NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

goo ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: goo
Bulunan Sonuç: 25

goo

(i.), A.B.D., argo yapışkan madde; çamur .

goober

(i.), A.B.D. Amerikan fıstığı .

good

(s.) (better, best) (i.), ünlem iyi, âIâ, güzel, hoş; uygun, münasip, yerinde; faydalı; doğru; hayır sahibi, kerim, cömert; uslu, itaatli; dini bütün; muteber; şerefli; sağlam, mükemmel, dolgun; çok, büyük; hünerli; güvenilir; hayırlı; bozulmamış; sıhhatli; (i.) salâh, iyilik, doğruluk; iyi ve hayırlı şey; hayır; fayda; menfaat, yarar; the ile iyi insanlar; ünlem, bazen very ile pekalâ. good and (k.dili) tamamen, çok. good breeding terbiye. Good day Merhaba. Günaydın. Allaha ısmarladık. Güle Güle. Good evening iyi akşamlar. Akşam şerifler hayrolsun. Tünaydın. good fellow iyi adam, iyi çocuk, hoşsohbet kimse. good fellowship (i.) sohbet, arkadaşlık. good for -e yarar; muteber; dayanır. good for a lira bir lira değe- rinde. good for nothing hiç bir işe yaramaz. Good for you ! Aferin ! Good gracious ! Allah Allah ! Tuhaf şey !l Good heavens ! Aman yarabbi ! Allah Allah ! good humor hoş mizaç; şakacılık. good looking (s.) yakışıklı, güzel; cazip. Good morning Günaydın. Sabah şerifler hayrolsun. good natured (s.) iyi huylu, yumuşak huylu. Good night İyi geceler. Allah rahatlık versin. good offices yardım, vasıta olma, ara bul ma (özellikle diplomatik konularda). good old days geçmiş iyi günler. good sense makul düsünüş, aklıselim. good-tempered (s.) iyi huylu, yumuşak başlı. good works hayır işleri, hasenat, sevap. a good long time bir hayli uzun zaman. a sood turn iyilik etme. a good while bir hayli zaman. good and angry epey kızgın. as good as hemen hemen, neredeyse; gerçekten. as good as dead hemen hemen öImüş gibi . as good as gold gerçekten altın gibi . Be good enough to come .(ing.) Gelmek lütfunda bulunun. for good veya for good and all temelli olarak, daimi olarak. He will come to no good . 0 adam olmaz. hold good geçerli olmak; değerini korumak. How good of you ! (ing.) Bu ne lütuf ! Çok naziksiniz . I have a good mind to... aklıma koydum, tasarladım, yapacağım. in good spirits neşeli, keyfi yerinde. make good başarmak, muvaffak olmak, adam olmak, sağlamlaştırmak; (zararını) ödemek. to the good kârdır . What's the good of it? Neye yarar?

goodby , good-bye

ünlem, (s.), (i.) Allaha Ismarladık. Hoşça kal. Güle güle. Selametle; (s.), (i.) veda .

goodly

(s.) güzel, hoş görünüşlü; büyük. goodliness (i.) iyilik, iyi huyluluk .

goodness

(i.), ünlem iyilik, güzellik; erdem, mükemmellik; cömertlik, ne- zaket; fazilet; faydalı kısım; ünlem Allah! Goodness knows! Allah bilir! For good ness' sake! Allah aşkına ! Thank good ness! Allaha şükür! have the goodness to lütfen, nezaketen . I wish to goodness aman, keşke, Allah vere.

goods

(i.), (çoğ.) eşya, mal; kumaş; gayri menkul eşya; A.B.D., argo gerekli vasıflar. goods train (ing.) marşandiz, yük katarı. deliver the goods A.B.D., (k.dili) beklenilen bir şeyi muvaffakıyetle yapmak. get the goods on argo suç delillerini elde etmek, elinde suç delilleri olmak .

goodwill

(i.), good will iyi niyet, hüsnüniyet, hayırhahlık; neşe; (ikt.) bir ticaret yerinin itibar ve müşteri ilişkileri gibi manevi değerleri. good-will ambassador iyi niyet elçisi.

goody

(i.), (k.dili), (s.), ünlem şekerleme, bonbon; (s.) sahte sofu; ünlem, (ç.dili) ne iyi. goody-goody (i.) hanım evlâdı .

gooey

(s.), (k.dili) yapışkan.

goof

(i.), (f.), argo ahmak kimse; hata; (f.) hata yapmak. goof up argo bozmak; becerememek, altüst etmek. goof off argo işten kaçınmak, atlatmak, başından atmak.

goofy

(s.), argo ahmak akılsız, budala; saçma.

googol

(i.), (mat.) 10100, onun yüzüncü kuvveti.

googolplex

(i.), (mat.) (10 1o) 100.

gook

(i.), A.B.D., argo çamur, balçık, yapışkan pislik; A.B.D., (asağ.) Endonezyalı.

goon

(i.), argo bir şantajcının adamı olan katil, kundakçı; işverenin grevcilere karşı şiddet kullanan adamı; ahmak kimse .

goop

(i.), A.B.D., (k.dili) yapıştırıcı madde; kaba kimse.

goose

(f.), argo poposuna vurmak.

goose

(i.) (çoğ. gooses) terzi ütüsü.

goose

(çoğ. geese) (i.) kaz, (zool.) Anser; kaz eti; budala kimse, ahmak kimse. goose egg argo sıfır. goose flesh tüyleri diken diken olmuş deri. goose step kaz adımı; Alman askerinin yürüyüşü. cook one's goose işini bozmak. fox and geese kör- ebe oyunu; bunu taklit ederek dama tahtası üstünde oynanan birkaç çesit oyun. kill the goose that lays the golden egg altın yumurtlayan kazı kesmek, işini kendi eliyle bozmak. red-breasted goose kızıl kaz, (zool.) Branta ruficollis.

gooseberry

(i.) bektaşi üzümü, (bot.) Ribes grossularia.

goosefoot

(i.) kazayağı, (bot.) Chenopodium .

gooseherd

(i.) kaz çobanı .

gooseneck

(i.) kaz boynu şeklinde şey .

goosequill

(i.) kaz kanadı tüyü; tüy kalem.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL