NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

da ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: da
Bulunan Sonuç: 133

da

(kıs). daughter, day(s), deciare.

da capo

(müz). baştan tekrar. da capo al segno baştan işaret yerine kadar tekrar.

dab

(i). pisibalığına benzer bir balık.

dab

(f). hafifçe vurmak, dokunmak.

dab

(i). dokunma, hafif vuruş; yumuşak veya ıslak bir şeyin bir parçası.

dab

(i)., (k).dili uzman.

dabble

(f). su serpmek, hafifçe Islatmak; amatör olarak bir sanat veya işle uğraşmak. dabbler (i). sathi çalışan kimse, eğlence kabilinden bir işle uğraşan kimse.

dabchick

(i)., (zool). yumurta piçi gibi bir dalgıç kuşu.

dace

(i). bir çesit sazan, (zool). Leuciscus leuciscus.

dachshund

(i). kısa bacaklı bodur bir cins Alman köpeği.

dacron

(i)., (tic). (mark). Dakron, polyesterden imal edilmiş sentetik bir kumaş.

dactyl

(i). bir açık ve iki kapalı heceden meydana gelen eski bir Yunan ve Latin vezni: (--). dactyl'ic (s). bu vezinle yazılmış olan.

dactylography

(i). parmak izlerini inceleyen bilim dalı. dactyl'ogram (i). parmak izi.

dactylology

(i). sağırların el işaretleri ile konuşma sanatı.

dad, daddy

(i)., (k).dili baba babacığım.

daddy-longlegs

(i). çok uzun bacaklı bir örümcek, (zool). Phalangis.

dado

(i)., (mim). bir sütun için kürsü taşı; oda duvarının süslü alt kısmı, süpürgelik; bir tahtayı ikinci bir tahtanın kenarına tutturmak için oyulan oyuk.

daemon

(i). cin; koruyucu cin, himaye eden cin. daemon'ic (s). doğaüstü, insanüstü; esinli.

daffodil

(i). zerrin, fulya, nergis, (bot). Narcissus pseudo-narcissus.

daffy

(s)., (k).dili kaçık, deli, çatlak.

daft

(s). kaçık, deli.

dagger

(i). kama, hançer, bıçak. Iook daggers at someone bir kimseye öfke ile bakmak.

dago

(i)., (A.B.D)., (aşağ). ispanyol veya Italyan asıllı kimse.

daguerreotype

(i)., eski, (foto). gümüşlü levha üzerine çekilmiş fotoğraf.

dahlia

(i). dalya, yıldızçiçeği, (bot). Dahlia.

dahomey

(i). Dahomey.

dail

(i). irlanda millet meclisi.

daily

(s)., (z)., (i). gündelik, günlük; (z). her gün; (i). gündelik gazete; (ing). gündelikçi (hizmetçi). daily bread günlük ekmek, geçim, rızk, maişet. daily double at yarışlalarında çifte bahis.

dainty

(s)., (i). narin, zarif, nazik, sevimli; titiz, itinalı; nefis, lezzetli; (i). lezzetli şey. daintily (z). nazikâne, zarafetle. daintiness (i). zarafet, nezaket; titizlik.

daiquiri

(i). rom ve misket limonu suyundan yapılan bir içki.

dairy

(i). süthane, mandıra; sütçü dükkânı. dairy farm mandıra. dairymaid (i). sütçü kız. dairyman (i). sütçü. dairy products süthanede imal edilen ve satılan mallar.

dais

(i). kürsü.

daisy

(i). papatya, margarit, ilkbahar çiçeği, (bot). Bellis perennis; argo fevkalade şey. daisy chain papatyalardan yapılmış zincir.

dakar

(i). Dakar şehri, Senegal'in başkenti.

dal

(kıs). decaliter.

dal segno

(müz). tekrar işaretine dönünüz anlamına gelen işaret.

dalai lama

Tibet Budistlerinin baş rahibi ve başkanı Dalay Lama.

dale

(i). geniş vadi. up hill and down dale dere tepe.

dalliance

(i). oynaşma, eğlenme cilveleşme.

dally

(f). vakit öldürmek, oyalanmak; haylazlık etmek. dally away vakit öIdürmek. dally with oynaşmak.

dalmatia

(i). Dalmaçya. Dalmatian (i). Dalmaçyalı; arabaya koşulan bir cins köpek.

daltonism

(i)., (tıb). Dalton hastalığı, renk körlügü.

dam

(i)., (f). (-med, -ming) baraj, set, su bendi; (f). baraj yapmak; kapamak. dam in, dam up kapatmak, geri tutmak.

dam

(i). ana hayvan.

damage

(i)., (f). zarar, ziyan, hasar; (k).dili masraf, fiyat; (f). hasar yapmak bozmak, zarar vermek. damages (i)., (huk). tazminat.

damascene

(f). hareli çizgilerle süslemek, kakma iş ile süslemek.

damascus

(i). Şam; Şam çeliği.

damask

(i)., (s)., (f). Şam'da dokunan çiçekli ipek kumaş; damasko (kumaş); Şam çeliği; koyu pembe renk; (s). Şam çeliğinden yapılmış; Şam işi; gül renkli; (f).Şam işi gibi işlemek; damasko ile döşemek; gül rengi vermek.

dame

(i)., (ing). kadınlara verilen şövalyelik ayarında bir asalet unvanı; (eskiden) hanım, hatun, yaşlı kadın; (A.B.D)., argo kadın.

damn

(f)., (i). lanet etmek, takbih etmek; sövmek, Iânet okumak, beddua etmek; (i). Iânet. Damn!, Damn itl, Damn himl Allah belâsını versin. I damning evidence mahkum edici delil. damn with faint praise istemeyerek ve zorla birisini methetmek. damyankee (i)., (aşağ)., (A.B.D). Güney eyaletlerinde Kuzey eyaletlerinden bir kimse. He doesn't give a damn. Ona vız gelir. Aldırmaz. iplemez. I'll be damnedl Hay kör şeytanl Olur şey değill damnable (s). melun, Iânetli.

damnation

(i). Iânet, mahkumiyet, belâ; cehennem mahkumiyeti. Damnationl Lânet olsun.

damnatory

(s). takbih veya lanet if ade eden veya onlara sebebiyet veren.

damned

(s). melun; mahkum; Allahın belâsı. Damned if I know. Bilmem, Biliyorsam kahrolayım damnedest (s)., (i)., (k).dili en lânetli; çok şaşırtıcı; (i). en iyisi, en gayretlisi. He did his damnedest to please them. Onları memnun etmek için elinden geleni yaptı.

damocles

(i). Demokles. sword of Damocles Demokles'in kılıcı, her an tehdit eden bir tehlike.

damon and pythias

birbirine çok sadık iki dost.

damp

(s)., (i)., (f). nemli, rutubetli, yaş; (i). nem, rutubet; kömür ocaklarında hâsıl olan zararlı bir gaz; (f). boğmak, söndürmek; yavaşlatmak, durdurmak; ıslatmak, nemlendirmek. damp down ağır yansın diye ateş üzerine yaş kömür vb'ni dökmek, küllemek; sindirmek. damp off (bahç). bir mantar hastalığı ile çürüyüp dökülmek. dampness (i). rutubet, nem.

dampen

(f). nemlendirmek, az ıslatmak; nemlenmek, ıslanmak; (titreşim) azaltmak.

damper

(i). soba borusu anahtarı, sürgü, kapak; (müz). sindirici, pedal; çalgının sesini kesmeye mahsus bir çeşit yastık; (mak). ses titreşimini veya elektronik sinyalleri azaltan araç.

damsel

(i). genç kız, küçük hanım.

damson

(i). mürdümeriği, (bot). Prunus institia.

dance

(f). dans etmek, dans ettirmek, oynamak, oynatmak, sıçramak, sıçratmak. dance in attendance birinin etrafında dört dönmek.

dance

(i). dans, raks, oyun; balo; dans müziği. St. Vitus's dance (tıb). insan vücudunda bazı yerlerin istek dışında ve düzensiz olarak sıçraması, kore.

dancer

(i). dans eden kimse, dansör, dansöz. ballet dancer balerin; dansör. belly dancer oriyantal dansöz; rakkase.

dandelion

(i). kara hindiba çiçeği, (bot). Taraxacum officinale.

dander

(i)., (k).dili öfke, hiddet. get one's dander up kızmak, öfkelenmek; kızdırmak.

dandle

(f). hoplatmak, (çocuğu) diz üstüne oturtup oynatmak.

dandruff

(i). başta olan kepek, konak.

dandy

(s)., (i)., (k).dili âlâ mükemmel, iyi; (i). mükemmel kimse veya şey; züppe kimse, (colloq). çıtkırıldım kimse, hanım evladı; (den). bocurum dirsekli şalupa. dandy roller kâğıt filigran silindiri.

dane

(i). Danimarkalı. Great Dane Danua cinsi kopek.

danger

(i). tehlike, muhatara in danger tehlikede. out of danger tehlikeyi atlatmış.

dangerous

(s). tehlikeli, muhataralı. dangerously (z). tehlikeli bir şekilde.

dangle

(f). sarkmak, asılmak, asılı durup sallanmak; sarkıtmak, asıp sallamak.

danish

(s)., (i). Danimarka'ya ait; Danimarka dili.

dank

(s). yaş, nemli, rutubetli, Islak, küf kokulu.

danseuse

(i)., (Fr). dansöz.

danube

(i). Tuna nehri. Danu'bian (s). Tuna nehri havzasında bulunan yeni taş devri kalıntılarına ait.

dap

(f). yemi hafifçe suya atarak balık tutmak; hafifçe veya birdenbire suya dalmak.

daphne

(i). defne ağacı, (bot). Laurus nobilis.

dapper

(s). şık, zarif.

dapple

(s)., (f)., (i). benekli, nokta nokta, puanlı; (f). beneklenmek; (i). benekli hayvan. dapple gray bakla kırı, alaca kır (at).

dar

(kıs). Daughters of the American Revolution Amerika'da milliyetçi ve tutucu bir kadın derneği.

dardanelles

(i). Çanakkale Boğazı.

dare

(f)., (i). cesaret etmek, cüret etmek, kalkışmak; meydan okumak; (i). meydan okuma. daredevil (i). gözüpek kimse, haddinden fazla cesur kimse, yılmayan adam. Does he dare do it ? O işi yapmaya cesareti var mı ? I dare you. (ç). dili Haydi yap bakalım. I dare say. Zannedersem. Tahmin ederim. I double dare you. (ç).dili Yap da görelim. Sen yap ben de yaparım. take a dare başka bir kimsenin meydan okumasına karşı koymak. daring (i)., (s). cüret, cesaret, yiğitlik; (s). cüretkâr, yiğit.

dark

(s). karanlık, koyu, esmer; müphem, muğlak, çapraşık, kapanık; cehalet içinde olan; gizli, esrarlı; az sütlü (kahve). dark blue lacivert. dark-eyed (s). kara gözlü. dark horse (pol). beklenilmediği halde partisi tarafından aday gösterilen adam. dark lantern hırsız feneri. darkroom (i)., (foto). karanlık oda. dark star (astr). Işık vermeyen yıldız. a dark day karanlık gün; kötü gün. a dark saying kapalı söz. as dark as pitch zifiri karanlık. Keep it dark. Sakın kimseye söyleme. the Dark Ages Karanlık Devirler, Orta çağ. the Dark Continent Afrika. get dark akşam olmak, hava kararmak. darkly (z). ümitsizce; esrarengiz bir şekilde. darkness (i).karanlık.

dark

(i). karanllk, zulmet; akşam, hava kararması; koyu renk, gölge; muğlaklık, cehalet. dark of the moon gece olup da ayın görülmedigi zaman; mehtapsız gece. a leap in the dark körü körüne veya ne olduğunu bilmeden bir şeye atılma. at dark akşam olunca, hava kararırken. in the dark karanlıkta; habersiz.

darken

(f). karartmak, kararmak; anlaşılması zor hale getirmek; koyulaşmak, esmerleşmek. darken one's door birinin eşiğine ayak basmak.

darkle

(f). karanlıkta gözden kaybolmak; karanlık olmak.

darkling

(z). (s). karanlıkta; (s). karanlıkta olan.

darky

(i)., (aşağ). zenci.

darling

(i)., (s). sevgili, sevgilim; (s). sevgili; sevimli, cici hoş.

darn

(f)., (i). yamamak, iğne ile örerek tamir etmek; (i). örülerek tamir olunmuş yer. darning egg örgü yumurtası. darning needle örgü iğnesi; (zool). Odonata familyasından uzun gövdeli sinek.

darn

(f)., (i). Iânet etmek; (i). Iânetleme, damn'ın hafifletilmiş şekli. Darn itl Hey mübarekl I don't give a darn. Bana vlz gelir.

darnel

(i). delice otu, (bot). Lolium temulentum; karaçayır.

dart

(i)., (f). küçük ok; kargı, cirit; ani ve hızlı hareket; böceğin iğnesi; (terz) pens; fırlatma; (f). atmak, fırlatmak, ok gibi atmak veya atılmak; hela birkaç adım koşmak, etrafına bakmadan koşmak. dartboard (i). elle atllan küçük ok oyununda kullanılan ve mantardan yapılmış nişan tahtası.

darter

(i). fırlayan kimse veya şey; yılanboynu kuşu , kaz karabatağı, (zool). Anhinga rufa ; ufak tatlı su balığı.

dartle

(f). fırlatıp veya fırlayıp durmak.

darwinian

(s). Darvin veya onun evrim teorisine ait. Darwinism (i). Darvin nazariyesi, Darvincilik, doğal ayıklanma öğretisi.

dash

(f). hızlı koşmak; kısa mesafe koşmak; vurmak, çarpmak, kırmak, parçalamak; atmak, fırlatmak; sıçratmak; bozmak; karıştırmak, katmak; atılmak, kendini atmak, saldırmak, çarpmak; sıçramak. dash off acele gitmek, fırlamak. dash off a letter bir mektup karalamak. dash one,s hopes bir kimsenin ümitlerini klrmak, hayal kırıklığına uğratmak. dash to pieces çarpıp paramparça etmek.

dash

(i). kısa bir mesafeyi koşma; saldırma, fırlama, sıçrama; canlılık, enerji; tantana, gösteriş; çizgi, --- işareti, tire; herhangi bir şeye katılmış cüzi bir miktar, eser; iz, vuruş.

dashboard

(i)., (mak). arabada kontrol paneli.

dasher

(i). gösterişli insan; çarpma makinasında karıştırıcı araç.

dashing

(s). canlı, faal, atılgan; gösterişli, şık.

dastard

(i)., (s). alçak kimse; (s). alçak. dastardly (s). alçak, korkak, namert. dastardliness (i). alçaklık.

data

(i). (çoğ veya tek) bilgi, malumat, istatistik. data processing (özellikle elektronik makinalarla) bilgi toplayıp lüzumlu yere aktarma işlemi.

date

(f). tarih koymak, tarih atmak; tarih kararlaştırmak veya tahmin etmek, zamanını hesap etmek; tarihli olmak; randevuya çıkmak. It dates from a thousand (B.C). Milâttan bin sene evvelden kalma bir eserdir. dated (s). tarihli; modası geçmiş.

date

(i). tarih, zaman; randevu; flört edilen kız veya erkek. date line (coğr). gün değiştirme hattı. No date. Tarihi gösterilmedi. out of date modası geçmiş, demode; tarihi geçmiş. to date bugüne kadar. up to date günümüze uygun , çağdaş, modaya uygun. dateIess (s). tarihsiz.

date

(i). hurma. date palm hurma ağacı, (bot). Phoenix dactylifera.

dative

(s)., (i)., (gram). -e halinde olan; (i). datif, -e hali.

datum

(i). (ölçüde) başlangıç noktası veya hattı; malumat birimi.

datura

(i). tatula, tatala, (bot. ).Datura stramonium.

daub

(f). (i). sürmek, sıvamak, lekelemek, kirletmek; (i). harç, çamur, kireç lekesi; acemice yapılmış resim. dauber (i). acemi ressam.

daughter

(i). kız evlât, kız, kerime. daughter-in-law (i). gelin.

daughterly

(s). kız evlâda yakışır.

daunt

(f). yıldırmak, gözunü korkutmak. dauntless (s). gözüpek, yılmaz, korkusuz.

dauphin

(i). Fransa'da kralın en büyük oğlu.

davenport

(i). kanepe, sedir, divan; (ing). küçük yazıhane.

davit

(i)., (den). matafora; çapa kaldıran matafora.

davyjonesslocker

enginler, denizde ölenlerin kabri.

davylamp

eskiden madenciler tarafından kullanılan bir çeşit fener.

daw

(bak). jackdaw.

dawdle

(f). işini ağırdan alarak vakit kaybetmek, ağır davranmak, oyalanmak.

dawn

(i)., (f). tan, fecir, sabah, şafak sökmesi, gün ağarması, gün doğması; zuhur, ilk görünüş; (f). görünmeye başlamak, aydınlanmak, intikal etmek. dawn on anlaşılmak, sezilmek. It davvned on me. Kafama dank etti.

day

(i). gündüz; gün; zaman, devir. day after day, day by day günden güne. day camp gündüz kampı. day in, day out her gün. day labor gündelik iş. day laborer gündelikçi. day letter adi telgraf. day nursery gündüz bakımevi, kreş. day school derslerin gündüz yapıldığı okul, örencilerin gündüz devam ettiği okul, yatısız okul. days of grace borçluya borcunu ödemesi için fazladan tanınan üç gün. all day bütün gün. by day gündüzün. call it a day paydos etmek. Every dog has his day. Herkesin şanslı olduğu bir günü vardır. every other day gün aşırı, iki günde bir. from day to day günden güne. in days to come ilerde, gelecek günlerde. It has seen better days. Eskimiştir. judgment day kıyamet günü, mahşer günü. pay day maaş günü. solar day yirmi dört saat. some day bir gün, günün birinde. some fine day Allahın bir gününde. the last day kıyamet günü. the other day geçen gün, birkaç gün evvel. twice a day günde iki kere.

daybook

(i). yevmiye defteri, gündelik alışverişin yazıldığı defter; ajanda.

daybreak

(i). tan, şafak, seher.

daydream

(i)., (f). hayal; (f). hayal kurmak, dalmak.

daylight

(i). güneş ışığı, gün ışıgı; önce şaşırtıcı gelen bir şeyin sonradan anlaşılması; gösterme, teşhir etme. see daylight zorluklann sonuna gelmek. I will knock the daylights out of you. argo Canına okuyacağım.

daylight-savingtime

yaz aylarında saatlerin ileri alınması, yaz saati.

daylily

(i). sarı zambak.

daylong

(s)., (z). bütün gün boyunca devam eden; (z). bütün gün boyunca.

daytime

(i). gündüz.

daze

(f)., (i). göz kamaştırmak, büyülemek, (hayret, korku vb ile) afallatmak;(i). şaşkınlık dazed (s). yarı şuursuz; şaşkın.

dazzle

(f)., (i). gözünü kamaştırmak, hayran etmek; (i). kamaştırma.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL