NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

bu ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: bu
Bulunan Sonuç: 270

bu

kıs. bushel.

bub

i., k.dili kardeş, ulan.

bubble

i., f. kabarcık, hava kabarcığı; değersiz ve göz boyayıcı herhangi bir şey; sahte hareket, gösteriş; kaynayış, kaynama; f. kaynamak, flkırdamak, kabarcıklar çıkarmak; kaynatmak, fıkırdatmak. bubble ehamber fiz. elektron v.b. hareketlerini gösteren cihaz. bubble gum çiklet. bubble over coşmak. bubbly s. kabarcıklı; coşkun.

bubbler

i. fıskıye, şeklinde çeşme.

bubo

i., tıb. kasık lenfa bezlerinin bir cins iltihabı, hıyarcık.

bubonic plague

tıb. hıyarcıklı veba.

bubonocele

i., tıb. kasık fıtığı.

buccal

s., anat. yanağa ait.

buccaneer

i. korsan, deniz eskiyası

bucentaur

i. yarı insan yarı boa şeklinde olan efsanevi bir canavar; eski devirlerde özel törenlerde kullanılan Venedik devlet kayığı.

bucephalus

i. Büyük İskender'in savaş atı

bucharest

i. Bükreş.

buck

f. sıçramak (at); sıçrayıp binicisini sırtından atmak; A.B.D., k.dili karşı gelmek, itaatsizlik etmek; A.B..D., k.dili sallanarak gitmek (araba); mad. ezmek. buck for A.B.D., (argo) (terfi v.b.'ni) temin etmeye uğraşmak. buck up k.dili canlanmak, canlandırmak.

buck

i. erkek geyik, antilop, tavşan, koyun veya keçi; erkek hayvan; aldırışsız delikanlı; A.B.D., k.dili, asağ. erkek kızılderili veya zenci; A.B.D. (argo) dolar. buck bean su yoncası, bot. Menyanthes trifoliata. buck fever A.B.D., k.dili tecrübesiz avcının heyecanı. buck saw çerçeveli testere. pass the buck sorumluluğu başkasına yüklemek

buckboard

i. iki kişilik esnek ve uzun araba.

bucket

i., f. kova, gerdel; tulumba pistonu. bucket seat çanak biçiminde koltuk. bucket shop borsa hisseleri üzerinden vurgun yapan; meyhane gibi yer. kick the bucket (argo) nalları dikmek, ölmek bucketful i. bir kova dolusu.

bucket

f. kova ile taşlmak veya çekmek; dörtnala at koşturmak; borsa hisseleri üzerinden vurgun yapmak; süratle hareket etmek veya ettirmek.

buckeye

i. Amerika'ya mahsus atkestanesine benzer birkaç çesit ağaç Buckeye i., A.B.D. Ohio eyaletinde oturan kimse.

buckish

s. fazla şık, züppe, hoppa.

buckle

i., f. toka, kopça; f. toka veya kopça ile tutturmak, iliştirmek; ısı veya basınç ile bükülmek, eğrilmek veya bükmek (madeni eşya) buckle down to work ise ciddiyetle girişmek.

buckler

i., f kalkan, siper; den. loça kapağı; f. muhafaza etmek, korumak buck private A.B.D., (arao) er, nefer.

buckra

i., asağ, siyahların kullandıklan bir terim beyaz adam.

buckram

i., f. tela, terzilikte ve ciltçilikte kullanılan çirişli pamuklu bez; suni ve fazla resmi tavır; f. tela ile beslemek.

buckskin

i. güderi; çoğ. güderi pantolon; A.B.D. güderi rengindeki at.

buckthorn

i. cehri, bot. Rhamnus infectorius; topalak, bot. Rhamnus chlorophorus globosus.

bucktooth

i. dışarıya doğru fırlak olan üst ön diş.

buckwheat

i. kara buğday, esmer buğday, sert buğday, karabaş, Arap darısı, bot. Fagopyrum esculentum.

bucolie, bucolieal

s., i. çobanlığa veya kır hayatına ait; pastoral; i. pastoral şiir; çiftçi, çoban.

bud

i., f. tomurcuk, konca, sürgün; gelişmemiş, olgunlaşmamış sey veya kimse; f. sürmek, tomurcuklanmak, konca vermek; gelişme çağında olmak; tomurcuklandırmak; bahç. aşı yapmak, aşılamak. nip in the bud bir şeyin daha başlamadan önünü kesmek, gelişmesine engel olmak.

bud

i., ABD, k.dili lan, ulan.

budapest

i. Budapeşte.

buddha

i. Buda, Hindistan'da mabut olarak kabul edilen din ögretmeni. Buddhism i. Budizm, Buda dini. Buddhist Budist, Buda dinine inanan kimse.

buddy

i., A.B.D., k.dili arkadaş, ahbap, kafadar.

budge

f. kımıldamak, hareket etmek; kımıldatmak, hareket ettirmek.

budgerigar

i. muhabbetkuşu, zool. Melopsittacus undulatus; kıs. budgie

budget

i., f. bütçe, stok; f. bütçe yapmak, bütçenin ayrıntılarıyla ilgilenmek.

buenos aires

Buenos Aires.

buff

i. (araba, radyo v.b.) meraklısı, kurdu.

buff

f. cilt yapmak; kahverengimsi sarıya boyamak; tesirini azaltmak.

buff

i., s. güderiye benzer kalın bir çeşit deri; özellikle askerlerin giydiği kalın deri palto; kahverengimsi sarı renk; s. bu deriden yapılmış; kahverengimsi sarı renkte. in the buff k.dili ,çıplak.

buffalo

i., f. birkaç cins yaban sığırı; kara sığır, zool. Bos bubalus; f. gözdağı vermek. buffalo grass boğa otu. buffalo moth bir cins bokböceği tırtılı. buffalo robe bizon derisinden yapılmış diz örtüsü. bull buffalo kara boğa. water buffalo manda, dombay, camus, zool. Bubalus; su sığırı, zool. Bubalus bubalus.

buffer

i. tampon, tampon vazifesi gören herhangi bir şey; cilt yapmada kullanılan bir araç. buffer arm tampon kolu. buffer beam tampon kirişi. buffer letter kaynaştırma harfi buffer state tampon devlet.

buffet

i., f. tokat, yumruk; şok tesiri yapan ani bir olay; f. tokatlamak, yumruk atmak; karşı gelmek, mücadele etmek; el ve yumruk darbeleriyle karşı koymak, mücadele ile ilerlemek.

buffet

i. büfe; büfe ,şeklinde verilen hafif yemek.

buffo

i. operada çoğunlukla bas seslerin canlandırdığı gülünç rol.

buffoon

i. soytarı, palyaço. buffoonery i. maskaralık. buffoonish s. soytarı gibi.

bug

i. f. böcek; k.dili mikrop, virus; ing. tahtakurusu; Volkswagenin ufağı; (argo) gizli dinleme cihazı; k.dili (makina, cihaz,planda) kusur, ayarsızlık, çalışmada noksanlık; f., k.dili gizli dinleme cihazı yerleştirmek; (argo) kızdırmak, öfkelendirmek. harvest bug kızıl kurt, zool. Leptus autumnalis. get the bug (argo) merak sarmak, yeni bir hevese kapılmak.

bug-eyed

s., (argo) patlak gözlü; gözleri faltaşı gibi açık.

bugaboo

i. umacı, öcü, korku yaratan hayali bir kavram.

bugbear

i. yersiz korku uyandıran gerçek dışı herhangi bir şey; (eski) yaramaz çocukları yiyen umacı.

bugger

i., f. kulampara, oğlancı; alçak herif; (argo) herif; kimse; f. kulamparalık etmek; bozmak. buggery i. oğlancılık.

buggy

s. böcekli; ing. tahtakurusuyla dolu.

buggy

i., A.B.D. dört tekerlekli hafif ve tek atlı araba; çocuk arabası.

bugle

i., f. boru; f. boru çalmak; boru çalarak çağırmak. bugler i. boru çalan kimse.

bugle

i., bot. mayasıl otu, kısa mahmut; çoğunlukla siyah olan ve elbiseleri süslemekte kullanılan uzun cam boncuk, kesme boncuk.

bugloss

i. sığırdili, bot. Anchusa; ökuzdili, bot. Anchusa officinalis viper's bugloss havacıva otu.

buhl

i. (tahta, maden, bağa veya fildişi üzerine yapılan) zengin kakma iş.

buhr

i. bir cins değirmen taşı.

build

f., i. bina etmek, inşa etmek, kurmak, tesis etmek, yapmak; iskambil elinde toplamak, seri yapmak; inşaatçılık yapmak; plan yapmak veya kurmak; i. yapı, yaradılış. natura builder i. yapıcı, inşaatçı, müteahhit. build in dahil etmek. build up birikmek; toparlanmak, kendine gelmek (bir hastalıktan sonra); gelişmek, geliştirmek; evlerle doldurmak, mamur bir hale getirmek askeri gücü takviye etmek; göklere çıkarmak, desteklemek.

building

i. yapı bina; inşa etme, yapı yapma. building block çimento bloku.

built

bak. build.

built-in

s. gömme, yerli.

built-up

s. mamur, bayındır.

bul rush

i. saz otu su hezaranı, hasır sazı bot. scirpus cernuus; koğalık, bot. Scirpus lacustris. small bulrush su kamışı, bot. Typha latifolia.

bulb

i. çiçek soğanı, soğan; ampul, elektrik lambası. bulba'ceous s. soğanı olan, soğan gibi kök veren. bulbif'erous s. soğan gibi kök veren bulbous s. soğan gibi kökü olan, soğan şeklinde olan.

bulbul

i. bülbül.

bulg.

kıs. Bulgaria.

bulgaria

i. Bulgaristan.

bulgarian

i., s. Bulgar, Bulgarca; s. Bulgaristan'a ait.

bulge

i. çıkıntı, şiş, tümsek; A.B.D., (argo) üstünlük. get the bulge on. üstünlük sağlamak. bulgy s. şişkin.

bulge

f. bel vermek, esnemek; çıkıntı yapmak; pırtlamak; dışarı uğratmak, pırtlatmak, çıkıntı meydana getirmek.

bulger

i. tümsek yüzlü golf sopası.

bulimia

i., b.b. doymaz iştah, doymama hastalığı.

bulk

f. şişmek, büyümek, genişlemek; cüsseli veya önemli olmak; şişirmek, büyütmek.

bulk

i. hacim, oylum; büyük kısım, ekseriyet; ambalajlanmamış yük veya eşya. in bulk dökme halinde, ambalajsız; toptan.

bulkhead

i. gemide bölme; maden ocağında tahta set; bodrum merdiveninin iki kanatlı kapağı.

bulky

s. iri, cüsseli, hacimli, çok yer kaplayan. bulkiness i. irilik.

bull

i. boğa; diğer bazı hayvanların erkeği; boğa gibi kimse; vurguncu kimse; gaf; A.B.D., (argo) polis; A.B.D., (argo) saçma, zırva. Bull astr. Boğa burcu; buldok cinsi köpek. bull calf erkek buzağı. bull market borsada fiyatların devamlı yükselişi. bull session A.B.D., k.dili erkekler arasında yapılan çeşitli konulann tartışıldığı toplantı. bullterrier bulteryer cinsi köpek. bull in a china shop sakar adam. John Bull ingiliz halkı; tipik bir ingiliz. take the bull by the horns cesaretle zor bir işe girmek.

bull

kıs. bulletin.

bull's-eye

i. nişan tahtasının ortası, hedef merkezi; tam hedefe rastlayan kurşun; kısa odaklı mercek; siklon fırtınasının merkezi.

bulla

i. mühür; tıb. kabarcık.

bullate

s., biyol. kabarmış gibi görünen, üstü kabarcıklı olan; anat. şişkin, şişmiş.

bullbaiting

i. boğaların köpeklerle dövüştürülmesi.

bullbat

i. çoban aldatan kuşu.

bulldog

i. buldok; büyük saplı tabanca.

bulldoze

f. üstünden buldozer geçirmek; A.B.D., (argo) zor kullanarak bir şeyi yapmaya mecbur tutmak.

bulldozer

i. buldozer, yoldüzer; A.B.D., (argo) alikıran, baş kesen.

bullet

i. mermi, kurşun; küçük top. bulletproof s. kurşun geçmez.

bulletin

i. bildiri, tebliğ, resmi tebliğ.

bullfight

i. boğa güreşi.

bullfinch

i. şakrakkuşu, zool. Pyrrhula pyrrhula; ing. üzerinden atla geçmeye imkan olmayan çalı çit.

bullfrog

i. iri kurbağa.

bullhead

i. dere iskorpiti veya buna benzer balık; inatçı kimse. bullheaded s. inatçı; kalın kafalı.

bullion

i. külçe şeklinde altın veya gümüş; altın veya gümüş çubuklar.

bullish

s. boğa gibi; fiyatların yükselmesi ümidinde olan.

bullneck

i. kalın ve kısa boyun.

bullock

i. iğdiş edilmiş boğa, öküz.

bullpen

i., A.B.D. boğa ağılı; k.dili hapishane; (beysbol) yedek oyuncuların bekledikleri yer; ormancıların yatakhanesi.

bullring

i. boğa güreşlerine mahsus yuvarlak yer.

bullshit

i., ünlem, kaba boğa dışkısı; bok; ünlem Yalan! Saçma!

bullwhip

i. kalın kırbaç.

bully

s., ünlem, k.dili iyi, güzel, ala, mükemmel; ünlem Bravo ! Aferin !

bully

i. konserve sığır eti.

bully

i., f. kabadayı, kendinden küçükleri ezen kimse, zorba kimse; f. zorbalık etmek, kabadayılık etmek.

bulwark

i. siper, istihkâm, dıştan gelecek bir tehlikeye karşı herhangi bir tedbir. bulwarks i., den. küpeşte.

bulwark

f. siper ile korumak, muhafaza altına almak.

bum

i., f. A.B.D., (argo) serseri kimse, başıboş adam, otlakçı kimse, anaforcu kimse, başkalarının sırtından geçinen kimse; ing. but, kaba et; f. başkalarının sırtından geçinmek, serseri bir hayat sürmek, slang otlamak, otlakçılıkla geçinmek; ödünç alıp geri vermemek. on the bum (argo) bozuk çalıçmaz durumda; serseri hayatı yaşayan. bum's rush zorla dışarı atılış bum trip (argo) uyuşturucu maddelerin kötü etkisi.

bumbershoot

i., A.B.D., (argo) şemsiye.

bumble

f. acemice iş yapmak.

bumblebee

i. gövdesi tüylü birkaç çeşit iri arı

bumboat

i. satıcı kayığı.

bumkin

bak. bumpkin.

bummer

i. dilenci serseri; iyi netice vermeyen şey; (argo) uyuşturucu maddelerin kötü etkisi.

bump

i., f. vuruş, çarpma, darbe; şiş, yumru, tümsek; f. vurmak, toslamak, çarpmak, bindirmek; yerinden olmak. bump off (argo) öldürmek, slang temizlemek.

bumper

i., s., oto tampon, çamurluk; ağzına kadar dolu kadeh veya bardak; s. mebzul, alışılandan çok daha bol. bumper crop bereketli mahsul.

bumpkin

i. budala kimse, ahmak kimse; den. seren, bumba, kuntra mataforası.

bumptious

s. kendini beğenmiş, mağrur, kibirli. bumptiously z. kendini beğenmişçesine.

bumpy

s. tümsekli, engebeli, yamrı yumru. bumpily z. tümsekli bir şekilde. bumpiness i. tümsekli oluş.

bun

i. çörek; çörek şeklinde kıvırımış saç.

buna

i. bir seşit sentetik lastik.

bunch

f. demet yapmak, bir araya toplamak; salkım halinde meyva vermek.

bunch

i. salkım, demet, hevenk, deste, grup, takım; kambur. bunchflower i., bot. yabani çörek otu.

bunco

i., A.B.D., k.dili dolandırma.

buncombe, bunkum

i., k.dili boş laf, palavra.

bund

i. rıhtım, set; rıhtım caddesi.

bund

i., Al. birlik; dernek.

bundesrat

i. eski Almanya ve Avusturya parlamentosu.

bundle

i., f. paket, bohça; kundak; yığın; f. toplamak, bohçalamak, kundaklamak, sarıp sarmalamak; acele olarak bir yere göndermek; slang sepetlemek; veda etmeden aceleyle gitmek; soyunmadan aynı yatakta yatmak. bundle up sarınıp sarmalanmak.

bung

i., f. tapa; fıçı deliği; f. tıpalamak, ağzını tıpa ile kapamak; dövmek, hırpalamak. bunghole i. fıçı ağzı. bung up (argo) hırpalamak.

bungalow

i. tek katlı ev.

bungle

f., i. acemice iş yapmak, yüzüne gözüne bulaştırmak; i. acemice yapılan iş, beceriksizlik.

bunion

i., tıb. ayakta hası1 olan iltihaplı sişlik. bunyon.

bunk

i., f. ranza; k.dili herhangi bir çeşit yatak; f. ranzada yatmak; rahatsız bir yerde yatmak. bunkhouse i. işşi yatakhanesi.

bunk

i., A.B.D., (argo) boş laf, saçma.

bunker

i. yeraltı sığınağı;den. ambar, yerinden oynamayan ve depo olarak kullanılan büyük sandık; golf sahasında kumluk çukur veya toprak tümsek gibi topun gidişine engel olan kısım.

bunkum

bak. buncombe.

bunny

i. tavşan, tavşancık.

bunsen burner

Bunsen gaz lambası, Bunsen alevi. Bunsen cell Bunsen pili.

bunt

f., i. tos vurmak; (beysbol) topa hafifçe vurmak; i. tos, boynuz darbesi; (beysbol) topa hafifçe vurma.

bunt

i., den. yelken eteğinin orta yeri; balık ağının şişen kısmı.

bunt

i. bir çeşit buğday hastalığı; bu hastalığın sebebi olan mantar, bot. Tilletia foetens.

bunting

i. süs ve işaret flamaları için kullanılan pamuklu kaba kumaş, bayrak bezi; bir geminin bütün flamaları; kiraz kuşu, zoolş Emberizaden.

buntline

i., den. kargafunda, yelken eteğinin orta yerini kaldırıp kapamak için kullanılan ip.

buoy

i., f., den. şamandıra; cankurtaran simidi veya yeleği; f. suyun yüzünde tutmak, yüzdürmek, şamandıra ile işaret koymak veya etmek; su yüzüne çıkmak, yüzmek.

buoyancy

i. su üzerinde durabilme, yüzme hassası; neşe, canlılık.

buoyant

s. yüzen (cisim); batmaz; neşeli, ümitsizliğe kapılmayan.

bur

bak. burr.

burble

f., i. fıkırdamak, mırıldanmak;i fıkırtı, mırıltı; hav. kanadın kenarındaki hava çalkantısı.

burbot

i. morina balığına benzer bir balık, zool. Lota lota.

burden

i., f. yük, ağırlık; sorumluluk, mesuliyet; yük taşıma kapasitesi; f. yüklemek; yüklenmek, sıkıntı vermek; üstüne çullanmak. burden of proof ispat kulfeti, ispat etme mecburiyeti. burdensome s. külfetli, sıkıntı verici.

burden

i. esas konu, ana fikir; nakarat. burden of a song bir şarkının nakarat kısmı.

burdock

i. dulavratotu, bot. Arctium lappa.

bureau

i. büro, yazıhane, acente, daire, şube; çekmece, çekmeceli dolap; ing. yazı masası, yazıhane.

bureaucracy

i. bürokrasi, devlet dairelerine mahsus formaliteler, kırtasiyecilik; devlet memurları.

bureaucrat

i. devlet dairesinde memur olan kimse; kırtasiyeci.

burette

i., kim. büret, sıvı ölçmeye mahsus cam tüp.

burg

i., A.B.D., k.dili kasaba, ufak şehir.

burgage

i., (eski), huk. birkaç çeşit gayri menkul mülk hakkı.

burgee

i. yatlarda kullanılan ucu çatallı bayrak, çatal gidon.

burgeon

i., f. tomurcuk, filiz; f. tomurcuk ve filiz vermek, sürmek.

burgess

i. kasaba veya nahiyede oturan kimse; tar. ingiltere parlamentosundaki kasaba, nahiye veya üniversite temsilcisi.

burgh

i. iskoçya'da kasaba.

burgher

i. kasabada oturan vatandaş, kasaba sakini.

burglar

i. ev soyan hırsız .burglar alarm hırsıza karşı konan alarm tertibatı.burglar proof hırsıza karşı emniyet tertibatı olan.

burglarious

ait, ev soygunuyla ilgili.

burglarize

f. k.ili ev soymak.

burglary

i.ev soyma, hırsızlık.

burgle

f. k.ili ev soymak.

burgomaster

i.Hollanda, Almanya veya Avusturya'da belediye başkanı.

burgoo

i.yulaf ezmesi; A.B.D., leh. etli çorba; çorba ziyafeti.

burgrave

i., (Alman) tar. hisar muhafızı; bir kale veya şehrin babadan oğula geçen valilik makamı.

burgundy

i. Fransa'da bir eyaletin ismi, Burgonya; burada yapılan şarap.

burial

i. gömme, defin, cenaze töreni. burial ground mezarlık, kabristan. burial service cenaze töreni.

burin

i. hakkak kalemi.

burke

f. boğmak, vücutta iz bırakmadan öldürmek; dolambaçlı bir davranışla bir seyden sıyrılmak.

burl

i., f. kumaş veya iplikte rastlanan düğüm; yumru, ağaç ,gövdesinde oluşan yumru; f. dokunmuş kumaştan düğümleri temizlemek.

burlap

i. çuval bezi, kenevirden dokunmuş kumaş.

burlesque

s., i., f. hicvederek güldüren; gülünç, komik; i. hicviye, taşlama; f. hicvetmek, alaya almak, taklidini yapmak. burlesque show A.B.D. striptizli ve taşlamalı gösteri.

burly

s. iriyarı, kocaman, sağlam yapılı; palavracı.

burma

i. Birmanya. Burmese s., i. (tek. ve çoğ.)Birmanyalı; i. Birmanya dili.

burn

f. yanmak, yanıyor gibi olmak, alev alev olmak; ışık saçmak; parıldamak; tutuşmak; yakmak, tutuşturmak; kavurmak; pişirmek : A.B.D., (argo) aldatmak; A.B.D., (argo) elektrikle idam etmek. burn the candle at both ends kuvvetini fazla israf etmek. burn the midnight oil geceyi gündüze katmak, geç vakte kadar çalışmak. burn one's bridges behind oneself geri dönmemek üzere bir işe atılmak burn one's fingers (bir şeyden) ağzı yanmak. burn up yakıp bitirmek; yanıp bitmek. His ears are burning Kendisi yokken methediliyor.

burn

i. yanık, yanık yeri; pişirme (tuğla veye kiremit); iskoç çay, ırmak, dere.

burner

i. yakıcı şey, yakan kimse; gaz memesi, bek.

burnet

i. mesine, küçük mesine, salatalık sebze, bot. Sanguisorba. great burnet aptes bozan otu, bot. Poterium officinale.

burning

i., s. yakma, yakış; fırınlama; s. yanan, yanıcı; üzerinde çok münakaşa edilen, hararetli. burning glass pertavsız. burning point yanma noktası. fokus burning question hararetli sorun. burning shame rezalet, büyük ayıp.

burnish

f., i. cilalamak; parlatmak; i. cilâ, parlaklık revnak. burnisher i. cilâcı perdahçı; mühre perdah kalemi.

burnout

i. roketde yanmanın bitmesi.

burnsides

bak. sideburns.

burnt

bak. burn; s. yanık, yanmış. burnt offering tanrılara kurban edilmek üzere yakılan hayvan. burnt orange kırmızımsı sarı renk. burnt sienna kırmızımsı kahverengi boya. burnt umber kırmızıya çalan kahverengi boya.

burp

i., f., A.B.D. k.dili geğirme; f. geğirmek.

burr

i. bazı meyva tohumlarının dikenli kabuğu; kozak, kozalak; sırnaşık adam; çapak, pürüz; ayla, hale; dişçi. frez, ufak daire testeresi; kalem pürüzü; çiğ ipekten kalan iplik; r harfinin titrek olarak söylenmesi; bir çeşit sert değirmen taşı.

burro

i. eşek merkep.

burrow

i., f. oyuk, in, yuva; barınak, sığmak; f. tünel kazmak, yuva yapmak, oyuk açmak; bir oyuk veya yuvada gizlenmek.

bursa

i., zool. kese, bursan.

bursar

i. muhasebeci, veznedar (özellikle bir yüksek okulda).

bursary

i. manastır veznedarlığı; iskoç bir kolej tarafından verilen burs.

bursitis

i., tıb. bursan iltihaplanması.

burst

i., f. patlama, çatlama, ileri atılma; mermi atılması; bir el silah atımında yapılan atış; açılma; göz önüne serilme; f. yarılmak, ayrılmak, ileri fırlamak; boşanmak (göz yaşı, kahkaha); had safhaya gelmek; gözle görülür hale gelmek; patlatmak, birdenbire kırmak.

burthen

bak. burden.

burton

i., den. takım, alet, edevat, palanga.

burundi

i. Burundi.

bury

f. gömmek, defnetmek; gizlemek, saklamak, örtmek, ölüm sonucu ile kaybetmek; bertaraf etmek. bury the hatchet geçmişi unutup barış yapmak. bury one's sorrows kederini saklamak, bağrına taş basmak.

burying

i. gömme, defnetme. burying ground burying place mezarlık, kabristan; mezar, kabir.

bus

i., f. otobüs; k.ili binek otomobili; f.otobüsle gezmek; otobüsle taşımak.bus bar elektrik bağlama çubuğu. bus boy lokantada kirli tabakları toplayan işçi.

busby

i.bir çeşit ingiliz askeri başlığı.

bush

i., f. çalı, çalılık, çalıya benzer şey çalılık arazi; mak. zıvana, burç; f. çalı ile örtmek, kaplamak, çalı ile destek yapmak; çalıdan yapılmış tarakla taramak. beat about the bush sadede gelmemek.

bush-baby

i. Afrika'da bulunan ve maymuna benzer ufak bir hayvan, zool. Galago maholi.

bushcraft

i. ormanda rahat yaşayabilme hüneri.

bushed

s., k.dili yorgun, bitkin; ne yapacağını şaşırmış bir halde olan.

bushel

i. kile; ing. 4/5 kile. hide one's light under a bushel örnek olmak istememek; yeteneğini gizlemek.

bushel

f., A.B.D. biçimini değiştirmek, tersyüz etmek, onarmak.

bushido

i. Japonya'nın geleneksel savaş kuralları.

bushing

i., elek kovan.

bushman

i.ormancı: Avustralya'da çalılıklarda oturan kimse; b.h. Güney Afrika zenci ırkına mensup kimse. Buşman; Buşmanların dili.

bushy

s. çalıyla kaplı; çalı gibi, gür. bushiness i. çalı gibi oluş.

business

i. iş, meslek, vazife; ticaret; iş yeri; mesele, problem. stage business tiyatro oyuncuların konuşma dışındaki jest, mimik gibi davranışları. have no business hakkı olmamak, alakası olmamak. mean business f. ciddi niyeti olmak. businesslike s. ciddi, sistemli. business reply envelope ticari cevap zarfı.

busk

i. korseyi dik tutan kemik veya madeni balina.

buskin

i. potin, kısa çizme; eski Yunan ve Roma tiyatrosunda oyuncuların giydiği sandalet; trajedi.

buskined

s. potin, çizme veya eski Yunan ve Roma tiyatrosunda oyuncuların giydigi sandaleti giymekte olan; trajediye ait.

busman

i. otobüs şöforü.

buss

i., f., (eski) ve leh. öpücük, buse; f. öpmek.

bust

f., i., k.dili patlamak, patlak vermek; iflâs etmek; patlatmak; mahvetmek, iflâs ettirmek; orduda rütbesini tenzil etmek; vurmak; i. göğüs. bust; (argo) mahvolma, iflâs; slang top atma; içki âlemi.

bustard

i. toy kuşu, zool. Otis tarda; Avrupa ve Afrika'da yaşayan diğer birkaç cins kuş.

busted

s., (argo) tutuklanmış.

buster

i., A.B.D., (argo) hayvan terbiyecisi; dağıtan veya mahveden kimse; ulan.

bustle

f., i. telâş etmek, koşuşmak, acele ile hareket etmek; acele ettirmek; i. telaş, koşuşma, acele; eskiden kadınların eteklerini kabarık tutmasl için kalça kısmına taktıkları yastık gibi şey. hustle and bustle telâş, koşuşma.

busy

s. meşgul; hareketli, faal; işgüzar, burnunu her işe sokan. busy signal meşgul işareti. busybody i. herkesin işine burnunu sokan kimse.

busy

f. meşgul etmek iş vermek, boş bırakmamak; meşgul olmak, işi olmak.

but

(edat), (bağlaç), z. -den gayri, -den hariç; (bağlaç) fakat, ama, lakin, ancak, halbuki, ki; z. sadece, yalnız. No if s or buts! itiraz yok! all but -den gayri az kalsın. but for saye sinde, olmasaydı. but what ki, gene de,rağmen. There was never a new plan but what someone objected to it Yeni hiç bir plan yoktur ki birisi itiraz etmesin.

butane

i. bütan, bütan gazı.

butch

i. asker tıraşı, alabrus; (argo) sevici.

butcher

i., f. kasap, celep; katil, cani; A.B.D. trenlerde şeker ve sandviç satışı yapan adam, büfeci; f. kasaplık hayvan kesmek; zalimce öldürmek, boğazlamak; berbat etmek, rezil etmek.

butcher's-broom

i. çoban püskülü, yabani mersin, tavşan memesi, ölmez dikeni, bot. Ruscus aculeatus.

butcherbird

i. avını dikenlerin üzerinde parçalayarak öldüren birkaç çeşit kuş. greater butcherbird büyük çekirge kuşu. redheaded butcherbird kızıl başlı çekirge kuşu, zool. Lanius senator.

butchery

i. mezbaha, salhane; kasaplık mesleği; katliam.

butler

i. bir evin baş erkek hizmetkârı; kethuda, baş uşak.

butt

i. herhangi bir şeyin enli ucu veya sapı; dipçik; izmarit; (argo), (slang) popo, kıç.

butt

i., f. alay konusu olan kimse; nişan talimi yapılan yerin arkasındaki duvar veya toprak yığını; f. bitişik olmak; bitişmek; iki şeyin enli uçlarını birbiriyle birleştirmek.

butt

f., i. tos vurmak, boynuz atmak; kafa atmak; araya girmek, karışmak, burnunu sokmak; i. tos, kafa.

butt

i. fıçı (şarap, bira), damacana; bir oylum ölçü birimi, 477 litre.

butte

i. bir düzlüğün üzerinde yükselen tek bir tepe veya dağ.

butter

i., f. tereyağı, margarin; ekmeğe sürülen diğer yumuşak maddeler; f. tereyağı ilâve etmek veya sürmek; k.dili yağlamak, yağ çekmek. butter up (argo) yağcılık etmek. know which side one's bread is buttered on menfaatinin nerede olduğunu bilmek.

butter-and-eggs

i. nevruz otu, bot. Linaria vulgaris; bir nevi nergis çiçeği.

butterball

i. bir cins ördek; k.dili Sişko kimse, tombul kimse, yağ tulumu.

buttercup

i. düğün çiçeği, bot. Ranunculus; altıntabak altın çiçeği, bot. ranunculus acris: kâğıthane çiçeği.

butterfat

(i). süt kaymağı; kaymak nispeti.

butterfingers

(i). sakar kimse.

butterfly

(i). kelebek: kelebek gibi bir yerden bir yere gayesi oimaksızın dolaşan kimse, havai yaradılışlı kimse. butterflyorchid beyaz zeravent. butterfly tableaçılır kapanır kanatlı masa. butterfly valve kelebekli valf. social butterfly eğlence düşkünü kimse.

buttermilk

(i). tereyağı yapıldıktan sonra yayıkta kalan içecek, yayık ayranı;ayran.

butternut

(i). Amerika'da bulunan bir nevi ceviz ağacı; bu ağacın cevizi; buağacın kabuğundan yapılan sarımtırak kahve-rengi boya.

butterscotch

(i). biraz yakılmış şeker ve tereyağı ile yapılan bir nevi karamela.

butterwort

(i). böcek kapan bir bitki, (bot). Pinguicula.

buttery

(s). tereyağı gibi; tereyağlı;(k).dili fazla yağ çeken, dalkavukluk yapan.

buttery

(i). kiler.

buttock

(i)., (gen). (çoğ). but, kalça, kıç,(colloq) popo, kaba et; (den). geminin kıçı.

button

(i), (f). düğme; tomurcuk, filiz,sürgün; küçük mantar; elektrik düğmesi; ar-go Kızılderililerin uyuşturucu madde niyetine çiğnedikleri dikensiz bir nevi kaktüsün ku-rutulmuş tepe kısmı; (f) düğmelemek, iliklemek;düğme dikmek veya koymak, buttonwood (i). çınar ağacı. on the button tam. buttony (s). çok düğmeli.

buttonhole

(i)., (f). ilik, düğme iliği;(f). ilik açmak; yakasına yapışmak. button-holer (i). ilik açan alet veya kimse.

buttonhook

(i). düğme kancası,ayakkabı ve eldiven düğmelerini iliklemede kullanılan kanca.

buttons

(i)., (ing)., (k).dili garson.

buttress

(i)., (f). payanda, ayak: destek:(f). ayak veya payanda koymak; desteklemek.

butyl

(i)., (kim). butil.

butyraceous

(s). tereyağımsı,tereyağına benzer, tereyağlı.

butyric

(s)., (kim). butirik aside aitveya bu asitten çıkarılmış.

butyrometer

(i). sütölçer; sütteki tereyağı oranını ölçen alet.

buxom

(s). sıhhatli (kadın); canlı,etli butlu: iri göğüslü: cazip, çekici, neşeli.

buy

(f)., (i). satın almak, almak: bir şey karşıIığında sağlamak: kiralamak: rüşvetle elegeçirmek, elde etmek; alıcı durumunda olmak,müşteri olmak; (i). alış, alma: kelepir; ABDsatın alınan şey; ABD, (k).dili pazarlık. buy in ortak olmak; hisse almak: sahibi için geri almak; argo üyeliğe kabul parası vermek. buy of rüşvetle elde etmek, rüşvetle defetmek, savuşturmak; satın almak. buy out bütün hisselerini almak. buy over rüşvetle (birini) satın almak. buy up tümünü satın almak, kapatmak. buyer (i). alıcı, müşteri. buyer's market alıcı piyasası.

buzz

(i)., (f). vızıltı; dedikodu, söylenti: (k).dili telefon konuşması; (f). vızıldamak; fısıldamak; konuşmak; (ing)., argo gitmek, terket-mek, ayrılmak ;vızıltıya benzer bir ses çıkarmak; bir dedi-kodu veya şayiayı yaymak; vızıltıya benzer seslerle haberleşmek; (k).dili telefon etmek; (hav). alçaktan uçmak; alçaktan uçarak birisini selamlamak. buzz about bir iş yapıyormuş gibi ortada dolaşmak.

buzz saw

daire testere.

buzzard

(i). şahin cinsinden ağır ve tembel kuş; birkaç cins av kuşu. Ionglegged buzzard kızıl şahin, (zool). Buteo rufinus. moor buzzard üsküflü doğan, (zool).Circus aeruginosus.

buzzer

(i). vızıltıya benzer ses çıkaran elektrik zili.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL