NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

par ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: par
Bulunan Sonuç: 153

par

i. eşitlik, musavat; hisse senetleri ve kıymetli kağıtların itibari değerleri; golfta topun deliğe girebilmesi için gerekli vuruş sayısı. above par tic. itibari kıymetten daha yüksek. at par. başa baş. below par tic. itibari kıymetten düşük. par value itibari kıymet. on a par with eşit derecede veya kıymette. up to par itibari kıymetini bulmuş, yeterli, normal.

para-

(önek) yakın; ötesinde; ikinci derecede; benzer.

parable

i. içinde hakikat payı olan kısa alegorik hikâye; ifade edilmek istenileni benzetme veya kıyas yoluyle anlatan söz veya konuşma; mesel.

parabola

i., geom. parabol.

parabolic. -ical

s. benzetme veya kıyas yoluyle ifade edilen; geom. parabolik. parabolically z. benzetme veya kıyas yoluyle ifade ederek.

paraboloid

i., geom. parabolit.

parachute

i., f. paraşüt; f. paraşütle atlamak; paraşütle indirmek. parachutist i., ask. paraşütçü.

paraclete

i. şefaatçi; yardıma çağrılan kimse. the Paraclete Ruhulkudüs.

parade

i. gösteri, numayiş, alay, tören, geçit resmi; ask. yoklama için askerlerin sıra ile geçmesi; geçit resmi yapılan meydan; gezinti yapılan yer. parade ground tören meydanı. parade rest askerlerin rahat vaziyetinde kalmaları. make a parade of gösteriş yapmak. on parade sergi halinde, açıkta.

parade

f. gösteriş yapmak; tören için askeri sıraya dizmek; saflar halinde geçirmek; gösteriş yapmak için dolaşmak; kibirle göstermek; gösteri yaparak sokakları dolaşmak; yoklama veya talim için toplanmak.

paradigm

i. örnek, numune; gram çekim listesi.

paradise

i. cennet, Aden, cennet bahçesi; cennet gibi yer. fool's paradise boş emeller üzerine kurulmuş mutluluk.

paradox

i. paradoks, mantığa aykırı görünen fakat hakikatte doğru olabilen düşünce; birbirini tutmaz sözler; birbirine aykırı söz ve davranışlar; karakterinde birbirine aykırı hususlar olan kimse. paradox'ical s mantığa aykırı görünen. paradox'ically z. birbirine zıt olarak, aykırı düşerek.

paraffin

i., f. mum, parafin; f. parafin tatbik etmek. paraffin i., paraffin oil ing. gazyağı.

paragon

i. mükemmel olduğu kabul edilen örnek, numune; matb. yirmi puntoluk harf, irice bir çeşit harf.

paragraph

i., f. paragraf, bent, fıkra; paragraf işareti; f. yazıyı paragraflara ayırmak; bir paragrafta ifade etmek. paragraph'ic (aI) s. fıkra kabilinden. pa ragraphist i. fıkra yazarı.

paraguay

i. Paraguay.

parakeet

i. bir çeşit ufak papağan, muhabbetkuşu.

paraleipsis

i., kon. san. bir hususu ihmal eder gibi görünerek dikkati özellikle o nokta üzerine çekme.

parallax

i., astr. paralaks. parallac'tic s. paralaks bakımından, paralaks ile ilgili.

parallel

s., i. paralel, muvazi, koşut; aynı, benzer; aynı amaç veya sonuca yönelen i. birbirine paralel doğru veya düzeyler; benzerlik; nazire; coğr. paralel; ask. cephe hendeği; elek. paralel bağlantı. parallel with, parallel to paralel olarak. parallel bars barfiks. draw a parallel mukayese etmek, karşılaştırmak, kıyaslamak.

parallel

f. paralel olarak koymak; kıyaslamak, mukayese etmek; benzer olmak, müşabih olmak.

parallelepiped

i., geom. altı yüzü paralelkenar olan cisim, paralelyüz.

parallelism

i. paralel oluş, paralellik, muvazilik; benzerlik.

parallelogram

i., geom. paralelkenar, paralelogram.

paralogism

i. mantığa aykırı düşünüş, yanlış ifade olunan muhakeme.

paralysis

i., tıb. felç, inme, nüzul.

paralytic

s., i. inmeli, felçli, kötürüm; i. felçli kimse.

paralyze , ing -ise

f. felce uğratmak; kuvvetini kırmak, sakatlamak, tesirsiz hale getirmek.

paramagnetic

s. mıknatıs tarafından çekilme hassası olan, mıknatısla çekilebilen, paramagnetik. paramag'netism i. paramagnetizm.

paramaribo

i. Paramaribo, Surinam'ın başkenti.

paramatta

i. pamuk ve yünden yapılmış ince elbiselik kumaş.

paramecium

i. (çoğ. -cia) zool. paramisyum.

parameter

i., mat. parametre.

paramilitary

s. askeri niteliği olan fakat orduya bağlı olmayan (kuruluş, örgüt).

paramnesia

i. tıb. paramnezi; psik. görmüşlük duygusu.

paramount

s. âlâ, fevkalade, üstün, faik: rütbece üstün olan.

paramour

i. aşık, sevgili, metres, gayri meşru karı ve koca.

paranoia

i., tıb. paranoya, delilik. paranoiac s., i., tıb. paranoya ile ilgili; i. paranoik hasta; evhamlı deli. par'anoid s. paranoya ile ilgili.

paranymph

i. sağdıç.

parapet

i. siper, istihkam siperi;dam kenarındaki alçak duvar korkuluk duvarı. parapeted s. korkuluk duvarı olan.

paraph

i. imzayı takip eden çizgi.

paraphernalia

i., çoğ. zata mahsus eşya; teçhizat; huk. evli kadının şahsi malları.

paraphrase

i., f. açıklama, şerh, tefsir, izah; başka kelimelerle izah etme; f. açıklamak, tefsir etmek, şerh ve izah etmek.

paraphrastic ,-tical

s. açıklayıcı, şerh kabilinden. paraphrastically z. açıklayarak, şerh mahiyetinde.

paraplegia

i., tıb. belden aşağısnın felce uğraması, yarım felç.

parapsychology

i. parapsikoloji, telepati gibi tabiatustü ruh kuvvetlerini inceleyen araştırma dalı.

parasang

i. fersah.

paraselene

i. ay halesinin içinde bazen görülen parlak nokta, yalancı ay.

parasite

i. asalak, parazit, tufeyli. parasitic(al) s. parazit, asalak. parasitically z. parazit olarak. parasit'icide i. parazitleri öldüren şey. parasitism i. parazitlik, asalaklık; tıb. vücutta parazitlerden ileri gelen hastalık. parasitol'ogy i. parazit ilmi.

parasol

i. güneş şemsiyesi, güneşlik.

parasympathetic

s. otonom sinir sistemine ait, parasempatik.

parasyphilis

i., tıb. frengi hastalığını takibeden marazi durum.

parataxis

i., gram aralarında bağlaç olmayan yan yana sıralanmış kelime veya cümle düzeni. paratactic s. aralarında bağlaç olmadan sıralama kabilinden, böyle sıralanmış.

parathyroid glands

paratiroid bezleri.

paratroops

i., çoğ., ask. paraşütçü kıtası. paratrooper i. paraşütçü asker.

paratyphoid

i. paratifo.

paravane

i. paravan, gemi pruvasının iki tarafına takılıp mayınlara karşı kullanılan torpil şeklinde cihaz.

parboil

f. yarı kaynatmak.

parbuckle

i., f. fıçıyı araba veya gemiye yüklemeye mahsus halat; f. bocurgat halatı ile yüklemek.

parcel

i., f., s., z. paket bohça, çıkın; miktar, takım; huk. parça, kısım, parsel; f. kısım veya hisselere ayırmak; paket yapmak;den. halat üzerini katranlı bezle örtmek; s., z. kısmen. parcel post paket postası.

parcenary

i., huk. müşterek varislik, ortak malsahipliği. parcener i. müşterek vâris.

parch

f. kavurmak, kavurup kurutmak, yakmak; aşırı sıcaktan kavrulmak, çok kurumak. parchedness i. kavrulmuşluk.

parchment

i. parşömen tirşe; parşomen kâğıdı; parşömen üzerine yazılmış yazı.

pardner

i., A.B.D., leh. arkadaş.

pardon

f., i. affetmek, suçunu bağışlamak; i. af suçunu bağışlama, mağfiret; günah çıkarma; afname. I beg your pardon Affedersiniz. Pardon me Pardon. pardonable s. affolunabilir. pardoner i., tar. Katolik kilisesinde günahların affını satmaya yetkili olan kimse; affeden kimse.

pare

f. kabuğunu soymak; yavaş yavaş eksilmek. pare off, pare away yontmak.

paregoric

i. kâfurlu afyon tentürü.

parenchyma

i., bot. parankima yemişlerde ve taze dal ile yapraklarda lifli kısımların arasını dolduran hücresel doku; anat., zool. parankima, özekdoku.

parent

i. anne veya baba; ata, cet; sebep olan şey, kaynak, memba; koruyucu kimse, hami olan kimse; çoğ. ana baba, ebeveyn. parent teachers' association okul aile birliği. parentage i. analık ve baballk hali; soy, nesep nesil. parental s. ana babaya ait. parentally z. ana babaya yakışır şekilde. parenthood i. analık veya babalık hali.

parenthesis

i. (çoğ. -ses) parantez, ayraç; cümle yapısı yönünden konuyla ilişkisi olmayan söz ara cümle parantez cümlesi; parantez işareti, ( ); aradaki olay; fasıla, aralık. put in parentheses parantez içine almak. parenthesize f. parantez içine almak. parenthet'ic(al) s. parantez kabilinden; ara olay gibi. parenthetically z. parantez olarak.

paresis

i., tıb. hafif felç, parezi; frenginin sebep olduğu felç ve akıl hastalığı.

parexcellence

Fr. başlıca, belli başlı, fevkalade, mükemmel.

parget

f., i. sıvamak, sıva ile süslemek; i. alçıtaşı; sıva, baca sıvası; sıva süsü.

parhelion

i. (çoğ. -lia) meteor yalancı güneş, güneş halesindeki parlak leke.

pari passu

Lat. eşit adımlarla, aynı hızla.

pariah

i. parya; en aşağı tabakadan biri; toplum dışı bırakılmış kimse. pariah dog Asya ve Afrika'da yaşayıp leşle beslenen adi sokak köpeği.

parian

s., i. Paros Adasına ait; en iyi cins beyaz porselenle ilgili; i. en iyi cins beyaz porselen; Paros'lu kimse. Parian marble Paros Adasında çıkan güzel beyaz mermer.

paries

çoğ. parietes i. biyol. çeper, cidar, duvar.

parietal

s. anat., zool. parietal herhangi bir organın duvarlarına ait; bot. çepersel, bilhassa yumurtalık çeperine ait; A.B.D. üniversite sınırları içinde oturma veya idareye ait. parietal bones biyol. kafatasnın yan kemiği; çeper kemiği. parietal lobe çeper lobu, beynin yan çıkıntılarından biri.

parimutuel

i. at yanşlarında kaybedenlerin paralarının kazananlara dağıtıldığı bir çeşit müşterek bahis.

paring

i. kabuğunu soyma; soyulmuş kabuk parçası. paring knife patates soyacak bıçak paring machine kabuk soyma makinası.

paris

i. Paris sehri; Truva kralı Priam'ın oğlu. Paris blue koyu mavi; mavi boya. Paris green arsenikli olup böcek öldüren açık yeşil boya. Paris white kap parlatmak için kullanılan bir çeşit tebeşir tozu. plaster of Paris alcı Parisian s., i. Paris'e ait; i. Parisli kimse.

parish

i. bir papazın idaresindeki mıntıka; ing. kaymakamlığa benzer bir idari bölge; bir kiliseye mensup olan cemaat. parish clerk kilise katibi; papaz muavini. parish school kilise okulu. on the parish kilise yardımıyle geçinen. parish'ioner i. bir kilise cemiyetinin üyesi.

parity

i. eşitlik, müsavat; tam benzerlik; tic. fiyat birliği. parity price endeks rakamına göre tayin edilen fiyat seviyesi.

park

i., f. park, umumi bahçe; ask. ordu mühimmatının biriktirildiği yer; lunapark; vahşi hayvanlar için çitle ayrılmış geniş saha; f. arabayı park etmek: A.B.D., (argo) koymak; bir araya biriktirmek; park içine koymak. parking lot araba park yeri. parking meter araba park yerlerinde para toplayan sayaç.

parka

i. parka; Eskimoların giydiği kürk ceket.

parkinson'sdisease , parkinsonism

i. ellerin titremesi ve yüz kasla rındaki kontrolün kaybolması ile belirlenen sinir hastalığı.

parkway

i. ekspres yol.

parl

kıs. parliament parliamentary.

parlance

i. konuşma tarzı; tabir.

parlay

f., A.B.D. kazanılan parayı bir sonraki yarışa yatırmak.

parley

i., f. toplantı, tartışma, münakaşa, mükâleme; f. ateşkes devresinde düşman ile barış görüşmeleri yapmak; özellikle düşmanla müzakere etmek.

parliament

i. Parlamento; ingiltere Millet Meclisi; k.h. resmi meclis. parliamentar'ian i. parlamento usullerini bilen kimse, parlamenter. parliamen'tary s. parlamentoya ait. parliamentary procedure parlamento usulleri.

parlor , ing -our

i. oturma odası, salon; bir otelde umumi salon. parlor car rahat koltuklarla döşenmiş vagon.

parlous

s., z., (eski) tehlikeli; zor, müşkül; çok zeki açıkgöz, kurnaz, becerikli; müthiş, hayret verici; z. fazlasıyle, aşırı derecede.

parmesan

s. italya'da Parma şehrine ait. Parmesan cheese parmıcan peyniri.

parnassus

i. Orta Yunanistan'da dokuz güzel sanat tanrıçasının meskeni olan Parnas dağı. Parnassian s., i. Parnas dağına ait; i. Parnasyen şair, 19. yüzyıl ortalanna ait Fransız şiir ekollerinden birine mensup şair.

parochial

s. bir kilise cemaatine ait; dar fikirli, mahdut görüşlü. parochially z. dar fikirle, mahdut görüşle.

parody

i., f. edebi bir eserin gülünç şekilde taklidi hezel; beceriksizce taklit; müz. bir parçanın gülünç şekilde taklidi; f. gülünç bir taklit eseri yazmak. parodist i. hezel yazan kimse.

parol

i., s., huk. davada müdafaa veya itham yollu söz; s. sözlü, şifahı.

parole

i., f. şartlı olarak mahkumun tahliyesi; vait, söz verme; özellikle esir düşen askerin veya bir mahpusun kaçmayacağına dair verdiği söz; şeref sözü; ask. muhafızlara veya nöbetçilere verilen günlük parola; f. mahkumu şartlı olarak serbest bırakmak. on parole şeref sözü vermesi üzerine (serbest bırakmak).

paronomasia

i. kelime oyunu.

paronym

i. aynı kökten gelen kelime.

parotid

s., i., anat. kulakaltı tükürük bezleri ile ilgili, bu bezlerin etrafında bulunan; i. kulakaltı tükürük bezleri.

paroxysm

i., tıb. şiddetli ve ani nöbet; feveran, galeyan, ani boşalma . paroxymal s. şiddetli nöbetle ilgili; galeyana gelme ile ilgili.

parquet

i., f. parke, parke döşeme; tiyatroda orkestranın bulunduğu kısım ile. parter arasındaki yer; f. parke döşemek. parquetry i parke.

parricide

i. kendi ana veya babasını öldürme; kendi ana veya babasını öldüren kimse. parrici'dal s. ana veya baba katline ait.

parrot

i., f. papağan; dudu kuşu; başkalarının söz ve davranışlarını düşünmeden taklit eden veya tekrarlayan kimse; f. papağan gibi tekrarlamak veya tekrarlatmak.

parry

f., i. bertaraf etmek (darbe); kaçamak cevap vermek; i. bertaraf etme, darbeyi savma; kaçamak cevap.

parse

f., gram. bir cümle veya kelimeyi gramer aşısından incelemek.

parsec

i., astr. bir uzunluk ölçüsü 3,26 ışık yılı.

parsi , parsee

i. iran'dan Hindistan'a hicret etmiş olan Zerdüştlerden biri. Parseeism i. bu Zerdüştlerin dinsel inanç ve gelenekleri.

parsimonious

s cimri, pinti, aşırı hasis.

parsimony

i. hasislik, pintilik, cimrilik, tamahkarlık.

parsley

i. maydanoz, bot. Petroselinum crispum cow parsley, wild parsley yaban maydanozu, bot. Anthriscus sylvestris. fool's parsley küçük baldıran, bot. Aethusa mountain. parsley dağ kerevizi, bot. Petroselinum oreoselinum.

parsnip

i. yabani havuç, kara kavza, bot. Pastinaca sativa. water parsnip su kerevizi, bot. Sium latifolium.

parson

i. vaiz rahip parson's nose k.dili tavuk gerisi.

parsonage

i. papaz evi.

part

kıs. participle, particular.

part

i., z. parça, kısım, cüz; birbirine eşit olan kısımlardan her biri; uzuv; mat. fasıl; hisse, pay; rol; görev; müz. fasıl, parti, belirli bir salgı veya sese mahsus kısım; semt, taraf; saçların ayrıldığı yer; z. kısmen .part and parcel esas kısım. part müsic müz. birkaç ses veya çalgı için yazılmış parça. part owner hissedar. part singing birkaç sesle şarkı söyleme. part writing müz. kontrpuan. parts of speech sözbölükleri. aliquot part mat. tam bölen. a person of part kabiliyetli kimse, çok cepheli adam. component parts bir bütünü meydana getiren kısımlar. for my part bana kalırsa, benim fikrimce, bence. foreign parts dış ülkeler, yabancı memleketler. for the most part çoğunlukla, ekseriya, esas itibariyle. in part kısmen; bazı hususlarda. in good part tatlılıkla, gönül hoşluğuyle. in parts parça parça, kısım kısım. on the part of tarafından. play a part bir rolü oynamak. spare parts yedek parçalar. take part in katılmak, iştirak etmek. take the part of birinden yana çıkmak, bir kimsenin tarafını tutmak; rolünü almak. the greater part çoğunluk, ekseriyet. the outer part dış kısımlar. the privy parts edep yerleri.

part

f. kısımlara ayırmak, taksim etmek; ayırmak, bölme ile ayırmak; bölmek; ayrılmak; parçalanmak, taksim olunmak; ayrılıp gitmek, uzaklaşmak. part company birbirinden ayrılmak, ilişkisini kesmek. part from -den ayrılmak. part with bırakmak. Let us part friends Dost olarak ayrılalım Dost kalalım.

part time

s. günün bir kısmında olan veya yapılan, part taym: part time work, part time student.

partake

f. (took, taken) katılmak, iştirak etmek; hissedar olmak, paylaşmak .partake of iştirak etmek (yemeğe); çeşnisi olmak; mahiyetinde olmak.

parted

s. ayrılmış; bot. hemen hemen dibine kadar ayrılmış (yaprak) (eski) ölmüş.

parterre

i. muntazam tarhlara bölünmüş çiçek bahçesi; (tiyatro) parter.

parthenogenesis

i., biyol. kendiliğinden. üreme, cinsi munasebet olmadan vaki olan doğum, partenogenez.

parthenon

i. Partenon.

parthian

s., i. Partiya'ya veya Partlılara ait; i. Part'lı kimse, Part. Parthian shot Partların kaçarken attıklan ok gibi ayrılırken söylenen keskin söz.

partial

s. kısma ait, kısm?; kısmen etkili olan; cuzi, genel olmayan; taraf tutan, tarafgir; meyilli. partial eclipse astr. kısmen tutulma. partially z. kısmen; tarafgirlikle, bir tarafı tutarak.

partiality

i. bir tarafı tutma, tarafgirlik; tarafgirlikten ileri gelen haksızlık; yeğleme; özel sevgi.

particepscriminis

Lat., huk. suç ortağı.

participant

i. iştirakçi; s. paylaşan, katılan.

participant

i. s. katılan kimse.

participate

f. katılmak, iştirak etmek, hissedar olmak, ortak olmak, pay almak. participate with a person in a thing bir kimse ile bir şeye iştirak etmek. participa'tion i katılma, iştirak; ortaklık.

participle

i., gram. ortaç sıfat-fiil. present participle -en yapılı ortaç. part participle -miş yapılı ortaç. participial s. ortaç kabilinden.

particle

i. cüz, zerre, tanecik, atom; gram. edat, ek, takı.

particolored

s. rengârenk, alaca, iki veya daha fazla rengi olan.

particular

s., i. belirli, muayyen, özel, hususi, has, mahsus; her bir; zata mahsus, şahsi; dikkate lâyık; titiz, meraklı, dikkatli; ayrıntılı, teferruatlı, etraflı; huk. ferdi, mahalli, kısmi;i. madde, tafsilâtın bir maddesi, husus; çoğ. ayrıntılar, tafsilât. in particular özellikle, bilhassa. particular'ity i. hususiyet; husus; titizlik. particularly z. özellikle, bilhassa, hususi surette; ayrıntılı olarak.

particularism

i. bir kimsenin kendisini belirli fikir veya partiye adaması.

particularize

f. ayrı ayrı söylemek veya göz önünde bulundurmak; ayrıntıları ile anlatmak, isim zikretmek, şahıslar üzerinde durmak. particularization i. ayrı ayrı mütalaa etme; isim zikretme.

parting

i., s. ayrılma; veda etme; ayrılma yeri; ayıran sey, bölünme çizgisi; (eski) ölüm; s. ayrılırken yapılan; ayıran; bölen. partina shot bak. Parthian shot.

partisan , partizan

i., s. partizan, taraftar; ask. gerillacı, çeteci; s. partizanla ilgili. partisanship, partizanship i. partizanlık, taraftarlık.

partition

i., f. taksim; bölme, duvar, tahta perde; kısımlara ayırma veya ayrılma; huk. bir malın müşterek sahipleri arasında taksimi; kısım, parça; f. parça veya hisselere ayırmak; duvar ile bölmek.

partitive

s., i. kısımlara ayıran; gram. bir bütünün parçasını belirten (kelime).

partly

z. kısmen, kısmi, bir dereceye kadar.

partner

i., f. ortak, şerik, arkadaş; karı veya koca; eş; dans arkadaşı; f. ortak etmek veya olmak; ortağı gibi davranmak. partnership i. ortaklık, şirket.

partridge

i. keklik, zool. Perdi perdix; kekliğe benzer birkaç çeşit kuş. gray partridge sil, keklik, zool. Perdix perdix. redlegged partridge kına keklik, kızıl keklik, zool. Alectoris rufa. rock partridge kınalı keklik, kırmızı keklik, zool. Alectoris graeca. partridgeberry i. keklik üzümü, bot. Mitchella repens. partridge wood doğramacılıkta kullanılan çizgili ve çok sert bir seşit kereste.

parturient

s. doğurmak üzere olan; bir fikir veya plan meydana getirmek üzere olan.

parturition

i. doğurma, doğum.

party

i. parti, ziyafet, toplantı, eğlence; siyasal parti; kurum, cemiyet; ask. birlik; huk. taraf; kontratı akdeden taraflardan her biri; iştirakçi; k.dili şahıs. party line birkaç abonenin birden. bağlandığı telefon hattı; komşu mülkleri birbirinden ayıran hudut çizgisi; parti siyaseti. party wall huk. ortak duvar.

parvenu

i. sonradan görme kimse yeni zengin olmuş kimse, hacı ağa.

parvis

i. katedral veya kilise önündeki avlu; kilise önünde bulunan sütunlar veya kemer altı.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL