NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

lo ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: lo
Bulunan Sonuç: 227

lo

( ünlem) işte, bak. Lo and behold! işte! Al sana ! Karşına ne çıksa beğenirsin !

loach

i. çoprabalığı, zool. Cobitis.

load

f. yükletmek, yüklemek; yükünü vermek; hediye yağdırmak; hile yapmak için zarı doldurmak; birine tesir ederek haksız hüküm verdirmek; doldurmak; fotograf makinaslna film koymak; tıkabasa doldurmak (mide); hayat sigortasına zam koymak; yüklenmek, üzerine yük almak; silah doldurmak. load up yükletmek.

load

i. yük, hamule; sıklet, ağırlık; endişe, üzüntü, kaygı; fikir yorgunluğu; silâh doldurmak için barut ve fişek; mak. mukavemet; bir cihazın ihtiva ettiği elektrik miktarı, şarj. load displacement den. geminin tam yükünü alınca çektiği su. load factor bir elektrik santralından alınan ortalama elektrik miktarının elde edilebilecek maksimum miktara oranı. load line den. tam yüklü geminin suya batacağı kısmı gösteren çizgi. loads i., k.dili çok miktar, yığın. loads of love pek çok sevgiler, kucak dolusu sevgiler. get a load of A.B.D., (argo) göz atmak. take a load off one's mind endişesini gidermek.

loaded

s. dolu; hileli (zar);( argo )sarhoş; (argo) zengin. loaded question şaşırtıcı soru. loaded statement iki anlamlı söz.

loader

i. yükleten veya dolduran kimse veya alet; vinç gibi yükleme makinası.

loading

yükleniyor; (fiil) to load, yüklemek, bir cihaza dosya veya veri yüklemek (bilgisayar, mobil telefon); bir gemiye veya herhangi bir yük taşıyıcı araca yükleme yapmak. (isim) yükleme.

loadstar

bak. lodestar.

loadstone

bak. lodestone.

loaf

çoğ. loaves i. ekmek somunu, somun. loaf cake somun şeklinde pasta.

loaf

f. aylakça vakit geçirmek, boş gezmek, haylazlık etmek. loafer i laylak veya boş gezen kimse; haylaz kimse; mokasen tipi ayakkabı.

loam

i., f. içinde organik maddeler olan kum ve kil karışımının meydana getirdiği gevşek yapılı toprak; kuvvetli toprak; tuğla yapmak için kum, kil ve samanla yapılmış harç; f. böyle harçla sıvamak. loamy s. özlü harçtan ibaret; kuvvetli toprak gibi.

loan

i., f. ödünç verme; ödünç alma, borçlanma; ödünç verilen şey; f. bilhassa faiz karşılığında ödünç para vermek; ödünç vermek; (eğreti olarak) vermek. loan collection sergide gösterilmek üzere sahipleri tarafından ödünç olarak verilen resim veya eşya koleksiyonu. loan shark A.B.D., k.dili tefeci. loan society ödünç para veren şirket. on loan ödünç olarak, eğreti olarak.

loanword

i. başka bir lisandan alınan kelime.

loath,loth

s. isteksiz, istemeyen. nothing loath isteyerek, karşı koymayarak.

loathe

f. nefret etmek, hiç sevmemek; tiksinmek, iğrenmek. loathing i. nefret. loathingly z. nefretle.

loathsome

s. tiksindirici, nefrete layık, iğrenç. loathsomely z. nefret edilecek surette. loathsomeness i. iğrençlik.

lob

f. (-bed,- bing) i. ağır ağır atmak; tenis kortunun arka tarafına düşsün diye topu havaya vurmak; (kriket) topu aşağıdan ve ağır ağır atmak; yavaş yavaş ve salınarak gitmek; i. havaya vurulan top; ağır ağır ve aşağıdan atılan top.

lobar

s., anat. toparlak kısma ait, lopa ait, loplu. lobar pneumonia akciğer lopu zatürreesi.

lobate,lobated

s., bot., zool. yuvarlak kısımları olan, loplu; kenarları sarkık.

lobby

i., f. dehliz, koridor, geçit; antre; bekleme odası; senatör veya milletvekilleri ile görüşmek üzere bekleme salonunda bekleyen kimseler; kulis faaliyeti; f., A.B.D. oylarını kazanmak amacıyle meclis üyeleriyle görüşmek. lobbyist i. böyle görüşmelerde bulunan kimse.

lobe

i. yuvarlakça kısım; kulak memesi; ciğerin yuvarlak ucu, lop; mak. yuvarlak olmayan çarkın çıkıntılı tarafı; jeol. karada bulunan geniş bir buz tabakasının çıkıntılı ucu. lobed s. yuvarlak uçlu, loplu.

lobo

i. A.B.D kurt

lobotomy

i., tıb. beynin bir kısmını kesip çıkartma.

lobster

i. ıstakoz, zool. Homarus vulgaris. lobster-eyed s. patlak gözlü. lobster pot ıstakoz tutma sepeti. lobster thermidor ıstakoz etiyle mantardan yapılmış yahni.

lobule

i. yuvarlakça ufak çıkıntı, lopçuk. lobular s. böyle çıkıntılı, loplu.

local

s., i. mevzii, mevkii, mahalli, yöresel; belirli bir yere ait; mec. dar, sınırlı; i. her istasyonda duran tren; banliyö treni; gazetede mahalli haber. local authority huk. mahallin en yüksek sivil makamı, mahalli idare. local color sanatta ve edebiyatta işlenilen yöresel özellikler. local government mahalli idare. local option bir şehir veya bölge ahalisinin kendi yerlerinde içki yasağı olup olmamasına karar verme hakkı. locally z. mevzii olarak, mahalli olarak.

locale

i. mahal, yer, yöre, özellikle belirli bir olayın geçtiği yer.

localism

i. mahalli şive veya adet; belirli bir yer için beslenilen sevgi; yerli şeye rağbet; belirli bir yere bağlılık.

locality

i. yer, mevki, mahal, mevzi, mekan; bir şeyin bulunduğu yer.

localize

f. belirli bir yere sınırlamak; yerini bulup belirtmek. localiz'able s. sınırlanabilir. localiza'tion i. sınırlama, yerini belirtme.

locate

f. bir yerde iskân etmek, yerleştirmek; yerini tayin etmek; tam yerini keşfetmek; k.dili sakin olmak, oturmak.

location

i. yer, mahal, mekân, mevki; iskân, sakin olma; huk. kiraya verme. on location stüdyo dışında yapılan filim veya televizyon çalışması.

locative

i., s. bazı kaynaşık dillerde yer gösteren isim hali, ismin -de hali; s. bu şekildeki isimlere ait.

loch,lough

i, İskoç. gö1, körfez, haliç.

lock

i. kilit; silâh çakmağı; güreşte birkaç çeşit yakalama usulü; kilitleme; kilitli şey; yokuşu inerken tekerleği tutan zincir; kanal içinde gemileri bir yüzeyden diğerine yükseltmek veya alçaltmak için kullanılan havuz. lock, stock and barrel baştan başa, tamamen. safety lock maymuncukla kolay kolay açılamayan emniyetli kilit; tüfekte emniyet tertibatı. Yale lock Yale markalı veya ona benzer emniyet kilidi. under lock and key kilit altında.

lock

f. kilitlemek; kapamak; kilitleyip tutturmak; birbirine geçmek, kenetlenmek (kol); kanal havuzuna sokmak (gemi); kapatmak, bağlamak (para); kilitlenmek, kapanmak; kanal havuzunda yukarı veya aşağı gitmek. lock in kilitlemek, üzerine kapıyı kilitlemek. lock out dışarıda bırakmak. lock spring cep saati kapağını işleten yay. lock step art arda sık adımla yürüyüş. lock stitch çapraz dikiş. lock up kilit altında saklamak; matb. bağlamak.

lock

i. saç lülesi; çoğ. saçlar; bir tutam yün veya pamuk.

lockage

i. gemiyi kanal havuzundan geçirme; havuzdan geçme parası.

locker

i. kilitli çekmece veya dolap; den. dolap, ambar; kilitleyen kimse; kilitleyici şey. locker room sporcuların elbise ve aletleri için dolaplı oda. Davy Jones's locker denizin dibi.

locket

i. madalyon.

lockjaw

i., tıb. tetanos.

locknut

i. emniyet somunu, kilit somunu.

lockout

i. lokavt; sualtı çalışmalarında kullanılan ve altında denize açık bir çıkış yeri olan tertibat.

locksmith

i. çilingir.

lockstep

i. birbiri arkasından aralık bırakmaksızın yürüyüş şekli; sıkı intizam, değişmez usul.

lockup

i. tevkifhane, tutukevi.

loco

s., A.B.D., k.dili deli. loco weed i. Birleşik Amerika'nın batı tarafında bulunan Astragalus türünden zehirli ot.

lococitato

Lat. (kıs. l.c.) yukarıda zikrolunan kitapta veya yerde.

locomotion

i. hareket; bir yerden bir yere gidip gelme veya gezme hareketi.

locomotive

s., i. harekete ait; hareket edebilen; i. lokomotif.

locomotorataxia

tıb. hareket intizamsızlığı, ataksi.

loculus

i. (çoğ.- li)biyol. göze, göz, hücre. locular s. hücrevi.

locus

i. (çoğ. loci) mevki, yer, mahal; geom. belirli şartlar altında herhangi bir hat veya noktanın kendi hareketiyle meydana getirdiği yüzey veya hat.

locust

i. çekirge, zool. Acridium; ağustosböceği, zool. Cicada; salkım ağacı, akasya ağacı, bot. Robinia pseudoacacia; keçiboynuzu, bot. Ceratonia siliqua.

locution

i. ifade tarzı; tabir, terim.

lode

i. maden damarı.

lodestar, loadstar

i. çobanyıldızı, Kutupyıldızı; yol gösterici rehber veya prensip.

lodestone,loadstone

i., mad. mıknatıs taşı.

lodge

i. tekke; mason teşkilâtının azaları veya toplanma yeri, loca; ufak ev; kapıcı veya bahçıvan kulübesi; tatil evi; hayvan ini.

lodge

f. geçici olarak oda vermek; misafir etmek; yerleştirmek, emaneten teslim etmek, vermek; arzetmek, takdim etmek; ekini bastırıp yere yatırmak (rüzgâr); muvakkaten bir evde oturmak; misafir olmak; bir yerde kiracı olmak; bir yerde geçici olarak kalmak; içine gömülmek. lodger i. misafir; kiracı.

lodging

i. geçici olarak oturulan mesken; çoğ. pansiyon; kiralık oda. lodging house kiralık odaları olan ev.

lodgment

i. ikamet etme, yerleşme; sakin olma; düşman istihkâmlannı zaptedip içine yerleşme; huk. emaneten teslim etme, para yatırma, tevdi.

loess

i. kurumuş nehir yataklarında bulunan ve rüzgârın getirdiği zannedilen çok verimli sarımtırak kül rengi ince toprak, lös.

loft

i. çatı arası; çatı arası odası; güvercinlik; güvercin sürüsü; samanlık; kilise balkonu.

loft

f. yükseğe atmak (top); fezaya yollamak.

lofty

s. yüksek, âli, bülent; gururlu, mağrur, kibirli; azametli, çalımlı; çok yüksek (fikir). loftily z. mağrurca. loftiness i. yücelik; kibirlilik, gururluluk.

log

i. kütük, ağaç gövdesi; kütük gibi şey veya adam; den. parakete, geminin süratini ölçme aleti; den. jurnal, gemi jurnalı. log cabin kütükten yapılmış kulübe. log chip den. parakete. log line den. parakete savlosu.

log

f. (-ged, -ging) ağaç kesmek, bir ormanın ağaçlarını kesmek. log'ger i. ağaç kesicisi.

log

i. logaritma.

log

f. (-ged,- ging) seyir defterine kaydetmek; belirli bir mesafe katetmek.

log'ical

s. jeolojiye ait. geolog'ically z. jeolojik olarak geol'ogist i. jeolog. geol'o gize f. jeoloji ile meşgul olmak.

logarithm

mat. logaritma. logarith'mic(al) s. logaritmaya ait. logarith'mically z. logaritma usulü ile.

logbook

i. gemi jurnalı.

loge

i. loca, tiyatro locası.

loggerhead

i. Atlantik Okyanusuna mahsus çok iri deniz kaplumbağası; Amerika'ya mahsus bir çeşit örümcekkuşu. at loggerheads with biri ile kavgalı.

logic

i. mantık ilmi, mantık, eseme; mantıklı düşünüş; muhakeme kuvveti; yargılama gücü. the logic of events olayların gerektirdiği.

logical

s. mantıki, mantıka ait; makul; uygun; mantıklı, esemeli. logically z. mantığa göre, mantıklı olarak.

logician

i. mantıkçı, mantıkla uğraşan kimse.

logistics

i., ask. orduları yığma ve hareket ettirme ile besleme sanatı, lojistik.

logjam

i. bıçkı fabrikasına giden kütüklerin nehirde meydana getirdiği tıkanıklık; engel.

logo

bak. logotype.

logogram,logograph

i. bir kelime ifade eden işaret.

logomachy

i. kelime üzerinde yapılan münakaşa; kelime teşkil etme oyunu.

logorrhea

i. çenesi düşüklük.

logos

i., Yu. Kelâm, logos, deyi; kâinatın nizamı.

logotype

i., matb. işaret olarak kullanılan desen, harf veya kelime; alameti farika.

logrolling

i. politikada karşılıklı yardım yolu ile iki kişinin birbirini tutması.

logwood

i. bakkam ağacı, bot. Haematoxylon campechianum; bu ağacın gayet sert kerestesi; bu ağaçtan çıkan kırmızı boya maddesi.

logy

s., A.B.D., k.dili ağır, yavaş, bati.

loin

i. bel; etin fileto kısmı. loincloth i. peştemal, kuşak. fruit of the loins nesil, kuşak. gird up one's loins beline kuşağını sarmak; büyük bir işe hazırlanmak.

loiter

f. yolda oyalanmak, aylakça dolaşmak, yolda duraklayarak gitmek. loiterer i. aylak dolaşan kimse. loitering i. başıboş dolaşma.

loll

f. iş yapmadan dolaşmak, sallanmak; ağzından dışarı sarkıtmak (dil); away ile tembelcesine geçirmek (vakit); ağızdan dışarıya sarkmak (dil).

lollipop

i. çubuk ucunda yalanarak yenen şeker; İng. öğrencilerin sokakta karşıdan karşıya geçebilmesi için arabaların durmasını sağlayan işaret.

lome

i. Togo'nun başşehri, Lome.

london

i. Londra. Londoner i. Londralı.

lone

s. yalnız, kimsesiz; ıssız, tenha; bekâr, evlenmemiş. lone hand kağıt oyununda refakatsiz oynayan kimse; tek başına mücadele eden siyasi aday.

lonely

s. yalnız, kimsesiz; terkedilmiş, ıssız, tenha; yalnızlıktan ruhu sıkılmış; kasvetli, sıkıntı verici. loneliness i. yalnızlık, kimsesizlik.

loner

i., lone wolf yalnızlığı seven kimse.

lonesome

s. yalnızlıktan içi sıkılmış. lonesomeness i. yalnızlıktan doğan iç sıkıntısı.

long

f. çok istemek, arzulamak, hasretini çekmek, özlemek. long for özlemek, arzulamak. long after a friend bir dostun özlemini çekmek. long for freedom hürriyet hasreti çekmek. I long to go Gitmeyi çok istiyorum. longing i. hasret, özlem. longingly z. hasretle, özlemle.

long

z. çok, pek: geç; müddetince, müddetine kadar, çok vakit, çoktan.

long

s., i. uzun; uzun süren, yorucu;mesafece uzun; alışılmıştan uzun; şümullü, uzak (tarih); i., (şiir) uzun hece. long division bak. division. long dozen on üç. Long Island New York eyaletinde bir adanın ismi. long johns A.B.D., k.dili uzun paçalı don. long jump uzun atlama. long measure uzunluk öIçüsü. long on mevcudu bol, fazlası olan. long shot kazanma ihtimali az bir teşebbüs veya bahis. long since çoktan beri, epey zamandır. long ton 1016 kiloluk ton. long view uzağı görüş, ilerisini görüş; planlamada ilerideki sonucu düşünebilme. a long face ekşi yüz, asık surat. a long head alışılmıştan uzun kafa; zekâ, akıl, anlayış. a long tongue uzun dil, colloq. dillidüdük. as long as mademki. so long as sürece. at long last en sonunda, nihayet. before long yakında, çabuk. in the long run nihayette, en sonunda. not by a long shot k.dili hiç. not by a long sight, not by a long ways katiyen. of long standing çok eski. the long and the short of it uzun lafın kısası, hulasa, doğrusu. longish s. uzunca.

longboat

i. yelkenli geminin en büyük sandalı.

longbow

i. uzun yay.

longcloth

i. iyi cins pamuklu kumaş.

longdistance

s. uzun mesafeli; şehir dışı (telefon konuşması).

longdrawn

s. uzun süren.

longeur,longueur

i. kitap veya piyeste fazla uzun ve sıkıcı kısım.

longevity

i. ömür uzunluğu, uzun ömürlülük.

longhair

s., i. profesör tipinde; klasik müziğe düşkün; i. profesör tipli kimse; bilgin; klasik müzik; hippi.

longhand

i. el yazısı (stenografinin aksi).

longheaded

s. düsünüşünde uzağı görme kabiliyeti olan, önsezi sahibi; akıllı, zeki.

longitude

i. boylam; astr. tul.

longitudinal

s. uzunluğuna, uzunlamasına; boylama ait. longitudinally z. boydan boya uzanarak, uzunlamasına olarak.

longlived

s. uzun ömürlü. longlivedness i. uzun ömürlülük.

longplaying,lp

s. uzun devirli (plak), dakikada 331/3 devir yapan (büyük plak).

longrange

s. uzun menzilli (top). long-range plans uzun vadeli planlar.

longshoreman

i. gemi yükletme ve boşaltma gibi liman işlerinde kullanılan işçi.

longsighted

s. uzağı gören, ilerisini düşünen.

longstop

i., İng. istenilmeyen bir duruma mani olan kimse veya şey.

longsuffering

s. tahammüllü, sabırlı, azap çeken.

longterm

s. uzun vadeli.

longtime

s. kıdemli.

longways

z. uzunluğuna.

longwinded

s. sözü bitmez.

loo

i. bir çeşit iskambil oyunu, lu; bu oyunda ceza kâsesi; İng., k.dili tuvalet.

loofa

i. lif kabağı; bu kabaktan çıkan banyo lifi.

look

f., i. bakmak, nazar etmek, dikkatle bakmak, görmek; düşünmek, mütalaa etmek; gözetmek; yönelmiş olmak; görünmek, gözükmek, benzemek; i. bakış, nazar, bakma; görünüş, ifade; yüz ifadesi. look about etrafına bakmak, dört yanını gözlemek veya kollamak. look after bakmak, gözetmek. look ahead ileriye bakmak, istikbale bakmak. look alive acele etmek. look around bütün ihtimalleri incelemek veya üzerinde düşünmek. look back hatırlamak. Look before you leap Düşüncesizce iş görmeyin. look daggers bakışıyle tehdit etmek. look down on (birini) hor görmek. look for aramak, beklemek. look forward to beklemek, ummak. Look here! Bana bak! look in on kısa bir ziyaret yapmak. look into araştırmak, soruşturmak, incelemek. Look lively! Acele et! Çabuk ol! look on bakıp durmak, seyretmek; başkası ile aynı kitaptan okumak. look one in the face utanmayarak veya cesaretle birinin yüzüne bakmak. look out sakınmak; gözetmek. look out for dikkat etmek. look over incelemek, muayene etmek, göz gezdirmek, yoklamak. look sharp dikkat etmek. look the other way görmezlikten gelmek. Look to your manners Davranışlarına dikkat et! Kendine gel. look up gözleri yukarı dikmek; aramak, bakmak; ziyaret etmek, yoklamak; iyileşmek, düzelmek. look up to hürmeti olmak, hürmet etmek; güvenmek, itimat etmek. good looks gü zellik. He looked me through and through Beni iyice inceledi. Beni süzdü. Things look bad for you işiniz kötüdür. Yandınız. looking glass ayna.

look-see

i., (argo) bakma.

looker

i. bakan kimse;( argo) güzel ve yakışıklı kimse.

looker-on

i. seyirci.

looking-glass

s. ters yönde olan; karmakarışık.

lookout

i. gözetleme yeri; gözetleme; gözleme; bekleme.

loom

i. dokuma tezgâhı; dokuma; den. küreğin topacı.

loom

f., i. uzakta hayal gibi gözükmek; aslından daha kocaman ve korkunç gözükmek; büyük önem kazanmak; i. uzakta hayal gibi belirme.

loon

yapılmış şerit

loon

i. ahmak kimse; değersiz kimse; serseri kimse.

loon

i. gerdanlı dalgıç, zool. Gavia. crazy as a loon bütün bütün sersem, zırdeli.

loony,luny

s., (argo) deli, çılgın.

loop

i., f. ilmek; ilik halkası; ırmağm yılankavi aktığı yer; kroşe ve örgü işlerinde bir ilmek; doğum kontrolü için dölyatağına konulan halka, spiral; f. ilmek yapmak, ilmeklemek; ilmek olmak, ilmekle tutulmak. loop back bir eğri meydana getirerek aksi yönde gitmek. loop stitch ilmekli dikiş, fisto. loop the loop uçak ile havada dikey dönüş yapmak, takla atmak. loop up ilmeklemek.

loophole

i. mazgal deliği, duvar kovuğu; kaçamak.

loopy

s. ilmekli; (argo) deli.

loose

s., f. gevşek, sıkı ve bağlı olmayan, başıboş; dağınık, ayrı ayrı, seyrek, sıkışık olmayan; ahlakça serbest, hafifmeşrep, iffet sahibi olmayan; şüpheli, müphem; yumuşak (öksürük); ishal olmuş, kabız değil; f. gevşetmek, çözmek, açmak; salıvermek, hapisten çıkarmak, serbest bırakmak, azat etmek; boşaltmak (tüfek). loose ends yarım kalmış işler. loose-jointed s. mafsalları sıkıca birleşmemiş. loose-leaf s. sayfaları çıkarılıp tekrar takılabilen (kitap veya defter). loose rein dizginleri gevşek, baskısız. at loose ends boşta. break loose ipini koparıp başıboş kalmak; hapishaneden kaçıp kurtulmak. cast loose çözmek, ayırmak. cut loose ilişkiyi kesmek; kaçmak, kurtulmak; k.dili cümbüş etmek, eğlenmek. get loose kurtulmak. hang loose (argo) istifini bozmamak. have a screw loose çivisi gevşemek; aklından zoru olmak. let loose salıvermek, çözüp koyvermek. on the loose serbest; eğlencede, cümbüşte. play fast and loose hile ile davranmak, özü sözü birbirine uymamak. set veya turn loose serbest bırakmak, başıboş salıvermek. loosely z. gevşek olarak; üstünkörü; ahlâksızca; hemen hemen, kabaca. looseness i. gevşeklik; ishal; intizamsızlık; kararsızlık.

loosen

f. gevşetmek, çözmek, açmak; salıvermek; tıb. ishal etmek; gevşemek, çözülmek.

loosestrife

i. altın kamış, bot. Lysimachia vulgaris.

loot

i., f. yağma çapul, ganimet, kanunsuz kazanç; A.B.D., (argo) para; f. yağma etmek, ganimet olarak zaptetmek.

lop

i., f. (-ped, -ping) ufak dal, ağacın budanmış kısmı; f. ağacın dallarını kesmek, budamak; kesip düşürmek.

lop

f. (-ped,- ping) sarkmak, asılı olmak; sarkıtmak.

lope

f., i. uzun ve rahat adımlarla koşmak; i. uzun ve rahat adım.

lopsided

s. bir tarafa meyilli; orantısız.

loquacious

s. konuşkan, dilli, çeneli, geveze. loquaciously z. çok söyleyerek.

loquacity

i. ağız kalabalığı, gevezelik.

loquat

i. yenidünya ağaç veya meyvası, maltaeriği, bot. Eriobotrya japonica.

loran

i. radyo sinyalleri ile gemi veya uçağın yerini tespit eden bir sistem.

lord

i., f. efendi, sahip, mal sahibi; hakim, hükümdar; lord (bir asalet unvanı); b.h. Rab, Allah, Tanrı; Hazreti İsa; f. lord payesi vermek. Lord bless me! Aman ya Rabbi! Lord Chamberlain İngiltere'de baş mabeyinci. lord it over someone gururlu dav- ranmak, kibirlilik göstermek, amirane tavır takınmak. Lord Mayor Londra belediye reisi. Lord's Day pazar günü. lords of creation insan, beşer. First Lord of the Admiralty İngiltere'de Bahriye Nazırı. House of Lords Lordlar Kamarası. live like a lord lord gibi lüks içinde yaşamak. my lord efendim, lord cenapları. O Lord! Ya Rabbi! Our Lord Rabbimiz, Efendimiz, Hazreti İsa. The Lord knows how Nasıl olduğunu ancak Allah bilir. the Lords Lordlar Kamarası. the Lord's Prayer İsa'nın öğrettigi dua. the Lord's Supper Aşai Rabbani ayini. lordlike s. lord gibi, lordcasına. lordling i. lordcuk, genç ve önemsiz lord. lordless s. sahipsiz.

lordly

s. amirane, lordvari, lorda yaraşır bir sekilde; azametli, muhteşem, asil; gururlu, kibirli, küstah. lordliness i. azamet; gurur, kibirlilik.

lordosis,lordma

i., tıb. omurga kemiğinin alt kısmının ileri doğru fazla çıkması.

lordship

i. lordluk sıfatı veya payesi; egemenlik, üstünlük; his veya your ile lord cenapları.

lore

i. ilim, bilgi, irfan (özellikle eski zaman bilgileri).

lore

i. kuşlarda gaga dibi ile göz arasındaki bölge, ağız ile göz arasındaki düzlük (kuş, sürüngen, balık).

lorgnette

i. süslü sapı olan ve kullanılmadığı zaman katlanabilen gözlük; sapı opera dürbünü.

lorry

i., İng. kamyon; A.B.D. alçak olup yansız ve dört tekerlekli yük arabası.

lory

i. Avustralya'ya ve komşu adalara mahsus parlak kırmızı renkli papağan; Güney Afrika'ya mahsus parlak tüylü bir kuş.

lose

f .(lost) kaybetmek, yitirmek, zayi etmek; kaçırmak, elden kaçırmak; şaşırmak; azıtmak; kaybolmak; mahrum olmak; mağlup olmak. lose face itibarını kaybetmek. lose ground geri çekilmek, mevkiini kaybetmek. lose oneself kendini kaybetmek, kendinden geçmek. lose oneself in zihnini tamamen işgal etmek, dalmak. lose one's temper kızmak. lose out kazanamamak. lose sight of gözden kaybetmek; unutmak. lose the way yolu şaşırmak.

loser

i. kaybeden kimse; ziyan eden kimse. a good loser oyunu kaybedince kızmayan kimse.

losing

s. kazançlı olmayan, ziyan gören.

loss

i. ziyan, zarar, hasar; harabiyet, kayıp, elden çıkma; israf, telef; ask. zayiat, kayıplar. loss leader tic. müşteri kazanmak için ziyanla satılan belirli bir şey. loss of civic rights huk. medeni haklardan iskat. loss of profit huk. mahrum kalınan kar. a dead loss tam ziyan; her şeyi kaybetme. at a loss şaşırmış, ne yapacağını bilmez; zararına (satış). average loss den. sig. kısmi ziyan. bear a loss ziyana katlanmak. proof of loss ziyanı ispat. total loss den. sig. onarılmaya değmeyecek derecede kayıp veya zarar, tam zarar.

lost

s. kaybolmuş, zayi olmuş, telef olmuş, gitmiş; mahvolmuş; aklını şaşırmış, kendini kaybetmiş; yolunu şaşırmış; dalgın, düşünceye dalmış; israf olmuş; duygusunu kaybetmiş. lost cause kaybedilmiş dava, ümitsiz dava. lost in tamamen dalmış. lost to kaybolmuş, elinden çıkmış. be lost on tesir etmemek.

lot

i., f. (-ted,- ting) kısmet, kader, talih, baht, nasip; kura; İng. vergi; arazi parçası; hisse, pay; gen. çoğ. birçok, çok miktar; kısım, parça; nevi, tip; f. taksim etmek, hisselere ayırmak; kısımlara ayırmak (arazi); kur'a ile taksim etmek. a lot çok. cast in one's lot with birinin kaderine bağlanmak, birinin nasibini paylaşmak. cast lots zar atarak veya başka suretle talihini denemek. draw lots kur'a çekmek. odd lot az miktar. He has lots of friends. Pek çok dostu var. the lot hepsi.

loth

bak. loath.

lothario

i. baştan çıkartan kimse.

lotion

i. vücudun bir yerini yıkamak veya yumuşatmak için kullanılan ilaçlı su, losyon.

lottery

i. piyango, lotarya, kur'a; kader, kısmet, tesadüf.

lotto

i. tombala oyunu.

lotus

i. nilüfer çiçeği, bot. Nymphaea lotus; hünnap, çiğde, bot. Zizyphus jujuba; ark. eski binaların üstüne süs olarak yapılan nilüfer çiçeği şekli; mit. meyvasının yiyenlere tatlı bir uyuşukluk verdiği farzolunan ağaç. lotus eater kendini hayali bir uyuşukluğa veren kimse. lotus position yogada bir oturuş şekli. honey lotus kokulu sarı yonca, bot. Melilotus officinalis.

loud

s., z. yüksek (ses); gürültülü, patırtılı; mübalağacı; çok parlak (renk); kaba, inceliği olmayan; z. yüksek sesle, gürültü ile. loudmouthed s. ağzı kalabalık. loudspeaker i. hoparlör, sesi yükseltme aleti. loudvoiced s. yüksek sesli. loudly z. yüksek sesle; gürültüyle. loudness i. gürültü; ses yüksekliği. out loud normal konuşma sesi ile, sesli.

louden

f. yükselmek veya yükseltmek (ses).

lough

bak. loch.

lounge

f., i. tembelce uzanmak veya yayılıp oturmak; aylakça vakit geçirmek, tembel tembel dolaşmak; i. şezlong, divan, sedir; istirahat odası, bekleme odası, salon; aylaklık; tembelce yatış veya oturuş. lounge away (vakit) tembelce geçirmek. lounger i tembelce yaşayan kimse.

louse

i. (çoğ. lice) bit, kehle, zool. Pediculus;( argo) eşekoğlueşek, pis herif. crab louse kasık biti, kıl biti, zool. Phthirus pubis. plant louse fidan biti, zool. Aphis.

lousy

s. bitli, üstü başı bit dolu; (argo) kötü; (argo) alçak, iğrenç. He is lousy with money (argo) Onun parası çok. lousiness i. bitlilik; iğrençlik; berbatlık.

lout

i. kaba adam, aptal veya maskara kimse; (slang) eşek. loutish s. soytarı gibi; kaba, hoyrat. loutishly z. hoyratça. loutishness i. kabalık, hoyratlık; eşeklik.

louver

i. eski zaman binalarında yanları pencereli kubbecik; pancur tahtası veya pancurlu pencere; hava deliği. louver boards,louver boarding yağmurun girmesine mâni olan pancurlu pencere; pancur tahtaları.

lovable

s. sevilir, sevimli, cana yakın, hoş.

lovage

i selam otu, yaban kerevizi, bot. Levisticum officinale.

love

i. sevgi, muhabbet, aşk; sevgili, yâr, dost; b.h. aşk tanrısı, Küpid; psik. eros; (tenis) sıfır, hiç sayı kazanmamış olma. love affair aşk macerası. love apple (eski) domates. love beads hippilerin taktıkları renkli boncuklar. love charm aşk husule getiren büyü. love child aşk mahsulü, gayri meşru çocuk. love feast dostluk bağlarını kutlayan ve kuvvetlendiren ziyafet. love grass çayırgüzeli, bot. Eragrostis major. love knot muhabbet alameti olarak hususi bir şekilde bağlanan fiyonga. love letter aşk mektubu. love match yalnız aşk üzerine kurulan izdivaç. love potion aşk iksiri. love seat iki kişilik sedir. love story aşk hikâyesi. a labor of love hatır için yapılan iş. fall in love abayı yakmak, aşık olmak. for the love of aşkına, hatırı için. give my love to sevgilerimi söyle. make love sevişmek. not for love or money ne hatır için ne para için, hiç bir surette. There is no love lost between them. Birbirlerini hiç sevmezler. Birbirlerinden nefret ederler.

love

f. sevmek, aşık olmak.

love-crossed

s. aşkta şanssız.

love-in-a-mist

i. çöreotu, bot. Nigella damascena.

love-in-idleness

i. yabani menekşe.

love-lies-bleeding

i. horoz ibiği çiçegi, yabani kadife çiçeği, bot. Amaranthus tricolor.

lovebird

i. muhabbetkuşu, zool. Meleopsittacus undulatus; ufak bir papağan.

loveless

s. sevgisiz, sevgiden mahrum; sevgisi olmayan; sevilmeyen.

lovelock

i. kakül, zülüf, saçlülesi.

lovelorn

s. sevgilisi tarafından bırakılmış, terkedilmiş; aşk hicranı çeken.

lovely

s. güzel, latif, hoş, sevimli, sevilir. loveliness i. güzellik, sevimlilik.

lover

i. âşık, seven kimse, yar, dost. lover of art sanat aşığı.

lovesick

s. aşk hastası, sevdalı.

lovestruck

s. (birisinin) aşkıyle vurulmuş.

loving

s. seven, sevgi gösteren, müşfik. loviny cup iki kulplu büyük içki kâsesi, mükafat olarak verilen kâse. loving-kindness i. şefkat, lütuf, iyilik, merhamet. lovingly z. sevgi ile. lovingness i. sevgi tavrı.

low

s., z. alçak, yüksek olmayan; alçaktaki, aşağıdaki; ekvatora yakın; ufka yakın; alçak gönüllü, mütevazı; hakir; az; ucuz, adi; yavaş; müz. pes; kuvvetsiz, zayıf, baygın; sıkıntılı; alçak, rezil; geri, medeniyetsiz; kısa, bodur, boysuz; karamsar; üzgün; z. alçak mevkide veya mevkie; ucuz fiyatla; pes olarak; mütevazı tarzda. low camp bayağı. low comedy fars. Low Countries Hollanda, Belçika ve Lüksemburg. low frequency alçak frekans. low gear birinci vites. low life yoksulluk. Low Mass Katolik kilisesinde müziksiz ve basit ayin. low pressure alçak basınç. low profile dikkati çekme - me siyaseti. low relief hafif kabartma. low tide cezir, inik deniz. high and low havas ve avam, herkes. lay low yatırmak, yatağa düşürmek; yıkmak, mahvetmek. lie low saklanmak; niyetlerini gizlemek, susup beklemek. run low bitmek üzere olmak. search high and low her yerde aramak.

low

f., i. böğürmek; i., böğürme.

low-down

s., k.dili alçak, ahlaksız; alçakça yapılan.

low-minded

s. adi düşünüşlü, alçak fikirleri olan.

low-pressure

s. alçak basınçlı; meteor. normalden aşağı basıncı belirten.

low-spirited

s. kederli, üzgün, tasalı.

low-water mark

alçak su seviyesi işareti; bir şeyin en alçak veya en düşük noktası.

lowborn

s. aşağı tabakadan.

lowboy

i. alçak konsol.

lowbrow

s., i. adi, tahsil görmemiş, kültürsüz, basit (kimse).

lowdown

i., k.dili hakikat, bir işin içyüzü.

lower

f. indirmek; azaltmak, eksiltmek, tenzil etmek; zayıflatmak; alçaltmak, rezil etmek; müz. pesleştirmek; inmek, azalmak, eksilmek.

lower

s., z. daha aşağı; daha alçak. lower case minüskül, küçük harf. lower chamber halk meclisi, avam kamarası. lower class alt tabaka. lower criticism metnin aslını araştıran eleştiri. lower court huk. bidayet mahkemesi, alt mahkeme. lower deck ikinci güverte, tavlun. lower school bir okulun hazırlayıcı kısmı. lower world arz, dünya; ölüler diyarı. lowermost s. en aşağı, en aşağıda olan.

lower,lour

f., i. surat asmak, somurtmak; karartmak (bulut); i. asık surat, kaşlarını çatarak bakma. lowering s. somurtkan; kararmış (gök).

lowland

i., gen. çoğ., s. düz arazi, ova; s. ovaya mahsus.

lowlife

i. ayaktakımı; kopuk, hayta.

lowly

s., z. rütbe veya mevkice asağı; mütevazı, alçak gönüllü; z. ikinci derecede, aşagı. lowliness i. alçak gönüllülük.

lownecked

s. açık yakalı (elbise), dekolte.

lowpitched

s. alçak sesli, pes sesli; heyecansız; az meyilli (çatı).

lowrise

s. asansörsüz ve alçak (bina).

lox

i., liquid oxygen sıvı oksijen.

lox

i. füme balık.

loxodromic

s., den. kerte hatları üzerinde seyre ait. loxodromics i. kerte hatları üzerinde seyir sanatı. loxodromic curve, loxodromic line her meridyen ile aynı açıyı yapan çizgi.

loyal

s. sadık, vefalı. loyalist i. her zaman krala sadık kalan kimse. loyally z. sadakatle.

loyalty

i. sadakat, hulus, bağlılık. loyalty oath A.B.D. sadakat yemini.

lozenge

i. pastil; baklava biçimi, eşkenar dörtgen; baklava şeklinde şey.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL