NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

va ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: va
Bulunan Sonuç: 148

va

kıs. active verb.

va

kıs. Virginia.

vacancy

i. boşluk; boş yer, aralık, fasıla.

vacant

s. boş, münhal, açık; işsiz; bön bakışlı; huk. terkedilmiş, sahipsiz; vârissiz. vacant lot A.B.D. şehirde boş arsa. vacantly z. ifadesizce, boş boş.

vacate

f. terketmek, bırakmak, boşaltmak; feshetmek, lağvetmek.

vacation

i. tatil; huk. adli tatil. vacation school yaz tatilinde öğrenim yapan okul. summer vacation yaz tatili. vacationist i. tatile çıkan kimse, turist, gezgin kimse. vacationland tatil yeri.

vaccinal

s., tıb. aşıya veya aşılamaya ait.

vaccinate

f. aşılamak; çiçek aşısı yapmak.

vaccination

i. aşı; çiçek aşısı yapma; aşılama.

vaccine

i., s. aşı maddesi, aşı; s. aşıya ait; ineğe ait; inekten elde edilen. vaccinator i., tıb. aşıcı; aşı aleti.

vaccinia

i., bayt. ineklerde çiçek hastalığı.

vacillate

f. iki yana sallanmak, sendelemek; tereddüt etmek, kararsız olmak. vacilla'tion i. tereddüt; sendeleme. vacillating s. tereddüt eden, kararsız.

vacuity

i. boşluk, boş yer; aptallık; işsizlik, tembellik; hiçlik; budalaca konuşma.

vacuolated

s., biyol. boşluklu. vacuola'tion i., biyol. boşluk meydana gelmesi.

vacuole

i. hücre içinde bulunan boşluk.

vacuous

s. boş; aptal; işsiz; manasız. vacuousness i. boşluk; işsizlik; aptallık.

vacuum

i. (çoğ. -s, vacua) s., f. boşluk, vakum; elektrik süpürgesi; s. boşlukla ilgili; f. elektrik süpürgesi kullanmak. vacuum bottle termos. vacuum brake vakum freni. vacuum cleaner elektrik süpürgesi. vacuumpacked s. içindeki hava boşaltılıp kapatılmış (teneke kutu). vacuum pump boşluk pompası, boşaltaç. vacuum tube elek. radyo lambası.

vade mecum

Lat. her zaman yanında taşınan şey.

vadose

s. yeraltında su tabakasının üstünde bulunan su hattı ile ilgili.

vaevictis

Lat. Vay yenilenin haline.

vagabond

s., i. serseri, avare, derbeder (kimse). vagabondage i. serserilik.

vagary

i. aşırı merak; kapris; sapıklık.

vagina

i. (çoğ. -s, -nae) anat., zool. dölyolu, vajina, mehbil, hazne; bot. kılıf. vaginal s. dölyoluna ait; kılıfa ait.

vaginectomy

i., tıb. döl yolunun çıkarılması.

vaginitis

i., tıb. dölyolu iltihabı.

vagrant

s., i. serseri, derbeder, dağınık; i. serseri veya dilenci kimse; göçebe kimse. vagrancy i. serserilik.

vague

s. muphem, bellisiz, bulanık, şüpheli, karanlıkça, muğlak. vague'ly z. müphem şekilde, belli belirsiz. vague'ness i. müphemlik, belirsizlik, muğlaklık.

vagus

i. (çoğ. -vagi) anat. onuncu kafa siniri, akciğer-mide siniri.

vail

f., (eski) hürmetle çıkarmak (şapka).

vail

i., f., (eski) çıkar; bahşiş; f., (eski) işe yaramak, faydası olmak.

vain

s. kibirli, gururlu, kendini beğenmiş, mağrur; gösterişçi; boş, beyhude, nafile; kıymetsiz, verimsiz, değersiz; hükümsüz, faydasız, manasız. a vain hope boş ümit . in vain boş yere, beyhude yere; hürmetsizce . vain'ly z. boşuna, boş yere .vain'ness i . kibirlilik, gurur.

vainglorious

s. mağrur, gururlu. vaingloriously z. mağrurca, gururla. vaingloriousness i. kibirlilik.

vainglory

i. aşırı derecede kendini beenmişlik, boş gurur.

valance

i. saçak, farbala; sayvan. valanced s. saçaklı, perdeli.

vale

(ünlem), Lat. Uğurlar olsun! Güle güle ! Sağlıcakla kalın!

vale

i., (şiir) vadi, dere.

valediction

i. veda.

valedictorian

i. Amerikan lise ve üniversitelerinde diploma töreninde veda konuşmasl yapan son sınıf birincisi.

valedictory

s., i. veda kabilinden; i. diploma törenindeki veda söylevi.

valencecy

i., kim. valans, değerlik.

valenciennes

i. Fransa'da Valenciennes şehrinde yapılan bir çeşit ince dantel.

valentine

i. on dört şubata rastlayan St. Valentine gününde seçilen sevgili; bu günde gönderilen aşk belirtisi kart.

valerian

i. kediotu, bot. Valeriana officinalis; kediotu kökünden çıkarılan ecza.

valet

I., f. uşak, erkek oda hizmetçisi. valet de chambre Fr. erkek oda hizmetçisi

valetudinarian

s., i. sıhhatsiz, devamlı hasta, müzmin hasta, zayıf mizaçlı (kimse); sağlığına aşırı düşkün (kimse), sıhhatine meraklı (kimse).

valgus

s, i, tlb çarpık bacaklı: i bacak çarpıklığı

valhalla

i., (iskandinav mit.) ölen kahramanların ruhlarının sonsuz mutluluk içinde yaşadığı tanrı Odin'in sarayı.

valiant

s. yiğit, cesur, yürekli, kuvvetli; kahramanca. valiancy, valiantness i. kahramanlık, yiğitlik. valiantly z. kahramanca, yiğitçe.

valid

s. muteber, geçerli; doğru, sağlam; huk. meşru, kanuni. validly z. muteber olarak, meriyette, meşru olarak.

validate

f. muteber kılmak, geçerli hale koymak; tasdik etmek, onaylamak. valida'tion i. onaylama.

validity , validness

i. meriyet, geçerlik, muteberlik; yürürlük; sağlamlık, doğruluk.

valise

i. küçük el bavulu, valiz.

valkyrie

i., (iskandinav mit.) savaş alanında ölen kahramanlan seçip ruhlarını Valhalla'ya götüren kızlardan biri.

vallation

i. sur; kale siperi; sur yapımı.

vallecula

i. (çoğ. -lae) anat., bot. çukurcuk. vallecular, valleculate s. çukurcuğa ait.

valley

i. dere, koyak, vadi; mim. çatı oluğu.

valona

i. Arnavutluk'ta Avlonya şehri.

valonia

i. meşe palamudu, sepicilikte kullanılan palamut. valonia oak pelit ağacı, bot. Quercus macrolepis.

valor , ing. valour

i. yiğitlik, cesaret, mertlik, bahadırlık, kahramanlık.

valorization

i. hükümetçe fiyat tespiti.

valorize , ing. -ise

f. hükümetçe fiyat tespit etmek.

valorous

s. yiğit, cesur. valorously z. yiğitçe. valorousness i. yiğitlik.

valse

i., müz. vals.

valuable

s., i. kıymetli, değerli; aziz; pahalı; i., gen. çoğ. kıymetli şey, mücevherat.

valuate

f kıymet biçmek

valuation

i. değer biçme; kıymet, biçilmiş değer.

value

i., f. kıymet, değer; itibar, önem, ehemmiyet; gerçek değer, hakiki kıymet; kesin anlam; müz. değer; resimde renk tonu, rengin açıklık veya koyuluğu; para eden şey, mal; f. değerini ölçmek; iabar etmek, muteber tutmak, saymak, takdir etmek; kadrini bilmek; paha biçmek, kıymet takdir etmek. approximate value yaklaşık değer. at value piyasa fiyatına göre değerlendirilmiş. insurable value sigorta değeri. market value piyasa fiyatı, piyasa rayici. nominal value itibari kıymet. value-add-ed-tax i. ek değer vergisi. value judgment önyargı; değerine göre kıymet verme. The value of the dollar has gone up this month Doların değeri bu ay yükseldi. This dress is a good value for its price Bu elbise fiyatına göre kalitelidir. valuer i. bilirkişi, değer biçen kimse. valueless s. kıymetsiz, değersiz, beş para etmez.

valued

s. değerlendirilmiş, belirli bir kıymeti olan.

valvate

s. valflı, valf gibi, valf şeklindeki; bot. kenarları birbirine bitişik.

valve

i. valf, supap, ventil; zool. midyede kabuğun bir kanadı, kabuk; bot. çenet; kapı, kapı kanadı; anat. kapacık; ing. radyo lambası. valve chest valf mahfazası. valve gear buhar makinasının valflarını işleten cihaz. valve-in-head engine valfları silindir üstünde olan motor. inlet valve mak. emme supapı, giriş supapı. valved s. valflı. valvular s. valfa ait, valf gibi; anat. kalp kapaçığına ait.

valvulitis

i., tıb. kalp kapakçığı iltihabı.

vamoose

, vamose f., (ünlem), A.B.D., (argo) defolmak; (ünlem) Çek arabanı! Toz ol! Defol!

vamp

i., f. saya, kundura veya çizme yüzü; yamalık; müz. basit ve notasız eşlik; f. kunduraya yüz takmak; yamalamak; müz. eşlik etmek.

vamp

i., f., A.B.D., k.dili. maceraperest kadın, erkek peşinde koşan kadın, vamp; f., k.dili. (erkeği) ayartmak.

vampire

i. vampir, hortlak; kan emici bir çeşit büyük yarasa. vampire bat vampir, zool. Desmodus vampir'ic s. vampir cinsinden; kan emici. vam'pirism vampire inanma; kan emicilik; cadılık.

van

i. ileri kollar, ordu veya donanmanın keşif kolu; öncüler.

van

i., f. üstü kapalı yük arabası; ing. furgon; f. yük arabası veya vagon ile taşımak.

vanadium

i. vanadyum. vanadium steel vanadyum ile kuvvetlendirilmiş çelik.

vandal

i., s. vandal; s. vahşi, yıkıcı. vandalism i. vandalizm.

vandyke

i., s. Felemenk'li ressam Van Dyck'ın eseri; Van Dyck'ın resimlerinde görülen modaya göre yaka veya pelerin veya sakal; s. Van Dyck tarzına ait .Vandyke beard keçisakal. Vandyke brown koyu kahverengi.

vane

i. rüzgar yönünü gösteren şey, fırıldak, yelkovan; yeldeğirmeni kanadı; pervane kanadı; fırdöndü; tüy bayrağı; den. pinel. weather vane yelkovan, rüzgâr fırıldağı. vaned s. pervaneli; fırdöndülü.

vang

i., den. gizin ablisi iskota halatı.

vanguard

i., ask. ileri kol, öncü kolu.

vanilla

i. vanilya, bot. Vanilla planifolia; bu fidanın yemişleri; vanilya ruhu.

vanillin

i. sentetik vanilya; vanilyadan çıkarılan bir esans.

vanish

f., i. kaybolmak, gözden kaybolmak, yok olmak; uçmak; zail olmak; mat. sıfıra eşitlemek; i., dilb. diftongun daha zayıf telaffuz olunan ikinci kısmı. vanishing cream az yağlı krem. vanislning fraction sıfıra eşit olan kesir. vanishing point birleşme noktası, intiha noktası.

vanity

i. kibirlilik, kendini beğenmişlik, fazla gurur; gösteriş, caka; boş şey, abes şey, beyhudelik. vanity case makyaj çantası. Vanity Fair gösteriş dünyası; moda ve eğlence dünyası. vanity publisher yazarın bütün masrafları karşılaması kaydıyle kitap yayımlayan yayınevi.

vanquish

f. yenmek, altetmek, mağlup etmek, hakkından gelmek.

vantage

i. üstünlük; (tenis) düsten sonra gelen puvan. avantaj vantage ground üstünlük sağlayan alan. coign of vantage iş veya gözleme elverişli yer veya saha.

vapid

s. tatsız, lezzetsiz, yavan; bön; cansız. vapidity, vapidness i. cansızlık; bönlük.

vapor , ing. vapour

i., f. buhar, buğu, duman; gaz haline gelmiş madde; geçici şey; uçucu şey; çoğ, (eski) karasevda; f. buhar çıkarmak; buharlaşmak, buhar olup uçmak; övünmek. vapor lock buhar ile tıkama. vapor pressure fiz. buhar basıncı. vapor trail yüksekte uçan uçağın bıraktığı beyaz buhar şeridi. vaporous, vapory s. bu harlı, dumanlı: hayalperest: boş, esassız.

vaporing

s., i. cakalı, övüngen i. caka satma.

vaporize

f. buharlaştırmak, bu harlaşmak. vaporiza'tion i. buharlaşma, buharlaştırma.

vaporizer

i. püskürgeç, vaporizatör.

vaquero

i. çoban, sığırtmaç, kovboy.

var

kıs. variant variation, variety.

varangian

i. dokuzuncu yüzyılda Rusya'da bir hükümdarlık kuran iskandinav denizcilerinden biri: on bir ile on ikinci yüzyıllarda Rus veya iskandinavya'lı Bizans saray muhafızı.

vari-

(önek) değişik, çeşitli.

variable

s., i. değişir, değişken; kararsız, sebatsız; biyol. değişken i. değişen şey mat. değişken nicelik: astr. değişken yıldız: çoğ. okyanusta rüzgarların hafif ve sakin olduğu ekvatora yakın kısımlar. variabil'ity, variableness i. değişkenlik. variably z. değişkence; kararsızcasına.

variance

i. değişme, değişiklik; uyuşmazlık; çelişki, ihtilâf, ayrılık at. variance with çelişkili, tutarsız, aykırı.

variant

s., i. farklı, değişik: dönek; değişken; i. başka şekil; varyant; değişen şey.

variate

i. değişken şey.

variation

i. değişme, dönme dönüşme; değişme miktar, değişme derecesi; gram. çekim, tasrif; müz. çeşitleme, varyasyon; gökcisminin ortalama yörünge veya devrinin değişmesi; biyol. değişme. variation compass ibrenin en ufak değişikliklerini gösteren pusula. periodic variation düzenli aralarla meydana gelen değişiklik.

varicella

i., tıb. suçiçeği.

varicocele

i., tıb. hayâ torbası damarlarında tümör.

varicose

s., tıb. genişlemiş, varisli (damar).

varicosis

i., tlb. varis.

varied

s çeşitli, türlü; değişik.

variegate

f. renk renk yapmak, renklendirmek; değişiklik katmak, çeşitlemek. variegated s. renk renk, alaca; çeşitli. variega'tion i. renklilik; çeşitlilik.

varietal

s. çeşitlere ait.

variety

i. değişiklik, farklılık; karışım; biyol. çeşit; cins nevi, tür. variety meat sakatat; salam, sosis, sucuk. variety show varyete. variety store A.B.D. tuhafiye dükkânı.

variform

s. farklı şekilleri olan, biçim biçim.

variola

i., tıb. çiçek hastalığı. variolous s. çiçek hastalığı kabilinden; çiçek bozuğu, çopur.

variolite

i., jeol. beyaz lekeli bir çeşit volkanik kaya. variolit'ic s. bu kayaya ait; benekli.

varioloid

s., i. çiçek hastalığına benzer; i. hafif bir çeşit çiçek hastalığı.

variometer

i., elek. varyo metre.

variorum

s., i. değişik nüshalardan derlenmiş (eser). variorum edition değişik nüshalardaki farkları dipnotta veren baskı.

various

s. farklı, muhtelif, ayrı, çeşitli, birkaç; değişik; nad. kararsız, sebatsız. variously z. farklı olarak. variousness farklılık, çeşitlilik.

varix

i. (çoğ. varices) tıb. varis.

varlet

i., (eski) iç oğlanı, şövalye uşağı; alçak adam.

varmint

i., leh. zararlı böcek, zararlı küçük hayvan; sefil adam.

varnish

i., f. vernik, cila; yapmacık, yapma kibarlık; f. cilalamak, verniklemek; görünüşte süslemek, içyüzünü gizlemek.

varsity

i. birinci gelen okul takımı; ing. üniversite.

varus

i., tıb. kemik veya eklemin kusurlu teşekkülü.

varve

i., jeol. iklimsel birikimlerin oluşturduğu katman, tabaka.

vary

f. değişmek; değiştirmek; baş kalaştırmak; müz. çeşitlemek; almaşık olmak, keşikleşmek; biyol. değişime uğramak. vary from den. ayrılmak den. sapmak.

vas

i. (çoğ. vasa) biyol. damar, kanal vas de ferans anat. meni kanalı.

vascular

s., biyol. damar cinsinden; damarlı, damarları çok. vascular'ity i. damar damar olma, damarlılık.

vase

i. vazo.

vasectomy

i., tıb. meni kanalı ameliyatı.

vaseline

i., tic. mark vazelin.

vaso-

(önek), fizyol. damar, kanal.

vasoconstrictor

i., fizyol. damar daraltan ilaç veya sinir.

vasodilator

i., fizyol. damargenişleten ilaç veya sinir.

vasomotor

s., fizyol. kan damarlarını büzücü veya genişletici.

vassal

i. s. vasal, biat eden kimse; tebaa; kul, hizmetli köle; s. köle gibi. vassalage i. vasallık; derebeylik sistemi; kölelik; tımar zeamet; vasallar.

vast

s. geniş engin, vasi; çok büyük; çok, kulliyetli. vas'titude vast'ness i. genişlik; büyüklük; çokluk. vastly z. çok. vast'y s., (şiir) büyük, geniş, engin.

vat

i. f. tekne, fıçı; gerdel; boya fıçısı; sarnıç; f. tekneye koymak; teknede ıslatmak.

vat

kıs., İng. valueaddedtax.

vatic

s. kehanet kabilinden.

vatican

i. Vatikan; papalık. Vatican City Vatikan.

vaticide

i. peygamber katili; peygamber öldürme.

vaticinate

f. kehanette bulunmak. vaticinal s. kehanet kabilinden. vaticina'tion i. kehanet.

vaudeville

i. vodvil; yergili balad.

vault

i, f. atlama, atlayış; sırıkla yüksek atlama; atın sıçraması; f. atlamak, sıçramak. vault'ing horse sporda kullanılan kasa, kuzu.

vault

i., f. tonoz, çatı kemeri, kemer; gök, sema; mahzen; kasa; yeraltında kemerli kabir; f. kemer yapmak, üstüne kemer çevirmek. bank vault banka kasası. vault'ing i. tonozlu yapı, kemerli yapı; kemer yapma sanatı.

vaunt

f., i. övünmek; övmek; i. övünme. vaunt'ingly z. övünerek.

vavasor

i. tımarcı.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL