NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

sc ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: sc
Bulunan Sonuç: 368

sc

kıs. small capitals.

sc

kıs. South Carolina.

sc

kıs. scene, science, scruple, sculpsit.

sc

kıs. Scotch.

scab

i., f. (-bed, -bing) yara kabuğu; koyun uyuzu; bitki yapraklarına musallat olan bir hastalık; k.dili greve katılmayan veya grevcilerin yerine çalışan işçi; (argo) habis herif; f. kabuk bağlamak (yara), kabuklanmak; k.dili grevcilerin yerine çalışmak.

scabbard

i. kılıç kını.

scabby

s. yara gibi kabuk kabuk olan; uyuzlu (koyun). scabbiness i. kabukluluk; uyuz.

scabies

i., tıb. uyuz illeti. scabious s. uyuzlu, kaşıntılı; bot. uyuz otu tipinde.

scabious , scabiosa

i. uyuz otu, bot. Scabiosa arvensis. field scabious misk çiçeği, bot. Knautia arvensis.

scabrous

s. kabuk bağlamış, pul pul; pürtüklü, sert; düğümlü, çapraşık, idare edilmesi güç; açık saçık. scabrously z. pürtüklü olarak; çapraşık olarak. scabrousness i. pürtüklülük; çapraşıklık; açık saçıklık.

scad

i. istavrit balığı, zool. Trachurus trachurus.

scads

i., çoğ., k.dili büyük miktar.

scaffold

i., f. yapı iskelesi; darağacı platformu: f. yapı iskelesi kurmak. scaffolding i. yapı iskelesine mahsus kereste; yapı iskelesi.

scagliola

i. alçıdan yapılmış mermer taklidi.

scalage

i. çekme payı.

scalar

s., i., mat. rakamlarla ifade edilebilen, yönsüz (nicelik).

scalawag

i., k.dili haylaz kimse, ciğeri beş para etmez adam.

scald

f., i. haşlamak, kaynar su veya buhardan geçirmek; bir sıvıyı kaynama derecesinin hemen altına getirmek; üzerine kaynar su dökerek temizlemek; i. haşlama, haşlayıp yakma; kaynar sudan ileri gelen yanık veya yara.

scald

bak. skald.

scale

i., f. derece; mikyas; cetvel; müz. ıskala, gam; derece taksimat; f. tırmanmak; hesaplamak, tartmak; ayarlamak. down ile küçültmek. decimal scale ondalık hesap cetveli. diatonic scale müz. diatonik ıskala. major scale müz. major gamı. minor scale müz. minor gamı. on a vast scale büyük mikyasta, geniş ölçüde. scale of I to 5000: 1'e 5000 mikyası. scaling ladder hücum merdiveni, istihkamlı mevkilere girmeye mahsus merdiven. scal'able s. tırmanılabilir.

scale

i., f. balık pulu; balık puluna benzer kabuk; herhangi bir şeyin pul gibi kabaran parçası; bot. pul; kazanda tutan kefeki taşı; f. pullarını kazıyıp çıkarmak; pul pul olmak; pul pul kabuk bağlamak; su yüzünde sektirmek (taş); ince tabakalar halinde soyulmak. scale insect tanemsiler familyasından fidan özünü emen bir cins çok küçük böcek.

scale

i., f terazi gözü, kefe; çoğ. terazi; ing., b.h., (şiir) Terazi burcu; f. tartmak, teraziye vurmak. a pair of scales bir terazi. Both your lives are in the scales Her ikinizin hayatı da tartışılıyor. The boxer scaled in at 87 kilos Boksor 87 kilo geldi. turn the scales sonuca bağlamak, durumu değiştirmek.

scaleboard

i. çok ince tahta parçası.

scalene , scalenous

s., i., geom. kenarları birbirine eşit olmayan (üçgen). scalene muscle, scalenus i., anat. skalen kası, kaburgaları kaldıran kas.

scall

i. deri üzerinde hası1 olan kepek. dry scall uyuz. moist scall egzama .

scallawag

bak. scalawag.

scallion

i. yeşil soğan; pırasa.

scallop, scollop

i., f. tarak, zool. Pecten; tarak kabuğu şeklindeki tabak veya tava; tarak kabuğu şeklinde işlenmiş oya; f. tarak kabuğu şeklinde kesmek veya yapmak; tencerede yemeğin üstüne ekmek kırıntıları serpip sos katarak fırında pişirmek.

scalp

i., f. kafatasını kaplayan deri; zafer alameti; k.dili alelacele yapılan alım satımlarda elde edilen kar; f. başın derisini yüzmek; k.dili karaborsa sinema ve tiyatro bileti satmak; k.dili kar amacı ile malı çabuk elden çıkarmak; k.dili tamamen yenmek. scalp lock kızılderililerin tıraşlı başlarının tepesinde bıraktıkları kakül, tepe kakülü.

scalpel

i., tıb. ufak ve düz bıçak.

scaly

s. pul pul, pullarla kaplı; kabuğa benzer; kabukları pul pul soyulan; (argo) adi, alçak; hırpani. scaliness i. pul pul oluş.

scamander

i. Eskimenderes nehri.

scammony

i. mahmude otu, bin göz otu, bot. Convolvulus. scammonia; bu otun müshil olarak kullanılan zamkı, mahmude koku.

scamp

i. haylaz kimse, yaramaz kimse, çapkın kimse.

scamp

f. acele veya dikkatsizce yapmak.

scamper

i., f. acele gitmek, koşmak, seğirtmek, kaçmak; i. acele kaçış.

scan

f. (-ned, -ning) inceden inceye tetkik etmek; alelacele gözden geçirmek; vezne göre okumak, vezin tahlili yapmak; televizyonda bir resmin bütün noktalarından sıra ile geçmek; şiirin kurallarına uymak.

scandal

i. skandal, rezalet, ayıp, kepazelik; kovculuk; iftira, dedikodu; rezil kimse; kepaze şey; yüzkarası. scandalize f. rezalet çıkararak bir kimseyi mahcup edip şaşırtmak.

scandalous

s. rezalet kabilinden, rezilane, kepazece, iftira kabilinden, lekeleyici. scandalously z. rezilcesine. scandalousness i. rezalet, kepazelik.

scandent

s. tırmanıp yükselen (sarmaşık).

scandinavia

i. İskandinavya. Scandinavian s., i. İskandinavyalı; İskandinavya'ya ait; i. İskandinav dili.

scandium

i., kim. skandiyum.

scansion

i. vezin tahlili, vezin bulma.

scant

s., f. az, kıt, dar; kifayetsiz, yetersiz; sınırlı, tahdit edilmiş; f. tahdit etmek, sınırlamak, kısmak. scant'ly z. yetersizce . scant'ness i. yetersizlik.

scanties

i. bayan külotu.

scantling

i. eşantiyon; kereste kalınlığı ince uzun kereste parçası; numune, az bir miktar.

scanty

s. çok az, kıt; dar, eksik; sınırlanmış. scantily z. kıt olarak, eksik olarak. scantiness i. anca yeterlik; kıtlık, eksiklik.

scape

(eski), bak. escape.

scape

i., bot. yapraksız çiçek sapı; zool. tüy sapı; zool. duyarga.

scapegoat

i. başkalarının cezasını ve sorumluluğunu yüklenen kimse; (eski) Musevilerin günahlarını çöle götürmek üzere başıboş bırakılan keçi.

scapegrace

i. haylaz ve yaramaz kimse.

scapula

i. (coğ. -lae) anat. kurek kemiği, skapula. scapular s. kürek kemiğine ait.

scapular, -lary

i., kil. bazı tarikat keşişlerinin giydiği kolsuz gömlek; bazı tarikat mensuplarının giydiği uzun hamail; çoğ. kuşların omuzunda biten tüy.

scar

i. çıplak kaya.

scar

i., f. (-red, -ring) yara izi; geçmişin bıraktığı kötü etki; bot. dökülmüş yaprağın dal üzerindeki izi; f. yara izi bırakmak.

scarab

i. eski Mısırlıların kutsal saydıkları bokböceği, zool. Scarabaeus sacer; bokböceği şeklinde ve uğurlu sayılan küçük taş.

scarabaeus

(çoğ. -es, -baei) bak. scarab.

scaramouch

i. eski italyan komedisinde soytarı; korkak soytarı.

scarce

s., z. nadir, seyrek, az; eksik, kıt; güçbelâ, zoraki, yok gibi; z. hemen hemen hiç. make oneself scarce k.dili ortadan kaybolmak. scarce'ly z. ancak, güç belâ, zorla, güçlükle. scarce'ness, scarcity i. kıtlık, nadir oluş.

scare

f., i. korkutmak, ürkütmek; i. ani korku, panik, sebepsiz korku. scare away veya off korkutup kaçırmak. scare up k.dili arayıp meydana çıkarmak.

scarecrow

i. bostan korkuluğu; hırpani kılıklı kimse.

scarehead

i., k.dili büyük harf manşet.

scaremonger

i. korkulu söylentiler yayan kimse.

scarf

f., i. iki kerestenin ucunu birbirine geçirerek eklemek; i. geçme ek yeri, oyuk yer, yuva.

scarf

i. (çoğ. -s, scarves) f. eşarp, enli ve uzun omuz atkısı; enli boyunbağı; f. eşarp örtmek; boyunbağı takmak, omuz atkısı koymak.

scarfskin

i. üstderi, epiderm.

scarify

f. deriyi kazıyıp kanatmak; (toprağı) taramak; incitmek, gücendirmek. scarifica'tion i. tarama.

scarlatina

i., tıb. kızıl .

scarlet

i., s. al renk, kırmızı renk; al renkli kumaş veya elbise; s. al renkli; iffetsiz. scarlet fever kızıl (hastalık). scarlet letter eskiden zina yapan bir kadının göğsünde taşımaya mecbur olduğu kızıl renkte A harti. scarlet tanager Amerika'ya mahsus ve erkeğinin sırtı kızıl ve kanatları siyah olan bir kuş, zool. Piranga olivacea.

scarp

i., f. uçurum; f. dikine kesmek.

scary

s. korku veren; korkak, çekingen.

scat

f. (ted ting) k.dili çekilmek, gitmek. Scat! (özellikle kedilere) Pist !

scat

i., (argo) caz müziğinde anlamsız hecelerle şarkı söyleme.

scathe

f., i. incitmek, zarar vermek bozmak; yakarak tahrip etmek; kavurmak, yüzünü yakmak; i. zarar, ziyan, hasar; felaket.

scathing

s. sert, kırıcı, inciten; yakıcı. scathingly z. acı acı, sertlikle, esirgemeden.

scatology

i. gübre tetkik ilmi; müstehcen yazılar. scatological s. müstehcen, açık saçık.

scatter

f. dağıtmak, saçmak; yaymak, serpmek; dağılmak; dağılıp gözden kaybolmak; yayılmak. scatterbrain i. dağınık fikirli kimse. scatter rug ufak halı, seccade.

scattering

i., s. az miktar; serpinti; dağılış, saçılma; s. serpilmiş.

scaup

i. deniz ördeği. greater scaup karabaş patka, zool. Aythya marila.

scavenge

f. çöpçülük etmek; temizlemek; mak. silindirden eksoz boşaltmak; çöplükten işe yarar şey aramak.

scavenger

i. leş yiyen hayvan; kimse; İng. çöpçu.

scenario

i. bir tiyatro eserinin konusunun ana hatları, senaryo.

scenarist

i. senaryo yazarı.

scend

f., i., den. yükselmek; i. yükseliş (geminin pruvası veya kıçı).

scene

i. manzara; sahne; sahne dekoru, mizansen; bir olayın geçtiği yer ve şartlar; perde; hikâyede olayların geçtiği yer. scene painter sahne dekoru ressamı. scene' shifter i. sahne dekorunu değiştiren kimse. behind the scenes perde arkasında; gizlice. Don't make a scene Hadise çıkarma. make the scene A.B.D., (argo) bir yerde bulunmak. put on a scene olay çıkarmak, informal kıyameti koparmak. quit the scene sahneden veya olay yerinden çekilmek

scenery

i. manzara; sahne dekorları.

scenic

s. manzara kabilinden; sahneye ait; pitoresk.

scenography

i. perspektif kullanma sanatı.

scent

f., i. kokusunu almak, sezmek; güzel koku saçmak; koku ile doldurmak; koklayarak izini aramak; i. koku, rayiha; güzel koku, esans; iz kokusu; koklama duyusu.

scepter , ing -tre

i., f. asa, kral asası; kral hâkimiyeti, saltanat; f. hakimiyet vermek. sceptered s. hükümet asası elinde olan.

sceptic

bak. skeptic.

schadenfreude

i., Al. başkasının üzüntüsüne sevinme, Oh! deme.

schedule

i., f. liste; tarife; program; f. program yapmak; tarifeye geçirmek; programa koymak.

scheherezade

i. şehrazat.

schema

i. (çoğ. -mata) plan, tasarı, şema. schemat'ic s. şematik, şema halinde. schematically z. şematik olarak.

schematize

f. sistemli bir şekilde düzenlemek.

scheme

i., f. tasavvur olunan düzen, plan proje; sınıflandırma cetveli; tertip entrika, dolap; f. tertip etmek, tasavvur edip kurmak; plan yapmak; dolap çevirmek, entrika çevirmek. schemer i. plan yapan kimse; dolap çeviren kimse, düzenbaz veya hilekar kimse.

scherzando

s., z. müz. oynak; z. oynak bir şekilde.

scherzo

i. (çoğ. -zos, -zi) it., müz. sonat veya senfonide hafif ve canlı kısım, skerzo.

schilling

i. Avusturya para birimi, şilin.

schism

i. hizip, bölüntü; hizipleşme; bölünme, aynlma (bilhassa dinde).

schismatic -ical

s., i. ayrılık yaratan, dinde mezhep ayrılığı husule getiren; i. hizipçi. schismatically z. bölünme yaratarak, hizip kabilinden. schismaticalness i. hizipçilik.

schist

i., jeol. şist, tabaka halinde kaya. schist'ose ous s. tabaka halinde ayrıla bilen (kaya) .

schizo-, schiz-

(önek) yarma, ikiye ayırma.

schizocarp

i., bot. olgunlaşınca tek tohumlu karpellere ayrılan bileşik kuru meyva, skizokarp.

schizogenesis

i., bot. ortasından bölünme suretiyle üreme.

schizoid

s., i., tıb. şizofreni hastallğına ait veya ona benzer: sizofreniye eğilimli; i. Sizofren.

schizomycetes

i., çoğ., bot. bölünen mantarlar, bakteriler, mikrop lar.

schizomycosis

i., tıb. bak. terili hastalık.

schizoph-renic

s. sizofreni ile ilgili.

schizophrenia

i., psik. şizofreni. schizophrene i. sizofren.

schizophyta

i., bot. bölünenler, bölüngenler. schizophytic s. bölünenlere ait, bölünenlerden.

schizothymia

i., psik. insanı normalin dışma çıkarmayan hafif bir şizofreni sekli. schizothymic s. bu durumla ilgili

schlemiel

i., (argo) enayi kimse, kolay kandırılabilen kimse.

schlep

i., (argo) ahmak kimse.

schlepp

f., (argo) çekmek; slang. aşlrmak.

schlieren

i., çoğ., jeol. volkanik kayalarda görülen asıl kayadan ayrı bir madenden oluşmuş lekeler veya ufak parçalar. schlieric s. böyle parçalara ait.

schlock

s., A.B.D., (argo) değersiz, adi zevksiz.

schmaltz

i., (argo) aşırı duygusallık. schmaltz'y s. aşırı duygusal; dokunaklı.

schmo , schmoe

i., A.B.D., (argo) saf kimse; sevilmeyen kimse.

schmuck

i., A.B.D., (argo) saf kimse.

schnapper

i. Avustralya'ya ve Yeni Zelanda'ya mahsus bir çeşit balık.

schnapps

i. Hollanda ve Almanya'ya mahsus alkollü sert içki.

schnauzer

i. Almanya'ya mahsus bir çeşit teriyer köpeği.

schnorrer

i., (argo) dilenci; dilenci tipinde olan kimse.

schnozzle

i., (argo) burun.

scholar

i. alim, bilgin; edebi ilimlerde araştırma yapan kimse.

scholarly

s. ilmi, âlime yakışır, alimce. scholarliness i. bilimsel nitelik.

scholarship

i. âlimlik, ilim, irfan; burs .

scholastic

s., i. okul veya öğrenciye ait; ortaçağda yüksek felsefe veya din mekteplerine ait; iskolastik; âlimane; kuru, cansız; i. ortaçağda alim adam; felsefe veya din konularında ilmi metotlarla çalışan kimse. scholastically z. iskolastik olarak, iskolastik usulde. scholasticism i., gen., b.h. iskolastik felsefe.

scholiast

i. eskiden haşiye veya şerh yazan kimse. scholias'tic s. haşiye veya şerh kabilinden.

scholium

i. (çoğ., -lia) haşiye, şerh, çıkma.

school

i., f. okul, mektep: öğrenim devresi; güz. san. bir ustadın öncüsü olduğu tarz veya üslup, ekol; herhangi bir şeyin öğrenildiği yer; okul binası; f. okula göndermek; ders vermek, öğretmek, okutmak; terbiye etmek, alıştırmak. school age okul çağı. school board okul yönetim kurulu . school ship okul gemisi. school year ders yılı. boarding school yatılı okul, leyli mektep. business school ticaret okulu. day school gündüzlü okul, nehari mektep. free school parasız okul, meccani mektep. graduate school üniversite diploması almdıktan sonra devam edilen fakülte. grammar school ilkokul; ing. ortaokul, lise. high school lise. keep a school bir okulu yönetmek .night school akşam okulu; gece bölümü. old school eski terbiye. parochial school bir kilisenin özel okulu. pryvate school özel okul. public school ing. özel okul; A.B.D. parasız resmi okul. reform school islahevi. trade school meslek okulu. vacation school yaz okulu. School keeps today Bügün okul var.

school

i., f. balık sürüsü; f. sürü halinde yüzmek (balık).

schoolbook

i. ders kitabı.

schoolboy

i. erkek oğrenci.

schoolfellow

i. okul arkadaşı.

schoolgirl

i. kız öğrenci.

schoolhouse

i. okul binası.

schooling

i. eğitim ve terbiye.

schoolman

i. ortaçağda bilgin; iskolastik görüşlü veya eğilimli kimse.

schoolmarm , schoolma'am

i. sıkı disiplinli kadın öğretmen.

schoolmaster

i. erkek oğretmen.

schoolmate

i. okul arkadaşu.

schoolmistress

i. kadın öğretmen.

schoolroom

i. sınıf, dershane.

schoolteacher

i. öğretmen.

schooltime

i. okul zamanı.

schoolwork

i. okul ödevi.

schoolyard

i. okulda oyun sahası.

schooner

i. iki veya üç direkli ve yelkenleri yandan olan gemi, uskuna; büyük bira bardağı.

schottische

i., müz. polkaya benzer bir dans; bu dansın müziği.

schtick

bak. shtick.

schuss

f., i. kayak ile hızla aşağıya kaymak; i. hızla kaymaya elverişli düz ve dik yokuş.

schwa

i., dilb. vurgusuz hecelerde görülen zayıf ve nötr bir ses.

sciaenoid

s., i. gölgebalığıgiller familyasına ait; i. bu familyadan herhangi bir balık; sarıağız, zool. Sciaena aquila.

sciamachy

i. bir gölge veya hayal mahsulü bir düşmanla savaş; boş mücadele.

sciatic

s. kalçaya ait, kalçada olan; siyatik sinirine ait. sciatic nerve siyatik siniri.

sciatica

i., tıb. siyatik.

science

i. fen, ilim, bilim, bilgi; ilmin herhangi bir dalı; hüner, maharet, marifet. science fiction bilimkurgu, düşbilimsel roman ve hikâyeler, bilimötesi romanlar.

sciential

s. bilgi sahibi, bilgili, muktedir; ilme ait.

scientific

s. ilme ait; bilimsel, fenni; fen kurallarına uygun; fen bilgisi olan; kesin, doğru. scientific method bilim yöntemi . scientifically z. fence, ilmi surette, ilmi olarak.

scientist

i. fen adamı, fen uzmanı; b.h. Christian Science kilisesinin inancını benimseyen kimse.

scilicet

z. (kıs. scil., sc., ss.) yani, demek ki.

scimitar ,-iter, -etar

i. enli kılıç, pala.

scincoid

s., zool. kertenkele familyasından skinkgillere ait.

scintilla

i. çakım, kıvılcım; zerre. There's not a scintilla of truth in it. Gerçek payı yok. Tamamen yalandır.

scintillate

f. kıvılcımlar saçmak, parı1damak, ışıldamak, yıldız gibi pırıldamak; canlı bir şekilde konuşmak. scintilla'tion i. kıvılcımlar saçma, parıldama, ışıldama. scintillation counter radyoaktif cisim parıltılarını tespit eden alet.

sciolism

i. sathi bilgi; şarlatanlık, bilgiçlik taslama. sciolist i. bilgisi çok sathi olan kimse. sciomachy bak. sciamachy.

scion

i. oğul, çocuk evlât; çoğ. ahfat; aşılanacak veya daldırılacak filiz, ağaç piçi.

scirefacias

Lat., huk. bir hükmün veya ruhsatnamenin iptal talebi üzerine mahkemenin ilgili şahsın bilgisine başvurmak için gönderdiği celpname.

scirrhus

i., tıb. kanser cinsinden katı bir ur. scirrhosity i., tıb. bir çeşit sert ur. scirrhous, scirrhoid s., tıb. sert ur gibi.

scissile

s. kesilebilir, kolay bölünebilir.

scission

i. kesme, kesilme, bölme, bölünme.

scissor

f. makasla kesmek.

scissors

i., tek makas; güreşte ayakla köstek. scissors kick makaslama (yüzüş). a pair of scissors makas.

scissortail

i. Amerika'ya mahsus ve kuyruğu makas şeklinde olan bir cins sinekyutan.

scissure

i. yarık.

sciurine

s. kemirgenler familyasına ait.

sciuroid

s., sincaba benzer; bot. sincap kuyruğuna benzer, püsküllü.

sclaff

i., f. hafif vuruş veya vuruş sesi; terlik; f, (golf) sopa vurmadan önce yere vurmak

sclera

i., anat göz akı, sklera.

sclerenchyma

i., bot. sertdoku.

sclerenchymatous

s. sert dokulu.

sclerite

i., zool. eklembacaklılarda kitin veya kireçten oluşmuş sert kabuk parçası.

scleritic

s. kitin veya kireçten meydana gelmiş.

scleritis

i., tıb. göz akı iltihabı, sklerit.

sclero-

(önek) katı, sert.

scleroderma

i., tıb. yaşlı kimselerde görülen deri sertleşmesi.

scleroid

s.,biyol. katı, sert, sertdokulu.

scleroma

i. sertleşmiş doku.

sclerometer

i. taş veya madenlerin katılık derecesini öIçen alet.

sclerosed

s., tıb. anormal derecede katılaşmış, sertleşmiş.

sclerosis

i. (çoğ. ses) tıb. doku sertleşmesi, skleroz; bot. doku veya hücre cidarı sertleşmesi.

sclerotic

s., i., anat. göz akına ait; tıb. doku sertleşmesi olan, dokusu katılaşmış; i göz akı, sklera.

sclerotitis

bak. scleritis.

sclerotium

i. (çoğ. -tia) bot. gerçek mantarlarda yedek gıda ile dolu katılaşmış emeç. sclerotial s. bu emeçle ilgili.

sclerotomy

i., tıb. göz akını yarma ameliyatı.

sclerous

s. katı, sert, katılaşmış, sertleşmiş; kemikli.

scoff

f., i. tahkir etmek, alay etmek, eğlenmek; i. hakaret, istihza, alay; küçümseme; alay konusu şey veya kimse. scoff at alay etmek. (informal) dudak bükmek (çoğ, -mata) tıb.

scofflaw

i. kanunlara kulak asmayan kimse.

scold

f., i. azarlamak, tekdir etmek, paylamak,(slang) haşlamak; i. herkesi azarlayan şirret kadın.

scolecite

i., mad. kalsiyum ve alüminyumlu bir hidrosilikat.

scolex

i. (çoğ. scoleces, scolices) zool. bağlrsak şeridinin başı.

scoliosis

i., tıb. belkemiğinin normal dışı yan kıvrımı.

scolopendrid

i., zool. kırkayak familyasmdan bir hayvan. scolopendrine s. kırkayağa ait.

scombroid

i., s. uskumrugillerden bir balık; s. uskumrugillere ait.

sconce

i. duvarda şamdan desteği.

scone

i. bir çeşit küçük ekmek; (İskoç.) yulaf ezmesinden yapılan gözleme.

sconee

i. küçük toprak siper; sığınak.

sconee

i., İng. üniversite öğrencilerine verilen ceza.

sconee

i., k.dili baş, kafa.

scoop

i., f. büyük kepçe; tıb. kaşık şeklinde cerrah aleti; çukur; kepçe ile alma; k.dili vurgun; gazet. atlatma; f. kepçe ile çıkarmak; k.dili toplayıp yığmak; içini boşaltmak; içini oymak; gazet atlatmak; kapmakc scoop net nehir dibini taramaya mahsus ağc at one scoop bir vuruşta, bir darbede.

scoot

f., k.dili birden kaçmak veya koşmak.

scooter

i. trotinet; küçük motosiklet; dibi düz ve tabanına iki demir ray takılı kuvvetli buz kayığı.

scop

i., tar. âşık, ozan, şair.

scope

(sonek) gözlem aygıtı.

scope

i. saha, faaliyet alanı; fırsat, vesile; genişlik, vüsat; k.dili teleskop, mikroskop.

scopolamine

i., ecza skopolamin.

scopulate

s., zool. süpürge şeklindeki

scopy

(sonek) gözlem, müşahede, bakış.

scorbutie , tical

s., tıb. iskorbüt hastalığı ile ilgili.

scorch

f., i. kavurmak, ateşe tutmak, hafifçe yakıp sızlatmak; acı tenkitlerle incitmek; yanmak, kavrulmak; k.dili otomobil veya bisikletle hızlı gitmek; i. hafif yanık; yanık izi. scorched earth policy düşmanın yararlanmasını önlemek için bütün mahsulu ve ziraat araçlarını imha etme politikası. scorch'er i. yakan şey veya kimse; k.dili acı söz veya tenkit; k.dili otomobil veya bisikletle çok hızlı giden kimse. scorch'ing s. yakıcl, kavurucu, çok sıcak.

score

i., f. oyunda her iki tarafın kay dettiği sayı veya puan; sayı yapma; sebep; çizgi, işaret; çetele kertiği; çetele kertiği ile tutulan hesap; hınç; müz. bütün çalgıların ve bütün seslerin notalarını ayrı ayrı gösteren müzik parçası, partitur; yirmi sayısı; çoğ. çok miktar; f. çentmek, kertik açmak; çetele tutmak; puan kazanmak, sayı kazanmak; değerlendirmek; müz. partitur yazmak, bir çalgı için düzenleme veya uyarlama yapmak; k.dili şiddetle eleştirmek; puan saymak; başarı kazanmak; (argo, slang) tadına bakmak; (argo) esrar satın almayı başarmak. score out üstünü karalamak. scores of people çok sayıda insan, birçok insan. scores of years senelerdir, senelerce. know the score k.dili işi çakmak. on that score o sebepten; o konuda. pay off old scores eski hesaplan temizlemek, hesaplaşmak; eski hıncın acısını çıkarmak. What's the score? Kaça kaç? Durum nedir?

scoria

i. (çoğ. -ae) maden cürufu, dşık. scoriaceous s. maden cürufu cinsinden.

scorify

f. (madeni) eritip cürufunu çıkarmak.

scorn

i., f. tepeden bakma, istihfaf, küçük görme, tahkir; hakir şey; f. küçümsemek, tahkir etmek, istihfaf etmek.

scornful

s. hakaret dolu, tahkir eden, ağır scornfully z. istihfafla, tepeden bakarak. scornfulness i. küçümseme, istihfaf.

scorpaenoid

s., zool. iskorpit balığı familyasından.

scorpio

i. Akrep takımyıldızı; Akrep burcu.

scorpioid

s., zool. akrep gibi; akrep takımına ait; akrep kuyruğunun ucu gibi kıvrık.

scorpion

i. akrep, zool. Scorpio; (eski) ucuna demir parçaları takılı kamçı. scorpion fish iskorpit, zool. Scorpaena.

scot

i. eski ingiltere kanununda vergi veya para cezası scot and lot eski belediye vergisi. pay scot and lot tamamen ödemek.

scot

i. iskoçyalı.

scotch

s., i. İskoçya'ya veya İskoç diline ait; i. İskoçya halkı: İskoçya halk lehçesi; İskoç viskisi; (İskoçyalı ve İskoç lehçesi için Scots veya Scottish tercih edilir). Scotch terrier İskoç teriyer köpeği.

scotch

f., i. hafifçe yaralamak, tırmıklamak; son vermek; i. hafif yara veya tırmık izi, çentik.

scotch

i., f. tekerlek altına konulan takoz; f. takozla durdurmak. Scotch tape selofan, zamklı selüloit şeridi.

scoter

i. kara ördek, zool. Melanitta nigra.

scotfree

s. sağ salim, incinmeden; vergiden muaf.

scotia

i., mim. bir çeşit tiriz, boyunsak, ters deveboynu.

scotland

i. İskoçya Scotland Yard Londra Emniyet Müdürlüğü.

scotoma

i., (coğ. -mata) tıb. kör nokta, ağtabakada hiç bir şey görmeyen nokta.

scots

i., s. İskoç dili; s. İskoçyaya veya İskoç diline ait.

scotsman

i. (çoğ. -men) İskoçyalı.

scotticism

i. İskoçya'ya mahsus deyim, terim veya telaffuz özelliği.

scottish

s., i. İskoçyalı; i. İskoçya dili.

scoundrel

i., s. alçak, adi ve habis kimse, hain kimse, vulg. dürzü; s. alçak, adi. seoundrelly s. alçak, adi.

scour

f. koşmak, seğirtmek; acele geçmek; arayarak dolaşmak, taramak.

scour

f., i. ovalayarak temizlemek; kum veya fırça ile parlatmak; bol su ile temizlemek; süpürüp götürmek; müshil vermek; i. ovarak temizleme; akan suyun aşındırarak düzlettiği yer; çoğ. hayvanlarda ishal ve dizanteri.

scourge

f., i. kamçılamak; şiddetle cezalandırmak; i. kırbaç, kamçı; ceza vasıtası; afet, musibet, felaket çoğ. ovalayarak.

scourings

çıkarılan kir.

scout

i., f. izci, gözcü, keşif kolu; casus (asker, gemi veya uçak); keşif, gözcülük; kriket açık saha oyuncusu; izci çocuk; f. keşif yapmak, keşfe çıkmak; dolaşıp keşfetmek. scout around arayıp taramak. scout plane keşif uçağı. boy scout erkek izci, girl scout kız izci. on the scout keşif görevi yapmakta, keşfe çıkmış.

scout

f. küçümseyerek reddetmek, alay etmek. scout at küçümsemek, hakir görmek, alaya almak, istihza etmek.

scoutcraft

i. izcilik.

scouting

i. izcilik.

scoutmaster

i. izcibaşı, oymak beyi.

scow

i. duba.

scowl

f., i. kaşlarını çatıp bakmak; i. tehdit ederek bakma, tehditkâr bakış scowl'ingly z. kaş çatarak; tehdit ederek.

scrabble

f., i. tırmalamak, tırmalanmak; düzensiz bir şeyler yazmak, karalamak; up( ile) acele ile toplamak; i. tırmıklama, tırmalama; acele toplama; karalama; üzerinde harfler basılı küçük ve yassı tahta karelerle oynanan kelime bulmacası; seyrek çalılık.

scrag

i., f. (-ged, -ging) çok zayıf ve kuru kemikli kimse; koyun etinin yavan gerdan tarafı; (argo) insan boynu; f., k.dili boğazını sıkmak; boğarak öldürmek; asarak öldürmek.

scraggly

s. düzensiz, intizamsız; çarpık çurpuk.

scraggy

s. uçları dik (kaya); kuru, kemikli, çok zayıf.

scram

f. (-med, -ming) A.B.D., (argo) sıvışmak, tüymek. Scram ! Defol !

scramble

f., i. tırmalamak; kapışmak; (çırpılmış yumurtayı) yağda pişirmek; karıştırmak; itişip kakışmak; ask.düşman uçaklannın yolunu kesmek için acele havalanmak; radyo. konuşmayı gizli tutmak için sinyali değiştirmek; i. kapış, kapma; tırmanarak gitme; çarçabuk yapılan şey; çok acele etme. scrambled eggs çırpılıp yağda pişirilmiş yumurta. scrambler i. telefon veya radyo sinyalini gizli tutan araç.

scrannel

s., (eski) ince, zayIlf; ahenksiz, cızırtılı.

scrap

i., f. (-ped, - ping) s. ufak parça; artık, kırıntı; müsveddelik kâğıt; parça; çoğ. yağ eritilince geriye kalan kıkırdak; çoğ. hayvanlara verilen artık et; maden kırpıntısı; fı parçalamak, kırıntı haline getirmek, ufalamak; değersiz diye bir yana atmak, ıskarta etmek; s. artık. scrap heap kırpıntı yığını, hurda yığını. scrap iron hurda demir. scraps of news derme çatma haberler. a scrap of evidence çok ufak bir delil.

scrapbook

i. gazete kupürleri veya resim yapıştırmaya mahsus defter.

scrape

f., i. kazımak, kazıyarak temizlemek; sıyırtmak; kazıyıp toplamak; sürterek gıcırdatmak; selâm verirken ayağını sürterek geri çekmek; çok tutumlu olmak; i. kazıma veya sürtme sesi; kazıma, sürtme; varta, çıkmazı scrape acquaintance tanışmaya gayret etmek. scrape along az para ile geçinmek. scrape away, scrape off kazıyarak silmek. scrape through güçbelâ atlatmak. scrape up zorla toplamak. get into a scrape belâya çatmak. get out of a scrape beladan kurtulmak, yakayı kurtarmak We're in a pretty scrape. Ayıkla şimdi pirincin taşını.

scraper

i. kazıma aleti; greyder.

scraping

i. kazıma; kazıma sesi; gen. çoğ. kazıntılar.

scrapple

i., A.B.D. kaynatılmış mısır unu ve et parçaları kızartması.

scrappy

s. kırıntı veya parçalardan ibaret. scrappily z. parça halinde, parça parça. scrappiness i. parça halinde olma.

scrappy

s. kavgacı. scrappiness i. kavgacılık.

scratch

f., i., s. tırmalamak; keskin bir şeyle kazıyarak yüzeyini bozmak; kaşımak, tahriş etmek; k.dili acele ile kötü bir şekilde yazmak veya çizmek; karalamak; çizmek, silmek, bozmak; yarış listesinden çıkarmak; eşelemek; kaşınmak; cızırdamak; zahmetle para biriktirmek; i. tırmık, tırnak izi; hafif yara; karalama; cızırdama, gıcırdama; başlama çizgisi; cesaret ölçüsü, yiğitlik de nemesi; s. tesadüfi, rasgele; handikapsız. scratch ones back yağcılık etmek. scratch out üstünü çizmek, karalamak; oymak, içini kazımak. scratch paper müsvedde kâğıdı. scratch sheet( A.B.D.), (argo) atların yarış şeceresi. scratch test tıb. cilt üzerinde alerji testi. scratch the surface ilk adımı atmak. start from scratch hiçten başlamak, sıfırdan başlamak. old scratch şeytan. up to scratch k.dili iyi durumda.

scratchy

s. gıcırtılı, cızırtılı; tırmıklı; kaşıntılı, kaşıntı veren; karalanmış; düzensiz, intizamsız scratchily z. kaşıntı vererek; cızırtı ile. scratchiness i. kaşıntı verme; cızırtılı oluş.

scrawl

f., i. kötü bir şekilde veya acele ile yazmak, karalamak; i. karalanmış yazı, acemice ve karışık yazı.

scrawny

s. zayıf ve kuru, kemikleri çıkmış.

screach

f., i. çok acı ve ince bir çığlık atmak; i. acı ve ince çığlık; keskin gıcırtı. screech owl cüce baykuş, zool. Otus scops. screech'y s. ince ve keskin sesli; glclrtılı.

screak

f., i. ince bir ses çıkarmak, gıcırdamak; i. gıcırtı, gıcırtı sesi.

scream

f., i. bağırmak, feryat etmek, acı acı haykırmak, çığlık atmak; i. bağırma, bağırış, feryat, çığlık; (A.B.D.), (argo) matrak kimse veya şey.

screamer

i. bağıran kimse, çığlık atan kimse; Güney Amerika'ya mahsus çığlık gibi ses çıkaran bir kuş; (A.B.D.), (argo) manşet; (A.B.D.), (argo) çok gülünç veya heyecanlı bir durum; İng., (argo) ünlem işareti.

screaming

s. haykıran, bağıran, çığlık atan; göze çarpan, frapan (renk); kahkahalarla güldüren. screamingly z. çok gülünç bir şekilde.

scree

i. dağ eteğindeki taş yığını.

screed

i., f. bıktırıcı tenkit; uzun söz veya yazı; sıva mastar altlığı; f. ylrtmak.

screen

i., f. perde, kafes; paravana, ocak siperi; bölme, tahta perde; ask. düşmana karşı siper vazifesi gören bölük; sinema perdesi; sinema; kalbur, elek; f. önüne perde çekmek, muhafaza etmek, korumak; gizlemek, saklamak; elemek, kalburdan geçirmek; (imtihanla) elemek; perdeye aksettirmek (filim). screen'ings i., çoğ. kalbur üstünde kalan artık.

screenplay

i., sin. senaryo.

screw

i., f. vida; uskur, gemi pervanesi; vidanın dönmesi; dönüş, çevriliş; basınç, tazyik; İng., (argo) maaş; İng. işe yaramayan at; başkasından para sızdıran adam; (argo) hapishane gardiyanı; İng., (argo) küçük tütün paketi; f. vidayı çevirmek; burmak, vida haline koymak; vidalamak; vida ile tutturmak; vida gibi sıkıştırmak; aldatmak, dolandımak, sızdırmak (para); (argo) cinsel ilişkide bulunmak, ile yatmak; vida gibi dönmek; burulmak, dönmek; buruşturmak. screw bolt vidalı cıvata. screw down vida ile sıkıştırmak, vidalamak; çok düşük fiyat vermek. screw gear helezoni dişli. screw hook vidalı kancal screw jaek makinalı kriko screw nut cıvata somunu. screw on vidalamak screw plate vida paftası, malapafta. screw up sıkıştırıp düzeltmek;(argo) bozmak. screw up courage cesaretini toplamak. have a screw loose (argo), (slang) bir tahtası eksik olmak, deli olmak. put the serews on (argo) (bir kimseyi) sıkıştırmak.

screwball

i., s., (A.B.D.), (argo) serseri kimse, acayip kimse; havada kavis yapan top; s. saçma.

screwdriver

i. tornavida; portakal suyu ve votka kokteyli.

screwed

s. vida ile sıkıştırılmış; yivli; eğri büğrü; İng., (argo) sarhoş.

screwy

s., (argo) kafadan çatlak, deli; tuhaf, acayip; karışık; şüphe uyandıran.

scribble

f., i. acele ile ve dikkatsizce yazmak; karalamak; i. acele ile yazılmış yazı; anlamsız yazı ve çizgiler.

scribbler

i. çalakalem yazı yazan kimse; ikinci sınıf yazar.

scribe

i., f. yazıcı, yazman, katip; eski Musevilerde fakih; f. yazmak; kitabe yazmak; hat çizen aletle çizmek.

scriber

i. işaret koymak için şiş veya tığ.

scrim

i. açık renk ve ince dokunmuş bir cins perdelik kumaş; (tiyatro) özel etkiler yaratmada kullanılan saydam kumaş.

scrimmage , scrummage

i., f. çarpışma; futbol topunu ilerletmek için hücum, saldırış; f., spor hücum etmek.

scrimp

f. fazla veya dar kesmek; aşırı tutumlu olmak cimrilik etmek.

scrimpy

s. çok kıt, eksik; cimri. serimpily z. çok kıt olarak; cimrice. serimpiness i. kıtlık, eksiklik; cimrilik.

scrimshaw

i., f. fildişi oyma işi; f. bu işi hünerle yapmak.

scrip

i. para kesesi.

scrip

i. isim listesi; not, pusula; muvak kat senet; (A.B.D.) eskiden kullanılan ufak kâgıt para.

script

i. el yazısı; matb. el yazısı gibi basma harf; konuşmacının elindeki notlar; huk. senet, hüccet; alfabe, yazı düzeni.

scriptorium

i. (çoğ. -s, -ria) manastırlarda hattatlara mahsus oda.

scriptural

s. Kitabı Mukaddese ait veya onda bulunan; Kitabı Mukaddese göre.

scripture

i. Kitabı Mukaddes; k.h. kutsal yazı; eskiyazı, yazılmış şey, kıs. Script.

scrivener

i.,(eski) mukavelenameleri yazan kimse, arzuhalci; noter.

scrobieulate

s., bot., zool. çukurları olan.

scrod

i. yavru morina.

scrofula

i., tıb. sıraca illeti.

scrofulous

s., tıb. sıracalı; sıraca illetine ait; kötü ahlâklı.

scroll

i., f. tomar; parşömen tomarı; liste, tarife; taslak; tomar şeklinde süs; kemamn kıvrık ucu; f. tomara kaydetmek; tomar şeklinde sarmak; tomar şeklinde süslerle tezyin etmek; tomar gibi sarılmak. scroll saw şerit testere; makinalı oyma testeresi. scrollwork i. tomar şeklinde süs, şerit testere ile yapılmış süs.

scroop

f., i. gıcırdamak; i. gıcırtı.

scrophulariaeeous

s., bot. sıracaotu familyasına ait.

scrotum

i. (çoğ. -ta) anat. torba derisi, skrotum.

scrouge

f., k.dili veya leh. sıkıştırmak; kalabalık etmek.

scrounge

f., (argo) çalmak, (slang) aşırmak, yürütmek; (slang) otlamak, otlakçılık etmek. scroung'er i., (slang) otlakçı kimse.

scrub

f., i. ovalamak, fırçalamak, yıkamak;( A.B.D.), (argo) iptal etmek; i. ovalama, fırçalama, temizleme. scrub brush tahta fırçası.

scrub

i. çalılık, fundalık, maki; bodur ağaçlı orman; kısa kıllı fırça; bodur insan veya hayvan ve bitki; (spor) birinci takıma alınmayan oyuncu. scrub oak yermeşesi, kurtluca, bot. Teucritum. scrub team ikinci takım; ikinci derecede oyuncuların oynatıldığı taklm.

scrubber

i. fırçalayıcı; gaz temizleyici.

scrubby

s. fırça gibi sert; bodur, çelimsiz.

scruff

i. ense.

scrummage

İng., bak. scrimmage

scrumptious

s., k.dili çok güzel, harikulade, şahane, enfes.

scrunch

f., i. çatırtı ile ezmek, çatırdatmak; i. ezme, eziş.

scruple

i., f. vicdanı elvermeme; tereddüt; 1,296 gramlık eczacı tartısı; az miktar; f. vicdanı elvermemek; tereddüt etmek. have scruples about a thing vicdani sebeple çekinmek.

scrupulous

s. vicdanının sesini dinleyen; dakik, titiz. scrupulosity, scrupulousness i. vicdanlılık; dakiklik, titizlik. scrupulously z. vicdanla; titizlikle.

scrutinize

f. dikkatle bakmak, iyice incelemek, ince eleyip sık dokumak.

scrutiny

i. dikkatle bakma, inceleme, araştırma, tahkik, tetkik; seçim kontrolü

scuba

i. suciğeri, skuba.

scud

f., i. hızla kaçmak veya hareket etmek; den. rüzgârın önüne düşüp seyretmek; i. hızla uçma veya gitme; den. rüzgâr önünde hızla seyretme; çok hızlı ilerleyen alçak bulutlar veya deniz köpüğü; İng., (argo) hızlı koşucu.

scuff

f., i. ayağı sürüyerek yürümek; sürüyerek aşındırmak; i. ayağı sürüme; hışırtı; arkası açık ve topuksuz terlik, şıpıdık.

scuffle

f., i. itişmek, çekişmek; i. itişme, çekişme.

scull

i., f. küçük sandal; kıçtan kullanılan tek kürek, boyna küreği; kısa kürek; f. boyna etmek.

scullery

i. mutfak yamndaki bulaşık yıkanan ve kap kacak konulan oda.

scullion

i., eski bulaşıkçı; sefil kimse, adi kimse.

sculpin

i. Amerika'da bulunan geniş ağızlı, büyük ve dikenli kafası olan, iskorpit gibi bir balık.

sculpsit

Lat. heykelde, imzanın yanında yapan'' anlamnıdaki kelime, kıs. sc., sculp.

sculptor

i. heykeltıraş. sculptress i. kadın heykeltıraş.

sculpture

i., f. heykel, heykeller; heykelcilik, heykeltıraşlık; oyma, oyma işi; f. oymak, kalemle hakketmek; su kuvvetiyle şeklini değiştirmek.

sculpturesque

s. heykel gibi.

scum

i., f. kaynamakta veya mayalanmakta olan su yüzünde biriken tabaka, köpük; maden cürufu; pislik; f. köpüğünü almak; köpük bağlamak. scum of the earth baş belâsı, ayaktakımı. scum'my s. köpüklü; kir bağlamış; alçak, iğrenç.

scumble

f., i., güz. san. üzerine donuk bir boya tabakası vurarak çizgileri yumuşatmak; i. donuk renkte bir tabaka sürme; donuk renk.

scupper

i., den., f. frengi deliği, geminin güvertesinden suyun denize akmasına mahsus delik; f., İng., (argo) katliam yapmak.

scurf

i. baş kepeği, konak; artık pis şey; kabuk. scurfiness i. kabuk bağlamış olma, kepeklilik. scurf'y s. kepekli, kabuklu.

scurrilous

s. kaba, küfürlü; ağzı bozuk, küfürbaz. scurril'ity, scurrilousness i. ağız bozukluğu, küfürbazlık. scurrilously z. küfürle; açık saçık bir şekilde.

scurry

f., i. telâş etmek, kaçarcasma koşmak; i. acele etme; kısa at yarışı.

scurve

i. s şeklindeki eğri.

scurvy

s., i. adi, alçak, iğrenç; i., tıb. iskorbüt illeti. scurviness i. adilik, alçaklık.

scut

i. tavşan veya karacanın kısacık kuyruğu.

scutage

i., huk. derebeylik devrinde şövalyelerden askerlik hizmeti yerine alınan vergi.

scutari , skutari

i. üsküdar; İşkodra.

scutate

s., bot. kalkansı, peltat; zool. iri pullu.

scutch

f., i. sopayla vurarak temizlemek (keten); ditmek, atmak, döverek kabartmak (pamuk veya ipek); i. keten ipliğini dövmeye mahsus sopa.

scutcheon

bak. escutcheon.

scute

i., zool. timsah veya kaplumbağanın sert sırt kabuğu, iri pul.

scutellate

s., zool. sert pulları olan, kalkan şeklinde. scutella,tion i. kuş ayağındaki gibi sert pullar veya bunlann düzeni.

scutellum

i. (çoğ. -tella) zool., bot. kalkan şeklinde pul veya uzuv.

scutiform

s. kalkan şeklinde.

scuttle

i. soba yanına konulan madeni kömür kovası.

scuttle

f., i. hızla koşmak, seğirtmek; i. seğirtme, acele gitme.

scuttle

i., f. kapaklı ufak delik; den. lomboz, ambar kapağı; deniz musluğu; f. deniz musluğunu açıp gemiyi batırmak.

scuttlebutt

i., den. su mancanası; (argo) şayia, söylenti, dedikodu.

scutum

i. (çoğ. -ta) zool. sert sırt kabuğu, kemik gibi sert pul; eski Roma'da uzun kalkan.

scylla

i., mit. İtalyan sahilinde ve Charybdis girdabı karşısında tehlikeli bir kaya, bak. Charybdis: altı başlı olduğu farz olunan deniz canavarı. between Scylla and Charybdis iki ateş arasında.

scyphus

i. (çoğ. - phi) eski Yunan'da kullanılan iki kulplu su bardağı.

scythe

i., f. tırpan; f. tırpanla biçmek.

scythian

i., s. İskit; s. İskitya'ya veya İskit diline özgü.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL