NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

ap ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: ap
Bulunan Sonuç: 173

ap

(kıs). April, Apostle.

apace

(z). çabuk, süratle.

apache

(i). ABD' nin güneybatısında bulunan Kızılderili kabile gruplarından biri; (k.h.). pariste gece soyguncusu,külhanbeyi, apaş.

apart

(z)., (s). ayrı, bir tarafa, bir yana, bir tarafta; münferit olarak, birbirinden ayrı; bağımsız olarak, müstakil bir şekilde; parça parça; (s). ayrı, farklı. drift apart sürüklenmek ; uzaklaşmak; tedricen ayrı düşmek.,set apart ayırmak, bir tarafa koymak, tahsis etmek. take apart sökmek, parçalara ayırmak. tell apart birbirinden ayırmak. tefrik etmek.

apartheid

(i). Güney Afrika'da ırk ayırımı.

apartment

(i). apartman dairesi. apartment house apartman.

apathetic

(s)., duygusuz, hissiz, Iâkayt, kayıtsız, ilgisiz; soğuk, cansız.

apathy

(i). duygusuzluk, duyumsamazlık , hissizlik, kayıtsızlık; soğukluk, cansızlık.

ape

(i)., (f)b kuyruksuz veya kısa kuyruklu maymun; maymun; mukallit kimse, taklitçi; (f). taklit etmek.

apeak

(z)., (den) dikey olarak, amudi olarak, apiko.

apeman

insana benzeyen primat.

apercu

(i). bakış, nazar; özet, hulâsa, plan.

aperient

(s)., (i)., (tıb). müshil, laksatif; (i). müshil tesiri yapan ilaç veya yiyecek.

aperitif

(i). aperitif, yemekten evvel içilen iştah açıcı içki.

aperture

(i). delik, gedik, menfez; fotoğraf makinesinde merceklere giren ışığı ayarlamak için genişletilip daraltılabilen delik; (geom). birbirini çapraz kesen iki doğrunun arası.

apery

(i). taklitçilik.

apetalous

(s). yapraksız (çiçek).

apex

(i). doruk, zirve, tepe, uç; (geom). açının tepesi; (astr). apeks, güneş hareketinin hedef noktası.

aphasia

(i)., (tıb). afazi, söz yitimi. auditory aphasia söz sağırlığı.

aphelion

(i)., (astr). bir gezegen veya bir kuyruklu yıldız yörüngesinin güneşten en uzak olan ucu, afel, evc, yeröte.

aphid

(i)., (zool). yaprak biti.

aphonia

(i)., (tıb). afoni, ses kısılması.

aphorism

(i). vecize, darbımesel. aphoristic (s). darbımesel kabilinden.

aphoristic

(s). darbımesel kabilinden.

aphotic

(s). Işıksız.

aphrodisiac

(s)., (i). cinsel arzu uyandıran; (i). cinsel arzu uyandıran ilaç veya gıda maddesi.

aphtha

(i)., (tıb). pamukçuk.

aphthousfever

aft, aft humması.

aphyllous

(s). yapraksız.

apian

(s). arılarla ilgili.

apiarist

(i). arı yetiştiren kimse.

apiary

(i). arı kovanlarının bulunduğu yer, arı kovanı.

apices

(bak). apex.

apiculture

(i). arıcılık.

apiece

(z). parça başına, her biri, her birine, tane olarak.

apish

(s). maymun gibi, maymunumsu; aşırı taklitçi apishly (z). maymun gibi; taklit ederek. apishness (i). taklitçilik.

aplanatic

(s). sapmasız (mercek).

aplasia

(i)., (fıb). bir uzvun tam gelişmemesi.

aplomb

(i). kendine aşırı güven, nefsine itimat.

apnoea

(i). soluk almanın dinmesi.

apocalypse

(i). vahiy; keşif; ifşa olunma. apoc'alyp'tic (s). vahye ait. apocalyptically (z). vahiy şeklinde, vahiy ifade ederek.

apocopate

(f). kelime sonundan bir veya birkaç harfi kaldırmak. apocopate (s). son harfi veya sesi kaldırılmış (kelime). apocope (i). kelime sonundan bir veya birkaç harfi kaldırma.

apocope

(i). kelime sonundan bir veya birkaç harfi kaldırma.

apocrypha

(i). Eski Ahit'e bağlı olup İbranice metinleri bulunmadığı için herkesSe Kitabı Mukaddes'in metnine dahil edilmeyen ve bazı kiliselerce mukaddes kabul edilen bir takım kitaplar, apokrifa. apocryphal (s). apokrifaya ait; doğruluğu kabul edilmeyen; sahte, uydurma, sonradan uydurulmuş.

apodal

(s).ayaksız hayvanlarla ilgili.

apodictic

(s). sabit, belli, itiraz kaldırmaz, müsellem.

apodosis

(i)., (gram). şart cümlesinin ikinci kısmı, ceza.

apogee

(i)., (astr). bir gök cisminin (özellikle ayın) yörüngesinin yeryüzünden en uzak noktası, apoje; doruk, zirve.

apogeotropism

(i)., (bot). bitkinin topraktan yükseğe büyüme eğilimi.

apollo

(i). Apollo; çok yakışıklı genç adam.

apollyon

(i). cehennemin en derin çukuru Gayya-nın bekçisi, zebani.

apologetic

(i). özür dileme. apologetic (s). özür dileyen, af talep eden, itizar beyan eden; savunma şeklinde olan. apologetically (z). özür diler gibi; mazeret beyan ederek. apologetics (i) dini inançları savunan ilahiyat dalı.

apologia

(i). kendini mazur göstermek için yazılan yazı, savunma, müdafaa.

apologist

(i). yazılı veya sözlü olarak bir şahıs veya fikri savunan kimse, müdafi, apolojist.

apologize

(f). özür dilemek, tarziye vermek, itizar etmek, mazeret beyan etmek; yazılı veya sözlü olarak savunmak.

apologue

(i). ahlâki hikâye, içinden kıssadan hisse çıkarılan hikâye; alegori.

apology

(i). özür, tarziye, itizar; mazeret; savunma, müdafaa; yetersiz bir örnek veya taklit.

aponeurosis

(i)., (anat). vücudun bazı yerlerinde bulunan mukavim bir deri, akderi, akortü.

apophasis

(i)., (kon). san bir konu hakkında konuşmayı inkâr ederek bahsetme.

apophthegm

(bak). apothegm.

apoplectic

(s). inme veya felce ait; felce meyilli. an apoplectic fit inme gelmesi, felç inmesi.

apoplexy

(i). inme, nüzul, felç.

aport

(z).,(den). sol tarafa, sol tarafta, iskeleye, iskelede.

aposiopesis

(i)., (kon). (san). sözünü birdenbire yarıda bırakma.

apostasy

(i). irtidat, din değiştirme; bir partiden başka bir partiye geçme; esas doktrinden cayma, prensip ve inançlarında değişiklik yapma.

apostate

(i). (s). din değiştiren kimse; siyasi parti veya inancını değiştiren kimse; s din değiştiren, mürtet.

apostatize

(f). irtidat etmek, dininden dönmek; fikir veya prensiplerinde değişiklik yapmak.

aposteriori

(Lat). (man). aposteriori, sonsal .

apostil

(i). (not)., haşiye, derkenar.

apostle

(i). oniki havariden biri, apostol; herhangi bir ahlaki reform hareketinin öncüsü; Mormon kilisesi idare heyeti üyelerinden biri.

apostleship

(i). havarilik.

apostolate

(i). havarilik makamı ve görevi.

apostolic

(s). oniki havariden birine ait; havarilerin özelliğini taşıyan; Papa'ya ait. apostolically (z). havarilere has bir şekilde.

apostrophe

(i). tepeden virgül, kesme, apostrof; (kon). (san) nutuk esnasında appeal orada bulunmayan belirli bir şahsa hitaben söylenen sözler.

apostrophize

(f). bir söylevde hazır bulunmayan bir şahsa hitap etmek.

apothecary

(i). eczacı. apothecaries' measure eczacı ölçüsü. apothecaries' weight eczacı tartısı.

apothegm

(i). vecize.

apothem

(i). (geom). iç yarıçap, yanal yükseklik.

apotheosis

(i). ilâhlaştırma, tanrılaştırma; bir şahsı veya prensibi aşırı derecede yükseltme; kutsal kabul edilen fikir veya ideal.

apotropaic

(s). kötülüğe karşı koruyucu.

appalachian mountains

Appalaş dağları

appall

(ing). appal (f). dehşete düşürmek , korkutmak, yeise düşürmek. appalling (s). korkunç, müthiş. appallingly (z). dehşete düşürecek kadar.

appanage

(i). kral tarafından hanedana mensup olanlara irat ve maaş olarak tahsis olunan arazi veya para; has, tımar; bir kimsede yaradılıştan mevcut olan kabiliyetler , fıtri istidat.

apparatus

(i). takım, aletler, cihaz, makine, levazım, aygıt; politik bir örgütün bir kısmı. apparatus criticus (Lat). edebi çalışmalarda kullanılan kitaplar vb; bir eserin derkenarı.

apparel

(i)., (f). esvap, elbise, kıyafet, kılık, kisve: (f). giydirmek, donatmak, teçhiz etmek.

apparent

(s). kolay anlaşılır, idrak edilir; açık, vazıh; gözle görülebilir, meydanda olan, ortada olan; zahiri, görünüşte olan. heir apparent taht, unvan vb'nin vârisi. apparent time mahalli saat. apparently (z). görünüşte, galiba; güya. apparentness (i). açıklık, vazıh oluş; meydanda oluş.

apparition

(i). hayalet, görüntü, tayf; gözle görülen şey, vaka, olay, hadise; acayip bir cismin görünmesi.

appeal

(i). münacat, yalvarış, yakarış; cazibe, çekicilik; daha yüksek bir makama baş vurma; (huk). temyiz, davayı daha yüksek bir mahkemeye devretme.

appeal

(f). rica etmek, istirham etmek, yalvarmak; yardım talebinde bulunmak; (huk). davayı daha yüksek bir mahkemeye devretmek ; müracaat etmek, istida etmek; hoşuna gitmek, hitap etmek; baş vurmak. appeal from the chair meclis başkanının kararına karşı gelerek meclise baş vurmak. appeal to the country (ing). halkın oyuna baş vurmak. ıt appeals to the eye.Göze güzel görünür. Göze hitap eder. Göz doldurur.

appealing

(s). hoş görünen, hitap eden, cazip, çekici, albenisi olan.

appear

(f). gözükmek, görünmek; belirmek ; meydana çıkmak, zuhur etmek; aşikâr olmak, belli olmak; bizzat veya vekil vasıtasıyla mahkeme huzuruna çıkmak, ispatı vücut etmek.

appearance

(i). görünüş, gösteriş; dış görünüş, zevahir; meydana çıkma, zuhur etme; hadise, olay; (huk). davalı veya davacının mahkeme huzuruna çıkması. for the sake of appearances ele güne karşı, gösteriş olsun diye, zevahiri kurtarmak için. keep up appearances zevahiri kurtarmak, durumu idare etmek. nonappearance (i) ispatı vücut etmeyeş, hazır bulunmayış.

appease

(f). teskin etmek, yatıştırmak; tatmin etmek; bastırmak, susturmak. appeasable (s). teskin olunabilir, yatıştırılabilir, bastırılabilir. appeasement (i). yatıştırma; (pol). harp tehdidinde karşı tarafa taviz verme.

appellant

(i)., (huk). davayı daha yüksek bir mahkemeye temyiz eden kimse, davanın yeniden görülmesini talep eden taraf.

appellate

(s)., (huk). davaların yeniden görülmesine ait.appellate court temyiz mahkemesi.

appellation

(i). ad, isim, nam, lakap, unvan, mahlas; isimlendirme, ad verme.

appellative

(i)., (s). cins isim; lakap, mahlâs, unvan; (s). cins isme ait; tanımlayıcı, tavsif edici.

appellee

(i)., (huk). dava temyizinde davalı.

append

(f). ilave etmek, eklemek; iliştirmek.

appendage

(i). ilâve, katkı, ek, zeyil, mülhakat; (biyol). uzantı.

appendant

(s)., (i). asılı, takılı, muallakta ; ait olan, müteallik, mülhak, bağlı, merbut; (i). eklenen veya ilave edilen kimse veya şey.

appendectomy

(i). apandis ameliyatı.

appendicitis

(i)b apandisit körbağırsağın iltihaplanması.

appendix

(i). ilave, ek, zeyil, lahika; (tıb). apandis, körbağırsağın solucanımsı uzantısı.

apperceive

(f). kavramak, idrak etmek.

apperception

(i). idrak, kavrama, intikal kabiliyeti.

appertain

(f). ait olmak, bağlı olmak, merbut olmak appertaining (s). ait olan, ilgili, alâkadar, mensup, bağlı, merbut.

appetence

(i). iştiha, şiddetli arzu; tabii eğilim, temayül, istidat. appetens (s). after veya of ile arzulu, istekli, iştahlı.

appetite

(i). iştah; istek, arzu, şehvet. Iose one's appetite iştahı kesilmek. ravenous appetite aç kurt iştahı, azgın istek. sharpen one's appetite whet one's appetite iştah açmak.

appetizer

(i). iştah açan şey, çerez, meze, iştah açıcı içki, aperitif, açar.

appetizing

(s). iştah verici, iştah açıcı.

applaud

(f). alkışlamak; takdir etmek, beğenmek, tasvip etmek. applause (i). alkış.

apple

(i). elma. apple blossom elma baharı. apple butter elma marmelâdı. apple green elma yaprağı renginde. applejack (i). elma rakısı. apple juice elma suyu. apple of discord (mit). kavga tanrıçası tarafından tanrılara atılan ve Paris tarafından Venüs e hediye edilen elma. apple of the eve gözbebeği, çok değer verilen bir şey. in apple-pie order çok düzenli. apple polisher A.B.D., argo dalkavak, slang yağcı. applesauce (i). elma püresi; (k) dili saçma, boş laf. Adam's apple (anat) Ademelması, gırtlak çıkıntısı. bitter apple hanzal, ithiyarı, (bot). Citrullus colocynthis. upset the apple cart pişmiş aşa soğuk su katmak, bir işi bozmak.

appliance

(i). alet.

applicable

(s). uygulanabilir , tatbik edilebilir; uygun, münasip. applicabil'ity (i). uygulanabilme, tatbik edilebilme.

applicant

(i). başvuran kimse, müracaat eden kimse, talip kimse, aday, namzet.

application

(i). uygulama, tatbik; ilâç, merhem; itina, özen, dikkat; istida, dilekçe , müracaat, başvurma, talep.

applicator

(i). aplikator.

applied

(s). tatbiki, uygulamalı; denenmiş.

applique

(s)., (f). aplike, bir kumaşın üzerine diğer bir kumaştan tatbik edilmiş (motif v.b.) ; (f). aplike etmek.

apply

(f). yaklaştırmak; uygulamak, tatbik etmek; atfetmek, vermek; tahsis etmek, hasretmek, (-e). ayırmak; mahsus olmak, ait olmak, taalluk etmek; müracaat etmek, başvurmak apply a match kibritle tutuşturmak. apply oneself to something kendini bir şeye vermek.

appoggiatura

(i)., (it)., (müz). adi notanın yanına ilâve edilen ufak nota,.

appoint

(f). atamak, tayin etmek, tahsis etmek, memur etmek; tesis etmek, vaz'etmek, koymak; kararlaştırmak, tayin etmek (zaman v.b.); donatmak, teçhiz etmek.

appointee

(i). atanan kimse, tayin edilmiş kimse.

appointive

(s). tayine bağlı, tayinle doldurulan.

appointment

(i). atama, tayin; memuriyet, hizmet, görev, iş; randevu; emir; (çoğ).. donatım, teçhizat (gemi, otel v.b.)

apportion

(f). eşit olarak bölmek, paylaştırmak, taksim etmek. apportionment (i). pay; paylaştırma, bölme, taksim, hisselere ayırma.

apposable

(s). diğer parmakların uçlarına dokunabilen (baş parmak).

appose

(f). yan yana koymak; yapıştırmak.

apposite

(s). uygun, münasip, yerinde. appositely (z). uygun bir şekilde. appositeness (i). uygunluk, yerinde oluş.

apposition

(i)., (gram). aynı şeyi açıklayan iki kelimenin yan yana konması; bir araya koyma, ekleme, ilave etme.

appositive

(i). aynı şeyi açıklayan ve yan yana bulunan kelimelerin ikincisi.

appraisal

(i). değer biçme, kıymet takdir etme, tahmin.

appraise

(f). değer biçmek, kıymet takdir etmek, keşfini yapmak; tahmin etmek. appraisement (i). değer biçme, kıymet takdir etme; tahmin appraiser (i). muhammin.

appreciable

(s). sezilebilir, tefrik edilebilir; değer biçilebilir, takdir edilebilir.

appreciate

(f). paha biçmek, kıymet takdir etmek, değerlemek; kadrini bilmek, kıymet bilmek; fiyatı yükseltmek, değerlendirmek ; ayırt etmek, tefrik etmek; fiyatı yükselmek , kıymeti artmak, değerlenmek.

appreciation

(i). takdir, değerlendirme , kıymet bilme; tenkit, özellikle lehte tenkit; (tic). kıymet artışı .

appreciative

(s). kıymet bilen, takdir ettiğini gösteren, takdirkar.

apprehend

(f). vesayet altına almak ; tutuklamak, tevkif etmek; anlamak, idrak etmek, kavramak; korkmak, endişe etmek.

apprehensible

(s). anlaşılabilir, idrak olunabilir, fark olunabilir.

apprehension

(i). korku, endişe, kuruntu, vesvese; (psik). ilk sezi; anlayış, kavrayış, idrak; zan, tahayyül; akıl, zihin; tevkif, tutuklama.

apprehensive

(s). endişeli, vesveseli ; anlayışlı, müdrik; hassas, duygulu. apprehensively (z). vesveseli olarak. apprehensiveness (i). endişe, vesvese.

apprentice

(i)., (f) çırak; (den). miço; (f). usta yanına çırak olarak vermek, usta yanına koymak. apprenticqship (i). çıraklık.

appriseapprize

(f). haber vermek, bilgi vermek; paha biçmek, kıymet takdir etmek. apprizer (i). muhammin. apprizement (i). paha biçme; haber verme.

approach

(f)., (i). yaklaştırmak, yakına getirmek, yaklaşmak, yanaşmak, yakına gelmek ; baş vurmak, müracaat etmek; başlamak, işe koyulmak; (i). yaklaşma, yanaşma; methal; başlangıç; spor golf topunu yeşil meydana sokan vuruş. approachable (s). müracaat edilebilir, yanına varılabilir, yaklaşılabilir, cana yakın.

approbate

(f). resmen tasvip etmek, onaylamak.

approbation

(i). beğenme, tensip , tasdik.

appropriable

(s). istimlâk edilebilir , mal edilmesi mümkün veya caiz olan.

appropriate

(f). almak, kendine mal etmek; tahsis etmek, ayırmak.

appropriate

(s). münasip, uygun, yerinde; mahsus, has. appropriately (z). uygun bir şekilde. appropriateness (i) uygunluk , yerinde oluş.

appropriation

(i). tahsisat; ayırma, tahsis etme; mal etme.

approval

(i). uygun bulma, onama, onaylama, tasvip, razı olma, resmi izin. on approval muhayyer olarak, beğenilmediği takdirde geri verilmek şartıyla.

approve

(f). uygun bulmak, tasvip etmek, onaylamak, tasdik etmek, beğenmek, münasip görmek, tensip etmek; denemek, yoklamak. approvingly (z). beğenerek, tasvip ve tasdik ederek.

approx

(kıs). approximate, -Iy.

approximate

(s). yaklaşık olarak, takribi, tahmini, yakın. approximately (z). yaklaşık olarak, tahminen, takriben.

approximate

(f). yaklaşmak, yaklaştırmak, yakın olmak, yakına gelmek, yakına getirmek. approxima'tion (i). tahmin; yaklaşma, yakın olma.

appurtenance

(i). bağlı olan şey veya kimse; ilâve, ek, müştemilat.

appurtenant

(s). bağlı, merbut, tabi, ait.

apr

(kıs). April.

apraxia

(i)., (tıb). apraksi, işlev yitimi.

apricate

(f). güneşte ısınmak.

apricot

(i). kayısı, zerdali, (bot). Prunus armeniaca.

april

(i). Nisan. April fool Nisan birde aldatılan kimse.

apriori

(Lat). apriori, önsel.

apron

(i). önlük, göğüslük, önlük gibi kullanılan şey, peştamal; tiyatro sahnesinin ön kısmı; (hav). hangarın önündeki beton saha; makinelerin üzerindeki koruyucu metal kapaklar; kayışlı taşıyıcı; buzul eteği; örtü. tied to her apron strings aşırı derecede annesine veya karısına bağlı. aproned (s). önlüklü.

apropos

(s)., (z). of veya to ile vaktinde olan, yerinde olan, uygun, münasip; (z). bu münasebetle, sırası gelmişken (söz veya fikir).

apse

(i), (mim). bir binada ve bilhassa bir kilisede ekseriyetle yarım daire şeklindeki çıkıntılı kısım.

apsis

(i)., (astr). gezegenin yerçekimi merkezine en uzak ve en yakın noktaları; elipsin tepeleri; (mim)., (bak). apse.

apt

(s)....eğiliminde olan, muhtemel, mümkün; çabuk kavrayan, zeki, anlayışlı; uygun, yerinde, münasip. apt to believe inanmak eğiliminde. aptly (z). uygun bir şekilde yerinde. aptness (i). uygun oluş; çabuk kavrayış, yatkınlık.

apt

(s) eğiliminde olan, muhtemel, mümkün ; çabuk kavrayan, zeki, anlayışlı; uygun, yerinde, münasip. apt to believe inanmak eğiliminde. aptly (z). uygun bir şekilde, yerinde., aptness (i). uygun oluş, münasip oluş; çabuk kavrayış, yatkınlık.

aptera

(i)., (çoğ). kanatsız böcekler, (zool). Apterygota. apteral, apterous (s). kanatsız.

apteryx

(i)., (zool). apteriks.

aptitude

(i). istidat, yetenek, kabiliyet , meyil, anıklık.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL