NE ARAMIŞTINIZ?
Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.
(z)., sadece to and fro şeklinde öteye beriye, aşağı yukarı.
(i)., (f). rahip cüppesi; cüppe; iş gömleği, iş elbisesi; redingot; frak; redingota benzer asker ceketi; kadın elbisesi, rop; (f). cüppe giydirmek, papaz tayin etmek. frock coat redingot, frak.
(i). kurbağa; at tırnağının içi; (d.y). rayların çaprazvari kavuştukları noktadaki X şeklinde ray tertibatı, makas göbeği; kordonla kumaş kenarına yapılmış olan düğme iliği; çiçekleri dik tutmak için vazo içine konan ağır bir tutucu. frog in the throat ses kısılması. trae frog yeşilbağa, (zool). Hyla arborea. frog kick spor kurbağalama yüzüş. frogman (i). kurbağa adam.
(i)., (f). (icked, icking) (s). eğlence; coşma, neşe; (f). gülüp eğlenmek, (başkasına) oyun oynamak; (s). neşeli, şen, canlı, hayat dolu. frolicsome (s). eğlenceyi seven, şen.
edat den, dan, den dolayı. from above yukarıdan, gökten. from childhood çocukluktan beri. from ten to twenty ondan yirmiye kadar, on ile yirmi arasında. as from -dan başlayarak, itibaren.
(i). eğreltiotu yaprağı; hurma yaprağı; bileşik yaprak.
(i)., (s)., (f). ön, baş; ön taraf, ön saf; (bir arsanın) yol kenarı; birleşik hareket grubu, cephe; hareket sahası, mücadele alanı; başkan, sözcü; gizli maksatları örtmek için kullanılan kurum veya şahıs; cüret; takdir; (otelde) sıra kendisinde olan vale; (meteor). (soğuk veya sıcak) hava bölgesinin ön cephesi; kolalı gömlek göğüslüğü; (s). öndeki; (f). yönelmek; karşı gelmek; karşılamak.front bench (ing). (pol). (Parlamentoda) ön sıralar, parti liderleri. front line (ask). cephe. front matter (matb). kitabın asıl metinden önceki sayfaları. front office başmüdürlük. front page baş sayfa. go to the front cepheye gitmek. present a bold front cesaret göstermek.
(i). binanın cephesi, arsanın sokağa bakan tarafı, cephe.
(i)., (s),, (anat). alın çatkısı; alın kemiği; (kil). mihrap örtüsü; (s). alna ait, alında olan. frontal attack cepheden taarruz.
(i). hudut, sınır, hudut bölgesi; yerleşilmemiş bölge, boş bölge; ilimde keşif sahası.
(i). kitabın basındaki resimli veya süslü sayfa; yapı cephesi binanın yüzü.
(i). alın bağı; hayvan alnı.
(i)., (A.B.D). argo Lirıiversitede birinci sınıf örencisi.
(i). (parmak, yüz, kulak) soğuk ısırması.
(s). donmuş, soğuktan çürümüş.
(i). keklerin üzerine konan şekerli karışım.
(i). cam üstünde buz tutmasından meydana gelen çiçek şekilleri, buz çiçekleri; buz çiçeklerinin taklidi olarak maden üzerine yapılan süsler.
(s). don ve ayaz gibi soğuk; buz tutmuş, don yemiş, kırağı düşmüş; soğuk, mesafeli, cana yakın olmayan; saçı ağarmış, kır saçlı. frostily (z). çok soğuk bir şekilde. frostiness (i). soğuk, don.
(i)., (f). donma; ayaz, don, kırağı; soğuk davranış; argo başarısızlık, muvaffakıyetsizlik; (f). dondurmak, kırağı tutmak; şekerli bir karışımla kaplamak (pasta); donmak; buz tutmak. frost line toprağın azami buz tutma derinliği.
(i)., (f). köpük; boş laf, saçma; (f). köpürtmek; köpük püskürtmek; köpürmek, köpük bağlamak. frothy (s). köpüklü.
(i). hışırtı; (k).dili şıklık taslama.
(s). ters, aksi, inatçı, asi, serkeş. frowardly (z). terslikle. frowardness (i). terslik.
(f)., (i). kaşlarını çatmak; hiddetle bakmak; (i). kaş çatma, hiddetli bakış. frown on uygun görmemek; menetmek. frowningly (z). kaşlarını çatarak, memnun olmadığını belirterek; hiddetle.
(s). dağınık, şapşal, pasaklı, kirli; çirkin; küf kokulu.
(bak). freeze.
(s). donmuş, buz kesilmiş; kalpsiz, soğuk; dondurulup konserve edilmiş. frozen assets donmuş mevduat. frozen credits donmuş krediler. frozen prices donmuş fiyatlar.
Alışveriş Sepetiniz