NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

an ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: an
Bulunan Sonuç: 331

an

bir ünlü ile başlayan kelimelerden evvel kullanılan belgesiz sıfat; bir. - ana- önek yukarı; tekrar

ana

(z)., (ecza). her cinsten aynı miktarda (reçete).

ana

sonek (-e). ait olan koleksiyon: Americana, Shakespeareana.

anabaptist

(i)., (kil). çocukların vaftizini reddeden bir Hıristiyan mezhebine mensup kimse.

anabasis

(i)., (tar). bir ordunun deniz kıyısından içeriye doğru girişi (özellikle ksenofon'un katıldığı Fars seferi, M.Ö.401); (tıb). ateşin yükselmesi

anabolism

(i)., (biyol). yapıcı metabolizma.

anachronism

(i). tarih hatası, bir şâhıs veya olayı gerçek devrinden başka bir tarihte gösterme.

anacoluthon

(i). (gram). bir cümle içinde anlam uyuşmazlığı.

anaconda

(i)., (zool). Güney Amerika'ya mahsus bir ,çeşit büyük boa yılanı; herhangi bir çeşit boa yılanı.

anacreon

(i). eski bir Yunan lirik sairi, Anakrion. Anacreon'tic (s)., ,şiir Anakrion'un lirik üslubuyla ilgili.

anaemia

bak anemia

anaemia

(i)., (tıb). kansızlık, anemi. anemic (s). kansız, anemik.

anaerobic

(s)., (biyol). oksijensiz yaşayabilen; oksijenin yokluğu ile ilgili veya oksijen yokluğuna ait.

anaesthesia

(bak). anesthesia.

anagoge

(i). bâtıni tefsir.

anagram

(i). harflerin sırası değiştirilerek elde edilen yeni kelime.

anal

(s)., (anat) anusa ait, anal, makatla ilgili.

analectic

(s). seçme, seçilmiş. an'alects(i)., (çoğ). seçme eserler veya parçalar.

analgesia

(i)., (tıb). analjezi, ağrı duymazlığı. analgesic (i)., (s)., (tıb). ağrı kesen ilâç; (s). analjeziye ait, analjezi hâsıl eden.

analog

(i). mukayese edilebilen herhangi bir şey, benzeyen herhangi bir şey. analog computer aralıksız olarak, ortaya konulan problemin değerlerine benzer nicelikler (gerilim, direnç v.b.) veren elektronik hesap makinesi.

analogic

(s). kıyaslanabilen,münasebeti olan.

analogous

(s). benzer, paralel, muvazi; (biyol). kuş ve böcek kanatları gibi aynı vazifeyi gören analogously (z). benzer şekilde.

analogy

(i). benzerlik, benzeşme; karşılaştırma, mukayese, kıyas; benzeyen şey. analogous (s) benzer, paralel, muvazi; (biyol). kuş ve böcek kanatları gibi aynı vazifeyi gören. analogously (z). benzer şekilde.

analphabetic

(s). okuması yazması olmayan, ummi.

analysand

(i)., (tıb). psikanalize tabi tutulan hasta.

analysis

(i). analiz, tahlil, çözümleme. chemical analysis kimyasal tahlil. electrolytic analysis elektrolitik tahlil. qualitative analysis nitel çözümleme. quantitative analysis nicel çözümleme. spectrum analysis spektral analiz.

analyst

(i). tahlilci, tahlil eden tahlil kabiliyeti olan kimse; psikoanalist.

analytic

(s). çözümsel tahlili. analytic geometry çözümsel geometri. analytically (z). tahlil yolu ile.

analyze

(ing). analyse (f). tahlil etmek, analiz etmek: psikanalize tabi tutmak ; çözümlemek, incelemek, tetkik etmek. analyzable (s). tahlil olunabilir, çözümlenebilir.

anamnesis

(i). hatırlama, hatıra getirme: hastanın geçmişi.

anamorphosis

(i). özel bir açıdan bakılınca muntazam görülen şekilsiz resim; bir resmin şekilsiz yapılması; bu şekilde resim yapma metodu.

anapest

(i)., şiir iki kısa ve bir uzun heceden meydana gelen vezin tefilesi, feilun.

anaphrodisiac

(i)., (s). şehvet teskin edici (ilaç).

anarchic

(s), anarşiye ait; kanun tanımayan anarchist (i). anarşist.

anarchy

(i). anarşi; kargaşalık, ihtilâl. anar'chic (s). anarşiye ait; kanun tanımıyan. anarchist (i). anarşist.

anastomose

(f)., (anat). anastomoz vasıtasıyle birleşmek, ağızlaşmak, yekvucut olmak. anastomo'sis (i). ağızlaşma, anastomoz , iki damarın birleşmesi. anastomot'ic (s). damar birleşmesine ait.

anastrophe

(i). kelimelerin olağan tertibinin değiştirilmesi.

anat

(kıs). anatomy.

anathema

(i). aforoz, Lânetleme (özellikle katoliklerde) ; aforoz edilmiş veya lânetlenmiş kimse; yasak edilmiş şey.

anathematize

anathematize (ing). (-tise) (f). afaroz etmek, lanetlemek.

anatolia

(i). Anadolu. Anatolian (i)., (s). Anadolulu.

anatomical

(s). anatomik, anatomi ile ilgili. anatomically (z). anatomik olarak.

anatomist

(i). teşrih,ci, anatomi bilgini.

anatomize

(-ing). -mise (f). teşrih etmek, açımlamak, dikkatle tahlil veya tetkik etmek.

anatomy

(i)., anatomi, hayvan (özellikle insan) yapısı, teşrih; teşrih edilecek şey; iskelet; inceden inceye tetkik.

ancestor

(i). cet, ata, soy sop, dede. ancestor'ial, ances'tral (s). ecdada ait, ecdattan kalmış, geçmiş zamanlara ait. an'cestry (i). ecdat, nesep; iyi aileden gelme, asalet, soyluluk.

anchor

(f), demirlemek, lenger atmak. anchorable (s). demirlenebilir. anchoringplace (i). demirleme yeri.

anchor

(i)., (den). demir, çapa, lenger; iki duvarı birbirine tutturan demir; halat çekişme oyununda en arkada duran adam; çıkar yol, dayanak noktası. anchor ground gemi demirleyecek yer, demir yeri. anchorhold (i). demirin tutması; emniyet. at anchor demirli, demir atmış. cast anchor, drop anchor demir atmak, demirlemek.drag the anchor demir taramak. kedge anchor tonaz demiri, ufak lenger, ocaklık demiri. weigh anchor demir almak.

anchorage

(i). demirleme yeri, liman; demirleme, demirlenmiş olma; güven, emniyet ; demirleme harcı.

anchoret, anchorite

(i). bir köşeye çekilmiş olan kimse, münzevi hayat yaşayan kimse.

anchovy

(i). hamsi balığı, tirhos balığı, (zool). Engraulis encrasicholus; ançüez . anchovy pear Batı Hint Adalarında yetişen bir ağacın meyvası; bu ağaç.

anchusa

(i). sığırdili.

ancient

(s).,(i). eski, kadim, eski zamandan kalma;(i). yaşlı adam, ata, baba.

ancillary

(s). yardımcı.

ancylostomiasis

(i)., (tıb). kancalı kurt hastalığı.

and

bağlaç ve, de, ile And howl (k).dili. Hem de nasıl and so forth ve saire.

andalusia

(i). Endülüs.

andaman sea

Andaman Denizi.

andante

(z)., (müz). andante.

andantino

(s)., (müz). andantino.

andes

(i)., (çog).. And dağları.

andiron

(i). ocağın demir ayaklığı. and/or ve ya da, veya.

andorra

(i). Andorra.

androgynous

(s). hem erkek hem dişi; (bot). iki eşeyli, çifte cinsiyetli çiçek veren.

android

(s)., (i). insan şeklinde; (i). insan şeklinde robot.

andromeda

(i). bir Yunan tanrıçası ; (astr). Andromeda takımyıldızı.

anecdote

(i). anekdot, kısa hikâye, menkıbe, fıkra. an'ecdotal (s). fıkra tarzında.

anechoic

(s). yankısız.

anemography

(i)., meteor. rüzgârın şiddet ve yönünü otomatik olarak tayin etme tekniği.

anemology

(i)., meteor. rüzgâr bilgisi.

anemometer

(i). rüzgârın şiddet ve hızını tayin eden araç.

anemone

(i). anemon çiçeği, (bot). Anemone. garden anemone yıldızlı numan çiçeği.

anemoscope

(i)., meteor. yelkovan , rüzgar pusulası, rüzgârın yönünü veya varlığını gösteren araç.

anent

edat ötürü, dair, ilgili; bitişik.

aneroid

(s). sıvısız aneroid barometre aneroid, kadranlı barometre. aneroid aItimeter (hav). aneroid altimetre, aneroid yükselti saati.

anesthesiologist

(i). narkozcu.

anesthesis

(i)., (tıb). anestezi, hislerin iptal edilmesi veya ölmesi, duyum yitimi.

anesthetic

(i)., (s). anestetik, eter, kloroform vb gibi hissi iptal eden ilâç; (s). uyuşturucu.

anesthetize

(f)., (tıb). uyutmak.

aneurism

(i),, (tıb). anevrizma, atardamar cidarlarının (çeperlerinin) zayıflamış noktalarında meydana gelen şişlik.

anew

(z). yeniden, tekrar, baştan, bir daha.

anfractuous

(s). iğribüğrü, girintili çıkıntılı. anfractuos'ity (i). iğribüğrülük , girintili çıkıntılı olma.

angary

(i)., (huk). harp halinde tarafsız bir ülkenin emlâkını kullanma ve tahrip etme hakkı; (den). (huk). bir geminin müsaderesi.

angel

(i). melek; ölmüş bir kimsenin ruhu; melek gibi adam, melek huylu kimse; (k).dili bir piyes vb'nin masrafını üzerine alan kimse. angelfish (i). maymunbalığı, (zool). Squatina vulgaris. angel food cake beyaz ve hafif bir çeşit pasta. angelic (s). melek gibi.

angelica

(i). melekotu, (bot). Angelica,

angelus

(i). Katoliklerin sabah, öğle ve akşam okudukları ''tecessüdü isa duası; bu duanın okunacağı zaman haber veren çan sesleri.

anger

(i)., (f). öfke, hiddet, gazap, dargınlık ; (f). darıltmak, kızdırmak, öfkelendirmek.

angina

(i). anjin, boğaz iltihabı , boğak.

angiology

(i)., (tıb). damarlar bilgisi.

angle

(f). olta ile balık avlamak. angler (i). olta ile balık tutan kimse; başka balıkları yutan büyük ağızlı ve boynuzlu bir çeşit balık, fenerbalığı, (zool). Lophius piscatorius.

angle

(i). açı, zaviye; sivri köşe; görüş açısı; vecih, cihet, safha; argo kâr. angle of incidence gelme açısı. angle of reflection yansıma açısı. angle of vision görüş açısı. acute angle dar açı. adjacent angles bitişik açılar. aIternate angles iç veya dış ters açılar. critical angle en küçük kırılma açısı; (hav). zor iniş açısı. drift angle (den). (hav). akıntı açısı. abtuse angle geniş açı. plane angle düzlem açı. right angle dik açı. spherical angle küresel açı. angled (s). açılı, zaviyeli, köşeli.

angle

(f). köşeler yaparak dönmek, viraj almak; (k).dili ima yoluyla bir şeyi veya fikri öne sürmek; el altından soruşturmak. angle iron köşebent demiri.

angles

(i)., (çog). beşinci yüzyılda İngiltere'yi istilâ eden bir Cermen kabilesi, Anglo'lar (ingiliz ve ingiltere kelimeleri bu kelimeden türemiştir).

angleworm

(i). solucan.

anglican

(i)., (s). ingiliz kilisesine mensup kimse, Anglikan; (s). İngiliz kilisesine ait.

anglicism

(i). İngiliz diline mahsus deyim; ingiliz özelliği.

anglicize

(f). İngilizleştirmek, (i). İngilizleşmek.

angling

(i). olta ile balık avlama.

anglo-american

(s).,(i).ecdadı ingiliz ve kendisi Amerikalı olan; (i). Anglo-Amerikan.

anglo-catholic

(s)., (i). ingiliz kilisesine mensup olup Katolikliğe meyleden (kimse).

anglo-lndian

(s)., (i). Hindistan -da oturan İngilizlere ait; (i). anası babası ingiliz olup Hindistan'da doğan veya uzun süre ikamet eden kimse.

anglo-lrish

(i)., (s). İrlanda-da oturan ingiliz.

anglo-norman

(s)., (i). İngiltere'nin Normanların egemenliğinde olduğu devreyle ilgili; (i). aslen Normandiyalı olup İngiltere'de yaşayan kimse; Normandiyalıların İngiltere'de konuştuğu Fransızca.

anglo-saxon

(i)., (s). Anglosakson.

anglomania

(i). aşın derecede ingiliz ve ingillere hayranlığı.

anglophile

(s). ingiliz hayranı ve taraftarı.

anglophobe

(i). ingiliz düşmanı; ingiliz aleyhtarı. Anglopho'bia (i). ingiliz aleyhtarlığı, ingiliz düşmanlığı.

anglophone

(s). İngilizce konuşan (Afrikada devlet veya şahıs).

angora

(i). Ankara. Angora cat Ankara kedisi. Angora goat Ankara keçisi. Angora wool tiftik, moher.

angry

(s). öfkeli, hiddetli, kızgın, gücenmiş , darılmış; (tıb). kızarmış, kabarmış; sinirli, titiz. angry about a thing bir meseleden dolayı darılmış. angry with a person bir kimseye gücenmiş. angrily (z). hiddetle, gazapla, öfkeyle.

angstrom

(i)., (fiz).. radyo kısa dalga ölçülerinde kullanılan santimin yüz milyonda biri.

anguish

(i). Şiddetli ıstırap, acı, keder, elem yeis.

angular

(s). köşeli, zaviyeli, açısal; zaviye ile ölçülen; sivri; bir deri bir kemik (insan) ; davranışları rahat olmayan zarafetten yoksun. angular measure açı ölçüsü angular motion deveran dönme. angular velocity (dönüş sırasında) açısal sürat.

angularity

(i). açılı veya köşeli olma.

anhelation

(i). nefes darlığı.

anhydride

(i)., (kim). anidrid.

anhydrous

(s). (kim). susuz.

aniconic

(s). benzetmesiz.

anil

(i). çivitotu, (bot). Indigofera suffruticosa.

anile

(s). kocakarı gibi bunamış.

aniline

(i). anilin.

anima

(i). hayat kaynağı, ruh can.

animadvert

(f). eleştirici bir şey söylemek, tenkit edercesine söz söylemek. animadversion (i). eleştirme, tenkit, kınama, sitem.

animal

(i)., (s). hayvan; (s). hayvanlara ait hayvani diriksel. animal breeding hayvan besleme. animal heat vücut sıcaklığı. animal husbandry hayvancılık. animal kingdom hayvanlar âlemi. animal magnetism çekicilik. animal nature insandaki hayvansal tabiat. animal psychology hayvan psikolojisi. animal spirits canlılık, hayatiyet. animal worship hayvana tapma, hayvanperestlik. domestic animal ehli hayvan, evcil hayvan. wild animal vahşi hayvan, yabani hayvan.

animalcule

(i). mikroskopla görülebilen hayvancık.

animalism

(i). hayvanilik, hayvan oluş.

animalize

(f). hayvanlaştırmak: hazım yoluyla besinleri hayvani madde haline getirmek. animaliza'tion (i). hayvanlaştırma.

animate

(f). hayat vermek, hayatiyet kazandırmak, ihya etmek, canlandırmak Şevklendirmek. animate (s). canlı; neşeli, hayat dolu. animated cartoon canlı resimlerden ibaret kısa filim, miki filmi.

animation

(i). canlılık, hayatiyet şevk.

animato

(z)., (müz). canlı olarak, animato.

animator

(i). canlılık veren, canlandıran , hayatiyet veren şey veya kimse.

animism

().i animizm, butun varlıkların ve evrenin bir ruh taşıdığına inanan doktrin; varlıkların bedenlerinden ayrı olarak ruh sahibi oldukları inancı; ruhun hayat ve sağlığın temel varlığı olduğuna inanma doktrini ; ruhların varlığına inanış.

animistic

(s). animizmle ilgili.

animosity

(i). husumet, kin düşmanlık.

animus

(i). kötü niyet, ters mizac; gaye, hedef, maksat.

anion

(i). negatif iyon.

anise

(i). anason (bot). Pimpinella anisum.

anisette

(i). anasonlu içki, rakı.

ankara

(i). Ankara.

ankh

(i). eski Mısır'da hayat sembolü olan tepesi halka şeklinde hac.

ankle

(i). ayak bileği. ankle bone (anat). aşık kemiği, astragalus.

anklet

(i). ayak bileğine takılan bilezik , halhal; kısa çorap.

ankylosis

(i). (tıb). oynakların yapışması, eklem katılaşması, ankiloz.

anna

(i). Hindistan'da para birimi olan rupinin on altıda biri.

annalist

(i). tarihi olayları kaydeden kimse tarihçi .

annals

(i).,(çoğ). tarihi olaylar; vakayiname , tarihi olayları tarih sırasıyla kaydeden eser .

anneal

(f). tavlamak, kızdırdıktan sonra yavaş yavaş soğutarak yumuşatmak: sertleştirmek. annealing oven tavlama fırım.

annelid

(i)., (s)., zool. halkalı; (s). halkalılara ait.

annex

(i). ilâve; ek bina, müştemilat.

annex

(f). ilhak etmek, ilâve etmek, eklemek.

annexation

(i). ilhak (arazi); mülhak arazi; (huk). müsadere.

annihilate

(f). imha etmek yok etmek; bozmak; iptal etmek, feshetmek. annihilable (s). imha edilebilir, fesh ve iptal edilebilir. annihila'tion (i). imha, yok etme; iptal; tüketme; fena.

anniversary

(i). yıl dönümü, senei devriye; yıl dönümünü kutlama.

annodomini

(Lat). (Rabbin senesinde). Milâdi sene, Milâttan sonra, MS.

annohegirae

(Lat). Hicri sene, H.

annomundi

(Lat). dünyanın yaratılış tarihinden itibaren hesap edilen yılda.

annotate

(f). şerh etmek, haşiyeler ilâve etmek, notlarla izah etmek. annota'tion (i). not, şerh annotator (i). müfessir, notlar ilâve eden, yorumlayan kimse.

announce

(f). bildirmek, beyan etmek, haber vermek, ilân etmek. announcer (i). spiker. announcement (i). tebliğ, ilân, bildiri.

annoy

(f). tâciz etmek, usandırmak, sıkmak, başını ağrıtmak, canını sıkmak; kızdırmak. annoyance (i). sıkıntı, üzüntü, rahatsızlık. annoying (s). sinirlendirici, can sıkıcı.

annual

(i)., (s). yıllık, salname; (bot). bir yıl ömrü olan bitki; (s). senelik, yıllık, her sene. annually (z). her sene, yılda bir.

annuitant

(i). yıllık taksit veya tahsisat alan kimse.

annuity

(i). yıllık taksit; tahsisat, her yıl tahsil edilen belirli bir gelir; hizmete bedel olmayarak bir yerden verilen yıllık maaş.contingent annuity şarta bağlı yıllık maaş. deferred annuity ilerde belirli bir zamanda verilecek yıllık maaş. joint annuity belirli birkaç şahsın veya bu şahıslardan birinin yaşadığı müddetçe aldığı maaş. lifi annuity kaydı hayat şartıyla gelir. perpetual annuity daimi yıllık taksit. reversionary annuity belirli bir vakadan ve çoğunlukla bir şahsın ölümünden sonra bağlanan maaş. survivorship annuity belirli iki veya şahıstan sağ kalana bağlanan maaş(Bazen reversionary annuity anlamında kullanılır.)

annul

(f). bozmak, ilga etmek, kaldırmak, iptal etmek, feshetmek.

annular

(s). halka şeklinde, yuvarlak, dairesel. annular eclipse (astr). dairesel tutulma. annular tube (bot). halkalı damar.

annulate

(s). halkalı, halkalardan meydana gelmiş.

annulation

(i). halka Sekli, halka.

annulet

(i). halkacık.

annulment

(i). ilga, kaldırma, iptal, fesih, bozma; evliliğin butlanı.

annulus

(i). halka, halka Seklinde olan şey. annulose (s). halka Seklinde, halka halka olan.

annunciate

(f). ilan etmek, tebliğ etmek, bildirmek.

annunciation

(i). haber, tebliğ etme, bildirme, ilân; (bh). Cebrail vasıtasıyla Hazreti Meryem'e ulaştırılan haber.

anode

(i)., (elek). pozitif kutup , anot.

anodyne

(i)., (s). uyuşturucu, yatıştırıcı , müsekkin (ilaç), ağrı kesici.

anoint

f yağlamak, meshetmek; sıvamak. anointing, anointment (i). yağlama , yağlanma.

anomalous

(s). kural dışı, kaidelere uymayan, istisna teşkil eden; tabiR olmayan , anormal.

anomaly

(i). kural dışı oluş, kaide dışı olan şey, sapıklık, anomali, anormallik; (gram). kural dışı kelime. true anomaly (astr). gerçek anomali, elipste radyus vektörü ile büyük eksen arasındaki açı .

anomie

(i). ümitsizlik, gayesizlik, toplumsal düzensizlikten ileri gelen bunalım.

anon

(z)., eski şimdi, hemen, derhal, çok geçmeden; başka bir zaman. ever and anon arasıra, zaman zaman.

anonym

(i). ismi bilinmeyen yazar; takma isim.

anonymity

(i). yazarı bilinmeyiş, gerçek ismini saklama .

anonymous

(s). isimsiz, anonim, ismi meçhul. anonymously (z). imza koymadan, imzasız olarak.

anopheles

(i). sıtma sivrisineği, anofel.

anorexia

(i)., (tıb). iştahsızlık.

anosmia

(i)., (tıb). koku almazlık, koku duyusu eksikliği, anozmi.

another

(s).,(zam.) başka, ayrı, diğer, sair, öbür; zam. bir daha, başka, aynı. one after another birbiri arkasından , sıra ile. one another birbirini, yekdiğerini.You're anotherl Sen del

anoxia

(i)., (tıb). kanda oksijen azlığı.

ans

(kıs). answer.

anserine

(s). kaza ait, kaz gibi; aptal.

answer

(i). cevap, karşılık, mukabele; (müz). bir çalgının başka bir çalgıya cevap vermesi; hesabın doğru sonucu. answerless (s). cevapsız.

answer

(f). cevap vermek, gelmek (çağrılınca) , gitmek; halletmek; mukabele etmek, karşılamak; ihtiyacı karşılamak; ödemek , hesap görmek; to i/e tekabül etmek, uymak. answer back karşılık vermek. answer for that ondan sorumlu olmak. answer the doorbell kapı zili çalınca açmak. answerable (s) sorumlu, mesul; cevap verilebilir.

ant

(i). karınca, (zool). Formica. flying ant kanatlı karınca. red ant kızıl karınca, (zool). Formica sanguinea. stinging ant karaiğne. white ant divik.

antacid

(s). mide ekşimesini tedavi eden, asitleri giderici.

antagonism

(i). husumet, kin; zıddiyet.

antagonist

(i). muhasım, karşı çIkan, muhalif kimse. antagonis'tic (s). muhasım, zıt, muhalif. antagonis'tically (z). muhalefet ederek, karşı çIkarak.

antagonize

(f). zıtlık yaratmak, aleyhine çevirmek, husumeti tahrik etmek, kışkırtmak.

antalgic

(s)., (i). ağrı kesici.

antarctic

(i)., (s). Güney Kutbu ve civarı; (s). Güney Kutbuna ve o civara ait. Antarctic Circle Güney Kutup dairesi.

antarctica

(i). Antarktika.

antarthritic

(s)., (tıb). eklem ağrısını teskin eden.

antasthmatic

(s)., (tıb). astımı teskin eden, antiazmatik.

ante

(i). pokerde oyuna başlamadan evvel her oyuncu tarafından ortaya konulan para, bop.

anteater, antbear

(i)., (zool). Myrmccophaga cinsinden karınca yiyen bir takım hayvanlardan biri.

antebellum

(s)., (Lat). harpten evvel (özellikle Amerikan iç harbinden evvel).

antecedence

(i). evvellik, öncelik, takaddüm.

antecedent

(s), (i). önce gelen, evvel, mukaddem; (i). önerti; geçmişte vaki olay; geçmiş, mazi; ,(cog). ced, soy; (gram). zamirin yerini aldığı isim veya tümleç; (mat). bir denklemin ilk ünitesi.

antedate

(f). bir mektuba veya senede geçmiş bir tarih atmak; daha evvel gelmek, takaddüm etmek.

antediluvial

(s). Tufandan evvelki. antediluvian (s).,(i). Tufandan evvelki devre ait; (i). eski kafalı kimse; çok yaşlı adam.

antelope

(i). antilop; ceylan, gazal, ahu.

antemeridiem

öğleden evvel, sabah; (kıs). AM.

antenatal

(s). doğumdan evvel olan.

antenna

(i)., (zool). anten; böcek boynuzu, duyarga; anten (radyo v.b.)

antenuptial

(s). nikahtan evvel olan.

anteorbital

(s). gözlerin önünde olan.

antepenult

(i). sondan üçüncü hece.

anterior

(s). evvelki, önceki, mukaddem , eski; ilerde, önde; (biyol). ön, öndeki, ön tarafta bulunan.

anteroom

(i). bekleme odası.

anthelion

(i). güneşin ışığında bulut üzerinde görülen renkli halka.

anthelmintic

(s)., (i). solucanları bağırsaktan defeden;(i). solucan ilâcı, solucan düşürücü ilâç.

anthem

(i). şükran ve sevinç ilâhisi. national anthem milli marş.

anther

(i). (bot). çiceklerde ercik başı, enter, haşefe, başçık.

anthill

(i). tümsek şeklinde olan karınca yuvası.

anthology

(i). seçme edebi parçalardan derlenmiş eser, antoloji. antholog'ical (s). antolojiye ait. anthologist (i). antoloji düzenleyen kimse.

anthozoa

(i)., (çoğ)., (zool). mercan familyasından olan deniz hayvanları.

anthracite

(i). çok sert bir çeşit maden kömürü, antrasit.

anthrax

(i). koyun ve davarlara anz olan bir hastalık, antraks, şarbon; şirpençe.

anthropocentric

(s). insanı evrenin merkezi olarak kabul eden.

anthropography

(i). antropolojinin bir dalı, etnoloji.

anthropoid

(s)., (i). insana benzeyen , insanımsı; (i). insana benzeyen maymun.

anthropology

(i). antropoloji, beşeriyet, insanbilim. anthropolog'ical (s). antropolojiye ait. anthropologist (i). antropoloji bilgini veya uzmanı, antropolog.

anthropometry

(i). insan vücudunun muhtelif uzuvlarını ölçme ilmi. anthropomet'ric (s). bu ilme ait.

anthropomorphism

(i). insanbiçimcilik, antropomorfizm. anthropomorphous (s). insan şeklinde.

anthropophagi

(i). çog. yamyamlar. anthropophagous (s). insan eti yiyen. anthropophagy (i). yamyamlık, insan yeme adeti.

anti

(önek). Karşı, zıt, ters, aksi.

anti-semite

(i). Yahudi aleyhtarı. anti-Semit'ic (s). Yahudilerin aleyhinde olan. anti-Sem'itism (i). Yahudi aleyhtarlığı.

antiaircraft

(s). uçaksavar. antiaircraft gun uçaksavar topu.

antibiotic

(i). antibiyotik.

antibody

(i). kana dışarıdan giren yabancı cisimlere karşı koyan madde, antikor.

antic

(i). soytarılık, maskaralık, tuhaflık.

antichrist

(i). Deccal, Sahte Mesih; Mesih düşmanı.

antichristian

(s). Hıristiyan dinine karşı gelen veya çIkan; Deccal'e ait.

anticipate

(f). beklemek, ummak; önceden tahmin etmek sezinlemek, geleceği görmek; önce davranmak.

anticipation

(i). güvenle bekleme ; önceden yapma; evvelden farketme, sezinleme; evvelden yaşama; (müz). sonra çalmacak notalann birkaçmln evvelden çalmması.

anticipatory

(s). ilerde vaki olacak hali içine alan.

anticlerical

(s). papaz sınıfına muhalif, papazların siyasete karışmalarına karşı.

anticlimactic

(s)., (kon). (san). ani bir değişiklikle daha az etkili bir hale gelen ifade ile ilgili; daha önemli bir olayın etkisiyle gölgelenen vaka ile ilgili.

anticlimax

(i)., (kon). (san). ifadenin ani bir değişiklikle daha az etkili bir şekil alması; daha önemli bir olayın etkisiyle gölgelenen vaka.

anticline

(i)., (jeol). bir eksenden zıt yönlere giden tabakaların bükülmesi veya kemeri, yukaç. anticli,nal (s). yukaça ait.

anticoagulant

(i). kanın pıhtılaşmasına engel olan ilaç.

anticonvulsant

(i). çırpınmayı önleyen ilaç.

anticyclone

(i). yüksek basınç alanı, karşı- döngü.

antidote

(i). panzehir, hastalık etkisini giderici madde, ilâç, deva, çare; herhangi bir (bedeni veya akli). bozukluğun etkisini giderici madde. antidotal (s). panzehire ait.

antiebanon

(i). Lübnan Suriye sınırında ve Lübnan dağlarının doğrultusunda bir dağ silsilesi.

antiemetic

(s)., (i). kusmayı önleyen (ilaç).

antifebrile

(s). ateş düşürücü.

antifreeze

(i). bir sıvının donmasını önleyen alaşım, antifriz.

antifriction

(s). sürtünmeye karşı.

antigen

(i).,(tıb). antijen.

antihero

(i). kibarlık ve Şereften uzak olan baş kahraman.

antihistamine

(i)., (tıb). antıhistamin.

antiknock

(i)., oto vuruntu kesici yakıt ilâvesi.

antilogarithm

(i)., (mat). Logaritma oranında olan sayı.

antilogy

(i). karşıtlık, tezat.

antimacassar

(i). yüksek arkalıklı sandalyede oturulunca başın geldiği kısmı örten bez parçası; koltuk örtüsü.

antimalarial

(s). sıtmaya karşı kullanılan.

antimatter

(i)., (fiz). zıt zerrelerden oluşmuş madde.

antimony

(i). antimon, rastık taşı.

antinational

(s). millet veya milletçiliğe karşı.

antinephritic

(s). böbrek hastalıklarına karşı faydalı.

antineutrino

(i). antinotrino.

antineutron

(i). antinotron,

antinomian

(s)., (i). ahlâk kurallarına karşı gelen (kimse). antinomianism (i). ahlâk kurallarına karşı gelme,

antinomy

(i). iki kanun veya iki felsefe prensibi arasındaki zıtlık.

antinovel

(i). plan ve karakterlere önem vermeyip konuyu duygusal yönden ele alan roman.

antioch

(i). Antakya.

antiparticle

(i), (fiz). zıt zerre.

antipasto

(i). meze.

antipathetic

(s). tabiatça zıt olan,

antipathy

(i). nefret, tiksinme, istikrah, karşıt duygu, antipati, tabiat zıtlığı.

antipersonnel

(s). insan öldürücü (silahlar).

antiperspirant

(i). ter kesici ilâç.

antiphlogistic

(s)., (i)., (tıb). iltihabı azaltan.

antiphony

(i). karşılıklı ilâhi okuma usulü; karşılıklı okunan ilâhi, dua vb,, antifoni antiphonal, antiphon'ic (s). karşılıklı okuma usulüne ait.

antiphrasis

(i)., (kon). (san). bir kelimenin aksi anlamda kullanılması.

antipodal antipodean

(s). yeryüzünün aksi tarafında olan; bir şeyin taban tabana zıddı.

antipodes

(i)., (çog).. yeryüzünün aksi tarafında bulunan yer; yeryüzünün aksi taraflarında oturanlar; tabiat, mizaç ve ahlâkça bir başkasına taban tabana zıt olan kimse yahut şey; birbirine zıt iki kimse yahut iki şey.

antipole

(i). zıt.

antipope

(i). kanunlar gereğince seçilmiş Papaya muhalefet eden kanun dışı Papa.

antipyretic

(s). (tıb). harareti teskin eden, ateş düşürücü.

antiquarian

(i)., (s). antika meraklısı, eski eserler uzmanı; (s). antika şeylere ait. an'tiquary (i). antika meraklısı.

antiquate

(f). eskitmek.

antiquated

(s). çok eski; modası geçmiş.

antique

(s)., (i). eski zamanlara ait; eski devirlerden kalma, antika; (i). antika; sanatta eski Yunan ve Roma uslubu; bir çeşit matbaa harfi. antiqueness (i). antikalık, eskilik, eski zaman işi.

antiquity

(i). eskilik, antikalık; eski zamanlar, eski zaman adamları, eski zaman medeniyeti; (gen). (çog).. eski zaman kalıntıları; çok ihtiyar kimse, çok eski şey.

antirachitic

(s). (i). raşitizme karşı.

antirrhinum

(i). sıracaotları familyası (aslanağzı, kurt ağzı v.b.).

antiscorbutic

(s)., (i). iskorbüt hastalığını önleyen (ilaç).

antiseptic

(i)., (s). antiseptik. antiseptically (z). antiseptik suretiyle. antisepsis (i). antisepsi.

antiserum

(i). aşı, antiserum.

antislavery

(s). köleliğe karşı, kölelik aleyhtarı.

antisocial

(s). toplumsal örgüt ve yararlara karşı.

antispasmodic

(s)., (i)., (tıb). sinir krizlerini teskin eden veya önleyen (ilaç), kulunç giderici, kasınç giderici (ilaç).

antistrophe

(i). eski Yunan tiyatrosunda koronun stropheden sonraki dönüş hareketinde okuduğu satırlar; dansta ters hareketler yapma.

antisubmarine

(i). denizaltı avcı gemisi.

antitank gun

(i). tanksavar top.

antithesis

(i). antitez, karşı tez, karşı sav; zıtlık.

antithetic

(s). karşıt olan, tezatlı;tezat mahiyetinde .antithetically (z). tezat teşkil ederek.

antitoxic

(s). (biyol). antitoksik.antitoxin i antitoksin.

antitrust

(s)., (ekon). tröstlerin teşekkül etmesine karşı olan.

antitype

(i). meydana geleceğine önceden işaret veya ima edilen olay.

antler

(i). geyik ve karaca boynuzu veya boynuzunun dalı. antlered (s). boynuzlu , boynuzlarla süslenmiş.

antlion

(zool). Karınca aslanı.

antonomasia

(i)., (kon).(san). bir kimsenin bir lakap veya unvanla teşhis edilmesi ;bir özel ismin benzer nitelikteki diğer şahıslar için genel olarak kullanılması. antonomastical (s). sıfatla tesmiye usulü ile yapılan.

antonym

(i). zıt anlama yelen kelime.

antrum

(i)., (anat). oyuk.

anus

(i). anus, şerç, makat.

anvil

(i). örs.

anviltop

(i). ucu sivri fırtına bulutu.

anxiety

(i). endişe, kuruntu, vesvese , korku, huzursuzluk; büyük arzu.

anxious

(s). endişeli, mustarip, sıkıntılı , vesveseli, üzüntülü; to veya for ile çok arzulu, istekli, hevesli. anxiously (z). endişe ile, istekle. anxiousness (i). endişe , ıstırap, huzursuzluk sit in the anxious seat ABD, (k).dili endişeli olmak, diken üzerinde oturmak.

any

(s). (z)., zam bir herhangi, her ne kadar, her, her bir, bazı, birkaç, biraz, hiçbir, hiç; daha.

anybody

(i). zam kimse, herhangi bir kimse, hiç kimse, herkes, her kim. He isn't just anybody. O herhangi bir kimse değil.

anyhow

(z). her nasılsa, ne olursa olsun, hiç bir surette her halde; dikkatsizce.

anymore

artık; daha fazla.

anymorethan

(-den). daha fazla.

anyone

(zam). herhangi bir kimse.

anyplace

(z). herhangi bir yer.

anything

zam bir şey, herhangi bir şey, her şey hiç bir şey. anything but... olmasın da ne olursa olsun.

anyway

(z). zaten, her halükârda, hangi şartlar altında olursa olsun; ne ise; dikkatsizce, dalgacı bir şekilde.

anywhere

(z). herhangi bir yere veya yerde, her yere, hiç bir yere.

anywise

(z)., her nasıl olursa.

anzac

(i). Birinci Dünya Savaşında Avustralya ve Yeni Zelanda askeri, Anzak.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL