NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

per ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: per
Bulunan Sonuç: 186

per

(edat) vasıtasıyle, eliyle; tarafından. perannum (an'lm) senelik, her sene. per capita (kap'ltı) nüfus başına; eşitlik üzere. per contra diğer taraftan. perdiem günlük geçim masrafı; her gün, günde; hakkıhuzur. per se (sey) kendiliğinden, haddi zatında.

per-

(önek) içinden; tamamen; dışarı; çok.

pera

i. Beyoğlu.

peradventure

z., i., (eski) belki, olabilir, şayet, kazara; muhtemelen; i. şüphe; belirsizlik; tahmin, ihtimal.

perambulate

f. şurasını burasını gezmek, dolaşmak; etrafını gezmek; gözden geçirmek, teftiş etmek. perambu la'tion i. gezme, dolaşma. perambulator i., ing. çocuk arabası.

percale

i. ince ve sık dokunmuş pamuklu bez.

perceive

f. anlamak, idrak etmek, farkına varmak, sezmek, görmek. perceivably z. gözle görülecek şekilde, hissedilecek derecede.

percent

z., s., i. yüzde.

percentage

i. yüzde yüzdelik, yüzde hesabına göre oran; kısım, nispet; k.dili kâr.

percentile

i. frekans toplamlarının her yüzde birine tekabul eden x'' kıymeti.

percept

i., psik. anlayış, idrak; idrak yolu ile hissedilen şey, algı.

perceptible

s. anlaşılabilir, idrak edilebilir, algılanabilir, duyulur, farkına varılır. perceptibil'ity i. duyulabilme, görülebilme; duyuş, seziş. perceptibly z. gözle görülecek şekilde, hissedilecek derecede.

perception

i. idrak, algı; anlama kabiliyeti, anlayış, seziş; huk. kira tahsili.

perceptive

z. anlama kabiliyeti olan, idrak kabilinden. perceptively z. idrak ederek. perceptivity i. idrak kabiliyeti, anlayış.

perceptual

i. idrakle ilgili.

perch

i. tünek; oturulacak herhangi bir yüksek yer; beş metrelik uzunluk ölçüsü; atlı arabanın ön ve arka dingillerini birbirine bağlayan orta kol.

perch

i. tatlı su levreği. European perch kalinos, zool. Perca fluviatilis.

perch

f. kuş gibi konmak, tünemek, tüneklemek.

perchance

z. belki, şayet, ihtimal ki, muhtemelen.

percheron

i. Fransa'dan gelme kuvvetli ve iri yapılı bir at.

percipient

s., i. anlayışlı, idraki keskin; i. anlayışlı kimse, idraki kuvvetli kimse. percipience i. idrak, anlayış, seziş.

percolate

f. süzmek, filtreden geçirmek; süzülmek, sızmak. percola'tion i. süzme, süzülme, filtreden geçirme veya geçme. per'colator i. süzgeçli kahve ibriği; süzen herhangi bir şey.

percuss

f. kuvvetli ve çabuk vurmak; tıb. muayene gayesiyle parmaklarla veya bir aletle hafif hafif vurmak.

percussion

i. vurma, çarpma; tüfek kapsülünü vurma; tıb. perküsyon, parmaklan birbirine vurarak organların durumunu muayene usulü; müz. piyano veya davul gibi bir çalgıya vurarak ses çıkarma. percussion cap tüfek kapsülü. percussion instrument vurularak çalınan müzik aleti. percussive s. vuru kabilinden.

perdition

i. helak, mahvolma, harap olma; ruhun mahvolması, cehennem azabı.

perdu

s. saklı, gizli, gözle görülmez.

perdurable

s. dayanıklı; sürekli, daimi, baki, ebedi, ölmez.

pere

i., Fr. baba, peder.

peregrinate

f. yolculuk etmek, seyahat etmek; katetmek, aşmak. peregrination i. yolculuk, seyahat.

peregrine

s., i. ecnebi, yabancı; i. doğan. peregrine falcon bak. falcon.

peremptory

s. kati, kesin, müspet, mutlak; inatçı; otoriter, diktatörce, mütehakkim; münakaşa kaldırmaz. peremptory writ huk. celpname. peremptorily z. kesin olarak, münakaşaya yer bırakmayacak şekilde; diktatörlükle.

perennial

s., i. bütün yıl boyunca devam eden; müddetli; uzun süren, daimi; bot. iki yıldan fazla yaşayan; i., bot. çok senelik bitki. perennially z. uzun bir süre devam ederek, yıllarca.

perf.

kıs. perfect.

perfect

f tamamlamak, bitirmek, ikmal etmek; tekamül ettirmek. perfectibil'ity i. kemale erme kabiliyeti. perfectible s. tamamlanabilir; tekâmül ettirilebilir. perfective s. mükemmelleştirici; tamamlayıcı. perfectively z. tamamlayıcı olarak; mükemmelleştirici surette.

perfect

s., i. tam, mükemmel; kusursuz; iyice öğrenilmiş (ders); bot. olgun; aynı çiçekte hem erkeklik hem dişilik uzvu olan, tam; k.dili pek çok, müthiş; gram. geçmiş; i., gram. geçmiş zamanlı fiil; geçmiş zaman. perfect circle tam daire. perfect nonsense saçma şey. perfect pitch bak. absolute pitch. perfectly z. tamamen; mükemmel olarak. perfectness i. mükemmellik, kusursuzluk.

perfection

i. kemal, mükemmellik, tekâmül; bitirme, ikmal, tamamlama; kusursuz kimse veya şey; kusursuzluk.

perfectionism

i., fels. günahsız hayatın kabil olduğunu kabul eden kuram; hayatın en yüksek gayesinin ahlâki kemale erişmek olduğunu kabul eden kuram. perfectionist i. bu nazariyeler taraftarı; her şeyin mükemmel olmasın aşırı derecede isteyen kimse.

perfervid

s. hararetli, ateşli, şevkli, gayretli.

perfidious

s. hain, sadakatsiz. perfidiously z. haince, sadakatsizce. perfidiousness i. hıyanet, sadakatsizlik.

perfidy

i. hıyanet, hainlik; vefasızlık, sadakatsizlik.

perfoliate

s., bot. sapı sarmalayarak büyüyen.

perforate

f. delmek, bir baştan öbür başa delmek; sıra sıra delikler açmak (pulda olduğu gibi); içine işlemek, nufuz etmek. perfora'tion i. delme, delik. per'forator i. delme makinası, delgi, zımba.

perforce

z. çaresiz; zorunlu, mecburi, zaruri.

perform

f. yapmak, icra etmek; yerine getirmek, icabını yapmak (görev); ifa etmek; sahnede oynamak, rolünü yapmak; canlandırmak; ses veya çalgı ile müzik yapmak; çalmak.

performance

i. gösteri, temsil; eğlence programı; iş, fiil, amel; eser; huk. ifa, icra, yerine getirme, yapma, çalışma, işleme. benefit performance yardım için yapılan gösteri veya temsil. first performance gala. put up a good performance başarmak.

performer

i. artist, oyuncu; sahneye çıkan kimse, icracı; yerine getiren kimse.

perfume

i. parfüm, esans; güzel koku, rayiha, ıtır.

perfumery

i. parfümeri; parfüm, koku; ıtriyat; mağazada parfümeri kısmı.

perfunctory

s. düşünülmeden ve mekanik olarak yapılan: dikkatsiz, baştan savma; sıkıcı, formalite icabı. perfunctorily z. formalite icabı olarak; dikkatsizce, baştan savma. perfunctoriness i. formalite icabı yapma; dikkatsizlik, kayıtsızlık.

perfuse

f. serpmek; sıvamak, üzerine sürmek; üzerine dökmek.

pergamum -mus.

i. Bergama'nın eski ismi.

pergola

i. pergola, üstü gül veya sarmaşık ile kaplı kameriye.

perhaps

z. belki, muhtemelen.

peri

i. peri .

peri-

(önek) etrafında, ötesinde, ilerisinde.

perianth

i., bot. çiçek örtüsü.

pericardial , diac

s. perikardiyal, kalp dış zarına ait.

pericarditis

i., tıb. kalp dış zarının iltihaplanması, perikard iltihabı.

pericardium

i., anat. kalp dış zarı, perikard, yürek perdesi, dış yürek zarı.

pericarp

i., bot. meyva örtüsü, perikard.

perichondrium

i., anat. kıkırdak zarı.

pericope

i. kutsal yazıların küçük bir pasajı.

pericranium

i., anat. kafatasının dış zarı.

peridot

i. perido.

perigee

i., astr. ay yörüngesinin yer yüzüne en yakın olan noktası, hadid noktası.

perihelion

i., astr. bir gezegen veya kuyruklu yıldız yörüngesinin güneşe en yakın olan noktası, hadid noktası

peril

i., f. (-ed, -ing. veya -led, -ling) tehlike, tehlikeye maruz kalış; f. tehlikeye atmak at. one's peril mesuliyeti altında.

perilous

s. tehlikeli, korkulu perilously z. tehlikeli bir şekilde, korkulacak surette. perilousness i. tehlike, korku.

perimeter

i., geom. iki boyutlu bir cismin çevresi veya çevre uzunluğu; tıb. görüş sahasını ölçme aleti. perimetric(al) s. iki boyutlu bir cismin çevresine veya çevre uzunluğuna ait.

perineum

i. (çoğ. -nea) tenasül uzuvları ile makat arasındaki kısım, apışarası, perine.

perineuritis

i., tıb. perinevr iltihabı.

perineurium

i., anat. sinir dokusunu çevreleyen zar, perinevr.

period

i. devir, tam bir devir, bir devrin müddeti; devre; belirli bir sürenin sonu; bir gezegenin güneş etrafındaki devir süresi; jeol. devir, çağ; kon. san. tam cümle: nokta; fizyol. âdet, aybaşı, hayız.

periodic

s. bir devre ait veya mahsus; belirli aralıklarla vuku bulan; peryodik; kon. san. tam bir cümle ile ifade edilen. periodic table kim. periyotlar tablosu. periodicity i. belirli aralıklarla vuku bulma.

periodical

i., s. dergi, mecmua; s. belli zamanlarda çıkan. periodically z. belirli fasılalarla, muayyen zamanlarda.

periodontics

i. diş kemik ve etlerinin hastalıklarını inceleyen diş bilimi dalı.

periosteum

i. (çoğ -tea) anat. kemik diş zarı, periyost, simhak.

periostitis

i., tıb. kemik dış zarı iltihabı.

peripatetic

s., i. gezginci, bir yerden bir yere yaya dolaşan; b.h. Aristo felsefesine ait; i. Aristo felsefesi taraftarı kimse; gezginci adam.

peripheral

s., i. dış yüzeye veya kenara ait; anat. periferik, çevresel; i. kompütörde bilginin verildiği veya alındığı kısım.

periphery

i. dış sınır çizgisi veya düzeyi; bir cismin dış yüzü; geom. bir şeklin çevresi.

periphrasis

i. (çoğ -rases) kon. san. dolambaçlı ve uzun sözlerle ifade, dolaylı anlatım. periphrastic s. dolambaçlı olarak ifade edilmiş.

periscope

i. periskop.

perish

f. ölmek; mahvolmak, yok olmak, telef olmak, zail olmak.

perishable

s., i. mahvolabilir; kolay bozulur, dayanıksız; ölümlü, fani; i., çoğ. çabuk veya kolay bozulabilen gıda maddeleri.

perisperm

i., bot. dış besidoku, perisperm.

peristalsis

i. (çoğ. -ses) fizyol. mide ve bağırsakların sindirim esnasında yaptığı sığamsal devinim peristalsis.

peristaltic

s., fizyol. solucan halkalarının hareketine benzeyen ve içindeki maddeleri aşağı doğru iten mide ve bağırsak hareketlerine ait, sığamsal, peristaltik.

peristyle

i., mim. bina veya iç avluyu çevreleyen sıra sutunlar; sutunlarla çevrelenmiş yer.

peritoneum

i. (çoğ. -nea) anat. karınzarı, periton. peritoneal s. peritona ait.

peritonitis

i., tıb. karınzarı iltihabı, peritonit.

periwig

i. peruka, takma saç.

periwinkle

i. Cezayir menekşesi, bot. Vinca rosea.

periwinkle

i. bir cins ufak deniz salyangozu, zool. Littorina.

perjure

f. yalan yere yemin ettirmek. perjure oneself yalan yere yemin etmek. perjured s. yalan yere yemin etmekten suçlu; yalan, yalan şahadete dayanan.

perjury

i. yalan yere yemin; yeminli yalan; huk. şahit sıfatıyle yalan yere yemin etme.

perk

f., s. başını dik tutmak; s. neşeli, şen; hoppa. perk up şen görünmek; canlı durmak, neşelenmek, gönlü açılmak; neşelendirmek.

perk

f., k.dili kahveyi filtreden geçirmek.

perk

ing., bak. perquisite.

perky

s. hoppa, havai, canlı, kendinden emin. perkily z. havai bir tavırla, hoppaca; canlı olarak. perkiness i. havailik, hoppalık; canlılık.

permafrost

i. arktik bölgesinde devamlı don altında kalan toprak alt tabakası.

permanent

s. sürekli, daimi, aynı halde veya vasıfta kalan. permanent press ütü istemez. permanent wave permanant, bozulmayan. ondule permanence, -cy i. süreklilik, devam, sebat, istikrar. permanently z. sürekli olarak, daima, her zaman için.

permanganate

i., kim. permanganat.

permeable

s. nüfuz edilebilen, geçirgen. permeabil'ity i. nüfuz edilme kabiliyeti, nüfuziyet, geçirgenlik.

permeate

f. mesamatını doldurup geçmek, nüfuz etmek, içinden geçmek; içine geçip yayılmak. permea'tion i. nüfuz etme, içinden geçme; içine geçip yayılma. per mill binde nispeti.

permissible

s. caiz, müsaade edilebilir, hoş görülebilir. permissibly z. hoş görülebilecek şekilde, müsaade edilir surette.

permission

i. izin, müsaade, ruhsat; icazet.

permissive

s. izin veren, müsaade eden; ihtiyari, seçimli, keyfi; fazla sıkı olmayan, serbest bırakan.

permit

f. (-ted, -ting) izin vermek, müsaade etmek, ruhsat vermek; fırsat vermek, imkân vermek, bırakmak; kabul etmek; razı olmak.

permit

i. permi, izin tezkeresi, ruhsatname, icazet. residence permit ikamet tezkeresi.

permutation

i. değim, becayiş, mübadele, tebeddül, değiş tokuş; mat. bir seride yapılabilen sıra değişiklikleri.

permute

f. değiş tokuş etmek, mübadele etmek, sırasını değiştirmek. permutable s. değiştirilebilir. permutably z. değiştirilebilecek şekilde.

pernicious

s. zararlı, tehlikeli; kötü; öldürücü, mahvedici, habis, kinci. pernicious anemia tıb. anemi pernisyoz, sonucu genellikle kötü olan ağır bir çeşit kansızlık. perniciously z. zarar verici surette, tehlikeli olarak, öldürücü durumda. per niciousness i. tehlike, zarar; kötülük; öldürücü oluş.

perorate

f. sıkıcı konuşma yapmak, nutuk soylemek; konuşmayı resmi bir şekilde sona erdirmek. perora'tion i. sıkıcı hitabe; konuşmanın özeti ve sonu.

peroxide

i., kim. peroksit; oksijenli su. peroxide blonde saçlannın rengini. peroksit ile açmış sarışın kadın.

perpend

f., (eski) etraflıca düşünmek, zihinde tartmak, mülâhaza etmek.

perpend

i. duvarın iki yanından görünen taş.

perpendicular

s., i. dikey, şakuli, düşey, amudi; mim. amudi tezyinat tarzına ait; dik, doğru; i. dikey çizgi, şakuli hat; şakul ipi, dikey doğrultusunu gösteren alet; dik duruş. perpendicular'ity i. dikey oluş, şakuliyet; amudiyet. perpendicularly z. dikey olarak.

perpetrate

f. (fena bir şey) yapmak, icra etmek, işlemek. perpetra'tion i. yapma, (suç) işleme, irtikâp. perpetrator i. fail, (suç) işleyen kimse.

perpetual

s. daimi, sürekli fasılasız, aralıksız; ebedi, baki; müebbet; bot. yediveren perpetual motion daimi hareket. perpetually z. daima, sürekli olarak.

perpetuate

f. ebedileştirmek, daimi hale getirmek, devam ettirmek, idame etmek. perpetua'tion i idame; huk. tespit.

perpetuity

i. ebediyet, sonsuz zaman, devam, beka; karar; devam eden şey; daimi irat. in perpetuity ebediyen, her zaman için, daimi olarak.

perplex

f. zihnini karıştırmak, şaşırtmak, allak bullak etmek, hayrete düşürmek; karıştırmak, muğlak bir hale getirmek.

perplexed

s. zihni karışmış, şaşırmış; karışık.

perplexing

s. şaşırtıcı, zihni karıştırıcı. perplexingly z. şaşırtıcı bir şekilde.

perplexity

i. şaşkınlık, karışıklık; zihni karıştıran şey.

perquisite

i. maaştan ayrı gelir; muntazaman verilen bahşiş; bir kimsenin hakkı olan imtiyaz.

perron

i., mim. binanın önünde veya bahçede bulunan merdivenli sahanlık, çıkma merdiven, binek merdiveni.

perry

i. armut şarabı.

pers.

kıs. person, personal.

perse

s., i. koyu grimsi mavi; i. bu renk veya bu renk kumaş.

persecute

f. zulmetmek, eza etmek, gadretmek; baskı yapmak, tazyik etmek, sıkıştırmak; bir fikre veya dine olan inancından dolayı eza etmek veya öldürmek. persecu'tion i. zulum, zulmetme.

perseid

i., astr. her sene 10 ağustosa doğru görülen kayan yıldızlardan biri.

perseverance

i. sebat, azim, taannüt; ısrar.

perseveration

i. psik. bir düşünce veya harekete fazlasıyle saplanıp kalma.

persevere

f. sebat etmek, azimle devam etmek, ısrar etmek. persevering s. sebat eden. perseveringly z. sebatla, azimle.

persia

i. iran'ın eski ismi.

persian

s., i. iran'a ait, iranlı; i. iranlı, Acem; iran dili, Farsça, Farisi. Persian carpet iran halısı. Persian cat Ankara kedisi. Persian Gulf Basra körfezi, iran körfezi. Persian lamb iyi cins astragan kürk. Persian lilac mor leylâk, bot. Syringa persica Persian morocco iran sahtiyanı.

persiflage

i. yazı ve konuşmada lâubalilik önemsemeyiş.

persimmon

i. hurma, Trabzon hurması, Japon inciri, bot. Diospyros.

persist

f. kalmak, daim olmak; ısrar etmek, üstelemek, üzerinde durmak, inat etmek, sebat etmek. persistencei sebat, ısrar inat, devam etme. persistent s. ısrar eden, inatçı; devamlı. persistently z. ısrarla, üzerinde durarak, inatla; devamlı olarak.

persnickety

s., k.dili titiz, meraklı, kılı kırk yaran; aşırı dikkat ve ihtimam isteyen.

person

i. şahıs, kimse, adam kişi, fert; şahsiyet, sıfat; huk. kanuni hakları ve vecibeleri olan şahıs veya grup; gram. şahıs. first person gram. birinci şahıs. in person şahsen, bizzat.

persona

i. piyes veya romanda kişi; psik. etrafa karşı takınılan tavır. persona grata Lat. makbul şahsiyet, saygıdeğer kişi. persona non grata Lat. istenmeyen kişi.

personable

s. hoş görünen, cana yakın.

personage

i. şahsiyet, önemli kişi, muhim şahsiyet; sahnede canlandırılan şahsiyet.

personal

s., i. şahsa ait, şahsi, zati, özel, hususi, zata mahsus; huk. şahsi eşyaya ait, menkul eşya ile ilgili; gram. uç şahıstan birine ait; i. gazetede belirli bir sahıs hakkında çıkmış olan yazı; huk şahsi eşya. personal appearance bir filim artistinin sinema veya tiyatroya şahsen gelmesi; kıyafet, sima, dış görünüş. personal effacts özel eşya. personal identity fels. şahsiyetin istikrarı. personal pronoun gram. şahıs zamiri. personal property şahsi menkul eşya .personal remarks başkası hakkında kötü şahsi sözler.

personality

i. kişilik, şahsiyet, ferdiyet; şahıs, zat; gen. çoğ. hakaret niteliğinde söz.

personalize

f. şahsına mal etmek; şahıslandırmak, kişilik kazandırmak.

personally

z. şahsen, bizzat; kendine gelince.

personalty

i., huk. şahsi mal; menkul mal.

personate

s., bot. maskeli, personat.

personate

f., (tiyatro) bir karakteri canlandırmak; huk. aldatmak amacıyle kendini başka bir şahsiyet olarak göstermek; bir diğerinin hüviyetini benimsemek. persona'tion i. başka bir kimsenin hüviyetini benimseme.

personify

f. canlandırmak, şahıslandırmak, şahsiyet vermek; tecessüm ettirmek, cisimlendirmek. personifica'tion i. şahıslandırma, canlandırma; cisimlendirme.

personnel

i. personel, bir müessesenin bütün memurları, müstahdemler.

perspective

i., s. perspektif; görüş açısı; s. perspektife göre resimlendirilmiş. perspective view mesafelere oranla görünüş, perspektif manzara.

perspicacious

s. keskin zekâlı, anlayışlı. perspicaciously z. keskin zeka ile, anlayışla.

perspicacity

i. keskin zekâ, anlayış; nufuz edebilme yeteneği.

perspicuous

s. açık, vazıh. perspicu'ity i. açıklık, vuzuh.

perspiration

i. ter; terleme.

perspire

f. terlemek, ter dökmek.

persuade

f. ikna etmek, inandırmak; gönlünü yapmak, razı etmek; kandırmak. persuadable s. kandırılabilir, ikna edilebilir.

persuader

i. inandırıcı veya ikna edici kimse; A.B.D., (argo) tabanca.

persuasible

s. ikna edilmesi mümkün; kandırılır.

persuasion

i. inandırma, ikna etme; kandırma veya ikna etme kabiliyeti; kanaat, inanç, itikat; mezhep, din, akide

persuasive

s., i. kandırıcı, ikna edici. persuasively z. ikna edici şekilde. persuasiveness i. ikna edebilme gücü.

pert

s. arsız, şımarık, küstah, yılışık. pertly z. arsızca, küstahça. pertness i. arsızlık, küstahlık.

pertain

f., to ile mahsus olmak, ait olmak; ilgili olmak, alâkalı olmak, raci olmak; uygun olmak, münasip olmak.

pertinacious

s. sebatkar, azimli, inatçı, ısrar eden. pertinaciously z. ısrarla, azimle, inatla.

pertinacity

i. azim, sebat, inatçılık.

pertinent

s. alâkalı, ilgili; uygun, muvafık. pertinencecy i. ilgi, münasebet; uygun olma. pertinently z. alakalı olarak, ilgili olarak; uygun olarak.

perturb

f. zihnini karıştırmak, altüst etmek, rahatsız etmek. perturbable s. rahatsız edilebilir, altüst edilebilir.

perturbation

i. rahatslzlık, huzursuzluk, ıstırap; karışıklık; heyecan; astr . bir gökcisminin hareketinde başka bir gök cisminin etkisi ile meydana gelen düzensizlik.

pertussis

i., tıb. boğmaca.

peru

i. Peru.

peruke

i. özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda erkeklerin giydikleri peruka, takma saç.

perusal

i. dikkatle okuma, mütalaa.

peruse

f. dikkatle okumak, mütalaa etmek, incelemek.

peruvian

s., i. Perulu, Peruya özgü

pervade

f. istilâ etmek, kaplamak, yayılmak.

pervasive

s. yayılmış kaplayan, şümullu. pervasively z. yayılarak, kaplayarak, şümullü olarak.

perverse

s. ters; aksi; yoldan çıkmış, ahlâksız, sapık, huysuz, kotü huylu. perversely z. aksilikle; ahlâksızca. perverseness, perversity i. sapıklık, ahlâksızlık; yoldan çıkma; aksilik.

perversion

i. sapıklık, cinsel sapıklık; ifsat etme, ayartma; dalâlet; ters anlam verme.

pervert

f., i. saptırmak, ifsat etmek, ayartmak, dalâlete sürüklemek; alçaltmak; ters anlam vermek, yanlış izah etmek; i. cinsi sapık kimse .perversive s. yanıltıcı.

perverted

s. sapık; sapkın, doğru yoldan çıkmış, kötü.

pervious

s. geçiş imkânı veren, nüfuz edilebilir. perviousness i. geçiş imkânı verme, nüfuz edilebilme.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL