NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

u ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: u
Bulunan Sonuç: 1115

u

kıs. uranium.

u,u

i. İngiliz alfabesinin yirmi birinci harfi; U şeklinde şey.

u-boat

i. Alman denizaltısı.

u-bolt

i. u şeklinde her iki ucu yivli cıvata.

u.

kıs. uncle, university, upper.

u.c.

kıs., matb. upper case; müz. soft pedal.

u.k.

kıs. United Kingdom.

uar

kıs. United Arab Republic.

ubiquitous

s. aynı zamanda her yerde mevcut, hazır ve nazır. ubiquitously z. her zaman bulunarak. ubiquitousness i. her yerde hazır olma veya bulunma.

ubiquity

i. aynı zamanda her yerde veya bir çok yerlerde mevcut olma; başı ve sonu olmadan mevcut olma.

ubisupra

Lat. yukarıda adı geçen sayfa veya yerde.

udder

i. inek memesi, yelin.

udi

kıs. Unilateral Declaration of Independence.

udometer

i. yağmur miktarını ölçme aleti.

ufo

belirlenemeyen uçan nesne.

uganda

i. Uganda.

ugh

(ünlem) Of ! Öf ! (nefret veya tiksinme belirtir).

uglify

f. çirkinleştirmek.

ugly

s. çirkin; iğrenç; korkunç; k.dili. ters, huysuz; nahoş; fırtınalı. ugliness i. çirkin veya iğrenç olma. ugly duckling küçüklüğünde çirkin olan fakat sonra gelişip güzelleşen kimse.

ugrian

i., s. Macaristan ve batı Sibirya'da bulunan Fin-ugur kavimlerine mensup bir fert; s. bu kavimlerin dil, tarih, veya kültürüne ait.

ugric

s., i. Ural-Altayca.

uhf

kıs. Ultrahigh-frequency.

uhlan

i. bir çeşit süvarı askeri.

uigur

i. Uygur kavminden biri; Uygurca.

uitlander

i. (Güney Afrika Cumhuriyeti) ecnebi, yabancı.

ukase

i. eski Rusya'da hükümet tarafından yayınlanan emir veya ferman; herhangi bir emir.

ukraine

i. Ukrayna.

ukrainian

s., i. Ukraynalı, Ukraynaca, Rutenca.

ukulele

i. Hawaii adalarına ait telli kitara.

ulan bator

Ulan-Bator (Urga), Moğolistan'ın başkenti.

ulcer

i. ülser, çıban, yara, karha; ahlâki bozukluk.

ulcerate

f. ülser olmak, kendi kendine yara olmak; ülsere sebep olmak. ulcera'tion i. ülserleşme; ülser. ulcerative s. ülsere ait.

ulcerous

s. ülserli, ülser kabilinden, ülserleşmiş. ulcerously z. ülserli olarak. ulcerousness i. ülser olma.

ule

(sonek) -cik.

ulema

i. ulema.

ulent

(sonek) ile dolu.

ullage

i. fıçıdaki boş kalan kısım; çuvaldan zayolan kısım (un), fire.

ulmaceous

s., bot. karaağaçgillere ait.

ulna

(çoğ. ulnae) anat. bilekten dirseğe kadar uzanan iki kemiğin kalını, dirsek kemiği, ulna; hayvanların ön ayaklarındaki aynı kemik. ulnar s. bu kemiğe ait, ulnar.

ulster

i. Ulster; k.h. uzun ve bol palto.

ult.

kıs. ultimately, ultimo.

ulterior

s.sonraki; açığa vurulmamış, itiraf edilmemiş, gizli; uzakta, öt yanda.

ultima

i. kelimenin son hecesi.

ultimate

s., i. son, nihai, en son, en uzak; esas, cüzlere ayrılmayan, çözümlenemez; müfrit, aşırı; en büyük, en yüksek (kuvvet); i. sonuç. ultimate reality son gerçek. ultimate weapon herkesi öldürecek olan silâh. ultimately z. eninde sonunda, nihayette.

ultimatum

i. (çoğ. -ta,-s) ültimatom.

ultimo

z., (eski) geçen ayda.

ultimogeniture

i. en küçük oğlu varis olarak kabul eden sistem.

ultra

s., i. aşırı, hadden ziyade, müfrit; üstün; i. iş ve düşünüşünde aşırılığa kaçan kimse, müfrit kimse.

ultra vires

Lat. kudret veya yetkinin ötesinde; k.dili. yasak.

ultra-

(önek) fazla, aşırı, ifrat derecede; öbür tarafta; -in ötesinde.

ultracentrifuge

i., f. çok yüksek süratle çalışan santrifüj makinası; f. böyle bir makinanın tesiri altında bırakmak.

ultraconservative

s. aşırı derecede muhafazakâr.

ultrafilter

i. çok ince filtre.

ultrahigh frequency

(radyo) 300 ile 3000 megasikl arasında frekans, kıs. uhf.

ultraism

i. ifrat taraftarlarının prensipleri. ultraist i. müfrit.

ultramarine

i., s. lâcivert, lâcivert boya; s. denizaşırı.

ultramicrometer

i. çok hassas bir mikrometre.

ultramicroscope

i. çok ufak cisimleri yandan verilen ışık vasıtasıyle görülür hale getiren mikroskop, ültramikroskop. ultramicroscopic s. mikroskopla görülemeyen; ültramikroskopa ait.

ultramodern

s. fazla modern, ültramodern.

ultramontane

s., i. dağların ötesinde; Alp dağlarının güneyinde bulunan; i. Papanın mutlak yetkisi olmasına taraftar kimse. Ultramontanism i. Papanın mutlak hakimiyetini fazlasıyle isteyen zümrenin sistemi.

ultramundane

s. kâinatın veya şimdiki hayatın ötesinde.

ultrared

s. kızılötesi, enfraruj.

ultrasonic

s. duyulamayacak kadar yüksek perde (ses), yüksek frekanslı (titreşim, ses).

ultraviolet

s. ültraviyole, mor ötesi.

ululant

s. uluyan; feryat eden.

ululate

f. ulumak; ötmek (baykuş); feryat etmek. ulula'tion i. uluma.

umbel

i., bot. sayvan şeklinde çiçek biçimi, şemsiye durumu, umbel. umbellated s. sayvan biçiminde. umbellet i., bot. umbelcik. umbellif'erous s. sayvan biçiminde çiçekleri olan; maydanozgillere ait.

umber

i., s., f. kırmızı veya koyu kahverengi manganezli aşıboyası, ombra; s. bu boyaya ait; f. ombra ile boyamak veya koyulaştırmak.

umbilical

s. göbeğe ait; göbeğe yakın. umbilical cord göbek kordonu; bir insanı veya cihazı uzay gemisine veya başka bir şeye bağlayan kablo.

umbilicate

s. göbek şeklinde. umbilica'tion i. göbeğe benzer çukur.

umbilicus

i., anat. göbek. umbiliform s. göbek şeklinde.

umbo

i. (çoğ. umbones) kalkan üstündeki kabartma, kalkan ortasında bulunan yumru.

umbra

i. (çoğ. umbrae) gölge; astr. tam gölge; kötek, minakop, zool. Umbrina cirrhosa.

umbrage

i. gücenme, alınma; gölge yapan şey (ağaç). give umbrage gücendirmek. take umbrage gücenmek, hatırı kalmak.

umbrageous

s. gölgelik, gölgeli; alıngan, kuşkulu, şüpheli.

umbrella

i., s. şemsiye; denizanasının şemsiye şeklinde yüzme uzvu; s. şümullü, bütünü kapsayan. umbrella stand şemsiye konulacak yer, şemsiyelik.

umbrette

i. leylek ve balıkçıla benzer Afrika'ya mahsus bir kuş.

umbriferous

s. gölge yapan, gölgeli.

umiak

i., A.B.D., (Kanada) deri ile kaplı bir çeşit Eskimo kayığı.

umlaut

i., f. bazı kelimelerin kip yapımında görülen ünlü değişikliği; bilhassa Almancada üzeri çift noktalı a veya ö veya ü harfi veya bunların temsil ettiği ses; bu harflerin üstune konulan çift nokta; f. kelimenin sesli harfini değiştirmek; a veya o veya u üstüne çift nokta koymak.

umpire

i., f. hakem; f. hakemlik yapmak.

un

kıs. United Nations.

un-

(önek) -sız, bilâ, gayri.

un-american

s., aşağ. Amerikanvari olmayan; Amerikan ideal ve prensiplerine uymayan.

una voce

Lat. oy birliğiyle.

unable

s. yapamaz, -mez, iktidarsız, aciz; beceriksiz.

unabridged

s. kısaltılmamış, orijinal, aslı gibi, tam.

unacceptable

s. kabul edilemez.

unaccommodated

s. intibak etmemiş; tertibatsız.

unaccommodating

s. kendi rahatını feda edemeyen.

unaccompanied

s. yanında kimse olmayan; müz. refakatsiz.

unaccomplished

s. hünersiz; başarılmamış; yapılmamış, tamamlanmamış.

unaccountable

s. anlatılmaz, anlaşılmaz; mesuliyetsiz, sorumsuz, hesabı verilmeyen; olağanüstü.

unaccustomed

s. mutat olmayan, alışılmamış; alışmamış; fazla tanınmayan.

unacknowledged

s. kabul edilmemiş, onaylanmamış, cevaplandırılmamış.

unadjusted

s. düzeltilmemiş, ayar edilmemiş.

unadorned

s. süslenmemiş, donatılmamış; asıl; çıplak.

unadulterated

s. karıştırılmamış, safiyeti bozulmamış.

unadvised

s. nasihat almamış (kimse); tedbirsiz, düşüncesiz (hareket). unadvisedly z. tedbirsizce; nasihat almadan.

unaffected

s. sahte tavırlı olmayan, tabii, samimi; etkilenmemiş, değişmemiş.

unaided

s. yardım edilmemiş, yardım görmemiş.

unalloyed

s. saf, karıştırılmamış.

unalterable

s. değiştirilmesi imkânsız, sabit.

unanimity

i. ittifak, oy birliği.

unanimous

s. aynı fikirde; uyuşmuş olan, bağlaşık. unanimously z. tam ittifakla.

unanswerable

s. cevaplandırılamaz.

unappealable

s. müracaat edilemez; huk. temyiz edilemez.

unappealing

s. zevksiz, cazip olmayan, nahoş.

unapproachable

s. arkadaşlık edilmesi zor olan; ulaşılmaz; yaklaşılmaz; mukayese edilemeyecek kadar üstün.

unapt

s. uygunsuz; muhtemel olmayan; zeki olmayan. unaptly z. uygunsuzca. unaptnoss i. uygunsuzluk.

unarm

f. silâhtan tecrit etmek. unarmed s. silahsız; koruyucu tabakası olmayan.

unashamed

s. utanmayan, mahcup olmayan.

unasked

s., z. sorulmamış davetsiz; z .sorulmadan.

unaspirated

s. telaffuzda h sesi olmayan.

unassailable

s. doğruluğundan şüphe edilemez, çürütülemez, muhakkak; zaptedilemez.

unassignable

s. tayini mümkün olmayan.

unassisted

s., z. yardımcısız; z. yardım görmeden.

unassuming

s. mütavazı, gösterişsiz.

unattached

s. bağlı olmayan; eşi veya nişanlısı olmayan, bekâr; orduda alay veya bölüğe bağlı olmayan.

unattainable

s. elde edilemez, ulaşılamaz.

unattended

s. bakılmamış, yapılmamış (iş); ihmal edilmiş; yalnız, refiksiz.

unattractive

s. çekici olmayan, gösterişsiz.

unauthorized

s. yetkisiz; resmi olmayan.

unavailable

s. mevcut olmayan.

unavailing

s. boşuna, nafile; başarısız; tesirsiz, faydasız.

unavoidable

s. kaçımlmaz, bertaraf edilmez; iptali kabil olmayan.

unaware

s. farkında olmayan, habersiz; önemsemeyen.

unawares

z. hazırlıksız olarak, evvelden düşünmeden; beklenmedik bir anda, gafil avlayarak.

unbacked

s. üzerine binilmemiş (tay), alıştırılmamış; arkasız; desteği olmayan; üzerine bahse girilmemiş.

unbaked

s. pişmemiş, çiğ; toy, olgunlaşmamış.

unbalance

f. dengesini bozmak.

unbalanced

s. muvazenesiz, bozuk dengeli, dengesiz; birbirini tutmayan (hesaplar); akli dengesi bozuk.

unballasted

s., den. safrasız; denkleşmemiş, ayarsız.

unbar

f. sürgüsünü açmak; kilidini açmak.

unbated

s., eski azalmamış, kesilmemiş; ucu körlenmemiş (kılıç).

unbearable

s. çekilmez, dayanılmaz.

unbeaten

s. mağlup olmamış, yenilmemiş; ayak basılmamış; dövülmemiş.

unbecoming

s. yakışıksız, yakışmaz; uygunsuz, münasebetsiz. unbecomingly z. uygunsuz bir şekilde.

unbefriended

s. kimseden arkadaşlık görmeyen.

unbeknown , unbeknownst

s., (to ile) fark edilmeden; habersizce. do something unbeknown to someone bir işi başka birinin haberi olmadan yapmak. Unbeknownst to us, they had already bought the house. Bizim haberimiz olmadan evi almışlar bile.

unbelief

i. imansızlık, inançsızlık; inanmayış.

unbelievable

s. inanılmaz, akla sığmayan.

unbeliever

i. inanmayan kimse; imansız, kafir, gâvur.

unbelieving

s. inanmayan, şüpheci; iman etmeyen, imansız.

unbelt

f. kuşağını çıkarmak; kemeri açarak çıkarmak (kılıç).

unbend

f. eğri olan şeyi düzeltmek; gevşemek, yumuşamak; dinlenmek.

unbending

s. kararından dönmez, boyun eğmez; kararlı, sabit, azimli.

unbiased , unbiassed

s. taraf tutmayan, tarafsız.

unbidden

i. davet olunmamış, davetsiz; kendiliğinden gelen (fikir).

unbind

f. (-bound) bağını çözmek; çözmek; gevşetmek.

unbitted

s. gemsiz, yularsız; idaresiz.

unblamable

s. suçlanamaz.

unbleached

s. ağartılmamış. unbleached muslin Amerikan bezi.

unblemished

s. lekesiz, kusursuz.

unblessed , unblest

s. takdis edilmemiş; kutsal olmayan; dini nimetten mahrum; şanssız.

unblushing

s. kızarmak bilmez, utanmaz. unblushingly z. utanmadan.

unbodied

s. cismani olmayan; bedenden ayrılmış.

unbolt

f. sürmesini açmak, kilidini açmak.

unboned

s. kemiksiz.

unborn

s. doğmamış, henuz dünyaya gelmemiş; müstakbel, gelecek.

unbosom

f. ifşa etmek, açığa vurmak, itiraf etmek, içini boşaltmak.

unbound

s. ciltsiz (kitap); kısıtlayıcı bağlardan kurtulmuş.

unbounded

s. hudutsuz, sınırsız, nihayetsiz; kontrolsuz.

unbowed

s. eğilmemiş, baş eğmemiş, boyun eğmemiş.

unbrace

f. bağlarını çıkarmak; çözmek; gevşetmek; zayıflatmak.

unbraid

f. örgüsünü açmak.

unbreathed

s. teneffüs edilmemiş (hava); başkasına söylenmemiş.

unbred

s. iyi yetiştirilmemiş, terbiyesiz, terbiye görmemiş.

unbridled

s. gem vurulmamış (at); azgın; küstah.

unbroken

s. kırılmamış, bütün; bozulmamış; devamlı; yarıda kesilmemiş; terbiye edilmemiş, alıştırılmamış (at).

unbuckle

f. tokasını çözmek.

unbuild

f. (-built) yıkmak, tahrip etmek; yerle bir etmek. unbuilt s. inşa edilmemiş.

unburden

f. yükten kurtarmak; derdini dökmek.

unburied

s. gömülmemiş.

unburnt

s. yanmamış.

unbusinesslike

s. iş düzenine aykırı.

unbutton

f. düğmelerini çözmek.

uncage

f. kafesten çıkarmak, serbest bırakmak.

uncalled-for

s. lüzumsuz, istenilmeyen; münasebetsiz; çirkin.

uncanny

s. acayip; esrarengiz, sebebi anlaşılamayan; tekin olmayan. uncannily z. esrarengiz bir şekilde. uncanniness i. acayiplik; esrarengizlik.

uncap

f. (-ped, -ping) şapkasını çıkarmak; kapağını açmak.

uncared-for

s. ihmal edilmiş, bakımsız; düzensiz.

uncarpeted

s. halı ile döşenmemiş, çıplak.

uncaused

s. yaratılmamış, kendiliğinden vücuda gelmiş.

unceasing

s. devamlı, aralıksız, fasılasız; sonsuz, ebedi.

unceremonious

s. nezaketsizce yapılan; laubali; gayri resmi. unceremoniously z. gayri resmi olarak, teklifsizce.

uncertain

s. tahmin olunamaz, şüpheli; güvenilemez, iyice tarif olunmamış; kararsız; değişken, dönek, keyfine tabi. uncertainly z. tereddütle; kararsızca. uncertainty i. şüphe, tereddüt, kesin olmayış; kesinsizlik.

unchain

f. serbest bırakmak, bağlarını çözmek.

unchangeable

s. değişmez. unchangeably z. değişmez surette, kesin olarak.

uncharged

s. borçlandırılmamış; elek. şarj edilmemiş.

uncharitable

s. merhametsiz, katı kalpli; affetmeyen; kusur bulan. uncharitableness i. affetmezlik. uncharitably z. sevgisizlikle, merhametsiz olarak.

unchartered

s. haritası yapılmamış; meçhul, bilinmeyen.

unchaste

s. iffetsiz, nezih olmayan. unchastely z. iffetsiz bir şekilde.

unchastity

i. iffetsizlik, zina.

unchecked

s. kontrol edilmemiş; serbest, kontrolsuz.

unchristian

s. Hıristiyan olmayan; Hıristiyanlığa aykırı, Hıristiyana yakışmaz; merhametsiz; nazik olmayan, kaba.

unchurch

f. kiliseden tardetmek, aforoz etmek, kiliseden mahrum etmek.

uncial

i., s. 400-800 yılları arasında kullanılan yuvarlak majüskül. Latin veya Yunan harfi; s. bu harf şeklinde.

unciform

s., i. çengel şeklinde çengelli; i., anat. el bileği kemikleri arasındaki çengel kemik. unciform process anat. çengelsi çıkıntı.

uncinariasis

i. bağırsaklarda kancalı kurt hastalığı.

uncinate , uncinal

s., biyol. çengelli, ucu çengel gibi eğik.

uncircumcised

s. sünnetsiz; Musevi olmayan; putperest.

uncivil

s. kaba tavırlı, nezaketsiz. uncivilly z. nezaketsizce.

uncivilized

s. medeniyetsiz, insan girmemiş; vahşi. The children think it's uncivilized to get up early. Erken kalkmak çocukların işine gelmez.

unclad

s. elbisesiz, çıplak.

unclaimed

s. sahibi çıkmamış.

unclasp

f. bırakmak (sıkılan eli); açmak (toka).

uncle

i. amca, dayı, enişte; yaşlı adam; (argo) tefeci. Uncle Sam A.B.D.'nin sembolik ismi. Uncle Tom A.B.D., (argo) beyazlara dalkavukluk eden zenci. Say Uncle! Teslim ol! talk to one like a Dutch uncle birini dostça fakat şiddetle azarlamak.

unclean

s. kirli, pis, murdar; ahlaksız, günahkar. uncleanly z. pis durumda. uncleanness i. pislik, murdarlık.

uncleanly

s. pis, kirli, murdar; iffetsiz. uncleanliness i. murdarlık.

unclear

s. bulanık; zor anlaşılır; karışık.

unclench , unclinch

f. açmak veya açtırmak (sıkılmış eli).

uncloak

f. örtüsünü kaldırmak; meydana çıkarmak, açığa vurmak, ortaya dökmek.

unclog

f. (tıkanmış boruyu) açmak.

unclose

f. açmak, kapalı durumdan çıkarmak; açılmak.

unclothe

f. elbiselerini çıkarmak, soymak. unclothed s. çıplak.

unco

s., z., i. İskoç. ve İng. leh. dikkate değer, fevkalade; tuhaf, garip; yabancı, meçhul; z. fevkalade olarak; son derecede; i. tuhaf şey; yabancı; çoğ. havadis, haberler.

uncocked

s. tüfek horozu ateşe hazır durumda olmayan.

uncoil

f. kangalını açmak, çözmek; den. (halatın) rodasını açmak; çözülmek, açılmak.

uncollected

s. toplanmamış; kendine hâkim olmayan.

uncolored

s. boyasız; tarafsız, renksiz.

uncomfortable

s. rahatsız; rahatsız edici, nahoş.

uncommitted

s. taahhüt altına girmemiş; bağımsız; fikrini söylememiş.

uncommon

s. nadir, seyrek; olağanüstü, fevkalade; müstesna. uncommonly z. nadiren; olağanüstü olarak.

uncommunicative

s. ketum, ağzı sıkı, az konuşan.

uncomplaining

s. şikayet etmeyen, sabırlı.

uncompromising

s. fikir veya prensiplerinden vaz geçmez; eğilmez; uzlaşmaz, uyuşmaz; sözünden dönmez. uncompromisingly z. kesin olarak; yılmayarak; uzlaşmadan.

unconcealed

s. açıkta olan, gizlenmemiş.

unconcern

i. alâkasızlık, ilgisizlik, kayıtsızlık, duygusuzluk; telâşsızlık.

unconcerned

s. alâkasız, ilgisiz, kayıtsız, duygusuz. unconcern'edly z. ilgisizce. unconcern'edness i. ilgisizlik.

uncondensed

s. yoğunlaşmamış; kısaltılmamış.

unconditional

s. kayıtsız şartsız. unconditionally z. kayıtsız şartsız olarak.

unconditioned

s. şarta bağlı olmayan, kayıtsız şartsız; fels. mutlak; psik. doğuştan olan, sonradan kazanılmamış, doğal.

unconfessed

s. itiraf edilmemiş, açığa vurulmamış.

unconfined

s. kuşatılmamış.

unconfirmed

s. doğrulanmamış.

unconformable

s. uyuşmayan, birbirine uymaz, tutarsız.

unconformity

i. mutabakatsızlık, uyuşmazlık, tutarsızlık.

unconnected

s. birbirine bağlı olmayan, ayrı, rabıtasız.

unconqenial

s. uyuşamayan; sıkıcı, tatsız.

unconquerable

s. fethedilemez.

unconscionable

s. mantıksız; vicdansız; insafsız; prensip sahibi olmayan. unconscionably z. vicdansızca.

unconscious

s., i. şuursuz, bilinçsiz; baygın; i., psikiy., (the ile) bilinçaltı. unconsciously z. bilinçsiz olarak, şuursuzca, farkında olmadan, bilmeden. unconsciousness i. bilinçsizlik, farkında olmayış.

unconstitutional

s. ana yasaya aykırı. unconstitutional'ity i. ana yasaya aykırılık.

unconstrained

s. zorlanmamış, serbest.

unconsumed

s. tüketilmemiş, kullanılmamış.

uncontradicted

s. yalanlanmamış.

uncontrolled

s. idaresiz.

uncontroverted

s. tekzip edilmemiş.

unconventional

s. göreneklere uymayan.

unconverted

s. değiştirilmemiş, çevrilmemiş.

uncork

f. tapasını çıkarmak.

uncorrected

s. düzeltilmemiş.

uncorroborated

s. doğruluğu ispatlanmamış.

uncounted

s. sayılmamış; sayıya gelmez, hesapsız.

uncouple

f. ayırmak; bağlantıyı çözmek.

uncourteous

s. nezaketsiz, kibar olmayan.

uncouth

s. kaba, inceliksiz; tuhaf; (eski) görülmemiş. uncouthly z. kabaca. uncouthness i. kabalık.

uncovenanted

s. taahhüt edilmemiş; bir ahde girmemiş.

uncover

örtüsünü kaldırmak, açmak; örtüsünü açarak göz önüne sermek; açığa çıkarmak; hürmetle şapkasını çıkarmak. uncovered s. açık; karşılamayan.

uncreated

s. yaratılmamış.

uncritical

s. eleştirmeyen, tenkit etmeyen, değerlendirici olmayan.

uncrown

f. taçtan mahrum etmek, tahttan indirmek. uncrowned s. taç giymemiş; resmi sıfatı olmayan.

unction

i. aşırı tatlı dillilik; yağ sürme; yağ sürerek takdis etme; bedene sürülen yağ; teskin edici ilaç veya madde. extreme unction Katoliklerde ölmek üzere olan kimsenin bedenine mukaddes yağ sürme ayini.

unctuous

s. aşırı tatlı dilli; yağlı; yağ gibi kaypak olan; şekil verilebilen, yoğrulabilen. unctuously z. tatlı dille konuşarak.

uncultivated

s. işlenmemiş (toprak).

uncut

s. kesilmemiş; sayfa kenarlan açılmamış (kitap).

undamaged

s. zarar görmemiş.

undamped

s., elek., fiz. sindirilmemiş; kırılmamış, gücenmemiş.

undated

s. tarihsiz.

undaunted

s. çok cesur, yılmaz. undauntedly z. korkusuzca. undauntedness i. cesurluk.

undecagon

i., geom. on bir açılı ve on bir kenarlı şekil.

undeceive

f. aldanmış halden veya hatadan kurtarmak, gözünü açmak. undeceived s. aldatılmamış.

undecided

s. karar verilmemiş, sallantıda olan, muallâk; karar vermemiş, tereddüt içinde olan.

undecipherable

s. okunamayan, çözülemeyen, şifre edilemeyen.

undecked

s. süssüz, sade; güvertesi olmayan.

undeclared

s. açığa vurulmamış.

undefended

s. korunmamış.

undefiled

s. iffeti bozulmamış, lekelenmemiş.

undefined

s. tarif edilmemiş; bellisiz.

undemonstrative

s. hislerini kolay belli etmeyen, çekingen.

undeniable

s. inkâr olunmaz; söz kaldırmaz derecede iyi. undeniably z. inkâr edilmez surette.

under

(edat), z., s. altına, altında; -dan aşağı, -dan eksik; aşağısına, aşağısında; himayesinde; hükmünde, emrinde, kumandası altında; yetkisinde; z. arasına, altına; aşağıda, aşağı mevki veya halde; daha az; s. alt; az; bastırılmış. under canvas yelkenleri açık. under cultivation işlenmiş (toprak). under oath yeminli. under one's hat gizli. under penalty of the law cezaya çarptırılabilir. under sail yelkenle çalışan; harekete geçmiş (gemi). under the circumstances öyle ise, o halde, bu şartlar altında. two acres under corn mısır ekilmiş sekiz dönümlük arazi.

under-

(önek) altında, altındaki; yetersiz, eksik; aşağısında; ikinci, muavin, yardımcı.

underachiever

i. yaşından veya seviyesinden beklenenden azını becerebilen kimse.

underage

s. belirli yaşa gelmemiş; olgunlaşmamış.

underarm

i., s. koltuk altı; s. koltuk altında olan. underarm pitch yerden atış.

underbelly

i. karnın alt kısmı; hücum veya zarara açık.

underbid

f. (-bid, -ding) öne sürülen fiyattan daha aşağı fiyat teklif etmek; (briç) eldeki değeri söylememek. underbidder i. aşağı fiyat teklif eden kimse.

underbred

s. iyi terbiye görmemiş, terbiyesi kıt; saf kan olmayan, cins olmayan.

underbrush

i. orman veya koruda büyük ağaçların altında bulunan çalılık.

underbuy

f. (-bought) düşük fiyata satın almak.

undercarriage

i. yapıyı tutan iskelet; hav. iniş takımı.

undercharge

f., i. hakkından az ücret istemek; yeteri kadar patlayıcı madde koymamak; i. hakkından az ücret.

underclassman

i.,A.B.D. üniversitede birinci veya ikinci. sınıfta okuyan öğrenci.

underclothes

i., çoğ. iç çamaşırlar.

undercoat

i. astar, astar boyası, taban boya; iç ceketi.

undercover

s. gizli, casus gibi. under cover gizlice.

undercurrent

i. alt cereyan veya akıntı; gizli cereyan.

undercut

f. (-cut, -cutting) i. altını oymak; fiyat kırmak;otoritesini baltalamak; i. alttan kesme; sığır filetosu; alttan kesilmiş kısım.

underdevelop

f., foto. eksik develope etmek; güdük yıkamak.

underdeveloped

s. az gelişmiş; geri kalmış.

underdo

f. (-did, -done) baştan savma yapmak; gerektiğinden az pişirmek.

underdog

i. mücadeleyi kaybedecek durumda olan kimse; haksızlığa maruz kalan kimse.

underdone

s. yeterli derecede yapılmamış; yeterli derecede pişirilmemiş.

underdrive

i., mak. çevirme milini motordan daha yavaş döndüren dişli takımı.

underemployed

s. istediği şekilde iş bulamayan, kâfi derecede çalıştırılmayan.

underestimate

f., i. değerinin altında paha biçmek; i. değerinin altında paha biçme.

underexpose

f. fotoğrafı karanlık çıkarmak; güdük ışığa tutmak. underexposure i. fotoğrafı karanlık çıkarma.

underfoot

z. ayaklar altında; yolda.

undergarment

i. iç çamaşırı.

undergird

f. (-girt veya -girded) alttan desteklemek.

underglaze

s. çinicilikte sırlanmadan önce çizilmiş (desen) veya konulmuş (boya).

undergo

f. (-went,- gone) çekmek, katlanmak; olmak; geçirmek; uğramak; muptela olmak.

undergraduate

i., s. üniversite öğrencisi; s. üniversite öğrencisine ait.

underground

z., s., i. yeraltında; gizli olarak; s. yeraltında olan; gizli; i. yeraltı; yeraltı geçidi; gen. İng. yeraltı treni, metro; hükümet veya işgal kuvvetlerine karşı faaliyette bulunan gizli teşkilât; yeraltı örgütü.

undergrowth

i. ağaçların altındaki çalılar; bir postun kısa tüyleri.

underhand

z., s. el altından, gizlice, sinsi şekilde, hile ile, alçakça; (beysbol, kriket) omuzdan aşağı bir hareketle atılan. underhanded s. el altından, hile ile, alçakça.

underlay

f. (-laid), i. altına yerleştirmek; dibini kaplamak; matb. altına destek koymak, desteklemek; i., matb. destakleyici kâğıt.

underlie

f. (-lay, -lain, -lying) altında olmak; temelini teşkil etmek; daha evvel mevcut olmak.

underline

f. altını çizmek; önemini belirtmek.

underling

i. ast., madun, mevkice daha aşağı kimse.

undermine

f. altını kazmak, altına lâğım kazmak; el altından mahvına çalışmak; ayağını kaydırmak, düşürmek; zayıflatmak.

undermost

s., z. en alttaki.

underneath

z., (edat), s. altına, altında; s. alt.

undernourished

s. iyi beslenmemiş.

underpants

i., çoğ., A.B.D. don, külot.

underpass

i., A.B.D. demiryolu altından geçen yol, alt geçit.

underpay

f. hak ettigi maaştan az vermek. underpaid s. hakkından az para alan.

underpin

f. alttan takmak veya desteklemek, altına destek koymak. underpinnings i., çoğ. duvar temeli; k.dili. ayaklar.

underplay

f. incelikle oynamak; bir rolü eksik oynamak; ehemmiyet vermemek.

underprivileged

s. başkalarına sağlanan imkanları olmayan. the underprivileged imkânları kıt olanlar.

underproduction

i. üretimin normalden veya gereğinden az olması.

underrate

f. hakkı olan kıymeti vermemek.

underscore

f., i. (önemini belirtmek için) altına çizgi çizmek; üstünde durmak; i. bir kelimenin altına çizilmiş çizgi.

undersea

s., z. denizaltında olan, denizaltı; denizaltında kullanılmaya elverişli; z. denizaltında.

undersecretary

i. bakan muavini, bakan muşaviri, müsteşar.

undersell

f. (-sold) fiyat kırarak satmak.

undershirt

i. iç gömleği, fanila.

undershoot

f. (-shot) hedefe isabet ettirememek, hedefe erişememek; uçağı normal inişinden önce piste temas ettirerek tekrar havalandırmak.

undershot

s. alt dişleri çıkıntılı olan; suyu altından akarak işletilen (su dolabı).

underside

i. alt taraf.

undersigned

s. altında imza bulunan. the undersigned imza sahibi, imza sahipleri.

undersized

s. normalden daha küçük, cılız.

underskirt

i. iç etekliği; astar veya duble.

underslung

s. dingile alttan bağlı (şasi makasları).

undersong

i. bir şarkı ile söylenen ikinci derecedeki nağme; gizli mana.

understand

f. (-stood) anlamak; kestirmek; öğrenmek; kavramak, bilmek; haberdar olmak; mana vermek; şart kabul etmek; farz etmek; tahmin etmek; anlayışlı olmak; hemfikir olmak, hisleri paylaşmak. It is understood that... Koşulan şartlara göre... give one to understand ima etmek. understand each other birbirini anlamak; danışıklı döğüşte bulunmak.

understandable

s. anlaşılır, anlaşılması mümkün, kavranılır. understandebly z. anlaşılır şekilde; mazereti kabul edilir şekilde.

understanding

i., s. anlayış, kavrayış; kafa, zekâ; fikir; söz kesme; anlaşma; anlaşmazlığın halledilmesi; s. akıllı, anlayışlı. understandingly z. anlayışla.

understate

f. olduğundan eksik veya hafif göstermek. understatement bir şeyi olduğundan hafif gösteren ifade.

understood

s. farz edilmiş; söylenmeden anlaşılan.

understudy

i., f. başka aktörün rolunü almaya hazır olan aktör, yardımcı aktör; f. başka aktörün yerini alabilmek için onun rolünü ezberlemek.

undertake

f. (-took,-taken) üzerine almak, yüklenmek, deruhde etmek; taahhüt etmek.

undertaker

i. müteahhit, üstenci; bir işe girişen kimse.

undertaker

i. cenaze işleri görevlisi, ölü kaldırıcısı.

undertaking

i. el atma, girişme; girişilen iş; cenaze işi; taahhüt, teşebbüs, üzerine alma, deruhde etme; vaat, garanti.

undertax

f. hakkından az vergi almak.

undertone

i. alçak ses tonu, fısıltı; donuk veya mat renk; ima edilen fikir.

undertow

i. deniz yüzündeki akıntıya ters giden dip akıntısı, anafor.

undervalue

f. değerinden aşağı değer vermek; hafifsemek. undervalua'tion i. değerinden az gösterme.

undervest

i., İng. fanila.

underwater

s., i., z. su altında olan veya kullanılan; geminin su hattından aşağıda olan; i. su seviyesinin altında olan kısım; z. suyun altında.

underway

z. yolunda, yoluna girmiş, başlanmış.

underwear

i. iç çamaşırı.

underweight

s., i. normalden az ağırlığı olan; zayıf; i. normalden az olan ağırlık.

underwhelm

f. ilgi uyandıramamak, etkileyememek.

underwood

i. büyük orman ağaçları altında büyüyen ufak ağaç veya çalılar.

underworld

i. ölüler diyan; toplumun suçlular tabakası, kanunsuzlar âlemi; arz küresinin öbür tarafı.

underwrite

f. (-wrote,-written) imza etmek; sigorta etmek; bir teşebbüsün masrafını ödemeyi taahhüt etmek; sağlama bağlamak.. underwriter i. sigortacı.

undeserved

s. hak edilmemiş.

undesigned

s. kasıtsız; saf.

undesigning

s. planı veya gizli maksadı olmayan, samimi; basit.

undesirable

s., i. istenilmeyen; saklncalı; i. istenilmeyen kişi.

undesired

s. arzu edilmeyen.

undetected

s. fark edilmemis .

undetermined

s. kararsız; müphem.

undeterred

s. azimli; önlenemez.

undeveloped

s. gelişmemiş; foto banyo edilmemiş.

undeviating

s. yolunu şaşmayan.

undies

i., çoğ., k.dili. iç çamaşın.

undigested

s. hazmedilmemiş.

undignified

s. vakur olmayan.

undiminished

s. eksilmemiş.

undine

i. bir çeşit su perisi.

undiplomatic

s. diplomatik olmayan.

undirected

s. idare altında olmayan; adressiz.

undiscerned

s. ayırt edilmemiş.

undisciplined

s. disiplin görmemiş terbiye edilmemiş.

undisclosed

s. açığa vurulmamış, ifşa edilmemiş.

undiscouraged

s. hayal kırıklığına uğramamış, cesareti kırılmamış.

undiscoverable

s keşfedilmesi imkânsız.

undisguised

s. gizlenmemiş .

undismayed

s. dehşete düşmemiş.

undisputed

s. karşı gelinmeyen.

undisturbed

s. rahatsız edilmemiş.

undivided

s. bölünmemiş.

undo

f. (-did, -done) bozmak, iptal etmek; çözmek, açmak, sökmek; mahvetmek. undo the harm that has been done yapılan zaran telâfi etmek. What's done can't be undone Olan oldu. leave nothing undone yapılmamış hiç bir şey bırak- mamak.

undoing

i. feshetme; mahvetme, perişan etme; mahvolma sebebi.

undone

s. yapılmamış, ihmal edilmiş; açılmıs, bağı çözülmüş; mahvolmuş, perişan.

undouble

f .kıvrımlarını açmak, açarak tek kat yapmak.

undoubted

s. kesin, şüphesiz. undoubtedly z. şüphesiz olarak .

undreamedof

s. akla ve hayale gelmeyen.

undress

f., s., i. elbiselerini çıkarmak, soymak; bağlarını çıkarmak, bağlarını açmak (yara); soyunmak; s. resmi olmayan; i. sivil elbise, iş elbisesi; çıplaklık.

undressed

s. çıplak; işlenmemiş (tahta, deri); sosu veya terbiyesi olmayan (yemek).

undue

s. aşırı; kanunsuz; uygunsuz, yakışmaz; lüzumsuz, manasız, yersiz, münasebetsiz; vadesi gelmemiş.

undulant

s. dalgalı, titrek. undulant fever tıb. Malta humması.

undulate

f., s. dalgalandırmak; dalgalanmak, dalga dalga olmak; s. dalgalı.

undulation

i. dalgalanma; dalga şekli; dalga; müz. titreşim, titreme.

unduly

z. aşırı derecede; boş yere, lüzumsuz olarak; haksız olarak.

undutiful

s. mesuliyet hissi olmayan, vazifeşinas olmayan.

undying

s. ölez, ölumsüz, sonsuz, nihayetsiz, ebedi.

unearned

s.çalışarak kazanılmamış; hak edilmemiş.unearned increment huk. kendi emeği ile kazanılmamış kıymet artışı.

unearth

f. yeri eşip çıkarmak; kazı ile meydana çıkarmak; meydana çıkarmak, keşfetmek.

unearthly

s. dünyaya ait olmayan, dünyevi olmayan; korkunç, müthiş; doğaüstü; k.dili. uygunsuz.

uneasy

s. huzursuz, rahatsız, üzgün; gergin, tutuk; endişe eden. uneasily z. rahatsızmış gibi. uneasiness i. huzursuzluk, rahatsızlık; kuşku.

uneducated

s. okumamış, tahsil görmemiş.

unemotional

s. duygusuz, hissiz.

unemployable

s. çalıştırılması için gerekli vasıfları olmayan.

unemployed

s., i. işsiz: yeterince kullanılmayan; i. işsiz kimse; the (ile) işsizler. unemployment i. işsizlik.

unending

s. bitmeyen; zamansız.

unendurable

s. dayanılmaz, çekilmez.

unenglish

s. İngiliz'e yakışmaz veya benzemez.

unenjoyable

s. hoş olmayan, zevk vermeyen.

unenviable

s. kıskançlık yaratacak derecede cazip olmayan.

unequal

s. eşitsiz, eşit olmayan; düzensiz; to (ile) yetersiz; haksız, adalete aykırı; birbirinden farklı, aynı vasıfta olmayan.

unequalled

s. dengi bulunmayan, eşsiz, eşi bulunmaz; üstün.

unequivocal

s. şüphesi olmayan; tek manalı; sarih. unequivocally z. su göturmez bir şekilde.

unerring

s. yanılmaz, emin; kesin, doğru, tam isabetli. unerringly z. emin olarak.

unesco

kıs. The United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization.

unessential

s., i. esas olmayan; gerekli olmayan, önemsiz; i. önemsiz şey.

uneven

s. düz olmayan, puruzlu; eşit olmayan, gayri muntazam; tek, iki ile tam olarak bolünemeyen (sayı). unevenly z. düz veya eşit olmayarak. unevenness düz olmayış; eşit olmayış.

uneventful

s. hadisesiz, olaysız; sessiz. uneventfully z. hadise olmadan.

unexamined

s. tetkik edilmemiş; eleştirilmemiş.

unexampled

s. misli görülmemiş, benzeri olmayan, eşsiz.

unexceptionable

s. itirazı mümkün olmayan, itiraz edilmeyen; kusursuz. unexceptionably z. kusursuzca.

unexceptional

s. adi, bayağı; istisna kabul etmez .

unexpected

s. beklenilmedik. unexpectedly z. beklenilmeden, ani olarak, ansızın. unexpectedness i. ansızın olma.

unexpended

s. kullanılmamış.

unexpired

s. günü geçmemiş, vadesi gelmemiş, müddeti tamamlanmamış.

unexplained

s. açıklanmamış.

unexploded

s. patlamamış.

unexplored

s. keşfedilmemiş, araştırılmamış.

unexpressed

s. izah edilmemiş.

unexpressive

s. duygusunu ifade etmeyen; ifadesiz, manasız.

unfading

s. solmayan.

unfailing

s. gevşemeyen, yorulmaz, zayıflamayan; yanılmaz, şaşmaz, güvenilir; sadakatli; tükenmez, nihayetsiz. unfailingly z. daima, muhakkak.

unfair

s. haksız, adaletsiz; hileli. unfairly z. adalete aykırı olarak, haksızca. unfairness i. haksızlık .

unfaithful

s .sadakatsiz, hakikatsiz; güvenilmez; yanlış; eski inançsız. unfaithfulness i. sadakatsizlik. unfaithfully z. sadakatsiz bir sekilde .

unfamiliar

s .alışılmamış, mutat olmayan; yabancı, iyi bilinmeyen, aşina olmayan. unfamiliarity i. alışkın olmayış; bilinenlerden olmayış.

unfashionable

s. modaya uymayan.

unfasten

f. çözmek, gevşetmek, açmak; çözülmek, gevşemek.

unfathered

s. babasız, piç; belgelenmemiş.

unfathomable

s. derinliklerine varılamaz, anlaşılmaz, kavranılamaz.

unfavorable

(İng.) unfavourable s. hayırlı olmayan; muisait olmayan; elverişsiz; mahzurlu, zararlı; aksi, ters. unfavorableness i. elverişsizlik. unfavorably z. zararlı bir şekilde.

unfed

s. yemek verilmemiş.

unfeeling

s. hissiz, duygusuz; zalim, katı kalpli. unfeelingly z. acıma göstermeden.

unfeigned

s. yapmacıksız, samimi; hakiki. unfeign'edly z. samimiyetle.

unfermented

s. mayalandırılmamış, ekşimemiş.

unfetter

f. kısıtlayıcı bağlardan kurtarmak.

unfilial

s. evlada yakışmaz.

unfinished

s. bitmemiş, tamamlanmamış; son duruma gelmemiş.

unfit

s., f. (-ted.- ting) uygunsuz; uymaz; intibak etmez; ehliyetsiz; f. ehliyetsizleştirmek, kuvvetten düşürmek, zayıflatmak. unfit for service iş görecek halde olmayan.

unfix

f. sökmek, çözmek; kararsız kılmak.

unflagging

s. yorulmaz.

unflappable

s. temkinli; soğukkanlı; şaşmaz.

unfledged

s. tüyleri bitmemiş; gelişmemiş, toy.

unfleshly

s. cismani olmayan, tinsel, ruhani.

unflinching

s. çekinmeyen; boyun eğmez, gözü yılmaz. unflinchingly z. gözü yllmadan.

unfold

f. kıvrımlannı açmak, yaymak; göz önüne sermek, izah etmek, açıklamak, ayrıntıları ile bildirmek; gelişmek; açılmak.

unforeseen

s. beklenmedik, umulmadık.

unforgettable

s. unutulmaz. unforgettably z unutulmayacak bir şekilde.

unforgiven

s. affedilmemiş.

unforgotten

s. unutulmamış.

unformed

s. şekilsiz, biçimsiz; yaratılmamış.

unfortunate

s., i. talihsiz, bahtsız, bedbaht, biçare, kimsesiz; başarısız; i. şanssız kimse. unfortunately z. yazık ki, maalesef .

unfounded

s. temelsiz, asılsız esassız, boş.

unfrequented

s. çok ziyaret edilmeyen; insan ayağı bas- mamış.

unfriended

s. dostsuz kimsesiz .

unfriendly

s., z. arkadaşlığa yakışmayan, dosta yakışmayan, dostça olmayan, samimiyetsiz, nahoş; z. soğuk bir tavırla. unfriendliness i. nahoş muamele veya tavır.

unfrock

f. papaz rütbesinden mahrum etmek; elbisesini çıkarmak.

unfruitful

s. mahsulsüz, verimsiz; dölsüz, kısır.unfruitfully z. iyi netice vermeden.

unfulfilled

s. ihtiyacı karşılanmamış; yerine getirilmemiş.

unfurl

f. (yelken, bayrak gibi sarılmış olan bir şeyi) açmak.

unfurnished

s. mobilyasız, döşenmemiş.

ungainly

s., z. kaba, biçimsiz, hantal, lenduha gibi; çirkin; z. kaba bir şekilde.

ungenerous

s. cömert olmayan, cimri; sert; âlicenap olmayan. ungenerously z. cömertlik göstermeyerek, cimrice.

ungentlemanly

s. nezaketsiz.

ungird

f. kuşağını gevşetmek, çözmek.

ungirt

s. kuşağı çozülmüş veya gevşemiş; gevşek.

unglazed

s. perdah vurulmamış.

unglue

f. açmak (zamkla yapıştırılmış şeyi). come unglued açılmak (zamkla yapıştırılmış şey); (argo) bozulmak (iş).

ungodly

s. Allaha karşı itaatsiz, dinsiz; kötü, günahkâr; k.dili. pek uygunsuz, pek fena; pek çok. ungodliness i. dinsizlik günahkarlık .

ungotten

s. kazanılmamış, ele geçirilmerniş.

ungovernable

s. idare edilemez, yönetilmez serkeş.

ungraceful

s. zarif olmayan, inceliksiz; kaba, beceriksiz. ungracefully z. zarafet göstermeden.

ungracious

s. nazik olmayan, sevimsiz; nahoş; kaba nezaketsiz. ungraciously z. inceliksiz olarak.

ungrammatical

s. dilbilgisi kurallarına uygun olmayan.

ungrateful

s. nankör,iyilikbilmez; nahoş, tatsız. ungratefully z. nankörce. ungratefulness i. nankörlük.

ungrudging

s. isteyerek yapan; istekli; seve seve yapan. ungrudgingly z. seve seve.

ungual

s .toynak, pençe veya tırnağa ait veya buna benzer.

unguarded

s. muhafazasız, koruyucusuz; tedbirsiz, ihtiyatsız, gafil.

unguent

i. merhem, vücuda sürulecek yağ.

unguiculate

s., ; tırnaklı; i. tırnaklı hayvan.

unguis

i. (çoğ. ungues) tırnak; pençe, toynak; bot. petalin tırnağa benzer kaidesi.

ungula

i. (çoğ. ungulae) tırnak, toynak, pençe; geom. kesik koni veya silindir; toynakları olan memeli hayvan.

ungular

s. toynak veya tlrnağa benzer.

ungulate

s., i. inek veya at gibi toynaklı; i. toynaklılar familyaslndan bir hayvan.

unhair

f. kıllarını çıkarmak; işlemek (kösele).

unhallowed

s. takdis olunmamış, kutsal olmayan; kutsalllğı bozulmuş.

unhand

f. bırakmak koyvermek.

unhandsome

s. güzel olmayan, çirkin, yakışıksız; cimri .

unhandy

s. kullanışsız, elverişsiz; acemi, eli işe yakışmaz. unhandily z. elverişsiz bir şekilde.

unhappy

s. mutsuz, üzüntülü, kederli; talihsiz, şanssız; uğursuz, meşum; münasebetsiz, beceriksiz.

unharness

f. (beygirden) koşum takımını çıkarmak.

unhealthful

s. sıhhate yaramaz, zararlı; sıhhatsiz.

unhealthy

s. sıhhatsiz, sıhhati bozuk; sıhhate zararlı fena; ahlâka zararlı olan; ahlâkı bozan. unhealthily z. sıhhate zarar verecek bir şekilde. unhealthiness i. sıhhatsizlik.

unheard

s. işitilmemiş; duyulmayan; duyulmadık. unheardof s. misli görülmemiş, işitilmemiş.

unheeding

s. dikkat etmeyen aldırış etmeyen.

unhesitating

s. tereddüt etmeyen.

unhinge

f. menteşelerden çıkarmak; yerinden oynatmak; kararslzlığa düşürmek; oynatmak (akıl).

unhitch

f. çözmek; yerinden ,cıkarmak; yuları çözmek.

unholy

s. kutsal olmayan; küfür kabilinden, kötü; saf olmayan: k.dili. korkunç, berbat. unholiness i. günah.

unhonored

s. sereflendirilmemiş; yerine getirilmemiş.

unhook

f. çengelden çıkarmak; çengelini çıkarmak; çengelden çıkmak.

unhopedfor

s. ümit edilmedik, beklenilmedik.

unhorse

f. attan düşürmek; atın. almak; düşürmek, yerinden çıkarmak.

unhurried

s. sükünetle yapılan, acelesiz, telâşsız.

unhurt

s. zarar görmemiş, acımamış...

unhusk

f. kabuklarını çıkarmak; teşhir etmek.

uni

(önek) bir tek; bir kere.

uniat , uniate

i. Papa'nın yetkisini tanımakla beraber kendi ayin ve adetlerini muhafaza eden doğu kiliseleri üyesi.

uniaxial

s. tek eksenli.

unicameral

s. tek meclisi olan (parlamento) .

unicef

kıs. United Nations Children's Fund .

unicorn

i. tek boynuzlu at şeklinde hayali bir hayvan.

unicycle

i. tek tekerlekli sirk aracı.

unidirectional

s. tek yönlü.

unification

i. birleşme, birleştirme.

unified

s birleştirilmiş, birleşmiş.

unifoliate

s., bot. tek yapraklı.

uniform

s.,i.,f. değişmez şekilli,aynı şekilde olan,hepsi bir şekilde;muntazam;yaknesak,bir kararda,benzer aynı tarzda;i. ünifotma,resmi elbise,asker elbisesi;f. üniforma giydirmek;birbirine benzer şekle sokmak.out of uniform üniforması eksik.naval uniform bahriye elbisesi.military uniform asker elbisesi. uniformly z. daima aynı tarzda.uniformness i. aynılık,tam benzerlik.

uniformty

i. aynılık,tam benzerlik;nizam;tekdüzelik.

unify

f. birleştirmek.

unilateral

s. bir taraflı, tek yanlı; yalmz bir tarafa tesir eden, bir tarafla ilgili olan; huk. yalnlz bir tarafa sorumluluk yükleten veya imtiyaz veren.

uniliteral

s. tek harften ibaret.

unimaginative

s. yaratma kabiliyeti olmayan.

unimpaired

s. zarar görmemiş .

unimpeachable

s. mahkemece itham edilemez; kusursuz, suçsuz, aleyhinde diyecek olmayan. unimpeachably z. şüphe götürmez derecede.

unimpeded

s. engellenmemiş.

unimportant

s. önemsiz, unimportance i. önemsizlik.

unimproved

s. ıslah olmamış işlenmemiş; sürülmemiş (toprak); iyileşmemiş. unimproved road toprak yol.

uninformed

s. haberdar edilmemiş.

uninhabited

s. ikamet edilmemiş, oturulmamış; ıssız, boş, tenha.

uninjured

s. yaralanmamış, incilmemiş; zarar görmemiş.

uninspired

s. sönük, çekici olmayan; ilham olmamış, esinlenmemiş.

uninstructed

s. talimat verilmemiş.

uninsured

s. sigortasız.

unintelligent

s. akılsız, zekasız.

unintelligible

s. anlaşılmaz.

unintentional

s. istemeyerek yapılan. unintentionally z. istemeyerek.

uninterested

s. alakadar olmayan, ilgisiz, aldırışsız, lakayt. uninterestedly z. ilgisizce. uninterestedness i. ilgisizlik.

uninteresting

s. çekici olmayan.

uninterrupted

s. kesilmemiş, aralıksız.

uninvited

s. davet edilmemiş.

union

s., i. Amerikan iç savaşı zamanmda Kuzey hükümetine bağlı olan; i., (the) ile Amerika Birleşik Devletleri; (eski) Güney Afrika Birliği.

union

i. birleşme, bağlaşma; birlik; sendika; bir bayragın köşesinde bulunan birliğe mensubiyet belirtisi. union card sendika kartı. union down imdat isteme belirtisi olan başaşağa edilmiş bayrak. Union Jack İngiliz bayrağı. union label sendika üyeleri tarafmdan yapıldığını gösteren giyim eşyası etiketi. union shop yalnlz işçi sen- dikası üyelerine veya belirli bir zaman içinde sendikaya üye olmayı taahhüt edenlere iş veren sınai bir kuruluş. union suit birbirine bitisik gömlek ve külottan ibaret iç çamaşırı. trade union sendika.

unionism

i. sendikacılık; bir birliğe bağlı olma.

unionist

i. birlik taraflan; sendika tarafları, sendikacı.

unionize

f. birlik haline getirmek; sendikalaştırmak . Union of Soviet Socialist Republics Sovyet- ler Birliği, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği.

uniparous

s., zool. tek doğuran.

unipolar

s. tek kutuplu.

unique

s. tek, yegane, bir tane, eşsiz, emsalsiz; nadir. uniquely z. eşsiz derecede. uniqueness i. eşsizlik.

unisex

(sıfat, isim) her iki cinse uygun, cins farkı gözetmeyen; (isim) cins farkı gözetmeme.

unisexual

s. tek cins.

unison

i., s. birlik, ahenk, uygunluk; müz. aynı perdeden olma. act in unison hep beraber hareket etmek. in unison beraber birlikte, bir ağızdan. unisonal, unisonant unisonous s. aynı perdeden; birlikte.

unit

i. bir, vahit, birim, ünite; fert, tek, bir tane; belirli bir miktar; kurala göre düzenlenmiş birim; puvan (üniversitede). unit of measurement ölçü birimi. heating unit ısnma tertibatı.

unitarian

i., s. teslis doktrinini kabul etmeyen kimse; b.h. teslis doktrinine karşı gelen inanca dayanan bir. Hıristiyan mezhebi üyesi; s., b.h. bu Hıristiyan mezhebine ait; birimsel.

unitary

s. uniteye ait, birimsel; butün, bölünmez, tek.

unite

f. birleştirmek ittifak ettirmek, raptetmek, bağlamak; birleşmek, birlikte iş görmek; bitişmek; nikahlanmak.

united

s. birleşmiş, birleşik; ittifak halinde; ahenkli. United Arab Republic Birleşik Arap Cumhuriyeti (Mısır'ın resmi adı). United Kingdom Britanya Krallığı United Nations Birleşmiş Milletler. United States of America Amerika Birleşik Devletleri. unitedly z. ittifakla, elbirligiyle.

unitive

s. birleştlrici.

unity

i. birlik, ittihat, ittifak, vahdet; birleşme; mat. bir, teklik.

univ

kıs. universal universally, university.

univalent

s., kim. tek değerli, tek valanslı.

univalve

i., s. tek kabuklu deniz böceği; böyle böceğin kabuğu; s. tek valflı.

universal

s., i. evrensel, kâinatı içine alan, dünya çapında, her yanı kaplayan, külli, umumi; man. tümel; mak. üniversal; i. umumi önerme; evrensel düşünce veya kaide; kardan kavraması. universal applause umumi takdir, umumi alkış. universal coupling, universal joint mak. üniversal kavrama, kardan kavraması. universal language evrensel dil. universal proposition man. bütün bir kategoriyi kapsayan olumlu veya olumsuz önerme. universal suffrage umumi rey hakkı. universal wrench ingiliz anahtarı. universality i. umumiyet, kulliyet, dünyayı kapsama. universalize f. umumileştirmek, tamim etmek. universally z. her zaman ve her yerde.

universalist

i. nihayette her kesin ilâhi affa uğrayacağına inanan kimse veya mezhep. Universalism i. bu yolda inanç.

universe

i. evren, kâinat, âlem, cihan.

university

i. üniversite;( İng.) k.dili. universite spor takımı.

univocal

s. i. tek anlamlı (kelime).

unjust

s. haksız, adaletsiz. unjustly z. haksız olarak. unjustness i. haksızlık.

unjustifiable

s. gereksiz, yersiz .

unkempt

s. taranmamış, dağınık; inceliksiz.

unkennel

f. kulübesinden çıkarmak veya çıkmak (köpek); keşfetmek, meydana çıkarmak.

unkind

s. şefkatsiz, hatır kıran; zalim, sert. unkindly z. sertçe, şefkatsizce. unkindness i. şefkatsizlik.

unknit

f .(-ted, -ting) sökmek (örgü) çözmek.

unknowable

s. bilinmeyen, bilinemeyen; anlaşılması imkansız. the Unknowable fels. bilinmeyen gerçek.

unknowing

s. habersiz. unknowingly z. bilmeyerek, farkında olmadan .

unknown

s., i. bilinmeyen, meçhul, yabancı; i. meçhul kimse, yabancı. Unknown Soldier Meçhul Asker.

unlabored

s. rahat, kolay; tabii; işlenmemiş, çalışılmamış.

unlace

f. bağını gevşetmek, çözmek, açmak.

unlade

f. yükünü boşaltmak (gemi).

unladylike

s. hamma yakışmayan.

unlash

f. bağını çözmek.

unlatch

f. mandalını açmak, açmak.

unlawful

s. gayri meşru, gayri kanuni, kanunsuz. unlawfully z. kanunsuzca. unlawfulness i. kanunsuzluk.

unlay

f. (-laid) den. iplerini ayırmak (halat) örgüsünü açmak.

unleaded

s. kurşunsuz; kurşunları çıkmış; matb. satır araları anterlinsiz.

unlearn

f. (learned veya learnt) öğrendiğini unutmak; aksini öğrenmek.

unlearned

s. okuma yazma bilmeyen, tahsilsiz, cahil: bilgisiz; çalışarak öğrenilmeyen.

unleash

f. serbest bırakmak.

unleavened

s. mayasız (hamur, ekmek). unleavened bread hamursuz.

unless

(bağlaç) meğerki, medikçe.

unlettered

s. okuma yazması olmayan, okumamış.

unlicensed

s. ehliyetsiz.

unlike

s.,(edat) birbirine benzemeyen, farklı;( edat) benzemeyen, den. farklı. unlikeness i. benzemeyiş.

unlikely

s. olasısız, muhtemel olmayan; başaracağı tahmin edilmeyen. unlikelihood, unlikeliness i. olasısızlık.

unlimber

f. top arabasının koşum parçasını çıkararak hazırlamak; işe hazırlanmak.

unlimited

s. sınırsız, sonsuz, sayısız; kısıtsız, bağlı olmayan, kayıtsız, şartsız.

unlink

f. halkalarını çözmek veya ayırmak .

unlisted

s. listeye girmemiş; rehberde olmayan (telefon numarası); borsada muamele listesine girmemiş.

unlive

i. geçmişi unutacak sekilde yaşamak.

unload

f. yükünü boşaltmak; yükunu kaldırmak; boşaltmak (silâh); derdini dökmek, açılmak; eldeki malı satarak elden çıkarmak.

unlock

i. kilidi açmak; (kapı) açmak; çözmek; meydana çıkarmak.

unlookedfor

s. beklenmedik.

unloose

f. çözmek; serbest bırakmak.

unloosen

f. çözmek; gevşetmek; serbest bırakmak.

unlovely

s. sevimsiz; nahoş. unlove liness i. sevimsizlik.

unlucky

s. talihsiz, bahtsız, şanssız; uğursuz, meşum. unluckily z. şanssızlık eseri. unluckiness i. şanssızlık.

unmake

f (made) bozmak; eski haline getirmek; değiştirmek; parçalamak, harap etmek.

unman

f. (-ned, -ning) insanlıktan çıkarmak; kuvvetten mahrum etmek; erkeklikten çıkarmak, hadım etmek; adamsız bırakmak.

unmanageable

s. idaresi güç, idare edilemez.

unmanly

s. erkeğe yaraşmaz, erkekçe olmayan. unmanliness i. erkeğe yakışmaz hal.

unmanned

s. mürettebatsız; insansız; insansız çalışan; hadım edilmiş, enenmiş.

unmannerly

s., z. nezaketsiz, saygısız, kaba; z. nezaketsizce. unman nerliness i. saygısızlık.

unmarked

s. işaretsiz; çizgisiz; dikkat edilmemiş; not verilmemiş (imtihan kâğıtları).

unmarried

s. evli olmayan, ev lenmemiş.

unmask

f. maskesini çıkartmak; açmak, meydana çıkarmak, maskesini kaldlrmak.

unmeaning

s. anlamcız, mana sız; ifadesiz, boş.

unmeant

s. istenmeden yapılmış, kasıtsız.

unmeet

s. uygunsuz ,yakışıksız.

unmelted

s. eritilmemiş.

unmentionable

s., i. ağıza alınmaz, sözü edilmez; i., çoğ. iç çamaşırları.

unmerciful

s. merhametsiz, insaniyetsiz, zalim. unmercifully z. merhametsizce.

unmerited

s. haksız.

unmew

f. serbest bırakmak.

unmindful

s. dikkatsiz, düşüncesiz. unmindful of düşünmeyerek, göz önüne almayarak.

unmistakable

s. yanlış anlaşılmaz, açık. unmistakably z. şüphe götürmez bir şekilde.

unmitigated

s. tam, daniska; dinmeyen.

unmixed

s. karışmamış, karıştırılmamış, saf.

unmodulated

s., (radyo) module edilmemiş; makamsız.

unmolested

s. rahatsız edilmemiş.

unmoor

f., den. (çift demirde) demirin birini vira etmek; rıhtımdan fora etmek.

unmoral

s. ahlaki kavramları olmayan; ahlâkla ilgisiz. unmorality i. ahlâki kavramlardan yoksunluk. unmorally z. ahlâki kavramlardan yoksunca.

unmortise

f. ayırmak, çözmek; zıvanasından çıkarmak.

unmounted

s. atsız, ata binmemiş; çerçevelenmemiş; oturtulmamış; monte edilmemiş, takılmamış.

unmuffle

f. açmak; susturucuyu çıkarmak.

unmuzzle

f. burun salığını çıkarmak.

unnail

f. çivilerini sökmek.

unnamed

s. isimsiz; adı geçmeyen, bahsedilmeyen.

unnatural

s. tabiata aykırı,gayri tabii, suni; tuhaf, garip, anormal. unnaturally z. garip bir şekilde. unnaturalness i. anormallik, tuhaflık.

unnecessary

s. lüzumsuz; faydasız, gereksiz. unnecessarily z. gereksiz olarak.

unneeded

s. gereksiz.

unnerve

f. cesaretini kırmak ,güvenini sarsmak.

unnumbered

s. sayılmamış;sayısız; numarasız.

unobjectionable

s. bir şey denilemez.

unobliging

s. yararsız, faydasız; aldırışsız ilgisiz .

unobstructed

s. engellenmemis; açık, tam; tıkanmamış.

unobtainable

s. elde edilemez, bulunamaz .

unoccupied

s. boş, işgal edilmemiş; işsiz, boşta gezen.

unofficial

s. gayri resmi.

unopened

s. açılmamış.

unopposed

s. karşı gelinmemiş; rakipsiz.

unorganized , (ing)- ised

s. teşkilatsız, organize edilmemiş, düzenlenmemiş; inorganik; sendikalaşmamış.

unorthodox

s. Ortodoks olmayan; geleneklere karşı, adetlere ayklrı.

unostentatious

s. gösterişsiz, dikkati çekmeyen.

unpack

f. açmak (bavul), açıp boşaltmak.

unpaid

s. ödenmemiş; alacaklı (işçi); ücretsiz.

unpalatable

s. ağıza zor alınır; nahoş.

unparalleled

s. eşsiz, emsalsiz, benzeri olmayan .

unpardonable

s. affedilemez.

unparliamentary

s. parlamento usullerine aykırı.

unpatriotic

s. vatanperver olmayan.

unpaved

s. asfalt olmayan.

unpeg

f .(-qed, -ging) çivisini sökmek; askısını çıkarmak; çivisini çıkararak açmak.

unpeople

f. nüfusunu azaltmak.

unperceived

s. idrak edilmemiş.

unperforated

s .delinmemiş.

unperson

i. gözden düşmuş kimse.

unpile

f. yığından ayırmak veya ayrılmak.

unpin

f. (ned, ning) topluignelerini çıkarmak; açmak, çözmek.

unpitying

s. acımasız, amansız.

unpleasant

s. nahoş, hoşa gitmeyen, tatsız .unpleasantly z. nahoşça. unpleasantness i. nahoşluk, tatsızlık.

unplumbed

s. derinliği ölçülmemiş; su boruları tesisatı olmayan.

unpolished

s. parlatılmamış.

unpolled

s. seçmen olarak kaydedilmemiş; ankete katılmamış.

unpopular

s. rağbet görmeyen, benimsenmeyen, tutulmayan; gözden düşmüş. unpopularity i. gözden düşmüş olma; rağbet görmeme.

unpracticed

s. acemi; kullanılmayan, geçersiz, yürürlükte olmayan; denenmemiş.

unprecedented

s. öncelsiz; benzeri görülmemiş, yeni.

unprejudiced

s. önyargısız,tarafsız; huk. haklanna dokunmayan.

unpremeditated

s. kasltsız; önceden tasarlanmamış.

unprepared

s. hazırlıksız; ihtiyatsız.

unpriced

s. fiyatı belirsiz; paha biçilmez.

unprincipled

s. karaktersiz, prensipsiz, ahlaksız

unprintable

s. basılmaya uygun olmayan.

unproductive

s. verimsiz, kısır.

unprofessional

s. meslek standartlanna aykırı.

unprofitable

s. karsız, verimsiz; boş, nafile.

unpromising

s. ümit vermeyen, ümitsiz.

unpronounceable

s. telaffuz edilemeyen; ağıza alınmaz.

unprovided

s., (with) ile den. yoksun. unprovided for ihtiyacı karşılanmamış.

unprovoked

s. kışkırtılmamış.

unpublished

s. basılmamış, yayımlanmamış.

unpunished

s. cezalandırılmamış.

unqualified

s. ehliyetsiz, uygun nitelikleri olmayan; şarta bağlı olmayan; tam, kesin. unqualifiedly z. şartsız olarak.

unquenchable

s. söndürülmez, bastırılamaz.

unquestionable

s. münakaşa kaldırmaz; şüphe götürmez, muhakkak. unquestionably z. şüphesiz olarak.

unquestioned

s. muhakkak, şüphesiz; soruşturulmamış, sorgusuz.

unquiet

s. rahatsız, huzursuz; huzursuzluk yaratan.

unquote

f. aktarılan parçanın sonuna tırnak işareti koymak, tırnak işaretini kapamak. quote unquote onun sözleriyle.

unravel

f. (-ed,- ing veya -led, -ling) çözmek, açmak, sökmek; sökülmek, çözülmek.

unread

s. cahil; okunmamış.

unreadable

s. okunmaz, okunaksız, sökülmez, anlaşılmaz okunması güç.

unready

s. hazır olmayan; tetik olmayan, ağır kanlı.

unreal

s. hakikat olmayan, gerçeksiz, hayali. unreally z. hayali olarak.

unreality

i. hakikatsizlik, gerçeksizlik; düşsüllük.

unreason

i. mantıksızlık; manasızlık, saçmalık.

unreasonable

s. mantıksız, muhakemesiz; makul olmayan; aşırı, müfrit. unreasonableness i. mantıksızlık; makul olmayış. unreasonably z. mantıksızca.

unreasoned

s. mantıkz; akla dayanmayan.

unreasoning

s. mantlkla hareket etmeyen, mantıksız. unreasoningly z. mantlksız olarak.

unreconciled

s. kabullenmemiş; uzlaşmamış.

unreconstructed

s. yeniden bina edilmemiş; yeni şartlara göre yeni fikirler edinmemiş (kimse).

unrecorded

s .kaydedilmemiş, banda allnmamış.

unrecoverable

s. tedavisi güç; geri getirilemez, telâfi edilemez.

unreel

f. (makaraya sarılı şeyi) çözmek.

unreeve

f., den. halatın bir ucunu delikten veya makaradan çıkarmak.

unrefined

s. ham, tasfiye edilmemis; inceliksiz.

unreflecting

s. yansımasız aksetmeyen; derin düşünmeyen. unreflectingly z. derin duşünmeyerek; akset meyerek.

unreflective

s. kendini düşünceye vermeyen; düşünce mahsulu olmayan. unreflectively z. düşunmeden .

unreformed

s. düzeltilmemiş; yola gelmemiş, ıslah olmamış.

unregenerate , ated

s. ıslah olmamış; ahlakla bağdaşmayan; tövbekar olmayan. unregenerately z. ahlakla bağdaşmaz bir şekilde.

unrelenting

s. merhametsiz, amansız, sert; gevşemeyen. unrelentingly z. durmadan; merhametsizce.

unreliable

s. güvenilmez, inanılmaz. unreliability i. güvenilmezlik .unreliably z. güvenilmez surette.

unrelieved

s. ferahlamamış; tek düzen.

unreligious

s. dinsiz; layik.

unremitting

s. bagışlamaz, vaz geçmez; direşken; sükun bulmaz; sürekli, aralıksız. unremittingly z. devamlı, mütemadiyen, aralıksız.

unrepenting

s. tövbe etmeyen.

unreported

s. söylenmemiş, anlatılmamış; bildirilmemiş, beyan edilmemiş.

unrequited

s. karşılık görmeyen, karşılıksız.

unreserved

s. sınırlanmamış; açık sözlü, samimi, çekinmesiz; şartsız.

unreservedly

z. çekinmeden, açıkça; şartsız olarak. unreservedness i. çekinmeyiş.

unresponsive

s. tepki göstermeyen; ihtiyacı karşlamayan.

unrest

i. asayişsizlik, huzursuzluk, kargaşa; rahatsızlık.

unrestrained

s. zaptedilmemiş, denetsiz. frenlenmemiş, serbest; idaresiz.

unrestricted

s. sınırsız, kısıtsız.

unrewarded

s. mukafatlandırılmamış.

unriddle

f. halletmek, çözmek (bilmece).

unrig

f. (-ged,- ging) den. donanım çıkarmak.

unrighteous

s. doğru olmayan, dürust olmayan; gunahkâr, kötü; haksız, adaletsiz. unrighteouslv z. günahkarca.unrighteousness i. dürüst olmayış; günâhkarlık.

unrip

f. (-ped, -ping) dikişlerini sökmek; yırtıp ayırmak.

unripe

s. ham, olgunlaşmamış; vaktinden evvel yetişmiş, erken gelişmiş. unripeness i. hamlık.

unrivaled , (ıng.) unrivalled

s. rakipsiz; eşsiz.

unrobe

f. elbisesini çıkarmak, soymak; soyunmak.

unroll

f. (tomar) açmak; göz önüne sermek, teşhir etmek; açılmak.

unroof

f. çatısını açmak, üstünü açmak.

unroot

f. kökünden sökmek veya kazımak.

unrra

kıs. United Nations Relief and Rehabilitation Administration.

unruffled

s. heyecansız, telaşsız, sakin .

unruly

s. kanuna boyun eğmeyen; idare olunmaz, zaptedilmez; asi, itaatsiz; azılı. unruliness i. kanuna boyun eğmeme; azılılık. UNRWA kıs. United Nations Relief and Works Agency for Palestine Refugees in the Near East Yakın Doğudaki Filistinli göçmenler için Birleşmiş Milletler yardım teşkilâtı.

unsaddle

f. eyerini çıkarmak; eyerden düşürmek, attan düşürmek.

unsafe

s. emniyetsiz, tehlikeli, gu venilmez

unsaid

s. söylenmemiş, bahsedil memiş

unsalable

s. satılamaz

unsanctified

s. kutsallaştırılmamış.

unsatisfac ,tory

s. memnuniyet vermeyen; yetersiz, tatmin etmeyen. unsatisfactorily z .makbule geçmeyerek, yetersizce.

unsaturated

s., kim. doymamış.

unsavory

s. tatsız, lezzetsiz, yavan; nahoş, çirkin, kötü.

unsay

f. (said) sözunü geri almak.

unscathed

s. yaralanmamış, yarasız .

unscientific

s. bilimsel olmayan, bilime aykırı.

unscramble

f., k.dili. karmakarışık halden çıkarmak, düzene sokmak.

unscrew

f. vidalarını çıkarmak, gevşetmek.

unscriptural

s. Kitabı Mukaddes'e aykırı.

unscrupulous

s. vicdansız; töresiz; prensipsiz.

unseal

f. mührunü bozmak veya çıkarmak; açmak.

unseam

f. dikişlerini sökmek, dikişlerini sökerek parçalara ayırmak.

unsearchable

s. anlaşılmaz, idrak edilmez, keşfolunmaz; gizli.

unseasonable

s. mevsimsiz, zamansız, vakitsiz. unseasonableness i. mevsimsizlik. unseasonably z. mevsimsizce.

unseasoned

s. baharatsız; olgunlaşmamış; yaş (tahta).

unseat

f. mevkiinden atmak, azletmek, görevden almak; attan ,düşürmek .

unseaworthy

s. denize çıkmaya elverişsiz.

unseemly

s. yakışıksız, uygunsuz, çirkin. unseemliness i. uygunsuzluk .

unseen

s. keşfedilmemiş, göze görünmeyen.

unselfish

s. cömert, kendi çıkarını düşünmeyen.

unserviceable

s. işe yaramaz, yararsız.

unsettle

f. yerinden çıkarmak; tedirgin etmek; düzenini bozmak; yerinden çıkmak; tedirgin olmak.

unsettled

s. kararsıız, kararlaştırılmamış; henüz yerleşilmemiş; belirsiz; değişken (hava); yerleşmemiş, göçebe; ödenmemiş, kapanmamış.

unsew

f. (-ed,- sewn) dikilmiş seyi sökmek, dikişini sökmek.

unsex

f. cinsiyetinden yoksun kılmak; kadınlıktan çıkarmak.

unshackle

f. zincirlerini çıkarmak.

unshakable

s. kolay korkmaz, kolay değişmez, sabit, sarsılmaz, sağlam.

unshaken

s. sarsılmamış; sabit.

unshaped , unshapen

s .iyi şekil verilmemiş, biçimsiz, şekilsiz.

unshattered

s. ufak parçalara ayrılmamış, parçalanmamış.

unsheathe

f. kınından çıkarmak.

unship

f. (-ped, -ping) gemiden çıkarmak; den. yerinden çıkarmak, fora etmek (kürek).

unshorn

s. saçı kesilmemiş.

unshrinking

s. çekmeyen; çekinmesiz.

unsightly

s. göze hoş görünmeyen, çirkin görünümlü. unsightliness i. çirkinlik.

unskilled

s. maharetsiz, hünersiz; maharet gerektirmeyen. unskilled labor kaba iş; kaba iş yapanlar.

unskillful , (ıng.) unskilful

s. maharetsiz, hünersiz, beceriksiz, ustalıksız, ihtisassız, tecrübesiz, acemi. unskillfully z. hunersizce, beceriksizce, acemice. unskill fulness i. beceriksizlik.

unslakedime

sönmemiş kireç.

unsling

f. (slung) askıdan indirmek, asılı olduğu yerden almak (tüfek); den. izbirosunu çıkarmak.

unsnap

f. (-ped, -ping) yayına basarak gevşetmek; açmak (çıtçıt).

unsnarl

f .dolaşık şeyi açmak, çözmek.

unsociable

s. konuşmayan, sohbetten hoşlanmayan, merdümgiriz, çekilgen, yalnızlığı seven, kaçınık. unsociabil'ity, unsociableness i. çekilgenlik. unsociably z. çekilgence; sohbetten kaçmarak.

unsocial

s. sohbetten hoşlanmayan; merdümgiriz, toplumdan hoşlanmayan; topluma karşı.

unsoiled

s. kirlenmemiş.

unsold

s. satılmamış.

unsolder

f. lehimini çıkarmak; eritmek, ayırmak.

unsolicited

s. istenilmemiş, talep edilmemiş.

unsophisticated

s. hile bilmez, tecrübesiz, sade, saf, masum; halis, hakiki, katıksız. unsophistica'tion i. saflık.

unsound

s. sağlam olmayan, sıhhatsiz; gerçeksiz, geçersiz; derme çatma, çürük; derin olmayan, hafif (uyku). unsoundly z. çürük bir şekilde. unsoundness i .çürüklük.

unsparing

s. esirgemeyen; bol, çok; affetmeyen, aclmasız, merhametsiz. unsparingly z. esirgemeden.

unspeakable

s. ifade edilemez, söylenemez, tarifsiz; ağıza alınmaz; berbat. unspeakably z. ifade edilemeyecek şekilde; çok fena.

unspecialized , (ıng.) ised

s. ihtisas görmemiş, uzmanlaşmamış; belirli bir işlevi olmayan, değişik işlere yarayan.

unsphere

f. yerinden ayırmak.

unspoiled

s. bozulmamış.

unspoken

s. açığa vurulmamış.

unsportsmanlike

s. sportmence olmayan, sporcuya yaraşmayan.

unspotted

s. lekesiz, beneksiz; temiz, pak, arı.

unstable

s. sabit veya sağlam olmayan; kararsız, hercai, yeltek, gelgeç, dönek, kaypak; kim. çabuk eriyen veya değişen; değişken. unstableness, unstabil'ity i. sabitsizlik; kararsızlık, döneklik; değişkenlik. unstably z. kararsızca; sabit olmayarak.

unsteady

s. sabit olmayan, sallanan; titrek; düzensiz; değişken, kararsız, güvenilmez. unsteadily z. sallanarak, düşecek gibi; kararsız. unsteadiness i. kararsızlık; sabit olmayış.

unsteel

f. silâhları bıraktırmak; yumuşatmak.

unstep

f. (-ped,- ping) den. yerinden çıkarmak (gemi direği).

unstick

f. (stuck) koparmak, açmak (yapışmış şeyi). come unstuck kopmak, çıkmak, açılmak; (argo) boşa çıkmak.

unstintingly

z. esirgemeden.

unstop

f. (-ped, -ping) tıkaç veya kapağını çıkarmak; açmak, engelleri kaldırmak. unstopped s., dilb. duraksız (ünsüz).

unstrap

f. (-ped,-ping) kayışını çıkarmak veya gevşetmek.

unstring

f. (strung) tellerini çıkarmak; gevşetmek; zayıflatmak, (sinir) bozmak. unstrung s. gevşetilmiş, gevşek; sinirleri bozuk sinirli.

unstudied

s. çalışma sonucu öğrenilmemiş; tabii; çalışılmamış, hazırlıksız, plansız.

unsubstantial

s. cisimsiz, katı olmayan; asılsız; hakikatte olmayan, hayali. unsubstantiality i. cisimsizlik. unsubstantially z. cisimsiz olarak.

unsuccessful

s .başarısız.

unsuitable

s. uygunsuz, yakışıksız. unsuitabil'ity, unsuitableness i. uygunsuzluk, yakışık almama. unsuitably z. uygunsuzca.

unsung

s. tanınmamış, ünsüz, duyulmamış; söylenmemiş.

unsupported

s. desteksiz.

unsurpassed

s. geçilemez, üstün, eşsiz.

unsuspected

s. şüphelenilmeyen, şüphe altlnda olmayan; önceden akla gelmeyen.

unsuspecting

s. masum, saf, güvenilebilen.

unswathe

f. bağını çözmek, bandajını çıkarmak.

unswear

f. (swore, sworn) sözünü geri almak, yemininden dönmek.

unswerving

s. sapmaz; değişmez.

unsystematic

s. sistemsiz.

untalkedof

s. bahsedilmeyen, adı geçmeyen.

untamable

s. evcilleştirilemez.

untangle

f. karışık şeyi acmak, çözmek.

untarnished

s. lekelenmemiş, kararmamış.

untasted

s .tadılmamış.

untaught

s .cahil, tahsil görmemiş; dogal, öğrenilmeden bilinen.

unteach

f. (taught) bildigini unutturmak; aksini öğretmek.

untenable

s. müdafaası imkânsız, savunulamaz.

untested

s. denenmemiş.

unthankful

s. nankör, şükran bilmeyen; hoş karşlıanmayan, istenmeyen. unthankfully z. nankörce.

unthink

f. (thought) zihninden çıkarmak; fikrini değiştirmek. unthinkable s. düşünülemez, imkânsız.

unthinking

s. düşüncesiz, saygısız; düşünce kabiliyeti olmayan. unthinkingly z. düşünmeden.

unthoughtof

s. düşünülmemiş, hatıra gelmemiş.

unthread

f. ipliğini çıkarmak; yolunu bulmak.

unthrifty

s. savurgan, musrif.

unthrone

f. tahttan indirmek, halletmek.

untidy

s. düzensiz, tertipsiz dağınık. untidily z. düzensizce. untidiness i. tertipsizlik, düzensizlik.

untie

f. çözmek, açmak; halletmek; çözülmek.

until

( edat),( baglaç) e kadar, e değin, e dek.

untimely

s., z. zamansız, vakitsiz, mevsimsiz; vaktinden evvel yetişmiş; erken gelen; z. mevsimsizce, uygunsuz zamanda.

untiring

s. yorulmak bilmez.

untitled

s. ünvansız; ünvan hakkı olmayan; isimsiz.

unto

(edat),( eski) e, e kadar.

untold

s. anlatılamaz, tarifsiz; tahmin edilemez, hesapsız, sayısız; anlatılmamış.

untouchability

i. dokunulamama, paryalık.

untouchable

s., i. ulaşılamaz, erişilmez; dokunulmaz; dokunulması yasak; i. parya.

untoward

s. aksi, ters; huysuz; uygunsuz, münasebetsiz.

untranslatable

s. tercüme edilemez, ,çevrilemez.

untraveled

s. kullanllmayan(yol); dünyayı görmemiş; dar görüşlü.

untread

f. (trod, trodden) iz sürerek geriye gitmek.

untried

s. tecrübe edilmemiş, denenmemiş; muhakeme edilmemiş, yargılanmamış.

untroubled

s. sıkıntısız; durgun.

untrue

s. yalan, sahte; eğri; sadakatsiz, hakikatsiz. untruly z. doğru olmayarak.

untruss

f. bağını çözmek.

untrustworthy

s. güvenilmez, itimada lâyık olmayan .

untruth

i. yalan; gerçeksizlik.

untruthful

s. yalan, uydurma; yalancı. untruthfully z. yalanla. untruth fulness i. gerçeksizlik.

untuck

f. büzgüsünü açmak, kırmalarını düzeltmek; altından çıkarmak.

untutored

s. öğretilmemiş, öğrenim görmemiş; saf, basit.

untwine

f. (dolaşık veya sarılmış şeyi) açmak; çözülmek, açılmak.

untwist

f. bükümünü açmak, ayırıp açmak.

unused

s. kullanllmamlş. unused to -e alışok olmayan.

unusual

s. görülmedik, nadir, seyrek, müstesna, olağandışı. unusually z. nadiren, seyrekçe. unusualness i. nadirlik, fevkaladelik.

unutterable

s. tarifsiz, söylenmez, ifade edilemez, anlatılmaz, ağıza alınmaz. unutterably z. anlatılamayacak derecede.

unvarnished

s. cilâsız; süssüz.

unveil

f. peçesini açmak; göz önüne koymak, açmak; kendini meydana koymak.

unvoiced

s. ifade edilmemiş; dilb. ünsüz, sessiz .

unwanted

s. istenilmeyen.

unwarlike

s. barışçı .

unwarrantable

s. mazeretsiz: savunulamaz; affedilemez.

unwarranted

s. haksız, mazeretsiz .

unwary

s. uyanlk olmayan, gafil, dikkatsiz, tedbirsiz. unwarily z .tedbirsizce. unwariness i. gaflet, tedbirsizlik, dikkatsizlik.

unwavering

s. değişmez.

unwearied

s. yorulmak bilmez, yorulmaz, bıkmaz, usanmaz.

unweave

f. (wove, woven) (dokunmuş veya işlenmiş şeyi) sökmek.

unwelcome

s. nahoş, tatsız, hoş karşılanmayan, istenilmeyen.

unwell

s. iyi olmayan, rahatsız, hasta.

unwept

s. (ölümüne) ağlanmayan.

unwholesome

s. sağlam olmayan, sakat, sıhhatsiz; bozuk; zararlı.

unwieldy

s. hantal, lenduha gibi, kaba, heyulâ gibi, idaresi güç. unwieldiness i. hantallık.

unwilled

s. irade dışı, kendiliğinden gelen; istek dışı.

unwilling

s. isteksiz; gönülsüz, zoraki yapılan veya söylenen. unwillingly z. istemeyerek. unwillingness i. isteksizlik.

unwincing

s. korkusuz. unwincingly z. göz kırpmadan, ürkmeden.

unwind

f. (wound) sarılmış şeyi çözmek, açmak: düzeltmek; gevşetmek, rahatlatmak; gevşemek, açılmak, rahatlamak.

unwise

s. akılsız; makul olmayan . unwisely z. akılsızca.

unwish

f. dileğinden vazgeçmek; olmamasını dilemek.

unwishedfor

s. arzu edilmemiş.

unwitnessed

s. tanıksız, şahitsiz.

unwitting

s. farkında olmayan; kasıtsız. unwittingly z. istemeyerek, bilme yerek, farkında olmadan .

unwonted

s. 3det dışl, alışılmamış, nadir .unwontedly z. alışılmamış şekilde.

unworkable

s. kullanışsız.

unworldly

s. dünyevi olmayan, tinsel, ruhani. unworldliness i. dünyevi olmayış.

unworthy

s. değmez; değimsiz, lâyık olmayan, uygun olmayan; uygunsuz. unworthiness i. lâyık olmama.

unwound

bak. unwind; s. çözük.

unwrap

f. (-ped,- ping) çözmek, açmak; çözülmek, açılmak.

unwreathe

f. bükülmüş seyi açmak; çelengi çıkarmak.

unwrinkle

f. kırışıklarını gidermek.

unwritten

s. yazılmamış, kitaba geçmemiş; ananevi, geleneksel; yazısız, boş. unwritten law örf ve âdet hukuku.

unyeaned

s. doğmamış (koyun, keçi).

unyielding

s. sert; boyun eğmez, direngen; yol vermez.

unyoke

f. boyunduruğunu çıkarmak; boyunduruktan kurtarmak veya kurtulmak; ayırmak.

unzip

f. fermuarı açmak.

up

z.,s., (edat), i. yukarıya, yukarıda; yükseğe; müz. tize doğru; ileriye; -e kadar; öne, ileri; tamamen (Konuşma dilinde çoğunlukla anlamı değiştirmeden fiillere eklenir); s. yükselmiş; kalkmış; kaldırılmış; yüksek, kabarık; ilerlemiş; hazır; (edat) yukarıya, yukarıda; ileride; içeriye; i. yükselme. be up kalkmak, kalkmış olmak; (İng.) oturuma son vermek. be up against k.dili. karşılaşmak, karşı karşıya gelmek. be up against it k.dili. muşkül durumda bulunmak, çatmak . be up all night sabahlamak. be up and doing iş başında olmak, faaliyette olmak . be up for hazır bulunmak, meydanda olmak. be on the up and up k.dili. hilesiz olmak; k.dili. yükselmekte olmak .be up in (veya) on k.dili. hazır olmak; bilgili olmak; haberdar olmak. be up to kabiliyetli olmak; far- kında olmak; yapmakta olmak; alakası olmak; karışmış bulunmak; mesuliyetli olmak. up and about veya around k.dili. hastalıktan kurtulmuş, ayağa kalkmış, sıhhatte. up and down beş aşağı beş yukarı; (kumaşın) dokunuş yönu; baştan aşağı, tepeden tırnağa. up a tree muşkül durumda. ups and downs hayattaki iniş çıkış lar, iyi ve kotü günler. up the wind den. rüzgâra karşı up to date şimdiye kadar; çağa uygun, güne uygun modern. up to the mark en ince noktasına kadar. fifteen up (tenis) on beş on beş berabere. one up on bir sayı önde. It is all up with him Onun için artık her sey bitmiştir Mahvoldu! Hapı yuttu! Yandı! What's he up to? Ne dolaplar çeviriyor? Ne halt ediyor? What's up? Ne var? N'oluyor? It's up to you Size baglıdır, Siz bilirsiniz. I'm not up to it Gücüm yetmez. His temper was up Çok öfkelendi. The time is up Süre doldu Vakit tamam. Something's up Bir şeyler dönüyor. He is up for mayor. Belediye başkanlığına adaydır. He is up for murder Cinayet suçundan yargılanıyor.

up

f. (-upped, -upping) yükseltmek; k.dili. vermek. The girl up and slapped him Kız onu tokatlayıverdi.

up

(önek) yukarıya; ayağa; tamamen.

up-and-down

s. dalgalı, alçalıp yükselen.

upandcoming

s. açıkgöz, girişken; ümit verici.

upanishad

i. Upanişad, eski Hint din kitaplarından biri.

upas

i. Cava adasında bulunan özsuyu zehirli bir ağaç; bu ağacın özsuyu; zehirli şey.

upbeat

i., s., müz. vurgusuz tempo; s., (argo) canlı, neşeli, iyimser.

upbow

i., müz. keman yayının ileri sürülmesi.

upbraid

f. azarlamak, yüzüne vurmak. upbraidingly z. azarlayarak.

upbringing

i. terbiye, yetişme.

upbuild

f. (built) bina etmek, inşa etmek.

upcast

s., i. yukarıya çevrilmiş veya atılmış; i. yukarıya çevirme veya çevrilme, yukarıya atma veya atılma; yukarıya çevrilmiş veya atılmış şey; mad. hava bacası.

upcountry

s., i., z., k.dili. sahilden uzak, iç taraftaki; i. memleketin iç kısmı, taşra; z. iç kesimlere doğru.

update

f. günümüze uygun şekle sokmak, güncelleştirmek; düzeltme ve eklemeler yapmak.

updraft , (ıng.) updraught

i. yukarı çekiş, havanın yukarıya yükselmesi.

upend

f. dikine çevirmek; (kadeh) dikmek; baş aşağı etmek; boca etmek .

upgrade

i., f., z. yokuş; f. kalitesini yükseltmek; rüt- besini yükseltmek; z. yokuş yukarı. on the upgrade iyileşmekte; artmakta .

upgrowth

i. büyüme, gelişme; büyüyen şey.

upheave

f. zorla yukan kaldırmak. upheaval i. yukarı kaldırma; karışıklık, ayaklanma; jeol. yeryüzü kabuğunun kabarması.

uphill

z., s. yokuş yukarı; s. yukarıya giden; güç, çetin, muşkul.

uphold

f. (held) yukarı kaldırmak; tutmak, tarafını tutmak, desteklemek; onaylamak, tasdik etmek.

upholster

f. döşemek; donatmak. upholsterer i. döşemeci. upholstery i. döşemecilik; döşemelik eşya.

uphroe , euphroe

i., den. ip germe tokası.

upkeep

i. bakım, muhafaza; bakım masrafı, idame masrafı.

upland

i., s. yüksek arazi, yayla; s. yüksek.

uplift

i. arazi çıkıntısı; jeol. yeryüzü kabuğunun kabarması; yüceltme, manevi yükseliş; iyileştirme.

uplift

f. yükseltmek, yukarı kaldırmak; yüceltmek.

upmost

s. en yukarı, en yukarıki, en üst.

upon

(edat) üstüne, üzerine, üstünde, üzerinde; -e,-de , ile; vukuunda, hususunda; şartıyle, göre; takdirde. tier upon tier tabaka tabaka, sıra sıra. upon my word vallahi, alimallah; Hay Allah !

upper

s., i. üstteki, üst kattaki; yukarıki, yukarıdaki; üst; i. saya, ayakkabı yüzü; çoğ. kumaş tozluk; k.dili. yataklı vagonun üst kat yatağı. upper berth üst yatak (tren veya vapurda). upper case matb. majüskül harflerin bulunduğu üst kasa; majüskül harf, büyük harf. upper class zenginler sınıfı; sosyal veya ekonomik üstünluğü olan sınıf(burjuvazi,işçi düşmanı) upper crust k.dili. zenginler tabakası, üst tabaka. upper deck üst güverte. upper works geminin yüklü olduğu zaman su seviyesinden yukarıda kalan kısmı. get the upper hand galip gelmek, üstun çıkmak. on one's uppers k.dili. çaresiz, meteliksiz, parasız.

upperbracket

s. yüksek seviyeli, yüksek.

upperclassman

i. lise veya üniversitede üçüncü veya dördüncu sınıf öğrencisi.

uppercut

i. boksta aşağıdan yukarıya doğru vuruş.

uppermost

s. en üst,enyukarıdaki; akla ilk gelen.

uppervolta

Yukarı Volta.

uppish

s., k.dili. kibirli; kendini beğenmiş. uppishly z. kibirle. uppishness i. kibirlilik.

upraise

f. yukarı kaldırmak.

upright

s., z., i. doğru, dikey, dik; dürüst, doğru; z. doğru, dikine, dikey olarak; i .direk; dimdik duran şey; dik piyano, düz piyano; (futbol) kale. uprightly z. dürüstçe.

uprise

f. (rose, risen) kalkmak; kabarmak, yükselmek; ayaklanmak. uprising i. kalkma; ayaklanma, isyan.

upriver

s., z., i. ırmağın yukarısındaki; z. nehir yukarı, ırmağın yukarı kısmına doğru; i. ırmağın yukarı kısmı.

uproar

i. gürültü, velvele, şamata.

uproarious

s. gürültülü, velveleli; kahkahadan kırıp geçiren. uproariously z. gürültuyle; çok gülünç bir şekilde. uproariousness i. gürültü.

uproot

f. kökünden sökmek, kökünden söküp çıkarmak; yok etmek.

upset

f. (-set,-ting) devirmek; altüst etmek; keyfini bozmak; bozguna uğratmak, beklenmedik anda yenmek; sinirlendirmek; midesini bozmak; mak. demir parçasını kızdırıp çekiçle ucuna vurarak kısaltmak ve kalınlaştırmak, dövmek, şişirmek; devrilmek; altüst olmak; hükümsuz kılmak. upsetting machine dövme makinası.

upset

s., i. devrilmiş; düzeni bozulmuş, altüst olmuş; üzüntülü, sinirli; dikine çevrilmiş; i. devrilme; altüst olma; k.dili. surprizli yenilgi, bozgun; bozulma . upset price müzayedede satıcının koyduğu asgari fiyat.

upshot

i. netice, sonuç, nihayet.

upside

i. üst taraf .

upsidedown

s., z .tepetaklak olmuş; altüst; z. tepetaklak.

upsilon

i. Yunan alfabesinin yirminci harfi.

upstage

s., z., f. sahnenin arka kısmmdaki; z. sahnenin arka kısmında, sahnenin arka kısmına doğru; f. seyircilere arkasını döndürmek (bir aktörün diğerini); dikkati kendine çekerek başkasının rolünü çalmak; k.dili. kibirli davranmak.

upstairs

z., s., i. yukarıya, yukarıda; s. yukarıdaki, üst kata ait; i. üst kat.

upstanding

s. doğru, dürüst; dik.

upstart

i., s. birden zengin olan kimse; s. türedi, sonradan görme, zıpçıktı.

upstate

s., i., z.,( A.B.D.) (gen. New York ,sehri ile ilgili) merkez dışındaki, kuzey; i. taşra; z. merkezden uzak.

upstream

z.,s. akıntıya karşı; ırmağın yukan kısmına doru; s. ırmagın yukarısındaki.

upstroke

i. yazıda yukanya doğru kuyruk çekme; mak. yukarı doğru vuruş.

upsurge

f., i. kabarmak; i. kabarma, yükselme; dalga.

upsweep

i. tepe topuzu. upswept s. tepede toplanmış (saç).

upswing

i. yukanya sallanış; ilerleme, yükselme.

uptake

i. kaldırma, yükseltme; kazandan bacaya giden boru; mad. hava bacası. quick on the uptake k.dili. hazırcevap, kavrayışlı, uyanık.

upthrow

i., jeol. yer kabarması, yer yükselmesi; yukarıya atılış.

upthrust

i., jeol. yeryüzü kabuğunun kabarması.

uptight

s., (A.B.D.),( argo) sıkıntılı, sinirli, hırslı, tutaraklı; telâşlı; biçimci, tutucu.

uptodate

s. çağcıl, zamana uygun, güncel, asri, modern.

uptown

z., s., i. şehir merkezinin dışında; s. şehir merkezinin dışındaki; i. şehir merkezinin dışı.

uptrend

i. ilerleme, yükseliş.

upturn

f. yukanya çevirmek veya çevrilmek.

upturn

i. yukanya dönme; iyileşme.

upward

s. yukarıya doğru giden; yukarıya dönük.

upward ,upwards

z. yukarı doğru, yukarı. upwards of -den daha fazla, -den yukarı, -in üstünde; yak laşlk olarak.

uraemia

bak. uremia.

uraeus

i. Mısır tanrı ve krallannln sembolü olan kutsal engerek.

ural

i. Ural .

uralaltaic

s., i. UralAltay dağlanna ait; UralAltay dillerine ait; Turanlı; i. UralAltay dil ailesi.

urania

i. astronomi müzü; Af rodit'in bir ismi.

uranite

i., min. uranit, uranyum fosfatlarından bileşik bir mineral. uranitic s. uranite ait.

uranium

i., kim. uranyum .

uranography

i. gökcisimlerini tarif ilmi; gök haritası.

uranology

i. gök ve gökcisimleri ilmi; bu ilim hakkında eser.

uranus

i., astr. Uranus; Yu. mit. göğü temsil eden tanrı Uranus.

urate

i., kim. ürat, ürik asidin tuzu.

urban

s. şehre ait, şehirde bulunan. urban renewal şehri yeniden oturulabilir şekle koyma planı.

urbane

s. nazik, terbiyeli, kibar tavırlı; medeni.

urbanity

i. nezaket, naziklik, kibarllk, çelebilik.

urbanize

f. şehirleştirmek .

urceolate

s. testi şeklindeki.

urchin

i. haşarı çocuk, afacan çocuk; denizkestanesi .

urdu

i. Urduca, Urdu dili.

urea

i., biyokim. üre.

uremia

i., tıb. üremi. uremic s .uremili.

ureter

i. sidik yolu, idrar yolu, siyek, uretra. urethral s. idrar yoluna ait, uretral. urethrotomy i. idrar yolunu açma ameliyatı.

urethra

i, anat. idrar yolu, siyek tıb. idrar yolu.

urethritis

i iltihabı.

urethroscope

i. idrar yolunun içini gösteren alet. urethroscopy i. bu aletle idrar yolunun içini muayene etme.

uretic

s. idrara ait.

urge

f., i. sevketmek, ileri sürmek; dürtmek; sıkıştımak; ısrar etmek; ısrarla anlatmak; kışkırtmak; zorlamak; i. dürtü, itici kuvvet; zorlama; kışkırtma.

urgency

i. acele; ısrar; sıkıştırma, zorunluluk kaçınılmazlık.

urgent

s. acil acele olan; zorunlu, kaçınılmaz; ısrar eden; çok sıkıştıran. urgently z. önemle; acele ile.

uric

s. idrara ait; idrardan alınan. uric acid asit ürik.

urinal

i. idrar kabı, ördek; helâ, ayak yolu, klozet, pota.

urinalysis

i., tıb. idrar tahlili.

urinary

s., i. idrara ait; i. idrar kabı, ördek. urinary bladder anat. sidik torbası. urinary disease sidik yolu hastalığı. urinary organs idrar çıkaran uzuvlar.

urinate

f. idrar çıkarmak, işemek, küçük aptes yapmak urina'tion i. işeme.

urine

i. idrar, sidik.

urino-

(önek) idrar.

urinogenieal

s., anat., zool. idrar yolları veya tenasül uzuvlarına ait.

urinous , urinose

s. idrara ait, idrar cinsinden.

urmia

i. Urmiye gölü.

urn

i. ayaklı kavanoz veya vazo; kap; ceset külü koyacağı: semaver

uro-

(önek) idrar.

urogenital

bak. urinogenital.

urology

i., tıb. üroloji.

ursa

i., Lat. dişi ayı. Ursa Major astr. Büyükayı. Ursa Minor astr. Küçükayı.

ursine

s. ayı cinsinden, ayı gibi.

ursprache

i., Al., dilb. varsayılan en eski HintAvrupa dili.

urtext

i., Al. asıl metin.

urticaceous

s., bot. ısırgangillerden.

urticaria

i., tıb. ürtiker, kurdeşen.

urticate

f. (diken gibi) batmak, acıtmak: acımak.

uruguay

i. Uruguay.

urus

i. nesli tükenmiş bir çeşit Avrupa yaban sığırı, zool. Bos primigenius.

us

zam. bize, bizi.

us

kıs. United States, American.

usa

kıs. United States of America, United States Army.

usable

s. kullanılır, elverişli. usableness i. kullanışlılık.

usaf

kıs. United States Air Force.

usage

i. kullanış, kullanma; muamele; örf ve adet, adet, usul. correct usage doğru kullanış, yerinde kullanma. customary usage adet. hard usage, rough usage aralıksız kullanma, kötü kullanış. contrary to the best usage en uygun kullanıma aykırı.

usance

i. yabancı tahvillerin ödenme vadesi; yabancı yerlere çekilen poliçelerin tedavül müddeti.

uscg

kıs. United States Coast Guard.

use

f., i. kullanmak: davranmak: alışmak: i. kullanma: kullanılır durumda olma; amaç; âdet; huk. kullanma, intifa hakkı. have no use for gereksememek; k.dili. aşağı görmek. have the use of kullanma hakkı olmak. make use of kullanmak out of use geçersiz, kullanılmayan. use bad language küfür etmek. use up tüketmek, harcamak.

used

s. kullanılmış, eski. used to alışmış, alışık; eskiden... idi: leh. eskiden olduğu kadar. He used to come at eight Eskiden saat sekizde gelirdi. be used up çok yorulmak, bitkin hale gelmek; tükenmek.

useful

s. faydalı usefully z. faydalı olarak. usefulness i. fayda, kullanışlılık.

useless

s. faydasız, yararsız, boş, nafile, abes. uselessly z. faydasızca. uselessness i. faydasızlık.

usher

i., f. teşrifatçı; kilise veya tiyatroda yer gösteren kimse; ing. yardımcı öğretmen: f. içeri getirmek; yerini gostermek; öncü olmak.

usla

kıs. United States Information Agency.

usmc

kıs. United States Marine Corps.

usn

kıs. United States Navy.

uso

kıs. United Service Organizations.

usp

kıs. United States Pharmacopoeia.

usquebaugh , usque

i. bir cins irlanda veya iskoç viskisi.

ussr

kıs. Union of Soviet Socialist Republics. SSCB.

ustulate

s. yanık, yanık renkli. ustula'tion i. yanma; ecza. nemli maddeleri kurutma.

usual

s. mutat, alışılmış, olağan, herzamanki. as usual âdet üzere, her zamanki gibi. It is usual to do so Böyle yapmak adettir. usually z. ekseriyetle, çok kere, çoğunlukla.

usufruct

i., huk. intifa hakkı, yararlanma hakkı.

usufructuary

s., i., huk. intifa hakkına ait; i. intifa hakkı olan kimse . usufructuary lease hasılât icarı. usufructuary tenancy yarıcılık sözleşmesi.

usurer

i. tefeci, murabahacı.

usurious

s. tefecilik kabilinden, aşırı faizi olan. usurious interest aşırı faiz. usuriously z. yüksek faizle. usuriousness i. tefecilik.

usurp

f. gasbetmek, zorla almak, el koymak. usurpa'tion i. gasıp, zor ve hile ile tahta oturma. usurper i. gasbeden kimse.

usury

i. aşırı faiz; tefecilik, murabaha.

ut

kıs. Utah.

ut

i., müz. do notası, Guido'nun gam sisteminde ilk nota.

utensil

i. kap; alet.

uterine

s. rahme ait, rahimde bulunan; anası bir babası ayrı.

uterogestation

i. gebelik müddetince çocuğun rahimde büyümesi.

uterus

i. rahim, dölyatağı.

utilitarian

s., i. faydacıl; i. faydacıl kimse.

utilitarianism

i., fels. faydacılık.

utility

i. fayda, yarar, menfaat, yararlık; kamu hizmeti; kamu hizmet şirketi; çoğ. kamu hizmet şirketi hisseleri; fels. faydacılıkta çoğunluğun mutluluk ve çıkarı. public utilities kamu hizmet kurumlan. utility man (tiyatro) ufak rollere çıkan kimse; (beysbol) yedek oyuncu. utility pole elektrik direği. utility room ambar, kalorifer dairesi, çamaşır odası, sandık odası.

utilize , ing. utilise

f. faydalı kılmak; kullanmak; yararlanmak, istifade etmek. utilizable s. kullanılır, yararlanılabilir. utiliza'tion i. kullanım.

utinfra

Lat. aşağıda gösterildiği gibi.

utipossidetis

Lat. savaş sonunda başka bir antlaşma olmadığı tak dirde işgal edilen toprakların elde tutulmasını öngören prensip.

utmost

s., i. en uzak, en son: azami en büyük, en yüksek, en fazla; i. son derece, azami derece.

utopia

i. ideal yer veya hal; ütopya.

utopian

s., i .ülküsel mükemmel, ideal, hayali, ütopik; i. utopyacı kimse. ütopianism i. ütopyacılık.

utricle

i., anat. içkulakta bir boşluk, kırbacık; bot. torbacık. utric'ular s. ufak torbaya benzer.

utsupra

Lat. yukarıda gösterildiği gibi.

utter

s. bütün butun, tam, mutlak; son derece; kesin, son, nihai. utterly z. tamamen, bütün bütün. uttermost s., i. azami (derece).

utter

f. (ağızdan) çıkarmak; söylemek, beyan etmek; huk. piyasaya sürmek (sahte şey). utterable s. ağıza alınır, soylenilir.

utterance

i. söyleme, telaffuz; ifade: dilb. söz; huk. piyasaya sürme.

uturn

i. geriye dönüş.

uvea

i., anat. damar tabakası, göz bebeğinin renkli iç zarı.

uvula

i. (çoğ. -lae) anat. küçük dil, dilcik. uvular s. küçük dile ait.

ux

kıs. wife.

uxorial

s. evli hanıma yakışır.

uxoricide

i. karısını öldürme.

uxorious

s. karısına aşırı derecede düşkün. uxoriously z. karısına düşkün olarak. uxoriousness i. karısına aşırı düşkünlük.

uzbek

i. Özbek; Özbekçe.

uzbekistan

i. Özbekistan.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL