NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

ne ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: ne
Bulunan Sonuç: 168

ne

kıs. Near East, New England, North east.

ne

kıs. Nebraska.

ne'erdowell

hiç bir işi beceremeyen (kimse).

neanderthal

s., antro. Orta Avrupa'da iskeleti bulunan ve kaba taşçağında yaşamış olan ilkel insana ait.

neap

i., neap tide on beş günde bir meydana gelen ve alçalma ile yükselmenin en az olduğu gelgit.

neapolitan

s., i. Napoli şehrine özgü veya onunla ilgili; i. Napolili. Neapolitan ice cream katmerli dondurma.

near

z., s., (edat) yakın, yakında; hemen hemen, az daha, neredeyse; aşağı yukarı, yaklaşık olarak; şuracıkta; s. yakın; teklifsiz, sıkı, samimi; sadık (tercüme); soldaki (araba veya at); cimri, eli sıkı; (edat) bitişik, yakın. near at hand yakın. near beer hafif bira. nearby s., z. yakın; z. yanında. Near East Yakın Doğu. near rhyme yaklaşık kafiye. nearsighted s. miyop, uzağı iyi göremeyen. nearness i. yakınlık.

near

f. yaklaşmak, yakına gelmek.

nearly

z. yakından; az daha, neredeyse, hemen hemen. as nearly as I can tell yaklaşık olarak, bildiğim kadarıyle.

neat

s. temiz ve düzgün, zarif, zevkli; katkısız, halis, su katılmamış (içki); zeki, hünerli; (argo) harika. neat as a pin son derece zarif. neatly z. temizce. neatness i. temizlik, düzgünlük.

neath

(edat), leh. veya (şiir) altında.

neatsfootoil

sığır paçasından alınan ve köseleyi yumuşatmak için kullanılan yağ.

nebbish

s., i. zavallı (kimse).

nebula

i. (çoğ. -lae) astr. pek uzak olduğundan bulut gibi görünen yıldızlar yığını, nebula; tıb. gözbebeğine arız olan duman. spiral nebula sarmal yapılı yıldız takımı, spiral nebula.

nebular

s. bulut gibi görünen yıldız kümesine ait. nebular hypothesis güneş sisteminin aslında bulut şeklinde bir madde yığınından ileri gelmiş olduğu varsayımı.

nebulous

s. bulutlu, dumanlı, bulanık; karışık; astr. bulutumsu, nebülöz. nebulos'ity i. bulutluluk, bulanıklık. nebulously z. belirsiz olarak. nebulousness i. belirsizlik.

necessary

s., i. gerekli, zorunlu, lüzumlu, zaruri, lâzım; çaresiz, kaçınılmaz; i., gen. çoğ. gerekli şey. necessarily z. ister istemez; muhakkak.

necessitate

f. gerektirmek, icap ettirmek; zorunlu kılmak.

necessity

i., gen. çoğ. gerekli şey; ihtiyaç, zaruret, gerekseme, lüzum; kaçınılmaz durum. logical necessity mantıki ihtiyaç. of necessity zaruri olarak. physical necessity tabii ihtiyaç.

neck

i., f. boyun; boyun gibi şey; iki kara parçasını birleştiren dil, kıstak; boğaz; müz. keman sapı; elbise yakası; f., A.B.D., (argo) sevişirken kucaklaşıp öpüşmek. neck and neck yarışta at başı beraber. break ones neck boynu kırılmak; azami gayreti sarfetmek. fall on one's neck birinin boynuna sarılmak. get it in the neck ağır darbe yemek. risk one's neck hayatını tehlikeye koymak. stiff neck tutulmuş boyun. wry neck eğri boyun.

neckband

i. elbisede dik yaka.

neckerchief

i. boyun atkısı.

necking

i. A.B.D., (argo) sevişirken kucaklaşıp öpüşme.

necklace

i. gerdanlık, kolye.

necktie

i. kravat, boyunbağı.

neckwear

i. boyuna takılan şeyler.

necrology

i. bir yer veya zamanda ölenlerin isim listesi; olmuş bir kimse hakkında yazılan yazı. necrological s. ölülerin isim listesine ait. necrologist i. ölmüş kimseler hakkında yazı yazan kimse.

necromancy

i. ölülerle haberleşerek fala bakma; sihirbazlık, büyücülük. necromancer i. büyücü, sihirbaz. necroman'tic s. büyücülük yapan; büyü kabilin- den; şaşılacak, harikulade.

necrophilia

i. psik. ölülere karşı şehvet duyma.

necropolis

i. eski bir şehrin büyük kabristanı; mezarlık.

necrosis

i. (çoğ. ses) tıb., bot. bir dokunun çürüyüp ölmesi, kangren, nekroz.

necrotic

s. çürüyen.

nectar

i., mit. nektar (tanrıların içkisi), abıhayat, bengisu; bot. balözü, nektar.

nectarine

i. tüysüz şeftali, durakı.

nee

s. evlenmeden evvelki soyadıyle.

need

i., f. ihtiyaç, lüzum, gereklik; eksiklik; yolsuzluk, fakirlik zaruret; f. muhtaç olmak, gereksemek istemek; lâzım olmak . if need be icabında, gerekirse.

needful

s. gerekli, lâzım, elzem, zaruri. needfulness i. gereklik.

neediness

i. ihtiyaç hali, yoksulluk, fakirlik.

needle

i., f. iğne; örgü şişi; tığ; iğne gibi şey, sivri şey; ucu sivri dikili taş veya kaya; pusula ibresi, ibre; çamlarda iğne yaprak;f. iğne ile dikmek veya tutturmak; iğne ile veya iğne gibi delmek; k.dili sinirlendirmek, iğnelemek; iğne ile deşmek; iğne şeklinde kristal haline koymak; A.B.D., k.dili alkol derecesini artırmak. needle bath çok ince delikli duş. needlefish i. zargana, zool. Belone vulgaris needle lace iğne ile yapılmlş dantel, oya işi. needle time ing., radyo plak müziği dinletilen saat. needle valve mak. karbüratör iğnesi. crochet needle dantel iğnesi, tığ. hypodermic needle enjeksiyon iğnesi, aşı iğnesi. look for a needle in a haystack saman yığınında iğne aramak, imkânsız şeyi bulmaya çalışmak. magnetic needle pusula ibresi. on the needle A.B.D., (argo) esrar tiryakisi, slang. metizmenos .

needlepoint

i. çok ince uç; oya işi.

needless

s. gereksiz, lüzumsuz, istenmeyen. needlessly z. gereksizce. needlessness i. gereksizlik.

needlework

i. iğne işi.

needs

z., (eski) ister istemez. must needs muhakkak.

needy

s. muhtaç, fakir, yoksul.

neer

z., (şiir) hiç, asla.

nefarious

s. fena, kötü, yakışmaz, alçak. nefariously z. kötülükle, alçakça. nefariousness i. alçaklık.

neg.

kıs. negative.

negate

f. reddetmek, inkâr etmek; olmadığını ispat etmek; iptal etmek.

negation

i. inkar, red; eksiklik, yokluk; olumsuz şey; hükümsüzlük.

negative

s. olumsuz, menfi; mat. negatif, menfi; aksi, ters; elek. menfi, negatif; gram. olumsuz, onaysız. negative evidence olumsuz kanıt. negative in come tax hükümetin fakirlere para yardımı yapmasını öne en teklif. negative sign eksi işareti, eksi. negative vote aleyhte verilen oy.

negative

i. olumsuz söz veya cevap; red cevabı; menfi taraf; olumsuzluk edatı; foto. negatif; mat. negatif sayı veya sembol.

negative

f. red ve inkâr etmek; iptal etmek, hükümden düşürmek; çürütmek; tesirini kırmak; menetmek.

negativism

i. karşı gelme eğilimi; şüphecilik.

neglect

f., i. ihmal etmek, savsaklamak; bakmamak, yüzüstü bırakmak; kusur etmek; yapmamak, aldırmamak; i. ihmal; ihmal olunma. neglectful s. ihmalci, savsak kayıtsız. neglectfully z. ihmal edercesine. neglectfulness i. ihmalkârlık.

negligee

i., Fr. uzun sabahlık.

negligence

i. ihmal, gaflet; ihmalkarlık, kayıtsızlık, dikkatsizlik. gross negligence büyük gaflet. negligent s. ihmalci, savsak kayıtsız. negligently z. dikkatsizlikle, baştan savma olarak; lâubalice, saygısızca.

negligible

s. ihmal edilir, önemsemeye değmez.

negotiable

s. anlaşma ümidiyle tartışılabilir; tertip edilir, akdolunabilir; ciro edilebilir, devredilebilir (çek, bono). negotiabil'ity i. tertip veya akdolunma imkanı; satılabilme.

negotiate

f. anlaşmayı müzakere etmek; tertip etmek, akdetmek; ciro etmek (çek, bono); üstesinden gelmek, başarmak, (engelleri) aşabilmek. negotiator i. delege; arabulucu.

negotiation

i. müzakere, görüşme; tic. ciro edip satma; bir meseleyi tedbirle halletme.

negrito

i., antro. Orta ve Güney Afrika ile bazı Pasifik adalarında bulunan cüce yapılı zenci kabilelerinden bir fert.

negro , negro

i., s. zenci, Afrika zencisi; siyah derili insan; s. zencilere ait; siyah derili. Negress, negress i., asağ. zenci kadın. Negroid, negroid i., s. zenci ırka mensup kimse; s. zencimsi, zenciye benzer; zencilere mahsus.

negus

i. Habeşistan hükümdarı, Negüs.

neigh

f., i. kişnemek; i. kişneme.

neighbor , ing -bour

i., f. komşu; yakın kimse veya şey; f. komşu olmak; yakın olmak; yaklaşmak, yaklaştırmak. good neighbor policy iyi komşuluk siyaseti. Howdy, neighbor! Merhaba kardeş! next door neighbor kapı komşu, yakın komşu. neighboring on komşu, yakın. neigh borly s. komşuya yakışır, dostça. neigh borliness i. komşu muamelesi, komşuya yakışır hal.

neighborhood

i. civar, yöre, havali, semt, mahalle; yakın komşular. in the neighborhood of a hundred kilo meters yaklaşık olarak yüz kilometre.

neither

s. zam., bağ. ikisinden hiç biri, ne bu ne öteki; bağ. ne , ne de. Neither of them knows Hiç birinin haberi yok. neither white nor red nor black ne beyaz ne kırmızı ne de siyah. It is neither here nor there Onun önemi yok Mesele onda değil.

nematode

i., zool. nematod.

nemesis

i. gözü korkutan düşman; hak ettiği cezayı veren vesile; b.h. eski Yunanlıların ceza ve öç alma tanrıçası, intikam tanrıçası.

neocene

s., i., jeol. neogen.

neoclassical

s. neoklasik.

neolithic

s. antro. ikinci taş devrine ait, neolitik, cilâlı taş çağına ait.

neologist

i. yeni anlam veya kelimeler bulan veya kullanan kimse; (özellikle tanrıbilimde) yeni bir öğretiyi benimseyen kimse. neolog'ic(al) s. yeni kelimeler veya ilkeler kullanmaya ait. neol'ogism neol'ogy i. yeni kelime, yeni uydurulmuş deyim; yeni kelimeler bulma veya kullanma; ilâhiyatta veya dini düşünüşte yenilik, türeç.

neon

i., kim. neon.

neophilia

i. yenilik merakı.

neophyte

i. bir dini gruba yeni girmiş kimse; herhangi bir şeye yeni balayan kimse, acemi kimse.

neoplasm

i., tıb. vücuttaki her hangi bir dokunun anormal büyümesi, neo plazma, tümör, ur. neoplastic s. tümöre ait.

neoplatonizm

i. üçüncü yüzyılda Eflatun'un fikirleriyle doğunun mistik düşünüşlerinin kaynaşmasından meydana gelmiş felsefe sistemi.

nepal

i. Nepal.

nepenthe

i., (şiir) eski Yunanlılarca acı ve üzüntüyü unutturduğu farzolunan bir ilâç; ıstırabı yok eden herhangi bir şey.

nephew

i. kardeş oğlu, erkek yeğen. nepho- önek bulut.

nephralgia

i., böbrek sancısı.

nephrectomy

i., tıb. böbreği çıkarma ameliyatı.

nephritic

s., i. böbreklere ait; tıb. böbrek hastalığına ait; i. böbrek hastalığı ilâcı.

nephritis

i., tıb. böbrek iltihabı, nefrit.

nephrotomy

i., tıb. böbrek taş ameliyatı

nepotism

i. akrabalara yapılan iltimas, akraba kayırma; akrabasını işe alarak maaş bağlama. nepotist i. akraba kayıran kimse.

neptune

i. (eski) Roma'da deniz tanrısı; astr. Neptün gezegeni. Neptune's cup kâse şeklinde iki çeşit çok iri süngerden biri.

neptunian

s .tanrı Neptüne ait; astr. Neptünle ilgili; jeol. su tesiri ile meydana gelmiş.

nereid

i., Yu., mit. su perisi; zool. uzun ve yassı deniz kurdu.

neroli

i. portakal çiçeğinden çıkarılan bir esans, çiçek yağı.

nerve

f. kuvvet ve cesaret vermek. nerve oneself metanetini takınmak, cesur olmak.

nerve

i. sinir, asap; kuvvet; soğukkanlılık, metanet, cesaret; küstahlık, cüret; gen., çoğ. duyarlık, duysal dayanıklılık kaynağı; gen. çoğ. asabi buhran asap bozukluğu; biyol. kanat veya yaprak damarı. nerve agent ask. sinirleri altüst eden gaz. nerve center anat. işitme ve görme gibi belirli görevi olan sinir hücrelerinin toplandığı yer, sinir merkezi; yönetim ve haberleşme merkezi; komuta merkezi. nerve fiber sinir lifi. nerve gas sinir gazı. nerve impulse sinir akımı. nerve track özellikle beyinde ve belkemiğinde sinirlerin geçtiği yer. a fit of nerves sinir buhranı get on one's nerves birinin sinirine dokunmak, asabını bozmak. strain every nerve son derece gayret göstermek.

nerveless

s. zayıf, cansız, güçsüz, dermansız; zayıf, tesirsiz (söz); sinirsiz, serinkanlı.

nerveracking , nervewracking

s. sinirlendirici.

nervine

s., i. tıb. sinirlere özgü; sinirleri yatıştırıcı; i. sinirleri yatıştırıcı ilaç.

nervous

s. sinirli, asabi; korkak, ürkek, çekingen. nervous breakdown, nervous prostration sinir argınlığı, sinir bozukluğu, nevrasteni nervous impulse tıb. asabi tembih, sinirde uyarma. nervous system sinir sistemi. nervous temperament asabi mizaç. nervously z. sinirli olarak, heyecanlı olarak. nervousness i. sinirlilik, asabiyet.

nervure

i., bot. yaprak damarı; zool. böcek kanadının siniri.

nervy

s., A.B.D., k.dili küstah; ing., k.dili ürkek, sinirli.

nescience

i. bilgisizlik, cahillik; fels. bilinemezcilik. nescient s. cahil, bilgisiz.

ness

i. burun, çıkıntı, karanın denize doğru çıkıntısı.

ness

sonek -lık, -lik anlamına gelen ek: fullness doluluk; kindheartedness iyi kalplilik.

nest

i., f. yuva, aşiyan, kuş yuvası; hırsız yatağı; küme; iç içe konan irili ufaklı kutular takımı; f. yuva yapmak; yuvaya yerleştirmek; yuvaya girmek; yuva soymak. nest egg ihtiyat akçesi; fol feather one's own nest (argo) özellikle kendisine emanet edilen malı iç etmek, sebeplenmek. mares nest görünüşte önemli aslında değersiz veya yanlış olan bir buluş; bak. marenestingbox i. folluk.

nestle

f. birbirine sokularak yatmak; barındırmak, sığındırmak; sıkı sarılmak, bağrına basmak.

nestling

i. yavru kuş, yuvadan henüz çıkamayan yavru kuş; yavru.

nestor

i. Truva savaşında Yunan başkanlarından biri; akıllı ve yaşlı öğüt verici kimse, kıdemli kimse.

nestorian

s., i. Nesturi mezhebine ait (kimse).

net

i., f. (-ted,- ting) ağ, şebeke; tuzak, tel kafes; hile; f. ağ veya tuzağa düşürmek, ağ ile tutmak; ağ ile örtmek; ağ örmek; ağ ile avlamak. net ball (tenis) ağa dokunduktan sonra rakibin sahası içine düşen top. tennis net tenis ağı.

net

s., f. (-ted,- ting) safi, halis; net, kesintisiz; f. kazanmak, kar etmek.

netball

i. voleybole benzer bir top oyunu.

nether

s. alt, alttaki. nether milstone alt değirmen taşı. nethermost s. en alttaki. nether world ölüler diyarı; cehennem.

netherlands

i. Hollanda, Felemenk

netting

i. örme işi, ağ örme; ağ, cibinlik.

nettle

i., f. ısırgan, bot. Urtica urens; ısırgangillerden herhangi bir ot; f. kızdırmak, sinirlendirmek; ısırgan gibi batmak. nettle rash kurdeşen, ürtiker hemp nettle kedi başı, bot. Galeopsis tetrahit.

network

i.şebeke; ağ örgüsü; yayın istasyonları şebekesi.

neural

s., anat., zool. sinire ait, sinirle ilgili, asabi. neural ganglions anat. sinir boğumları. neural tissue sinirdoku.

neuralgia

i., tıb. şiddetli sinir ağrısı, nevralji. neuralgic s. nevraljiye ait.

neurasthenia

i., tıb. sinir zayıflığı, sinir argınlığı, nevrasteni. neurasthen'ic s., i. nevrasteniye ait; i. nevrastenik kimse, sinir hastası.

neuritis

i., tıb. sinir iltihabı.

neurology

i. sinirbilim, nevroloji. neurolog'ical s. sinirbilime ait. neurol'ogist i. sinir mütehassısı, asabiyeci.

neuron

i., anat. sinir hücresi, nöron.

neuropath

i. sinir hastalığına maruz kalmış kimse, nevropat kimse.

neuropathology

i. sinir sistemi patolojisi.

neuroptera

i., çoğ. dantel gibi dört kanadı olan böcekler takımı, sinirkanatlılar. neuropteral, neuropterous s. sinir kanatlılara özgü.

neurosis

i., tıb. sinirce, nevroz.

neurotherapy

i., tıb. sinir hastalığı tedavisi.

neurotic

s., i. nevrozlu, sinir hastalığı olan; k.dili evhamlı; sinirlere ait; nevrozlu kimse; fazla duygulu kimse.

neurotomy

i., tıb. nevralji tedavisi için yapılan sinir ameliyatı.

neut

kıs. neuter.

neuter

s., i., gram. cinssiz; gram. geçişsiz (fiil); biyol. cinsiyetsiz; i. cinsiyet belirtmeyen kelime; iğdiş edilmiş hayvan; ne erkek ne de dişi olan hayvan.

neutral

s., i. tarafsız, yansız; belirli bir niteliği olmayan; tarafsız memlekete ait; rengi belli olmayan; kim. ne asit ne de alkali niteliğinde olan, nötr; elek. ne müspet ne de menfi, nötr; bot., zool. erkeklik veya dişilik organı olmayan; i. tarafsız kimse veya memleket. neutralism i. tarafsızlık siyaseti. neu- tral'ity i. tarafsızlık. neutrally z. taraf tutmadan.

neutralize

İng. -ise f. tesirini yok etmek, tesirsiz bırakmak; huk. tarafsız kılmak; kim. asit veya alkali niteliğini kaldırmak. neutraliza'tion i. asit veya alkali niteliğini yok etme.

neutron

i., fiz., kim. nötron, atomun elektriksel bakımdan nötr bir parçası.

never

z. hiç, hiç bir zaman, asla, katiyen. Never mind. Zararı yok. Boş ver.

never-ceasing

s. hiç durmayan, bitip tükenmeyen.

never-ending

s. hiç bitmez, ebedi.

never-to-be-forgotten

s. asla unutulmayacak, unutulmaz, her zaman anılmaya layık.

nevermore

z. asla, bundan böyle, hiç bir zaman.

nevertheless

z. yine de, bununla beraber, mamafih.

new

s. yeni; taze; yeni çıkmış, yeni keşfolunmuş; tazelenmiş, yenilenmiş; görülmemiş, alışılmamış. new moon yeni ay, ayça, hilal. New Testament İncili Şerif, Yeni Ahit. new town önceden düzenlenmiş plana göre kurulmuş şehir banliyösü. New World Yeni Dünya. New Year, New Year 's Day Yılbaşı. newness i. yenilik.

new guinea

Yeni Gine.

new-

(önek )yeniden.

new-coined

s. yeni çıkmış, yeni icat edilmiş.

new-fallen

s. yeni yağmış.

new-fangled

s., k.dili yeni çıkmış, yeni model.

new-mown

s. yeni biçilmiş (çim).

newborn

s. yeni doğmuş.

newcomer

i. yeni gelmiş kimse.

newdelhi

Yeni Delhi.

newel

i., mim. sarmal merdivenin orta direği; tırabzanın başındaki veya dibindeki direk. newel post tırabzan babası. New England Birleşik Amerika'nın kuzeydoğu kısmındaki eyaletlerine verilen ortak ad.

newly

z. yakın zamanlarda; yeniden. newly-wed i. yeni evli kimse.

news

i. haber, havadis. news media haber yayınlama araçları. news vender İng. gazeteci. break the news ilk haber vermek. newsy s., k.dili haberlerle dolu.

newsboy

i. gazeteci, gazete satıcısı.

newscast

i. ajans haberleri, haber yayını.

newsletter

i. basılmış mektup şeklinde ve belirli aralıklarla çıkan gazete.

newsmaker

i., A.B.D. bahsedilmeye değer kimse veya olay.

newspaper

i. gazete.

newspaperman

i. gazeteci, gazete yazarı; gazete sahibi.

newsprint

i. gazete kâğıdı, üçüncü hamur kâğıt.

newsreel

i. sinemada dünya haberlerini veren film.

newssheet

i. tek sayfalık gazete.

newsstand

i. satılacak gazetelere mahsus yer, gazete tezgâhı.

newsworthy

s. bahsedilmeye değer.

newt

i. ufak keler, su keleri, semender. smooth newt kaypak semender, zool. Lissotriton punctatus.

newtonian

s., i. büyük İngiliz tabiat bilgini Newtona veya onun kanununa ait; i. Newton kanunu taraftarı.

newzealand

Yeni Zeland.

next

s., z., (edat) en yakın, yanı başındaki; sonra gelen; z. sonra, ondan sonra, hemen sonra; (edat) en yakın. next door yanındaki ev, bitişik komşu. next door to az daha, hemen hemen. next of kin en yakın akraba. next to hemen hemen. next to nothing hiç değerinde.

nexus

i. (çoğ. nexus) bağ, rabıta.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL