; dini lider; üstat, büyük sanatçı; ing. erkek öğretmen; üniversitede bachelor'dan bir yüksek derece veya bu dereceyi alan kimse; yönetici; örnek, numune, kopya edilecek şey; teksir kalıbı; mumlu kâğıt; kü çük bey; kaptan. Master of Arts (kıs MA) bak. art master of ceremonies teşri fatçı, protokol görevlisi. Master of Science (kıs MS) teknik okulların verdiği Master derecesi veya bu dereceyi alan kimse; lisans üstü fen diploması be master of ustası olmak. be one's own master başına buyruk olmak. Grand Master şövalyeler ile masonlarda büyük üstat. old masters eski üstatlar (özellikle Rönesans devrindeki italyan ressamları). the Master Hazreti isa; üstat.

master

s. baş, ana, temel, esas, asıl. master builder mimar; yapı ustası, kalfa. master copy teksir kalıbı; mumlu kâğıt; ana metin. master key aynı cinsten bir takım kilitleri açan anahtar, ana anahtar. master plan ana plan. master stroke çok ustalıklı iş, maharetli iş; kesin başarı. master switch elek. ana anahtar. master touch usta eli; yerinde söz veya davranış.

master

f. yenmek, galip gelmek, hakkından gelmek; iyice öğrenmek; idare etmek, hakim olmak.

masteratarms

i. savaş gemisinde güvenlik görevlisi.

masterful

s. amir, buyurucu; hükmeden; üstada yakışır; idare kuvveti olan. masterfully z. amirane. masterfulness i. amirlik.

mastermind

i., f. baş yönetici, işi çeviren kimse; f çekip çevirmek.

masterpiece

i. şaheser, üstün eser; harika.

mastership

i. yöneticilik, yönetim; ustalık.

mastery

i. hüküm, idare; üstünlük, hakim olma; hüner, maharet; üstatlık.

masthead

i. direk ucu; gazete veya mecmuada yöneticiler listesi.

mastic

i. sakız ağacı, bot. Pistacia lentiscus; sakız: macun; sakızlı rakı, mastika.

masticate

f. çiğnemek, dişlerle çiğneyip ezmek. mastica'tion i. çiğneme. mas'ticatory i., s. çiğnenen şey, çiklet, sakız; s. çiğnemekle ilgili

mastiff

i. mastı (köpek).

mastitis

i., tıb meme iltihabı.

mastodon

i. yalnız fosili bulunan mamuta benzer fil.

mastoid

s., i., anat. birçok memeli hayvanda kulak arkasındaki yuvarlak kemik çıkıntısına ait; bu kemik çıkıntısına yakın; kadın memesi biçiminde, meme başı şeklinde; i. şakak kemiğinin mastoid çıkıntısı; kulak arkasındaki çıkıntılı kemik. mastoid process mastoid çıkıntısı.

masturbate

f. istimna etmek. masturba'tion i. istimna.

mat

i., f. (-ted, -ting) hasır; paspas; bardak veya vazo altllığı; arap saçı gibi bir birine dolaşmış yığın; f. hasır ile örtmek; bükerek veya keçeleştirerek hasıra benzetmek; hasırlaşmak, keçeleşmek; düğümlenmek, bir birine dolaşmak, çitişmek.

mat

i., f. (-ted, -ting) s. resim ve çerçeve arasındaki karton kenar; matb. hurufat kalıbı, matris; mat. yüzey; yüzeyi matlaştırıcı alet; f. matlaştırmak; resim etrafına karton çerçeve geçirmek; s. mat, donuk.

matador

i. matador, boğa güreşçisi; bazı iskambil oyunlannda esas kozlardan biri.

match

i. eş, akran, denk, benzer; tam kopya; tamamlayıcı şey; uygun çift; evlenme; evlenme kararı; eşliğe uygun kimse; rakip; maç, karşılaşma, müsabaka. meet one's match hakkından gelecek birine rast gelmek, rakibi ile karşılaşmak.

match

f. uymak, benzemek; eşlemek; uydurmak; karşılaştırmak; geçmek, üstün gelmek; yazı turada karşılaştırmak üzere iki para atmak; geçirmek, birbirine tutturmak; birleştirmek evlendirmek. matching fund bağışların toplamına eşit miktarda yapılan şartlıbağış. matching funds şartlı bağışı eşitleyen küçük bağışlar.

match

i. kibrit; fitil. ordinary match herhangi bir yere sürtünmeyle ateş alan kibrit. safety match yalnız kutusunun eczalı kenarına çakılınca ateş alan kibrit.

matchbox

i. kibrit kutusu.

matchless

s. eşsiz, emsalsiz, rakipsiz.

matchlock

i. fitilli tüfek.

matchmaker

i. çöpçatan kimse: atletizm karşılaşmasını düzenleyen kimse; kibrit imalâtçısı.

matchmark

i. bağlantı işareti, bağlama markası.

matchwood

i. kibrit yapmaya yarayan kereste; kibrit çöpü gibi ufak tahta parçaları.

mate

i. Paraguay çayı.

mate

i., f. eş, misil; karı, koca, eş; çift hayvanın erkek veya dişisi; arkadaş; den. ticaret gemisinde ikinci kaptan, muavin; f. eşlemek; evlendirmek; evlenmek; çiftleştirmek; çiftleşmek; uymak; mat etmek.

matelote

i. şaraplı balık yahnisi.

mater

ing., k.dili anne.

materfamilias

i. kadın aile reisi.

materia medica

i. tıbbi maddeler; tedavide kullanılan maddelerle ilgili tıp dalı.

material

s., i. maddi, özdeksel, cismani; bir şeyin esasına ait; bedensel; önemli, mühim, gerekli; to ile değgin, etkili; i. madde, malzeme; çoğ. gereçler; bez, dokuma, kumaş. material wellbeing maddi refah. materials science maddelerin kullanım ve nitelikleri ile uğraşan bilim dalı . raw material hammadde. writing materials yazı malzemesi.

materialism

i özdekçilik, maddecilik, materyalizm.

materiality

i. maddilik, cismanilik; maddiyet; lüzum, önem.

materialize

f. maddileşmek, cisim haline girmek, cisimleşmek; gerçekleşmek; maddileştirmek; maddi bir nitelik vermek; cisim vermek (ruh), tecelli ettirmek. materializa'tion i. maddileştirme,maddileşme, cisimlenme.

materiel

i. levazım, malzeme, materyel, gereç.

maternal

s. anneliğe ait, anneye yakışır; anne tarafından gelen. maternal aunt teyze. maternal grandmother anne anne. maternal uncle dayı. maternally z. anne gibi; anne tarafından.

maternity

i. analık, annelik hali. maternity dress. hamile elbisesi maternity hospital doğumevi, doğum hastanesi.

math

i., A.B.D., k.dili matematik math. kıs. mathematics.

mathematical

s. matematikle ilgili, kesin, tam. mathematically z. matematik yönünden.

mathematics

i. matematik. abstract veya pure mathematics kuramsal matematik. applied mathematics . uygulamalı matematik. higher mathematics yüksek matematik. mathemati'cian i. matematikci.

maths

i., ing., k.dili matematik.

matiere

i., Fr. sanat unsuru.

matinee

i. matine.

mating

i. çiftleşme, çiftleştirme. mating season çiftleşme mevsimi.

matins

i., çoğ., kil. gece yarısı veya sabaha karşı bazı Hıristiyanlar tarafından yapılan ibadet; Anglikan kilisesinde sabah ibadeti.

matrass

i. uzun boğazlı imbik.

matriarch

i. aile veya kabile reisi kadın matriar'chal s. ana hâkimiyetine ait, anaerkil. matriar'chate i. anaerkil toplum.

matriarchy

i. anaerki.

matricide

i. ana katli; ana katili, anasını öldüren kimse. matricid'al s. ana katiline veya katilliğine ait.

matriculate

f. kaydetmek; öğrenci olarak kaydedilmek (bilhassa üniversiteye). matricula'tion i. öğrenci kaydı; ing. olgunluk imtihanı.

matrimonial

s. evlenmeye ait. matrimonially z. evlenmeye ait; evlenme suretiyle.

matrimony

i. evlenme, izdivaç, evlilik; evlenme merasimi; bir kâğıt oyunu.

matrix

i. (çoğ. matrices, matrixes) bir cisme şekil veren veya dayanak olan şey; biyol. hücreler arasında bulunan madde; anat. dölyatağı, rahim; matb. hurufat kalıbı, matris; jeol. fosil, billur veya başka bir mineralin kaya içinde bıraktığı iz; jeol. gang; mat. değişkenler arasındaki ilgiyi gösteren tablo.

matron

i. bilhassa çocuğu olan orta yaşlı evli kadın; bir müessesenin iç idaresiyle görevli kadın; hastane ve yetimhane gibi müesseselerde amir kadın. matron of honor nedime. matronhood i. ana olma hali. matronly s. ana gibi, anaya yakışır; toplu, dolgun; ağır başlı (kadın).

matted

s. hasırlarla örtülmüş; keçeleşmiş.

matter

i. özdek, madde, cevher, cisim; konu, iş, husus, mesele; vesile; fark, önem; öz; yaklaşık miktar; cerahat, irin; fels. özdek; posta maddesi; matb. baskıya hazır hurufat; matb. dizilecek metin, müsvedde; man. bir önermenin kapsadığı husus; şikâyet veya pişmanlık sebebi. a matter of two dollars iki dolar meselesi. as a matter of course tabii olarak, işin tabii gidişine göre. as a matter of fact işin doğrusu, hakikatte. for that matter ona gelince; hatta. in the matter of konusunda, hususunda. It's no laughing matter işin şakası yok şakaya gelmez .No matter Önemi yok Mühim değil Zararı yok. no matter how difficult ne kadar güç olursa olsun printed matter basma, matbua. reading matter okunacak şey. What's the matter? Ne var? Ne oldu?

matter

f. ehemmiyeti olmak, önemi olmak, önem taşımak, bir şey ifade etmek; cerahatlenmek. What does it matter? Ne önemi var? Ne olur ki?

matteroffact

s. tabii, alelade; hayale kapılmaz, heyecansız.

mattery

s. cerahatli; çapaklı.

matthew

i. Hazreti isa nın on iki havarisinden biri olup ismini dört incilden birine veren, Matta; Matta incili.

matting

i. hasır, hasır örgüsü; hasır örme.

mattock

i. kazma.

mattress

i. yatak, şilte, uzun minder; su kenarlarında aşınmayı durdurmak için kıyı önüne çekilen çalı ve sırıktan örülmüş engel. spring mattress yaylı yatak.

maturate

f. olgunlaşmak; tıb cerahat toplamak. matura'tion i. olma veya olgunlaşma, yetişme, kemale erme; cerahat toplama. mat'urative s. olgunluğa götüren, erginleştiren; cerahat top laylcı

mature

f. kemale erdirmek, olgunlaştırmak; olmak, olgunlaşmak, kemale ermek; vadesi gelmek.

mature

s. olgunlaşmlş, olmuş, kemale ermiş, ergin, olgun; iyi hazırlanmlş, tamam; vadesi gelmiş. mature de liberation iyi ve uzun düşünme. maturely z. olgunca; tamamen, dikkatle. matureness i. olgunluk, kemal. maturity i. olgunluk hali; vade.

matutinal

s. sabaha ait, sabahleyin olan, erken.

matzo , matzah

i. (çoğ. matzot, matzos) hamursuz ekmek.

maudlin

s. aşırı duygusal; sarhoşluk tesiriyle yersiz olarak ağlayan veya aşırı derecede duygulanan.

maugre , -ger

(edat), (eski) rağmen, bakmayarak.

maul

i., f. tokmak; f. dövmek, berelemek, ezmek; hırpalamak: A.B.D. yarmak.

maulstick , mahlstick

i. ressamın çalışırken sağ kolunu dayadığı değnek.

maumau

Kenya'da tedhişçi bir gizli örgüt.

maumau

f., A.B.D., (argo) yıldırmak.

maund

i. doğu memleketlerinde yerine göre degişen bir ağırlık ölçüsü (Hindistan' da geçerli ağırlık ölçüsü birimi 37,33 kilodur).

maunder

f. anlaşılmaz veya tutarsız bir şekilde konuşmak; aylak aylak dolaşmak.

maundy

i. Katoliklerde fakirlerin ayaklarını yıkama ayini. Maundy Thursday paskalyadan evvelki perşembe günü.

mauritania

i. Moritanya.

mauritius

i. Mauritius Adası.

mauser

i., tic. mark. mavzer.

mausoleum

i. sanatla süslenmiş büyük türbe, mozole; eski Karya kralı Mausolus için Bodrum'da inşa edilmiş olan ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan türbe.

mauve

i. leylak rengi, pembeye bakan açık mor; anilinden çıkarılan mor boya.

maverick

i., A.B.D. damgalanmamış ve sahipsiz dana, başıboş buzağı; A.B.D., k.dili toplum kurallarına uymayan kimse; parti disiplinine uymayan politikacı.

mavis

i. pas rengi ardıçkuşu.

maw

i. boğaz, memeli hayvanların veya balığın gırtlak veya çenesi; kursak: mide; k.dili, leh. anne.

mawkish

s. tiksindirici, iğrenç, tatsız; tiksindirici surette hisli.

max

kıs. maximum.

maxi

i., s. maksi, ayak bileğine kadar uzanan (giysi); uzun, iri.

maxilla

(çoğ. lae) i. çene kemiği, memeli hayvanların bilhassa üstçene kemiği. max'illar(y) s. çene kemiğine ait . maxillary gland biyol. çene altı bezi.

maxim

i. kural, düstur; vecize, mesel.

maximal

s. azami, en büyük, en fazla. Maximalist i. aşırı sol kanat üyesi (bilhassa eski Rus Sosyalist partisinde).

maximite

i. kuvvetli bir patlayıci madde.

maximize

f. azami hadde çıkarmak; bir prensibi en geniş anlamıyle yorumlamak.

maximum

i., s. (çoğ. -ma veya -mums) azami derece, maksimum; gaye; s. azami, en çok, en ziyade. maximum pressure mak. azami basınç.

may

i. mayıs ayı; gençlik, bahar, hayatın ilkbaharı. May apple Amerika'ya mahsus ve meyvası yenir bir bitki, bot. Podophyllum peltatum. May bug mayıs boceği.zool. Melolontha vulgaris. May day 1 mayıs, Bahar Bayramı. May Duke pembe kiraz, sultaniye kirazı, bir çeşit ekşi kiraz .May queen Bahar Bayramı kraliçesi olarak seçilen genç kız. Maying i. Bahar Bayramını kutlama.

may

f. (3. tek. sahıs may; geçmiş zaman might) bilmek, -meli, -malı (izin, imkan, ihtimal gibi durumlan ifade eden yardımcıı fiil).

maya

i. eskiden Orta Amerika yerlilerinin ileri uygarlığa sahip bir aşireti; Maya'ların dili.

maya

i., Hinduizm büyü, afsun.

maybe

z. belki, olabilir.

mayday

i. uluslararası radyo imdat, işareti.

mayflower

i. bir tur alıç.

mayflower

i. 1620 tarihinde ingiltere'den Amerika'ya meşhur bir göçmen kafilesini götüren geminin ismi.

mayfly

i. mayıs sineği.

mayhap

z., (eski) belki de olabilir.

mayhem

i., huk. dövüşe yarar uzuvlarından birini sakatlayarak bir kimseyi müdafaasız bırakma suçu; kargaşa.

mayonnaise

i. mayonez.

mayor

i. belediye reisi Lord Mayor Büyük Britanya'da Londra gibi belirli bazı şehirlerde belediye reisi. mayoralty i. belediye reisliği. mayoress i. belediye reisi'nin karısı; kadın belediye reisi.

maypole

i. Bahar Bayramında halkın etrafında dans ettiği çiçeklerle süslü direk.

mazdaism

i. Zerdüştlük.

maze

i. yolları şaşırtacak derecede karışık yer, labirent; şaşkınlık, hayret.

mazurka

i. Leh. dansı veya dans havası, mazurka..

mazy

s. dolaşık, karışık; şaşkınlığa düşmüş. mazily z. dolaşık ve karışık olarak maziness i. dolaşıklık, karışıklık.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL