NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

sen ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: sen
Bulunan Sonuç: 54

sen

kıs. senate, senator, senior.

senate

i. senato.

senator

i. senatör.

senatorial

s. senatoya ait; senatorce; senatörlerden oluşan.

senatorship

i. senatorlük .

send

f. (sent) göndermek, yollamak; fırlatmak, atmak; sağlamak, bahşetmek; (A.B.D.),( argo) sevinçten coşturmak. send about one's business yol vermek, kovmak. send away kovmak, uzaklaştırmak. send back geri göndermek, iade etmek. send down (İng.) üniversiteden ihraç etmek send for aratmak, çağırtmak; biriyle ıs- marlamak send forth yaymak, neşretmek, çıkartmak. send in içeri göndermek; sunmak, arzetmek, takdim etmek. send off yollamak; uğurlamak, yolcu etmek. send out göndermek, dışarı göndermek; dağıtmak, neşretmek. send packing pılı pırtıyı toplatıp kovmak. send up k.dili hapis cezası vermek. send word haber göndermek. The telegram sent the household into a dither Telgraf evdekileri şaşkına çevirdi. send'er i. gonderici.

send

f., i. dalga kuvvetiyle hareket etmek; i. dalga kuvveti, dalga itilimi.

sendal

i. ortaçağda kullanılan ince bir ipekli kumaş.

sendoff

i. yollayış; başlatma; teşvik; veda yemeği.

senega ,snakeroot

sütotu bot. Polygala; sütotunun öksürük söktürücü kurutulmuş kökü.

senegal

i. Senegal.

senescence

i. yaşlılık, ihtiyarlık. senescent s. yaşlanan, ihtiyarlayan.

seneschal

i. ortaçağda derebeyi kethüdası veya teşrifatçısı.

senile

s. ihtiyarlığa mahsus; bunak.

senility

i. ihtiyarlık, yaşlılıktan ileri gelen zafiyet, bunaklık.

senior

s., i yaşça büyük (baba ile oğul aynı ismi taşıdıkları zaman babanın ismine eklenir, kıs. Sen. veya Sr.); kıdemli; i. yasça daha büyük adam, kıdemli kimse; son sınıf öğrencisi. senior citizen (A.B.D.), ( Kanada) yaşlı kimse. senior high school (A.B.D.) on, on bir ve on ikinci sınıfların karşılığı olan okul, lise. seniority i. yasça büyüklük, kıdemlilik; kıdem.

senna

i. sinameki, bot. Cassia; sinamekinin iç sürdürücü olarak kullanılan yaprakları.

senna

i. çok ince dokunmuş ufak Acem halısı.

sennet

i., tiyatro eskiden oyuncuların sahneye giriş veya çıkışlarını belirten boru sesi.

sennight

i., eski bir haftalık süre.

sennit

i., den. tirnele.

senor

i. (çoğ. senores) İsp. bay.

senora

i., İsp. bayan (evli kadın ).

senorita

i., İsp. bayan (kız).

sensate

s. beş duyu ile algılanan.

sensation

i. duyu duygu, his, seziş; duyarlık; hayret verici şey, heyecan uyandıran olay, sansasyon.

sensational

s. duygusal, hissi; heyecanlı, merak uyandırıcı, sansasyonel.

sensationalism

i., fels. duyumculuk; heyecan uyandırıcı yöntemlere baş vurma, sansasyonalizm; iyiliği duygulara bağlı olarak değerlendirme kuramı. sensationalist i. sansasyonalist.

sense

i., f. duyu, his; gen çoğ. akıl, dirayet, zeki, muhakeme; şuur; fikir, karar, düşünce; anlam mana, meal, mefhum; f. idrak etmek, sezmek; k.dili anlamak. sense impression duyunun dimağa yaptığı etki, sezgi. sense organ duyu organı. sense perception duyum. bring one to his senses bir kimsenin aklını başına getirmek. common sense aklı selim, sağduyu .in a sense bir anlamda, yani. in one sense bir anlamda, bir taraftan. keen sense keskin duyu. make sense anlamı olmak; makul olmak. make sense out of mana cıkarmak. out of his senses aklı başından gitmiş, çıldırmış. sixth sense altıncı his. take the sense of a meeting bir toplantıya hakim olan genel fikri anlamak, nabız yoklamak. the five senses beş duyu.

senseless

s. duygusuz, hissiz, donuk; akılsız; saçma, anlamsız, manasız; baygın. senselessly z. manasızca, anlamsız olarak. senselessness i. şuursuzluk; saçmalık.

sensibility

i. hassasiyet, duyarlık, seziş inceligi; çoğ. aşırı hassasiyet; anlayış.

sensible

s. makul, akla uygun; hissedilir, sezilir, farkına varılır; hisseden; hassas, duygulu, etkilenebilir, ince sezişli; anlayıslı, akıllı. sensibleness i. makul oluş . sensibly z .makul bir şekilde, hissedilir şekilde.

sensitive

s. hassas, duygulu, duyar, duygun; içli, alıngan; duygusal; kim. çabuk muteessir olan; bot. dokunulunca çabuk solan veya bozulan, duyulu. sensitive plant kustumotu bot. Mimosa pudica sensitively i. hassasiyetle sensitiveness, sensitiv'ity i. duyarlık, hassasiyet, hassaslık.

sensitize

f., foto. (kağıt, filim) hassas hale getirmek; tıb. hassas duruma getirmek.

sensitometer

i., foto. filim. veya levhanın hassaslık derecesini ölçme aleti.

sensor

i., s. alıcı alet; s. sezici, alıcı.

sensorium

i. (çoğ. -ria) anat. sinir sistemi.

sensory , sensorial

s. duyumsal, duyusal.

sensual

s. şehvani, şehvete ait; tensel, duyusal; duyumculukla ilgili. sensually z. şehvani bir şekilde.

sensualism

i. şehvet düşkünlüğü; fels. duyumculuk; güzellik kavramında baş rolü duyuların oynadığını kabul eden kavram.

sensuality

i. duyarlık; şehvet, kösnü.

sensualize , (ıng.) ise

(f.) şehvanileştirmek.

sensuous

(s.) hislere hitap eden, duyumsal, hislere ait, hissi. sensuously (z.) hislere hitap ederek. sensuousness (i.) duygusallık.

sent

(bak.) send.

sentence

(i.), (f.) cümle, tümce; (huk.) ilâm, karar, hüküm; (f.) mahkum etmek, hakkında hüküm vermek. complex sentence girişik cümle. compound sentence bileşik cümle. simple sentence yalın cümle.

sententious

(s.) anlam ifade eden, manalı, vecize kabilinden, anlamlı sözlerle dolu; tumturaklı, ağır (ifade, ibare). sententiously (z.) vecize kabilinden. sententiousness (i.) vecizeli oluş.

sentience

(i.) sezgililik; duygululuk; bilinçlilik; sezgi, sezi.

sentient

(s.), (i.) sezgili; duygulu, duygun; (i.) duygulu kimse; akıl. sentiently (z.) duyarak, hissederek.

sentiment

(i.) his, duygu, seziş; his inceliği, aşırı hassasiyet; (gen.) (çoğ.) fikir, düşünce; mütalaa.

sentimental

(s.) hissi, hislerin etkisiyle yapılan; hassas, duygusal, içli. sentimentalism (i.) aşırı duygusallık. sentimentalist (i.) hislerine fazla kapılan kimse. sentimentally (z.) hissi bir şekilde.

sentimentality

(i.) aşırı duygusallık.

sentimentalize , (ıng.) ise

(f.) aşırı hassasiyet göstermek.

sentinel

(i.), (f.) nöbetçi, gözcü; (f.) gözetlemek, nöbet beklemek; nöbetçi koymak.

sentry

(i.) nöbetçi, nöbetçi asker. sentry box nöbetçi kulübesi.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL