under ne demek Türkçe anlamı

(edat), z., s. altına, altında; -dan aşağı, -dan eksik; aşağısına, aşağısında; himayesinde; hükmünde, emrinde, kumandası altında; yetkisinde; z. arasına, altına; aşağıda, aşağı mevki veya halde; daha az; s. alt; az; bastırılmış. under canvas yelkenleri açık. under cultivation işlenmiş (toprak). under oath yeminli. under one's hat gizli. under penalty of the law cezaya çarptırılabilir. under sail yelkenle çalışan; harekete geçmiş (gemi). under the circumstances öyle ise, o halde, bu şartlar altında. two acres under corn mısır ekilmiş sekiz dönümlük arazi.

(önek) altında, altındaki; yetersiz, eksik; aşağısında; ikinci, muavin, yardımcı.

i. yaşından veya seviyesinden beklenenden azını becerebilen kimse.

s. belirli yaşa gelmemiş; olgunlaşmamış.

i., s. koltuk altı; s. koltuk altında olan. underarm pitch yerden atış.

i. karnın alt kısmı; hücum veya zarara açık.

f. (-bid, -ding) öne sürülen fiyattan daha aşağı fiyat teklif etmek; (briç) eldeki değeri söylememek. underbidder i. aşağı fiyat teklif eden kimse.

s. iyi terbiye görmemiş, terbiyesi kıt; saf kan olmayan, cins olmayan.

i. orman veya koruda büyük ağaçların altında bulunan çalılık.

f. (-bought) düşük fiyata satın almak.

i. yapıyı tutan iskelet; hav. iniş takımı.

f., i. hakkından az ücret istemek; yeteri kadar patlayıcı madde koymamak; i. hakkından az ücret.

i.,A.B.D. üniversitede birinci veya ikinci. sınıfta okuyan öğrenci.

i., çoğ. iç çamaşırlar.

i. astar, astar boyası, taban boya; iç ceketi.

s. gizli, casus gibi. under cover gizlice.

i. alt cereyan veya akıntı; gizli cereyan.

f. (-cut, -cutting) i. altını oymak; fiyat kırmak;otoritesini baltalamak; i. alttan kesme; sığır filetosu; alttan kesilmiş kısım.

f., foto. eksik develope etmek; güdük yıkamak.

s. az gelişmiş; geri kalmış.

f. (-did, -done) baştan savma yapmak; gerektiğinden az pişirmek.

i. mücadeleyi kaybedecek durumda olan kimse; haksızlığa maruz kalan kimse.

s. yeterli derecede yapılmamış; yeterli derecede pişirilmemiş.

i., mak. çevirme milini motordan daha yavaş döndüren dişli takımı.

s. istediği şekilde iş bulamayan, kâfi derecede çalıştırılmayan.

f., i. değerinin altında paha biçmek; i. değerinin altında paha biçme.

f. fotoğrafı karanlık çıkarmak; güdük ışığa tutmak. underexposure i. fotoğrafı karanlık çıkarma.

z. ayaklar altında; yolda.

i. iç çamaşırı.

f. (-girt veya -girded) alttan desteklemek.

s. çinicilikte sırlanmadan önce çizilmiş (desen) veya konulmuş (boya).

f. (-went,- gone) çekmek, katlanmak; olmak; geçirmek; uğramak; muptela olmak.

i., s. üniversite öğrencisi; s. üniversite öğrencisine ait.

z., s., i. yeraltında; gizli olarak; s. yeraltında olan; gizli; i. yeraltı; yeraltı geçidi; gen. İng. yeraltı treni, metro; hükümet veya işgal kuvvetlerine karşı faaliyette bulunan gizli teşkilât; yeraltı örgütü.

i. ağaçların altındaki çalılar; bir postun kısa tüyleri.

z., s. el altından, gizlice, sinsi şekilde, hile ile, alçakça; (beysbol, kriket) omuzdan aşağı bir hareketle atılan. underhanded s. el altından, hile ile, alçakça.

f. (-laid), i. altına yerleştirmek; dibini kaplamak; matb. altına destek koymak, desteklemek; i., matb. destakleyici kâğıt.

f. (-lay, -lain, -lying) altında olmak; temelini teşkil etmek; daha evvel mevcut olmak.

f. altını çizmek; önemini belirtmek.

i. ast., madun, mevkice daha aşağı kimse.

f. altını kazmak, altına lâğım kazmak; el altından mahvına çalışmak; ayağını kaydırmak, düşürmek; zayıflatmak.

s., z. en alttaki.

z., (edat), s. altına, altında; s. alt.

s. iyi beslenmemiş.

i., çoğ., A.B.D. don, külot.

i., A.B.D. demiryolu altından geçen yol, alt geçit.

f. hak ettigi maaştan az vermek. underpaid s. hakkından az para alan.

f. alttan takmak veya desteklemek, altına destek koymak. underpinnings i., çoğ. duvar temeli; k.dili. ayaklar.

f. incelikle oynamak; bir rolü eksik oynamak; ehemmiyet vermemek.

s. başkalarına sağlanan imkanları olmayan. the underprivileged imkânları kıt olanlar.

i. üretimin normalden veya gereğinden az olması.

f. hakkı olan kıymeti vermemek.

f., i. (önemini belirtmek için) altına çizgi çizmek; üstünde durmak; i. bir kelimenin altına çizilmiş çizgi.

s., z. denizaltında olan, denizaltı; denizaltında kullanılmaya elverişli; z. denizaltında.

i. bakan muavini, bakan muşaviri, müsteşar.

f. (-sold) fiyat kırarak satmak.

i. iç gömleği, fanila.

f. (-shot) hedefe isabet ettirememek, hedefe erişememek; uçağı normal inişinden önce piste temas ettirerek tekrar havalandırmak.

s. alt dişleri çıkıntılı olan; suyu altından akarak işletilen (su dolabı).

i. alt taraf.

s. altında imza bulunan. the undersigned imza sahibi, imza sahipleri.

s. normalden daha küçük, cılız.

i. iç etekliği; astar veya duble.

s. dingile alttan bağlı (şasi makasları).

i. bir şarkı ile söylenen ikinci derecedeki nağme; gizli mana.

f. (-stood) anlamak; kestirmek; öğrenmek; kavramak, bilmek; haberdar olmak; mana vermek; şart kabul etmek; farz etmek; tahmin etmek; anlayışlı olmak; hemfikir olmak, hisleri paylaşmak. It is understood that... Koşulan şartlara göre... give one to understand ima etmek. understand each other birbirini anlamak; danışıklı döğüşte bulunmak.

s. anlaşılır, anlaşılması mümkün, kavranılır. understandebly z. anlaşılır şekilde; mazereti kabul edilir şekilde.

i., s. anlayış, kavrayış; kafa, zekâ; fikir; söz kesme; anlaşma; anlaşmazlığın halledilmesi; s. akıllı, anlayışlı. understandingly z. anlayışla.

f. olduğundan eksik veya hafif göstermek. understatement bir şeyi olduğundan hafif gösteren ifade.

s. farz edilmiş; söylenmeden anlaşılan.

i., f. başka aktörün rolunü almaya hazır olan aktör, yardımcı aktör; f. başka aktörün yerini alabilmek için onun rolünü ezberlemek.

f. (-took,-taken) üzerine almak, yüklenmek, deruhde etmek; taahhüt etmek.

i. müteahhit, üstenci; bir işe girişen kimse.

i. cenaze işleri görevlisi, ölü kaldırıcısı.

i. el atma, girişme; girişilen iş; cenaze işi; taahhüt, teşebbüs, üzerine alma, deruhde etme; vaat, garanti.

f. hakkından az vergi almak.

i. alçak ses tonu, fısıltı; donuk veya mat renk; ima edilen fikir.

i. deniz yüzündeki akıntıya ters giden dip akıntısı, anafor.

f. değerinden aşağı değer vermek; hafifsemek. undervalua'tion i. değerinden az gösterme.

i., İng. fanila.

s., i., z. su altında olan veya kullanılan; geminin su hattından aşağıda olan; i. su seviyesinin altında olan kısım; z. suyun altında.

z. yolunda, yoluna girmiş, başlanmış.

i. iç çamaşırı.

s., i. normalden az ağırlığı olan; zayıf; i. normalden az olan ağırlık.

f. ilgi uyandıramamak, etkileyememek.

i. büyük orman ağaçları altında büyüyen ufak ağaç veya çalılar.

i. ölüler diyan; toplumun suçlular tabakası, kanunsuzlar âlemi; arz küresinin öbür tarafı.

f. (-wrote,-written) imza etmek; sigorta etmek; bir teşebbüsün masrafını ödemeyi taahhüt etmek; sağlama bağlamak.. underwriter i. sigortacı.