NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

cu ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: cu
Bulunan Sonuç: 168

cu

(kıs). cubic.

cub

(i)., (f). yavru (ayı, aslan, kaplan); budala çocuk; küçük tek motorlu uçak; (f). yavrulamak. cub reporter tecrübesiz genç gazete muhabiri. cub scout yavrukurt.

cuba

(i). Küba adası.

cubbyhole

(i). göz, kapalı ufak yer, gizlenecek yer.

cube

(i(., (f). küp, altı eşit yüzeyli cisim; (mat). küp; (f). küçük parçalara kesmek; (mat). küp çıkarmak. cube root (mat). küp kök. cube sugar kesme şeker.

cubeb

(i). kübabe, (bot). Piper cubeba; Hint biberi tohumu; bu tohumdan yapılan (s). ve ilâç olarak kullanılan bir sigara.

cubic

(s). kübik cubic contents küp oylum cubic foot ayak kup (028 m3) cubic inch inç küp. (164 cm3). cubic meter metre küp.

cubical

(s). küp şeklinde.

cubicle

(i). odacık.

cubism

(i). kübizm.

cubit

(i). dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan mesafeye eşit eski bir uzunluk öIçüsü, gez.

cuckold

(i)., (f). karısı tarafından aldatılmış erkek , informal boynuzlu erkek; (f). (kocayı)aldatmak , informal boynuz taktırmak. cuckoldry (i). boynuz taktırma.

cuckoo

(i)., (s). guguk kuşu; bu kuşun ötüşü; (s)., (A.B.D)., argo budala, kaçık, deli. cuckoo clock guguklu saat.

cuckoopint

(i). dana ayağı, (bot). Arum maculatum.

cucullate

(s)., (bot)., (zool). külahlı, kukuleteli.

cucumber

(i). hıyar, salatalık, (bot). Cucumis sativus. cool as a cucumber kendine hakim, soğukkanlı.

cucurbit

(i). kabakgillerden bir bitki; (kim). Iaboratuvarda kullanılan kabak şeklinde bir kap.

cud

(i). geviş. chew the cud geviş getirmek; derin derin düşünmek.

cuddle

(f). kucaklamak, bağrına basmak, sarılmak; sarılıp yatmak.

cuddy

(i)., (den). küçük kamara veya kiler, gemi mutfağı; ufak oda.

cudgel

(i)., (f). kısa kalın sopa, çomak; (f). sopa ile dövmek, dayak atmak; (çoğ)., spor eskrim gibi bir oyun. cudgel one's brain hatırlamaya çalışmak, zihnini yormak. take up the cudgels for şiddetle müdafaa etmek, savurmak, tarafını tutmak.

cue

(i). kuyruk şeklinde saç örgüsü; bilardo sopası, isteka; sıra, kuyruk.

cue

(i)., (f)., tiyatro sahnede veya kuliste aktörün sözü arkadaşına bırakmadan evvelki son söz veya hareketi; başlama işareti; üstü kapalı söz; harekete geçirici söz veya olay; (f). sufle etmek.

cuff

(i)., (f). kol ağzı, kolluk, manet; sille, tokat, yumruk; (f). yumruk vurmak, tokat atmak. off the cuff (A.B.D). argo irticalen, doğaçtan. on the cuff (A.B.D)., argo veresiye. cuff links kol düğmesi.

cufic

(s)., (i). Küfi (yazı).

cuft

(kıs). cubic foot, cubic feet.

cuirass

(i). göğüslük zırh.

cuisine

(i). yemek pişirme usulü; mutfak; yemek servisi.

cul-de-sac

(i). çıkmaz; çıkmaz sokak; tuzak.

culecle

sonek ufak manasına gelen bir takı, -cik.

culinary

(s). yemek pişirme ile ilgili.

cull

(f)., (i). koparmak, toplamak; ayırmak, seçmek; değersiz olanları seçip atmak; (i). kötü veya değersiz olduğundan bir kenara ayrılmış şey.

cullet

(i). cam fabrikasında tekrar eritilip kullanılmak için bekleyen cam kırıntıları.

culm

(i). kömür tozu; kalitesiz antrasit.

culm

(i)., (bot). eklemli ot sapı, skap.

culminate

(f). neticelenmek, bitmek, sona ermek; en yüksek noktaya varmak, doruğuna yükselmek. culmina'tion (i). netice, son, bitme; en yüksek nokta.

culottes

(i). eteği andıran geniş ve kısa pantolon.

culpable

(s). kusurlu, kabahatli. culpabil'ity (i). kabahat, kusur, suçluluk.

culprit

(i). sanık, mücrim, suçlu.

cult

(i). mezhep; çığır; inanç, tapınma.

cultivate

(f). tarlayı sürüp ekmek, yetiştirmek; terbiye etmek; beslemek; (başka bir kimseyi) kendine bağlamaya çalışmak. cultivate a friendship dostluk kazanmaya çalışmak. cultivable, cultivatable (s). ekilebilir, yetiştirilebilir. cultivated (s). ekili; zarif, ince, münevver. cultiva,tion (i). tarım; yetiştirme; kibarlık, incelik, münevverlik, irfan. cultivator (i)., (bahç). ekinler arasındaki toprağı tırmıklamaya mahsus çiftçi aleti veya makinası; küçük saban; ekici, yetiştirici.

cultrate

(s)., (bot). sivri ve keskin kenarlı (yaprak).

culture

(i)., (f). kültür; terbiye, irfan; münevverlik, medeniyet; medeniyetin bir safhası;(tıb). kültür; (f). kültür yapmak, laboratuvarda mikrop üretmek. culture trait kültür hususiyeti. cultural (s). irfana ait; medeniyete ait. cultural anthropology sosyo-antropoloji. cultured (s). kibar, münevver. cultured pearl üretilmiş inci, kültive inci.

cultus

(bak). cult.

culvert

(i). mecra, ark, yolun altından geçen su yolu.

cum

edat, (Lat). ile. cum laude iftihar derecesi ile (diplomada üstün başarı sağlandığını gösteren bir terim).

cumarin

(bak). coumarin.

cumber

(f). yük olmak, ağırlık vermek, sıkıntı vermek, engel olmak.

cumbersome

(s). hantal sıkıcı.

cumin

(i). kimyon, (bot). Cuminum.

cummerbund

(i). kemer, kuşak.

cumquat

(i)., (bot). Fortunella türünden erik büyüklüğünde bir cins portakal.

cumulate

(f). birikmek, biriktirmek.

cumulative

(s). birikerek çoğalan, ilavelerle genişleyen, toplanan.

cumulus

().i bulut yığını; yığın cumulo- önek yığın şeklinde (bulut).

cuneate

(s)., (bot). kama şeklinde.

cuneiform

(s).,(i). çivi yazısı.

cunetation

(i). tereddüt, tehir.

cunning

(s)., (i). kurnaz, şeytan, hilekar; marifetli; (A.B.D). cazibeli, şirin, sevimli (bebek); (i). kurnazlık, şeytanlık; marifet.

cunt

(i)., kaba, coarse am; sikişme

cup

(i). fincan, bardak, kâse, kadeh; spor kupa; litrenin dörtte biri, 236 cm3. in his cups sarhoş. my cup of tea. (k).dili beğendiğim şey , hoşlandığım şey.

cup

(f)., (tıb). şişe çekmek, hacamat yapmak, vantuz çekmek. cup one s hands avuçlarını bitiştirerek açmak.

cupbearer

(i). saki.

cupboard

(i). dolap, yüklük, raf. a skeleton in his cupboard (bir kimsenin) şerefine halel getirecek sır.

cupcake

(i). ufak kek.

cupel

(i)., (f). ufak pota; (f). potada tasfiye etmek.

cupful

(i). bir bardak veya bir fincan dolusu miktar.

cupid

(i). eski Roma'da aşk tanrısı. Cupid's bow yay şeklinde üst dudak çizgisi.

cupidity

(i). hırs, tamah, açgözlülük,

cupreous

(s). bakırlı, bakır gibi bakır karışık.

cupric

(s)., (kim). iki değerlikli bakır ile meydana gelmiş (bileşik).

cupule

(i)., (bot). yüksük şeklindeki palamut kupulası, kadehçik.

cur

(i). sokak köpeği; alçak adam, it.

curable

(s). tedavisi mümkün, geçici (hastalık); şifa bulur (şahıs, hasta).

curare

(i). ok zehiri; (bot). kürar bitkisi; (ecza). kurar.

curate

(ing). papaz, vaiz.

curative

(s)., (i). şifa veren; (i). ilâç, çare, derman.

curator

(i). müze veya kütüphane müdürü.

curb

(i)., (f). sokak kaldırımının kenar taşı; fren, mâni, engel; kuyu ağzı bileziği; atta suluk zinciri; (f). tutmak, mâni olmak, hâkim olmak, yenmek, durdurmak. curb bit suluk zinciri. curb exchange New York ta ikinci tahvil borsası (şimdiki ismi American Exchange'dir). curb roof (mim). iki yanı çifte meyilli çatı. curb service yemeklerin müşterilerin arabalarına getirilmesi. Curb your dog. Köpeğinizi kaldırımları kirletmemesi için terbiye edin.

curbstone

(i). yaya kaldırımının kenar taşı,

curculio

(i). meyvalara zarar veren bir cins böcek.

curcuma

(i). zerdecap, zerdeçal, Hint safranı.

curd

(i). kesilmiş sütün katı kısmı; yumuşak ve tuzsuz lor peyniri.

curdle

(f). pıhtılaştırmak, pıhtılaşmak, kesilmek. curdle the blood korku ve dehşet vermek, kanını dondurmak.

cure

(i). tedavi, çare, derman, ilâç; şifa; kür; konserve yapma. cure-all (i). her derde deva. past cure tedavi edilebilecek haddi aşmış, iyileşmez; çaresiz.

cure

(f). şifa vermek, iyi etmek, tedavi etmek, çare bulmak; dumanla tütsüleyerek veya tuzlayarak konserve etmek; sertleşmek (kauçuk gibi).

curettage

(i)., (tıb). kürtaj.

curette

(i)., (tıb). küret. ceuretting (i). kürtaj.

curfew

(i). (bilhassa geceleri) sokağa çıkma yasağı; eski zamanlarda gece ışıkları ve ateşi mecburi söndürme zamanı, bu saati bildiren çan sesi.

curia

(i). mahkeme; papaz hükümeti idare heyeti.

curie

(i)., (fiz). radyoaktivite birimi, küri.

curio

(i). biblo, dikkat çeken şey.

curiosity

(i). merak, tecessüs; garabet, nadir şey, tuhaf şey; dikkat çeken sey. curiosity shop hediyelik eşya dükkânı. out of curiosity sadece öğrenmek merakından ötürü. raise one's curiosity birisinin merakını uyandırmak, dikkatini çekmek.

curious

(s). meraklı, mütecessis, her şeyi öğrenmek isteyen; tuhaf, nadir, garip, acayip, görülmemiş; dikkat çeken; çok süslü. curiously (z). merakla; tuhaf bir tarzda, garip bir şekilde.

curl

(i)., (f). kıvrım, bukle, saç lulesi, büklüm, kâkül; helezoni şekil; dalgalı çizgi; (f). kıvırmak, bukle yapmak, bükmek; kıvrılmak, bükülmek, helezoni şekilde hareket etmek; curling' oyunu oynamak. curl one's hair saçını kıvırmak; (k).dili korkutmak. curl one s lip alaylı bir şekilde güIümsemek; hor bakmak. curl up kıvrılmak.

curler

(i). büken; bigudi; curling oyuncusu.

curlew

(i). çulluk, (zool). Numenius arquatus.

curlicue

(i). süslü kıvrım, kıvrımlı çizgi.

curling

(i). kıvırma, kıvrılma; buz üstünde ağır taşlarla oynanan bir iskoç oyunu. cur!ing iron saç maşası.

curly

(s). kıvırcık, kıvrımlı.

curmudgeon

(i). tamahkâr, huysuz adam. curmudgeonly (s). tamahkâr.

currant

(i)., (bot). Ribes türünden frenküzümü; kuşüzümü.

currency

(i). nakit para; revaç, geçerlik.

current

(s). tedavülde olan, geçerli; hali hazırdaki; şimdiki zamana ait, revaçta olan, tutulan. (moda). current account cari hesap. current events gazete haberleri. current expenses günlük masraflar, günlük giderler. current history bugünün tarihi. currently (z). halen, bu anda, bu günlerde, devamlı olarak.

current

(i). cereyan, akım, akıntı. current of events olayların birbirini takip etmesi. alternating current (elek). almaşık cereyan. direct current (elek). doğru cereyan. row against the current akıntıya kürek çekmek.

curriculum

(i). müfredat programı. curriculum vitae hal tercümesi.

currish

(s). it gibi.

curry

(f). tımar etmek, kaşağılamak; dayak atmak, dövmek; deriyi işleyip kullanılır hale getirmek, sepilemek. curry favor with yaranmak, yaltaklanarak birisinin gözüne girmeye çalışmak.

curry

(i). curry powder ile pişirilmiş et veya pilav. curry powder Hint mutfağında kullanılan biberli karışık baharat.

currycomb

(i)., (f). kaşağı; (f). kaşağılamak.

curse

(f)., (i). Iânet etmek, beddua etmek, sövmek, sövüp saymak; belâ getirmek; (i). Iânet, beddua, inkisar; belâ, felâket, gazap. the curse (k).dili aybaşı, regl. cursed (s). Iânetli. cursed (s). talihsiz; hırçın. cursed with çeken, -den mustarip.

cursive

(s)., (i). el yazısı gibi; (i). el yazısını andıran baskı.

cursorial

(s)., (zool). koşmaya uygun yapıda.

cursory

(s). gelişigüzel, aceleye gelen, dikkatsizce yapılan. cursorily (z). gelişigüzel olarak, bir bakışta, çabucak. a cursory glance göz gezdirme.

curt

(s) ters ve kısa (söz) curtly (z). tersçe. curtness (i). terslik, kısa ve yetersiz cevaplar verme.

curtail

(f). kesmek, kısaltmak, azaltmak. curtailment (i). azaltma, kısaltma, azalma, kısalma.

curtain

(i)., (f perde; tiyatro perdesı; (çoğ)., argo mahvolma, ölüm; (f). perdelemek. curtain call tiyatro perde kapandıktan sonra alkışlarla tekrar sahneye çağırma. curtain lecture (k).dili yalnızken kadının kocasını haşlaması. curtain raiser programın ilk kısmı; asıl piyesten evvel oynanan kısa piyes. curtain ring perde halkası. curtain rod perde rayı, korniş. draw the curtain perdeyi kapamek; konuyu bırakmak. Tron Curtain Demirperde. raise the curtain perdeyi açmak; piyese başlamak.

curtsy

(i)., (f). reverans, eğilerek ve dizleri biraz bükerek selâmlama (kadın); (f). reverans yapmak. make a curtsy reverans yapmak.

curvaceous

(s)., (A.B.D)., (k).dili biçimli, mevzun vücuda sahip (kadın).

curvature

(i). kavislenme, bükülme, eğrilme, eğrilik, eğiliş; (mat). eğrilik. curvature of the spine (tıb). belkemiği kayması, belkemiğinin eğriliği.

curve

(f). eğmek, eğilmek, bükmek, bükülmek, kavisleştirmek, kavis meydana getirmek.

curve

(i). eğri, kavis, kıvrım, eğrilmiş şey; viraj; spor topun vuruşu takiben havada bir eğri çizmesi; bu eğri; imtihan notları sonucu sınıf standartına göre not verme sistemi.

curvet

(i)., (f). şaha kalkıp hafif sıçrama; (f). bu hareketi yapmak.

curvilinear

(s). eğrilerden meydana gelen.

curvy

(s). eğrili; biçimli.

cushion

(i). yastık, minder; yastığa benzer şey; bir darbenin hızını kesen herhangi bir şey; bilardo masasının lastikli iç kenarı.

cushion

(f). yastık veya minder koymak veya dayamak, bir darbenin hızını kesmek.

cushy

(s)., argo rahat, kolay.

cusp

(i). zirve, uç; (astr). yeni ayın sivri uçlarından her biri; (geom). iki eğrinin birbirlerine teğet oldukları nokta; (mim). dilim; (bot). sivri uç; cuspate, cusped (s). sivri uçları olan.

cuspid

(i)., (anat). köpekdişi.

cuspidate

(s). dilimli, ucu eğri ve sivri.

cuspidor

(i). tükürük hokkası.

cuss

(f)., (i)., (A.B.D). (k).dili küfretmek, sövmek, lanetlemek; (i). Iânet; (k).dili herif. a queer cuss (k).dili acayip yaratık. cussedness (i)., (A.B.D)., (k).dili terslik, huysuzluk; Iânetlilik.

cussword

(i). küfür.

custard

(i). yoğurt koyuluğunda, süt ve yumurtadan yapılmış bir tatlı, krema. custard apple Hint ayvası, (bot). Annona reticulata.

custodian

(i). nezaret eden kimse, koruyan kimse, muhafız; mesul kimse; kapıcı, odabaşı. custodial (s). nezaret ve emanete ait.

custody

(i). muhafaza, nezaret; hapsetme. be in custody mahpus olmak; bir kimsenin vesayeti altında bulunmak. give into custody teslim etmek, emanet etmek. take into custody tutmak, hapsetmek, tevkifetmek.

custom

(i)., (s). gelenek, adet; alışkanlık, itiyat; müşterilik, alışveriş; (çoğ). gelenekler, adap; (çoğ). gümrük, gümrük resmi; (s). ısmarlama, ısmarlama yapılmış; ısmarlama üzerine çalışan (esnaf). customs union gümrük anlaşması.

custom-made

(s). ısmarlama yapılmış.

customary

(s). mutat, alışılmış, âdet hükmünde. customar'ily (z). âdete göre, alışıldığı şekilde.

customer

(i). müşteri. a tough customer (k).dili çetin kimse, geçinilmesi zor adam.

customhouse

(i). gümrük.

cut

(s). kesilmiş, kesik, biçilmiş; tenzilâtlı; doğranmış, kıyılmış; yontulmuş; sulandırılmış: hadım edilmiş. cut and dried evvelden hazırlanmış, hazır; sıkıcı, tatsız. cut glass billur, kristal. cut-price s tenzilatlı, indirimli (fiyat). cut-rate (s). indirilmiş (fiyat).

cut

(i). kesme, kesiş; biçki; biçim, şekil; oyulmuş geçit; dilim, parça; (matb). klişe; hisse, pay; (A.B.D)., argo bir soygun veya ganimetten bir kimseye düşen pay; inciten söz veya tavır; fiyat, tahsisat veya maaştan indirim, kesinti. cut of beef sığır etinden belirli bir kısım (biftek, kotlet, kontrfile). cuts of meat et kesimleri. a cut above bir derece daha iyi. short cut kestirme yol.

cut

(f). (cut, -ting) kesmek, dilimlemek; biçmek; yontmak; kamçılamak; katetmek; (filmi) kesmek; (konuşma, kitap) kısaltmak; incitmek; görmezlikten gelmek; (k).dili derse gitmemek, informal asmak; fiyatını indirmek; durdurmak (sinema, fotoğraf makinası, motor); spor (topa) fırıldatıp vurmak; sulandırmak (içki); sapmak; iskambil kesmek; hadım etmek. cut across her konuya dokunmak; üstün olmak; kestirme yoldan gitmek.cut adrift serbest bırakmak. cut and run bırakıp kaçmak, informal sıvışmak. cut a tooth diş çıkarmak (çocuk). cut back azaltmak; kesip kısaltmak; geri dönmek. cut both ways hem iyi hem kötü etkileri olmak. cut corners ucuz veya kestirme yoldan halletmek. cut down öIdürmek; (ağaç) kesmek; azaltmak; kısaltıp yeniden dikmek (elbise). cut into azaltmak. cut loose baskıdan kurtulmak; informal sulanmak. cut no ice önemli olmamak. cut one's coat according to one's cloth ayağını yorganına göre uzatmak. cut one-s teeth on ile başlamak. cut short kısa kesmek. cut the ground from under etkisini yok etmek. cut to the bone asgari dereceye indirmek. cut in lafını kesmek, sözün arasına girmek; iskambil birinin yerini almak; danseden bir çifte gidip erkekten damını almak; trafikte birden arabaların arasına girmek. Cut it out. (k).dili Yapma. Bırak. cut off kesmek; yolunu kesmek; mahrum etmek. cut out kesip çıkarmak; bırakmak; sürüden ayırmak; (metinden) çıkarmak; uygun olmak ; yerini almak; trafikte sıradan çıkıp sollamak. cut up parça parça kesmek, doğramak; çok etkilemek; (k).dili yaramazlık etmek.

cutaneous

(s)., biyol deriye ait, cilde ait, cildi.

cutaway

(i). caketatay, bonjur.

cute

(s)., (k).dili cana yakın, şirin, sevimli; cilveli; (leh). zeki; kurnaz.

cutie

(i)., (k).dili cici kız.

cutiele

(i)., (anat). tırnakların etrafını çevreleyen ölü deri; (bot). kutikul; epiderma, üst deri.

cutin

(i)., (bot). kütin.

cutis

(i)., (biyol). cildin ikinci tabakası, derma, altderi.

cutlass

(i). bahriye kılıcı.

cutler

(i). bıçakçı. cutlery (i). çatal bıçak takımı.

cutlet

(i). pirzola, kotlet, külbastı.

cutoff

(i). kestirme yol; (bir imtiyazın) sona erme tarihi. cutoff point sona erme noktası.

cutout

(i). kesilerek şekil verilmiş şey; siluet; (elek). cereyanı kesen cihaz.

cutpurse

(i)., eski yankesici.

cutter

(i). kesici; (den). kotra; (den). beş çifte filika; hafif tek atlı kızak. revenue cutter gümrük gözetme botu.

cutthroat

(s)., (i). amansız; (i). katil, katil tipli adam.

cuttime

(müz). iki vuruşlu ölçü.

cutting

(i)., (s). kesme, kesiş; (sin). kesim; (bahç). aşı kalemi; (s). keskin; acı, içe işleyen (rüzgâr, söz); dondurucu; inciten. cutting angle (mak). kesme açısı.

cuttlebone

(i). mürekkep balığının cilacılıkta kullanılan iç kabuğu.

cuttlefish

(i). mürekkepbalığı, (zool). Sepia officinalis.

cutup

(i)., (k).dili maskara kimse.

cutwater

(i)., (den). talimar kayak tığı.

cutwork

(i). fisto.

cutworm

(i). danaburnuna benzeyen ve otsu bitkileri yiyen bir kurt.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL