NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

pa ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: pa
Bulunan Sonuç: 523

pa

i., k.dili baba.

pa

kıs. per annum.

pa

kıs. passenger agent, post adjutant, power of attorney purchasing agent.

pa

kıs. Pennsylvania, press aslent, public address.

pabulum

i. besin maddesi, yiyecek, gıda.

pace

i. adım, hatve; bir a dımda katedilen mesafe; gidiş, yürüyüş; rahvan yürüyüş; yürüyüş sürati. keep pace with ayak uydurmak. put one through his paces bir kimsenin kabiliyetini denemek. set the için pace yarış veya yürüyüşte sürati tayin etmek ,örnek olmak.

pace

z., (edat), Lat. izniyle (karşı fikirde olan bir kimseyi ima ederek).

pace

f. yürümek, gezinmek; rahvan gitmek (at); ağır ve düzenli adımlarla yürümek; adımlayarak ölçmek; belirli bir düzene sokmak; spot koşu süratini tayin etmek. peced s. rahvan yürüyüşlü; adımlayarak ölçülmüş; örnek olan kimsenin yardımı ile yapılmış.

pacemaker

i. örnek alınan kimse; kalbin atış hızını ayarlayan gudde; kalbin atış hızını ayarlayan cihaz.

pacha

bak. pasha.

pachyderm

i., zool. fil ve suaygırı veya gergedan gibi kalın derili hayvan; vurdumduymaz kimse.

pacific

s. uzlaştırıcı barıştırıcı, sulhçu, barışçı; sakin Pacific Ocean Pasifik Okyanusu, Büyük Okyanus.

pacification

i., ask. bir mahalde düşmanı yok etme; kontrol altma alma; barışma; uzlaştırma.

pacifier

i. barıştıran kimse; emzik.

pacifism

i. barışseverlik, barışçılık. pacifist i barışçı kimse.

pacify

f. barıştırmak, uzlaştırmak; yatıştırmak, teskin etmek.

pack

i. bohça, çıkın; denk; paket (sigara); takım, sürü; köpek sürüsü; buz kütlesi; iskambil destesi; buz torbası; tampon; hastanın battaniyeye sarılması; hazır durumda paraşüt. pack animal yük hayvanı. pack ice bir araya toplanıp kitle haline gelmiş buz parçalan. pack rat bir cins büyük fare, zool Neotoma. pack trail kervan yolu. pack of lies bir sürü yalan.

pack

f. denk etmek; bavula veya sandığa koymak; hazırlamak, toplamak (bavul); taşımak; ambalaj yapmak; sıkı sıkıya doldurmak; paketlemek; denk yüklemek; eski ve kullanılmayan maden damarlarını taşla doldurmak; sıkışmak; gitmek, savuşmak, defolmak; bir araya sıkışmak. pack a wallop (argo) bomba gibi patlamak. pack off göndermek, defetmek, kovmak. send him packing bir kimseye acele yol vermek, pılıyı pırtıyı toplatıp defetmek. packed s. paketlenmiş; ağzına kadar dolu.

package

i. paket, bohça; paket etme; denk balama; ambalaj ücreti; denk sandığı; ünite. package deal takımı ile alışveriş.

packboard

i. sırtlık.

packer

i. ambalaj veya paket yapan kimse veya alet; yük hayvanıyle eşya taşıyan kimse.

packet

i. paket, çıkın, bohça; den. belirli günlerde yola çıkan posta gemisi.

packhorse

i. yük beygiri.

packing

i. eşyayı bavula veya sandığa koyma; denk yapma, paket etme, ambalaj; salmastra, tıkaç, conta, tampon. packing box, packing case eşya sandığı. packing house büyük mezbaha. packing needle çuvaldız.

packsaddle

i. semer.

packtrain

i. hayvan kervanı.

pact

i. pakt, antlaşma, sözleşme, mukavele, ahit, misak.

pad

i. ufak yastık gibi şey; zool. bazı hayvanların yumuşak tabanı; kağıt destesi,bloknot, blok; ıstampa; nilüfer çiçeğinin su yüzünde duran yaprağı; semer yastığı; (argo) mesken. launching pad bak. launching.

pad

i. ayak sesi; haydut, yol kesen kimse.

pad

f. (-ded, -ding) içine pamuk doldurup yastık haline getirmek, takviye etmek; (bir konuşma veya yazıyı) şişirmek padded s. yastıklı, takviye edilmiş; şişirilmiş.

pad

f. (-ded, -ding) yaya yürümek, yaya olarak yolculuk etmek; sessizce yürümek.

padding

i. vatka; doldurmak için kullanılan yumuşak madde; abartma.

paddle

i., f. uzun saplı bel; kısa kürek, kayığın kenarına dayamadan kullanılan kürek; tokaç, çırpıcı tokmağı; yandan çarklı vapurda çark kanadı; f. kısa kürekle yürütmek veya yürümek; ağır ağır kürek çekmek; çarkların hareket etmesiyle yürümek; k.dili kıça şaplak atmak. paddle box davlumbaz, yandan çark mahfazası. paddle wheel geminin yan çarkı. paddle one's own canoe kendi işini kendisi görmek.

paddle

f. sığ suda gezinmek; suda oynamak; sendeleyerek yürümek (çocuk veya ihtiyar).

paddock

i. ahıra yakın etrafı çevrili küçük çayır veya otlak.

paddy

i. kabuklu pirinç, çeltik; çeltik tarlası. paddy wagon A.B.D., (argo) emniyet arabası.

paddywhack

i., ing., k.dili şiddetli öfke; A.B.D., k.dili pataklama.

padishah

i. padişah.

padlock

i., f. asma kilit; f. asma kilitle kilitlemek, asma kilit vurmak.

padre

i. papaz.

padrone

i. (çoğ. -ni), patron; gemi sahibi veya kaptanı; otel, han veya pansiyon işleten kimse.

paean

i. şükran veya zafer şarkısı.

pagan

i., s. putperest kimse; kâfir veya münkir kimse; s. putperestlikle ilgili; dinsiz, putatapan, kâfir. paganism i. dinsizlik; putperestlik. paganize f. dinsizleştirmek, putperestleştirmek.

page

i., f. iç oğlanı; resmi kıyafetli el ulağı, otel garsonu; uşak; f. hoparlör ile çağırmak.

page

i., f. sayfa; matb. bir sayfalık dizgi; kaydetmeye değer bir olay; f. kitap sayfalarını numaralamak; matb. sayfa halinde dizmek. page through kitabı okumadan sayfalarını çevirmek.

pageant

i. alay, tören; gösteri, temsili tören; nümayiş; debdebe, tantana. pageantry i. debdebeli tören veya gösteri.

paginate

f. kitap sayfalarını numaralamak. pagina'tion i. kitap sayfalarını numaralama.

pagoda

i. pagoda.

pah

(ünlem) püf! (iğrenme veya hakaret ifade eder).

pahlavi

i. Pehlevi.

paid

bak. pay.

pail

i. kova, gerdel. pailful s. bir kova dolusu.

paillasse

i. ot minder, ot şilte.

paillette

i. payet, pul.

pain

f. agrı veya acı vermek; eziyet etmek, keder vermek, üzmek. pained s. canı acımış; karamsar.

pain

i ağrı, acı, sel; dert, keder, elem, ıstırap, azap; çoğ. özen, ihtimam, itina, zahmet meşakkat; çoğ. doğum sancıları. on pain of cezasıyle. take pains zahmet çekmek, dikkat etmek.

painful

s. ıstırap çektiren; zahmetli, güç, meşakkatli; üzücü, kederlendirici. painfully s. ıstırap vererek, meşakkatle. painfulness i. acı, ıstırap.

painkiller

i., A.B.D., k.dili ağrı dindirici ilâç.

painless

s. acısız, ağrısız; ıstırap vermeyen. painlessly z. ıstırap çekmeden azap çektirmeden, acı vermeksizin. painlessness i. acı çektirmeme, ıstırap vermeme.

painstaking

s., i. özenen, dikkat sarfeden; zahmet çektiren; i. özenme, itina etme.

paint

i. boya; kozmetik, düzgün, allık; makyaj. paintbox i. boya kutusu. paint brush i. boya fırçası.

paint

f. boyamak, boya vurmak; boya ile resmini yapmak; tasvir etmek, resmetmek; boya gibi sürmek; boyayarak süslemek; düzgün sürmek; boya ile resim yapmak; makyaj yapmak.

paint horse

A.B.D. benekli at.

painter

i. ressam; nakkaş.

painter

i., den. filika pariması, pruva halatı .

painting

i. resim, tablo; ressamlık; nakkaşlık; resim yapma sanatı.

pair

f. çift çift koymak veya düzenlemek; çiftleştirmek; çift olmak, eş olmak; çiftleşmek. pair off çiftlere ayırmak.

pair

i. (çoğ. -s) çift, iki adet; bir erkekle bir dişiden ibaret bir çift; karı koca; gözlük veya makas gibi iki parçadan meydana gelen alet; iskambil oyununda eşdeğerde olan iki kâğıt; (konuşma dilinde bazen sayılardan sonra çoğul anlamında tekil olarak kullanılır: four pair of shoes). pair of compasses pergel pair of pajamas. pijama. pair of pants pantolon. pair of scissors makas. pair of trousers pantolon. bridal pair gelin ve güvey.

paisley

i. şal deseni; iskoçya'da bir şehir.

pajamas

i., çoğ. pijama.

pal

i., f. (-led, -ling) k.dili arkadaş dost; f. arkadaş olmak.

palace

i. saray; saray gibi bina; muhteşem ev; k.dili lüks eğlence yeri veya galeri.

paladin

i. imparator Şarlman'ın maiyetinde bulunan on iki efsanevi asilzadeden biri; macera peşinde koşan şovalye, kahraman.

palanquin palankeen

i. tahtırevan.

palatable

s. lezzetli, damak lezzeti veren; makbul, hoşa giden.

palatal

s., i. damağa ait; dilb. dilin damağa dokunmasıyle çıkarılan (ses); i. damaksı ses, damak sessizi.

palate

i. damak; tat alma duyusu; zevk, haz, hoşlanma. cleft palate doğuştan yarık damak. hard palate damak, sert damak. soft palate damağın geri kısmı, yumuşak damak, damak eteği.

palatial

s. saray gibi, muhteşem.

palatinate

i. palatinlik, palatin sıfatına sahip olan hükümdarın ülkesi; palatin'in rütbe veya görevi; b.h. Palatin'lik'te oturan kimse. the Palatinate Alman'ya'da Ren nehri kıyısında bulunan bir eyalet.

palatine

s., i. damakla ilgili veya damağa ait; i. damak kemiği. palatine bone damak kemiği. palatine vault damak kemeri.

palatine

s., i. hükümdar yetkisine sahip (asilzade); saraya mensup; b.h. Palatinlik'e ait; i. imparator sarayında memur; kendi ülkesinde hükümdar yetkisine sahip olan kimse, palatin; b.h. Roma'daki yedi tepenin ortasında bulunan tepe; vaktiyle kadınların kullandığı ve omuza alınan bir çeşit kürk.

palaver

i., f. laf boş lakırdı, palavra; pohpohlama, slang. yağ çekme; yerlilerle turistler arasındaki görüşme; f. boş laf etmek, palavra atmak; yaltaklanmak.

pale

i. sivri uçlu kazık, parmaklık çubuğu; etrafı parmaklık veya çitle çevrilmiş yer; belirli kimselerin oturmasına tahsis edilmiş mıntıka; hudut, sınır; yetki; sınırlandırılmış herhangi bir şey. beyond the pale yetkisi dışında, salâhiyeti haricinde; toplum düzenine aykırı. within the pale sınırı içinde; yetkisi dahilinde.

pale

s. solgun; renksiz, soluk mat, donuk. palefaced s. beti benzi atmış rengi uçmuş. palely z. solgun bir şekilde renksiz olarak. paleness i. solgunluk, renksizlik, matlık.

pale

f. beti benzi atmak, sararmak, donuklaşmak; saranmak, donuklaştırmak.

paleface

i. Amerika yerlilerinin beyazlara verdiği kabul edilen soluk benizli sıfatı.

paleo-

(önek) eski zaman.

paleography

i. eski devirlere ait yazı (kitabe, el yazması kitap); eski devirlere ait yazıları okuma veya inceleme ilmi. paleographer i. eski devirlere ait yazıları okuma bilgini. paleographic(al) s. eski devirlere ait yazılarla ilgili.

paleolithic

s. taş devrine ait, yontma taş devrine ait.

paleology

i. tarihten evvelki zamanlara ait incelemeler, arkeoloji paleolog'ical s. arkeolojik. paleologist arkeolog.

paleontology

i. eskivarlıkbilim, paleontoloji. paleontolog'ical s. paleontoloji ile ilgili. paleontol'ogist ' paleontoloji bilgini.

paleozoic

i., s. jeol. paleozoik.

palestine

i. Filistin.

palestinian

s. i. Filistin'e ait; i. Filistinli.

palestra

i. eski Yunanistan'da spor salonu.

palette

i palet, ressamların boyalarını karıştırmak için kullandıkları levha; bir ressam özgü renkler.

palfrey

i., (eski) binek atı, özellikle kadınların bindiği ufak at.

palimpsest

i. eski zamanda üzerindeki yazı silinerek yeniden başka yazı yazılmış parşomen.

palindrome

i. tersinden de aynı şekilde okunabilen kelime, cümle veya mısra. msl. makam, radar.

paling

i. çit yapmaya mahsus kazıklar; çit.

palingenesis

i. yeniden doğma; tenasuh, ruh göçü, ruh sıçraması; biyol. üremede atasal özelliklerin yeniden meydana çıkması.

palinode

i. şairin evvelce yazdığı bir şiirdeki ifade veya fikrin aksini savunduğu şiir; tekzip, inkâr.

palisade

i., f. şarampol, parmaklık, çit; savunmada kullanılan siper kazığı; çoğ. kayalık uçurum; f. etrafına kazıklar dikerek çit çevirmek.

palish

s. oldukça donuk, renksiz gibi, solgunca.

pall

f. yavanlaşmak, tatsızlaşmak; zevkini kaybetmek, bıkmak; usandırmak, bıktırmak. It has palled on me Gına geldi Bıktım artık.

pall

i. siyah çuha veya kadifeden tabut örtüsü; kasvetli hava.

palladium

i. Pallas Atene'nin Truva'nın güvenliğini sağlayan heykeli; her hangi bir güvenlik unsuru.

pallas

i., mit. tanrıça Atene'nin diğer ismi; astr. Merih ile Erendiz arasındaki asteroitlerden biri.

pallbearer

i. cenaze merasiminde tabutu taşıyan veya yanı sıra giden kimse.

pallet

i. ot şilte, ot minder.

pallet

i., mak. çömlekçi spatulası; ciltçilikte altın yaldızı yerleştirmeye mahsus yassı fırça, tezhip fırçası; mak. cep saati çarkını tanzim eden ufak parça; ressam paleti; istif rafı.

palliate

f. hafifletmek (hastalık, zorluk), teskin etmek, yatıştırmak; (kaba hat veya hakareti) mazur göstermek. palliation i. özür; hafifletme.

palliative

s., i. hafifletici; özür kabilinden; i. hafifletici şey.

pallid

s. solgun, benzi atmış, sararmış, silik.

pallor

i. solgunluk, beniz sarılığı.

palm

f. avuç içinde saklamak; avuç ile dokunmak veya okşamak. palm off hile ile kabul ettirmek, slang. sokuşturmak, kazıklamak.

palm

i. aya, avuç içi; geyik boynuzunun yassı kısmı; el boyunda uzunluk ölçüsü (yaklaşık olarak yirmi cm); el genişliğinde uzunluk ölçüsü (yaklaşık olarak dokuz cm); kürek palası veya ona benzer herhangi bir şey. grease one's palm rüşvet vermek. have an itching palm para hırsı olmak.

palm

i. hurma ağacı; palmiye; hurma ağacının yaprağı veya dalı; zafer alameti; zafer. palm branch zafer alameti olan hurma dalı. palm oil hurma yağı. Palm Sunday paskalyadan evvelki pazar günü. carry off the palm galip gelmek, zafer kazanmak. coconut palm hindistancevizi ağacı. date palm hurma ağacı. dwarf palm bodur hurma ağacı, bot. Chamaerops homilis. wild palm yabani hurma ağacı. yield the palm bir diğerinin üstünlüğünü kabul etmek.

palmar

s. avuç ile ilgili.

palmate , mated

s. aya şeklindeki; bot. palmiye yaprağı şeklindeki, elsi, palmat; zool. perdeayaklı. palm civet, palm cat misk kedisi, zool. Viverra civetta.

palmer

i. Kudüs'ten hurma dalı ile dönen hacı. palmer worm elma yapraklarına zarar veren bir çeşit tırtıl, zool. Dichomeris ligulella.

palmetto

i., s. herhangi bir palmiye ağacı; palmiye ağacının yapraklarından dokunmuş ince hasır; s. bu hasırdan yapılmış.

palmist

i. el falına bakan kimse. palmistry el falı.

palmy

s. palmiyeleri çok olan; muhteşem, gönençli, refah içindeki. palmy days refah günleri, iyi günler.

palomino

i. beyaz yele ve kuyruklu altın rengi at.

palooka

i., A.B.D. (argo) beceriksiz boksör.

palp , palpus

i. (çoğ. palpi) zool. dokunaç. palpiform s. dokunaç gibi.

palpable

s. hissedilir, dokunulabilir; aşikar, açık, sarih; dokunarak hissedilen; tıb. el muayenesi ile hissedilen. palpably z. el ile hissedilerek; aşikar olarak, açıkça.

palpate

f., s., tıb. el ile dokunarak muayene etmek; s., zool. dokunaçlı palpa'tion i. dokunma; tıb. el ile dokunarak muayene.

palpitate

f. yürek gibi hızlı çarpmak, nabız gibi atmak heyecandan titremek. palpita'tion i. çarpıntı, halecan.

palpus

bak. palp.

palsy

i., f. inme, nüzul, felç; f. felce uğratmak.

palter

f. aldatmak, oyun etmek. palter with gereken önemi vermemek, küçümsemek.

paltry

s. değersiz, kıymetsiz, önemsiz. paltriness i. değersizlik, kıymetsizlik, önemsizlik.

paludal

s. bataklıklara ait; bataklık gibi.

paludism

i., tıb. sıtma.

pam

i., iskambil ispati valesi; bir iskambil oyunu.

pampa

i. pampa. pampas cat Arjantin'e mahsus ufak yabani kedi, zool. Felis pajeros pampas grass. Güney Amerika'ya özgü tepesi püsküllü uzun bir çeşit kamış, bot. Cortaderia selloana.

pamper

f. refah ve bolluk içinde büyütmek, lüks hayata alıştırmak pohpohlamak, şımartmak.

pamphlet

i. broşür, küçük kitap, risale.

pamphleteer

i., f. broşür yazan kimse (baz. aşağ); f. broşür yazıp yayınlamak.

pamphylia

i., tar. Antalya yöresinin eski ismi.

pan

i. tepsi, tava; kefe, terazi gözü; maden cevherini ayırma işinde kullanllan demir tava; eski tüfeklerde falya tavası; tuzlada tava; kafatası; buzul parçası. a flash in the pan kuru gürültü, sonuç vermeyen gayret.

pan

f. (-ned, -ning) toprağı yıkayarak altın çıkarmak; tavada pişirmek: leğende yıkamak; maden cevherini yıkamak; edeb, k.dili tenkit etmek. pan out A.B.D., k.dili netice vermek; başarıya ulaşmak muvaffak olmak .

pan

f. (-ned, -ning) foto sinema makinasmın objektifini bir yandan öbür yana döndürmek .

pan

i. tembul (yaprak) .

pan

i., mit. Pan (ormanlar otlaklar, sürüler ve çobanlar tanrısı).

pan

bak. panchromatic

pan-

(önek) bütün.

panacea

i. her derde deva .

panache

i. miğfer üstündeki sorguç; şevk, canlılık.

panada

i .tirit.

panama

i. Panama. Panama Canal Panama Kanalı.

panamanian

s., i. Panamalı.

panamerican

s. bütün Amerika devletlerine veya haklarına mahsus veya ait.

panbroil

f., ahçı. kalın bir tavada yağsız veya az yağla pişirmek.

pancake

i., ahçı. gözleme; taş pudra; hav. uçağın yere düz olarak düşüşü.

panchromatic

s., foto. bütün renklere hassas olan (filim)

pancreas

i., anat., zool. pankreas. pancreat'ic s. pankreasa ait.

panda

i. panda, zool. Ailurus fulgens. giant panda Çin ve Tibet'te bulunan bir cins iri panda,zool. Ailuropoda melanoleuca.

pandanus

i. bilhassa Malaya'da bulunan ve kama şeklinde yaprakları olan bir bitki.

pandean

s., mit. tanrı Pan'a ait. Pandean pipes bak. panpipe.

pandemic

s., tıb. bir veya bir kaç memlekete birden sirayet eden; genel, umumi, evrensel.

pandemonium

i. bütün şeytanların bulunduğu yer, cehennem; karışıklık veya kanunsuzluğun hüküm sürdüğü yer; velvele karışıklık, kargaşa.

pander

i., f. muhabbet tellâlı, pezevenk; f. pezevenklik etmek. pander to someone's tastes yaltaklanmak. panderer i. pezevenk.

pandora

i., Yu. mit. Pandora, insanlara ceza olarak Zeus tarafından gönderilen güzel kadın. Pandora's box Pandora'nın sandığı.

pandour

i. (eski) Avusturya ordusunda bulunan bir çeşit Hırvat neferi; hoyrat ve yağmacı asker.

pandowdy

i., A.B.D. bir çeşit elma pastası.

pandurate , panduriform

s. keman şeklinde (yaprak).

pane

i. pencerenin bir camı; düz yüzey; levha, tabaka.

panegyric

i., s. övgü, methiye, sitayiş, sena kaside; s. övgü niteliğinde. panegyrical s. öven, metheden; methiye gibi. panegyrist i. kaside yazan veya okuyan kimse, methiyeci. pan'egyrize f. övmek.

panel

f. (-ed, -ing veya -led, -ling) aynalık tahta ile süslemek (kapı); iskoç., huk. resmen itham etmek. paneling i. aynalık tahtalan; kömür madenini bölmelerle ayırma.

panel

i. kapı aynalık tahtası, kapı aynası; kadın etekliğini genişletmek için uzunluğuna konan kumaş parçası; üzerine resim yapılan ince tahta; pano, duvar panosu; semerin altına konan keçe, belleme; huk. jüri heyetinin isim listesi; huk. jüri heyeti. panel discussion açık oturum.

panelist

i. açık oturumda konuşmacı.

panetrable

s. delinebilir, nüfuz edilebilir; anlaşılır; tesir edilebilir penetrability i. nüfuz imkânı; delinme kabiliyeti.

pang

i. ani olarak şiddetli ağrı, sancı, spazm.

pangolin

i., zool. Asya ve Afrika'ya mahsus karınca yiyen sırtı pullu bir cins memeli hayvan.

panhandle

i., f. tava sapı; A.B.D. ileri doğru uzanan dar kara parçası; f., (argo) dilenmek.

panic

s., i., f. (-icked ,-icking) panik hissi ile ilgili, panik hissi veren; i. panik, ürkü, ani ve şiddetli korku; piyasada panik, fiyatlarda düşme korkusu; f. paniğe kaptırmak; tiyatro, (argo) heyecanlandırıp coşturmak (seyircileri). panicstricken s. paniğe kapılmış. panicky s. yersiz korkuya kapılmış.

panicle

i., bot. birleşik salkım, panikul. panicled, paniculate s. piramit şeklinde çiçeği olan.

panjandrum

i. kendini önemli veya yüksek gören memurlara verilen takma ve güldürücü ad.

pannier

i. erzak taşımaya mahsus küfe; eskiden kalçaları yüksek göstermek için kadın etekliğine konan balina kemiğinden yapılmış kafes.

panoply

i. tam zırh takımı; tamamiyle örten herhangi bir şey. panoplied s. tam silahlı, muhteşem surette giyinmiş.

panorama

i. panorama, umumi manzara, genel görünüş; bir şehrin veya tabii bir manzaranın uzaktan görünüşünü canlandıran resim; durmadan değişen sahne veya olaylar; bir konunun etraflı olarak incelenmesi. panoramic s. panoramik.

panpipe

i. Pan kavalı, çok borulu kamış mızıka.

pansy

i. hercai menekşe, alaca menekşe, bot. Viola tricolor; A.B.D., (argo) homoseksüel erkek.

pant

f., i. solumak, nefes nefese kalmak; nefesi kesilmek; özlemini duymak, hasretini çekmek; şiddetle çarpmak, hızla atmak (kalp); i. soluma, nefesi kesilme; yürek çarpıntısı.

pantalettes

i., çoğ. eskiden giyilen uzun ve bol paçalı kadın külotu; bu külotun kenarına geçirilen farbala.

pantaloon

i., (tiyatro) çağdaş pandomimde soytarının yerini alan ihtiyar bunak adam. pantaloons i. eski moda pantolon.

pantechnicon

i., ing. her türlü eşya satılan mağaza; eşya taşımaya mahsus yük arabası veya kamyon.

pantheism

i. panteizm, kamutanrıcılık, vahdeti vücut. pantheist i. panteist, kamutanrıcı. pantheistical s. panteizme ait, kamutanrısal.

pantheon

i. panteon.

panther

i. panter, pars, kaplan familyasından yırtıcı bir hayvan.

panties

i., çoğ. kadın külotu.

pantile

i. kenarları üstüste gelince S şeklinde kıvrımlar yapan dam kiremidi.

pantoffle

i. terlik, pantufla.

pantograph

i. pantograf.

pantomime

i., f. pandomima; f. pandomima oynamak. pantomimic(al) s. pandomima kabilinden. pantomimist i. pandomima oyuncusu, pandomimci.

pantry

i. kiler.

pants

i., çoğ., A.B.D. pantolon; don, külot.

panturanianism , panturanism

i.Turancılık. PanTuranian s. Turancılıkla ilgili.

pantyhose

i. külotlu çorap.

pantywaist

i. pantolonu tutturmak için eteği düğmeli çocuk bluzu; (argo) kadın gibi adam, efemine erkek.

panzer

i., ask. motorize kuvvet.

pap

i. çocuklara ve hastalara mahsus lapa veya sulu yemek; meyva püresi; (argo) memurlara sağlanan imtiyaz veya yarar.

pap smear pap test

tıb. rahim kanserini teşhis için yapılan test.

papa

i. baba (bilhassa çocuk dilinde).

papacy

i. papalık rütbesi; Katolik kilisesi reisliği; papalık sistemi.

papal

s. papaya veya papalığa ait; Katolik kilisesine ait.

paparazzo

i.,it. (çoğ. -zi) meşhurlann peşinde dolaşan fotoğrafçı.

papaver

i., bot. haşhaş ve gelincik familyası.

papaveraceous

s. haşhaş ve gelincik cinsine ait.

papaw , pawpaw

i. Kuzey Amerikaya mahsus bir ağaç, bot. Asiminia triloba; bu ağacın meyvası.

papaya

i. Güney Amerika'ya mahsus bir çeşit ağaç, bot. Carica papaya; bu agacın meyvasu.

paper

i., s. kâğıt; kâğıt tabakası; senet, hüccet, bono; kâğıt para, bankınot; gazete; herhangi bir yazı, tez, tebliğ; deste (iğne); duvar kâğıdı; (argo) paso; çoğ. hüviyet kartı; çoğ. bir kimsenin toplu mektupyazı ve hatıraları; geminin sefer kağıtları; s. kağıttan yapılmış; kağıt üzerinde kalan, hükmü olmayan; kağıda benzer, ince, da yanıksız. paper clip raptiye, tel raptiye. paper credit vadeli senet ile kredi. paper mill kağıt fabrikası. paper money kağıt para, bankınot. paper profits kağıt üzerindeki tahmini kazanç. blotting paper kurutma kağıdı, papye buvar filter paper süzgeç kâğıdı. linen paper ketenden yapılmış dayanıklı kâğıt. litmus paper turnusol kâğıdı. on paper kâğıt üzerinde kalan, hükmü olmayan, icra olunmayan.

paper

f. üzerine kâğıt kaplamak, kâğıtlamak; kâğıt. yapıştırmak.

paperback

i. karton ciltli kitap.

paperbound

s. karton ciltli.

paperhanger

i. duvar kâğıdı yapıştıran kimse.

paperknife

i. kağıt açacağı.

paperweight

i. kâğıtların uçmasını önlemek için üzerine konan ağırlık.

paperwork

i. kırtasiyecilik.

papery

s. kağıt gibi, ince.

paphlagonia

i., tar. Kastamonu yöresinin eski ismi.

papiermache

i., Fr. karton piyer.

papilionaceous

s. kelebeğe benzer; bot. kelebek şeklinde çiçeği olan, kelebeksi.

papilla

i. (çoğ. -lae) meme; kabarcık; anat., zool. dil üzerinde bulunan kabarcık gibi şeylerden biri, mukoza uzantısı; bot. bitkilerin üzerinde bulunan kıl gibi kabarcık. papil papillary, papillose s. kabarcıkları olan; kabarcığa benzer.

papist

i., (aşağ) Katolik. papism i. Katoliklik. papistic(al) s. Katolik kilisesine veya ayinlerine ait. papistry i. Katolik mezhebi.

papoose

i. Kuzey Amerika kızılderililerinin çocuklarına verilen isim.

pappus

i., bot. komposit familyası bitkilerinin kaliksinde meydana gelen şemsiye biçimindeki kıllı uzuv, papus. pappose s. papuslu.

pappy

i., k.dili baba.

paprika

i. acısı az bir çeşit kırmızı biber.

papula

(çoğ. -lae), papule (çoğ. -s) i. kabarcık.

papyraceous

s. kağıdımsı, kağıt gibi ince.

papyrus

i. (çoğ. -ri) papirüs, Nil sahillerinde biten ve eski zamanlarda işlenerek kâğıt gibi kullanılan bir çeşit saz bot. Cyperus papyrus; bu sazdan yapılan kâğıt; papirüs üzerine yazılmışı yazı.

par

i. eşitlik, musavat; hisse senetleri ve kıymetli kağıtların itibari değerleri; golfta topun deliğe girebilmesi için gerekli vuruş sayısı. above par tic. itibari kıymetten daha yüksek. at par. başa baş. below par tic. itibari kıymetten düşük. par value itibari kıymet. on a par with eşit derecede veya kıymette. up to par itibari kıymetini bulmuş, yeterli, normal.

para-

(önek) yakın; ötesinde; ikinci derecede; benzer.

parable

i. içinde hakikat payı olan kısa alegorik hikâye; ifade edilmek istenileni benzetme veya kıyas yoluyle anlatan söz veya konuşma; mesel.

parabola

i., geom. parabol.

parabolic. -ical

s. benzetme veya kıyas yoluyle ifade edilen; geom. parabolik. parabolically z. benzetme veya kıyas yoluyle ifade ederek.

paraboloid

i., geom. parabolit.

parachute

i., f. paraşüt; f. paraşütle atlamak; paraşütle indirmek. parachutist i., ask. paraşütçü.

paraclete

i. şefaatçi; yardıma çağrılan kimse. the Paraclete Ruhulkudüs.

parade

i. gösteri, numayiş, alay, tören, geçit resmi; ask. yoklama için askerlerin sıra ile geçmesi; geçit resmi yapılan meydan; gezinti yapılan yer. parade ground tören meydanı. parade rest askerlerin rahat vaziyetinde kalmaları. make a parade of gösteriş yapmak. on parade sergi halinde, açıkta.

parade

f. gösteriş yapmak; tören için askeri sıraya dizmek; saflar halinde geçirmek; gösteriş yapmak için dolaşmak; kibirle göstermek; gösteri yaparak sokakları dolaşmak; yoklama veya talim için toplanmak.

paradigm

i. örnek, numune; gram çekim listesi.

paradise

i. cennet, Aden, cennet bahçesi; cennet gibi yer. fool's paradise boş emeller üzerine kurulmuş mutluluk.

paradox

i. paradoks, mantığa aykırı görünen fakat hakikatte doğru olabilen düşünce; birbirini tutmaz sözler; birbirine aykırı söz ve davranışlar; karakterinde birbirine aykırı hususlar olan kimse. paradox'ical s mantığa aykırı görünen. paradox'ically z. birbirine zıt olarak, aykırı düşerek.

paraffin

i., f. mum, parafin; f. parafin tatbik etmek. paraffin i., paraffin oil ing. gazyağı.

paragon

i. mükemmel olduğu kabul edilen örnek, numune; matb. yirmi puntoluk harf, irice bir çeşit harf.

paragraph

i., f. paragraf, bent, fıkra; paragraf işareti; f. yazıyı paragraflara ayırmak; bir paragrafta ifade etmek. paragraph'ic (aI) s. fıkra kabilinden. pa ragraphist i. fıkra yazarı.

paraguay

i. Paraguay.

parakeet

i. bir çeşit ufak papağan, muhabbetkuşu.

paraleipsis

i., kon. san. bir hususu ihmal eder gibi görünerek dikkati özellikle o nokta üzerine çekme.

parallax

i., astr. paralaks. parallac'tic s. paralaks bakımından, paralaks ile ilgili.

parallel

s., i. paralel, muvazi, koşut; aynı, benzer; aynı amaç veya sonuca yönelen i. birbirine paralel doğru veya düzeyler; benzerlik; nazire; coğr. paralel; ask. cephe hendeği; elek. paralel bağlantı. parallel with, parallel to paralel olarak. parallel bars barfiks. draw a parallel mukayese etmek, karşılaştırmak, kıyaslamak.

parallel

f. paralel olarak koymak; kıyaslamak, mukayese etmek; benzer olmak, müşabih olmak.

parallelepiped

i., geom. altı yüzü paralelkenar olan cisim, paralelyüz.

parallelism

i. paralel oluş, paralellik, muvazilik; benzerlik.

parallelogram

i., geom. paralelkenar, paralelogram.

paralogism

i. mantığa aykırı düşünüş, yanlış ifade olunan muhakeme.

paralysis

i., tıb. felç, inme, nüzul.

paralytic

s., i. inmeli, felçli, kötürüm; i. felçli kimse.

paralyze , ing -ise

f. felce uğratmak; kuvvetini kırmak, sakatlamak, tesirsiz hale getirmek.

paramagnetic

s. mıknatıs tarafından çekilme hassası olan, mıknatısla çekilebilen, paramagnetik. paramag'netism i. paramagnetizm.

paramaribo

i. Paramaribo, Surinam'ın başkenti.

paramatta

i. pamuk ve yünden yapılmış ince elbiselik kumaş.

paramecium

i. (çoğ. -cia) zool. paramisyum.

parameter

i., mat. parametre.

paramilitary

s. askeri niteliği olan fakat orduya bağlı olmayan (kuruluş, örgüt).

paramnesia

i. tıb. paramnezi; psik. görmüşlük duygusu.

paramount

s. âlâ, fevkalade, üstün, faik: rütbece üstün olan.

paramour

i. aşık, sevgili, metres, gayri meşru karı ve koca.

paranoia

i., tıb. paranoya, delilik. paranoiac s., i., tıb. paranoya ile ilgili; i. paranoik hasta; evhamlı deli. par'anoid s. paranoya ile ilgili.

paranymph

i. sağdıç.

parapet

i. siper, istihkam siperi;dam kenarındaki alçak duvar korkuluk duvarı. parapeted s. korkuluk duvarı olan.

paraph

i. imzayı takip eden çizgi.

paraphernalia

i., çoğ. zata mahsus eşya; teçhizat; huk. evli kadının şahsi malları.

paraphrase

i., f. açıklama, şerh, tefsir, izah; başka kelimelerle izah etme; f. açıklamak, tefsir etmek, şerh ve izah etmek.

paraphrastic ,-tical

s. açıklayıcı, şerh kabilinden. paraphrastically z. açıklayarak, şerh mahiyetinde.

paraplegia

i., tıb. belden aşağısnın felce uğraması, yarım felç.

parapsychology

i. parapsikoloji, telepati gibi tabiatustü ruh kuvvetlerini inceleyen araştırma dalı.

parasang

i. fersah.

paraselene

i. ay halesinin içinde bazen görülen parlak nokta, yalancı ay.

parasite

i. asalak, parazit, tufeyli. parasitic(al) s. parazit, asalak. parasitically z. parazit olarak. parasit'icide i. parazitleri öldüren şey. parasitism i. parazitlik, asalaklık; tıb. vücutta parazitlerden ileri gelen hastalık. parasitol'ogy i. parazit ilmi.

parasol

i. güneş şemsiyesi, güneşlik.

parasympathetic

s. otonom sinir sistemine ait, parasempatik.

parasyphilis

i., tıb. frengi hastalığını takibeden marazi durum.

parataxis

i., gram aralarında bağlaç olmayan yan yana sıralanmış kelime veya cümle düzeni. paratactic s. aralarında bağlaç olmadan sıralama kabilinden, böyle sıralanmış.

parathyroid glands

paratiroid bezleri.

paratroops

i., çoğ., ask. paraşütçü kıtası. paratrooper i. paraşütçü asker.

paratyphoid

i. paratifo.

paravane

i. paravan, gemi pruvasının iki tarafına takılıp mayınlara karşı kullanılan torpil şeklinde cihaz.

parboil

f. yarı kaynatmak.

parbuckle

i., f. fıçıyı araba veya gemiye yüklemeye mahsus halat; f. bocurgat halatı ile yüklemek.

parcel

i., f., s., z. paket bohça, çıkın; miktar, takım; huk. parça, kısım, parsel; f. kısım veya hisselere ayırmak; paket yapmak;den. halat üzerini katranlı bezle örtmek; s., z. kısmen. parcel post paket postası.

parcenary

i., huk. müşterek varislik, ortak malsahipliği. parcener i. müşterek vâris.

parch

f. kavurmak, kavurup kurutmak, yakmak; aşırı sıcaktan kavrulmak, çok kurumak. parchedness i. kavrulmuşluk.

parchment

i. parşömen tirşe; parşomen kâğıdı; parşömen üzerine yazılmış yazı.

pardner

i., A.B.D., leh. arkadaş.

pardon

f., i. affetmek, suçunu bağışlamak; i. af suçunu bağışlama, mağfiret; günah çıkarma; afname. I beg your pardon Affedersiniz. Pardon me Pardon. pardonable s. affolunabilir. pardoner i., tar. Katolik kilisesinde günahların affını satmaya yetkili olan kimse; affeden kimse.

pare

f. kabuğunu soymak; yavaş yavaş eksilmek. pare off, pare away yontmak.

paregoric

i. kâfurlu afyon tentürü.

parenchyma

i., bot. parankima yemişlerde ve taze dal ile yapraklarda lifli kısımların arasını dolduran hücresel doku; anat., zool. parankima, özekdoku.

parent

i. anne veya baba; ata, cet; sebep olan şey, kaynak, memba; koruyucu kimse, hami olan kimse; çoğ. ana baba, ebeveyn. parent teachers' association okul aile birliği. parentage i. analık ve baballk hali; soy, nesep nesil. parental s. ana babaya ait. parentally z. ana babaya yakışır şekilde. parenthood i. analık veya babalık hali.

parenthesis

i. (çoğ. -ses) parantez, ayraç; cümle yapısı yönünden konuyla ilişkisi olmayan söz ara cümle parantez cümlesi; parantez işareti, ( ); aradaki olay; fasıla, aralık. put in parentheses parantez içine almak. parenthesize f. parantez içine almak. parenthet'ic(al) s. parantez kabilinden; ara olay gibi. parenthetically z. parantez olarak.

paresis

i., tıb. hafif felç, parezi; frenginin sebep olduğu felç ve akıl hastalığı.

parexcellence

Fr. başlıca, belli başlı, fevkalade, mükemmel.

parget

f., i. sıvamak, sıva ile süslemek; i. alçıtaşı; sıva, baca sıvası; sıva süsü.

parhelion

i. (çoğ. -lia) meteor yalancı güneş, güneş halesindeki parlak leke.

pari passu

Lat. eşit adımlarla, aynı hızla.

pariah

i. parya; en aşağı tabakadan biri; toplum dışı bırakılmış kimse. pariah dog Asya ve Afrika'da yaşayıp leşle beslenen adi sokak köpeği.

parian

s., i. Paros Adasına ait; en iyi cins beyaz porselenle ilgili; i. en iyi cins beyaz porselen; Paros'lu kimse. Parian marble Paros Adasında çıkan güzel beyaz mermer.

paries

çoğ. parietes i. biyol. çeper, cidar, duvar.

parietal

s. anat., zool. parietal herhangi bir organın duvarlarına ait; bot. çepersel, bilhassa yumurtalık çeperine ait; A.B.D. üniversite sınırları içinde oturma veya idareye ait. parietal bones biyol. kafatasnın yan kemiği; çeper kemiği. parietal lobe çeper lobu, beynin yan çıkıntılarından biri.

parimutuel

i. at yanşlarında kaybedenlerin paralarının kazananlara dağıtıldığı bir çeşit müşterek bahis.

paring

i. kabuğunu soyma; soyulmuş kabuk parçası. paring knife patates soyacak bıçak paring machine kabuk soyma makinası.

paris

i. Paris sehri; Truva kralı Priam'ın oğlu. Paris blue koyu mavi; mavi boya. Paris green arsenikli olup böcek öldüren açık yeşil boya. Paris white kap parlatmak için kullanılan bir çeşit tebeşir tozu. plaster of Paris alcı Parisian s., i. Paris'e ait; i. Parisli kimse.

parish

i. bir papazın idaresindeki mıntıka; ing. kaymakamlığa benzer bir idari bölge; bir kiliseye mensup olan cemaat. parish clerk kilise katibi; papaz muavini. parish school kilise okulu. on the parish kilise yardımıyle geçinen. parish'ioner i. bir kilise cemiyetinin üyesi.

parity

i. eşitlik, müsavat; tam benzerlik; tic. fiyat birliği. parity price endeks rakamına göre tayin edilen fiyat seviyesi.

park

i., f. park, umumi bahçe; ask. ordu mühimmatının biriktirildiği yer; lunapark; vahşi hayvanlar için çitle ayrılmış geniş saha; f. arabayı park etmek: A.B.D., (argo) koymak; bir araya biriktirmek; park içine koymak. parking lot araba park yeri. parking meter araba park yerlerinde para toplayan sayaç.

parka

i. parka; Eskimoların giydiği kürk ceket.

parkinson'sdisease , parkinsonism

i. ellerin titremesi ve yüz kasla rındaki kontrolün kaybolması ile belirlenen sinir hastalığı.

parkway

i. ekspres yol.

parl

kıs. parliament parliamentary.

parlance

i. konuşma tarzı; tabir.

parlay

f., A.B.D. kazanılan parayı bir sonraki yarışa yatırmak.

parley

i., f. toplantı, tartışma, münakaşa, mükâleme; f. ateşkes devresinde düşman ile barış görüşmeleri yapmak; özellikle düşmanla müzakere etmek.

parliament

i. Parlamento; ingiltere Millet Meclisi; k.h. resmi meclis. parliamentar'ian i. parlamento usullerini bilen kimse, parlamenter. parliamen'tary s. parlamentoya ait. parliamentary procedure parlamento usulleri.

parlor , ing -our

i. oturma odası, salon; bir otelde umumi salon. parlor car rahat koltuklarla döşenmiş vagon.

parlous

s., z., (eski) tehlikeli; zor, müşkül; çok zeki açıkgöz, kurnaz, becerikli; müthiş, hayret verici; z. fazlasıyle, aşırı derecede.

parmesan

s. italya'da Parma şehrine ait. Parmesan cheese parmıcan peyniri.

parnassus

i. Orta Yunanistan'da dokuz güzel sanat tanrıçasının meskeni olan Parnas dağı. Parnassian s., i. Parnas dağına ait; i. Parnasyen şair, 19. yüzyıl ortalanna ait Fransız şiir ekollerinden birine mensup şair.

parochial

s. bir kilise cemaatine ait; dar fikirli, mahdut görüşlü. parochially z. dar fikirle, mahdut görüşle.

parody

i., f. edebi bir eserin gülünç şekilde taklidi hezel; beceriksizce taklit; müz. bir parçanın gülünç şekilde taklidi; f. gülünç bir taklit eseri yazmak. parodist i. hezel yazan kimse.

parol

i., s., huk. davada müdafaa veya itham yollu söz; s. sözlü, şifahı.

parole

i., f. şartlı olarak mahkumun tahliyesi; vait, söz verme; özellikle esir düşen askerin veya bir mahpusun kaçmayacağına dair verdiği söz; şeref sözü; ask. muhafızlara veya nöbetçilere verilen günlük parola; f. mahkumu şartlı olarak serbest bırakmak. on parole şeref sözü vermesi üzerine (serbest bırakmak).

paronomasia

i. kelime oyunu.

paronym

i. aynı kökten gelen kelime.

parotid

s., i., anat. kulakaltı tükürük bezleri ile ilgili, bu bezlerin etrafında bulunan; i. kulakaltı tükürük bezleri.

paroxysm

i., tıb. şiddetli ve ani nöbet; feveran, galeyan, ani boşalma . paroxymal s. şiddetli nöbetle ilgili; galeyana gelme ile ilgili.

parquet

i., f. parke, parke döşeme; tiyatroda orkestranın bulunduğu kısım ile. parter arasındaki yer; f. parke döşemek. parquetry i parke.

parricide

i. kendi ana veya babasını öldürme; kendi ana veya babasını öldüren kimse. parrici'dal s. ana veya baba katline ait.

parrot

i., f. papağan; dudu kuşu; başkalarının söz ve davranışlarını düşünmeden taklit eden veya tekrarlayan kimse; f. papağan gibi tekrarlamak veya tekrarlatmak.

parry

f., i. bertaraf etmek (darbe); kaçamak cevap vermek; i. bertaraf etme, darbeyi savma; kaçamak cevap.

parse

f., gram. bir cümle veya kelimeyi gramer aşısından incelemek.

parsec

i., astr. bir uzunluk ölçüsü 3,26 ışık yılı.

parsi , parsee

i. iran'dan Hindistan'a hicret etmiş olan Zerdüştlerden biri. Parseeism i. bu Zerdüştlerin dinsel inanç ve gelenekleri.

parsimonious

s cimri, pinti, aşırı hasis.

parsimony

i. hasislik, pintilik, cimrilik, tamahkarlık.

parsley

i. maydanoz, bot. Petroselinum crispum cow parsley, wild parsley yaban maydanozu, bot. Anthriscus sylvestris. fool's parsley küçük baldıran, bot. Aethusa mountain. parsley dağ kerevizi, bot. Petroselinum oreoselinum.

parsnip

i. yabani havuç, kara kavza, bot. Pastinaca sativa. water parsnip su kerevizi, bot. Sium latifolium.

parson

i. vaiz rahip parson's nose k.dili tavuk gerisi.

parsonage

i. papaz evi.

part

kıs. participle, particular.

part

i., z. parça, kısım, cüz; birbirine eşit olan kısımlardan her biri; uzuv; mat. fasıl; hisse, pay; rol; görev; müz. fasıl, parti, belirli bir salgı veya sese mahsus kısım; semt, taraf; saçların ayrıldığı yer; z. kısmen .part and parcel esas kısım. part müsic müz. birkaç ses veya çalgı için yazılmış parça. part owner hissedar. part singing birkaç sesle şarkı söyleme. part writing müz. kontrpuan. parts of speech sözbölükleri. aliquot part mat. tam bölen. a person of part kabiliyetli kimse, çok cepheli adam. component parts bir bütünü meydana getiren kısımlar. for my part bana kalırsa, benim fikrimce, bence. foreign parts dış ülkeler, yabancı memleketler. for the most part çoğunlukla, ekseriya, esas itibariyle. in part kısmen; bazı hususlarda. in good part tatlılıkla, gönül hoşluğuyle. in parts parça parça, kısım kısım. on the part of tarafından. play a part bir rolü oynamak. spare parts yedek parçalar. take part in katılmak, iştirak etmek. take the part of birinden yana çıkmak, bir kimsenin tarafını tutmak; rolünü almak. the greater part çoğunluk, ekseriyet. the outer part dış kısımlar. the privy parts edep yerleri.

part

f. kısımlara ayırmak, taksim etmek; ayırmak, bölme ile ayırmak; bölmek; ayrılmak; parçalanmak, taksim olunmak; ayrılıp gitmek, uzaklaşmak. part company birbirinden ayrılmak, ilişkisini kesmek. part from -den ayrılmak. part with bırakmak. Let us part friends Dost olarak ayrılalım Dost kalalım.

part time

s. günün bir kısmında olan veya yapılan, part taym: part time work, part time student.

partake

f. (took, taken) katılmak, iştirak etmek; hissedar olmak, paylaşmak .partake of iştirak etmek (yemeğe); çeşnisi olmak; mahiyetinde olmak.

parted

s. ayrılmış; bot. hemen hemen dibine kadar ayrılmış (yaprak) (eski) ölmüş.

parterre

i. muntazam tarhlara bölünmüş çiçek bahçesi; (tiyatro) parter.

parthenogenesis

i., biyol. kendiliğinden. üreme, cinsi munasebet olmadan vaki olan doğum, partenogenez.

parthenon

i. Partenon.

parthian

s., i. Partiya'ya veya Partlılara ait; i. Part'lı kimse, Part. Parthian shot Partların kaçarken attıklan ok gibi ayrılırken söylenen keskin söz.

partial

s. kısma ait, kısm?; kısmen etkili olan; cuzi, genel olmayan; taraf tutan, tarafgir; meyilli. partial eclipse astr. kısmen tutulma. partially z. kısmen; tarafgirlikle, bir tarafı tutarak.

partiality

i. bir tarafı tutma, tarafgirlik; tarafgirlikten ileri gelen haksızlık; yeğleme; özel sevgi.

particepscriminis

Lat., huk. suç ortağı.

participant

i. iştirakçi; s. paylaşan, katılan.

participant

i. s. katılan kimse.

participate

f. katılmak, iştirak etmek, hissedar olmak, ortak olmak, pay almak. participate with a person in a thing bir kimse ile bir şeye iştirak etmek. participa'tion i katılma, iştirak; ortaklık.

participle

i., gram. ortaç sıfat-fiil. present participle -en yapılı ortaç. part participle -miş yapılı ortaç. participial s. ortaç kabilinden.

particle

i. cüz, zerre, tanecik, atom; gram. edat, ek, takı.

particolored

s. rengârenk, alaca, iki veya daha fazla rengi olan.

particular

s., i. belirli, muayyen, özel, hususi, has, mahsus; her bir; zata mahsus, şahsi; dikkate lâyık; titiz, meraklı, dikkatli; ayrıntılı, teferruatlı, etraflı; huk. ferdi, mahalli, kısmi;i. madde, tafsilâtın bir maddesi, husus; çoğ. ayrıntılar, tafsilât. in particular özellikle, bilhassa. particular'ity i. hususiyet; husus; titizlik. particularly z. özellikle, bilhassa, hususi surette; ayrıntılı olarak.

particularism

i. bir kimsenin kendisini belirli fikir veya partiye adaması.

particularize

f. ayrı ayrı söylemek veya göz önünde bulundurmak; ayrıntıları ile anlatmak, isim zikretmek, şahıslar üzerinde durmak. particularization i. ayrı ayrı mütalaa etme; isim zikretme.

parting

i., s. ayrılma; veda etme; ayrılma yeri; ayıran sey, bölünme çizgisi; (eski) ölüm; s. ayrılırken yapılan; ayıran; bölen. partina shot bak. Parthian shot.

partisan , partizan

i., s. partizan, taraftar; ask. gerillacı, çeteci; s. partizanla ilgili. partisanship, partizanship i. partizanlık, taraftarlık.

partition

i., f. taksim; bölme, duvar, tahta perde; kısımlara ayırma veya ayrılma; huk. bir malın müşterek sahipleri arasında taksimi; kısım, parça; f. parça veya hisselere ayırmak; duvar ile bölmek.

partitive

s., i. kısımlara ayıran; gram. bir bütünün parçasını belirten (kelime).

partly

z. kısmen, kısmi, bir dereceye kadar.

partner

i., f. ortak, şerik, arkadaş; karı veya koca; eş; dans arkadaşı; f. ortak etmek veya olmak; ortağı gibi davranmak. partnership i. ortaklık, şirket.

partridge

i. keklik, zool. Perdi perdix; kekliğe benzer birkaç çeşit kuş. gray partridge sil, keklik, zool. Perdix perdix. redlegged partridge kına keklik, kızıl keklik, zool. Alectoris rufa. rock partridge kınalı keklik, kırmızı keklik, zool. Alectoris graeca. partridgeberry i. keklik üzümü, bot. Mitchella repens. partridge wood doğramacılıkta kullanılan çizgili ve çok sert bir seşit kereste.

parturient

s. doğurmak üzere olan; bir fikir veya plan meydana getirmek üzere olan.

parturition

i. doğurma, doğum.

party

i. parti, ziyafet, toplantı, eğlence; siyasal parti; kurum, cemiyet; ask. birlik; huk. taraf; kontratı akdeden taraflardan her biri; iştirakçi; k.dili şahıs. party line birkaç abonenin birden. bağlandığı telefon hattı; komşu mülkleri birbirinden ayıran hudut çizgisi; parti siyaseti. party wall huk. ortak duvar.

parvenu

i. sonradan görme kimse yeni zengin olmuş kimse, hacı ağa.

parvis

i. katedral veya kilise önündeki avlu; kilise önünde bulunan sütunlar veya kemer altı.

pas

i., Fr. dansta adım veya figür; dans; ileri geçme hakkı.

paschal

s. Musevilerin Fısıh bayramına ait; paskalyaya ait.

pasha , pacha

i. paşa. pashalik, pashalic i. paşalık.

pasqueflower

i. rüzgâr çiçeği, bot. Anemone pulsatilla.

pasquinade

i., f. herkesin görebileceği bir yere yapıştırılmış hakaretli hicviye; f. hakkında hakaretli hiciv yazmak.

pass

i. geçiş, geçme; paso, şebeke; sınavda geçme; boğaz, geçit, dar yol; ask. hatlardan geçme izni; hal, durum; meç hamlesi; hokkabazların kaybetme oyunu; top oyunlarında topu elden ele geçirme, pas. free pass ücretsiz giriş sağlayan paso. bring to pass sonuçlandırmak. come to pass olmak, meydana gelmek. hold the pass geçidi tutmak. make a pass vurmaya çaşışmak; (argo) çalım atmak.

pass

f. üstünden, içinden veya yanından geçmek; geçirmek; gezdirmek, dolaştırmak; geçirmek (zaman); söz vermek; huk. hüküm vermek, intikal etmek, karar vermek; beyan etmek, söylemek (fikir); ileri gitmek, aşmak; boşaltmak, tahliye etmek; kabul ve tasdik etmek veya ettirmek; sınavda geçmek; ihmal etmek; spor pas vermek; paylaşmak; geçmek, mürur etmek (zaman); halden hale girmek; vaki olmak; elden ele dolaşmak, tedavül etmek; sürmek (para); kabul olunmak; başarmak, muvaffak olmak; bitmek, sona ermek; engelle karşılaşmamak; boşaltmak, akıtmak; briç pas'' demek; sırasını atlatmak; hamle yapmak (eskrimde); devretmek. pass a dividend kâr hisselerini ödememek. pass away ölmek; sona ermek. pass beyond geçmek, üstün olmak. pass by yanından geçmek, geçip gitmek. pass for diye geçinmek. pass muster yoklamayı atlatmak; yeterli olmak, geçmek. pass off sona ermek; geçirmek, sürmek (sahte para); geçmek; ...diye geçinmek, kendini ...diye satmak. pass on gecikmeyip gitmek; ileri gitmek; ölmek; geçirmek, başkasına vermek. pass out dışarı çıkmak: k.dili bayılmak, kendinden geçmek. pass over atlayıp geçmek, üstünden geçmek; öbür tarafa geçmek; ihmal etmek, görmemek; göz yummak. pass the buck sorumluluğu başkasının üzerine atmak. pass the hat yardım toplamak. pass the time of day selâmlaşmak. pass through içinden geçmek; nufuz etmek. pass up k.dili yararlanmamak, istifade etmemek, fırsatı kaçırmak. pass upon karar vermek.

pass

kıs. passive.

passable

s. geçirilebilir, geçer; kabul edilir, geçerli, muteber; fena olmayan; içinden geçilebilir. passably z geçerli olarak.

passacaglia

i. (eski) bir ispanyol dansı; bu dansın müziği.

passage

i. geçme, gitme; yol, tarik; boğaz, geçit; pasaj; yolculuk, seyahat; geçiş hakkı, müruriye; koridor, dehliz; bent, parça, paragraf, fıkra; bir tasarının kabul edilip yürürlüğe girmesi; bağırsakların işlemesi. passage money navlun, yol parası. passage way i. pasaj, geçit. a stormy passage fırtınalı deniz yolculuğu. bird of passage göçmen kuş; göçebe kimse.

passbook

i. hesap cüzdanı.

passe

s. geçmiş, eski; geçkin, modası geçmiş.

passementerie

i. sırma, dantela, boncuk gibi elbise süsü.

passenger

i. yolcu, seyyah gezmen. passengermile i. yolcu başına bir mil hesabı ile yapılan mesafe ölçüsü. passenger pigeon nesli tükenmiş bir yaban güvercini.

passepartout

Fr. bantla çerçevelenmiş camlı resim; bir binadaki bütün kilitleri açan anahtar ana anahtar.

passer-by

i. (çoğ. passers-by) yoldan gelip geçen kimse.

passerine

i., s., zool. tüneyen ötücü kuş; serçegillerden herhangi bir kuş; s. tüneyen ötücü kuşlar takımına ait; serçe gibi.

passfail

s. ancak geçti ve geçmedi diye değerlendirme yapan karne sistemi.

passible

s. hassas, duygulu, kolay müteessir olur. passibil'ity i. hassasiyet.

passim

z. (kitapta) çeşitli yerlerde.

passing

s., i. geçen, geçici; çabuk geçen (zaman); rasgele olan; i. gitme, göçme, ölme; geçit; intikal. passing grade geçer not. passing tone müz. ahenkli olmayıp iki nota arasında geçiş olan nota. in passing geçerken; tesadüfen.

passion

i. kuvvetli his, hırs; tutku, ihtiras, aşk; hiddet, öfke; ıstırap, elem; özlem, iştiyak; aşırı heves; delilik; b.h. Hazreti isa'nın çarmıha gerilmesinde çektiği ıstırap. passion flower çarkıfelek çiçeği, bot. Passiflora Passion Music Hazreti isa'nın çarmıha gerilmesini canlandıran müzik parçası. Passion Play Hazreti isa'nın çarmıha gerilmesini canlandıran piyes. Passion Sunday paskalyadan iki hafta önceki pazar günü. Passion Week paskalyadan bir önceki hafta. passioned s. hırslı, hiddetli. passionless s. soğukkanlı, hislerine hâkim, heyecansız.

passionate

s. aşırı tutkuları olan; çabuk öfkelenen, hiddetli; heyecanlı, hararetli, ateşli, şiddetli; şiddetle aşık. passionately z. tutkuyla; hararetle, ateşli olarak. passionateness i. ihtiraslı oluş, ateşli oluş.

passive

s., i. pasif, eylemsiz, faaliyeti olmayan, dış etkiler karşısında hareketsiz kalan; gram. edilgen, meful, meçhul; ikt. faizsiz; dayanıklı, uysal; tıb. atıl; i., gram. edilgen fiil. passive commerce tic. ihraç mallarını yabancı gemilerle nakletmek suretiyle yapılan ticaret. passive obedience inanç veya prensiplere aykırı olsa da tam itaat. passive resistance pasif mukavemet, eylemsiz direniş. passively z. pasif olarak. passiveness i. pasif oluş passiv'ity i. dış etkiler karşısında hareketsizlik; boyun eğme; dirençsizlik.

passkey

i. kapı anahtarı; bir binanın bütün kapılarını açan anahtar, ana anahtar.

passover

i. Musevilerin Fısıh bayramı; Fısıh bayramında kurban olarak kesilen kuzu.

passport

i. pasaport; bir memleketin karasularına girmek veya çıkmak için bir gemiye verilen izin kâğıdı; giriş vesilesi.

password

i. parola.

past

s., i., z., (edat) geçmiş, geçen, olmuş, sabık; i. geçmiş zaman, eski zaman; bir kimsenin geçmişi; fiilin geçmiş zaman kipi; z. geçecek şekilde; (edat) -den daha ötede veya öteye; ötesinde. past master mason locasının eski reisi; usta adam, mesleğini iyi bilen kimse. ten past three üçü on geçe. He is past hope ümitsiz durumda.

pasta

i. makarna.

paste

i., f. kola; hamur; macun; lapa; çömlekçi çamuru; elmas taklidi cam; f. kola ile yapıştırmak; üstüne yapıştırmak; (argo) yumruk atmak.

pasteboard

i., s. mukavva; hamur tahtası; (argo) kartvizit, iskambil kâğıdı; s. mukavvadan yapılmış; dayanıksız.

pastel

i. pastel kalemi; pastel ile yapılmış resim; fantezi hikâye, zarif ve hayal mahsulü yazı; pastel renk.

pastern

i atın ayağına bukağı takılan yer, bukağılık.

pasteurism

i. özellikle kuduz hastalığını Pasteurun keşfettiği usule göre bir seri iğneyle tedavi.

pasteurization

i. pastorize etme.

pasteurize

f. pastörize etmek. pasteurizer i. pastörize makinası.

pastiche

i. muhtelif eserleri taklit edip hicvederek yapılan müzik parçası veya resim.

pastil , pastille

i., tıb. pastil; bir çeşit şekerleme.

pastime

i. eğlence .

pastor

i. papaz. pastorate i. papazlık.

pastoral

s., i. çobanlara ve kırlara ait: papazlığa ait; i. köy veya çobanların hayatını tasvir eden şiir veya resim, pastoral şiir ve resim.

pastorale

i köy hayatım tasvir eden şarkl, parça veya piyes

pastrami

i. sığır pastırması.

pastry

i. hamur işi, pasta. pastry cook hamur işi aşçısı.

pasture

i., f. çayır, otlak, mera; f. çayırda otlamak veya otlatmak. pasturage i. otlak. put out to pasture emekliye ayırmak.

pasty

i. etli börek.

pasty

s. hamur gibi, macun kıvamında; solgun. pastyfaced s. uçuk benizli.

pat

s., z. tamamen uygun; basmakalıp; yeterli; z. değişmez bir şekilde; kusursuz olarak. patly z. uygun olarak; basmakalıp bir şekilde. patness i. vaktinde oluş, uygunluk.

pat

f. (-ted, -ting) i. el ile veya yassı bir şey ile hafifçe vurmak; ayağı hafif hafif yere vurmak; hafif adımlarla koşmak; i. fiske, hafif vuruş; yalın ayağın çıkardığı ses; ufak kalıp (tereyağı). pat on the back tebrik etmek.

patagium

i. (çoğ. -gia) zool. yarasa veya uçan sincabın kanat zarı; kuş kanadının zarı.

patch

i., f. yama; parça; eski zamanda kadınların süs olarak yüzlerine yapıştırdıkları ufak siyah ipek parçası; yapıştırma ben, leke; arazi parçası; f. yamalamak, yama vurmak; uzlaşmak. patch cord bağlama teli. patch panel bak. patch board. patch together, patch up acele ve kabaca düzeltmek, hale yola koymak, tamir etmek .patchedup s. derme çatma; uzlaşmalı.

patchboard

i., (kompütör) bağlama panosu.

patchwork

i. kumaş artıklarından dikilmiş yorgan; uydurma iş; yama işi.

patchy

s. yamalı; derme çatma yapılmış; huysuz; bozuk düzen, karman çorman.

patd

kıs. patented.

pate

i., Fr. börek, talaş kebabı gibi içinde tavuk veya et bulunan börek. pate de foiegras kaz ciğeri ezmesi, pate.

pate

i., (alay) baş, kafa; beyin, akıl.

patella

i., anat. diz kapağı; eski Roma'da ufak sahan veya herhangi bir yayvan kap.

patency

i. aşikarlık; tıb. açıklık, büyümüşlük.

patent

s. herkes tarafından anlaşılabilir, herkese açık, aşikar; tıb. açık.

patent

i., f. patent, imtiyaz, ihtira beratı; imtiyazlı ihtira; arazi için verilen imtiyaz; imtiyazlı arazi; f. patent almak; imtiyazla temin etmek, imtiyazım vermek veya almak. patent rights patent hakkı.

patent

s. patenti olan, patent hakkından yararlanan; imtiyazlı. patent leather rugan (deri). patent medicine mustahzar, hazır ilaç; kocakarı ilâcı. patently z. açıkça, aşikar olarak.

pater

i., ing., k.dili peder, baba.

paterfamilias

i. evin erkeği, aile reisi.

paternal

s. babaya ait, babaya mahsus, babaya yakışır; baba tarafından olan; babadan kalma. paternally z. babaca, baba gibi, pederane.

paternalism

i. (bir memleket, iş yeri, toplumu) pederane bir şekilde idare etme.

paternity

i. babalık sıfatı, bir çocuğun babası olma; baba tarafı; kaynak; yazı sahibi.

paternoster

i., Lat. Hazreti isanın öğrettiği Rabbin duası; tespih; tılsım olarak okunan herhangi bir dua.

path

i. yol, yaya yolu, patika, tarik; bir konuda takip edilen yol, hayat yolu. the beaten path herkesin geçtiği yol, işlek yol.

path

kıs. pathological, pathology.

pathetic

s. acıklı, dokunaklı, etkileyici, tesirli, heyecan verici. pathetically z. dokunaklı veya etkileyici bir surette; heyecanlandırarak.

pathfinder

i. yol açan kimse, kaşif.

pathogen

i., tıb. hastalığa sebebiyet veren mikrop veya virüs.

pathology

i. patoloji, hastalıklar bilimi; bir hastalığın seyri. pathologist i. patolog, hastalıklar bilimi uzmanı. pathological s. patolojik. patholog'ically z. patolojik olarak.

pathos

i. merhamet ve sempati gibi his uyandırma gücü veya yeteneği.

pathway

i. yayalara mahsus yol, patika.

patience

i. sabır, tahammül, sebat, dayanma; informal. dişini sıkma; ing. tek kişi tarafından oynanan bir iskambil oyunu, bot. patience dock labada (Rumex patientia), Karabuğdaygiller familyasından, dere kenarı veya sulak çayırlarda kendiliğinden yetişen bir bitki türüdür.

patient

s., i. sabırlı, dayanıklı, mütehammil; azimli, sebatkâr; i. tedavi altında bulunan hasta. patiently z. sabırla, tahammülle.

patina

i. (çoğ. -nae) tunç veya bakır eşya üzerinde hâsıl olan yeşil küf; zamanla ve kullanma dolayısıyle görünüşü güzelleşen herhangi bir yüzey.

patio

i. evlerde üstü açık iç veya yan avlu, teras, veranda.

patois

i. bir bölgeye mahsus agzı; bozuk dil.

patriarch

i. bir aile veya kabilenin ilk atası, cet, ata; yaşlı ve hürmete layık adam; b.h. patrik. patriar'chal s. patriğe ait; hürmete lâyık. patriarchate i. patriklik; ataerki, pederşahilik.

patrician

s., i. asilzadelere ait; i. asilzade, eski Roma'da soylular sınıfına mensup kişi.

patricide

i. babayı öldürme; baba katili.

patrimony

i. babadan intikal eden miras; kilise vakfı patrimo'nial s. bu yolla intikal eden miras kabilinden.

patriot

i. vatanperver kimse, yurtsever kimse. patriot'ic s. yurtsever, vatanperver. patriot'ically z. vatanperverane. patriotism i. vatanperverlik, yurt sevgisi.

patristic, -ical

s. (eski) kilise ileri gelenlerine veya onların yazdıklarına ait.

patrol

i., f. (-led, -ling) karakol, askeri devriye; ileri karakol, keşif kolu; devriye gezme: f. devriye gezmek. patrolman i. polis, devriye polis. patrol wagon tutukluları karakola götürmeye mahsus polis arabası.

patron

i. hami, veli; patron, efendi; daimi müşteri; sanatkar himaye eden kimse. patron saint bir kimse veya meslek veya kurumu himaye ettiği farzolunan aziz, koruyucu melek olduğu kabul edilen aziz. patronage i. hamilik, himaye, koruma, yardım; birisini göreve atama hakkı; müşteriler, müşteri oluş; hor görme. patronize f. himaye etmek, korumak; büyüklük taslamak, hor görmek; müşterisi olmak.

patronymic

s., i. baba veya soy ismine ait; i. şahıs isminden yapılan soyadı Peterson.

patsy

i., (argo) avanak kimse; kadınsı erkek.

patten

i. nalın, takunya.

patter

f., i. yağmur gibi pıtır pıtır ses çıkarmak, pıtırdamak; kısa ve süratli adımlarla yürümek; i. pıtrırtı, ses.

patter

f., i. çabuk çabuk konuşmak; mırıldar gibi söylemek; i. bir komedyen veya sihirbazın kullandığı konuşma tarzı; çok çabuk söylenen şarkı.

pattern

i., f. örnek, numune, model, misal; kalıpla basılarak çıkarılan veya kalıp şeklinde olan model; şekillerin düzeni; şablon; A.B.D. bir elbiselik kumaş; kurşun saçmasının hedef üzerinde bıraktığı izler; f. bir örneği kopya etmek, modeline göre yapmak; şekillerle süslemek.

patty

i. yassı köfte; küçük börek. pattycake i. bebeklerin el çırpma oyunu. pattypan i. birkaç bölümü olan küçük börek tepsisi. patty shell içi sonradan doldurulacak pişmiş hamur veya tart.

patulous

s. açık, yayılmış; bot. yaygın.

paucity

i. azlık, nadir oluş, kıtlık, yetersizlik.

paulownia

i. mor çiçekli bir süs ağacı, bot. Paulownia.

paunch

i. karın, karın nahiyesi; göbek; iri karın; geviş getiren hayvanların işkembesi. paunch mat den. seren veya armayı aşınmadan koruyan alavere paleti.

pauper

i. fakir kimse, yoksul kimse; hükümetin beslediği fakir kimse. pauperism i. fakirlik, yoksulluk. pauperiza'tion i. fakirleştirip sadakaya muhtaç hale getirme. pauperize f. sadakaya muhtaç hale getirmek.

pause

i., f. durma; sekte, durgu; gram. durma işareti, nokta; fasıla, aralık; müz bir noktanın üzerine veya altına konan uzatma işareti; f. kısa bir zaman için durmak, duraklamak, olduğu yerde kalmak; tereddüt etmek, duraksamak.

pavane

i. 16. yüzyılda revaçta olan bir dans; bu dansın müziği.

pave

f. asfalt veya taş ile döşemek; düzeltmek. pave the way for herhangi bir şey için hazırlık yapmak.

pave

i., Fr. kaldırım; kıymetli taşları yüzük üzerine yan yana kakma.

pavement

i. yolu kaplayan suni yüzey veya maddeler, asfalt, beton, taş, çakıl; bu maddelerle döşenmiş yol.

pavilion

i., f. büyük çadır; çadır gibi şey; bir park veya bahçede bulunan kulübe, pavyon; köşk; hastanelerde asıl binadan ayrı pavyon; kulak kepçesi; kıymetli taşın alt kısmı; f. çadır veya pavyonda barındırmak; çadır gibi örtmek.

paving

i. yol döşeme; yol döşemede gerekli olan maddeler. paving stone kaldırım taşı

pavior,-ingiour

i. kaldırımcı.

pavonine

s. tavus kuşuna ait, tavuskuşuna benzer; tavus kuşu kuyruğunu andıran.

paw

i. hayvan pençesi; k.dili el, özellikle kaba el.

paw

f. pençe atmak; kabaca ellemek; ön ayak ile yeri eşelemek.

pawl

i., f. kastanyola, ırgat kastanyolası; f. kastanyola ile sıkıştırmak.

pawn

i. rehin, rehine; rehine koyma. in pawn rehinde pawn broker rehinle ödünç para veren kimse, tefeci. pawn shop tefeci dükkânı pawn ticket rehin senedi veya makbuzu.

pawn

f. rehine koymak; malını veya canını tehlikeye atmak.

pawn

i., satranç piyon, piyade, paytak; bir işe alet edilen fakat önemsenmeyen kimse.

pawnee

i., huk. rehinle ödünç para veren kimse.

pawner

i. mülkünü rehin eden kimse. pawpaw bak. papaw.

pax

i. barış. Pax vobiscum selâmün aleyküm.

pay

f., den. kaynamış katranla kalafat etmek.

pay

i. ödeme, tediye, verme; ödenen sey, ücret, maaş; bedel, karşılık; ceza veya mükâfat. pay dirt işletme zahmetine değer miktarda maden ihtiva eden toprak; herhangi kârlı bir şey. pay office vezne dairesi. pay phone umumi telefon. be in the pay of hizmetinde olmak, emrinde çalışmak. hit veya strike pay dirt başarılı olmak.

pay

f. (paid) ödemek, tediye etmek; karşılığını vermek; karlı olmak, yararlı olmak; etmek. pay as you go vakti geldiğinde derhal ödemek. pay a visit ziyaret etmek. pay in para yatırmak. pay off maaş vermek; öç almak, acısını çıkarmak; A.B.D., k.dili işe yaramak; A.B.D., (argo) rüşvet vermek. pay one's respects saygılarını sunmak. pay one's way masraflarını ödemek, borca girmemek. pay out ödemek; den. laçka etmek; kalama etmek (halat, zincir). pay the piper masrafı yüklenmek. pay through the nose fazlasıyle ödemek, burnundan fitil fitil gelmek. pay up borcunu ödemek.

payday

i. tediye günü, maaş veya ücretin verildiği gün.

payeble

s. ödenebilir; ödenmesi gereken, verilecek; karlı, kar sağlayan. pay able at sight görüldüğünde tediye olunur. payable on demand ibrazında tediye olunur. payable to bearer hamiline tediye olunur. payable to order emre tediye olunur.

payee

i. kendisine borç ödenen kimse, alacaklı kimse.

paylotld

i. bir taşıtın taşıdığı gelir getiren yük, bir roketin taşıdığı yük.

paymaster

i. maaş katibi; veznedar.

payment

i. ödeme, tediye; ücret, maaş; taksit.

paynim

i., (eski) kâfir veya putperest kimse; Hristiyan olmayan kimse.

payoff

i. ücret ödeme; k.dili ödül veya ceza; k.dili sonuç, netice, bir meselenin sonu; çıkış noktası; A.B.D., (argo) rüşvet.

payola

i., A.B.D., (argo) rüşvet.

payroll

i. maaş veya ücret bordrosu; maaşlann toplamı.

pazzaz

i., (argo) canlılık, cazibe.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL