NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

can ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: can
Bulunan Sonuç: 105

can

(i)., (f). (ed,-ning) konserve kutusu, teneke kutu; çöp tenekesi; ABD, argo hapishane; argo yüznümara; argo kaba et; (f). konserve yapmak; kutulara doldurmak; ABD, argo kovmak, işine son vermek, slang sepetlemek; argo filime veya teybe almak. Can it I Yeter be I

can

(f). (could) (-ebil-)., yapmak imkânı (nda) olmak: Can you do thiswork ? Bu işi yapabilir misin? I couldn't find my tie. Kravatımı bulamadım. (Can fiilinin gelecek zamam yoktur; yerine will be able to kullanılır); (k).dili izinli olmak: Can I go ? Gideyim mi ?

can

(kıs). Canada, Canadian.

can buoy

koni biçiminde şamandıra.

can't

(kıs). cannot.

canaan

(i)., (K.M). Kenân Diyarı, vaat edilmiş üIke; cennet; Filistin.

canada

(i). Kanada.

canadian

(i)., (s). Kanadalı; (s). Kanada ile ilgili.

canaille

(i). ayaktakımı, aşağı tabaka, sefiller.

canal

(i). kanal; su yolu; (anat). içinden damar, sinir veya su geçen kanal. Canal Zone Panama Kanalı mıntıkası.

canaliculus

(i)., (anat). kanalcık.

canalize

(f). kanal açmak, çıkıs yolu açmak; kanallara sevketmek; (tıb) kanal açarak cerahati akıtmak. canaliza'tion (i). kanal açma.

canape

(i). kanape, üzerine peynir, ançuez veya salam konmuş küçük ekmek.

canard

(i). uydurma, asılsız haber.

canary

(i). kanarya kuşu, (zool). Serinus canarius; kanarya sarısı; Kanarya adalarında yapılan bir çeşit tatlı beyaz şarap. canary flower kanarya çiçeği, (bot). Tropaeolum peregrinum. canary grass kanarya otu, (bot). Phalarus canariensis. canary seed kuş yemi. canary yellow kanarya sarısı. Canary Islands Kanarya adaları.

canasta

(i)., iskambil kanasta.

canberra

(i). Canberra, Avustralya nın başkenti.

canc

(kıs). cancelled.

cancan

(i). kankan, hareketli bir Fransız dansı.

cancel

(f)., (i). üstüne çizgi çekmek, silmek; iptal etmek; geçersiz hale koymak; (matb). çıkarmak; (mat). kısaltmak; (i). çizgi çekme, silme, iptal; çıkarma. cancela,tion (i). iptal etme; işaretleme; iptal olunan şey; çıkarma.

cancellate, cancellous

(s)., (anat). bünyesi sünger gibi olan.

cancer

(i)., (tıb). kanser; (b.h)., (astr). Yengeç Burcu. cancera'tion (i). kanserleşme.cancerous (s). kanser gibi, kanserli.

candelabrum

(i). (çoğ -bra, -brums) üstü işlemeli kollu şamdan.

candent

(s)., eski ısıdan parlayan, hararetten beyazlaşmış.

candid

(s). samimi, içten; tarafsız; dürüst, riyasız. candid camera photographs kusurları gizlemeyen fotoğraflar. candidly (z). samimiyetle, tarafsızca. candidness (i). samimiyet, dürüstlük.

candidacy

(i). adaylık.

candidate

(i). aday, namzet; talip. candidateship (i). adaylık, namzetlik.

candied

(s). şekerlenmiş; şekerleme haline konmuş; şeker gibi kristalleşmiş; tatlı dilli, dil döken.

candle

(i)., (f). mum; (f). (yumurtaları) ışığa tutarak muayene etmek. Peter doesn-t hold a candle to Mary. Peter, Mary'nin eline su dökemez. burn the candle at both ends fazla çalışmak; gece gündüz eğlenmek.

candle-power

(i). mum (ışık öIçü birimi).

candlelight

(i). mum ışığı.

candlestick

(i). şamdan.

candlewick

(i). mum fitili.

candor ing candour

(i). samimiyet, açık kalplilik; dürüstlük; tarafsızlık.

candy

(i)., (f). şeker, bonbon, şekerleme, çikolata; (f). şekerleme yapmak; şerbet içinde kaynatmak; şekerleme haline getirmek. candy pull akide şekerine benzer bir şekerin yapılışı nedeniyle gençlerin toplanması.

candytuft

(i). hardal çiçeğine benzeyen bir çiçek, iberide, (bot). Iberis amara.

cane

(i)., (f). baston, değnek; kamış, bambu, şekerkamışı; boğürtlen veya ahududunun sapı; (f). baston ile dövmek; kamışla kaplamak, hasırlamak. canebrake (i). kamışlık. cane mill şekerkamışı değirmeni. cane sugar şekerkamışından yapılmış şeker. rattan cane benekli hintkamışı, (bot). Calamus rotang.

canea

(i). Girit adasının merkezi olan Hanya şehri.

canephora

(i). eski Yunan ayinlerinde başının üstünde sepet taşıyan kız; başında yastığa benzer bir şekil bulunan kız heykeli.

cangue

(i). ,Cin'de eskiden mahkumların boyunlarına geçirilen bir çeşit boyunduruk.

canicular

(s)., (astr). Köpek Burcuna ait; Ağustosun en sıcak günlerine ait.

canine

(s)., (i). köpek ve kurt gibi, köpek cinsine ait; (anat). köpekdişine ait; (i)., (zool). köpekgillerden bir hayvan, köpek; köpekdişi. canine tooth köpekdişi.

canis major

Büyük Köpek takımyıldızı.

canister

(i). çoğunlukla madenden yapılmış olan çay, kahve vb kutusu.

canker

(i)., (f)., (tıb). ağızda meydana gelen yara, pamukçuk; yozlaştıran herhangi bir şey; atların tabanlarında hâsıl olan yara; bitkilerin gövdelerinde görülen bir hastalık; (f). pamukçuk hâsıl etmek; çürütmek, tedricen mahvetmek; pamukçuğa tutulmak; çürümek, mahvolmak.

cankerous

(s). yer yer çürümekte olan; pamukçuk cinsinden; pamukçuk hâsıl eden; yozlaştıran.

canna

(i)., (bot). kana.

cannabin

(i)., (kim). kannabin.

cannabis

(i). kendir, kenevir, haşiş.

canned

(s). konserve halinde muhafaza edilmiş; argo önceden hazırlanmış, önceden söylenmiş, bir yenilik getirmeyen; argo kovulmuş, yol verilmiş; argo banda alınmış, plağa doldurulmuş (müzik).

cannel coal

linyit kömürü.

canner

(i). konserveci, konserve yapan kimse.

cannery

(i). konserve imalâthanesi, konserve yapılan yer.

cannibal

(i)., (s). yamyam; kendi cinsinin etini yiyen herhangi bir hayvan; (s). yamyamlıkla ilgili. cannibalism (i). yamyamlık.

cannibalize

(f). bir diğerini tamir etmek için bozulmuş araba, uçak vb'nden parçalar almak.

cannikin

(i). ufak teneke kutu, küçuk su kabı; tahta kova.

canning

(i). konserve yapma.

cannon

(i)., (f), top; (mak). bir şaft üzerinde serbestçe hareket eden (mil); bilardo oyununda karambol; koşum takımında bir çeşit gem; (zool). incik kemiği; (f). topa tutmak, top atmak, bombardıman etmek; gülle gibi fırlatmak. cannon ball gülle. cannon bone incik kemiği. cannon fodder (ölmek ihtimali ile) savaşa giden askerler. cannon shot top ateşi; top menzili.

cannonade

(i).,(f). top ateşi, bombardıman; (f). topa tutmak; bombardıman etmek.

cannoneer

(i). topçu.

cannot

(f). -amaz,-amam, -amazsın(ız), -amayız, -amazlar (Anlamı vurgulamak gerektiğinde can not olarak ayrılır; konuşma dilinde çoğu zaman can't şeklinde kullanılır.)

cannula

(i)., (tıb). vücuttan su çek meye veya vücuda ilaç zerketmeye mahsus tup veya boru; kanül.

canny

(s). dikkatli, uyanık; tedbirli ihtiyatlı; açıkgöz; zeki anlayışlı; hünerli, becerikli; tutumlu, idareli; sessiz, sakin; kuytu, rahat; cazip, çekici, zarif, hoş.

canoe

(i), hafif sandal, kano. Paddle your own canoe. Kendi işini kendin gör.

canon

(bak). canyon.

canon

(i). kilise kanunu; kanun, nizam, düzen; miyar, ölçüt, kriter; Hiristiyan kilisesince Kitabı Mukaddes'in bir bölümü olarak kabul edilen kitapların toplamı; kilisece kabul edilen azizlerin listesi; herhangi bir dinin kutsal kitapları; (müz). kanon; 48 puntoluk matbaa harfi; bir katedral veya kilisenin ozel heyeti üyesi. canon law fıkıh, ahkâm-ı diniye.

canonical

(s). standart, kabul edilmiş, kilise kanununa göre; dini esaslara ait; Kitabı Mukaddes'in bir kısmı olan; meşru, kabul edilmiş. canonically (z). dini esaslara uyarak.

canonicity

(i). bir yazının kilisece Kitabı Mukaddes'in bir bölümü olarak kabul edilip edilmemesi.

canonist

(i). fıkıh bilgini, fakih.

canonize

(f). öImüş bir kimseyi kilisece kabul edilen azizler listesine dahil etmek; takdis etmek, yüceltmek; muteber addetmek. canoniza'tion (i). azizlik mertebesine yükseltme.

canonry, canonship

(i). bir katedral veya kilise özel heyeti üyeliği; bu üyeler grubu.

canopener

teneke açacagı, konserve açacagı.

canopy

i, f gölgelik, sayeban, sayvan, kubbe; gök kubbe; f gölgelemek; kaplamak, ustunü örtmek

canorous

(s). ahenkli, uyumlu.

canst

eski can yardımcı fiilinin ikinci tekil şahıs şekli.

cant

(i)., (f). meyil; şiv; yatay kesit; (f). eğmek, şivlendirmek, meylettirmek; ani bir hareketle fırlatmak; eğilmek, meyletmek, bükülmek; dönmek.

cant

(i),, (f). yapmacık; riyakârlık, samimiyetsizlik; belirli bir zümre, grup veya partiye mal olmuş kelime veya sözler; argo; (f). riyakâr bir şekilde konuşmak: dinsel konularda samimiyetsizce davranmak; murailik etmek; dilenmek, sesine bir ahenk vererek dilenmek.

cant hook

kütükleri devirmeye mahsus ucunda madeni kancası olan tahta kaldıraç.

cantabile

(s)., (müz). nağmeli.

cantabrigian

(s). Cambridge ile ilgili; Cambridge üniversitesine ait.

cantaloupe, cantaloup

(i). kantalup kavunu, üstünde dilim çizgileri olan çok lezzetli küçük bir kavun.

cantankerous

(s). huysuz, aksi, geçimsiz. cantankerously (z). huysuzluk yaparak. cantankerousness (i). huysuzluk, aksilik.

cantata

(i)., (müz). kantat, kısa bir oratoryoyu andıran beste; bestelemek için yazılan şiir.

cantatrice

(i). (çoğ. -ci) kadın şarkıcı, şantoz.

canteen

(i). matara; kantin, büfe; ordu satış kooperatifi; (ask). yemek takımlarının içinde durduğu göz veya sandık.

canter

(i)., (f). eşkin gidiş (at); (f). eşkin gitmek; eşkin sürmek.

canterbury bell

bir çeşit çançiçeği, (bot). Campanula medium.

cantharis

(i). (çoğ -tharides) (ecza). kuduzböceğinden yapılan bir ilâç; kuduzböcegi, (zool). Cantharis.

canticle

(i). mezmurların bestelenmiş şekli, ilâhi; (b.h)., (çoğ). Süleyman;ın neşideleri.

cantilever

(i)., (mak). dirsek, yalnız bir ucu destekli olan kol; binanın dışarıya çıkık olan kısmı. cantilever bridge her biri bir ayak üzerinde dengeli oturan iki parçadan ibaret köprü.

cantillate

(f). tilâvet etmek, Kur'an ı nağme ile okumak.

cantle

(i). eyerin arka kaşı; köşe; parça bölüm.

canto

(i). uzun bir şiirin bolumlerinden biri; kıta.

canton

(f). idari bölümlere ayırmak, kantonlara ayırmak; (kanton ) askerleri konaklatmak. cantoral (s). kantonlara ayırmayla ilgili.

canton

(i). Kanton. Canton crepe ince ve hafif bir cins krep ipekli kumaş. Canton flannel bir yüzü tüylü pamuklu kumaş. Cantonese' (i). Güney ,Çinli; Güney çin dili.

canton

(i). kanton, eyalet; bir bayrağın bölümü.

cantonment

(i). askerlerin sevkedildiği büyük kamp; askeri bölge veya karargâh; kışla.

cantor

(i). sinagog ayinlerinde taganni edenlerin lideri.

cantus

(i)., (müz). dini musiki; şarkı, melodi. cantus firmus (müz). çok sesli bir parçanın bölümlerinin eklendiği esas musiki parçası.

canuck

(i)., argo Kanadalı, Kanadalı Fransız.

canvas

(i). yelken bezi, çadır bezi; çadır; yelken; kanaviçe; (güz). (san). tuval; tuval üzerine yapılmış resim. canvasback (i). Kuzey Amerika'ya mahsus yabani ördek. under canvas ,çadırda; yelken açmış.

canvass

(f)., (i). kapı kapı dolaşarak oy veya sipariş toplamak; tetkik etmek, incelemek; soruşturmak; muzakere etmek, tartışmak; (i). sipariş toplama; oy toplama; tetkik, inceleme; soruşturma; seçim kampanyası. canvasser (i). sipariş veya oy toplayan kimse; tetkik eden kimse.

canyon, canon

(i). kanyon, sarp kenarları olan vadi, derin vadi.

canzone

(i)., (it)., (müz). (çoğ. -ni) italyan tarzı bestelenmiş bir çeşit lirik şiir; balad veya şarkı.

canzonet

(i)., (it)., (müz). kısa, hafif ve neşeli şarkı.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL