NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

sl ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: sl
Bulunan Sonuç: 174

sl

kıs. Sandwich Islands, Staten Island.

slab

i., f. (-bed, -bing) kalın dilim; kerestenin dış parçası; f. kütükten tahta biçmek.

slabber

bak. slobber.

slack

s., z., i. gevşek; sarkık; ağır, yavaş; dikkatsiz; kesat; sıkı olmayan; zayıf; z. gevşekçe; oldukça ağır; i. halatın gevşek kısmı veya sarkık ucu, halatm boşu; iş olmayan devre; durgun su; fazlalık. slack water durgun su. keep a slack hand dikkatsizce veya beceriksizce iş görmek. slackly z. gevşekçe. slackness i. gevşeklik.

slack , slacken

f. gevşemek; hafiflemek, şiddetini kaybetmek, durgunlaşmak, durulmak; söndürmek (kireç). slack off yavaş yavaş gevşemek, durulmak. slack up hızını kesmek.

slackbaked

s. tam pişmemiş.

slacks

i. pantolon.

slag

i., f. (-ged, -ging) cüruf, dışık, mucur; lavlarla karışık cüruf; f. cüruf haline gelmek. slaggy s. cüruflu.

slain

bak. slay.

slake

f. gidermek (susuzluk); yatıştırmak, dindirmek; söndürmek (kireç). slaked lime sönmüş kireç.

slalom

i. küçük bayraklarla işaretlenmiş dönemeçli bir inişte yapılan kayak yarışı, slalom.

slam

f. (-med, -ming) i. çarpıp kapamak, vurmak, çarpmak (kapı); hız ve gürültü ile vurmak veya yere çalmak; (argo) sövmek, slang. kalaylamak; i. çarpma, hızla kapama; şiddetle kapı kapama gürültüsü; briçte her eli kazanma; (argo) hakaret. slam down gürültü ile yere çarpmak. slam on the brake birden frene basmak. slam the door in one's face kapıyı yüzüne kapamak, görüşmeyi reddetmek, küstahlık ederek yanaşmamak. slam to çarpıp kapamak, vurmak (kapı). grand slam briçte her eli kazanma, büyük şilem. little slam briçte bir tanesinden başka her eli alma, küçük şilem.

slambang

z., f. gürültü ile; düşüncesizce; f. gürültü ve şiddetle ilerlemek.

slander

i., f. sözle iftira, bühtan; f. iftira etmek, buhtan etmek.

slanderous

s. iftira niteliğinde; if tira kabilinden havadis yayan. slanderously z. iftira ederek. slanderousness i. iftiracılık.

slang

i., f. külhanbeyi dili, argo; argo deyim; f. argo konuşmak; ing. azarlamak.

slangy

s. argo kabilinden, argo deyimler kullanan. slangily z. argo ile, argo kullanarak. slanginess i. çok argo kullanma.

slant

f., i., s. yana yatmak, meyilli olmak; kendi görüşüne göre anlatmak, gerçeği çarpıtmak; i. eğim, meyilli düzey; alay, istihza; gerçekten ayrılma; cihet, tutum, görüş noktası; yan bakış; s. meyilli, eğri. slantingly, slantwise z. meyilli olarak, verevine.

slap

f. (slapped, slapping) i., z. hafifçe vurmak, tokat atmak; hakaret etmek; gelişi güzel koymak; i. tokat, şamar, hafif sille; hakaret; z. ansızın, birdenbire, (informal) şıp diye, pattadak; k.dili. dosdoğru. slap in the face hakaret. slap on yürürlüğe koymak; (cezaya) çarptırmak. slap on the wrist azarlamak.

slapdash

s., i., z. aceleci, savruk; i. baştan savma iş veya davranış; z. dikkat sizce, acele.

slaphappy

s., (argo) yarı baygın, şaşkın; sersem.

slapjack

i., A.B.D., (ahçı) gözleme; çocuk iskambil oyunu.

slapstick

i., s. güldürü; s. gürültülü, şakacı.

slash

f., i. kamçılamak; yarmak, uzun bir yara açar gibi kesmek; azarlamak; (ormanı) harap etmek; fiyatta büyük indirim yapmak; kılıç ile rasgele şiddetle vurmak; i. uzun kesik veya yara; yırtmaç; kamçı vuruşu; ormanda harap edilmiş alan; matb. eğri çizgi ( / ).

slashing

i., s. uzun kesik veya yara; kesik veya yara açma; s. kuvvetli, şiddetli, amansız; k.dili. çok büyük, çok güzel. slashingly z. şiddetle, amansız bir şekilde.

slat

i. tiriz, lata.

slat

f., ing., leh. fırlatmak; çarpmak; den. çalkanmak.

slate

f. kınamak, tenkit etmek; azarlamak; Ing. cezalandırmak.

slate

i., s., f. kayağantaş, kara kayağan, arduvaz, taş tahta; koyu maviye çalar kurşun rengi; A.B.D. adaylar listesi; s. kayağan taştan yapılmış; kayağantaş rengindeki, barudi; f. taş tahta ile kaplamak; A.B.D. belli bir gaye ile planlamak. slate pencil taş kalem .clean slate temiz mazi. slat'ing i. arduvaz yerleştirme işlemi; arduvaz. slat'y s. taş tahtaya benzer; kurşun rengindeki.

slather

f., i., k.dili., leh. bol bol sarfetmek har vurup harman savurmak; i., çoğ. çok miktar.

slattern

i., s. pasaklı kadın; s. pasaklı, şapşal. slatternly s. pasaklı. slatternliness i. pasaklılık.

slaughter

i., f. hayvan kesme; katil; katliam, kan dökme; f. kesmek, boğazlamak, kılıçtan geçirmek.

slaughterhouse

i. salhane, mezbaha.

slaughterous

s. kan dökme kabilinden, katil, öldürücü.

slav

i. islav ırkından kimse. Slav'ic s., i. islavlara ait; i. islav dili. Slav'ism i. islavlık. Slavophile i. islav taraftan olan ve onlan benimseyen kimse.

slave

i., f. köle, esir, kul, bende, cariye, halayık; köle gibi çalışan kimse; f. köle gibi çalışmak; esir etmek, köle yapmak. slave away at dinlenmeden çalışmak. slave driver köle gibi adam çalıştıran kimse. slave labor esir işi; zoraki yaptırılan iş. slave ship esir gemisi. slave trade esir ticareti. a slave to tobacco tütün kölesi.

slaveholder

i. köleleri olan kimse.

slaver

i. esir gemisi; esir taciri.

slaver

f., i. salya akltmak; salva bulaştırmak; i. salya.

slavery

i. kölelik, esirlik, esaret, bendelik, halayıklık; çok ağır iş; kölelik sistemi.

slavey

i., ing., k.dili. orta hizmetçisi.

slavic

bak. Slav.

slavish

s. köle gibi, köleye yakışır; esir huylu. slavish imitation körü körüne taklit etme. slavishly z. kölece.

slavonic

s. islav memleketlerine veya halkına ait; islav dillerine ait.

slavophobe

i. islavlardan korkan adam.

slaw

i. lahana salatası.

slay

f. (slew slain) öldürmek, kesmek katletmek, kılıçtan geçirmek.

sleave

f., i. açmak, ayırmak; i. karıştırılmış bir şey.

sleazy

s. gevşek, dayanıksız; adi; bakımsız. sleaziness i. gevşeklik, dayanıksızlık

sled

i., f. (-ded, -ding) kızak; f. kızakla taşımak veya yolculuk etmek.

sledding

i. kaypaklık, kızağın kaymasına elverişli olma; nakliyat işlerinde kızak kullanma hard veya rough sledding müşkül durum güçlükler.

sledge

i., f. özellikle yük taşımaya mahsus büyük kızak; f. kızakla yolculuk etmek veya taşımak. sledg'ing i. kızak kullanma.

sledge

i., f. ağır çekiç, varyos; f. varyosla vurmak. sledgehammer i. varyos, balyoz.

sleek

s., f. perdahlı, düzgün, kaygan, ipek gibi parlak; kaypak tavırlı; besili; f. düzgün ve parlak hale getirmek; yatıştırmak. sleek'ly z. kaypak bir tavırla. sleek'ness i. kaypaklık, parlaklık.

sleep

i. uyku. beauty sleep ilk uyku, gece yarısından evvelki uyku; güzellik uykusu. broken sleep devamlı olmayan uyku, kesik kesik uyuma. go to sleep uyumak uykuya dalmak: (ayak el) uyuşmak karıncalanmak. last sleep olum, son uyku. putto sleep yatırmak; hayvanın canını yakmadan. öldürmek. talk in one's sleep uykuda sayıklamak. walk in one's sleep uykuda gezmek. the sleep of the just vicdan rahatlığından ileri gelen deliksiz uyku.

sleep

f. (slept) uyumak; uyuşuk bir halde olmak; hareketsiz durumda olmak. sleep away veya off uyuyarak geçirmek. sleep in (hizmetçi) evde yatmak; geç vakte kadar uyumak. sleep like a log veya top ölü gibi uyumak. sleep on istihareye yatmak, bir mesele üzerinde düşünmek için bir gün ertelemek. sleep the clock round on iki saat aralıksız uyumak. sleep with cinsi ilişkide bulunmak.

sleeper

i. uyuyan kimse; kış uykusuna yatan hayvan; yataklı vagon; demiryolu traversi; A.B.D., (argo) beklenmedik bir başarı kazanan filim veya kitap.

sleeping

i., s. uyku hali; s. uyuyan, uykudaki; uyku için kullanılan. sleeping bag uyku tulumu. sleeping Beauty Uyuyan Güzel. sleeping car yataklı vagon. sleeping partner ing. işin idaresine karışmayan ortak. sleeping pill uyku hapı. sleeping sickness uyku hastalığı.

sleepless

s. uykusuz. sleeplessly z. uykusuz olarak sleeplessness i. uykusuzluk.

sleepwalk

f. uykuda gezmek. sleep walking i. uyurgezerlik.

sleepwalker

i. uyurgezer kimse.

sleepy

s. uykusu gelmiş, uykulu; mahmur; uyuşuk, tembel; uyuklatıcı. sleepylittle town gürültüsüz ve sakin kasaba. sleepily z. gözlerinden uyku akarak, mahmur halde. sleepiness i. uykulu olma hali.

sleepyhead

i. uykucu kimse, ayakta uyuyan kimse.

sleet

i., f. sulusepken kar, yağmurla karışık kar; f. sulusepken yağmak. sleet'y s. sulu sepken olan, sulusepken gibi.

sleeve

i., f. elbise kolu; mak. gömlek, kol tertibatı; f. kol takmak. have a card up one's sleeve icabında kullanılmak üzere gizli veya bir kenarda hazır kozu olmak. roll up one's sleeves kollarını sıvamak; bir işe girişmek. wear one's heart on one's sleeve bak. heart sleeved s. kollu. sleeve'less s kolsuz.

sleigh

i. özellikle yolcu taşımaya mahsus büyük kızak. sleigh bell kızağa veya onu çeken ata takılan çıngırak. sleigh'ing i. kızakla gezme; kızakla gezmeye elverişli karlı zemin.

sleight

i. el çabukluğu; hüner .sleight of hand el çabukluğu.

slender

s. ince, ince uzun; zayıf, kuvvetsiz, narin; az, yetersiz, ancak yetişecek kadar. slenderly z. ince uzun olarak; kuvvetsizce. slenderness i. kuvvetsizlik, incelik.

slenderize

f. incelmek, inceltmek.

slept

bak. sleep.

sleuth

i., f. av köpeği A.B.D., k.dili. polis hafiyesi; f. avlamak; dedektif rolü oynamak.

slew

bak. slay.

slew , slue

f., i. çevirmek, vira etmek, dönmek; i. çevirme, vira etme.

slew , slue

i., A.B.D., k.dili. bir sürü, çok miktar. a slew of çok miktarda.

slice

i., f. dilim; balıkçılık ve matbaacılıkta kullanılan bir çeşit enli bıçak; golfta topa meyilli vuruşla topun gidişine kıvrıntılı yön verme; f. bir dilim kesmek; dilimlemek, doğramak; golfta topa bu şekilde vurmak. slic'er i. dilim kesici alet; gemi tahtalarını yerlerinden çıkarmaya mahsus alet.

slick

s., i., z., f. düz, parlak ve kaygan; yüze gülen; k.dili. kurnaz; hilekâr; yağlı (saç); gürbüz, sıhhatli; (argo) hoş; i. su yüzünde bulunan yağ tabakası; A.B.D., çoğ. kuşe kâğıt üzerine basılmış dergiler; z., (argo) maharetle, ustalıkla, kurnazcasına; f. kayganlaştırmak; k.dili., gen. up ile düzeltip süslemek.

slickensides

i. sürtünme sonucu meydana gelen çizilmiş parlak taş yüzeyleri.

slicker

i., A.B.D. muşamba yağmurluk; k.dili. kurnaz ve hilekâr kimse. city slicker taşra halkını aldatan düzenbaz kimse.

slide

i. kayma; kaydırak; üstünden kayılarak gidilen yer; heyelân, toprak kayması; projeksiyon makinalannda kullanılan resimli cam, diyapozitif, slayt; lam; müz. kaydırma, glissando; herhangi bir aletin kayıcı kısmı. slide bar kapı sürmesi, sürgü; kılavuz ray.slide projector projeksiyon makinası slide rule sürgülü hesap cetveli. slide valve sürgü valfı.

slide

f. (slid, slidden) kaymak; hissettirmeden geçmek; kayıp gitmek (gemi); sessizce ortadan kaybolmak, savuşmak; kaydırmak, kaydırarak yürütmek. slide in veya into kolaylıkla ve çabucak girivermek; sokuvermek. sliding door sürme kapı. let slide ihmal etmek; kendi haline bırakmak.

slidingscale

değişebilen değerlendirme oranı.

slight

s. önemsiz; cüzi; ince, zayıf; aklı veya ahlâkı zayıf olan. slight'ly z. az slight'ness i. önemsizlik.

slight

f., i. önemsememek; yüz vermemek; görmezlikten gelmek; küçümsemek; dikkatsizce yapmak; i. yüz vermeyiş, riayetsizlik, tepeden bakma. slight'ing s. küçümseyici. slight'ingly z. önem vermeyerek. slily bak. slyly.

slim

s. (-mer, -mest) ince, uzun yapılı; zayıf; yetersiz, cüzi. slim'ly z. ince olarak. slim'ness i. incelik.

slim

f. (-med, -ming) incelmek, inceltmek. slim down kilo vermek, incelmek.

slime

i., f. yapışkan ve nemli herhangi bir madde; balçık; salgı; salyangoz sümüğü; f. yapışkan ve ince çamurla kaplamak veya sıvamak; yapışkanlığını temizlemek (balık).

slimsy

s., A.B.D., k.dili. dayanıksız; entipüften.

slimy

s. yapışkan, nemli bir maddeyle kaplanmış; sümüksü; pis. sliminess i. yapışkanlık, kayganlık.

sling

i., f. (slung) sapan; askı; bir şeyi kaldırmak veya asmak için kullanılan kayış; den. izbiro; f. sapanla atmak, fırlatmak; askıya koymak; askı ile kaldırıp çekmek; askı ile asmak; uzun adımlarla yaylanarak yürümek.

sling

i., A.B.D. cin katarak su ve limonla yapılan buzlu bir içki.

slingshot

i. sapan.

slink

f. (slunk) sıvışmak.

slink

f., i., s. yavrusunu düşürmek (hayvan), vakti gelmeden yavrulamak; i. vakitsiz doğmuş hayvan yavrusu, bilhassa buzağı; s. gelişmeden doğmuş.

slinky

s. gizli kapaklı iş gören, el altından iş yürüten; (argo) sinsi; vücuda yapışan.

slip

i. seramik yapımında kullanılan ince ve sulu kil.

slip

i., f. daldırılmak için koparılan dal; ince ve uzunca kâğıt parçası; çok zayıf ve uzun boylu çocuk; f. daldırmak için dal koparmak.

slip

f. (slipped, -ping) kaymak; eli veya ayağı kaymak; kaydırmak, geçirmek; serbest bırakmak, serbest kalmak; yanılmak, hataya düşmek; kaçmak, kaçırmak; çıkmak (kol, bacak); gizlice vermek; erken doğurmak (hayvan). slip away sıvışmak; hissettirmeden çıkıp gitmek; ölmek. slip by akıp gitmek (zaman). slip in kayıp içine düşmek; girivermek. slip off sıvışmak; çıkarmak, üstünden atmak (elbise); hissettirmeden gitmek, sıvışıp gitmek. slip on giyivermek, üstüne geçirmek. slip one over on k.dili. aldatmak. slip out savuşuvermek; ağzından kaçmak. slip the cable den. lengeri kaldıramayıp gomenasını salıvermek. slip up yanılmak, sürçmek. It. slipped my mind Aklımdan çıktı Unuttum. let slip kaçırmak, salıvermek.

slip

i. kayma, kayış, ayak kayması; yanlışlık, hata, sürçme; jeol. heyelân, kaysa; kadın iç gömleği, kombinezon; yastık yuzü; A.B.D. iki iskele arasındaki dar yer; üzerinden geminin karaya çekildiği kızak; iskele palamar yeri; kriket kalenin arkasındaki yer; köpek tasması. slip of the tongue dil sürçmesi. give someone the slip bir kimseden sıvışmak, atlatmak.

slipcover

i. koltuk veya kanepe kılıfı.

slipknot

i. ilmik, bağlandığı yerde aşağı yukarı inip çıkan düğüm, eğreti düğüm.

slipon

s., kolaylıkla giyilip çıkarılan (elbise).

slipover

s., baştan giyilen (kazak).

slippage

i. kayış mesafesi; hakiki ile farzedilen hız arasındaki kayma neticesi meydana gelen fark.

slipper

i. terlik, pantufla. slippered s. terlik giymiş, terlikli.

slipperwort

i. çanta çiçeği, bot. Calceolaria integrifolia.

slippery

s. kaypak, kaygan, kayağan; hilekâr, güvenilmez; ele geçmez, Yakalanmaz. slipperily z. kaygan olarak; güvenilmez şekilde. slipperiness i. kayganlık; güvenilmezlik. slippery elm yumuşak iç kabuğu ilâç olarak kullanılan ve Amerika'da yetişen bir çeşit karaağaç, bot. Ulmus fulva.

slippy

s. kaypak; kaygan.

slipsheet

i., matb. mürekkebin yayılmasını önlemek için araya konan boş sayfa.

slipshod

s. dikkatsizce yapılmış; hareketlerinde ve giyiminde dikkatsiz, pasaklı, şapşal.

slipslop

i., k.dili. sulu tatsız yemek; dil hatası.

slipsole

i. ince iç tabanı.

slipstick

i., A.B.D., (argo) sürgülü hesap cetveli.

slipstream

i., hav. pervane arkasındaki hava cereyanı.

slipup

i., k.dili. hata, yanlış, sürçme.

slipway

i., gen., çoğ. gemi yapı kızağı.

slit

f. (slit, ting) i., s. düz ve uzun yarık açmak; ince ve uzun yarmak, uzunluğuna kesmek; i. düz ve uzun yarık; dar ve uzun delik; yarık; s. ince ve dar, kısık (göz).

slither

f. kaymak, kayar gibi yürümek veya gitmek; kaydırmak.

sliver

i., f. kesilmiş veya yırtılmış ince uzun parça; kıymık; ince dilim; yün bükmesi; f. ince uzun parçalara kesmek veya aylrmak; kıymık saçmak.

slloxinia

i. gloksinya, bot. Sinningia speciosa.

slob

i., k.dili. aptal veya kılıkslz kimse; İrl. çamur. slob ice Kan yığın halinde yüzen buz parçaları.

slobber , slabber

f., i. ağzından salya akıtmak, üzerine salya akıtıp bulaştırmak; salya akmak, salya gibi akmak; abartmalı söz söylemek; i. salya; bir ağız dolusu. abartmalı hissi laf. slobbery s. Islak, nemli; ağzından salya akıtan.

sloe

i. çakaleriği, dağ eriği, güvem, bot. Prunus spinosa.

sloeeyed

s. kömür rengi gözleri olan; çekik gözlü.

slog

f. (slogged, -ging) i. şiddetle ve rasgele vurmak (bilhassa boksta); ağır ağır ve zahmetle. yürümek veya çalışmak; i. şiddetli vuruş; ağır ve zor yürüyüş; uzun gayret.

slogan

i. slogan, şiar, parola; harp nidası.

sloop

i. navi, şalopa, tek direkli yelken gemisi. sloop of war eskiden brik armalı küçük savaş gemisi. slooprigged s. yan yelkeni ve floku olan (gemi).

slop

i., f. (slopped, -ping) sulu çamur, yarı erimiş kar; yere dökülmüş sulu madde; sulu hayvan yemi; çoğ. adi veya fena cins yemek; çoğ. bulaşık suyu; f. dökülmek, sıçramak; sulu çamurda yürümek; dökmek,sıçratmak; A.B.D. hayvana sulu yem vermek. slop pail çöp kovası. slop over taşmak; taşkınlık yapmak.

slope

i., f. meyilli yüzey veya hat; bayır yokuş; f. meyletmek, meyilli olmak veya kılmak. slope angle meyil açısı. slop'ing s. meyleden. slop'ingly z. meyilli olarak.

sloppy

s. zifoslu, çamurlu, sulu; kirli su ile lekelenmiş veya ıslatılmış; şapşal, çapaçul, dökük saçık; dikkatsiz, dikkatsizce yapılmış; k.dili. fazla hissi. sloppily z. şapşalca. sloppiness i. şapşallık, dökük saçıklık.

slosh

f., i. suda veya çamurda çırpınıp etrafa sıçratmak; suya sokup çalkalamak; i. çamurlu kar. slosh'y s. çamurlu.

slot

i., f. (-ted, -ting) dar ve uzun yiv veya açıklık; delik; k.dili. yer, mevki; f. dar ve uzun yiv veya delik açmak; yivine veya yerine oturtmak. slot machine içine para konulan otomatik büfe veya oyun makinası.

slot

i. geyik izi.

sloth

i. tembellik; Amerika'ya mahsus yakalı tembel hayvan, zool. Bradypus.

slothful

s. tembel. slothfully z' tembelce. slothfulness i. tembellik.

slouch

f., i. dikkatsizce gevşek oturmak; serserice yürümek; oturduğu yere yayılmak; i. başın sarkması; ağır hareket eden ve beceriksiz kimse; şapkanın sarkık kenarı. slouch hat kenarı aşağı doğru kıvrılmış şapka. He's no slouch at baseball k.dili. iyi bir beysbol oyuncusudur. slouch'iness i. dikkatsizlik; şapşallık. slouch'ingly, slouch'ily z. gevşek gevşek. slouch,y s. sarkık, şapşal.

slough

i., f. düşürülen yara kabuğu; canlı dokudan ayrılan veya atılan ölü doku; yılanın değişip atılan derisi, yılan gömleği; f. atılmak (ölü doku), çıkarılıp atılmak; kabuk olarak dökülmek; deri değişmek (yılan) slough off, slough away dökmek (kabuk), soymak (deri); bertaraf etmek, savmak. sloughy s. kabuklu, kabuk dolu.

slough

i. içinde su biriken durgun bataklık, gölcük; ahlâk bozukluğu. sloughy s. çamurlu, bataklı.

slough

i. derin çamurlu yer. slough of despond çaresizlik, karamsarlık.

slovak

i. Slovakyalı, Slovak; Slovak dili. Slovakia i. Slovakya. Slovakian s., i. Slovakyalı; i. Slovakça.

sloven

i. giyim ve davranışında dikkatsiz kimse, şapşal kimse. slovenly s., z. intizamsız, şapşal, gevşek; z. düzensiz olarak. slovenliness i. şapşallık.

slovene

i., s. Slovenyalı; s. Slovenya'ya veya Slovenya'lılara ait.

slovenia

i. Slovenya, Yugoslavya'nın bir eyaleti. Slovenian s., i. Slovenyalı.

slow

s., z., f. yavaş, ağır, bati; ağır yürür, yavaş gider; geri kalmış; güç anlayan; can sıkıcı, bıktırıcı; hızlı koşmaya elverişli olmayan (koşu yolu); z. yavaş yavaş, ağır ağır; f., (sık sık up veya down ile) hızını eksiltmek, yavaşlatmak; ağırlaşmak, yavaşlamak, gecikmek. slow match ağır yanar fitil. slow motion yavaşlatılmış hareket. slow oven ağır ateşi yanan fırın. slowly z. yavaş yavaş, ağır ağır. slowness i. yavaşlık.

slowdown

i. yavaşlama (bilhassa işçi işveren münasebetlerinde işi mahsustan yavaşlatma).

slowpoke

i., k.dili. işi ağırdan alan kimse.

slowwitted

s. güç anlayan.

slowworm

i. köryılan.

sloyd

i. basit tahta eşyalar yapma usulü.

slub

i., f. (-bed,- bing) eğirmek için hazırlık olarak azıcık bükülen yün veya pamuk; pamuk ipliğinde kalın yer; f. çekip azcık bükmek.

slubber

f. dikkatsizce yapmak; çamurda yürümek.

sludge

i. sulu çamur; su yüzündeki buz parçalan; çöp; lağım deliği çamuru. sludgy s. çamurlu.

slue

f. eksen etrafında döner gibi dolaşmak; yanlamasına hareket etmek. slue i., bak. slew.

slug

i. eskiden tüfeğe doldurulan kesme kurşun; anterlin; linotip makinasının döktüğü bir satır yazı; jeton; sahte jeton.

slug

i., f., k.dili. yumruk, muşta; bir yudum saf viski; çoğ., Kan. öğretmenin dayak atması; f. yumruk veya sopa ile vurmak.

slug

i. sümüklüböcek, zool. Limax.

slugabed

i. tembellikten geç kalkan kimse.

sluggard

s., i. mıymıntı, tembel, miskin (kimse). sluggardliness i. miskinlik, mıymıntılık. sluggardly s. tembel.

slugger

i. yumrukla vuran kimse.

sluggish

s. ağır, bati; ağır yürür veya hareket eder; tembel tabiatlı; hareketsiz. sluggishly z. ağır ağır. sluggishness i. ağırlık; tembellik.

sluice

i., f. savak; savaktan akan su; bir yerden bir yere ağaç kütüğü nakletmek veya altın madenini yıkayıp ayırmak için yapılan kanal; f. savak vasıtasıyla sulamak; bol su ile ıslatmak; savak yoluyle sevketmek (kütük). sluice gate savak kapağı. sluice valve savak valfı. sluiceway i. savak yatağı.

slum

i., f. (-med, -ming) gen. çoğ. şehrin yoksul semti; gecekondu bölgesi, kenar mahalle; ayaktakımının yaşadığı semt; f. (meraktan veya vakit geçirmek için) bu semtlerde gezmek. slum clearance böyle semtleri ortadan kaldırıp yeniden inşa etme. slumlord i., A.B.D. kiracısını istismar eden gecekondu ağası. slummy s. bu semtlere benzer, dar ve pis.

slumber

f., i. uyumak, uyuklamak; uyuşuk ve hareketsiz halde olmak; pineklemek; i. uyku, uyuma, uyuklama, pinekleme. slumber away uyuyarak vakit kaybetmek.

slumberland

i. uykuda hayal edilen yer.

slumberous

s. uyku getiren; uykulu, uykusu gelmiş; uykuya ait.

slumgullion

i., A.B.D., (argo) çok sulu türlü; İng., (argo) tatsız içecek; hademe; balık artığı; mad. savak yatağındaki kırmızımsı ve çamurlu çökelti.

slump

i., f. çökme; fiyatların birden düşmesi; iş durğunluğu; toprak kayması; kendini bırakmış bir şekilde oturma veya yürüme; f. birden düşmek veya batmak, çöküp düşmek; yığılmak; kaymak (toprak).

slung

bak. sling.

slunk

bak. slink.

slur

f. (-red, -ring) i. küçük düşürecek söz söylemek, önemsememek; hızlıca ve hafifçe geçmek; gizlemek; sözü ağzında gevelemek; müz. iki perdeli notaları kaydırır gibi çalmak veya söylemek; kirletmek, lekelemek; i. iftira kabilinden zem, yerme; müz. ses kaydırması, ses kaydırma işareti; bulanıklık.

slurp

f., (argo) höpürdetmek.

slurry

i., f. (-ried, -rying) sulu çimento, kömür çamuru; f. sulu çimento yapmak.

slush

i. sulu çamur; yarı erimiş kar; den. yağlı yemek artıkları; makina yağlamasında kullanılan yağlı karışım; beyaz kurşunla kireç karışımı makina boyası; abartmalı hissi söz veya yazı; f. yağlı maddeyle kaplamak, yağlı maddeyi sürmek; beyaz kurşunla kireç karışımı boya ile boyamak. slush fund A.B.D. rüşvet vermek üzere toplanan para; eskiden gemicilerin çöpleri satarak elde ettikleri para. slush up çimento veya harçla doldurmak; (güvertenin) üstüne su atıp yıkamak. slushy s. yarı erimiş, karlı, çamurlu.

slut

i. pasaklı ve pis kadın; sürtük kadın; dişi köpek. sluttish s. pasaklı. sluttishly z. sürtük bir halde. sluttishness i. sürtüklük.

sly

s. (slyer, slyest veya slier, sliest) kurnaz, şeytan; şakacı; yaramaz; marifetli. slyboots i., (şaka) kurnaz ve şakacı kimse. on the sly gizli gizli; sezdirmeden. slyly z. kurnazca. slyness i. kurnazlık.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL