NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

dr ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: dr
Bulunan Sonuç: 132

dr

(kıs). Doctor, Drive.

dr

(kıs). debit, debtor, drachma, dram, drawer.

drab

(i)., (f). (bed, bing) orospu,fahişe; pasaklı kadın; (f). fahişelerle düşüp kalkmak.

drab

(s)., (i). kasvetli, sıkıcı, ölü (renk); (i). koyu gri kumaş.

drabble

(f). yerde sürükleyerek ıslatmak veya ıslanmak, su veya çamura bulamak, bulanmak.

drachm

(bak). dram.

drachma

(i). eski Yunanistan'da yaklaşık olarak dört gram ağırlığında bir tartı birimi; eski Yunan gümüş parası; bu günkü Yunan drahmisi.

draconian, draconic

(s). eski Yunanistan'da çok ağır kanunlar koyan Drakon'a ait; zalim, gaddar.

draconic

(s). ejderhaya ait, ejderha gibi.

draft , draught

(f)., (i). mecburi askerliğe almak; kura ile askere almak; hizmete mecbur tutmak, zorla adaylığa seçmek; (i). mecburi askerlik. draftee (i). mecburi askerliğini yapan er. draft board askere çağırma islemini düzenleyen sivillerden kurulu komite. draft dodger (asağ). askerlikten muaf tutulmanın yolunu bulan kimse; asker kaçağı.

drafting

(f)., (i). tasarlamak, taslak çizmek, plan yapmak, kaleme almak; (i). müsvedde, tasarı. drafting (i). teknik resim çizme. drafting board teknik resim çizme tahtası. drafting table resim çizme masası. drafts'man (i). teknik resim çizen ressam.

drafting , draught

(f)., (i) ., (s). çekmek; (i). çekme, çekim, yudum; (den) . geminin çektiği su; (tic). poliçe, çek; hava cereyanı, soba borusunun çekmesi; (s). ağır yük çekmede kullanmaya elverişli; şişeye konmamış (bira). drafty (s). cereyanlı. forced draft kazan ateşinin çok yanması için verilen tazyikli hava. beer on draft fıçı birası.

drag

(f). (ged, ging) sürüklemek, sürümek, çekmek; taramak, tesviye etmek (toprak); (den). suyun dibini çengel veya ağ ile taramak, yoklamak; taş yontmak; sürüklenmek, sürünmek; geride kalmak. drag an anchor (den). demir taramak. drag in (konu ile ilgili olmayan bir sözu) lafın arasına sokmak, konuya dahil etmek. drag on sürmek, devam edip gitmek. drag one's feet (A.B.D). (k.dili). kasıtlı olarak yavaş hareket etmek veya çalışmak. drag out uzatmak, uzamak.

drag

(i). sürükleme; sürüklenen şey ağır hareket; tarla tırmığı; (den). suyun dibini taramaya mahsus çengel veya ağ takımı; engel, mâni; havanın aerodinamik direnci; rüzgârın geri itme kuvveti; (sigarada) bir nefes; (k.dili). sıkıcı kimse veya şey; (argo). , (slang). piston. dragnet (i). bir şey bulmak veya yakalamak için suyun dibinde ya da tarlada gezdirilen ağ; suçluyu yakalamada uygulanan plan veya sistem. drag rope (i). bir şeyi çekmek için kullanılan ip. drag race (A.B.D). (k.dili)., oto kısa mesafeli araba yarışı. drag strip (A.B.D)., (k.dili). , oto kısa mesafeli araba yarışlarına elverişli yer.

draggle

(f). çamur içinde sürükleyerek ıslatmak veya ıslanmak; kirletmek, kirlenmek; bulaştırmak, bulaşmak; ağır ağır takip etmek.

dragoman

(i). (çoğ. mans veya men) Orta Doğu'da tercüman, rehber.

dragon

(i). ejderha, ateş saçan kanatlı bir sürüngen şeklinde tanımlanan efsanevi bir hayvan; eski yılan; çok hiddetli kimse (bilhassa kadın). dragonfly (i)., (zool). Odonata familyasından ince ve uzun kanatlı bir cins böcek, yusufçuk.dragon's blood ağaç veya meyvadan çıkan koyu kırmızı bir cins sakız.

dragoon

(i)., (f). ağır süvari; (f). halka işkence etmek; zor ve şiddete baş vurarak boyun eğdirmek, eziyet etmek, zulmetmek.

drain

(f). Iağım veya hendek ile suyu akıtmak; bir yerin suyunu tamamıyle çekmek; kurutmak (bataklık), akaçlamak, drenaj yapmak; içip bitirmek, tüketmek; süzmek; (tıb). iltihaplı yaradan cerahati çekmek; süzülmek, suyu süzülmek.

drain

(i). suyunu çekme veya akıtma; hendek, lağım, kanalizasyon, kanal, mecra; (tıb). iltihaplı yerden cerahat çeken tüp veya fitil. drainboard (i). yıkanmış bulaşıkların süzüldüğü oluklu kısım. drainpipe (i). suyu dışarıya akıtan boru, oluk. go down the drain değerini kaybetmek, boşa gitmek. a drain on the resources bütçeye yük olan bir şey.

drainage

(i). süzülme, çekilme, akaçlama, drenaj; süzülen su, çekilen su; su mecraları; lağım ve kanalizasyon sistemi; suyu kurutulan arazi; (tıb). fitil veya tüple cerahat çekme. drainage basin akaçlama havzası; suyu bir nehir ve kolları tarafından çekilen havza.

drainer

(i). süzgeç, süzgü.

drake

(i) . erkek ördek. mallard drake yeşilbaş, (zool). Anas platyrhynchos.

dram , drachm

(i)., (f). (med,ming) dirhem; bir yudum içki; az bir miktar; (f). alkollü içki içirmek; çok içki içmek.

drama

(i). tiyatro eseri, oyun, piyes; tiyatro edebiyatı, tiyatro sanatı; canlı, duygusal, çarpıcı veya birbiriyle çatışan olaylar dizisi.

dramatic

(s). tiyatro ile ilgili; tiyatro türünü andıran (özellikle çatışma ve zıtlık ifade eden turü); hareketli, canlı, et kileyici, tesirli, çarpıcı. dramatically (z). bir oyunu andırır şekilde canlı olarak, çarpıcı olarak.

dramatispersonae

(çoğ,). (Lat). bir oyundaki kişiler; bir piyesin metnin' den önce gelen oyundaki kişilerin listesi.

dramatist

(i). oyun yazarı, piyes yazarı.

dramatize

(f). dram şekline sokmak, tiyatro oyunu şeklinde ifade etmek. dramatiza'tion (i). dram şekline koyma; romanın oyunlaştırılmış şekli.

dramaturgy

(i). tiyatro eseri yazma sanatı. dramatur'gic (s). bu sanata ait.

drank

(bak). drink .

drape

(f)., (i). perde ile örtmek, kumaşla kaplamak; kıvrımlar meydana getirmek; elbise' nin kıvrımlarını düzeltmek; (k.dili). yayılarak oturmak; (i)., (gen). (çoğ). kalın ve koyu renk perde. draper (i)., (ing). kumaşçı. drapery (i). bol ve bükümlü kumaş; perdelik kumaş, döşemelik kumaş; (ing). kumaş ticareti.

drastic

(s). şiddetli, zora baş vuran; ağır ve kesin.

drat

ünlem, (f). hey, mübarek (kızgınlık belirten ünlem); (f)., (k.dili). lânetlemek.

draught

(bak). draft.

draughtsman

(bak). draftsman.

draughty

(bak). drafty.

draw

(i). çekme, çekiş; silâh çekme; çekilen bir şey (kur'a gibi); ilgi çeken herhangi bir şey; berabere kalma, berabere biten oyun (satranç, dama); (A.B.D). dik yamaçlı ve derin vadi; bir köprünün açılan kısmı. beat to the draw önce davranmak.

draw

(f). (drew, drawn) çekmek, sürüklemek; (kuyudan su) çekmek; silah çekmek; cezbetmek, ilgi çekmek; çizmek, resmetmek, kelimelerle tasvir etmek; içine çekmek, emmek (hava, sıvı); ilham almak, kaynak olarak kullanmak; almak (faiz, pa ra); suyunu boşaltmak; çekip uzatmak (tel); germek (yay, ip); berabere kalmak; çekip çıkarmak (diş, tıpa); kapamak (perde); çekmek (baca). draw a conclusion sonuç çıkarmak. draw ahead yavaş yavaş öne geçmek. draw away çekilmek, kendini çekmek. draw an animal iç organlarını çıkarmak, temizlemek (hayvan). draw back geri çekilmek veya çekmek .draw interest faiz getirmek. draw near yaklasmak. draw on account bir hesaptan para çekmek. draw oneself up ciddileşmek. draw out uzatmak; konuşturmak, söyletmek, samimi bir şekilde konuşturmak. draw straws kur'a çekmek. draw the line sınırlandırmak. draw up tanzim etmek, yazmak (kontrat, senet); yaklaşıp durmak .

drawbridge

(i). yukarı çekilip açı labilen köprü.

drawee

(i)., (tic). havale alan kimse, muhatap kişi.

drawer

(i). çekmece, göz; (çoğ). don, külot. chest of drawers çekme gözlü konsol, şifoniyer.

drawer

(i). çeken kimse, çekme işini gören araç veya kimse; plan çizen kimse; barmen.

drawing

(i). çizim, karakalem resim, resim taslağı; kroki, plan; çizme sanatı; piyango, çekiliş. drawing account açık hesap. drawing board resim tahtası. draw (ing). book resim defteri. drawing card ilgi çekici kimse veya program. drawing compasses resim pergeli. drawing room misafir odası, salon drawing knife, draw shave (i). iki saplı bıçak.

drawl

(f)., (i). kelimeleri uzatarak konuşmak; (i). ağır ağır konuşma.

drawn

(bak). draw: (s). bitkin, yorgun görünüşlü. drawn butter salça gibi kullanılan eritilmiş ve çoğunlukla un ve sıcak su ile karıştırılmış tereyağı. drawn game veya battle berabere bitmiş oyun veya savaş. drawn work iplik çekilerek işlenen nakış.

drawstring

(i). bir torbanın ağzını büzerek kapamakta kullanılan ip.

dray

(i). araba veya kızak; yanları sabit olmayan ağır yük arabası. dray horse ağır yük arabasına koşulan kuvvetli beygir.

drayage

(i). ağır yük arabasıyla taşıma; bu taşıma için alınan ücret.

dread

(f)., (i). çok korkmak, korku ve endişe duymak, korku hissetmek; hoşlanmamak, sevmemek; (i). büyük korku, dehşet, korku hissi; huşu; çekinme, hürmetten ileri gelen korku.

dreaded

(s). korku yaratan, ürkütücü, korkunç; haşmetli, heybetli.

dreadful

(s). korkunç, dehsetli, heybetli; (k.dili). iğrenç, berbat, çok kötü. dread fully (z). çok fena, dehşetle; (k.dili). çok, muthiş.

dreadnought, naught

(i). kalın yünlü palto veya kumaş; (den). eskiden kullanılan ağır toplu bir deniz zırhlısı, dretnot; gözüpek kimse.

dream

(i). rüya, duş; rüya gorme; hülya, hayal; emel, hedef, gaye, amaç; kuruntu; kdili çok guzel ve cazip kimse veya şey dreamboat i, argo cazibeli kimse veya şey. dreamland (i). rüyalar. diyan dream world hayal âlemi. dreamless (s). rüyasız (uyku). dreamlessly (z). rüya görmeden. dreamlike (s). rüya gibi, hayali.

dream

(f). (t veya ed) rüya görmek; görur gibi olmak, tahayyül etmek, hayal kurmak; hayal etmek, düşünmek tasavvur etmek. dream away one's time vaktini hayal kurarak geçirmek. dreamer (i). hayal kuran kimse, hayalperest kimse. dream up (k.dili). hayalinde yaratmak.

dreamt

(bak). dream.

dreamy

(s). rüya ile ilgili, rüya gibi; belirsiz, müphem, karanlık; dinlendirici yatıştırıcı, teskin edici; (k.dili). fevkalade mükemmel.

dreary

(s). kasvetli, sıkıcı, hazin.

dredge

(i)., (f)., (mak). tarak, tırmık, tarama aleti; (f). deniz dibini taramak, tarakla temizlemek (liman, nehir); tarama aleti kullanmak. dredger (i). tarak dubası, tarama makinası. dredging (i). tarama. dredging machine tarama aleti, ırmak vb'nin kum ve çamurunu temizlemeye yarayan makina.

dredge

(f). üzerine un serpmek.

dregs

(i). tortu, telve; çöp, süprüntü; parça, az bir miktar. drain to the dregs son damlasına kadar içmek. dregs of society ayaktakımı, döküntü. dreggy (s). tortulu, telveli.

drench

(f)., (i). ıslatmak, sırılsıklam etmek; sıvıya batırmak, banyo etmek, batırmak; (i)., (bayt). atlara zorla içirilen ilâç.

dress

(f)., (i). giydirmek; düzenlemek, tanzim etmek, süslemek; (ask). bir hizaya getirmek, sıraya sokmak; tedavi etmek (yara); taramak, şekil vermek (saç); sepilemek (deri); temizlemek (kuş, balık); işlemek, ekip biçmek (toprak); giyinmek; hizaya girmek, sıralanmak. dress a ship gemiyi bayraklarla donatmak. dress down (k.dili). azarlamak. dress out. çok süslü giydirmek. dress up giyinip süslenmek.

dress

(i). kadın elbisesi, giysi, fistan giyinme, giyim, kılık kıyafet; itinalı kıyafet. dress circle opera veya tiyatroda protokol kısmı. dress goods kadın giyimine özgü kumaş. dressmaker (i). kadın terzisi. dressmaking (i). terzilik. dress parade geçit töreni. dress rehearsal tiyatro kostümle prova. dress shield subra. dress uniform (ask). merasim üniforması, büyük üniforma. evening dress gece elbisesi. full dress (frak). morning dress kadın ev elbisesi; redingot.

dresser

(i). şifoniyer; içine porselen veya gümüş takımlar konulan büfe; mutfak dolabı veya rafı.

dresser

(i). giydiren kimse, birinin giyinmesine yardımcı olan kimse; iyi giyinen kimse.

dressing

(i). giydirme, giyme, giyinme; pansuman, sargı; tavuk dolması içi; salça, mayonez, terbiye; gübre; down ile, (A.B.D). (k).dili azarlama. dressing case tuvalet çantası. dressing gown sabahlık. dressing room giyinme odası, gardırop. dressing table tuvalet masası.

dressy

(s)., (k).dili giyimine çok itina eden, şık; gösterişli giyinen.

drew

(bak). draw.

dribble

(f)., (i). damla damla akıtmak damlatmak; spor bazı oyunlarda topu zıplatarak ileri götürmek; damlamak; salyası akmak; (i). damla damla akan şey, damla; az miktarda olan herhangi bir şey, nebze.

dribblet

(i). az bir miktar, ufak parça, nebze; damla, damlacık.

dried

(bak). dry.

drier

(s)., (i). daha kuru; (i). kurutan kimse kurutucu şey; çabuk kuruması için boyaya katılan madde.

drift

(i). rüzgâr veya akıntının etkisiyle sürüklenme, çekilme; rüzgârın yığdığı kar; amaç, hedef, eğilim, temayül; sürüklenme, gayesiz olarak dolaşma; (jeol). birikinti, moren; (den). geminin akıntı veya rüzgâr ile sürüklenmesi, sürükleniş uzaklığı; (hav). rotadan ayrılma; (mad). kanal, geçit. drift anchor (den). açık deniz çapası. drift ice yüzer buz, aysberk. drift mining tüneller açmak suretiyle altın madeni arama. driftwood (i). nehir veya denizin sürüklediği veya karaya attığı odun ve kereste parçaları.

drift

(f). sürüklenmek, akıntıya kapılmak; yığılmak, toplanmak birikmek; tıkanmak; sürüklemek; yığmak, biriktirmek; gayesizce dolaşmak, olayların akışında sürüklenmek. driftage (i). sürüklenme, sürükleyiş; sürüklenen veya sürüklenmiş şey. drifter (i). başıboş gezen kimse, serseri. The road has drifted badly. Yol karla tıkanmış.

drill

(i)., (f). matkap, delgi; matkapla delik açma usulü; istiridyeleri yok eden bir çeşit kabuklu deniz hayvanı, (zool). Urosalpinx cinerea; talim, alıştırma; (f). delmek, matkapla delmek, delik açmak; talim yaptırmak, talim yapmak; dersi birkaç kere tekrarlatarak öğretmek. drillmaster (i). talim öğretmeni. drill press (mak). dikmeli matkap makinası. drill sergeant talim çavuşu. driller (i). delen kimse veya şey; sondaj işçisi; delici; talim ettiren kimse. drilling (i). matkaplama, delme, sondaj; talim etme.

drill

(i)., (f)., (bahç). mibzer, tohum ekme makinası; tohum dizisi; tarlada dizilere ekilen tohum; (f). makine ile tohum ekmek.

drill

(i). Batı Afrika,ya özgü bir çeşit büyük maymun, (zool). Mandrillus leucophaeus.

drill, drilling

(i). dimi ve dok denilen bir çeşit pamuk veya keten bezi, diril.

drink

(f). (drank, drunk) içmek, alkollü içki içmek; yutmak, çekmek aImak kana kana içmek; şerefe kadeh kaldırmak; in ile zevk duyarak doya doya seyretmek veya dinlemek; to ile şerefine içmek. drinker (i). içki içen kimse; ayyaş veya sarhoş kimse.

drink

(i). içecek şey; içki; bir defada içilen miktar; fazla içki içme; argo büyük su kütlesi, deniz, okyanus. a drink of water bir bardak su. hard drinks sert içki, sarhoş edici içki. soft drinks meşrubat, alkolsüz içki. strong drinks, kuvvetli içki, sert içki. stand drinks herkese içki ikram etmek.

drinkable

(s). içilebilir, içilmesi mümkün.

drinking

(i) içki içme alışkanlığı, içki iptilâsı. drinking bout içki âlemi. drinking cup kadeh. drinking fountain bardaksız içilen içme suyunu yukarı doğru fışkırtan bir çeşit musluk. drinking horn boynuzdan yapılmış kadeh. drinking song içki içilirken söylenen şarkı. drinking water içme suyu.

drip

(f). (ped veya pt, ping) damlatmak; damlamak, damla damla akmak. drip with blood kanı akmak. dripping wet sırsıklam.

drip

(i). damlama, damlayış; (mim). damlalık, saçak; taşan bir sıvıyı toplayan kap; argo tatsız kimse, geçinilmez adam. dripdry (f). (çamaşırı) sıkmadan askıya asarak kurutmak. drip moulding (mim). damlalık, saçak. drip pan damlayan su veya yağı toplamaya mahsus kap. drippy (s). damlayan; çok ıslak yağmurlu; (A.B.D)., argo tiksinti uyandıran. dripstone (i)., (mim). taş damlalık; stalaktit (sarkıt) ve stalagmit (dikit) şeklinde kalsiyum karbonat.

dripping

(i). damlama, damlayan şey. drippings (i). kızartılan etten damlayan yağ ve su.

drive

(f). (drove, driven) sürmek; araba kullanmak; araba ile götürmek; gütmek; kaçırmak, kovmak; tazyik etmek, sıkmak, mecbur etmek, zorlamak; fazla çalıştırmak; şiddetle tahrik etmek; acele ettirmek; sürüklenmek; hızlı gitmek; (topa) hızlı vurmak; araba ile gitmek: at ile atılmak, meramı olmak, demek istemek, kastetmek, gayret etmek. drive a bargain pazarlığı kendi lehine kabul ettirmek. drive away kovmak, defetmek; araba ile gitmek veya götürmek. drive back geri dönmek; araba ile geri gitmek veya götürmek. drive by araba ile geçmek. drivein (s)., (i). müşterilerine araba içinde servis yapan (banka, sinema, lokanta); (i). seyircilerin otomobilleri içinde oturarak seyrettikleri açık hava sineması. drive mad çıldırtmak. drive out kovmak, defetmek.

drive

(i). sürme, sürüş; araba gezintisi; araba yolu; hücum etme; (psik). itki; hayvanları toplayıp gütme; kuvvet nakli, işletme tarzı; hamle; enerji, kuvvet, gayret; (mak). döndürme mekanizması. drive shaft (mak). işletme (hareket) mili, çevirme mili. driveway (i). bilhassa garaj ile cadde arasındaki özel yol. belt drive (mak). kayışla döndürme kayışla işletme. friction drive (mak). sürtünme ile işletme, sürtünme mekanizması. a drive for funds para toplamak için açılan kampanya.

drivel

(f). (ed veya led, ing veya ling) (i). ağzından salyası akmak; salya gibi akmak; budalaca söz söylemek; ağzından akıtmak; saçmalamak; (i). salya akışı; saçma sapan söz.

driven

(bak). drive.

driver

(i). sürücü, arabacı, hayvan güden kimse, şoför, (ing). makinist; (mak). işletme (hareket) kasnağı.

driving

(i)., (s). sürme, sürüş, araba gezintisi; (s). enerjik, canlı, tuttuğunu koparan; şiddetli, sert; hareket ettiren, çeviren, işleten. driving rain şiddetli yağmur. driving wheel (mak). işletme dişlisi.

drizzle

(f)., (i). ince ince yağmak, çiselemek, serpiştirmek (yağmur); (i). ince ince yağan yağmur; çiseleme. drizzly (s). çiseleyen.

droll

(s). (i). tuhaf, gülünç; (i). tuhaf kimse; maskara, soytarı. drollness (i). tuhaflık, gülünç oluş, acayiplik. drolly (z). gülünç ve tuhaf bir şekilde.

drollery

(i). mizah, şaka, tuhaflık; gülünç bir şekilde davranma veya konuşma.

dromedary

(i). hecin, tek hörgüçlü binek devesi, (zool). Camelus dromedarius.

drone

(i)., (f). bal yapmayan iğnesiz bir cins erkek arı; radyo ile kontrol edilen ve içinde kimse olmayan uçak veya gemi; asalak, başkalarının sırtından geçinen kişi; (müz). telli ve nefesli çalgıların pes tonu; monoton ses, vızıltı; monoton bir ses tonuyla konuşan kimse; (f). vızıltı halinde konuşmak veya ses çıkarmak; vızıldamak, monoton bir ses tonuyla konuşmak. droningly (z). vızıltı gibi aynı perdeden ses çıkararak.

drool

(f). ağzı sulanmak, ağzının suyu akmak; aşırı memnuniyet belirtmek; saçmalamak, saçma sapan konuşmak.

droop

(f)., (i). sarkmak bükülmek, tepesi veya yaprakları solup eğilmek (bitki, çiçek); halsiz olmak, kuvvetten düşmek, canlılığını kaybetmek; cesareti kırılmak, ümitsizliğe düşmek; sarkıtmak, düşürmek, asmak; (i). sarkma, bükülme, eğilme. drooping (s). sarkık; halsiz, dermansız. droopy (s). takatsiz; kederli, ümitsiz.

drop

(i). damla, katre; az miktarda herhangi bir şey, bir yudum içki; (ecza). damla; damlaya benzeyen herhangi bir şey damla şeklinde küpe; akide şekeri; pastil; düşme sukut; asma tiyatro perdesi, pano; düşüş uzaklığı; sarp yamaç; (ask). paraşütle atlama, paraşütle bir defada atlayan asker sayısı. dropforge (f). şahmerdan ile kalıpta basmak. drop hammer (mak). şahmerdan. drop kick futbol top düşüp yere dokunduktan sonra yapılan vuruş. dropleaf table açılır kapanır kanatları olan masa. droplight (i). alçaltılıp yükseltilebilen asılı lamba. dropout (i)., (A.B.D)., Kanada devam mecburiyeti bittikten sonra okuldan ayrılan öğrenci. dropoff (i). azalma, eksilme; dik iniş. a drop in a bucket devede kulak. He's had a drop too much. içkiyi fazla kaçırmış. at the drop of a hat işaret verilince, hemen, istekle. get veya have the drop on atik davranarak birinden evvel silâh çekmek; üstünlük kazanmak, daha iyi şartlar altında bulunmak. droplet (i). damlacık.

drop

(f). (ped veya -t, ping) damlatmak; elinden bırakıp düşürmek; serpmek; yol vermek, salıvermek, bırakmak; yazıda, örgüde satır veya ilmik atlamak; indirmek, geride bırakmak; damlamak; düşmek, birdenbire inmek; düşüp ölmek, ölü gibi düşmek; argo kumarda para kaybetmek; (hayvan) doğurmak. drop astern geri kalmak. drop a brick argo pot kırmak. drop a hint bile bile ağzından kaçırmak, imada bulunmak, dokundurmak, isteyerek söylemek. drop a line iki satır yazıvermek, pusula göndermek; piyeste söyleyeceğini unutmak. drop a remark kasten söylemek, farkında değilmiş gibi söylemek. drop asleep uyuyakalmak. drop behind geri kalmak. drop down düşmek, yıkılmak; akıntı ile gitmek. drop in uğramak. drop off düşmek, azalmak (sayıca), eksilmek; uykuya dalmak. drop on one's knees diz çökmek. drop one's h's ''h harfini söylememek. drop out ayrılmak (üyelikten), çıkmak; okula devam etmemek. dropper (i). damlalık.

dropping

(i). damlama, düşme; (çoğ).. damlayan şeyler (mum, yağ), birikinti, sızıntı; (çoğ). gübre.

dropsy

(i). sıskalık, bedenin her hangi bir yerinde fazla sulu madde birikmesi. dropsical (s). su toplanması ile ilgili, su toplanmasına elverişli. dropsied (s). vücudunda fazla su toplanmış olan.

droshky

(i). (çoğ. kies) dört tekerlekli bir Rus arabası, droşki.

dross

(i)., (s). maden cürufu, maden posası; süprüntü, artık, değersiz şeyler; (s). cüruflu; değersiz.

drought

(i). kuraklık, susuzluk; kıtlık, eksiklik. droughty (s). kurak, susuz; kıt.

drove

(i). sürü, küme; enli keski, enli taş kalemi.

drove

(bak). drive.

drover

(i). davar tüccarı, celep.

drown

(f). suda boğulmak; suda boğmak; su altında bırakmak, batırmak; bastırmak (keder, üzüntü); out ile gürültü ederek bir sesin işitilmesine engel olmak. drowned in sleep ağır uykuya dalmış. drowned in tears iki gözü iki çeşme.

drowse

(f)., (i). uyuklamak, ayakta uyumak, pineklemek; uyku vermek; pinekleyerek vakit öldürmek; (i). uyuklama, yarı uykulu yarı uyanık olma hali.

drowsy

(s). uykulu, ağırlık basmış ağır, uyuşuk; uyku veren; sersem. drowsily (z). uyuşuklukla, uyur gezer bir halde. drowsiness (i). uykulu olma, uyuşukluk.

drub

(f). (bed, bing) sopayla dövmek, dayak atmak; üstesinden gelmek. drubbing (i). dayak, kötek.

drudge

(i)., (f). köle gibi çalıştırılan kimse; (f). ağır ve tatsız bir iş yapmak.

drudgery

(i). ağır ve sıkıcı iş.

drug

(i)., (f). (ged, ging) ilâç, ecza; esrar, uyuşturucu madde, narkotik ilâç; alışkanlık meydana getiren kimyasal madde; (f). ilâçla uyuşturmak, ilâç vermek, zararlı ilâç vermek, yemek veya içki içine uyuşturucu veya zehirli ilâç katmak. drug addict uyuşturucu maddelere düşkün kimse, esrarkeş. drug habit uyuşturucu madde kullanma alışkanlığı. drug onthe market piyasada ihtiyaçtan fazla bulunan mal. drugstore (i). eczane; (A.B.D). ilâç, yiyecek, içecek, kozmetik 'gibi maddelerin satıldığı mağaza.

drugget

(i). bir çeşit kaba Hint keçesi.

druggist

(i). eczacı.

drum

(i). davul, trampet, dümbelek, darbuka; davul sesi veya ona benzer ses; (anat). timpan boşluğu, davul boşluğu (orta kulağın bir parçası); (mim). alın; (mak). gömlek, silindir. drumbeat (i). davul sesi. drumhead (i). davul derisi. drumhead court-martial (ask). savaş veya barışta acele ile toplanan harp divanı. drum major mızıka şefi. drum stickk (i). davul çomağı veya tokmağı; pişmiş tavuk butunun alt kemiği. bass drum (müz). büyük davul.

drum

(f). (med, ming) davul çalmak; sert bir yüzeye ritmik bir şekilde parmaklarla vurmak; davul sesi çıkarmak; davulla tempo tutmak; davul sesi ile bir araya toplamak, çağırmak; devamlı tekrar ederek aklına sokmak; kanat veya ayaklarıyla davul sesi çıkarmak (kuş veya böcek). drum out of yuhalayarak kovmak. drum up trade dolaşıp sipariş almak.

drumfish

(i)., (zool). Sciaenidae familyasından davul sesi çıkaran bir çeşit balık.

drumlin

(i)., (jeol) buzul birikintilerinden meydana gelmiş dar uzun yığın.

drummer

(i).davulcu, trampetçi; ABD gezgin satıcı.

drunk

bak drink: (s)., (i). sarhoş içkili, mest; (i). sarhoş adam; sarhoşluk; içki âlemi.drunk as a fiddler veya lord çok saıhoş, fitil gibi, slang küfelik drunk with success basarı sevinciyle kendinden geçmiş. blind drunk körkütük sarhoş.dead drunk fitil gibi, çok sarhoş. half drunk yarısı içilmiş; yarı sarhoş. (The man is drunk fakat ,'a drunken man', değil.).

drunkard

(i). ayyaş kimse.

drunken

(s).sarhoş, sarhoşlukla ilgili, sarhoşluk esnasında olan. drunkenly (z). sarhoşlukla. drunkenness (i). sarhoşluk. drunkom'eter (i). kandaki alkol miktarını nefesten ölçen alet.

drupe

(i). erik ve şeftali gibi tek çekirdekli ve etli meyve. drupelet (i). böğürtlen gibi bileşik meyvalardaki ufak tanelerin her biri.

druse, druze

(i). Dürzi.

dry

(s). kuru, yağmursuz, kurak, susuz; susamış; kurumuş, suyu çekilmiş; süt vermez, sütü kesilmiş; sert, keskin; yavan, tatsız; sert, sek (içki); pirinç ve makarna gibi kuru (yiyecek); sıkıcı; (A.B.D.)., (k.dili). içki yasağı uygulanan dryasdust (s). sıkıcı. dry cell kuru pil.dry cleaning kuru temizleme.dry cough kuru öksürük.dry dock gemilerin bakım ve onarımlarının yapıldığı suyu boşaltılabilen havuz. dryeyed (s). ağlamayan, göz yaşı dökmeyen. dry farming kuru tarım usulü. dry goods manifatura, mensucat. dry humor ince ve düşündürücü bir mizah tarzı. dry ice donmuş karbondioksit. dry kiln kereste kurutucu fırın. dry land kurak bölge. dry measure kuru şeylere mahsus hacim ölçü birimleri. dry nurse dadı .dry point asitsiz kullanılan hakkâk kalemi. dry rot kerestenin içindeki toz gibi çürüklük; meyvadaki çürük veya bu çürüğü meydana getiren mantarımsı şeyler; (mec). ahlâki çöküntü. dry run deneme koşusu. dryshod (z). ayaklar ıslanmadan. dry town (A.B.D.). (k.dili). içki yasağı uygulanan şehir. dry wall harçsız taş duvar. dry wit ince nükte, farkında değilmiş gibi söylenen nükteli söz. The cow is dry. ineğin sütü kesilmiş. a dry speech yavan söz, tatsız konuşma. dry years verimsiz yıllar.dryly (z). kuru bir şekilde; inceden inceye alay ederek. dryness (i). kuru oluş; duygu veya hayal gücü eksikliği.

dry

(f). (ied) kurutmak; sütünü kesmek; kurumak; suyu veya sütü kesilmek. dry up bütün bütün kurumak veya kurutmak: (A.B.D).(argo).susmak, çenesini tutmak.

dryad

(i). (mit). orman perisi.

dryer

(i). kurutma makinası.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL