NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

bl ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: bl
Bulunan Sonuç: 191

bl

kıs. bill of lading.

blab

f., i. gevezelik etmek, boş sözler söylemek; ifşa etmek, boşboğazlık etmek; i. geveze kimse, boşboğaz kimse. blabber, blabbermouth i. boşboğaz kimse.

black

i., s., f. siyah renk; siyah boya; siyah elbise; zenci; s. siyah, kara; karanlık, kasvetli; kirli; uğursuz, kızgın, dargın; f. karartmak, siyahlatmak, siyaha boyamak; kararmak, siyahlanmak. a Black zenci. black-and-blue s. çürük, morarmış Black-and-Tan terrier kahverengi benekli siyah teriyer. black and white yazı; basılı şey; siyah beyaz resim. black art büyü. black belt judo'da en yüksek derece; A.B.D. siyahların beyazlardan daha çok olduğu bölge; A.B.D. toprağı siyah olan bölge. black body fiz. siyah cisim, hiç ışın yansıtmayan kuramsal cisim. black book kara listede olanların isimlerinin kayıtlı olduğu defter black box montajda bir tüm olarak takılan elektronik cihaz; içine bakılmadan kullanılacak cihaz. black coffee siyah kahve, alafranga kahve, sade ve sütsüz kahve. Black Death ondürdüncü yüzyılda Avrupa'yı kıran veba hastalığı. black diamond maden kömürü. black eye siyah göz; morarmış göz; kara leke. blackeyed Susan öküzgözüne benzer bir çeşit sarı papatya. black face (tiyatro) zenci rolüne girmiş beyaz adam; matb. siyah baskı. black flag siyah flama korsan flaması. Black Forest Kara Ormanlar (almanyada) black hole hapishane koğuşu, askeri ceza koduu black horehound kara yer pırasası, bot. Ballota nigra. black lead grafit. black letter bir çesit matbaa harfi, gotik harf. black magic büyü. Black Maria k.dili hapishane arabası; cenaze arabası. black mark kara leke. black market kara borsa. black mass şeytana ibadet ayini. black medic kelebek otu, kara yonca, bot. Medicago lupulina Black Muslim A.B.D.'de islâm din ve âdetlerini kabul eden bir zenci mezhebine bağlı kimse. black out i., ask. karartma; tiyatro v.b.'nde ışıkların sönmesi. black out karartma tatbikatı yapmak; geçici olarak şuurunu veya görme duyusunu kaybetmek. black pepper karabiber. black power zencilerin talep ettikleri toplumsal ve kanuni hakları temsil ve temin eden güç. black pudding kıyma, yulaf unu ve kan ile yapılan bir iskoç yemeği. Blaek Sea Karadeniz .black sheep bir ailede diğer fertlere benzemeyen ve hep güçlükler çıkaran kimse. Blaek Shirt Kara Gömlekli; Faşist bir kurulusun üyesi black tea siyah çay. blackthorn i. karaçalı, karadiken. black tie siyah papyon kravat; smokin. black walnut bir nevi siyah ceviz .black widow zehirli bir örümcek, zool. Latrodectus mactans in the black alacak bakıyesi olan. blackish s. siyahımsı. blackly z .karanlık olarak. blackness i. siyah oluş; karanlık olma.

black-hearted

s. kötü kalpli.

blackball

i., f. kırmızı oy, ret oyu; f. karşı oy kullanmak; toplum dışı etmek.

blackberry

i. böğürtlen, bot. Rubus fruticosus; ayı dutu, diken dutu.

blackbird

i. karatavuk, zool Turdus merula

blackboard

i. kara tahta, taştahta.

blackcock

i. siyah erkek keklik.

blackdamp

i., min. boğucu gaz, karbondioksit.

blacken

f. karartmak, karalamak; lekelemek, iftira etmek.

blackguard

i., s., f. alçak kimse; s. alçak, edepsiz, rezil; f. küfretmek, sövüp saymak blackguardism i. alçaklık.

blackhead

i. karabaş ördek, zool. Aythya marila; ciltte bulunan siyah başlı küçük yağ birikintisi

blacking

i. ayakkabı,soba. v.b. boyası

blackjack

i. cop; büyük içki bardağı; bir kâğıt oyunu; bot. bir çeşit küçük meşe; siyah korsan flaması.

blackleg

i., bayt. bir cins sığır vebası; dolandırıcı, kumarbaz kimse; ing. greve uymayan işçi.

blacklist

i., f. kara liste; f. kara listeye almak, boykot etmek.

blackmail

i., t. şantaj; tehditle birinden para koparma; f. şantaj yapmak. blackmailer i. şantajcı.

blacksmith

i. demirci; nalbant.

blacktop

i., f. asfalt, asfalt yol; f. asfalt ile kaplamak. blackwater fever tıb karasu humması.

bladder

i., anat mesane, kese, sidik torbası; iç lastik. air bladder zool. hava kesesi. gall bladder safra kesesi.

blade

i. bıçak ağzı; kılıç; ince uzun yaprak; kalemtıraşın ağzı; kürek palası; delikanlı; pervane kanadı. blade bone kürek kemidi.

blah

i., A.B.D., (argo) saçma, zırva

blain

i., tıb çıban, şiş.

blame

i., f. ayıplama kabahat, kusur azar, mesuliyet; f. azarlarnak, suçlamak; sorumlu tutmak. be to blame for suçlu olmak, mesulü olmak. blameful s. kabahatli. blamefulness i. kabahatlilik. blameless s. suçsuz, masum. blamed s., A.B.D. kahrolası.

blameworthy

s. ayıplamaya lâyık, mesul, kabahatli.

blanch

f. ağartmak, rengini açmak, beyazlatmak, kaynatarak ağartmak; sararmak, bembeyaz olmak, rengi uçmak, benzi atmak; kabuğunu soyarak beyaz kısmını ortaya çıkartmak (badem v.b.); haşlayarak rengini açmak.

blancmange

i. sütlü pelte, paluze.

bland

s. yumuşak, mülâyim; şahsiyetsiz, donuk. blandly z. yumuşak bir şekilde. blandness i. yumuşaklık.

blandish

f. yağcılık etmek. blandishment i. yağcılık; albeni, çekici davranış.

blank

s.,i., f. boş, yazısız, açık, beyaz; manasız, anlamsız; son şeklini almamış; şaşkın; i. boş ve açıklık yer; üzerinde yazı olmayan kağıt; piyangoda boş numara; nişan tahtasnın ortası, hedef; kurusıkı fişek; (argo) çok düşük kaliteli uyuşturucu madde; f. feshetmek; iptal etmek; ilga etmek; sövmek; spor hasmının sayı yapmasını önlemek. draw a blank neticesiz kalmak; hatıra getirememek. blankbook i. not defteri. blank cartridge kurusıkı fişek. blank endorsement açık ciro. blank verse kafiyesiz on heceli nazım şekli. blankly z. ifadesiz bir şekilde, boş boş. blankness i. boşluk; anlamsızlık.

blanket

i., s., f. battaniye; ince bir tabaka halinde olan bir şey; s. birkaç şeyi veya durumu kapsayan, geniş kapsamlı; f. battaniye ile örtmek, sarıp sarmalamak; üstüne örtü çekmek, örtbas etmek; geniş çapta içine almak, kapsamak; mâni olmak; geminin rüzgârını tutmak; battaniye içinde havaya atıp tutmak.

blare

i., f. boru sesi, borununkine benzer ses; yüksek ses; f. boru gibi ses çıkarmak; herkese ilân etmek, söylemek.

blarney

i. yaltaklanma, slang piyazlama, yağcılık, dil dökme. Blarney Stone irlanda'da bulunan birtaş ki bunu öpenlerin yaltaklanmada istidat kespettikleri söylenir.

blase

s. herşeyden usanmış, içi geçmiş.

blaspheme

f. küfretmek, sövüp saymak, okumak. blasphemer i. kâfir kimse blas'phemous s. kâfir, zındık. blas'phemously z. kafirce. blas'phemy i. küfür, günaha girme.

blast

i., f. ani esen rüzgâr, şiddetli rüzgâr; düdük sesi; yaprakların soğuk veya rüzgârdan kavrulması, yanma; patlama, infilâk; (argo) gürültülü eğlenti; (argo) uyuşturucu maddenin kuvvetli etkisi; f. tahrip etmek, yıkmak; yakmak, kavurmak, mahvetmek. blast furnace maden eritme ocağı. at full blast tam süratle.

blasted

s. yanmış; mahvolmuş, tahrip edilmiş; Allahın belâsı.

blasto-

önek, biyol. tomurcuk, mikrop.

blastoderm

i., biyol. blastoderm, germ yaprağı.

blastoff

i. roketin fırlatılmasından evvelki ve hemen sonraki olaylar, roketin fırlatılma anı.

blat

f., k.dili düşünmeden söylemek; melemek.

blatant

s. bödüren; yüksek sesle bağıran; kaba, açık, bariz, aşikâr.

blather

f., i. saçma sapan konuşmak; saçma laf.

blaze

i., f. büyük alev, ateş; parlaklık, aydınlık; alevlenme; atın alnındaki beyaz işaret, akıtma; yolun kolayca bulunması için ağaçların gövdelerine kazılan işaret; çoğ, (argo) cehennem; f. alevlendirmek; saçmak (ışık); ilân etmek; ağaçların gövdesine işaret koymak suretiyle yol göstermek.blaze away ateş etmeye devam etmek; herhangi bir işi hararetle devam ettirmek. Go to blazes! Cehenneme git ! Defol !

blazer

i. spor ceket.

blazon

i., f. hanedan arması; armacılık; fiyaka, gösteriş; f. renklerle süslemek, tezyin etmek; arma çizmek, işaret koymak, ilan etmek blazonry i. arma çizme.

bld

kıs. boldface.

bldg

kıs. building.

bleach

f., i. beyazlatmak, ağartmak; beyazlanmak, ağarmak; i. çamasır suyu, ağartan sey, beyazlatıcı madde.

bleacher

i. çamaşır suyu; gen. çoğ. stadyumda seyirciler için üstü açık sıra veya yer.

bleak

i. inci balığı, zool. Alburnus; akkefal, gökçe balığı, zool. Alburnus mento.

bleak

s. rüzgâra maruz, açık, çıplak; soğuk, ısınması güç; kasvetli, sıkıcı, solgun. bleakly z. rüzgara açık bir sekilde. bleakness i. rüzgara açık oluş.

blear

f., s ağrı vermek, sulandırmak (göz); karartmak, kamaştırmak; s. çapaklı, şişmiş (göz).blear-eyed, bleary s. mahmur, uykulu.

bleat

f., i. melemek, meler gibi konuşmak;i. meleme, melemeye benzer ses.

bleb

i., tıb kabarcık.

bleed

f.kan kaybetmek, kanamak, kanı akmak; akmak, solmak (boya); su boşaltmak; matb. sayfanın kenarına kadar basmak; bitkilerin özü gibi akmak; kan ağlamak, çok kederli olmak; k.dili para çekmek, sızdırmak. bleeder i. tıb. hemofili hastalığı olan kimse .

bleeding heart

kalp seklinde pembe ve sarkık çiçek kümeleri olan bitki, kız kalbi, bot. Dicentra; sarı sebboy, bot. Cheiranthus cheiri.

blemish

f., i. bozmak, güzelliğine halel getirmek, lekelemek; i. leke, kusur, hata.

blench

f. ürkmek, çekinmek, benzi atmak; ağartmak. blencher i. tehlikeli veya tatsız seylerden çekinen kimse.

blend

f., i. karıştırmak, harman yapmak; harman olmak, karışmak, uymak; i. harman, karışım; dilb. yakın anlamlı iki ayrı kelimenin kaynaşmasından meydana gelen kelime.

blende

i. çinko sülfür; diğer birkaç çeşit sülfür.

blender

i. karıştırıcı şey veya kimse.

blenny

i. kanatları dikenli birkaç çeşit küçük balık, horozbina, zool Blennius.

blepharitis

i., tıb. göz kapaklarının iltihabı, blefarit.

bless

f. takdis etmek, kutsamak, mübarek kılmak; Allahtan niyaz etmek; inayet etmek; mesut etmek.

blessed

s. mübarek; Allahın cezası: We didn't catch a blessed fish Allahın cezası bir balık bile tutamadık. blessed event k.dili doğum blessed thistle kalkan dikeni, bot. Carduus benedictus. bless edness i kutluluk.

blessing

i. takdis, hayır dua, nimet, inayet, lütuf, hamt, şükran; azarlama; slang haşlama

blest

bak. bless.

blew

bak. blow.

blight

i., f. bitkileri kavuran ve mahveden yaygın birkaç çeşit hastalık, küf, mantar; samyeli; herhangi bir felâket meydana getiren afet; f. soldurmak, kavurmak, mahvetmek; kurutmak, yakmak (bitkileri); bu hastalıklardan birine yakalanmak.

blighter

i., ing., (argo) mübarek, namussuz kimse.

blighty

i, ing, argo memleket, ana vatan; ana vatanına dönmeye zorlayan yara veya hastalık; ingiltere.

blime.y

ünlem., ing., (argo) Kahrolayım !

blimp

i. keşif balonu; sevk ve idare kontrolu olan herhangi bir balon.

blind

s., f., i. kör, âmâ; anlayışsız, anlamamakta direnen; şuursuz, gözü kararmış; duygusuz; anlaşılması güç; gizli, gözden uzak; çıkmaz ; körü körüne olan; k.dili sarhoş; f. kör etmek körleştirmek; gözünü almak, kamaştırmak; i. perde, stor, güneşlik; pusu, avcıların av bekledikleri yer. blind alley çIkmaz sokak; neticesi ümitsiz görunen iş. blind date k.dili karşı cinsten evvelce tanışmadığı bir kimse ile gezmeye gitme. blind side görmeyen gözün olduğu taraf (tek gözlülerde); basiretsizlik, zaaf. blind spot anat retinada optik sinirin girdiği nokta, kör nokta. blind stitch kumaşın bir veya iki tarafından görünmeyen dikiş. blindworm i. yılana benzeyen bacaksız bir cins kertenkele, zool. Anguis fragilis. the blind körler. Venetian blind jaluzi stor, jaluzi perde. blindly z. kör bir şekilde

blindage

i., ask. siperlerde zırh levhası.

blinder

i. körleten şey; siper teşkil eden herhangi bir şey; A.B.D. atın göz siperi.

blindfold

f., s., i. gözlerini bağlamak; salim kafayla düşünmesini engellemek; s. gözü bağlı; düşüncesiz, körü körüne olan; i. gözbağı.

blinding

s. körleştiren; kamaştıran.

blindstory

i., mim. penceresiz kat.

blink

f., i. göz kırpmak; yarı kapalı gözlerle bakmak; göz atmak; pırıldamak, ışıldamak; kaçınmak, gözlerini gerçeğe kapamak; göz kırptırmak; i. göz kırpma; bakış nazar; pırıltı.

blinkard

i. durmadan gözlerini kırpan kimse, gözleri iyi görmeyen kimse; ahmak kimse, budala kimse.

blinker

i. ışıklı sinyal verirken kullanılan alet, flaş lambası; atların arkalarını veya yanlarını görmelerini önlemek için takılan meşin göz siperi; (argo) göz; çoğ. güneş gözlüğü, renkli iri camlı gözlük.

blintz, blintze

i.bir nevi börek

blip

i. radar ışık aksi.

bliss

i. saadet, neşe, mutluluk. blissful s. neşe dolu blissfully z. neşeyle. blissfulness i. neşelilik.

blister

i., f. kabarcık, fiske, su toplama; yakı; ask. uçağın üsünde bulunan ve içine silah yerleştirilen saydam odacık; f. kabarmak, su toplamak; kabartmak; azarlamak. blistery s. kabarcıklı; azarlayıcı.

blithe

s. neşeli, şen; sevinçli; memnun. blithely z. neşeli olarak. blitheness i. neşelilik.

blithering

s. saçmalayan, zırvalayan.

blithesome

s. neşeli, canlı. blithesomeness i. neşelilik.

blitz,blitz.krieg

i. yıldırım saldırı.

blizzard

i. tipi, şiddetli kar fırtınası

blk

kıs. black, block, bulk.

bloat

f., i. şişirmek, hava vermek, kabartmak; balık tutsülemek; şişmek, kabarmak; i, bayt. hayvanın yediği yeşilliklerin mayalanmasından dolayı işkembe veya bağırsak yollarında gaz toplanması.

bloater

i. tuzlanmış ve tutsülenmiş ringa balığı; aynı şekilde hazırlanmış uskumru, çiroz.

blob

i. su kabarcığı; damla; leke.

bloc

i. bir gaye etrafında birleşen parti, grup veya milletler, blok; bir konuda beraberce oy kullanmak icin birleşen değişik partilerin meclis üyeleri.

block

i., f. büyük parça (ağaç, kaya v.b.); bitişik bir sıra bina; blok; iki kavşak arasındaki mesafe; tahta tezgah; mezatlarda tellalın üzerinde satış yaptığı tahta; üzerinde kelle uçurulan tahta; şapka kalıbı; makara; d.y. sinyalleri beraber çalışan hat bölümü; engel, mania; psik. bilinçdışı engel; f. tıkamak, kesmek, kapamak, önünü kesmek; döviz muamelesini kısıtlamak veya durdurmak. blockhead i. kalın kafalı kimse, dangalak kimse. block and tackle palanga. blockbuster i. büyük uçak bombası. blockbusting i., A.B.D. bir mahallenin sakinlerini evlerinin kıymeti düşecek korkusuyla evlerini ucuza satmaya teşvik etme. blocked funds tic. bloke edilmiş fonlar. block out taslak yapmak. block print basma block up kapamak, tıkamak;(bir arabayı) tahtalar üzerine oturtmak. children's blocks kutu şeklinde oyuncak tahtalar. go to the block mezada çıkarılmak; idama gitmek

blockade

i., f., den., ask. muhasara, denizden kuşatma, abluka; f. denizden abluka etmek, kuşatmak; etrafını çevirmek. blockader i. abluka eden düşman gemisi. run the blockade ablukayı yarmak.

blockage

i. tıkanma, blokaj.

blockhouse

i., ask. duvarlarında silah atmak için delikler bulunan mustahkem küçük bina; kaba kütüklerden inşa edilmiş ev.

bloke

i., ing., (argo) herif, adam.

blond

s., i. açık renk, sarışın; i. sarışın kimse; ipek tül veya dantel; bilhassa siyah veya beyaz ipek dantel.

blonde

s., i. sarışın.

blood

i. kan; bitkilerin suyu, özsu; kan dökme; mizaç, huy; nesep soy; asalet; kan rabıtası, kan bağı; akrabalık; delikanlı. blood bank kan bankası. blood blister kan oturması. blood corpuscle anat. kan cisimciği. blood count kan sayımı.blood feud kan davası. blood group kan grubu. blood heat kan ısısı, 37C. blood and iron asker kuvvetine dayanma. Blood is thicker than water Eninde sonunda akrabalık kendini belli eder. blood money kiralık katillere verilen para; diyet. blood poisoning kan zehirlenmesi .blood pressure tansiyon. blood relationship kan bağı. blood serum biyol. kanın renksiz sıvı kısmı, serum. blood strange sıçan kuyruğu, bot. Mysosurus minimus. blood test kan tahlili .blood and thunder gürültülü patırtılı (roman ,sinema blood transfusion kan nakl blood vessel anat. kan damarı. blue blood gerçek aristokrat, soylu kimse. cold-blooded s. sogukkanlı hot-blooded s. çabuk kızan, öfkeli. in cold blood göz göre göre, bile bile; merhametsizce. of one blood aynı ırktan, ırktaş. His blood is up Gözü dönmüş öfkelenmiş. blood bath katliam.

blood sucker

i. sulu k; k.dili asalak kimse.

blood-red

s. kan kırmızısı.

bloodcurdling

s. kan dondurucu, korkunç

blooded

s. cins, saf kan.

bloodguilty

s. kan dökmekten suçlu.

bloodhound

i. koku alma hissi ,çok kuvvetli olan bir cins tazı.

bloodily

z. zalimce, kana susamış bir halde.

bloodiness

i. kana susamışlık, kanlı oluş.

bloodless

s. kansız, solgun, renksiz; cansız; kan dökmeden olan; beyaz; ruhsuz, kuvvetsiz bloodlessly z. kan dökmeden.

bloodletting

i. kan alma; kan dokme.

bloodline

i. soy, nesep, cins hayvanın zürriyeti.

bloodlust

i. kana susama.

bloodmobile

i. kan bağışı toplayan araba.

bloodroot

i. kan otu, bot. Sanguinaria.

bloodshed

i. kan dokme.

bloodshot

s. kızarmış, kanlı.

bloodstain

i. kan lekesi.

bloodstock

i. nesep, zürriyet.

bloodstone

i. kantaşı, üzerinde kırmızı lekeler olan bir çeşit yeşil kuvars . blood stream kan akımı.

bloodthirsty

s. kana susamış, canavar ruhlu, hunhar. bloodthirstily z. kana susamışcasına. bloodthirstiness i. kana susama.

bloodwood

i. bakam ağacı, bakkam, bot. Haematoxylon.

bloody

s., f. kanlı; kan gibi; kana susamış, gaddar, zalim; Ing., (argo) Allahın belası, uğursuz, alçak; f. kana bulamak, kanla lekelemek. bloody flux dizanteri, kanlı ishal. bloody Mary votka ve domates suyundan yapılan bir içki. bloody minded hunhar, zalim, gaddar.

bloom

i., f. çiçek; çiçek açma, ,çiçeklenme; tazelik, taravet, gençlik; yanakların pembeliği; meyva üzerindeki buğu; mad. dökülmüş demir kütük; f. çiçeklenmek, çiçek açmak; çiçek gibi taze ve sıhhatli olmak; çiçek açtırmak, güzelleştirmekç in full bloom tamamen çiçek açmış, pürnakil. take the bloom off tazeliğini gidermek, soldurmak.

bloomers

i., çoğ. kadınların jimnastik yaparken, ata binerken v.b.'nde giydikleri bir çeşit şalvar; kısa şalvar gibi don.

bloomery

i., mad. haddehane, demirci ocağı.

blooming

s. çiçekli, çiçek açmış, gençlik ve sıhhatle parlayan; gelişen, gelişmekte olan, serpilen; (argo) karın ağrısı, kör olası.

bloomy

s. çiçekli, çiçeklerle bezenmiş; buğulu.

blooper

i., A.B.D., (argo) hata, tekleme.

blossom

i., f. çiçek, meyva baharı; f çiçek vermek, bahar açmak; gelişmek; hali vakti yerinde olmak. in blossom baharı açmış, çiçeklenmiş.

blot

i., f. leke, kağıt üzerindeki mürekkep lekesi; ayıp, kusur; silme (yazıda); f. lekelemek, kirletmek, karalamak; karartmak; kurutma kağıdı ile kurutmak; gelişigüzel boyamak; lekelenmek, kirlenmek; emmek (kurutma kağıdı).blot out bozmak, tanınmaz hale getirmek; ortadan silmek, imha etmek.

blot

i. tavlada açık pul; herhangi bir meseledeki açık veya zayıf nokta.

blotch

i., f. büyük leke, iri mürekkep lekesi; derideki kabartı; f. lekelemek, lekelenmek.

blotter

i. kurutma kağıdı; karakolda tutuklananların kayıt defteri. blotting paper kurutma kağıdı.

blotto

s., ing. (argo) sarhoş, zil zurna sarhoş.

blouse

i., f. bulüz, gömlek; f. sarkmak, kendini bırakmak.

blow

i. darbe, vuruş; hamle, saldırı; ani gelen bela, felaket; rüzgar, şiddetli esinti; k.dili övünme, yüksekten atma. at one blow bir hamlede. come to blows kavgaya tutuşmak.

blow

f. esmek; üflemek; rüzgara kapılmak, rüzgarla sürüklenmek; çalmak, çalınmak, ses vermek; solumak, nefes nefese kalmak; k.dili övünmek, yüksekten atmak; A.B.D., (argo) ayrılmak, defolmak; üfleyerek itmek;(cama) üfleyerek şekil vermek;(atı) yorgunluktan çatlatmak; (sinek) ette yumurtlamak; A.B.D., (argo) bol bol harcamak, çarçur etmek. blow a fuse sigorta atmak; (argo) tepesi atmak .blow great guns fırtına halinde esmek (rüzgar) blow hot and cold k.dili kararsız olmak, duraksamak. blow in k.dili ansızın gelmek, düşmek; mad. yakmak (ocak) blow off istim salıvermek; (argo) hiddetle parlamak. blow out üfleyip söndürmek; patlamak (lastiği); dinmek (fırtına); atmak (sigorta); üfleyip pisliğini çıkarmak. blow over dinmek (fırtına); unutulmak, geçmek. blow up şişirmek; havaya uçurtmak, patlatmak; foto. buyütmek, agrandisman yapmak; patlamak, infilak etmek; patlak vermek (fırtına); k.dili çok kızmak, parlamak, tepesi atmak. blow one's own horn argo övünmek, kendini methetmek. blow one's stack (argo) kendinden geçmek. I'll be blowed! k.dili Hayret!

blowback

i. top atışında arkaya gelen gazlar.

blowby

i. oto dirsekli kol mahfazasından geçen egzoz gazları; bu gazları arkaya iten tertibat.

blower

i. üfleyici şey veya kimse; havalandırma tertibatı.

blowfly

i tırtılları leşte veya canlı hayvanda büyüyen bir kaç sinekten biri.

blowgun

i. üfleyerek içinden küçük ok atılan uzun boru.

blowhard

i., A.BD., (argo) palavracı kimse, kendini beğenmiş kimse.

blowhole

i. hava deliği.

blown

s. şişmiş; soluğu kesilmiş, nefes nefese olan; içine sürfe bırakılmış; üflemek suretiyle meydana getirilmiş.

blowout

i. patlama (lastik); (argo) eğlenti.

blowpipe

i. üfleme borusu, üfleç, kamışçık.

blowtorch

i. lehim lambası, benzinli kaynak lambası, pompa.

blowup

i. infilak, patlama; k.dili hiddetten kendinden geçme; kavga; büyütülmüş resim.

blowy

s. rüzgarlı.

blowzy

s. bakımsız, karışık (saç v.b.); kırmızı yüzlü (kadın).

blubber

i., f., s. balina yağı; ağlayış; f. hüngür hüngür ağlamak; ağlarken (bir şeyler) söylemek; s. şişkin, kalın. blubberer i. hüngür hüngür ağlayan kimse.

blucher

i. bir çeşit kalın deriden yapılmış potin.

bludsleon

i., f. kısa ve kalın sopa; cop, bir ucu tokmak gibi olan sopa; f. böyle bir sopa ile vurmak; bir işi yapmaya zorlamak.

blue

i., s., f. mavi renk, gök mavisi rengi; çivit; mavi üniformalı kimse; sembolü mavi olan bir zümrenin üyesi; s. mavi, morarmış, çürük (cilt, et); katı kurallara dayanan, tutucu; müstehcen, açık saçık; f. maviye boyamak, mavileştirmek; çivitlemek. black and blue çürük, morarmış. blue angels (argo) amital. blue black yazarken mavi olup sonra kararan mürekkep. blue book A.B.D. sosyal hayatta yeri olan kimselere mahsus adres defteri; yüksek okulların imtihanlarında kullanılan genellikle mavi kaplı defter; sınav; ingiliz parlamentosuna veya diğer bir resmi daireye ait mavi kaplı kitap. blue blood asil kan; aristokrat. blue cheese (iyi cins) mavi peynir. blue chip sağlam bir şirketin hisse senedi; kumarda en kıymetli olan mavi fiş. blue-collar s. işçi sınıfına ait blue devils yeis, üzüntü. blue-eyed s. mavi gözlü , blue-eyed daisy ayı kulağı, ayı otu. blue fox arktik tilkisi. blue funk (argo) aşırı korku blue-green i. nil rengi, cam göbeği. blue ground içinde elmas bulunan kil. blue gum okaliptus. blue laws pazar günü eğlenmeyi yasaklayan kanunlar; şahsi davranışları sert bir şekilde tanzim eden kanunlar, tutucu kanunlar. blue light işaret için kullanılan havai fişek. blue mold (ekmekve peynirde hasıl olan) mavi küf. blue moon uzun zaman. once in a blue moon nadiren, kırk yılda bir. blue peter den. hareket flaması. blue ribbon herhangi bir sahada en büyük nişan. blue-ribbon jury, blueribbon panel çok önemli bir dava için en yüksek tabakadan seçilmiş olan bir juri heyeti. feel blue çok sıkılmak; hüzün duymak. out of the blue aniden, damdan düşer gibi. blue-sky law tahvil satın alacak olanları hileden korumak amacıyla çıkarılan kanun. blue velvet (argo) iğne ile zerk edilen kafurlu afyon ruhu ve antihistamin karışımı. blue streak k.dili yıldırım gibi hızla hareket eden bir şey.blue vitriol göztaşı. the blue (şiir) gök, sema; deniz; mavilik. the blues hüzün, keder. blues müz. bir çeşit caz müziği . blue baby tıb. herediter kalp hastalığı veya akciğerdeki bir aksaklıktan dolayı mavimtırak doğan çocuk.

blue-pencil

f. atmak, kaldırmak, hükümsüz bırakmak.

bluebeard

i. Mavi sakal, masallarda karılarını öldüren canavar tipi; bir çok kadın öldürmüş olan katil.

bluebell

i. çançiçeği.

blueberry

i. yaban mersini.

bluebird

i. Kuzey Amerika'da yaşayan ve hakim rengi mavi olan birkaç cins kuş.

bluebottle

i. peygamber çiçeği, mavi kantaron, bot. Centauria cyanus; iri mavimsi sinek, kurt sineği.

bluecoat

i. mavi üniformalı polis, asker veya talebe.

bluefish

i. mavimtırak renkte, lüfere benzer eti lezzetli bir balık, zool. Pomatomus saltatrix.

bluegrass

i. bir cins çayır otu, bot. Poa; at yetiştirme mıntıkası.

bluejacket

i. bahriyeli, gemici. blue jay mavi tüylü alakarga, zool. Cyanocitta cristata blue jeans blucin.

bluenose

i. sofu; b.h. Nova Scotia'lı kimse veya şilep.

blueprint

i, f. mavi kopya; proje, plan; f. mavi kopya çekmek; tasarlamak.

bluestocking

i. okumuş kadın; entellektüel kadın.

bluestone

i. göztaşı; yapı ve döşeme işlerinde kullanılan bir çeşit taş.

blueweed

i. engerekotu, bot. Echium vulgare.

bluff

s., i. tok sözlü, açık; sarp, dik (sahil) ; i. kayalık, uçurum. bluffly z. tok sözle. bluffness i. tok sözlülük.

bluff

f., i. blöf yapmak, kuru sıkı atmak; bir şeyi blöfle elde etmek; i. blöf, kuru sıkı. call one's bluff blöfe meydan okumak. bluffer i. blöf yapan kimse.

bluing, blueing

i. çivit.

bluish, blueish

s. mavimsi, mavimtırak.

blunder

i., f. gaf, aptalca yapılan hata, falso; f. gaf yapmak, budalaca hareket etmek; düşünmeden söz söylemek, pot kırmak. blunderer i. budalaca hareket eden kimse.

blunderbuss

i. alaybozan tüfeği; aptal kimse.

blunge

f. kili su ile karıştırarak çamur hazırlamak.

blunt

s., f. kör, keskin olmayan (bıçak,makas); lafını sakınmayan, açık konuşan, pervasız; anlayışı kıt, gabi; hissiz, duygusuz; f. körletmek, önünü almak, kesmek (iştah,kuvvet).bluntly z. keskin olmayarak; açıkça. bluntness i. pervasızlık; keskin olmayış.

blur

f., i. bulanıklaştırmak; bulaştırmak, yaymak, lekelemek; bulanmak, lekelenmek; i. leke, bulanıklık. blurry s. bulanık.

blurb

i. ilan, reklam, bilhassa abartmalı bir şekilde yapılan reklam; kitap kapağındaki reklam.

blurt

f. ağzından kaçırmak, yumurtlamak, düşünmeden söylemek.

blush

f., i. kızarmak, yüzü kızarmak; utanmak, mahcup olmak; pembeleşmek (çiçek,gök yüzü) ;kızartmak; i. kızarma; utanma; pembelik. at first blush ilk bakışta. blush rose pembe renkli bir çeşit gül; kırmızımsı bir renk. blusher i. yüzü kızaran kimse. blushful s. yüzü kızaran. blushingly z. yüzü kızararak.

bluster

f., i. şiddet ve gürültüyle esmek (rüzgar); yüksek sesle tehdit savurmak; patırtı etmek, yaygarayı basmak; i. gürültü, yaygara; yüksekten atma, martaval. blusterer i. gürültücü kimse blusteringly z gnrultnyle blusterous s. yaygaracı.

blvd

kıs. boulevard.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL