NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

go ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: go
Bulunan Sonuç: 149

go

i. gitme, gidiş; k.dili gayret, kuvvet, enerji; teşebbüs, hamle, sefer; başarı; k.dili anlaşma. All systems are go. Herşey tamam. Başlayabiliriz. Devam edebiliriz. He made a go of it. İşini başardı. It's no go, Olacak iş değil. gonogo gage standart dışı olanlan reddeden mekanizma. on the go hareket halinde, faal.

go

i. Japonya'da oynanan bir çeşit satranç.

goa

i. Goa.

goad

i., f. üvendire; f. üvendire ile dürtmek veya sürmek; teşvik etmek, dürtmek.

goal

i. gaye, hedef, maksat, nişan; spor gol; kale. goalie i., k.dili kaleci. goalkeeper i. kaleci. goal line gol çizgisi. goal posts spor kale direkleri.

goat

i. keçi, teke; astr. Oğlak burcu; argo şakaya hedef olan kimse; zampara. goatherd i. keçi çobanı. get one's goat argo bir kiınsenin sinirine dokunmak, kızdırmak. the sheep and the goats iyiler ve kötüler. striped goatfish barbunya, zool. Muslus barbatus. Syrian goat küpeli keçi. wild goat yaban keçisi,(zool).Coprahircus, goaty (s).keçi gibi,kaba, pis,goatishly (z) kaba bir şekilde, pis olarak goatishness (I), kabalık, pislik, zorbalık.

goatee

(i.) sivri sakal, keçi sakalı, yalnız çenede olan sakal .

goatsbeard

(i.) teke sakalı, (bot.) Tragopogon pratensis .

goatskin

(i.) keçi postu .

goatsucker

(i.) çobanaldatan, keçisağan, (zool.) Caprimulgus europaeus .

gob

(i.), (k.dili) parça, küme; (k.dili) Amerikan deniz eri; (çoğ.) büyük miktar, çok .

gobang

(i.) Japonya'da dama tahtasında oynanan bir oyun .

gobbet

(i.) et parçası .

gobble

(f.), (i.) hindi gibi sesler çıkarmak; (i.) hindi sesi. gobbler (i.) baba hindi .

gobble

(f.) çabuk çabuk yemek, yutmak; A.B.D., argo kapmak .

gobbledygook

(i.), (k.dili) karışık ve anlamsız yazı veya söz .

gobelin

(i.) goblen duvar halısı .

gobetween

(i.) aracı, arabulucu: simsar, tellâl .

gobi desert

Gobi Çölü .

goblet

(i.) kadeh .

goblin

(i.) gulyabani, cin .

gobo

(i.) mercek siperi .

goby

(i.) kayabalığı, Gobiidae familyasından bir balık. black goby kömürcün kayası, (zool.) Gobius niger fresh water goby dere kayası., (zool.) Gobius fluviatilis rock goby hortumkayası, (zool.) Gobius pa ganellus. yellow goby sazkayası.

goby

(i.), (k.dili) saygısızlık; görmezlikten gelme; kaçınma, çekimserlik. give someone the go-by tanımazlıktan gelmek, yüz vermemek .

gocart

(i.) oyuncak çocuk arabası; çocuğu yürümeye alıştırmak için kullanılan tekerlekli sandalye; çocuk arabası; hafif araba; (bak.) gokart .

god

(i.) ilâh, mabut; put, sanem; (b.h.) Allah, Tann, Cenabı Hak; ilah mertebesine çıkarılmış kimse veya şey; büyük kudret sahibi kimse. God forbid! Allah esirgesin! Allah korusun ! Maazallah ! God knows ! (k.dili) Vallahi ! God only knows ! Allah bilir ! God's acre kilise avlusundaki mezarlık. God save the King ! Yaşasın Kral ! God willing inşallah, Allah isterse. act of God (huk.) zorlayıcı sebep; yıldırım inmesi gibi gelen ve insan kudretini aşan afet. a feast for the gods şahane bir ziyafet. for God's sake Allah aşkına, Allah rızası için . Good God ! Aman Yarabbi ! serve God and Mammon hem Allaha hem paraya tapınmak. So help me God Allah yardımcım olsun (mahkemede yemin edilirken söylenir). Thank God ! Allaha şükür ! Maşallah ! would to God keşke. Ye gods ! Hay Allah !

godchild

(i.) vaftizi üzerine alınan çocuk, vaftiz evladı.

goddamn

ünlem, (s.) Kahrolsun! (s.) kahrolası .

goddess

(i.) mabude, ilahe, tanrıça; çok cazip kadın .

godfather

(i.) vaftiz babası, manevi baba .

godfearing

(s.) dindar .

godforsaken

(s.) Allah tarafından terkedilmiş; vicdansız; kahrolası .

godhead

(i.) Allah, mabut .

godhood

(i.) ilâhilik, tanrılık vasfı .

godless

(s.) Allahı tanımaz, Allahsız, dinsiz; günahkâr. godlessly (z.) Allahsızca. godlessness (i.) Allahsızlık, dinsizlik .

godlike

(s.) Allah gibi, Allah'a benzer, tanrısal; fevkalade iyi godlikeness (i.) tanrısal oluş; üstünlük, fevkalâdelik .

godly

(s.) Allah'a saygı duyan, dindar; ilâhi . godliness (i.) dindarlık .

godmother

(i.) vaftiz anası .

godown

(i.) (uzakdoğuda) ambar. godroon (bak.) gadroon .

godsend

(i.) beklenilmedik zamanda vaki olan iyi bir şey, tam vaktinde Allah'tan gelen yardım .

godspeed

ünlem Allah yardımcın olsun !

godwards

(s.) Allah'a doğru, Allah'a yönelmiş .

godwit

(i.), (zool.) Limosa familyasından çulluğa benzeyen bir kuş .

goer

(i.) giden kimse, gidici kimse .

goffer

(f.), (i.) kırma yapmak, kırmak, kıvırmak; (i.) kırma demiri veya kalıbı; kırma .

gogetter

(i.), ABD, (k.dili) becerikli kimse, açıkgöz kimse, her istediğini elde edebilen kimse .

goggle

(f.), (s.) şaşı bakmak; devirmek (gözlerini), belertmek; (s.) patlak (göz), dışarı fırlamış (göz). goggleeyed (s.) patlak gözlü.

goggles

(i.), (çoğ.) şoför veya pilotlara mahsus iri gözlük, tayyareci gözlüğü; renkli gözlük, güneş gözlüğü; sualtı gözlüğü.

going

(i.), (s.), (f.) gidiş, ayrılış; yolların durumu; (s.) mevcut olan; hareket eden; işleyen; (f.) gelecek zamanı belirten yardımcı fiil: I am going to do this. Bunu yapacağım. goings on (k.dili) olup bitenler, hal ve hareket (çoğu zaman fena anlamda). a going concern başarılı iş veya şirket. It's going on four o'clock Saat dörde geliyor. There is nothing going on. Hiç bir şey olduğu yok. set the clock going saati kurmak .

goitertre

(i.), (tıb.) guatr, guşa. goitered, goitrous (s.) guatrı olan, guatra ait .

gokart

(i.), A.B.D. ufak motorlu yarış arabası .

gold

(i.), (s.) altın; altın para; servet, zenginlik; altın rengi, sarı renk; yaldız, dore; (s.) altından yapılmış. gold amalgam civalı altın. gold basis altın esası; piyasanın altın fiyatlarına göre ayarlanışı. gold beater varakçı. gold beetle altın gibi parlayan bir böcek. gold brick argo üşenip işini yapmayan kimse; (k.dili) kıymetli görünen sahte şey. gold clause A.B.D. tahvil karşllığının vadesi gelince altın ile ödenmesi şartını koşan madde. gold digger altın arayıcısı; argo erkeklerden para sızdırmaya çalışan kadın, slang fındıkçı. gold dust altın tozu. gold fever altın madeni arama deliliği, altın humması. gold foil altın varak, ince altın. gold leaf çok ince altın varak. gold mine altın madeni; servet kaynağı. gold rush altına hücum. gold standard para değerinde altını esas tutma usulü, altın esası. gold star mother harpte şehit olan askerin annesi. gold thread kılaptan, sırma tel. gold washer yıkayarak altını kumdan ayıran kimse veya alet. a heart of gold altın kalp, saf ve temiz kalp. old gold kahveren- gine çalan mat sarı renk.

gold coast

Afrika'da Altın Kıyısı .

golden

(s.) altın, altından yapılmış; altın renginde; çok kıymetli, fevkalade; gönençli. Golden Age Yunan ve Roma ef- sanelerinde geçen, insanların barış ve mutluluk içinde yaşadıkları eski bir devir; altın (çağ.) golden eagle kaya kartalı; altın kartal. golden fleece altın pösteki, (bak.) Argonaut. Golden Gate San Francisco körfezinin ağzı. Golden Horn (İstanbul'daki) Haliç . golden mean ılımlılık, itidal, ifrata kaç- mayış. golden rule Herkese iyilik et kaidesi . golden wedding evliliğin ellinci yıldönümü. Silence is golden. Sükut altındır.

goldenrod

(i.) Compositae familyasmdan uzun saplı bir sarı çiçek .

goldfinch

(i.) saka kuşu, (zool.) Carduelis carduelis; karabaşlı iskete; bunlara benzer birkaç sarı kuş .

goldfish

(i.) havuz balığı, kırmızı balık, (zool.) Carassius auratus.

goldilocks

(i.) sarı bukleli saçları olan kimse; düğünçiceği, (bot.) Ranunculus .

goldsmith

(i.) kuyumcu .

golf

(i.), (f.) golf oyunu; (f.) golf oynamak. golf club golf değneği; golf kulübü. golfer (i.) golf oyuncusu.

golgotha

(i.) Golgota, Hazreti İsa'nın çarmıha gerildiği yer; (k.h.) cefa çekilen yer .

goliard

(i.) ortaçağda Avrupa'da oradan oraya gezerek Latin yergi şiir veya şarkıarı yazıp söyleyen öğrenciler,

goliath

(i.) Hazreti Davud' un öIdürdüğü dev gibi adam, Calut .

golly

ünlem, (k.dili) Allah Allah !

golosh

(bak.) galosh.

gombroon

(i.) İran isi beyaz porselen .

gomorrah

(bak.) Sodom .

gonad

(i.), (anat.) yumurtalık veya erbezi .

gondola

(i.) gondol; Kuzey Amerika'ya mahsus dibi düz bir mavna; yolcular için balona takılan vagon; (d.y.) üstü açık yük vagonu.

gondolier

(i.) gondolcu .

gone

(bak.) go; (s.) ayrılmış; kaybolmuş; yok olmuş, mahvolmuş; öImüş; geçmiş; sevdalanmış, aşık olmuş. far gone çok ilerlemiş, ileri safhada; öIümün eşiğinde, bir ayağı çukurda . a gone feeling bitkinlik, baygınlık .

goneness

(i.) baygınlık, bitkinlik .

goner

(i.), (k.dili) kurtulması imkânsız olan kimse veya şey .

gonfalon

(i.) yatay bir direkten aşağıya doğru asılan bir çeşit bayrak. gon falonier' (i.) bu bayrağı taşıyan adam; orta çağda İtalya'da yüksek bir rütbe .

gong

(i.) gong, tokmakla vurulunca ses çıkaran yassı bir madeni alet.

goniometer

(i.) açıları öIçmeye mahsus alet; mimar gönyesi, goniometre.

gonorrhea

(i.), (tıb.) belsoğukluğu .

goo

(i.), A.B.D., argo yapışkan madde; çamur .

goober

(i.), A.B.D. Amerikan fıstığı .

good

(s.) (better, best) (i.), ünlem iyi, âIâ, güzel, hoş; uygun, münasip, yerinde; faydalı; doğru; hayır sahibi, kerim, cömert; uslu, itaatli; dini bütün; muteber; şerefli; sağlam, mükemmel, dolgun; çok, büyük; hünerli; güvenilir; hayırlı; bozulmamış; sıhhatli; (i.) salâh, iyilik, doğruluk; iyi ve hayırlı şey; hayır; fayda; menfaat, yarar; the ile iyi insanlar; ünlem, bazen very ile pekalâ. good and (k.dili) tamamen, çok. good breeding terbiye. Good day Merhaba. Günaydın. Allaha ısmarladık. Güle Güle. Good evening iyi akşamlar. Akşam şerifler hayrolsun. Tünaydın. good fellow iyi adam, iyi çocuk, hoşsohbet kimse. good fellowship (i.) sohbet, arkadaşlık. good for -e yarar; muteber; dayanır. good for a lira bir lira değe- rinde. good for nothing hiç bir işe yaramaz. Good for you ! Aferin ! Good gracious ! Allah Allah ! Tuhaf şey !l Good heavens ! Aman yarabbi ! Allah Allah ! good humor hoş mizaç; şakacılık. good looking (s.) yakışıklı, güzel; cazip. Good morning Günaydın. Sabah şerifler hayrolsun. good natured (s.) iyi huylu, yumuşak huylu. Good night İyi geceler. Allah rahatlık versin. good offices yardım, vasıta olma, ara bul ma (özellikle diplomatik konularda). good old days geçmiş iyi günler. good sense makul düsünüş, aklıselim. good-tempered (s.) iyi huylu, yumuşak başlı. good works hayır işleri, hasenat, sevap. a good long time bir hayli uzun zaman. a sood turn iyilik etme. a good while bir hayli zaman. good and angry epey kızgın. as good as hemen hemen, neredeyse; gerçekten. as good as dead hemen hemen öImüş gibi . as good as gold gerçekten altın gibi . Be good enough to come .(ing.) Gelmek lütfunda bulunun. for good veya for good and all temelli olarak, daimi olarak. He will come to no good . 0 adam olmaz. hold good geçerli olmak; değerini korumak. How good of you ! (ing.) Bu ne lütuf ! Çok naziksiniz . I have a good mind to... aklıma koydum, tasarladım, yapacağım. in good spirits neşeli, keyfi yerinde. make good başarmak, muvaffak olmak, adam olmak, sağlamlaştırmak; (zararını) ödemek. to the good kârdır . What's the good of it? Neye yarar?

goodby , good-bye

ünlem, (s.), (i.) Allaha Ismarladık. Hoşça kal. Güle güle. Selametle; (s.), (i.) veda .

goodly

(s.) güzel, hoş görünüşlü; büyük. goodliness (i.) iyilik, iyi huyluluk .

goodness

(i.), ünlem iyilik, güzellik; erdem, mükemmellik; cömertlik, ne- zaket; fazilet; faydalı kısım; ünlem Allah! Goodness knows! Allah bilir! For good ness' sake! Allah aşkına ! Thank good ness! Allaha şükür! have the goodness to lütfen, nezaketen . I wish to goodness aman, keşke, Allah vere.

goods

(i.), (çoğ.) eşya, mal; kumaş; gayri menkul eşya; A.B.D., argo gerekli vasıflar. goods train (ing.) marşandiz, yük katarı. deliver the goods A.B.D., (k.dili) beklenilen bir şeyi muvaffakıyetle yapmak. get the goods on argo suç delillerini elde etmek, elinde suç delilleri olmak .

goodwill

(i.), good will iyi niyet, hüsnüniyet, hayırhahlık; neşe; (ikt.) bir ticaret yerinin itibar ve müşteri ilişkileri gibi manevi değerleri. good-will ambassador iyi niyet elçisi.

goody

(i.), (k.dili), (s.), ünlem şekerleme, bonbon; (s.) sahte sofu; ünlem, (ç.dili) ne iyi. goody-goody (i.) hanım evlâdı .

gooey

(s.), (k.dili) yapışkan.

goof

(i.), (f.), argo ahmak kimse; hata; (f.) hata yapmak. goof up argo bozmak; becerememek, altüst etmek. goof off argo işten kaçınmak, atlatmak, başından atmak.

goofy

(s.), argo ahmak akılsız, budala; saçma.

googol

(i.), (mat.) 10100, onun yüzüncü kuvveti.

googolplex

(i.), (mat.) (10 1o) 100.

gook

(i.), A.B.D., argo çamur, balçık, yapışkan pislik; A.B.D., (asağ.) Endonezyalı.

goon

(i.), argo bir şantajcının adamı olan katil, kundakçı; işverenin grevcilere karşı şiddet kullanan adamı; ahmak kimse .

goop

(i.), A.B.D., (k.dili) yapıştırıcı madde; kaba kimse.

goose

(f.), argo poposuna vurmak.

goose

(i.) (çoğ. gooses) terzi ütüsü.

goose

(çoğ. geese) (i.) kaz, (zool.) Anser; kaz eti; budala kimse, ahmak kimse. goose egg argo sıfır. goose flesh tüyleri diken diken olmuş deri. goose step kaz adımı; Alman askerinin yürüyüşü. cook one's goose işini bozmak. fox and geese kör- ebe oyunu; bunu taklit ederek dama tahtası üstünde oynanan birkaç çesit oyun. kill the goose that lays the golden egg altın yumurtlayan kazı kesmek, işini kendi eliyle bozmak. red-breasted goose kızıl kaz, (zool.) Branta ruficollis.

gooseberry

(i.) bektaşi üzümü, (bot.) Ribes grossularia.

goosefoot

(i.) kazayağı, (bot.) Chenopodium .

gooseherd

(i.) kaz çobanı .

gooseneck

(i.) kaz boynu şeklinde şey .

goosequill

(i.) kaz kanadı tüyü; tüy kalem.

gopher

(i.), (zool.) Kuzey Amerika'ya mahsus birkaç çeşit sincap.

gordian knot

(mit.) kördüğüm; Büyük İskender'in çözemeyip kılıcı ile kestiği düğüm. cut the Gordian knot bir müşkülü olağanüstü bir şekilde halletmek .

gore

(i.), (f.) kan, pıhtılaşmış kan; (f.) boynuzla yaralamak .

gore

(i.), (f.) peş, üç köşeli parça (kumaş); (f.) kumaşı bu şekilde kesmek; peş koymak .

gorge

(f.) oburcasına çok veya çabuk yemek yemek, atıştırmak.

gorge

(i.) koyak, vadi, iki dağ arasındaki geçit; oburcasına yutulan şey; su yolunu tıkayan birikinti; tiksinti.

gorgeous

(s.) muhteşem, harikulade, parlak, debdebeli, göz kamaştırıcı. gorgeously (z.) muhteşem bir şekilde.

gorget

(i.) boğaz zırhı; zırhlı yakalık; adi yakalık, kadın yakası; gerdanlık; (zool.) bazen kuş boğazında bulunan ayırt edici renkli benek; (tıb.) taş çıkarmaya mahsus cerrah aleti.

gorgon

(i.), (mit.) kendisine her bakanın taş kesildiği farzolunan yılan saş1ı üç kadından biri, Gorgon; (k.h.) çirkin ve korkunç kadın.

gorgonzolacheese

İtalya'ya mahsus bir çeşit peynir.

gorilla

(i.), (zool.) en büyük cins maymun, goril; argo bir gangsterin şiddet için kullandığı yardımcı; amansız hırsız.

gormand

(bak.) gourmand .

gormandize

(f.) oburca yemek yemek, pek çok yemek .

gorse

(i.), (ing.) katırtırnağına benzer bir bitki, (bot.) Ulex europaeus.

gory

(s.) kanlı. gorily (z.) kanlı olarak.

gosh

ünlem Hay Allah!

goshawk

(i.) atmaca, çakırdoğan, (zool.) Accipiter gentilis; doğu atmacası, (zool.) Accipiter nisus.

gosling

(i.) kaz palazı, kaz yavrusu.

gospel

(i.) incili şerif; dört incilden biri; iyi haber, müjde; doğru söz, hakikat; akide. gospel truth asıl hakikat.

gospodin

(i.), Ru. bay (ecnebiler için).

gosport

(i.) bükülebilen bir cins konusma borusu (pilotlar veya odalar arasında kullanılır) .

gossamer

(i.), (s.) havada uçan ince örümcek ağı; örümcek ağı gibi ince kumaş; (s.) ince, hafif .

gossip

(i.), (f.) dedikodu, gevezelik, boş laf; dedikoducu kimse; (f.) dedikodu etmek, gevezelik etmek. gossiper (i.) dedikoducu kimse. gossipy (z.) dedikodulu (haber).

gossipmonger

(i.) dedikoducu kimse .

got

(bakınız) get; sahip olma: "He has got a fine library. (Güzel bir kütüphanesi var.)" mecburiyet belirtme: "I've got to go. Gitmem lâzım."

goth

(i.) Got, Got kavminden biri; kaba adam, barbar kimse .

gothic

(s.), (i.) Got'lara ait, Gotik; kaba, vahşi; Gotik yazıya ait; (i.) Got dili, Gotça; (mim.) Gotik tarzı; (matb.) Gotik yazı. Gothicism (i.) Gotik mimarisi; kabalık, barbarlık. Gothicize (f.) Gotik tarza uydurmak .

gotten

(bak.) get. ill-gotten gains haram para, hak edilmemiş kazanç.

gouache

(i.) zamklı suluboya; zamklı boya ile yapılmış resim.

goudacheese

bir çeşit hafif sarı peynir.

gouge

(i.), (f.) oluk ağızlı marangoz veya heykeltıraş kalemi; böyle kalemle oyma veya oyulan yer; A.B.D., (k.dili) hile, oyun; (f.) böyle kalem ile işlemek; A.B.D., (k.dili) değerinden daha pahalıya satmak, aldatmak, slang tuzluya satmak. gouge out oyup çıkarmak (göz).

goulash

(i.) Macarların tas kebabı, gulaş .

gourd

(i.) sukabağı, (bot.) Cucurbita pepo; kantar kabağı; bunların kabuğundan yapılan kap veya maşrapa. bitter gourd hanzal, (bot.) Citrullus colocynthis dish cloth gourd lif, (bot.) Cucurbita luffa. snake gourd yılan kabağı, (bot.) Trichosanthes angunia .

gourmand

(i.) boğazına düşkün kimse; eski obur kimse.

gourmandise

(ing,), (bak.) gormandize.

gourmet

(i.) ağzının tadını bilen kimse.

gout

(i.), (tıb.) gut hastalığı; damla, katre. gouty (s.) gut hastalığına tutulmuş. goutily (z.) gut hastalığına tutulmuş olarak. goutiness (i.) gut hastalığına tutulma.

gov

(kıs.) governor, government.

govern

(f.) idare etmek, hükümet sürmek; terbiye etmek; hâkim olmak, elinde tutmak; çevirmek, kullanmak; yönetmek; gram almak, ile kullanılmak. governable (s.) idare olunabilir.

governance

(i.) yönetim, idare.

governess

(i.) mürebbiye, çocuğa evde ders veren kadın, öğretmen .

government

(i.) idari teşkilat, hükümet; yönetim, idare, hüküm; yönetme, hükümet sürme, idare etme; hükümet erkanı; memleket, devlet. government house (ing.) hükümet konağı. Government Issue A.B.D. devletin sağladığı levazım. government papers, government securities devlet tahvilatı. form a government kabine kurmak, governmental devlete ait, devlet ile ilgili

governor

(i.) idare eden kimse; vali; (b.h.), A.B.D. eyalet reisi; argo patron, baba; (mak.) düzengeç . governor's council bir eyaletin idare heyeti. governor general (i.), (ing.) genel vali, governorship idarecilik valilik

gown

(i.), (f.) kadın elbisesi, özellikle gecelik; robdosambr; avukat veya profesör cüppesi, resmi elbise, biniş; (f.) elbise giydirmek. town and gown şehir halkı ve üniversite cemiyeti.

gownsman

(i.) binişli kimse (avukat, hakim, profesör, hoca, papaz).

goy

(i.),(aşağ.) Musevi olmayan kimse (özellikle Museviler arasında kullanılır).

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL