NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

ja ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: ja
Bulunan Sonuç: 92

ja

(kıs.) judge Advocate.

ja.

(kıs.) January.

jab

(f.), (i.) dürtmek, itmek; ucu keskin bir şeyle dürtmek; (i.) dürtme, saplama.

jabber

(f.) hızlı konuşmak, çabuk çabuk konuşmak; anlaşılmaz şekilde söz söylemek; anlamsız laf etmek; (i.) çabuk konuşma; anlaşılmaz veya manasız laf.

jabiru

(i.) sıcak memleketlerde bulunan bir çeşit leylek, (zool.) Jabiru mycteria.

jabot

(i.), (Fr.) büzgülü dantel veya muslin göğüslük.

jacinth

(i.) sümbül, (bot.) Hyacinthus; (bak.) hyacinth.

jack

(i.), (oto.) kriko; adam, köylü; gemici; ağır yükleri yerinden kaldırmaya özgü makina, bocurgat makinası; iskambil bacak, vale; bazı oyunlarda top; argo para; (elek.) priz; (den.) cıvadra sancağı, demir sancağı; ingiliz veya Amerikan bayraklarının üst köşesinde bulunan dikdörtgen kısımdan ibaret sancak; erkek hayvan (eşek, tavşan); eskiden kullanılan bir zırhlı ceket; (çoğ.) beş taş oyunu. creeping jack damkoruğu, (bot.) Sedum acre. every man jack herkes.

jack

(f.), up ile bocurgatla yükseğe kaldırmak; bir kimseye vazifesini hatırlatmak.

jack frost

şiddetli ayaz veya kırağı.

jackadandy

(i.), eski çıtkırıldım delikanlı, züppe, cicibey.

jackal

(i.) çakal, (zool.) Canis aureus; başkasının hesabına alçakça iş gören kimse.

jackanapes

(i.) terbiyesiz veya kendini beğenmiş kimse.

jackass

(i.) erkek eşek; ahmak adam, eşek herif. Iaughing jackass Avustralya'ya özgü bir cins balıkçıl.

jackboot

(i.), (f.), (s.) kaba kuvvet; kaba kuvvet kullanan kimse; (f.) kaba kuvvet kullanarak başkasını boyun eğmeye zorlamak; (s.) kaba kuvvete dayanan.

jackdaw

(i.) bir tür küçük karga, (zool.) Corvus monedula.

jacket

(i.), (f.) ceket; ciltli kitabın üstüne geçirilen kâğıt kap; (mak.) silindir ceketi; (f.), (mak.) silindire ceket geçirmek, kaplamak.

jackhammer

(i.) basınçlı hava ile çalışan kaya delgisi.

jackinthebox

(i.) kutu açılınca içinden fırlayan yaylı kukla.

jackinthepulpit

(i.) yılan yastığına benzer bir Amarikan bitkisi, (bot.) Arisaema triphyllum.

jackknife

(i.) iri çakı.

jacklight

(i.) balıkçı feneri.

jacko'lantern

(i.) içi oyulmuş ve bir tarafına insan çehresi şekili verilmiş kabaktan oyuncak fener; bataklık yerlerde görülen bir aydınlık, bataklık yalazı.

jackofalltrades

(i.9 elinden her iş gelen kimse, becerikli kimse.

jackplane

(i.) marangoz rendesi, kaba planya.

jackpot

(i.), iskambil pot, ortada biriken para. hit the jackpot ABD, (k.dili) en büyük hediyeyi kazanmak, büyük bir başarı kazanmak.

jackscrew

(i.) kriko, miçaço.

jackstraw

(i.) önemsiz kimse, kukla; değersiz şey.

jackstraws

(i.) Mikado'nun çöpleri, bu çöplerle oynanan oyun.

jacktar

(i.), (k.dili) gemici.

jackup

(i.), ABD yükselme, artış.

jacob

(i.) Yakup peygamber, Yakup.

jacob's ladder

Yakup Peygamberin rüyasında gördüğü dünya ile cennet arasındaki merdiven; (den.) çoğunlukla tahta basamakları olan ip merdiven.

jacob'sladder

(i.) Yunan kediotu, (bot.) Polemonium caeruleum; bu türden herhangi bir bitki .

jacobean

(s.), (i.) İngiliz kralı 1. James'e veya zamanına ait; 17. yüzyıl İngiliz mimari şekline ait; (i.) bu devirde yaşamış önemli kimse.

jacobin

(i.) Fransa ihtilâli sırasmda şiddet dönemini başlatan politikacı; Dominik tarikatında papaz.

jacquard

(s.) jakar. Jacquard loom desenli dokuma tezgâhı.

jactitation

(i.) övünme; (huk.) başkasının zararına olan boş övünme veya sav; (tıb.) çırpınma. jactitation of marriage (İng.), (huk.) gerçeğe aykırı olarak belirli bir şahısla evlenmiş gibi davranma suçu.

jade

(i.) yeşim.

jade

(i.), (f.) yaşlı ve işe yaramaz beygir, yılkı atı; cadı karı, şirret kadın; fahişe; (f.) ağır bir işe koşarak takatini kesmek, çok yormak jaded s çok yorgun, bitkin; isteksiz, zevksiz.

jaeger

(i.), (Al.) yırtıcı bir deniz kuşu, (zool.) Stercorarius.

jaffa

(i.) İsrail'de Yafa şehri.

jag

(i.), (f.) (ged, ging) viraj, keskin dönüş; diş, sivri uç; ok dikeni gibi herhangi bir şey; (f.) diş diş etmek, çentmek .

jag

(i.), ABD, argo esrarın etkisinde olma; sarhoş edecek miktarda içki; içki âlemi; nöbet. have a jag on ABD, (argo.) sarhoş olmak, kafayı bulmak; esrarın etkisinde olmak.

jagged

(s.) dişli, çentik, kertikli, sivi uçlu.

jaggery

(i.) hurma suyundan yapılan bir çeşit koyu renk şeker.

jaggy

(s.) çentik, kertikli.

jaguar

(i.) Amerika'ya özgü kaplan cinsinden yırtıcı bir hayvan, jagar .

jaialai

hentbola benzer bir İspanyol oyunu.

jail, (ıng.) gaol

(i.), (f.) cezaevi, tutukevi, hapishane, tevkifhane; hapis; (f.) hapishaneye kapamak, hapsetmek, tutuklamak. jail fever tifüsün eski ismi.

jailbird

(i.) hapishane gediklisi; mahpus; ip kaçkını; pranga kaçağı.

jailer ,(ıng.) gaoler

(i.) gardiyan.

jain

(i.) Hindu dininin bir koluna mensup kimse. Jainism (i.) Hindu dininin bir kolu .

jakarta

(i.) Cakarta, Endonezya'nın başkenti.

jake

(s.), argo yolunda, iyi vaziyette, slang işler tıkırında .

jalap

(i.) calapa, (bot.) Exogonium purga; bu bitkiden çıkarılan müshil ilâç.

jalopy , jaloppy

(i.), ABD, argo külüstür otomobil.

jalousie

(i.), Fr. Venedik usulü pancur, jaluzi.

jam

(i.) reçel, marmelat.

jam

(f.) (med, ming) (i.) sıkıştırıp kımıldamaz hale koymak, kıstırmak; bir şeyin arasına sıkışıp hareketini durdurmak; sıkışmak, çalışmaz veya işlemez hale gelmek (makina, kapı); (i.) sıkışma, sıkıştırılma; bir araya sıkışmış insan veya şeyler; zor durum; akıntıya engel olan birikinti; radyo yayına engel olmak üzere başka bir istasyondan yapılan kuvvetli gürültü. traffic jam trafik tıkanması. jampacked (s.) dopdolu kalabalık, iğne atsan yere düşmeyecek halde. jam session (müz.) caz müzisyenlerinin bir araya gelerek müzik yapmaları.

jamaiea

(i.) Jamaika.

jamb

(i.) kapı veya pencerenin dik yanı veya kenar pervazı, süve; (mad.) galeri içinde direk olarak bırakılan maden cevheri .

jamboree

(i.), argo cümbüş, eğlenti, slang gırgır.

jan.

(kıs.) January.

jangle

(f.), (i.) ahenksiz ses çıkarmak; kavga etmek, çekişmek; (i.) ahenksiz ses; gürültü.

janissary, janizary

(i.) yeniçeri.

janitor

(i.) bir binanın temizlik ve tamir işleriyle meşgul olan memur; kapıcı, odacı.

january

(i.) ocak ayı.

janus

(i.) eski Roma'da kapılar mabudu, başı iki yüzlü bir ilâh.

jap

(kıs.) Japan, Japanese.

japan

(i.) Japonya. Sea of Japan Japon denizi.

japan

(i.) Iaka parlak ve sert cilâ, Japon verniği; Japon tarzında işlenmiş ve cilâlanmış şey.

japan

(f.) (ned, ning) Japon lakası ile cilâlamak.

japanese

(i.), (s.) Japon, Japonya halkı; Japon dili, Japonca; (s.) Japonya'ya ait.

jape

(f.), (i.), eski şaka etmek; slang işletmek, aldatmak, alay etmek; (i.) şaka, hile, oyun.

japonica

(i.) Japon ayvası, (bot.) Chaenomeles lagenaria; kamelya, japongülü, (bot.) Thea japonica.

jar

(f.) (red ring) (i.) sarsmak; titretmek; sinirlendirmek; sinirine dokunmak, batmak; bozuk ve çatlak ses çıkartmak, ahenksiz ses çıkarmak; (i.) sarsıntı, şok; çatlak ses. on a jar on the jar hafifçe aralık.

jar

(i.) kavanoz.

jardiniere

(i.) saksı, saksılık; haşlanmış sebzeler.

jargon

(i.) anlaşılmaz dil veya söz; belirli bir grubun kullandığı dil.

jargon , jargoon

(i.), (min.) zirkonyum taşının renksiz veya sarı bir çeşidi.

jasmine, jessamine

(i.) yasemin, (bot.) Jasminum officinale. yellow jasmine sarı yasemin, (bot.) Gelsemium sempervirens.

jasper

(i.) yeşime benzer bir taş.

jaundiee

(i.), (f.) sarılık hastalığı; sağ duyuyu bozan hissi durum; (f.) sarılığa uğratmak; sağduyusunu etkilemek.

jaunt

(f.), (i.) gezmek; (i.) gezinti.

jaunty

(s.) kaygısız; gösterişli, şık. jauntily (z.) kaygısızca, fütursuzca. jauntiness (i.) kaygısızlık, fütursuzluk.

java

i. Cava adası; Cava kahvesi; A.B.D., (argo) kahve. Java man 1892'de Cava'da bulunmuş olan ve kemikleri maymununkine benzeyen bir tür insan fosili; bak. Pithecanthropus Javanese s., i. Cava'ya veya Cava diline özgü; i. Cava halkı veya dili.

javelin

i. cirit; elle atılan hafif kargı, harbe.

javellewater

Javel suyu.

jaw

i., f. çene; çoğ. ağız; mengene gibi aletlerin karşılıklı iki parçasından biri; (argo) laf, çene çalma; f., (argo) çene çalmak, dırlanmak. jawbone i., f. çene kemiği; f., (argo) tehditle baskı yapmak. jawbreaker i. çok sert akide şekeri; konkasor, kırma değirmeni; k.dili telaffuz edilmesi zor kelime. jawed s. çeneli.

jay

i. alakarga, kestane kargası, zool. Garrulus glandarius. jaywalker i. pek işlek ve tehlikeli bir caddeyi trafik kurallarına karşı gelerek dikkatsizce geçen kimse.

jazz

i., s., f. caz müziği; caz müziğine ait parça; caz müziği ile yapılan dans; bir şiir veya oyundaki canlı ve güldürücü unsurlar; (argo) canlılık, hayatiyet, ruh; s. caza ait, caz tarzında; f., (argo) hızlandırmak, canlandırmak, (argo) cinsi münasebette bulunmak, slang. sikmek;( argo) martaval okumak. jazz band cazbant, caz müzikçisi, caz müziği çalan topluluk. jazz up (argo) canlandırmak, hareketlendirmek, ruh vermek. jazzy s. canlı; caz gibi.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL