NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

hi ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: hi
Bulunan Sonuç: 147

hi

ünlem, (A.B.D). merhaba, (ing). dikkati çekmek için çağrı.

hiatus

(i). (çoğ. Lat. tus, ing. tus es) aralık, açıklık, fasıla, boş yer; iki sesli harfin birleşmeden iki hece veya iki kelime arasında yan yana gelmesi, hemze.

hibachi

(i). Japon mangalı.

hibernacle

, hibernaculum (i). hayvanın kış uykusuna yattığı in; tabiatın çiçek budakları üzerine koyduğu kışlık örtü.

hibernal

(s). kışa ait.

hibernate

(f). kış uykusuna yatmak, kış uykusuna girmek. hiberna'tion (i). kış uykusu.

hibernian

(s)., (i). irlanda'ya ait; (i). irlandalı.

hibiscus

(i). amber çiçeği; bamya ve ona benzeyen birkaç çeşit bitki.

hiccough , hiccup

(i)., (f). hıçkırık; (f). hıçkırmak. the hiccups hıçkırık tutması.

hicjacet

(Lat). burada yatıyor, burada gömülüdür (mezar kitabesi).

hick

(s)., (i)., (k).dili taşralı, kaba köylü. hick town taşrada alelade küçük şehir.

hickey

(i)., (A.B.D)., (k).dili alet, tertibat; sivilce; (mak). boru bükme aleti.

hickory

(i). Amerika'da bulunan bir ceviz ağacı, (bot). Carya; bu ağacın tahtası.

hid

(f)., (bak). hide.

hidalgo

(i). İspanyol asılzadesi.

hidden

(f)., (bak). hide: (s). gizli, kapalı.

hide

(f). (hid, hidden) saklamak, gizlemek, ketmetmek, örtbas etmek; saklanmak; gizlenmek. hide one,s head utancından saklanmak. hide out (polisten) saklanmak. in hiding saklı.

hide

(i)., (f). hayvan derisi, post; (k).dili insan derisi, cilt; (f)., (k).dili dayak atmak. I haven't seen hide or hair of him. İzi tozu yok. tan one's hide bir kimseye dayak atmak, köteklemek.

hideandseek

(i). saklambaç oyunu.

hideaway , hideout

(i). (polisten) saklanacak yer, yatak.

hidebound

(s). dar görüşlü, eski kafalı; derisi kemiğine yapısmış (hayvan).

hideous

(s). çok çirkin, igrenç, kerih, korkunç. hideously (z). iğrenç bir şekilde, korkunç bir surette. hideousness (i). igrençlik, korkunçluk.

hideout

(bak). hideaway.

hidingplace

(i). saklanacak yer, gizlenecek yer.

hie

(f). (d, hieing, hying) acele gitmek, gidivermek. hie oneself to -e gitmek.

hierarch

(i). başpapaz. hierarch' (ic)al (s). başpapaza ait; hiyerarşiye ait.

hierarchy

(i). hiyerarşi, aşama sırası (gen. dini kuruluşlarda).

hieratic

(s)., (i). papaz sınıfına ait; (i). eski Mısırlılar tarafından kullanılan ve hiyerogliften türeyen bir yazı türü.

hierodule

(i). eski Yunanistan'da mabede bağlı köle.

hieroglyph

(i). hiyeroglif; anlaşılmaz ve okunmaz yazı.

hieroglyphicical

(s). hiyerogliflere ait.

hieroglyphics

(i). hiyeroglif.

hierophant

(i). eski Yunanistan'da kahin.

hifalutin

(bak). highfalutin.

hifi

(bak). high fidelity.

higgle

(f). sıkı pazarlık etmek, çekişmek.

higgledypiggledy

(z)., (s)., (i). karmakarışık, altüst; (i). karmaşa.

high

(i). barometrenin yüksek olduğu bölge; argo esrar tesiri altında olma. on high gökte, semada.

high

(s). yüksek, ali; mağrur, kibirli, kendini beğenmiş, azametli; yüce, muhteşem; âIâ; (müz). tiz, yüksek perdeden; kokmuş (et); (coğr). kutuplara yakın; çok eski; baş; ağır; coşkun, taşkın (neşe); pahalı; şiddetli, sert, azgın (deniz); asil, soylu, necip; argo esrarın tesiri altında. high and dry suyun dışında, karada; kimsesiz ve çaresiz kalmış. high and low her yerde; zengin fakir, herkes. high and mighty (k).dili azametli, gururlu. High Church Anglikan Kilisesinin Katolikliğe meyleden kısmı. high color koyu renk, koyu kırmızı. high comedy yüksek sınıfın hayatını ele alan ve nükteli diyalogları bulunan komedi. high command baş kumandanlık. high commissioner büyükelçi ayarında bir memur. high day bayram, yortu günü. high dive yüksekten dalış. high dudgeon öfke, aşırı hiddet. high explosive dinamit gibi kuvvetli patlayıcı madde. high fashion değişik ve lüks giyinme tarzı. high fidelity sesi çok'tabii şekilde verme veya veren (radyo, pikap, hoparlör). high frequency yüksek frekans, kısa dalga. high gear (oto). en hızlı vites. high jinks gürültülü eğlence, çılgınlık. high jump yüksek atlama. high life yüksek tabaka hayatı, sosyete hayatı. high living lüks hayat. high noon tam öğle vakti. high place kutsal sayılan tepede tapınma yeri. high point en önemli veya en heyecanlı nokta. high priest başpapaz. high relief (güz.san). yüksek kabartma. high school lise, resmi okulların 9-12 sınıfları, bazen 10-12 sınıfları. high seas enginler, açık deniz. high sign (A.B.D)., (k).dili el işareti (bazen gizli ihtar). high spot en mühim veya en heyecanlı nokta. high tea (ing). ikindi kahvaltısı, mükellef çay ziyafeti. high tide kabarma; kabarma saati; doruk. high treason ihanet, vatan veya devlete hıyanet. fly high büyük emeller beslemek, hayal peşinde koşmak. get on one's high hors ayak diremek, direnmek; öfkelenmek, kabarmak, kafa tutmak. in high terms överek, göklere çıkararak. It's high time. Tam vakti. Zamanı geldi de geçti bile. the Most High Tanrı, Cenabı Hak. with a high hand kendince; amirlik taslayarak.

highball

(i)., (f)., (d.y). ileri işareti; (A.B.D). viskili içki; (f)., (A.B.D)., argo çok hızlı gitmek.

highboy

(i). konsol, şifoniyer.

highbred

(s). asil, soylu.

highchair

(i). çocuklara yüksek mama iskemlesi.

highclass

(s)., (k).dili kaliteli.

higher

(s). daha yüksek.higher criticism Kitabı Mukaddes yazılarının tarih, amaç, kaynak ve derlenmesini inceleme. higher education yuksek öğrenim.

highfalutin

(s)., (k).dili tumturaklı, şatafatlı.

highflavored

(s). çok baharatlı.

highflown

(s). tumturaklı (söz); mağrur, kibirli.

highgrade

(s). yüksek kaliteli, üstün vasıflı.

highhanded

(s). tahakküm eden, amirlik taslayan.

highhat

(i)., (s)., (f). (ted, ting) büyüklük taslayan kimse, züppe kimse; (s). züppe; (f). saymamak, önem vermemek.

highjack

(bak). hijack.

highlands

(i)., (çoğ). dağlık yer, dağIık memleket; (b.h). Kuzey iskoçya. Highlander (i). Kuzey iskoçyalı.

highlight

(i)., (f). bir resimde ışıklı ve detaylı kısım: ilgi çekici olay, (bir olay, toplantı, opera, kitapta) hatırlanacak kısım; (f)., (k).dili (bir olayın) özel bir kısmına dikkati çekmek.

highly

(z). yüksek derecede, çok, pek çok, ziyadesiyle.

highminded

(s). âlicenap, yüce gönüllü.

highness

(i). yücelik. His veya Your H;ghness Ekselansları.

highoctane

(s)., (oto). yüksek oktanlı (benzin).

highpitched

(s). çok tiz.

highpressure

(i)., (s)., (f). yüksek basınç; (s). zorla yapılan (satış); zorlayıcı; (f). (bir kimseyi) zorlamak, üstüne düşmek.

highproof

(s). yüksek derecede alkol ihtiva eden.

highrise

(s)., (i). yüksek (bina, apartman).

highroad

(i). anayol, cadde, şose, geniş yol.

highspeed

(s). son süratle giden, büyuk hızla giden.

highspirited

(s). cesur; canlı, oynak (at).

highstrung

(s). asabi, sinirleri gergin.

hightension

(s). yüksek gerilimli.

hightest

(s). kaliteli (benzin).

hightoned

(s). kaliteli; sosyetik; yüksek perdeli.

highup

(s). (i)., (k).dili yüksek mevki veya rütbede olan; (i). yüksek mevkide bulunan kimse, üst.

highwater

(i). azami kabarma: taşkın. highwater mark suyun azami kabarma noktası; doruk; en yüksek başarı derecesi.

highway

(i). anayol, cadde. highwayman (i). eşkıya.

hijack

(f). kuvvet zoru ile çalmak; hareket halindeki uçağı veya başka bir taşıtı kendi istediği yöne çevirmek. hijacker (i). uçağı veya başka bir taşıtı kaçıran kimse, uçak korsanı.

hike

(f)., (i). engebeli arazide uzun yürüyüş yapmak; (etek) toplamak; fiyatı yükseltmek; kaldırmak; (i). uzun ve çetin yürüyüş; yükselme.

hilarious

(s). gürültulü ve neseli, şen şatır. hilarity (i). neşe, kahkaha.

hill

(i)., (f). tepe, bayır, yokuş; yığın; küme; bitkilerin etrafına veya üstüne örtülmuş toprak yığını; (f). tepe veya yığın teşkil etmek, ağaç köklerinin etrafına toprak yığmak. hill station Hindistan'da yayla. hilly (s). tepelik. hilliness (s). tepelik oluş.

hillbilly

(i)., (k).dili (A.B.D).'nin güney eyaletlerinde orman köylüsü.

hillock

(i). tümsek, tepecik.

hillside

(i). yamaç, dağ eteği.

hilltop

(i). doruk.

hilt

(i)., (f). kabza, kılıç kabzası; (f). kabza takmak. up to the hilt tamamen, bütün bütün.

hilum

(i)., (bot). tohum göbeği, hilum.

him

(zam)., eril onu, ona.

him

(kıs), (ing). His veya Her Imperial Majesty.

himalayas

(i). Himalaya dağları.

himself

(zam)., eril kendi, bizzat; (irl)., (zam)., eril o: Himself said it. 0 söyledi. He is not himself. Kendinde değil.

hind

(kıs). Hindi, Hindustan.

hind

(i). ingiltere ve iskoçya'da rençper.

hind

(s). (er, most veya ermost) arkadaki, geride olan, art. hind legs arka ayaklar. hindermost, hindmost (s). en arkadaki, en gerideki, en sondaki. The devil take the hindmost. Sona kalan dona kalsın.

hind

(i). dişi geyik.

hinder

(f). engellemek, mani olmak, menetmek.

hinder

(s). arkadaki, geride olan.

hindi

(i). Hindu dili.

hindquarters

(i). but (bilhassa kesilmiş hayvanda), kaba et.

hindrance

(i). engelleme; engel, mâni.

hindsight

(i). bir şeyin nitelik veya önemini sonradan anlama.

hindu, hindoo

(i)., (s). Hintli, Hindu: (s). Hintlilere ait. Hinduism, Hindooism (i). Hintlilerin dini ve sosyal sistemi, Hinduizm.

hindustani

(s)., (i). Hindistan'a ait, Hindistan halkına ait; (i). Hindistan'da çoğunluğun konuştuğu dil.

hinge

(i)., (f). menteşe, reze; dayanak noktası, destek, esas; midye gibi hayvanların kabuğunda mafsal; (f). menteşe takmak; dönmek; dayanmak, bağlı olmak.

hinny

(i). at ile dişi eşekten hasıl olan katır.

hint

(i)., (f). ima, üstü kapalı söz, zımnen işaret; (f). ima etmek, çıtlatmak. hint at hissettirmek, üstü kapalı söylemek, dokundurmak, ima etmek.

hinterland

(i). hinterlant, iç bölge, arka bölge; büyük şehirden uzak yerler.

hip

(i). kuşburnu (güI meyvası).

hip

ünlem alkışa hazır ol işareti: Hip, hip, hurrah !

hip

(s)., (A.B.D)., argo vakıf, haberdar, uyanık; zamana uygun.

hip

(i)., (f). (ped, ping) (anat). kalça; (mim). dam yanlarının bitişmesinden hâsıl olan dış açı; (f). dama sırt yapmak; spor kalça ile vurup düşürmek. hip bath bele kadar gelen banyo kuveti; yarım banyo. hipbone (i). kalça kemiği. hip disease (tıb). kalça kemiği hastalığı. hip lock güreşte kalça çelmesi, kalça ile çelme atma. hip roof (mim). ortası kabarık çatı.

hipped

(s). kalçalı; kabarık çatılı; (A.B.D)., argo fazla meraklı; (ing)., (k).dili üzüntülü, çökmüş.

hippetyhop

(z)., (k).dili hoplaya zıplaya.

hippie

(i). hipi.

hippo

(i)., (k).dili suaygırı.

hippocampus

(i)., (anat). beyinde bulunan iki beyaz çıkıntının her biri.

hippocras

(i). şarap ve baharattan yapılmış eski bir likör.

hippocrates

(i). Hipokrat, ünlü Yunan hekimi. Hippocrat'ic (s). Hipokrat'a ait; tıpla ilgili. Hippocratic oath Hipokrat yemini.

hippocrene

(i). Helikon dağında Müzlere adanmış pınar.

hippodrome

(i). at meydanı, hipodrom.

hippogriff , gryph

(i). başı ve kanatları kuşa ve gövdesi ata benzeyen efsanevi bir yaratık.

hippopotamus

(i). (çoğ. mus- es, Lat. -mi) suaygırı.

hiqhsoundinq

(s). şatafatlı.

hircine

(s). keçi gibi; keçi kokulu; şehvetli.

hire

(i)., (f). kira, ücret; kiralama; (f). ücretle tutmak; kira ile tutmak, kiralamak, ücretle çalışmak. hired hand ücretli işçi. hire one self out ücretle çalışmak. for hire kiralık.

hireling

(i)., (gen). (aşağ). ücretli adam, uşak.

hirsute

(s). kıllı, tüylü, saçlı.

his

(s)., (zam)., eril onun; zam onunki.

hishbrow

(s)., (i). entellektüel.

hispanic

(s). ispanyol, ispanya'ya ait, ispanyolcaya ait.

hispid

(s)., (bot)., (zool). kıllı, dikenli, iğneli.

hiss

(f)., (i). ıslık sesi çıkarmak, yılan gibi ısIık çalmak; Islıklamak, ıslık çalarak yuhalamak; (i). yılan sesi, buna benzer ses; hiddet ifade eden ıslık gibi ses. hiss one off the stage ıslıklayarak sahneden kovmak. hissing (i). ıslıklama, ıslık çalarak yuhalama.

hist

ünlem Sus! Dur! Dinle!

hist

(f)., (leh). kaldırmak, yükseltmek; (bak). hoist.

hist

(kıs). historian, historical, history.

histamine

(i). histamin.

histology

(i). mikroskopik anatomi, histoloji, dokubilim. histologist (i). histoloji bilgini.

historian

(i). tarihçi, tarih bilgini.

historic

(s). tarihsel, tarihi, tarihe geçmiş; önemli, mühim. historic character tarihi şahsiyet. historic method tarihsel yöntem. historic moment dönüm noktası, tarihi an.

historical

(s). tarihsel, tarihi, tarihe geçmiş; tarihe uygun. historical novel tarihi roman. historically (z). tarihe göre, tarihi olarak.

historicity

(i). olayın tarihi yönü, tarihi geçerlik.

historiographer

(i). tarihçi, tarih yazarı. historiography (i). tarih yazma.

history

(i). tarih, tarihi olaylar; tarihi dram; tarih kitabı. family history aile tarihçesi. natural history tabiat tarihi bilgisi.

histrionicical

(s). sahneye ait, aktörlere ait; fazla dramatik; aşırı duygusal. histrionically (z). coşkunlukla, taşkınlıkla. histrionics (i). düzme duygusallık; tiyatro sanatı.

hit

(i). vuruş, vurma, darbe; isabet; başarı, muvaffakıyet, şans; yerinde söz; argo iğne ile vücuda zerkedilen esrar. hit or miss gelişigüzel. make a hit beysbol tam vuruş yapmak; argo üstün başarı sağlamak.

hit

(f). (hit, ting) vurmak; hedefe isabet ettirmek; uymak, uygun olmak; varmak, erişmek; isabet etmek; saldırmak; tesir etmek; (A.B.D)., (k).dili (yola) düzülmek, koyulmak; (A.B.D)., argo vücuda esrar zerketmek. hit-and-run (s). çarpıp kaçan (şöför). hit below the belt boksta kurallara aykırı davranmak; haksızlık etmek, kalleşlik etmek. hit it off anlaşmak, uyuşmak, mutabık kalmak. hit one's stride (k).dili en yüksek hıza veya dereceye ulaşmak. hit off süratle ve ustalıkla yapmak; taklit etmek. hit-or-miss (s)., (z). rasgele, tesadüfi; (z). sonucunu düşünmeden, dikkatsizce, Iâkaytçe. hit out yumruklamak, yumrukla vurmak. hit the books slang ineklemek (ders). hit the bottle argo şişeyi devirmek, fazla içki içmek. hit the ceiling argo tepesi atmak. hit the deck argo yataktan kalkmak; aniden yüzükoyun yere yatmak. hit the jackpot argo beklenilmedik anda başarı kazanmak. hit the nail on the head taşı gediğine koymak; tam bilmek; tam isabet kaydetmek. hit the sack argo yatmak. hit upon rasgele bulmak.

hitch

(i). çekiş; ilişme, ilişiklik; engel, mâni, arıza; topallama, aksama; bağlantı parçası; (den). volta, bağ, adi duğüm; (A.B.D)., (k).dili askerlik süresi. hitchhike (f). otostop yapmak. without a hitch pürüzsüz olarak, hadisesiz bir şekilde.

hitch

(f). ip ile bağlamak; bağlamak, iliştirmek, takmak; topallayarak yürümek; çekelemek; (k).dili evlenmek; takılmak, yakalanmak, ilişmek; (A.B.D)., argo otostop yapmak. hitch on to bir şeye bağlamak. hitch one's wagon to a star yüksek bir gayeye bağlanmak, yüksek bir ideal peşinde koşmak. hitch up e koşmak (at). hitching post yuların bağlandığı kazık.

hither

(z)., (s). buraya, buraya doğru, beriye; (s). beriki, beri yandaki. hither and thither, hither and yon şuraya buraya, bir ileri bir geri. on the hither side of bu tarafında. hithermost (s). bu tarafa en yakın olan. hitherto (z). şimdiye kadar.

hittite

(i)., (s). Eti, Hitit; (s). Etilere veya lisanlarına ait.

hive

(i)., (f). kovan; kovanda bulunan arı kümesi; arı kovanı gibi halkı çok ve çalışkan olan yer; (f). kovan almak; kovana doldurmak (bal); biriktirmek, toplamak; kovana girmek; kovanda yaşamak.

hives

(i)., (tıb). ürtiker, kurdeşen.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL