NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

br ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: br
Bulunan Sonuç: 271

br

kıs. British.

br'er

i., (Güney ABD) erkek kardeş, ağabey.

bra

i., A.B.D., k.dili sütyen.

brace

i., f. bağ, kuşak, raptetmeye mahsus herhangi bir şey; mak. matkap kolu; den. prasya; gen. çoğ., (dişçi) tel; tıb destek; ing., çoğ. askı, pantolon askısı; çift; iki veya daha çok satırı birbirine bağlayan işaret; f. sağlamlaştırmak, destek olmak; birbirine tutturmak, raptetmek; den. prasya etmek. brace up k.dili kuvvet vermek, kışkırtmak; sıkmak, sıkı tutmak.

bracelet

i. bilezik; k.dili kelepçe.

bracer

i. destek, kuvvet veren şey veya kimse; A.B.D., k.dili canlandırıcı bir içki, tonik; kol bağı; ok atarken sol bilek ve kolun alt kısmını korumak için takılan bağ.

bracero

i. Meksika'dan ABD'ye getirtilen kontratlı tarla işçisi.

brachial

s. kola ait, kol gibi.

brachiate

s., bot. dalları geniş ve karşılıklı olan.

brachiopod

i., zool. kolsu-ayaklılar.

brachy-

önek kısa.

brachyceph-alic, brachy- cephalous

s. kısakafalı, brakisefal.

bracing

s., i. kuvvetlendirici, kuvvet verici; i. destek, dayanak.

bracken

i. bir çeşit büyük eğreltiotu, bot. Pteridium aquilinum.

bracket

i., f. dirsek, destek, kenet; altından destekle tutturulmuş raf; vergi değerlendirmesi için gelire göre yapılan ayırım; parantez, köşeli parantez; f. parantez içine almak; destek veya dirsek ile tutturmak; bir tutmak, eşit kabul etmek; hedefi makas içine almak.

brackish

s. hafif tuzlu, acı; tatsız. brackishness i. tuzluluk.

bract

i., bot. brakte, bürgü.

bracteate

s., bot. brakteli, bürgülü.

brad

i. ince ve küçük başlı çivi. Not: Argo olarak şımarık anlamına kullanılır. 1980'li yılların dünya 1 numarası tenis yıldızı John McEnroe, "super brad" (süper şımarık) lakabıyla tanınırdı.

bradawl

i. biz, kalem.

brae

i., iskoç. bayır, yamaç

brag

f., i. övünmek, kendini methetmek, yüksekten atmak; övmek, methetmek; i övünme, atma; övürlen kimse; ovünülecek şey.

braggadocio

i. palavra; palavracı kimse.

braggart

i övüngen kimse, yüksekten atan kimse.

brahma

i. Brahma, büyük Hint ilahı.

brahma

i. bacakları tüylü, kuyruğu ve kanatları kısa olan bir çeşit iri Asya tavuğu.

brahman, brahmin

i. Brahma rahibi, Brehmen; bir cins inek Brahmin i. soylu ve kültürlü kimse

brahmanism

i. Brahma dini.

braid

f., i. örmek, örgü şeklinde dokumak; kurdele veya bant ile tutturmak, bağlamak (saç); şerit veya sutaşı ile süslemek; i. örgü, saç örgüsü; şerit, sutaşı; kurdele, bant, şerit (saç için). braiding i. saç örgüsü; saç örgüsü şeklindeki motif veya süs.

brail

i., f., den. yelken ipi, istinga ipi; f. istinga etmek.

braille

i. körlerin parmaklarıyla dokunarak okumaları için kabartma harflerden meydana gelen bir baskı sistemi.

brain

f. kafasını yarmak, beynini patlatmak.

brain

i. beyin dimağ; çoğ. kavrayış, zeka, akıl, zihin, kafa. brain child k.dili fikri eser, buluş. brain fever beyin humması. brainpan i. kafatası. brainsick s. deli, akıl hastası. brainstorm i. ani ve şiddetli gelen cinnet krizi; k.dili ani gelen ilham. brain trust bir grup danışman. brainwash f. beyin yıkamak. brain wave biyol. beyin akımı; k.dili birdenbire akla gelen parlak fikir. beat one's brain kafa yormak, kafa patlatmak. brainless s. akılsız, kuş beyinli. brainy s., k.dili kafalı, zeki.

braise

f. eti veya sebzeyi yağda çevirdikten sonra kendi suyuyla yavaş yavaş pişirmek.

brake

i. çalılık. braky s. çalıyla kaplı.

brake

i., f. fren; keten ve kenevir liflerini ayırmak için kullanılan tokmak veya makina; f. fren yapmak, frenlemek; fren tertibatı takmak; iş1emek (keten veya keneviri). brake adjustment oto. fren ayarı. brake block tekerlek baskı takozu, fren takozu. brake drum oto. fren kasnağı. brake fluid oto. fren mayii, fren akarı. brake lining oto. fren astarı, fren balatası. brake pedal oto. fren pedalı. brake pulley fren kasnağı. brake rod oto. fren çubuğu brake shaft oto. fren mili. brake shoe fren çarığı. brakeman i., A.B.D. brakesman, ing. frenci. brakeless s. frensiz. hand brake el freni.

brake

i. bir çeşit büyük eğreltiotu, bot. Pteridium aquilinum.

bramble

i. böğürtlen çalısı, kaba diken, bot. Rubus fruticosus.

brambling

i. dağ ispinozu, zool. Fringilla montifringilla.

bran

i. kepek. branny s. kepekli.

branch

i., f. dal, kol, şube, bölüm; akarsu kolu: f. dal budak salmak; kollara ayrılmak, şubelere ayrılmak; bölmek, ayırmak; elişi ile süslemek. branch off ikiye ayrılmak; konu dışına çıkmak. branch out geniş1emek, yayılmak, dal budak salmak. root and branch baştan başa, tamamen. brartchleti i. ufak dal. branchy s. dallı budaklı.

branchia

i., zool. solungaç, galsame. branchiate s. solungaş1ı.

branchiopod

i. bir çeşit kabuklu deniz hayvanı.

brand

i., f. marka, alamet, alameti farika; dağlama, dağ, nişan, damga, işaret; namus lekesi, ayıp; dağlamada kullanılan demir; yanan veya yarı yanmış odun parçası; (eski), (şiir) kılıç; f. dağlamak; lekelemek, damgalamak. brander i. dağlayan kimse.

brand-new, bran-new

s. yepyeni, gıcır gıcır.

brandish

f., i. sallamak, savurmak; i. sallama, savurma.

brandling

i., ing. üzerinde sarı lekeleri olan. kızılkahverenkli ve daha çok gübre yığınlarında bulunan küçük solucan, zool. Helodrilus feotidus.

brandy

i. konyak. brandied s. konyağa yatırılmış.

brant

i. koyu renkli birkaç çeşit küçük kaz.

brash

s., A.B.D. aceleci, atılgan, girgin; yüzsüz, küstah.

brash

i. ufalanmış kaya parçaları; dalgaların sahile getirdigi buz parçacıkları; leh. hastalık krizi; sağanak.

brasilia

i. Brasilia.

brass

i., s. pirinç (madeni alaşım); pirinçten yapılmış alet veya eşya; müz. pirinçten yapılmış nefesli çalgılar, bando; A.B.D., (argo) yüksek rutbeli subaylar, omuzu kalabalıklar; (argo) para, (slang) mangır; kendine güven; küstahlık, yüzsüzlük; s pirinçten yapılmış, pirinç, brass band bando, mızıka. brass hat (argo) yüksek rütbeli kara veya deniz subayı. brass knuckles pirinç muşta. brass plate pirinç levha. brassware i. pirinç aletler. brass winds pirinçten yapılmış nefesli çalgılar. get down to brass tacks asıl meseleye gelmek, sadede gelmek. have a lot of brass (argo) fazla atak olmak.

brassage

i. para basma ücreti.

brassard

i. pazubent, kolun üst kısmına takılan bant; kol zırhı.

brassie,brassy

i. baş kısmının altı pirinçten yapılmış golf değneği.

brassiere

i. sutyen.

brassy

s. pirinçten yapılmış, pirinç kaplama; sert ve madeni; k.dili yüzsüz, arsız, cüretkar; cırtlak. brassily z. arsızca. brassiness i. arsızlık.

brat

i. yumurcak, velet.

brattice

i. bir maden ocağında hava deliği meydana getiren tahta v.b.'nden yapılmış bölme.

bratwurst

i. domuz etinden yapılmış ufak sosis.

bravado

i. kabadayılık, kuru sıkı atma.

brave

s., i., f. cesur, yürekli, yiğit; yağız, yakışıklı; i. yiğit kimse, kahraman; Kızılderili savaşçı; f. cesaretle karşı koymak, göğüs germek, karşı gelmek. bravely z. yiğitçe.

bravery

i. cesaret, kahramanhk, yiğitlik; gösteriş, ihtişam.

bravo

(ünlem) Aferin! Bravo!

bravo

i. haydut, eşkıya, cani, suikastçı.

bravura

i., müz. hareketli bir parça veya bölüm; yorumlamada hüner gösterisi.

brawl

i., f. gürültülü munakaşa, ağız dalaşı, kavga; A.B.D., (argo) gürültülü ziyafet; eski bir Fransız halk oyunu; f kavga etmek; patırtı etmek; gürül gürül akmak.

brawn

i. iyi gelişmiş adale; adale kuvveti; haş1anmış yabani domuz eti.

brawny

s. kuvvetli, adaleli. brawniness i. kuvvetlilik, adaleli oluş.

braxy

i., s. çogunlukla oldürücü olan sarı bir koyun hastalığı; s. bu hastalığa yakalanmış.

bray

i., f. anırma, kulakları tırmalayan herhangi bir ses; f. anırmak; gürültülü ve hoşa gitmeyen sesler çıkarmak.

bray

f. ezmek, ezerek ufalamak, dövmek.

brayer

i. baskı iş1erinde mürekkebi düzgünce yaymak için elle kullanılan silindir.

braze

f. pirinçle kaplamak; pirince benzer hale getirmek; pirinçten imal etmek; pirinç veya çelikle kaynak yapmak.

brazen

s. pirinçten yapılmış; pirinç gibi; utanmaz, yüzsüz, arsız. brazenfaced s. yüzsüz, arsız. brazenly z. yüzsüzlükle. brazenness i. yüzsüzlük.

brazen

f. yüzsüzlükle karşılamak; yüzünü kızdırmak. brazen a thing out işi pişkinliğe vurmak.

brazier

i. pirinç işleri yapan kimse; mangal, maltız

brazil

i. Brezilya. Brazil nut Brezilya kestanesi. Brazilian i., s. Brezilyalı; s. Brezilya ile ilgili.

brazil, brazilwood

i. bakkam ağacı, kızılağaç; bu ağaçtan elde edilen kızıl boya.

brazzaville

i. Brazzaville.

breach

i., f. kırık, yarık, gedik; ihlâl, riayetsizlik (kanun v.b.); bozulma; balinanın suda sıçraması; dalgaların sahile vurarak kırılması; (eski) yara; f. gedik veya rahne açmak. breach of the peace asayişi ihlâl etme, kavga. breach of promise sözünden dönme, özellikle evlenme vaadini tutmama. breach of trust emniyeti kötüye kullanma leap into the breach imdada yetişmek.

bread

i. ekmek, yiyecek; maişet, geçim; (argo) para breadbasket i. ekmek sepeti; mec. tahıl ambarı; (argo) mide. bread crumb ekmek kırıntısı, ekmek içi. breadfruit i. ekmek ağacı, bot Artocarpus. bread line parasız ekmek veya yemek almak için meydana gelen kuyruk. breadroot i. yenilebilen bir bitki kökü. breadstuff i. ekmeklik tahıl. breadwinner i. kendisinin ve kendisine muhtaç olanların geçimini temin eden kimse. bread and butter tereyağlı ekmek; k.dili geçim, maişet. cast one's bread upon the waters karşılığını beklemeden iyilik etmek. know which side one's bread is buttered on gerçek çıkarının nerede olduğunu bilmek.

breadth

i. genişlik, en, arz, enlilik. breadthways, breadthwisez enine, genişliğine.

break

f kırmak, parçalamak; ihlâl etmek, riayet etmemek, uymamak (kanuna); bir yerini kırmak, yaralamak; bozmak, araya girmek; sona erdirmek, bitirmek; nüfuz etmek, içine girmek; iflâs ettirmek; bozdurmak (para); kaçmak, firar etmek; elek. devreyi bozmak, devreyi kapatmak; parçalanmak, kırılmak; kopmak (fırtına): kesilmek; birdenbire yön değştirmek; fırlamak; ilgisi kesilmek; sudan fırlamak (balık); top atmak, iflâs etmek. break bread yemek yemek; yiyeceği birlikte paylaşmak. break down işlemez hale gelmek; ruhen yıkılmak; kendinden geçmek; itiraf etmek; teslim olmak; yıkmak; tahlil etmek, kısımlara ayırmak; kısımlara ayrılmak. break a fall düşüşü hafifletmek. break ground inşaatın ilk kazısını yapmak; başlangıç yapmak. break a habit kötü alışkanlıktan kurtulmak. break in zorla girmek; lafa karışmak; araya girmek; alıştırmak. break into tecavüz etmek, zorla girmek. breaka journey seyahate aravermek. break the law suç işlemek, kanuna karşı gelmek. break the news haber getirmek; alıştıra alıştıra haber vermek. breakoff kırılıp ayrılmak; birdenbire durmak; ilişiğini kesmek. break open kırmak, zorla açmak. break out zuhur etmek, patlak vermek; tıb dökmek (sivilce, kızamık v.b.); (hapishane v.b.'den) firar etmek. break out in song birdenbire şarkı söylemeye başlamak. break a promise sözünden vaz geçmek. break a record rekor kırmak. break a strike grevi dağıtmak. break up dağılmak; dağıtmak; bozuşmak; (argo) kendini tutamayıp gülmek. break a will huk. vasiyetnameyi bozmak. break wind yellenmek, osurmak. break with ilgisini kesmek.

break

kırık, çatlak, aralık, açıklık, fasıla; atılma; kaçış; ani kesiş, ani düşüş; az bir miktar, parça, kısım; k.dili fırsat, şans; k.dili gaf, pot; elek. devrenin bozulması, devrenin kapanması; cazda solo bölüm; borsada ani fiyat düşüşü; matb. paragraflar arasındaki fasıla; matb., çoğ. bir metinden bazı kısımların atlandığını gösteren noktalar(...). a bad break fena bir pot, şanssızlık. the break of day günün ağarması.

break through

i., ask. cepheyi yarıp geçme; hamle.

break up

i. kısılma, bozulma, dağılma, parçalanma; Kan. buzların çözülmeye başladığı zaman.

breakable

s. kırılır.

breakage

i. kırma, kırılma; kırılan şeylerin tutarı; ikt. kırılma payı, kırık bedeli.

breakdown

i bozulma, durma (makina); asap bozulması, çökme; teferruatlı hesap; analiz.

breaker

i. kırıcı şey veya kimse; sahile çarparak köpük haline gelen dalga; den. mancana, gemilerde kullanılan küçük su fıçısı.

breakfast

i., f. kahvaltı, sabah kahvaltısı; f. kahvaltı etmek; kahvaltı çıkarmak, kahvaltı vermek.

breaking

i. kırılma. breaking point kırılma noktası. breaking and entering huk. meskene tecavüz.

breakneck

s. tehlikeli, kafa göz yarabilen.

breakwater

i. dalgakıran.

bream

i. çipura, karagöz, mercan gibi birkaç cins balık; çapak, zool. Abramis brama. fresh water bream sırtar balığı. sea bream karagöz balığı, zool Saryus; sarıgöz, zool. Cantharus lineatus; sarpa, zool. Padentus centrodontus. red sea bream mercan balığı, zool. Pagellus erythrinus.

bream

f., den. karina yakmak,raspa etmek.

breast

i., f. göğüs, meme; sine, kalp, yürek, gönül, iç; f. göğüs germek, karşı durmak; göğüslemek. breastband i. eyerin göğüs kayışı, sinebent kayışı; den. iskandil atan neferin göğüs verip dayandığı halat. breastbone i. göğüs kemiği, kas kemiği, iman tahtası breast-deep s. göğüs boyu (su v.b.) breast drill göğüs matkabı. breastfast i. palamar, gemileri birbirine ve iskeleye bağlayan halat. breast-feed f. meme vermek. breast-high s. göğüs boyu, göğüs hizasına kadaryükselen. breasthook i., den. çatal,yatırma paraçolu. breastknot i. göğüse takılan kordele bağı. breastplate i. gögüslük zırh. breast rope den. korkuluk, halat, göğüs halatı. breast stroke kurbağalama yüzüş. breast wheel su seviyesi ,mihveri ile beraber olan su dolabı. breastwork i. siper, göğüs siperi. make a clean breast of itiraf etmek, içini dökmek.

breasted

s. göğüslü. double breasted kruvaze, çift sıra düğmeli. single breasted tek sıra düğmeli.

breath

i. nefes, soluk; bir nefeslik zaman, dem, an; fısıltı; hafif rüzgâr; ağızdan çıkan buhar, buğu. breathtaking s. heyecan veren, insanın nefesini kesen. catch one-s breath soluğu kesilmek, soluk almak, dinlenmek. in the same breath bir solukta, aynı zamanda. save one's breath boşuna nefes tüketmemek. out of breath soluğu kesilmiş, soluk soluğa. take one's breath away insanın nefesini kesmek, heyecan uyandırmak. under one's breath alçak sesle fısıldayarak.

breathable

s. teneffüs edilebilir, nefes alınabilir.

breathe

f. nefes almak, teneffüs etmek, soluk almak; hafifçe esmek; yaşamak, var olmak; koku neşretmek; nefes alıp vermek; fısıldamak; ifade etmek, belirtmek; agzından püskürtmek; hayat vermek, canlandırmak; nefes aldırtmak. breathe again veya freely rahat nefes almak.

breather

i. nefes alan kimse; k.dili teneffüs, paydos, ara.

breathing

i. teneffüs, nefes alma; nefes; bir nefeslik zaman, an; söyleme, ağza alma; ümit, hasret; hafifçe esiş; dilb. h'' harfinin sesi. breathing space rahatça nefes alma imkânı; dinlenme zamanı.

breathless

s. nefes nefese, soluğu kesilmiş; nefesini tutmuş, sessiz; soluğu kesen, korkutucu; ölü, cansız; hareketsiz, kımıldamayan. breathlessly z. soluk soluğa. breathlessness i. soluksuzluk.

breccia

i, jeol. breş, brike, birbirine yapışık köşeli parçalardan meydana gelmiş kaya.

bred

bak. breed bred out dejenere olmuş, cinsi karışmış. ill-bred s. terbiye görmemiş .well-bred s. iyi terbiye görmüş.

breech

f. kuyruk takmak (tüfeğe); pantolon giydirmek.

breech

i. kıç, dip, arka; top kuyruğu. breech block topun kuyruk kapağı, kama gövdesi. breechcloth i. edep yerlerini örtmek için kalça etrafıyla bacak arasına sanlan örtü. breechloader i. kuyruktan dolma top veya tüfek.

breeches

i., çoğ pantolon; dizlik, külot pantolon.

breeches buoy

cankurtaran varagelesi.

breeching

i. eyerin atın arkasından geçen kayışı.

breed

f., i. doğurmak, yavrulamak; çiftleştirmek, üretmek; özel olarak yetiştirmek; sebep olmak, hâsıl etmek, kaynak teşkil etmek; gelişmek; hâsıl olmak; türemek; i. cins, soy, nesil; çeşit, tip. breeder reactor üretici reaktör.

breeding

i. doğurma, üreme; yetiştirme; terbiye; bitki ve hayvan türlerini ıslah etme.

breeze

i., ing. kok ve mangal kömürü artığı kul ve kömür parçaları.

breeze

i., f. hafif rüzgâr, esinti, meltem; ing., k.dili münakaşa, huzur bozucu bir şey; f., k.dili coşarak gitmek, kolayca bitirmek. in a breeze (argo) kolayca.

breeze, breese, brize

i. atsineği.

breezeway

i. iki bina arasındaki yalnız üstü kapalı geçit.

breezy

s. havadar, rüzgârlı; canlı, hareketli. breezily z. esintili olarak. breeziness i. rüzgarlı oluş.

brethren

i. kardeşler; ihvan (dini konularda ve tarikatlarda).

breve

i., müz. iki tam notaya eşit nota; huk. resmi yazı; sesli harflerin kısa okunması için üzerlerine konulan ^ işareti.

brevet

i. subayların fahri ve salâhiyetleri sınırlı olarak atandıkları bir üst rütbe.

breviary

i. Katolik kilisesinde okunan günlük dua ve okuma parçalarından ibaret kitap; diğer kiliselerde kullanılan buna benzer kitap.

brevier

i., matb. 8 puntoluk harf.

brevity

i. kısalık, kısa oluş; bir fikrin kısaca ifade edilmesi.

brew

f., i. mayalama yoluyla bira gibi içkiler yapmak; hazırlamak, kaynatmak, sebep olmak (fesat, kötülük v.b.); i. bir defada çekilen miktar (bira); mayalanmak suretiyle hazırlanmış içki. be brewing patlamak üzere olmak.

brewage

i. maya ile yapılmış içkiler.

brewer

i. bira yapan kimse, biracı.

brewery

i. bira fabrikası.

brewis

i., leh. et suyu; tirit, et suyuna batırılmış ekmek.

briar

bak. brier.

bribe

i., f. rüşvet; f. rüşvet teklif etmek veya vermek. bribery i. rüşvetçilik.

bric-a-brac

i. ufak tefek süs eşyaları, biblolar, antikalar.

brick

i., f. tuğla, tuğla biçiminde şey; k.dili mert ve iyi bir kimse; f. tuğla döşemek, tuğla ile örmek veya kapamak. brickbat i. tuğla parçası, fırlatılan herhangi bir şey; k.dili hoşa gitmeyen söz veya tenkit, taş. brirck dust tuğla tozu, horasan. brickkiln i. tuğla fırını. bricklayer i. duvarcı, tuğla örücü. brick maker tuğlacı. brick red kiremit rengi. brickwork i. tuğla işi. brickyard i. tuğla harmanı. drop a brick pot kırmak, gaf yapmak, çam devirmek. brick up tuğla örmek.

bricole

i. bilardo oyununda bir vuruş; beklenmedik bir darbe veya dolaylı bir hareket.

bridal

s., i. gelin veya düğüne ait; i. düğün. bridal chamber zifaf odası, gerdek. bridal wreath bof Spiraea cinsinden küçük beyaz çiçekli birkaç ,ceşit bitki; keçisakalı.

bride

i. dantel veya nakışta motifleri birbirine bağlayan bağ, atkı, ilmik v.b.; süslü kadın şapkası şeridi.

bride

i. gelin, yeni evli kadın veya evlenmek üzere olan kız. give away the bride nikâhta gelini güveye teslim etmek.

bridegroom

i. güvey, damat.

bridesmaid

i. düğünde gelinin yanında bulunan genç kız.

bridewell

i., ing. ıslahhane, hapishane.

bridge

i., f. köprü; kaptan köprüsü; anat. burun kemiği; dişçi. köprü; müz. köprü; gözlüğün buruna oturan kısmı; f. köprü yapmak, köprü kurmak. bridgehead i., ask. köprübaşı mevzii. burn one's bridges ricat yolunu kesmek, geriye dönüş imkânını yok etmek. bridgework i., dişçi. köprü.

bridge

i., iskambil briç, briç oyunu. bridge tournament briç turnuvası.

bridging

i. destekleme.

bridle

i. eyerin atın başına isabet eden kısmı; gem; bağ; den. iki gemi demirini birleştiren zincir veya halat. bridle hand dizgini tutan el, sol el. bridle path atlılara mahsus yol. bridle rein dizgin.

bridle

f. gem vurmak, dizginlemek; hareketlerini sınırlamak; baş kaldırmak; karşı gelmek.

brie cheese

Kuzey Fransa'da Brie bolgesinde yapılan tuzlu ve yumuşak bir cins peynir.

brief

s., i., f. kısa, muhtasar, birkaç kelime ile ifade edilen; i. özet, hulâsa; huk. dava özeti; lâyiha, yazılı belge; üzerinde Papa'nın mührü bulunan mektup; f. özetlemek, hulâsa çıkarmak; ing., huk. avukat tutmak. I hold no brief for him Ben onu müdafaa etmiyorum. in brief kısaca, özet olarak. briefly z. kısaca. briefness i. kısa oluş.

briefcase

i. evrak cantası.

briefing

i. bir işe başlamadan evvel kesin ve ayrıntılı bilgi vermek için yapılan kısa toplantı.

brier, briar

i. funda, bot. Erica arborea. brierroot, brierwood i. funda kokunun pipo yapımında kullanılan tahtası; bu tahtadan yapılmış pipo.

brig

i., den. brik, iki direkli randalı kabasorta gemi; geminin hapishanesi.

brigade

i., f. tugay, liva; ekip, yangın için organize edilmiş bir grup insan; f. bir araya getirmek, gruplar meydana getirmek; alayları tugaylara göre tanzim etmek.

brigadier

i. tuğbay, albayla tuğgeneral arasında bir rutbe. brigadier general tuğgeneral.

brigand

i. eşkıya, haydut, saki. brigandage i. eşkıyalık.

brigantine

i. den.gulet (gemi); perkende.

bright

s., z. parlak, ışıldayan, ışıklı, aydınlık; renkli; şeffaf, berrak; muhteşem, şaşaalı; zeki; canlı, hareketli; memnuniyet verici, mutlu; z. parlak bir şekilde. brightly z. parlak bir şekilde. brightness i. parlaklık.

brighten

f. parlamak neşeli ve canlı olmak; parlatmak, aydınlatmak, canlandırmak, neşelendirmek. Bright's disease tıb. bir çeşit böbrek hastalığı.

brill

i. kalkan cinsinden yassı bir balık, dikensiz kalkan, zool. Rhombus laevis.

brilliance

i. fevkalade parlaklık; ihtişam; zekâ parlaklığı.

brilliant

s., i. çok parlak, göz alıcı; çok zeki; i. pırlanta; matb. üç puntoluk harf. brilliantly z. parlak bir şekilde.

brilliantine

i. briyantin; alpakaya benzer bir çeşit kumaş.

brim

i., f. bardak veya fincan gibi çukur bir kabın ağzı, kenar; dışarı doğru taşan veya çıkıntılı olan kenar; f. ağzına kadar dolu olmak; ağzına kadar doldurmak. brimful s. ağzına kadar dolu. brimmer i. ağzına kadar dolu kadeh veya kâse.

brimstone

i. kükürt; cadaloz kimse, kavgacı kadın.

brindle

i. gri veya kahverengi zemin üstüne benekli veya çizgili renk karışımı; benekli veya çizgili hayvan. brindled s. benekli, çizgili; gri; kahverengi.

brine

i., f. tuzlu su, salamura; deniz, okyanus; deniz suyu; f. tuzlu suya bastırmak salamura etmek.

bring

f. getirmek; hâsıl etmek; sevketmek; icbar etmek, mecbur tutmak. bring about sebep olmak, hâs etmek; beraberinde getirmek. bring an action, bring suit dava etmek. bring around, bring round kandırmak, ikna etmek; ayıltmak, kendine getirmek. bring down the house tavan yıkılırcasına alkışlanmak. bring forth hâsıl etmek, meydana getirmek; doğurmak; sebep olmak. bring forward ileri sürmek, ortaya atmak; hesap yekününü nakletmek. bring home to ikna etmek, gerçeği kabul ettirmek, ispat etmek. bring in ithal etmek; arzetmek; kazandırmak bring off başarı1ı olmak. bring on husule getirmek, sebep olmak. bring out meydana çıkarmak, göz önüne sermek, belirtmek; neşretmek. bring over kandırmak, ikna etmek. bring to den. gemiyi orsa alabanda etmek; aklını başına getirmek, ayıltmak. bring to bear etkilenmesine sebep olmak. bring to book hesap verdirmek. bring to pass yaptırmak husule getirmek. bring through hastalıktan kurtarmak. bring under ram etmek; kendi buyruğuna tabi etmek. bring up yetiştirmek büyütmek: yaklaşmasını sağlamak. bring up the rear bir sıranın sonuna gelmek.

bringing-up

i. çocuk bakımı ve terbiyesi.

brink

i. kenar (uçurum, felaket); kıyı. on the brink of destruction mahvolmak üzere. on the brink of the grave bir ayağı çukurda: ölmek üzere.

brinkmanship

i. belirli bir gayeye ulaşmak için büyük bir rizikoyu göze almak (çoğunlukla siyasi hayatta).

briny

s. tuzlu, salamura tadında.

brioche

i., Fr. paskalya çöreği hamuru ile yapılmış tatlı çörek.

briquette, briquet

i. briket, sıkıştınlmış kömür tozu.

brisk

s., f. canlı, hareketli, uyanık: sert, kamçılayan (hava ve rüzgar); f. canlandırmak, hareketlendirmek; canlanmak, hareketlenmek. briskly z. canlı olarak. briskness i. canlılık, hareketlilik.

brisket

i. hayvanın göğüs eti, döş.

bristle

i., f. kalın ve sert kıl, domuz kılı; f. tüylerini kabartmak, öfkelenmek: dikelmek; diken diken olmak (saş, kıl,ve tüy); sert kılları andıran bir şeyle dolu veya kaplı olmak; dikeltmek. bristly s. kıllı; öfkeli.

brit

i. ufak ringa balığı; bir cins kabuklu ufak deniz hayvanı.

britain

i. Britanya, ingiltere adaları.

britannia

i. Büyük Britanya, Britanya imparatorluğu. britannia metal bazen kaşık, çatal, bıçak yapımında kullanılan bir çeşit beyaz maden alaşımı, beyaz metal.

britannic

s. Britanya'ya ait.

britches

bak. breeches.

briticism

i. ingiliz ingilizcesine has deyim veya söz.

british

s., i. Britanya'ya ait; i. ingiliz, Britanyalı. Britisher i. ingiliz.

briton

i. eski zamanlarda Britanya adasmın güneyini istila eden Keltlerden biri; Britanya imparatorluğunda oturan kimse.

brittany

i. Bretanya.

brittle

s., i. kolay kırılır, gevrek; i. içinde fındık v.b. bulunup soğuduğu zaman gevrekleşen ve erimiş şekilde yapılan tatlı.

britzka, britska

i. üstü açılır kapanır uzun araba, brıçka.

broach

i. matkap, sivri ve delici bir alet, siş, boşaltma tığı, rayma.

broach

f. delmek, delik açmak; fıçı açmak; çekmek; ortaya atmak, öne sürmek (bira, şarap v.b.'ni); den. birdenbire orsaya gelip fazla yatmak.

broad

s., i. geniş enli; hudutsuz; belli, açık; belli başlı, ana, genel, umumi; kaba; serbest, liberal; i. açıklık; (argo) kadın; (argo) fahişe. Broad Church i. ingiliz kilisesinde serbest fikirli zümre. broad bean bakla. broad daylight güpegündüz. broad jump uzun atlama. broad seal devletin resmi mührü. broadly z. geniş olarak. broadness i. genişlik.

broad-gauge

s., d.y. raylar arasında 15 m'lik veya daha geniş mesafe olan, geniş hat meydana getiren; A.B.D., mec. her şeyi ilginç bulan.

broad-minded

s. açık fikirli.

broad-shouldered

s. geniş omuzlu.

broadax

i. balta, savaş baltası.

broadbrim

Kuveyker (kuaker) mezhebine bağlı kimse.

broadbrim

i. geniş kenarlı şapka.

broadcast

f., i., s., z. radyo ile yayınlamak, neşretmek; saçmak; etrafa yaymak (dedikodu v.b.); radyo ile yayın yapmak, haber iletmek; saçma suretiyle tohum ekmek; i. radyo yayını; neşriyat, radyo programı; s. yayınlanmış, neşredilmiş; neşriyata ait; saçılmış; z. geniş bir alana yayılmak üzere. broadcaster i. radyo ile yayın yapan kimse veya firma; etrafa yayan kimse.

broadcloth

i. ince pamuklu,yünlü veya suni ipekten dokunmus kumaş.

broaden

f. genişlemek, genişletmek.

broadloom

i. eksiz halı.

broadside

i., den. borda; borda ateşi: geniş taraf: kötü muamele: eskiden halka dağıtılan bir yanı basılmış el ilanı.

broadsword

i. pala; geniş ağızlı kılıç.

broadway

i., A.B.D. Broadway Caddesi: Broadway tiyatro dünyası. offBroadway i. deneysel tiyatro.

brobdingnag

i. Swift'in ,Guliliver'in Seyahatleri adlı kitabında adı geçen ve herşeyin aslından çok büyük olduğu üIke.

brocade

i., f. brokar, bir yüzü kabartmalı kumaş; f. desenli olarak dokumak.

brocatel

i. yüksek kabartmalı bir çeşit kumaş; özellikle ispanya ve italya'ya has bir çeşit renkli süs mermeri.

broccoli

i. karnıbahara benzer bir bitki: kıvırcık lahana; bu bitkinin yaprakları ve sapları yenen ve göbek vermeyen bir çeşidi.

brochure

i. broşür, küçük kitap, risale.

brogan

i. bir nevi kalın ayakkabı.

brogue

i. bir nevi erkek ayakkabısı; bir çeşit kaba ve sağlam ayakkabı.

brogue

i. ingilizce'de irlanda aksanı.

broil

f., i. ızgara yapmak, ateşte pişirmek; kızartmak; fazla ısıya maruz kalmak; sabırsızlık v.b.'nden tutuşmak, kendi kendini yemek; i. ızgara. broiler i. et veya balık pişirmeye mahsus ızgara veya tava; ızgaralık piliç.

broil

i., f. münakaşa, mücadele, kavga, kargaşalık: f. münakaşa etmek, patırtı etmek.

broke

bak. break; s, k.dili meteliksiz, cebi delik.

broken

bak. break; s. kırılmış, parçalanmış, yarılmış, yarık, kırık (çizgi); eksik, parçaları kırılmış (çay, yemek takımı); ihlâl edilmiş, çiğnenmiş, yer yer kesilmiş, inkıtaa uğramış; ruhça ve bedence zayıf düşmüş; terbiye edilmiş (at v.b.); bozuk, fena konuşulan (dil) : iflâs etmiş, mahvolmuş. broken lot sayısı yüzden az olan satılık hisseler (borsa) . broken-down s. çökük, bozuk, bitkin. broken-hearted s. kalbi kırık, ümitsizliğe kapılmış. broken-winded s. soluyan (at). be all broken up over (bir şeyden dolayı) çok üzgün olmak.

broker

i. simsar, komisyoncu, tellal.

brokerage

i. komisyonculuk, simsarlık; komisyon, simsarlık ücreti.

bromate

i., f., kim. bromat asidinin tuzu; f. bromin ile karıştırmak.

bromic acid

kim. bromür asidi, asit bromik.

bromide

i., kim. bromür asidinin tuzu; (argo) soğuk ve sıkıcı bir kimse; tatsız ve bayağı söz. bromide paper fotoğraf kâğıdı.

bromine

i., kim. brom.

bronchi

i., çoğ., bak. bronchus.

bronchia

i., çoğ., anat. bronşlar, ciğer kasabaları. bronchial s. bronşlara ait.

bronchitis

i. bronşit, nefes borusu ile bronşların arasındaki zarın iltihaplanması.

bronchopneumonia

i., tıb. bir çeşit zaturree; bronş1arın ve ciğerlerin iltihabı.

bronchus

i., anat. bronş, akciğer borusu.

brontosaurus

i. Juraik devrinde yaşayan dinozor cinsinden çok büyük bir hayvan.

bronze

i. bronz, tunç; bronz rengi; bronzdan yapılmlş sanat eseri.

bronze

f. bronzlatmak, bronzla kaplamak; güneşte yakmak, karartmak. Bronze Age ark. Tunç Devri

brooch

i. broş, iğne.

brood

f., s. kuluçkaya yatmak: derin derin düşünmek, düşünceye dalmak; s damızlık. brooder i. kuluçka makinası; arpacı kumrusu, düşünceli kimse. broody s. kuluçkaya yatmak isteyen; düşünceye dalan.

brook

i. çay, ırmak küçük nehir. brooklime i. bakabunga, bot. Veronica beccabunga brookweed i. su sıçan kuyruğu bot. Samolus.

brook

f. tahammül etmek, çekmek, dayanmak.

brooklet

i. küçük çay veya dere.

broom

i. saplı süpürge; katır tırnağı bot. Genista scoparia. butcher's broom Yalova mercam; tavşan memesi, yaban mersini, bot. Ruscus aculeatus. spiny broom şimşek ağacı, bot. Calycotome spinosa. broom corn süpürge darısı, bot. Andropogon sorghum. broomrape i. canavar otu, bostan bozan, bot. Orobanche. broomstick i. süpürge sopası.

bros

kıs. brothers.

broth

i. et veya balık suyu et suyuna çorba.

brothel

i. genelev, umumhane .

brother

i. erkek kardeş, birader; aynı cemiyette üye. brotherhood i. kardeşlik, birlik, beraberlik; bir kuruluş veya kuruma üye olanlar. brotherin-law i enişte; kayınbirader: bacanak. brotherliness i. kardeşçe oluş. brotherly s. erkek kardeşe özgü, ağabeyce.

brougham

i. kupa arabası: elektrikle iş1eyen eski bir tip otomobil.

brought

bak. bring.

brow

i. kaş: alın: çehre, yüz: yamaç, sarp bir yerin kenarı.

browbeat

f. sert bakış veya sözlerle gözünü korkutmak, yıldırmak.

brown

i., s., f. kahve rengi; s. kahverengi, kahve renkli, esmer derili; güneşten yanmış; Malezya ırkına mensup; f. karartmak, kararmak; esmerletmek, esmerleşmek; kızartmak. brown bread siyah ekmek. brown paper kahverengi veya diğer koyu renk bir ambalaj kâğıdı. brown study derin ve ciddi düşünceler, sıkıntı sonucu olan dalgınlık. brown sugar rafine edilmemiş veya kısmen rafine edilmiş şeker, esmer şeker. do it up brown k.dili etraflıca yapmak, başarmak. be browned off ing., k.dili bıkmak, usanmak.

brownie

i. halk masallarında gizlice ev iş1erine yardımcı olan iyi huylu bir peri; A.B.D. fındıklı ve çikolatalı bir çeşit kek. Brownie 7-9 yaş1arı arasında kız izci; bir çeşit ucuz fotoğraf makinası.

brownout

i. kısmi karartma, voltaj duşüklüğü

brownstone

i. kahverengi kumtaşı: bu taştan yapılmış ev.

browse

f., i. (otlamak, yemek sığır, koyun v.b.); (kitabı) gözden geçirmek; i. fidanların ve ağaçların taze sürgünleri veya dalları.

bruin

i. ayı.

bruise

f., i. çürütmek, berelemek, ezmek; incitmek, kırmak; dövmek (havanv.b.'de); çürük peyda etmek,bir yerini çürütmek, berelemek; incinmek; i. çürük, bere ezik. bruiser i. boksör; k.dili kaba ve güclü adam.

bruit

f. etrafa yaymak, sayialar çıkarmak.

brummagem

s., i. gösteriş1i fakat değersiz; sahte, taklit; i. şatafatlı fakat değersiz olan şey.

brunch

i., A.B.D., k.dili sabah ile öğle arasında yenen, hem kahvaltı hem de öğle yemeği yerine geçen öğün.

brunet

i., s. koyu renk saç cilt ve göz; esmer oğlan veya adam; s. esmer.

brunette

i. s. esmer kız veya kadın; s. esmer.

brunt

i. darbe, hamle, yüklenme. bear the brunt asıl yükü taşımak.

brush

i., f. fırça; fırçalama: çok tüylü kuyruk, özellikle tilki kuyruğu: kısa bir temas veya karşılaşma; müfreze çarpışması; elek. fırça; f. fırçalamak; süpürmek; hafifçe dokunmak, değinmek; aceleyle ve telâş1a hareket etmek. brush aside brush away bir kenara itmek, bertaraf etmek. brush off başından atmak, savmak; tozunu almak. brush up tazelemek.

brush

i. çalıllk, fundalık: çalı çırpı; yer yer meskun olan ormanlık bölge. brushwood i. çalı çırpı; sık çalılık, fundalık.

brushoff

i., k.dili olumsuz cevap.

brusque, brusk

s. sert, ters kaba. brusquely z. kabaca. brusqueness i. kabalık terslik.

brussa, brusa

i. Bursa şehri.

brussels

i. Brüksel. Brussels carpet Brüksel halısı. Brussels lace el dokuması. Brüksel danteli. Brussels sprouts Brüksel lahanası, ufak lahana.

brut

s. sek.

brutal

s. vahşi, yabani; hayvani; merhametsiz, insanlıktan uzak; kaba, nezaketsiz; makul olmayan, mantıksız. brutally z. vahşi bir şekilde. brutal'ity i. vahşilik.

brutalize

f. hayvanca veya gaddarca davranmak, böyle bir davranışa sebep olmak. brutaliza'tion i. vahşileştirme, vahşileşme.

brute

i., s. hayvan; hayvan gibi adam; insanların hayvanca arzu ve duyguları; s. düşüncesiz, mantıksız; hayvan gibi vahşi; zalim; şehvete ait, bedensel by brute force beden kuvveti ve zorla.

brutish

s kaba, hayvan gibi, insanlıktan uzak; bedensel, cinsel; uygarlıktan yoksun. brutishly z. hayvanca. brutishness i. hayvanlık, kabalık.

bryology

i. botaniğin yosunlar kısmı, yosun bilgisi.

bryony

i., bo.t şeytan salgamı. white bryony akasma, bot. Bryonia dioica.

bryophyte

i., bot. yosun. bryophytic s. yosun cinsinden.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL