NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

v ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: v
Bulunan Sonuç: 683

v

kıs. verb, versus, vide, volt, volume, von.

v

kıs. vanadium, velocity, volt.

v ,v

i. ingiliz alfabesinin yirmi ikinci harfi;V şeklinde şey; Latin sistemine göre beş rakamı

v-j day

2 eylül, İkinci Dünya Savaşında Birleşmiş Milletlerin Japonya'da zafer günü.

v-neck

i. V şeklindeki yaka.

v-shaped

s. V şeklinde.

v.p.

kıs. Vice President.

v2

roket bombası.

v8

oto. V şeklinde sekiz silindirli motor.

va

kıs. active verb.

va

kıs. Virginia.

vacancy

i. boşluk; boş yer, aralık, fasıla.

vacant

s. boş, münhal, açık; işsiz; bön bakışlı; huk. terkedilmiş, sahipsiz; vârissiz. vacant lot A.B.D. şehirde boş arsa. vacantly z. ifadesizce, boş boş.

vacate

f. terketmek, bırakmak, boşaltmak; feshetmek, lağvetmek.

vacation

i. tatil; huk. adli tatil. vacation school yaz tatilinde öğrenim yapan okul. summer vacation yaz tatili. vacationist i. tatile çıkan kimse, turist, gezgin kimse. vacationland tatil yeri.

vaccinal

s., tıb. aşıya veya aşılamaya ait.

vaccinate

f. aşılamak; çiçek aşısı yapmak.

vaccination

i. aşı; çiçek aşısı yapma; aşılama.

vaccine

i., s. aşı maddesi, aşı; s. aşıya ait; ineğe ait; inekten elde edilen. vaccinator i., tıb. aşıcı; aşı aleti.

vaccinia

i., bayt. ineklerde çiçek hastalığı.

vacillate

f. iki yana sallanmak, sendelemek; tereddüt etmek, kararsız olmak. vacilla'tion i. tereddüt; sendeleme. vacillating s. tereddüt eden, kararsız.

vacuity

i. boşluk, boş yer; aptallık; işsizlik, tembellik; hiçlik; budalaca konuşma.

vacuolated

s., biyol. boşluklu. vacuola'tion i., biyol. boşluk meydana gelmesi.

vacuole

i. hücre içinde bulunan boşluk.

vacuous

s. boş; aptal; işsiz; manasız. vacuousness i. boşluk; işsizlik; aptallık.

vacuum

i. (çoğ. -s, vacua) s., f. boşluk, vakum; elektrik süpürgesi; s. boşlukla ilgili; f. elektrik süpürgesi kullanmak. vacuum bottle termos. vacuum brake vakum freni. vacuum cleaner elektrik süpürgesi. vacuumpacked s. içindeki hava boşaltılıp kapatılmış (teneke kutu). vacuum pump boşluk pompası, boşaltaç. vacuum tube elek. radyo lambası.

vade mecum

Lat. her zaman yanında taşınan şey.

vadose

s. yeraltında su tabakasının üstünde bulunan su hattı ile ilgili.

vaevictis

Lat. Vay yenilenin haline.

vagabond

s., i. serseri, avare, derbeder (kimse). vagabondage i. serserilik.

vagary

i. aşırı merak; kapris; sapıklık.

vagina

i. (çoğ. -s, -nae) anat., zool. dölyolu, vajina, mehbil, hazne; bot. kılıf. vaginal s. dölyoluna ait; kılıfa ait.

vaginectomy

i., tıb. döl yolunun çıkarılması.

vaginitis

i., tıb. dölyolu iltihabı.

vagrant

s., i. serseri, derbeder, dağınık; i. serseri veya dilenci kimse; göçebe kimse. vagrancy i. serserilik.

vague

s. muphem, bellisiz, bulanık, şüpheli, karanlıkça, muğlak. vague'ly z. müphem şekilde, belli belirsiz. vague'ness i. müphemlik, belirsizlik, muğlaklık.

vagus

i. (çoğ. -vagi) anat. onuncu kafa siniri, akciğer-mide siniri.

vail

f., (eski) hürmetle çıkarmak (şapka).

vail

i., f., (eski) çıkar; bahşiş; f., (eski) işe yaramak, faydası olmak.

vain

s. kibirli, gururlu, kendini beğenmiş, mağrur; gösterişçi; boş, beyhude, nafile; kıymetsiz, verimsiz, değersiz; hükümsüz, faydasız, manasız. a vain hope boş ümit . in vain boş yere, beyhude yere; hürmetsizce . vain'ly z. boşuna, boş yere .vain'ness i . kibirlilik, gurur.

vainglorious

s. mağrur, gururlu. vaingloriously z. mağrurca, gururla. vaingloriousness i. kibirlilik.

vainglory

i. aşırı derecede kendini beenmişlik, boş gurur.

valance

i. saçak, farbala; sayvan. valanced s. saçaklı, perdeli.

vale

(ünlem), Lat. Uğurlar olsun! Güle güle ! Sağlıcakla kalın!

vale

i., (şiir) vadi, dere.

valediction

i. veda.

valedictorian

i. Amerikan lise ve üniversitelerinde diploma töreninde veda konuşmasl yapan son sınıf birincisi.

valedictory

s., i. veda kabilinden; i. diploma törenindeki veda söylevi.

valencecy

i., kim. valans, değerlik.

valenciennes

i. Fransa'da Valenciennes şehrinde yapılan bir çeşit ince dantel.

valentine

i. on dört şubata rastlayan St. Valentine gününde seçilen sevgili; bu günde gönderilen aşk belirtisi kart.

valerian

i. kediotu, bot. Valeriana officinalis; kediotu kökünden çıkarılan ecza.

valet

I., f. uşak, erkek oda hizmetçisi. valet de chambre Fr. erkek oda hizmetçisi

valetudinarian

s., i. sıhhatsiz, devamlı hasta, müzmin hasta, zayıf mizaçlı (kimse); sağlığına aşırı düşkün (kimse), sıhhatine meraklı (kimse).

valgus

s, i, tlb çarpık bacaklı: i bacak çarpıklığı

valhalla

i., (iskandinav mit.) ölen kahramanların ruhlarının sonsuz mutluluk içinde yaşadığı tanrı Odin'in sarayı.

valiant

s. yiğit, cesur, yürekli, kuvvetli; kahramanca. valiancy, valiantness i. kahramanlık, yiğitlik. valiantly z. kahramanca, yiğitçe.

valid

s. muteber, geçerli; doğru, sağlam; huk. meşru, kanuni. validly z. muteber olarak, meriyette, meşru olarak.

validate

f. muteber kılmak, geçerli hale koymak; tasdik etmek, onaylamak. valida'tion i. onaylama.

validity , validness

i. meriyet, geçerlik, muteberlik; yürürlük; sağlamlık, doğruluk.

valise

i. küçük el bavulu, valiz.

valkyrie

i., (iskandinav mit.) savaş alanında ölen kahramanlan seçip ruhlarını Valhalla'ya götüren kızlardan biri.

vallation

i. sur; kale siperi; sur yapımı.

vallecula

i. (çoğ. -lae) anat., bot. çukurcuk. vallecular, valleculate s. çukurcuğa ait.

valley

i. dere, koyak, vadi; mim. çatı oluğu.

valona

i. Arnavutluk'ta Avlonya şehri.

valonia

i. meşe palamudu, sepicilikte kullanılan palamut. valonia oak pelit ağacı, bot. Quercus macrolepis.

valor , ing. valour

i. yiğitlik, cesaret, mertlik, bahadırlık, kahramanlık.

valorization

i. hükümetçe fiyat tespiti.

valorize , ing. -ise

f. hükümetçe fiyat tespit etmek.

valorous

s. yiğit, cesur. valorously z. yiğitçe. valorousness i. yiğitlik.

valse

i., müz. vals.

valuable

s., i. kıymetli, değerli; aziz; pahalı; i., gen. çoğ. kıymetli şey, mücevherat.

valuate

f kıymet biçmek

valuation

i. değer biçme; kıymet, biçilmiş değer.

value

i., f. kıymet, değer; itibar, önem, ehemmiyet; gerçek değer, hakiki kıymet; kesin anlam; müz. değer; resimde renk tonu, rengin açıklık veya koyuluğu; para eden şey, mal; f. değerini ölçmek; iabar etmek, muteber tutmak, saymak, takdir etmek; kadrini bilmek; paha biçmek, kıymet takdir etmek. approximate value yaklaşık değer. at value piyasa fiyatına göre değerlendirilmiş. insurable value sigorta değeri. market value piyasa fiyatı, piyasa rayici. nominal value itibari kıymet. value-add-ed-tax i. ek değer vergisi. value judgment önyargı; değerine göre kıymet verme. The value of the dollar has gone up this month Doların değeri bu ay yükseldi. This dress is a good value for its price Bu elbise fiyatına göre kalitelidir. valuer i. bilirkişi, değer biçen kimse. valueless s. kıymetsiz, değersiz, beş para etmez.

valued

s. değerlendirilmiş, belirli bir kıymeti olan.

valvate

s. valflı, valf gibi, valf şeklindeki; bot. kenarları birbirine bitişik.

valve

i. valf, supap, ventil; zool. midyede kabuğun bir kanadı, kabuk; bot. çenet; kapı, kapı kanadı; anat. kapacık; ing. radyo lambası. valve chest valf mahfazası. valve gear buhar makinasının valflarını işleten cihaz. valve-in-head engine valfları silindir üstünde olan motor. inlet valve mak. emme supapı, giriş supapı. valved s. valflı. valvular s. valfa ait, valf gibi; anat. kalp kapaçığına ait.

valvulitis

i., tıb. kalp kapakçığı iltihabı.

vamoose

, vamose f., (ünlem), A.B.D., (argo) defolmak; (ünlem) Çek arabanı! Toz ol! Defol!

vamp

i., f. saya, kundura veya çizme yüzü; yamalık; müz. basit ve notasız eşlik; f. kunduraya yüz takmak; yamalamak; müz. eşlik etmek.

vamp

i., f., A.B.D., k.dili. maceraperest kadın, erkek peşinde koşan kadın, vamp; f., k.dili. (erkeği) ayartmak.

vampire

i. vampir, hortlak; kan emici bir çeşit büyük yarasa. vampire bat vampir, zool. Desmodus vampir'ic s. vampir cinsinden; kan emici. vam'pirism vampire inanma; kan emicilik; cadılık.

van

i. ileri kollar, ordu veya donanmanın keşif kolu; öncüler.

van

i., f. üstü kapalı yük arabası; ing. furgon; f. yük arabası veya vagon ile taşımak.

vanadium

i. vanadyum. vanadium steel vanadyum ile kuvvetlendirilmiş çelik.

vandal

i., s. vandal; s. vahşi, yıkıcı. vandalism i. vandalizm.

vandyke

i., s. Felemenk'li ressam Van Dyck'ın eseri; Van Dyck'ın resimlerinde görülen modaya göre yaka veya pelerin veya sakal; s. Van Dyck tarzına ait .Vandyke beard keçisakal. Vandyke brown koyu kahverengi.

vane

i. rüzgar yönünü gösteren şey, fırıldak, yelkovan; yeldeğirmeni kanadı; pervane kanadı; fırdöndü; tüy bayrağı; den. pinel. weather vane yelkovan, rüzgâr fırıldağı. vaned s. pervaneli; fırdöndülü.

vang

i., den. gizin ablisi iskota halatı.

vanguard

i., ask. ileri kol, öncü kolu.

vanilla

i. vanilya, bot. Vanilla planifolia; bu fidanın yemişleri; vanilya ruhu.

vanillin

i. sentetik vanilya; vanilyadan çıkarılan bir esans.

vanish

f., i. kaybolmak, gözden kaybolmak, yok olmak; uçmak; zail olmak; mat. sıfıra eşitlemek; i., dilb. diftongun daha zayıf telaffuz olunan ikinci kısmı. vanishing cream az yağlı krem. vanislning fraction sıfıra eşit olan kesir. vanishing point birleşme noktası, intiha noktası.

vanity

i. kibirlilik, kendini beğenmişlik, fazla gurur; gösteriş, caka; boş şey, abes şey, beyhudelik. vanity case makyaj çantası. Vanity Fair gösteriş dünyası; moda ve eğlence dünyası. vanity publisher yazarın bütün masrafları karşılaması kaydıyle kitap yayımlayan yayınevi.

vanquish

f. yenmek, altetmek, mağlup etmek, hakkından gelmek.

vantage

i. üstünlük; (tenis) düsten sonra gelen puvan. avantaj vantage ground üstünlük sağlayan alan. coign of vantage iş veya gözleme elverişli yer veya saha.

vapid

s. tatsız, lezzetsiz, yavan; bön; cansız. vapidity, vapidness i. cansızlık; bönlük.

vapor , ing. vapour

i., f. buhar, buğu, duman; gaz haline gelmiş madde; geçici şey; uçucu şey; çoğ, (eski) karasevda; f. buhar çıkarmak; buharlaşmak, buhar olup uçmak; övünmek. vapor lock buhar ile tıkama. vapor pressure fiz. buhar basıncı. vapor trail yüksekte uçan uçağın bıraktığı beyaz buhar şeridi. vaporous, vapory s. bu harlı, dumanlı: hayalperest: boş, esassız.

vaporing

s., i. cakalı, övüngen i. caka satma.

vaporize

f. buharlaştırmak, bu harlaşmak. vaporiza'tion i. buharlaşma, buharlaştırma.

vaporizer

i. püskürgeç, vaporizatör.

vaquero

i. çoban, sığırtmaç, kovboy.

var

kıs. variant variation, variety.

varangian

i. dokuzuncu yüzyılda Rusya'da bir hükümdarlık kuran iskandinav denizcilerinden biri: on bir ile on ikinci yüzyıllarda Rus veya iskandinavya'lı Bizans saray muhafızı.

vari-

(önek) değişik, çeşitli.

variable

s., i. değişir, değişken; kararsız, sebatsız; biyol. değişken i. değişen şey mat. değişken nicelik: astr. değişken yıldız: çoğ. okyanusta rüzgarların hafif ve sakin olduğu ekvatora yakın kısımlar. variabil'ity, variableness i. değişkenlik. variably z. değişkence; kararsızcasına.

variance

i. değişme, değişiklik; uyuşmazlık; çelişki, ihtilâf, ayrılık at. variance with çelişkili, tutarsız, aykırı.

variant

s., i. farklı, değişik: dönek; değişken; i. başka şekil; varyant; değişen şey.

variate

i. değişken şey.

variation

i. değişme, dönme dönüşme; değişme miktar, değişme derecesi; gram. çekim, tasrif; müz. çeşitleme, varyasyon; gökcisminin ortalama yörünge veya devrinin değişmesi; biyol. değişme. variation compass ibrenin en ufak değişikliklerini gösteren pusula. periodic variation düzenli aralarla meydana gelen değişiklik.

varicella

i., tıb. suçiçeği.

varicocele

i., tıb. hayâ torbası damarlarında tümör.

varicose

s., tıb. genişlemiş, varisli (damar).

varicosis

i., tlb. varis.

varied

s çeşitli, türlü; değişik.

variegate

f. renk renk yapmak, renklendirmek; değişiklik katmak, çeşitlemek. variegated s. renk renk, alaca; çeşitli. variega'tion i. renklilik; çeşitlilik.

varietal

s. çeşitlere ait.

variety

i. değişiklik, farklılık; karışım; biyol. çeşit; cins nevi, tür. variety meat sakatat; salam, sosis, sucuk. variety show varyete. variety store A.B.D. tuhafiye dükkânı.

variform

s. farklı şekilleri olan, biçim biçim.

variola

i., tıb. çiçek hastalığı. variolous s. çiçek hastalığı kabilinden; çiçek bozuğu, çopur.

variolite

i., jeol. beyaz lekeli bir çeşit volkanik kaya. variolit'ic s. bu kayaya ait; benekli.

varioloid

s., i. çiçek hastalığına benzer; i. hafif bir çeşit çiçek hastalığı.

variometer

i., elek. varyo metre.

variorum

s., i. değişik nüshalardan derlenmiş (eser). variorum edition değişik nüshalardaki farkları dipnotta veren baskı.

various

s. farklı, muhtelif, ayrı, çeşitli, birkaç; değişik; nad. kararsız, sebatsız. variously z. farklı olarak. variousness farklılık, çeşitlilik.

varix

i. (çoğ. varices) tıb. varis.

varlet

i., (eski) iç oğlanı, şövalye uşağı; alçak adam.

varmint

i., leh. zararlı böcek, zararlı küçük hayvan; sefil adam.

varnish

i., f. vernik, cila; yapmacık, yapma kibarlık; f. cilalamak, verniklemek; görünüşte süslemek, içyüzünü gizlemek.

varsity

i. birinci gelen okul takımı; ing. üniversite.

varus

i., tıb. kemik veya eklemin kusurlu teşekkülü.

varve

i., jeol. iklimsel birikimlerin oluşturduğu katman, tabaka.

vary

f. değişmek; değiştirmek; baş kalaştırmak; müz. çeşitlemek; almaşık olmak, keşikleşmek; biyol. değişime uğramak. vary from den. ayrılmak den. sapmak.

vas

i. (çoğ. vasa) biyol. damar, kanal vas de ferans anat. meni kanalı.

vascular

s., biyol. damar cinsinden; damarlı, damarları çok. vascular'ity i. damar damar olma, damarlılık.

vase

i. vazo.

vasectomy

i., tıb. meni kanalı ameliyatı.

vaseline

i., tic. mark vazelin.

vaso-

(önek), fizyol. damar, kanal.

vasoconstrictor

i., fizyol. damar daraltan ilaç veya sinir.

vasodilator

i., fizyol. damargenişleten ilaç veya sinir.

vasomotor

s., fizyol. kan damarlarını büzücü veya genişletici.

vassal

i. s. vasal, biat eden kimse; tebaa; kul, hizmetli köle; s. köle gibi. vassalage i. vasallık; derebeylik sistemi; kölelik; tımar zeamet; vasallar.

vast

s. geniş engin, vasi; çok büyük; çok, kulliyetli. vas'titude vast'ness i. genişlik; büyüklük; çokluk. vastly z. çok. vast'y s., (şiir) büyük, geniş, engin.

vat

i. f. tekne, fıçı; gerdel; boya fıçısı; sarnıç; f. tekneye koymak; teknede ıslatmak.

vat

kıs., İng. valueaddedtax.

vatic

s. kehanet kabilinden.

vatican

i. Vatikan; papalık. Vatican City Vatikan.

vaticide

i. peygamber katili; peygamber öldürme.

vaticinate

f. kehanette bulunmak. vaticinal s. kehanet kabilinden. vaticina'tion i. kehanet.

vaudeville

i. vodvil; yergili balad.

vault

i, f. atlama, atlayış; sırıkla yüksek atlama; atın sıçraması; f. atlamak, sıçramak. vault'ing horse sporda kullanılan kasa, kuzu.

vault

i., f. tonoz, çatı kemeri, kemer; gök, sema; mahzen; kasa; yeraltında kemerli kabir; f. kemer yapmak, üstüne kemer çevirmek. bank vault banka kasası. vault'ing i. tonozlu yapı, kemerli yapı; kemer yapma sanatı.

vaunt

f., i. övünmek; övmek; i. övünme. vaunt'ingly z. övünerek.

vavasor

i. tımarcı.

vb

kıs. verb.

vc

kıs. Vice Chairman, Vice Consul, Victoria Cross, Viet Cong.

vd

kıs. vanadium.

vd

kıs. venereal disease.

veal

i. dana eti, buzağı eti, süt danası eti.

vector

i., mat. vektör; biyol. taşıyıcı.

veda

i. Hindu dininin en eski kutsal kitapları. Veda Ve'dic s. bu kitaplara ait.

vedanta

i. Hindu kutsal kitaplarına dayanan. panteist bir felsefe sistemi.

veday

8 mayıs, ikinci Dünya Savaşında Birleşik Milletlerin Avrupa'da zafer günü.

vedette

i., ask. keşif kolu önündeki atlı nöbetçi; den. gözetleme gemisi.

veer

f., den. laçka etmek. veer away halatı laçka etmek. veer and haul laçka ve vira etmek.

veer

f., den. yön değiştirmek; saat yel kovanı doğrultusunda yön değiştirmek; dönmek; değişmek; çevirmek, döndürmek.veer round den. dönüp aksi yöne gitmek.

veery

i. Birleşik Amerika'nın doğusuna mahsus bir ardıçkuşu.

vega

i., astr. Vega.

vegetable

i., s. sebze, zerzevat, göveri, yeşillik; bitki, nebat; s. bitkilere ait bitkilerden alınmıs; bitkisel; sönük. vegetable black boya olarak kullanılan bitkisel yağ isi. vegetable butter margarin, bitkisel yağ. vegetable dye bitkisel boya. vegetable garden bostan, sebze bahçesi. vegetable kingdom bitkiler âlemi. vegetable marrow kabak, sakızkabağı. vegetable oil bitkisel yağ. vegetable oyster tekesakalı, iskorçina, bot. Tragopogon vegetable silk Brezilya'ya mahsus bir ağaçtan alınan ve yastık doldurmak için kullanılan pamuk gibi madde . vegetable sponge lif. vegetable wax bitkisel mum.

vegetal

s., biyol. bitkisel.

vegetarian

i., s. etyemez kimse, otobur; s. etyemez; yalnız sebzeden ibaret. vegetarianism i. etyemezlik.

vegetate

f. bitki gibi büyümek; bitki gibi yaşamak, kuru ve anlamsız hayat yaşamak; tıb. fazla büyümek, bitmek (ur). vegetative s. bitki gibi biten; bitkisel; bitek; bitkinin üremeyle ilgisi olmayan kısımlarına ait; bitki gibi yaşayan; fizyol. otonom.

vegetation

i. bitki gibi büyüme; bitkiler; h.b. ur, tümör.

vehement

s. şiddetli, hiddetli; ateşli vehemence, -cy i. hiddet, şiddet, ateşlilik. vehemently z. şiddetle, hiddetle.

vehicle

i. vaslta, araç, taşıt; ecza. vasıta, vehikül. vehicular s. taşıtlara ait; taşıt olarak kullanılan; vasıta olan.

veil

i., f. peçe, yaşmak, perde; tül, duvak; bahane, maske; cenin zarı; f. peçe ile örtmek; üstünü kapamak, gizlemek. beyond the veil öbür dünyada. take the veil rahibe olup manastıra girmek. veil'ing i. peçelik ince kumaş.

vein

i., f., anat. damar, verid, ven, toplardamar; ebru; huy, mizaç; oluk, oyuk; f. damar teşkil etmek; damarlarla kaplamak; ebrulamak. vein'ing i. damar ağı. vein'y s. çok damarlı, damar damar; ebrulu.

veinstone

i., jeol. gang.

velamen

i. (çoğ. velamina) anat. zar; bot. yılanyastığı veya salep kökü üstündeki süngersi zar.

velar

s. yumuşak damağa ait; dilb. damaksıl.

veldt

i. Güney Afrika'da bozkır.

velitation

i. kavga, çatışma; münakaşa, hafif çatışma.

velites

i., çoğ., Rom. tar. hafif piyade.

velleity

i. hafif heves, hafif arzu.

vellicate

f. seğirmek; seğirtmek.

vellum

i. parşömen, tirşe; parşömene yazılı belge; tirşe taklidi kâğıt. vellum cloth tirşe taklidi bez. vellum paper tirşe taklidi kâğıt.

veloce

z., İt., müz. çabuk tempo ile, hızlı.

velocipede

i. velespit, üç tekerlekli çocuk bisikleti.

velocity

i. sürat, hız; hız derecesi.

velodrome

i. Bisiklet yarış pisti. Pistin özelliği yukarıdan aşağıya doğru eğimli oluşu. Bu sayede bisikletler, dairesel dönüşü daha kolay yapabilmektedirler.

velours

i. kadife taklidi.

velum

i. (çoğ. vella) biyol. ince zar; anat. yumuşak damak, damak eteği.

velure

i., f. kadife, velur; kadifeye benzer kumaş; kadife fırça; f. kadife fırça ile fırçalamak.

velutinous

s., bot. ülgerli.

velveret

i. arka yüzü pamuklu kadife.

velvet

i., s. kadife; yeni büyüyen boynuzu örten kadifemsi deri; kadifemsi şey; (argo) cabadan kazanç; s. kadife gibi; yumuşak. velvet grass kadifeotu, bot. Holcus lanatus. velvety s. kadife gibi; yumuşak.

velveteen

i. pamuklu kadife.

ven

kıs. Venerable.

venal

s. satın alınır rüşvetle kandırılır, para ile elde edilir; onurunu satmaya hazır. venal'ity i. nüfuz ve yetkisini satma rüşvet yeme. venally z. rüşvet yiyerek.

venatic , -ical

s., (eski) ava ait, avla ilgili, avda kullanılan.

venation

i. yaprak veya böcek kanadında damar düzeni.

vend

f. satmak; ilân etmek; satıcılık yapmak; satılmak. vender, vendor i. satıcı, işportacı, çerçi. vendible s. satılabilir. vend'ing machine (madeni para ile çalıştırılan) satıcı makina. vendi'tion i. satış.

vendace

i. ingiltere ve iskoçya göllerinde bulunan alabalık cinsinden lezzetli bir balık.

vendee

i., huk. alıcı.

vendetta

i. kan davası, kan gütme.

veneer

f., i. kaplamak, kaplama yapmak; fig. cilâlamak, yaldızlamak; i. kaplama tahtası; gösteriş, yapma tavır, yaldız, cilâ. veneering i. kaplama.

venerable

s. muhterem, saygı değer; kutsal, huşu uyandıran. venerably z. saygı uyandıracak şekilde.

venerate

f. çok muhterem tutmak, hürmet etmek saygı göstermek, ululamak. venera'tion i. hürmet, saygı.

venereal

s. cinsel ilişkiye ait; tıb. cinsel ilişkiden meydana gelen, zührevi. venereal disease zührevi hastalık.

venery

i., (eski) avcılık.

venery

i., (eski) aşırı cinsel ilişki.

venesection

i. tıb. toplar damardan kan alma.

venetian

s., i. Venedik'e ait; i. Venedikli. Venetian blind jaluzi. Venetian glass Venedik kristali. Venetian pearl camdan yapılmlş taklit inci. Venetian window orta kısmı enli ve diğer iki yan ensiz uç bölümlü pencere.

venezuela

i. Venezuela.

vengeance

i. intikam, öç; öç alma. with a vengeance büyük bir şiddetle; son derecede, ziyadesiyle, alabildiğine.

vengeful

s. öç alıcı, intikam alıcı, hınçlı, kinci. vengefully z. kinle, hınçla. vengefulness i. kinlilik, hınçlılık.

veni, vidi, vici

(Latince) geldim, gördüm, yendim. Roma İmparatoru Sezar'ın ünlü bir sözüdür. (Pontus kralı Pnarankes'i yendikten sonra söylemiştir.)

venial

s., ilah. affolunur, kolayca affedilebilir, affı mümkün. veniality, venialness i. af imkânı. venially z. affedilebilecek şekilde.

venice

i. Venedik.

venire

i., huk. davetiye.

venison

i. geyik eti, karaca eti.

venom

i. yılan veya akrep zehiri, ağı; kötülük, garez, kin, düşmanlık, diş bileme.

venomous

s. zehirli; zehirleyici; düşman, kin dolu, diş bileyen. venomously z. zehirli bir şekilde. venomousness i. zehirlilik; kinlilik.

venosity

i., fizyol. damarlılık; toplardamarlarda kirli kan bolluğu.

venous

s. toplardamara ait; kirli kana ait; bot., zool. damarlı.

vent

i., f. delik; menfez, ağız, açma; nefeslik; zool. hayvan kıçı; ask. top falyası; mahreç, çıkak, çıkıt; yarık; f. dışarı salıvermek; ifade etmek, göstermek, belirtmek. give vent to açığa vurmak. He vented his fury on the dog öfkesini köpekten çıkardı.

ventage

i. küçük delik.

venter

i. karın, batın; çıkıntı; huk. rahim, ana rahmi.

ventiduct

i. hava borusu.

ventilate

f. hava vermek, havalandırmak; açığa vurmak, ilan etmek. ventilating fan vantilatör, fırıldaklı yelpaze. ventila'tion i. havalandırma. ventilator i. havalandırma düzeni, vantilator.

ventral

s., i. karna ait, karında olan; anat. vücudun aşağı veya ön kısmına doğru; vücudun ön veya aşağı kısmındaki; bot. çiçeğin iç tarafına ait; i., zool. karın yüzgeci. ventrally z. karın tarafından, karna doru.

ventricle

i., anat. beden veya organda boşluk; karıncık. ventric'ular s. karıncıkla ilgili, karıncığa ait.

ventricose

s. göbekli; ortada veya yanda şişkin.

ventriloquism

i. vantrlogluk. ventriloquist i. vantrlog.

ventro-

(önek) karın.

venture

i., f. risk, riziko: şans işi, tehlikeli iş, cüret: f. bahta bırakmak; cesaret edip girişmek: cüret etmek: tehlikeli işe atılmak, riske girmek. at a venture rasgele. May I venture a suggestion? Bir teklifte bulunabilir miyim ?

venturesome

s. cüretli, atak, atılgan; riskli. venturesomely z. cesaretle. venturesomeness i. yiğitlik; maceraperestlik.

venturous

s. gözüpek, atılgan, cesur, cüretli; riskli, tehlikeli. venturously z. atılganca cesaretle. venturousness pervasızlık, cesurluk.

venue

i., huk. mahkeme yeri; olay yeri, cinayet mahalli; yetki dairesi.

venus

i. aşk tanrıçası Venüs; astr. Zühre, Venüs, Çulpan, Çobanyıldızı. Venus's flytrap sinekkapan, bot. Dionaea muscipula. Venus's looking glass ayna otu, bot. Specularia.

veracious

s. doğru sözlü; gerçeğe sadık; hakiki, doğru. veraciously z. doğrulukla. veraciousness i. doğruluk.

veracity

i. hakikat, gerçek; dürüstlük, doğruluk; gerçeklik.

veranda

i. veranda, taraça.

veratrine

i., kim. veratrin.

verb

i., gram. fiil. active verb etken fiil. auxiliary verb yardımcı fiil. complex verb katışık fiil. compound verb bileşik fiil. impersonal verb şahıssız fiil. intransitive verb geçişsiz fiil. neuter verb geçişsiz fiil. passive verb edilgen fiil. reciprocal verb işteşlik fiili. reflexive verb dönüşlü fiil. transitive verb geçişli fiil.

verbal

s. söze ait; sözlü, şifahi; kelimesi kelimesine, aynen, harfiyen; gram. fiile ait, fiil kabilinden. verbal contract sözlü anlaşma, şifahi kontrat. verbal distinction kelime farkı. verbal note pol şifahi takrir, nota. verbal noun mastar ismi, isimfiil. verbal translation harfi harfine tercüme; sözlü çeviri. verbally z. ağızdan, şifahen.

verbalism

i. söz; anlatım; boş laf; laf kalabalığı. verbalist i. kelimelere önem veren kimse; laf ebesi.

verbalize

f. sözle ifade etmek; açıklamak; fiil şekline koymak.

verbatim

z., s. kelimesi kelimesine, aynen harfi harfine; s. kelimesi kelimesine yapılmış, tam.

verbatimet literatim

Lat. tam, harfi harfine, kelimesi kelimesine.

verbena

i. mineçiçeği, bot. Verbena.

verbiage

i. laf kalabalığı; şişirme.

verbigerate

f., psik. arka arkaya manasız kelimeler sıralamak, kelime salatası yapmak.

verbose

s. gereksiz sözlerle dolu. verbosely z. şişirerek. verboseness, verbosity i. söz çokluğu, laf kalabalığı.

verboten

s., Al. yasak.

verbumsatsapientiest

Lat. Akıllıya bir söz yeter, Arife tarif gerekmez. kıs. verbum sap.

verdant

s. yeşil, taze; yeşillikli; toy, pişmemiş. verdancy i. yeşillik, tazelik. verdantly z. yeşil bir halde.

verdantique

yeşil somaki.

verderer

i. (eski) ingiltere'de kraliyet orman memuru.

verdict

i., huk. juri heyeti kararı; hüküm, karar, ilâm.

verdigris

i. jengâr, zencar, bakır pası.

verditer

i. bakırdan elde edilen mavi veya yeşil boya.

verdure

i. yeşillik; bitki yeşilliği; çimen. verdurous s. yeşil çimen kaplı.

verein

i., Al. cemiyet, birlik, dernek.

verge

i., f. sınır, hudut, had, kenar; eşik; halka daire; değnek, asa; f. yönelmek; on ile yaklaşmak, -e doğru gitmek; meyletmek; sınırlamak. on the verge of eşiğinde, üzere.

verger

i. kilisede piskoposa hizmet eden kimse; ing. zangoç.

vergil

i. Vergilius.

veridical

s. doğru sözlü, gerçeğe sadık.

verification

i. gerçekleme; doğrulama; huk. soruşturma, tahkik.

verify

f. gerçeklemek, doğrulamak, tasdik etmek; doğruluğunu ispat etmek; huk. tahkik etmek tetkik etmek. verifiable s. gerçekliği ispat edilebilir; tahkiki mümkün.

verily

z., (eski) gerçekte, hakikaten, sahiden, doğrusu, filvaki.

verisimilar

s. hakikat gibi görünen; muhtemel; umulur beklenir. verisimilarly z. muhtemelen.

verisimilitude

i. gerçeğe benzeyiş; ihtimal.

verism

i. sanat veya edebiyatta gerçekçilik.

veritable

s. gerçek, hakiki. veritableness i. gerçeklik, hakikat. veritably z. gerçekte.

veritas

i., Lat. hakikat, gerçek.

verity

i. doğruluk, gerçeklik; hakikat, gerçek.

verjuice

i. koruk suyu; ham meyva suyu; ekşilik, mayhoşluk.

vermeil

i., s., (siir) parlak kırmızı; yaldız; lal, yakut; s. parlak kırmızı lal.

vermi-

(önek) kurt, solucan.

vermicelli

i. tel şehriye.

vermicide

i.solucan ilâcı.vermici'dal s.solucan düşürücü.

vermicular

s. solucana benzer, kurt şeklindeki; solucan hareketi gibi. vermiculate(d) s. solucana benzer; kurt yemiş gibi delik deşik; kurt yeniği şeklinde süsü olan; solucan gibi sürünen veya hareket eden; solucanlı, kurtlu. vermicula'tion i. solucan gibi sürünme; kurt yeniği şeklinde süs.

vermiform

s. solucan şeklindeki, kurda benzer. vermiform appendix anat. apandis. vermiform process anat. apandis; anat. beyinciğin bir kısmı.

vermifuge

i., tıb. solucan ilâcı.

vermilion

i., s., f. al renk, parlak kırmızı; zincifre, sülüğen; s. al; f. zincifre veya sülüğen sürmek.

vermin

i. (çoğ. vermin) zararlı ve iğrenç küçük hayvan; haşarat; iğrenç mahluk; ayaktakımı; muzır adam, mikrop.

verminous

s. haşaratlı; haşarat kabilinden.

vermivorous

s. solucanla beslenen, kurt yiyen.

vermouth

i. vermut.

vernacular

s., i. ana diline ait; yerli konuşma dilindeki; bölgesel; argoyla ilgili; yaygın; i. anadili; konuşulan dil, günlük dil; lehçe; deyim, argo; yaygın isim. vernacularism i. lehçe deyimi; şive; konuşulan dili kullanma. vernacularize f. yerlileştirmek. vernacularly z. anadilinde; konuşma dilinde.

vernal

s. ilkbahara ait, ilkbaharda olan; gençliğe ait. vernal equinox ilkbahar noktası (21 Mart). vernal grass otlar arasında biten güzel kokulu bir ot bot. Anthoxanthum odoratum. vernally z. ilkbahar gibi.

vernation

i., bot. tomurcuk içinde yaprakların dizilişi.

vernier

i. verniye.

veronica

i. yavşanotu, veronika, bot. Veronica. arvensis.

verruca

i. (çoğ. -cae) tıb. siğil; biyol. siğil gibi çıkıntı.

verrucose

s. siğilli; siğil gibi; nasırlı.

versailles

i. Versay.

versant

i. bayır.

versatile

s. çok yönlü, çeşitli ye tenekleri olan; şahbaz, çevik ve becerikli, eli her işe yatkın; biyol. kolay yönelebilen. versatil'ity, versatileness i. beceriklilik; çok yönlülük.

verse

i. mısra; şiir; koşuk, nazım; beyit, kıta; ayet.

versed

s., in ile tecrübeli, bilgili; hünerli, marifetli, usta.

versicle

i. ayet; bent, parça.

versicolor ,ıng. -our

s. çok renkli, rengarenk; yanardöner, şanjan.

versicular

s. ayetlere ait.

versify

f., i. şiir haline koymak; şiir ile ifade etmek; şiir yazmak. versifica'tion i. şiir yazma sanatı.

version

i. belirli bir görüşe dayanan açıklama veya tanımlama; çeviri; uyarlama, adaptasyon.

verslibre

Fr. serbest nazım.

verso

i., matb. soldaki sayfa.

verst

i. 1,07 kilometrelik Rus uzunluk ölçüsü.

versus

(edat) karşı, rakip. Not: Maç yapan iki rakibin birbirine karşı oynayacağını ifade etmek için kullanılır. (Örnek: Nadal versus Federer. Nadal, Federer'e karşı oynuyor anlamına kullanılır. Kısaltılmış olarak Nadal vs Federer, olarak belirtilebilir.)

vert

i, ing. huk. ormanda yeşil yapraklı her şey; ormanda odun kesme hakkı; hane yeşil renk.

vertebra

i. (çoğ. -brae, -bras) anat. omur, vertebra, fıkra. vertebral s. omurga kemiklerine ai. vertebral; omurga kemikleri olan, omurlu. vertebral column belkemiği, omurga.

vertebrate

s., i. belkemiği olan, omurgalı; i. omurgalı hayvan. vertebrated s. omurgalı, belkemikli. vertebra'tion i. omurların yapısı; belkemiğinin omurlara bölünmesi

vertex

i. (çoğ. -texas, -tices) zirve, doruk, tepe; anat başın tepesi; astr. başucu.

vertical

s., i. düşey, dikey; tam tepede olan; bot. dikey; i. dikey çizgi, dikey düzlcm; dikey kiriş. vertical circle astr. ufuk düzlemine dikey olan büyük daire.

verticality , verticalness

i. dikeylik. vertically z. dikey olarak.

verticil

i., biyol. yaprak veya dokunaç halkası; halkavi dizili.

verticillate

s. halka şeklindeki.

vertiginous

s. baş dönmesi olan; sersemletici, baş döndürücü; terelelli. vertiginously z. baş döndürücü bir şekilde.

vertigo

(çoğ. vertigoes, vertigines) i., tıb. baş dönmesi.

vervain

i. mineçiçei, güvercinotu, bot. Verbena officinalis .

verve

i. şevk, gayret, enerji, heves.

vervet

i. grimsi yeşil renkli ve siyah benekli Guney Afrika maymunu.

very

s. z. tam, hakiki, ta kendisi; mutlak, kati; hususi, belirli; aynı, tıpkısı; bile, hatta; z. pek, çok, ziyadesiyle. He is the veriest idiot who ever lived Simdiye kadar yaşamış aptalların daniskasıdır. Marriage is the very thing for you Evlilik senin için biçilmiş kaftandır. She wept for very joy Sırf sevinçten ağladı. The very idea! Daha neler! very high frequency (radyo) 30-300 megasikl. very low frequency (radyo) 10-30 kilosikl. Very light işaret fişeği.

vesica

i. (çoğ. -cae) anat. torba; sidik torbası, mesane. vesical s. mesaneye ait.

vesicate

f., tıb. kabarcık meydana getirmek. vesicant, vesicatory s., tıb. deriyi kabartan, kabarcık yapan. vesica'tion i. kabarcık meydana getirme.

vesicle

i. kabarcık, kese, kist; jeol. kaya veya taşta ufak yuvarlak boşluk.

vesicular

s. kabarcık şeklindeki; kese gibi.

vesiculate

f., s. kabarcıklarla kaplamak veya dolmak; s. kabarcıklı; keseli. vesicula'tion i. kabarcıklarla kaplanma.

vesper

i., s. akşam duası veya ilâhisi; akşam duası çanı; b.h. akşam yıldızı, Venüs, Çulpan; s. akşama veya akşam duasına ait. vespers i. akşam duaları.

vespertine

s. akşama ait, akşamleyin yapılan; bot. akşamları açan; zool. gece uçan.

vespiary

i. yaban arısı yuvası; yaban arısı kolonisi.

vespid

s. yaban arısına ait, eşek arısına özgü.

vessel

i. kap, tas, tekne: tekne, gemi; anat. damar, kanal; alet. blood vessel kan damarı.

vest

i., f. yelek; f., gen. with veya in ile yetki vermek; hak vermek; (cuppe) giydirmek. vested interest kazanılmış hak; çıkar; alâkadar menfaat; coğ. çıkar çevreleri.

vesta

i., Rom. mit. ocak tanrıçası.

vestal

s., i. ocak tanrıçasına ait; bu tanrıçanın rahibelerine ait; iffetli; i. ocak tanrıçasının kâhinesi; erdemli kadın; rahibe.

vestiary

s. elbiseye ait.

vestibule

i., f. giriş, antre; trende vagonlar arasındaki kapalı geçit; anat. kanal; dehliz; f. antre veya dehliz yapmak; vagonlan kapalı geçitlerle birleştirmek. vestibuled s. kapalı geçitleri olan.

vestige

i. eser, iz; biyol. zamanla küçülmüş ve görevini yitirmiş olan. vestigial s. iz bırakmış; artakalan.

vestment

i. giysi, resmi elbise; cüppe.

vestry

i. giyinme odası; bazı kiliselerde yönetim kurulu. vestryman i. kilise yönetim kurulu üyesi.

vesture

i., f., (eski) kıyafet, kılık, üst baş; elbise; örtü; f., eski giydirmek, örtmek.

vesuvius

i. Vezuv.

vet

i., f. veteriner, baytar; t. tedavi etmek, baytarlık etmek; ing. dikkatle incelemek.

vet

kıs. veteran, veterinary medicine.

vetch

i. baklagillerden herhangi bir bitki, bot. Vicia; burçak, cılban, bot. Lathyrus. bitter vetch kara burçak, bot. Vicia ervilia.

vetchling

i. baklagillerden ve burçak cinsinden herhangi bir bitki.

veteran

s., i. kıdemli, tecrübeli; kıdemli asker; emekli asker.

veterinary

s., i. baytarlığa ait; i. baytar, veteriner. veterinar'ian i., A.B.D. baytar, veteriner.

vetiver

i. Kabe samanı, bot. Andro pogon.

veto

i. (çoğ. -toes) f. veto; yasak; f. veto etmek, reddetmek. veto power reddetme yetkisi, veto hakkı.

vex

f. canını sıkmak, sinirlendirmek, kızdırmak, taciz etmek; darıltmak; tartışmak.

vexation

i. sinirlenme, kema; kızacak şey, sinirlenecek şey, üzüntü, sıkıntı.

vexatious

s. sinirlendirici, can sıkıcı, üzücü, gücendirici. vexatiously z. sinirlendirerek. vexatiousness i. sinirlen diricilik.

vexed

s. üzgün, sinirli, canı sıkkın.

vexedly

z. üzgün bir halde. vex'edness i. üzgünlük, sinirlilik.

vexillary

i. bayraktar, sancaktar.

vexillate

s. bayrağı olan.

vexillum

i. (çoğ. -la) bayrak, sancak; sancak bölüğü; bot. kelebek şeklindeki çiçeğin büyük üst yaprakçığı, bayrak: tüy bayrağı.

vfw

kıs. Veterans of Foreign Wars.

vhf

kıs. very high frequency .

via

(edat) i. yolu ile, -dan geçerek; i. yol; tıb. mecra, yol, kanal.

viable

s. yaşayabilecek, yaşayabilir; tutarlı, uygun, geçerli. viabil'ity i. yaşama kabiliyeti.

viaduct

i. sıra kemerli köprü, viyadük.

vial

i. ufak şişe.

viand

i. yiyecek maddesi; çoğ. yemek.

viatic

s. yolculuğa ait, yolculukla ilgili.

viaticum

i. (çoğ., -cums, -ca) ölüm halindeki kimseye verilen Aşai Rabbani; kumanya, azık

viator

i. (çoğ., viatores) yolcu.

vibraculum

i. (çoğ. -la) zool. yosunsu hayvanların uzun ve kamçı şeklindeki korunma organı.

vibrant

s. titrek, titreşimli; canlı, enerjik; ateşli, coşkun; gür, dolgun, yankılı (ses); çarpıcı. vibrancy i. titreklik; coşkunluk; gürlük .vibrantly z. titreşimle; canlılıkla; coşkunca.

vibraphone

i. elektrikle işleyen kapacıklar yoluyle titreşimli ses çıkaran bir çeşit ksilofon.

vibrate

f. titremek; sallanmak, sakınmak; duraksamak, tereddüt etmek; titretmek, sallandırmak. vibratile s. titrek titreyen.

vibration

i. titreme, sallanma; titreşim; sallanış; salınım.

vibrato

i., müz. vibrato.

vibrator

i. titreten şey; elektrik zilinin dili; osilatör; titreşimli masaj aleti.

vibratory

s. titretici; titreşim özelliği olan.

vibrissa

i. (çoğ. -sae) burun kılı; zool. bıyık.

viburnum

i. kartopu, bot. Viburnum.

vicar

i. papa veya piskopos vekili; kilise papazı. vicar general piskopos yardımclsı. vicarate, vicarship i. papa veya piskopos vekilliği; papazlık. vicarial s. papaz veya piskopos vekiline ait; vekâlet kabilinden.

vicarage

i. papazın görevi veya evi.

vicariate

i. papa veya piskopos vekilliği; vekilin yetki veya görevi.

vicarious

s. başkasının yerine yapılmış; vekaleten yapılan; başkasının yaşantısına katıldığını hayal ederek duyulan; tıb. vücudun umulmadık yerinde meydana gelen. vicariously z. başkası hesabına, vekaleten.

vice

vise.

vice

(edat) yerine.

vice

i. ayıp, kusur, leke; kötü alışkanlık, kötü huy; (at) kötü oyun. vice squad fuhuş ve kumar kontrolü ile görevli polis ekibi.

vice

s., i. muavin, yardımcı, ikinci; i. vekil, muavin. vice admiral koramiral. vice chairman meclis başkanı yardımcısı. vice chancellor başhakim yardımcısı; rektör yardımcısı. vice consul viskonsül, konsolos vekili. vice president ikinci başkan, başkan yardımcısı. vice regent kral naibi vekili.

vicegerent

i., s. vekil; s. vekâlet eden. vicegerency i. vekâlet, vekillik.

vicennial

s. yirmi yıl süren; yirmi senede bir olan.

viceregal

s. genel valiye ait. viceregally z. genel vali sıfatıyle.

viceroy

i. genel vali; eskiden Hindistan'da ingiltere kralını temsil eden vekil; Kuzey Amerika'ya özgü bir çeşit kelebek. viceroy'alty, viceroyship i. genel valilik.

viceversa

z. tersine, karşılıklı olarak. call black white and vice versa siyaha beyaz ve beyaza siyah demek.

vichywater

Vichy madensuyu; maden suyu.

vicinage

i. çevre, yöre, havali; komşuluk.

vicinity

i. yakınlık; komşuluk; çevre, civar, semt.

vicinsl

s. komşu; benzer. vicinalroad mahalli yol.

vicious

s. kötü, bedhah, kötücül; şiddetli, sert; kusurlu, bozuk; kirli; hırçın, huysuz (hayvan). vicious circle kısır döngü, fasitdaire. viciously z. kötü maksatla; şiddetle; hırçınlıkla. viciousness i. kötü maksat.

vicissitude

i. değişme, değişiklik; çoğ. olaylar vicissitu'dinary, vicissitu'dinous s. değişikliklere maruz.

victim

i. kurban; mağdur kimse.

victimize

f. hile ile soymak, aldatmak. victimiza'tion i. aldatma.

victor

s., i. fatih, galip (kimse).

victoria

i. dört tekerlekli ve körüklü gezinti arabası; Güney Amerika'ya mahsus iri bir nilüfer. Victoria Cross ingiltere hükümetinin asker veya bahriyelilere verdiği en yüksek kahramanlık nişanı. kıs. VC.

victorian

s., i. muhafazakâr; Kraliçe Viktorya zamanına ait (kimse) Victorianism i. tavır ve harekette tutuculuk.

victorious

s. galip, muzaffer. victoriously z. zaferle.

victory

i. zafer, yengi, utku, muzafferiyet, galebe; başarı.

victrola

i., tic. mark. bir çeşit gramofon, Viktrola.

victual

i., f. (-ed, -ing veya -led, -ling) yiyecek; gen. çoğ. yemek; f. yiyecek tedarik etmek; nad. yemek yemek. victual(l)er i. erzak veren kimse; lokantacı; erzak gemisi.

vicuna ,vicugna

i. vikunya, bot. Lama vicugna.

vide

bakın, kıs. v. veya vid. vide ante Lat. öncekine bakın. vide infra Lat. aşağıya bakın, kıs. v.i. vide post Lat. aşağıya bakın. vide supra Lat. yukarıya bakın. vide ut supra Lat. yukarıda yazılı olana bakın.

videlicet

z. yani, demek oluyor ki, kıs. viz.

video

s. televizyonla resim nakline ait .video tape görüntü ve ses kaydeden televizyon bandı.

vie

f. (-vied, -vying) with veya for ile yarışmak, çatışmak, rekabet etmek.

vienna

i. Viyana.

viennese

s., i. Viyanalı.

vientiane

i. Vyentyan, Laos'un başkenti.

viet armis

Lat. zorla, cebren, silâh kuvvetiyle.

vietnam

i. Vietnam. Vietnamese i., s. Vietnamlı; Vietnam dili; s. Vietnamlı; Vietnam diline ait.

view

i., f. bakış, nazar, bakma; görüş; göz ayrımı; görüş alanı; manzara, görünüm; maksat, emel, meram; f. görmek, bakmak; yoklamak, muayene etmek, tetkik etmek; mütalaa etmek, düşünmek. view finder foto. vizor. bird's eye view kuşbakışı. in full view tam göz önünde. in view of karşısında; sergide. point of view görüş noktası, bakış açısı. with a view to maksadı ile, amacıyle; umidiyle. view'less s. manzarasız; fikirsiz; gözükmez.

viewpoint

i. görüş noktası, bakış açısı.

vigesimal

s. yirminci; yirmilerle devam eden.

vigil

i. uyanıklık; gece nöbet tutma; yortu arifesi; çoğ. akşam ve gece ibadetleri.

vigilance

i. uyanıklık, uyumayış; tetikte olma, dikkat, ihtiyat. vigilance committee A.B.D. asayişi temin amacıyle kurulan kanundışı örgüt.

vigilant

s. uyanık, tetikte olan, ihtiyatlı. vigilantly z. ihtiyatla, tetikte.

vigilante

i., A.B.D. kanuni yetkisi olmadan kendi fikrine göre zorla düzen sağlamaya uğraşan kimse.

vignette

i., f. nükteli kısa hikâye; asmadalı şeklinde süs; kitabın başlık sayfasına veya bölüm başlarına konulan ufak süs, nakış; f. süslemek, süs çizmek; kısa hikâye yazmak.

vigor ,ing. vigour

i. kuvvet, dinçlik, gayret, enerji.

vigoroso

s., İt., müz. canlı.

vigorous

s. kuvvetli, etkin, dinç, gayretli. vigorously z. gayretle, gayretli bir şekilde. vigorousness i. gayretlilik, dinçlik.

viking

i. ortaçağda iskandinav savaşçısı; korsan.

vilayet

i. vilayet.

vile

s. aşağı, aşağılık, değersiz; alçak, rezil, habis, şeni, pespaye; kötü, iğrenç nefrete lâyık, çirkin, pis. vile'ly z. alçakça, adice, çirkin bir şekilde. vile'ness i. alçaklık, adilik, iğrençlik.

vilify

f. alçaltmak, kötülemek, yermek; iftira etmek; aleyhinde bulunmak vilification.i. iftira, yerme, zem.

vilipend

f. hakir görmek; iftira etmek.

villa

i. yazlık köşk, gösterişli yazlık ev, villa. villadom i., ing. villalar; banliyöde oturan halk.

village

i. köy; köy halkı villager i. köylü.

villain

i. hain veya cani kimse; edebi eserde kötü adam; çapkın adam; problem yaratan durum. villainy i. alçaklık, habislik, hainlik.

villainous

s. habislik kabilinden, alçak, çok çirkin, bozuk, kötü, murdar. villainously z. habisçe, alçakçasına. villainousness i. habislik, alçaklık.

villanelle

i. Fransız edebiyatında on dokuz beyit ve iki kafiyeden kurulu şiir şekli.

villein

i. ortaçağda derebeyi i.daresindeki köylü. villeinage i. köylünün kendi malını derebeyinin tayin ettiği şartlar altında işletmesi.

villus

i. anat. bağırsak içindeki kılsı çıkıntı; bot. ülger, sebze veya meyva tüyü. villous s. kılsı çıkıntılı; ince tuylu, ülgerli.

vim

i. kuvvet, gayret; enerji.

viminal

s., nad. ince dallara ait, ince dal meydana getiren.

vinaceous

s. şarap veya üzüme ait; şaraba benzer; şarap rengindeki.

vinaigrette

i. nışadır ruhu koymaya mahsus kapağı delikli şişe, koklama şişesi.

vinculum

i. (çoğ. -la) bağlayan şey, bağ., rabıta; mat. terimleri birbirine bağlamak için kere yerine kullanılan tepe çizgisi.

vindicable

s. hakkı korunabilir; doğruluğu ispat edilir, ithamdan kurtanlabilir.

vindicate

f. hakkını korumak, fiilen korumak; tarafını tutup haklı ve suçsuz olduğunu iddia ve ispat etmek; (eski) öç almak. vindica'tion i. koruma, teyit etme, doğrulama, şüpheden kurtarma. vindicatory s. tarafını tutup koruma kabilinden; öç alan.

vindictive

s. kinci, intikam kabilinden, intikam almaya meyilli; öç alan. vindictively z. kinle, kinli bir halde. vindictiveness i. kincilik

vine

i. asma, bağ kütüğü; sarılgan bitki. vine borer bağ kütüğünü kemirip delen bir çeşit böcek. vineclad s. asmalarla kaplı. vin'y s. bağları veya asmaları çok; asmaya ait veya buna benzer.

vinedresser

i. bağcı.

vinegar

i. sirke; ekşi olma; kuvvet. vinegar eel sirkede bulunan çok ufak kurt, zool. Anguillula aceti. vinegary s. sirke gibi; ekşi; suratsız, çehresi asık.

vineland

i. asma yetiştirmeye mahsus arazi.

vinery

i. asma limonluğu.

vinestock

i. üzüm kütüğü, asma kütüğü.

vineyard

i. bağ, üzüm bağı; faaliyet alanı.

vingtetun

i., Fr. iskambilde yirmibir oyunu .

vini-

(önek) şarap, üzüm.

viniculture

i. şarapçılık için üzüm yetiştirme.

vinificator

i. maya halindeki şaraptan çıkan alkollü buharı toplayan cihaz, şarap kondansatörü.

vinometer

i. şaraptaki alkolün miktarını ölçen alet.

vinordinaire

Fr. sofra şarabı.

vinous

s. şaraba ait, şarap gibi, şarap hassası olan. vinosity i. şarap gibi olma; şarap tiryakiliği.

vintage

i., s. bağ bozumu; bir mevsimin bağ mahsulü; bir mevsimde çıkarılan şarap; s. iyi mevsimden (şarap); kaliteli; eski, iyi, seçkin; modası geçmiş. vintage year kaliteli şarabın elde edildiği yıl; başarılı sene. vintager i. üzüm toplayan kimse.

vintner

i. şarap tüccarı.

vinyl

i. vinil.

viol

i., müz. eski zamanlarda keman cinsinden dört farklı boyda ve altı veya yedi telli saz, viyol.

viola

i., müz. viyola. viola da gamba altı telli eski usul viyolonsel, diz viyolası.

violable

s. bozulması mümkün; tecavüz edilebilir.

violaceous

s. menekşe renginde; bot. menekşe familyasından.

violate

f. bozmak, ihlâl etmek, kanuna aykırı hareket etmek; tecavüz etmek; kutsallığını bozmak, hürmetsizlik etmek; ırzına tecavüz etmek. viola,tion i. ihlâl; tecavüz . traffic violation trafik düzenini bozma suçu. violator i. tecavüz eden kimse.

violence

i. zor, cebir, şiddet; tecavüz, zorlama; zorbalık; bozma; ırza tecavüz. do violence to zorlamak, tahrif etmek. resort to violence şiddete başvurmak, cebre müracaat etmek.

violent

s. sert, şiddetli, zorlu, cebirli, kuvvetli; göz alan (renk); zorla yapılan; fena. violent death kaza sonucu ölüm, cebren ölüm. violently z. şiddetle, vahşice.

violescent

s. morumsu, mora çalan.

violet

i., s. menekşe, bot. Viola odorata; menekşe rengi; mor boya; s. menekşe renginde. violet rays mor ışınlar, gökkuşağındaki en kısa ışınlar. shrinking violet utangaç kimse.

violin

i. keman; kemancı. violinist i kemancı, viyolonist.

violist

i. viyola çalan kimse.

violoncello

i., müz. viyolonsel. violoncellist i. viyolonsel çalan kimse .

violone

i., müz., (eski) en pes sesli büyük keman.

vip

kıs. very important person.

viper

i. engerek yılanı, zehirli yılan; sağır yılan, zool. Vipera berus; yılan gibi hain kimse; (argo) esrar içen kimse. viperine s. engerek cinsinden, engereğe benzer. viperish s. engerek gibi zehirli. viperous s. engerek gibi, zehirli, hain.

viral

s. virüsten meydana gelmiş, virüse ait.

virauo

i. (çoğ. -goes, -gos) şirret kadın, kavgacı kadın, cadaloz kadın.

virelay

i. (eski) bir çeşit Fransız nazım şekli.

vireo

i. Amerika'ya mahsus güzel sesli ve böcek yiyen bir çeşit ufak kuş.

virescencu

i. yeşillik; bot. anormal yeşil renk. virescent s. yeşilleşen; yeşilimsi.

virgate

i. değişebilir ölçüde (eski) bir ingiliz arazi ölçüsü.

virgate

s., bot. çubuk şeklinde ince ve uzun.

virgin

i., s. kız, bakire; b.h. Hazreti Meryem; b.h., astr. Sünbüle burcu; s. baki reye yakışır, kız gibi, afif; kullanılmamış, dokunulmamış, temiz; tabii; el değmemiş, bakir. virgin forest bakir orman. Virgin Queen ingiltere kraliçesi 1. Elizabeth. virgin soil işlenmemiş toprak.

virginal

i., müz. virginal, on altıncı ve on yedinci yuzyıllara ait ve çembaloya benzer ayaksız çalgı.

virginal

s. bakireye yakışır, kıza ait.

virginia

i. Amerika Birleşik Devletlerindeki eyaletlerden biri. Virginia creeper frenk asması, bot. Parthenocissus quinquefolia. Virginia reel bir Amerikan halk dansı.

virginity

i. kızlık, bakirelik, iffetlilik.

virginsbower

i. orman asması, bot. Clematis virginiana.

virgo

i., astr. Sünbüle burcu ve takım yıldızı.

virgule

i., matb. eğri çizgi ( / ).

viridescent

s. yeşilimsi. viridescence i .hafif yeşillik.

viridity

i. yeşillik, tazelik.

virile

s. erkeğe ait; erkekçe, yiğit, güçlü. viril'ity i. erkeklik; mertlik.

virilism

i., tıb. kadında erkeklik özelliklerinin görünmesi.

virology

i. virüslerle uğraşan tıb. dalı.

virtu

i. nadirlik ve güzellik; ince sanat eserleri; güzel sanatlar sevgisi. articles of virtu güzel sanat eserleri.

virtual

s. gerçek kuvveti olan; gerçek olmayan; fiili; kuvvet veren; kuvvette olup eyleme geçmemiş, zımni. a virtual promise ima edilen vaat. the virtual ruler kuvvetine dayanarak hüküm süren kimse. virtually z. gerçekte; hemen hemen; fiilen.

virtue

i. hassa, hasiyet; fazilet, iyi ahlâk doğruluk, meziyet; iffet; ismet; kuvvet, tesir. by virtue of yetkisiyle, -den dolayı, nedeniyle, binaen. make a virtue of necessity lâzım olan şeyi seve seve yapmak,gerekli olan şeyden fazilet çıkarmak. virtueless s. hasiyetsiz, tesirsiz, meziyetleri olmayan.

virtuoso

i. (çoğ. -sos, -si) virtüöz, hüner sahibi kimse; güzel sanatlar meraklısı kimse. virtuosity i. virtüözlük, hüner; güzel sanatlara karşı kabiliyet.

virtuous

s. erdem sahibi; doğru ve dürüst; iffetli. virtuously z. erdemli bir şekilde. virtuousness i. erdemlilik.

virulent

s. çok zehirli, çok tehlikeli, öldürücü; çok kötücül; kin hissini kötülükle belirten. virulence, -cy i. çok zehirlilik, tehlikelilik; aşırı sertlik; şiddetli düşmanlık; şiddetli kin. virulently z. zehirli olarak; kinle, düşmanca.

virus

i. virüs; hastalıktan ileri gelen zehir; aşı için kullanılan zehirli madde; ahlâki veya manevi zehir.

vis

i. (çoğ. vires) Lat. kuvvet, kudret.

visa

i., f. (-saed, -saing) vize, tasdik imzası; f. vize etmek, tasdik etmek.

visage

i. yüz, surat, çehre, sima; görünüş. visaged s. yüzlü, çehreli; görünüşlü.

visavis

z., i. (çoğ. visàvis) (edat) karşı karşıya; i. karşı karşıya oturan veya duran kimse; aynı görevde bulunan memur; karşılıklı oturulur bir çeşit çift sandalye; (edat) hususunda.

viscacha

i. Güney Amerika'ya mahsus iri bir sıçan.

viscera

i., çoğ. insan veya hayvanın iç uzuvları, ahşa, bağırlar. visceral s. iç uzuvlara ait. viscerate f. bağırsaklarını çıkartmak.

viscid

s. yapışkan, tutkal gibi. viscid'ity i. yapışkanlık.

viscose

i. selülozu alkali ve su ile karıştırarak yapılan ve suni ipek için kullanılan yapışkan bir madde.

viscosimeter

i. sıvıların yapış kanlığını ölçmeye yarayan alet.

viscosity

i. yapışkanlık, lüzucet.

viscount

i. vikont. viscountess i. vikontes.

viscous

s. yapışkan, tutkal gibi, luzuci, cıvık. viscously z. yapış yapış. viscousness i. yapışkanlık.

vise

bak. visa.

vise , ing. vice

i., f. mengene; f. mengene ile sıkıştırmak.

vishnu

i. Hintlilerin üç büyük ilâhlarından ikincisi.

visible

s. görülür, görünür; açık, belli. visibil'ity i. görünebilme; görme imkânı, görünürlük, görüş. visibly z. görünebilir halde.

visigoth

i. Vizigot.

vision

i., f. görüş; görme kuvveti; görme; önsezi; hayal, imgelem; kuruntu, evham, kuruntuya dayanan şey; f. hayal gibi görmek. visional s. hayali.

visionary

s., i. hayali, hayal kabilinden, merak ve kuruntu cinsinden; meraklı, kuruntulu; önseziye ait; düşsel; i. hayale kapılan kimse, hayalperest kimse. visionariness i. kuruntululuk, meraklılık.

visit

f., i. ziyaret etmek, yoklamak, gömrüşmeye gitmek; resmi ziyarette bulunmak; hastayı muayene için gitmek (doktor); özel bir maksatla gelmek; musallat olmak, çektirmek; i. ziyaret, görüşmeye gitme; doktorun hastaya gitmesi, vizite; k.dili. sohbet; teftiş turnesi. visit with ahbapça konuşmak. right of visit gemiyi muayene veya yoklama hakkı. visitable s. muayeneye ve yoklamaya tabi; ziyaret edilebilir.

visitant

s., i. ziyaret eden; i. ziyaretçi; göçmen.

visitation

i. ziyaret, ziyaret etme; resmi kontrol; musallat olma. visitatorial s. teftişe ait.

visiting

s. ziyaret eden. visiting book yapılmış veya yapılacak ziyaretlerin yazıldığı defter. visiting card kartvizit. visiting day kabul günü. visiting fireman A.B.D., k.dili. resmi ziyarette bulunan kimse. visiting nurse gezer hastabakıcı. visiting professor ders veren ziyaretçi profesör.

visitor

i. misafir, ziyaretçi; müfettiş; turist.

visor

i. miğferin açılıp kapanan ön parçası; güneşlik, siper.

vista

i. manzara; yaygın görünüş; hayal edilen şeyler silsilesi.

vistula

i. Polonya'da Vistül nehri.

visual

s. görme duyusuna ait, optik, görülebilir, görülmesi mümkün. visual aid öğretimde görme yoluyle bilgi vermek için kullanılan sinema gibi araç. visual angle görüş açısı. visual education görerek eğitim. visual field görüş sahası. visual nerve gözden beyne giden sinir. visually z. görülür şekilde, görerek.

visualize

f. gözünde canlandırmak, tahayyül etmek. visualiza'tion i. gözünde canlandırma.

vital

s., i. hayata ait, hayati; hayat değerinde, hayat için gerekli, hayatı devam ettirici; yaşayan, canlı, hayatı olan, dirimsel; hayat merkezine ait; önemli, ehemmiyetli, esaslı, çok lüzumlu; i., çoğ. kalp veya beyin gibi hayat için esas olan organlar; herhangi bir şey için en mühim ve esaslı şeyler. vital force, vital principle hayat enerjisi. vital functions kan dolaşımı veya sindirim sistemi gibi hayat için gerekli doğal faaliyetler. vital statistics doğum ve ölüm istatistikleri. vitally z. esaslı surette; hayati olarak.

vitalism

i., fels., biyol. dirimselcilik.

vitality

i. hayat, dirilik, can, ruh; canlılık; dayanma kuvveti.

vitalize

f. hayat vermek, canlandırmak, diriltmek, kuvvet vermek. vitaliza' tion i. canlandırma, hayat verme.

vitamin

i. vitamin.

vitascope

i. eski biçim sinema makinası.

vitellin

i., biyokim. yumurta sarısında bulunan bir protein.

vitellus

i. yumurta sarısı. vitelline s. yumurta sarısına ait; sönük sarı.

vitiate

f. bozmak; tesirini bozmak, ihlâl etmek, iptal etmek; hükümsuz kılmak. vitiated s. bozulmuş; lekelenmiş; bulaştırılmış. vitia'tion i. bozma.

viticulture

i. bağcılık, bağ yetiştirme. viticultural s. bağcılığa ait. viticulturalist i. bağcı.

vitreous

s. cam kabilinden, camlı; camdan yapılmış veya alınmış; cama benzer; cam şeklinde; anat. camsı. vitreous body, vitreous humor anat. gözün retina ile çevrili olan boşluğunu dolduran pelte koyuluğundaki saydam ve renksiz sıvı, camsı cisim. vitreous electricity camı ipekle ovmak suretiyle elde edilen elektrik, cam elektriği, pozitif (statik) elektrik. vitreousness i. camlı olma, cama benzer olma. vitrescence i. cam haline gelme özelliği. vitrescent s. cam haline girebilen.

vitriform

s. cam gibi, cam şeklinde.

vitrify

f. cam haline koymak veya girmek. vitrification i. camlaştırma.

vitriol

i., kim. sülfürik asit, zaç yağı, karaboya; herhangi bir maden sülfatı; iğneleyici söz veya yazı; yakıcı şey. blue vitriol göztaşı. vitriolic s. zaç yağına ait; acı, yakıcı; iğneleyici; öfkeli (söz).

vitriolize

f. vitriyol haline koymak; zaç yağı ile yakmak.

vitta

i. (çoğ. -tae) saç şeridi, file; bot.bazı meyvalarda bulunan yağ mahfazası; zool. renkli çizgi. vittate s. yağ mahfazaları olan; boyuna çizgili.

vittles

i., k.dili. veya leh. yiyecek, erzak.

vituperate

f. sövüp saymak, şiddetle azarlamak. vitupera'tion i. sövüp sayma, hakaret etme.

vituperative

s. sövüp sayan, azarlayıcı, ağzı bozuk, küfürbaz. vituperatively s. sövüp sayan bir şekilde.

viva

(ünlem) Yaşa ! Çok yaşa !

viva voce

Lat. şifahen, sözle, sözlü olarak.

vivace

s., z., müz. canlı, kıvrak.

vivacious

s. canlı, hayat dolu, neşeli, şen. vivaciously z. canlı ve neşeli bir şekilde. vivaciousness, vivacity i. canlılık, neşelilik, şakraklık.

vivandiere

i. eskiden Fransa'da savaş alanında askerlere yiyecek ve içki sağlayan kadın.

vivarium

i. hayvan veya bitkilerin yetiştirildiği park veya akvaryum gibi yer.

vive

(ünlem), Fr. Yaşasın!

vivid

s. çok parlak, canlı, berrak; hayat dolu; kuvvetli. vividly z. çok canlı bir şekilde. vividness i. parlaklık, canlılık.

vivify

f. canlandırmak; daha canlı yapmak. vivifica'tion i. canlandırma.

viviparous

s. doğurucu, vivipar. viviparousness i. yavru doğurma kabiliyeti veya hali; yavru doğurma. viviparously z. doğurucu olarak.

vivisection

i. fenni amaçlarla diri hayvan üzerinde yapılan açımlama. vivisectionist i. böyle teşrih yapan kimse.

vixen

i. dişi tilki; şirret kadın, huysuz kadın, cırlak kadın. vixenish, vixenly s. dişi tilki gibi; hırçın tabiatlı.

viz.

kıs. videlicet.

vizier

i. vezir. Grand Vizier sadrazam. vizierate, viziership i vezirlik, sadrazamlık. vizierial s. vezire ait, sadrazam tarafından verilen.

vizor

bak. visor.

vl

kıs. Virgin Islands.

vocable

i., s. kelime, söz; s. konuşulabilen.

vocabulary

i. ek sözlük, lügatçe; kelime bilgisi; bir dilde bulunan bütün kelimeler; güz. san. ifadeyi meydana getiren bütün.

vocal

s., i. insan sesine ait, ses gibi, sesle söylenen; sesli, sesli harf gibi veya ona ait; dokunaklı; i. insan veya hayvan sesi; vokal; sesli harf. vocal cords anat. ses kirişleri, ses şeritleri. vocal music söz müziği. vocally z. sesli olarak. vocalic harmony gram. ses uyumu.

vocalist

i. şarkıcı, okuyucu.

vocalize

f. sesli kılmak, seslendirmek; sesli harf haline koymak, sesli harf yerine kullanmak; noktalamak (harf); müz. vokallemek, ağızlamak. vocaliza'tion i. seslendirme; müz. vokaliz, ağızlama, seslev.

vocation

i. meslek, sanat, iş; memuriyet, hizmet; çağırma, davet. vocational s. meslek veya vazife kabilinden. vocational guidance okullarda ögrencilere meslek seçiminde yardımcı olmak için yapılan sistemli test ve görüşmeler. vocational school meslek okulu.

vocative

s., i. çağırmayla ilgili. gram. bir ismin hitap hali veya buna ait; çağrı, nida.

vociferate

f. bağırmak, çağırmak, nida etmek.

vociferous

s. gürültülü, bağırma kabilinden, şamatalı. vociferously z. gürültülü bir şekilde. vociferousness i. gürültü.

vodka

i. votka.

vogue

i. moda; rağbet, itibar. in vogue moda halinde, itibarda.

voice

i., f. ses, seda, söz; fikir; sözcü; gram. fiilin edilgen ve etken olma hali, çatı; f. söylemek, ifade etmek; ilan etmek; müz. akort etmek. active voice etken çatı. give voice to ifade etmek. have a voice in söz hakkı olmak. in voice şarkı söylemeye uygun durumda. passive voice edilgen çatı. with one voice hep bir ağızdan.

voiced

s. sesli; sesle ifade edilmiş; akortlu.

voiceful

s. sesli; yüksek sesi olan.

voiceless

s. sessiz; söz hakkı olmayan; dilsiz.

void

s., i., f. hükümsüz; boş, hali, ıssız; manasız; faydasız, kullanılmayan, hayırsız; i. boşluk; vakum; boş yer; f. hükümsüz kılmak; iptal etmek; boşaltmak, bırakmak, çıkmak, terketmek; tahliye etmek; ihraç etmek; defetmek. void of -sız, olmayan. void'able s. iptali mümkün; boşaltılabilir.

voidance

i. tahliye, boşaltma.

voided

s. boşaltılmış; hükümsüz kılınmış.

voile

i. vual, ince pamuklu veya yünlü kumaş.

voir dire

Fr., huk. şahidin kendi yetkisi dahilinde gerçeği söyleyeceğine dair ettiği yemin.

vol-au-vent

i. bir çeşit talaş böreği.

vol.

kıs. volcano, volume, volunteer.

volant

s. uçan, uçabilen; atik, çevik.

volapuk

i. 1879'da Alman Johann Schleyer tarafından icat olunan milletler arası uydurma dil.

volar

s. anat. avuca veya ayak tabanına ait.

volatile

s. buhar olabilen, buharlaşabilen, uçar, gaz haline gelir; havai, hafif meşrep; dönek; çabuk alevlenir; kısa süreli, geçici; devamsız. volatileness, volatility i. buharlaşabilme.

volatilize

f., i. uçucu gaz haline koymak veya girmek, buhar olmak. volatilizable s. buhara dönüşmesi mümkün. volatiliza'tion i. buharlaşma.

volcanic

s. yanardağ kabilinden, yanardağ gibi; yanardağ içinden çıkmış; volkan gibi; patlayan. volcanic ash yanardağ külü. volcanic bomb yanardağ patlamasında dışarıya flrlayan yuvarlak lav parçası. volcanic cone yanardağ lavlarından meydana gelen konik yığın. volcanic glass lavların çabuk soğumasından meydana gelen cam gibi volkanik kaya. volcanic rocks yanardağın püskürttüğü kayalar.

volcanism

i. yanardağlar veya bunlann faaliyetleriyle ilgili durum veya olaylar.

volcanize

f. yanardağ ısısının etkisine maruz bırakmak.

volcano

i. yanardağ, volkan. volcanist i. yanardağ uzmanı.

volcanology

i. volkanik olaylardan bahseden ilim. volcanological s. bu ilme ait. volcanologist i. bu ilmin uzmanı.

vole

i. tarla faresi, kır sıçanı. field vole kır sıçanı, zool. Microtus arvalis. short-tailed vole tarla sıçanı, zool. Microtus agrestis. water vole su sıçanı.

vole

i., f. bazı iskambil oyunlarında bütün kağıtları kazanma; f. bir oyunda bütün partiyi kazanmak.

volery

i. büyük kuş kafesi.

volga river

Volga nehri.

volitant

s. uçucu, uçabilen.

volitation

i. uçuş; uçma kabiliyeti.

volition

i. irade, irade kuvveti. voli tive s. iradeye ait, irade kabilinden; irade veya arzu ifade eden.

volkslied

i. (çoğ. -lieder) Al. halk türküsü.

volley

i., f. yaylım ateş; küfür savurma; (tenis) topun yere değmeden geri vurulması, vole; f. yaylım ateş etmek; birçok şeyi hep birden atmak; (tenis) topu yere değmeden vurup geri çevirmek, vole vurmak.

volleyball

i. voleybol.

volplane

f. motoru kapatıp uçağı planör gibi kullanmak.

volt

i. atın bir merkez etrafında yan yan yürüyerek dolaşması; eskrimde vuruştan sakınmak için yapılan ani sıçrama.

volt

i. volt. volt ampere voltamper. volt meter i. voltmetre, voltölçer.

volta

i. (çoğ. -te) İt., müz. defa, kere, devir.

voltage

i. voltaj, gerilim.

voltaic

s. kimyasal kuvvetle meydana gelen elektriğe ait, galvanik. voltaic battery, voltaic pile kimyasal elektrik meydana getiren batarya, galvanik pil. voltaic induction elektrikleme.

voltammeter

i. vatmetre, vatları ölçme aleti; volt veya amperi ölçebilen alet.

volte-face

i., Fr. cephe değiştirme, geriye dönme, politika değiştirme.

voluble

s. konuşkan, söz akıcılığı olan; çenebaz; yuvarlanan; bot. sarılan. volubility i. çok ve çabuk konuşma, cerbeze. volubly z. akıcı olarak.

volume

i. kitap cildi; bir cilt kitap; hacim, oylum; miktar; müz. sesin azlığı veya çokluğu. an odd volume tek cilt. It speaks volumes. Çok manalıdır. Kitaplar doldurur.

volumeter

i., fiz. gaz veya sıvı veya katı cisimlerin hacmini ölçme aleti.

volumetric

s., kim. maddelerin hacimlerini karşılaştırarak ölçmeye ait. volumetrically z. hacimleri ölçerek. volumetry i. hacim ölçme.

voluminous

s. hacimli, pek büyük; çok cilt doldurur; çok katlı; çok kitap yazan, verimli, doğurgan. voluminously z. verimli bir şekilde. voluminousness i. doğurganlık, verimlilik.

voluntary

s., i. ihtiyari, isteyerek, istemli, gönül rızası ile, gönüllü, fahri, gönülden kopan; iradeye bağlı; kendi isteğiyle hareket eden, irade sahibi; hür, serbest; i. ihtiyari hareket; müz. kilisede ayin başlamadan önce veya bittikten sonra org solosu. voluntarily z. ihtiyari olarak, gönüllü olarak.

voluntaryism

i. din ve eğitim kurumlarının yardımlarla desteklenmesi ilkesi; gönüllü iş veya para ile idare edilen sistem.

volunteer

i., s., f. kendi isteği ile bir vazifeye giren kimse, gönüllü; gönüllü asker; huk. kendisine karşılıksız olarak mal verilen kimse; ekilmeden büyüyen bitki; s. gönüllülerden ibaret, gönüllü; kendiliğinden büyüyen; f. kendi isteği ile bir şeyi teklif etmek veya vermek; gönüllü olmak.

voluptuary

s., i. şehvet veya zevk düşkünlüğüne ait; i. şehvetperest kimse.

voluptuous

s. şehvetli; sefahate düşkün; duysal, hissi; zevki seven, zevke düşkün, tenperver. voluptuously z. şehvetli bir şekilde. voluptuousness i. şehvete düşkünlük.

volute

i., s., mim. kıvrım, sarmal bir şekilde kıvrılan süs; zool. sarmal tek kabuklu deniz böceği kabuğunun bir kıvrımı; zool. sarmal kabuklu bir çeşit deniz böceği; s. sarmal, helezoni, kıvrık. volution i. helezonun her bir kıvrımı.

vomer

i., anat. sapan kemiği.

vomica

i. (çoğ. -cae) tıb. organ içindeki cerahat; akciğerde cerahat kesesi; kusar şekilde cerahat çıkarma.

vomit

f., i. kusmak, istifrağ etmek; ağzından fışkırtmak (yanardağ); i. kusma; kusturucu ilâç.

vomitory

s., i. kusturucu; i. kusturucu ilâç; eski Roma'da amfiteatr giriş veya çıkış koridoru. vomitive s. kusturucu.

vomiturition

i., tıb. öğürme, öğürerek kusma.

von

(edat), Al. -li (soyadlarda kullanılır).

voodoo

i., s., f. zencilere has bir çeşit büyü; zenci büyücü; s. zenci büyücülüğüne ait; f. büyü yapmak. voodooism i. zenci büyücülüğü.

voracious

s.doymaz, doymak bilmez, obur.voraciously z.oburcasına. voraciousness, voracity i. oburluk.

vorous

(sonek) yiyen, ile beslenen.

vortex

i. (çoğ. -texes veya -tices) girdap, özellikle girdabın ortası; kasırga. vortical s. girdap gibi dönen.

vorticella

i., çoğ., zool. çan hayvanı.

vortiginous

s. girdap gibi dönen.

votary

i. kendini bir şeye adamış kimse. votaress i. bir şeye kendini adamış kadın.

vote

i., f. rey, oy; oy hakkı; oyu belirten vasıta; oy toplama suretiyle ifade olunan şey; alınan oyların toplamı; f. oy vermek; oyla seçmek; oy verir gibi ifade etmek. vote down yenilgiye uğratmak. vote in kazanmasına sebep olmak. vot'er i. seçmen, oy veren veya oy verme hakkı olan kimse. voting machine oyları kaydeden makina.

votive

s. adak olarak verilen. votively z. adak kabilinden.

vouch

f. yemin ile kefil olmak; yeminle temin etmek. vouch for doğrulamak, teyit etmek.

voucher

i. kefil; senet, tanıt, vesika, makbuz, belgit.

vouchsafe

f. lütfetmek, ihsan etmek.

voussoir

mim. kemer taşı, kemeri meydana getiren kama şeklindeki taşlardan her biri.

vow

i., f. ant, yemin; adak; f. yemin etmek, ant içmek; ahdetmek; adamak; vakfetmek. take vows rahibe olmak. marriage vows evlilik sözü.

vowel

i., s. sesli harf; s. sesli harf kabilinden. vowel harmony ses uyumu. vowel point hareke, Arapça veya İbranice hareke veya nokta. close vowel dilb. dar sesli.

vowelize

f. harekelerini koymak, noktalamak.

vox

i. (çoğ. voces) insan sesi. vox populi halkın sesi.

voyage

i., f. yolculuk; deniz yolculuğu, seyahat; f. yolculuk etmek. on the voyage out gemiyle dışarı gidişte. on the voyage home memlekete dönüşte.

voyageur

i., (Kanada) kürk ticaretinde nehirlerde sandal işleten gemici.

vraisemblance

i., Fr. gerçeğe benzeyiş, görünüşte doğruluk.

vt

kıs. Vermont.

vtol

kıs. vertical takeoff and landing şakuli kalkış ve iniş yapan.

vuhva

i. (çoğ.- vae) anat. kadın tenasül uzvunun dış kısmı; ferç, vulva. vulvar s. ferce ait.

vulcan

i. Romalıların ateş tanrısı, tanrıça Venüs'ün çirkin ve topal kocası, Vulkan. Vulcan powder kayaları parçalamak için kullanılan bir çeşit dinamit. Vulcan'ian s. tanrı Vulkan'a ait; k.h. yanardağa ait.

vulcanite

i. ebonit.

vulcanize

f. kükürtle sertleştirmek (kauçuk), ebonitleştirmek. vulcaniza'tion i. ebonitleştirme, vulkanizasyon.

vulg.

kıs. Vulgate.

vulg.

kıs. vulgar.

vulgar

s. kaba, terbiyesiz; aşağılık; bayağı, umumi, adi, umuma mahsus; pespaye; halka ait (dil). vulgar fraction bayağı kesir. vulgar superstitions halka mahsus batıl itikatlar. the vulgar herd halk sürüsü avam; ayak takımı. vulgarly z. kabaca, terbiyesizce.

vulgarism

i. kabalık, bayağılık, adilik; halk deyimi, argo.

vulgarity , vulgarness

i. kabalık, terbiyesizlik.

vulgarize

f. adileştirmek, herkesin anlayacağı hale koymak. umumileştirmek. vulgariza'tion i. adileştirme.

vulgate

i., s. Kutsal Kitabın dördüncü yüzyıl sonunda Hieronymus tarafından yapılan Latince tercümesi, Vulgata; s. bu tercümeye ait.

vulgate

s., i. adi; i. günlük konuşma.

vulnerable

s. yaralanması mümkün; zedelenir, incinebilir. vulnerabil'ity i. yaralanma olanağı. vulnerably z. yaralanacak halde.

vulnerary

s., i., nad. yarayı iyi eden (ilaç).

vulpine

s. tilki ile ilgili veya tilkiye ait; tilkiye benzer, tilkilik kabilinden, kurnazca.

vulture

i. akbaba; haris kimse. bearded vulture uşak kapan, ötleği, zool. Gypaetus barbatus. black vulture rahip akbaba, zool. Aegypius monachus. griffon vulture kızıl akbaba, zool. Gyps fulvus. vulturine s. akbaba familyasından, akbabaya benzer.

vv

kıs. verses, Ist and 2nd violins.

vying

s. rekabet eden; çatışan.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL