NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

to ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: to
Bulunan Sonuç: 274

to

(edat) -e; -e doğru, yönüne doğru, tarafına; ile; -e kadar, -e değin, derecesine kadar; -e dair; -e nazaran, -e nispetle; -e göre; hakkında, için; mak, mek (mastar edatı).

to

z. -e dogru; asıl vaziyete doğru. to and fro öteye beriye, öne ve arkaya. come to kendine gelmek. shut the door to kapıyı iyice kapamak. The ship heaved to. Gemi rüzgarı başa alıp durdu. They gladly fell to. Memnuniyetle işe başladılar.

toad

i. kara kurbağa, zool. Bufo bufo; iğrenç kimse.

toadeater

i. dalkavuk.

toadflax

i. nevruz otu, bot. Linaria vulgaris.

toadstool

i. sapkalı mantar; k.dili zehirli mantar.

toady

i., f. dalkavuk; f. dalkavukluk etmek, yaltaklanmak. toadyism i. dalkavukluk.

toast

i., f. kızartılmış ekmek (dilimi); f. ekmek kızartmak; ateşe tutup iyice ısıtmak; kızarmak (ekmek); çok ısınmak, yanmak. toast'ing fork ekmek kızartmaya mahsus uzun çatal.

toast

i., f. sıhhatine içme; sıhhatine veya şerefine içerken kadeh tokuşturma; sıhhatine içilen kimse; f. sıhhatine içmek.

toaster

i. tost makinası.

toastmaster

i. ziyafette şerefe içilmesini teklif eden kimse, ziyafet reisi.

tobacco

i. tütün; tömbeki. tobacco box tütun kutusu. tobacco heart tıb. çok tütün içmekten ileri gelen kalp hastalığı. tobacco pipe pipo, tütün çubuğu. tobacco pouch tütün torbası. İng. tütüncü.

tobacconist

i. tütün satıcısı.

toboggan

i., f. ayaksız ve ucu kalkık alçak kızak; f. böyle kızakla kaymak veya gitmek. toboggan slide böyle kızakların kayması için yapılmış ve çoğunlukla setlerle çevrilmiş dönüşlü yokuş.

toby

i. üç köşeli şapka giyen ihtiyar adam şeklinde yapılmış bira bardağı; A.B.D. bir çeşit ince uzun puro.

toccata

i., müz. tokkata.

tocopherol

i. E vitamini.

tocsin

i. tehlike işaretini bildiren zil, alarm zili; tehlike işareti.

tod

i. çalı, sarmaşık çalısı; 13 kiloluk eski yün tartısı.

today

z., i. bugün; bu günlerde, şimdi; i. bugün, şimdiki zaman.

toddle

f, i çocuk gibi sendeleyerek yürümek; gitmek; i. çocuk gibi sendeleyerek yürüme. toddler i. yeni yürümeye başlayan çocuk.

toddy

i. sıcak su ve şekerle karıştırılmış bir içki; Hindistan'da bazı hurma ağaçlarından çıkarılan tatlı bir şıra.

todo

i., k.dili heyecanlı faaliyet, telaş, gürültü, patırtı.

tody

i. Antil adalarına mahsus ve böcek yiyen bir çeşit küçük kuş, zool. Todus.

toe

i., f. ayak parmağı; ayak ucu; kundura burnu; f. ayak parmakları ile vurmak; çiviyi meyilli çakmak. toe dance ayak ucunda dans. toe in paytak yürümek. toe out ayak uçlarını dışa doğru çevirerek yürümek. toe the mark koşuda başlangıç çizgisinin üzerinde hazır vaziyette durmak; vazifesini yapmaya hazır bulunmak; kurallara uymakı be on one's toes tetikte olmak. tread on someones toes kırmak, incitmek (hisleri). turn up ones toes nalları dikmek, ölmek.

toehold

i. güreşte hasmının ayağını bükme, topuk elleme; ancak basacak yer; başlangıç.

toenail

i. ayak tırnağı.

toff

i., İng., (argo) kibar adam.

toffee

bak. taffy.

tog

i., f. (-ged,- ging) k.dili palto; çoğ. elbise; f., out (veya) up (ile) en iyi elbisesini giymek.

toga

i. eski Roma'da hür erkek vatandaşlann özellikle resmi yerlere giderken sarındıkları uzun ve dikişsiz beyaz çarşaf, toga. togaed, togated s. toga giymiş, togalı; azametli.

together

z., s. beraber, birlikte, hep bir yerde, bir arada; aralıksız, fasılasız; s., A.B.D., (argo) sakin, kendine hâkim, kendine güvenen get. it all together (argo) sakinleşmek; olumlu davranışı olmak, kendine güvenmek. together with ile beraber. togetherness i. beraber oluş, birbirine yakın oluş; birbirine tutkunluk.

toggery

i., k.dili giyim eşyası ve bunların satıldığı mağaza.

toggle

i., f., den. kasa çeliği; f. kasa çeliği ile bağlamak. toggle harpoon, toggle iron zıpkının ucuna takılan ve zıpkının çekilmesine engel olan demir kanca; mak. mafsallı kol, mafsallı manivela. toggle joint mak. menteşeli dirsek.

togo

i. Togo.

toil

f., i. çalışmak, yorulmak, didinmek, zahmet çekmek; zorlukla ilerlemek; i. zahmet, meşakkat, yorgunluk; zahmetli iş; uğraş.

toil, toils

i. tuzak, ağ. taken in the toils tuzağa duşmüş, yakalanmış.

toile

i. tuval.

toilet

i., A.B.D. tuvalet odası, apteshane; tuvalet; tuvalet masası; giyinip kuşanma, süslenme. toilet paper tuvalet kâğıdı. toilet powder yüz pudrası. toilet room banyo ve tuvalet odası. toilet table tuvalet masası. toilet water tuvalet suyu.

toiletry

i. sabun ve tarak gibi tuvalet eşyası.

toilette

i. kendine çeki düzen verme; giyim tarzı; elbise.

toilsome

s. zahmetli, meşakkatli, emek isteyen, yorucu. toilsomely. z. zahmetle.

toke

i., A.B.D., (argo) nefes, (slang) fırt (sigara, haşiş).

token

i., f. belirti, nişan, işaret; hatıra, yadigâr, andaç; hususiyet, özellik; jeton; f. göstermek, işaret etmek; sembolü olmak. token money itibari para, para yerine geçen sikke veya kâgıt. by the same token aynı sebeple. in token of belirtisi olarak.

tokenism

i. ancak sembolik olarak bir reformu yerine getirme.

tokyo

i. Tokyo.

tola

i. Hindistan'da 11,5 gramlık bir ağırlık birimi

told

bak. tell.

tolerable

s. dayanılabilir, çekilebilir, tahammülü mümkün, katlanılabilir; orta, ne iyi ne kotü, iyice; k.dili sıhhati oldukça iyi. tolerableness i. tahammül imkanı. tolerably z. oldukça, iyice.

tolerance

i. müsamaha, müsaade, hoşgorü, hoş görme, tahammül; mak. tolerans, müsaade edilen hata veya fark derecesi; sikkelerde muteber tutulan ayardan farklı olmasına müsaade edilen ağırlık. derecesi.

tolerant

s. müsamahakar, tahammüllü, hoşgörücü, sabırlı. tolerantly z. hoş görerek.

tolerate

f. tahammül etmek, menetmemek, müsamaha etmek, hoş görmek, yapılmasına müsaade etmek, katlanmak; tıb. bir ilaç veya sarsıntının tesirine dayanmak.

toleration

i. müsaade, müsamaha, hoşgörü; tahammül, sabır; yapılmasına müsaade etme; dini işlerde fikir farkını hoş görme.

toll

f., i. çanı ağır ağır çalmak; (saat) çalmak; çan çalarak çağırmak; avı cezbedecek hareketler yapmak; cenaze çanı çalınmak; i. ağır çan sesi.

toll

i. resim; köprü veya yol parası, geçiş vergisi; geçiş resmi; duhuliye resmi, giriş vergisi, oktruva; geçiş parası alma hakkı; değirmen payı veya hakkı; şehirlerarası telefon ücreti; zorla alma. death toll ölü sayısı. toll bridge geçiş ücreti alınan köprü. toll call şehirlerarası telefon konuşması. toll collector köprü geçiş ücretini toplayan kimse. toll line şehirlerarası telefon hattı. toll road geçiş ücreti alınan yol. The fire took a heavy toll Yangın çok sayıda can ve mal kaybına sebep oldu. The three recent deaths in his family took a heavy toll on him. Ailesindeki üç ölüm ona darbe gibi indi.

tollgate

i. geçiş ücretinin ödendiği köprü veya yol girişi.

tollhouse

i. geçiş ücreti toplayan memurun kulübesi. tollhouse cookie için de ufak çikolata parçaları bulunan fındıklı çörek.

toltec

i. Orta Meksika'da Azteklerden evvel yaşayan pek medeni bir kavim Toltecan s. bu kavme ait.

toluene

i. bir çeşit balsamdan çıkarılan ve ilaç veya boya imalâtında kullanılan benzin gibi bir sıvı.

tom

i. çeşitli hayvanların erkeği; b.h. Thomas adının kısası tom turkey baba hindi. Tom, Dick and Harry herkes, avam sınıfı.

tom thumb

Parmak çocuk; cüce.

tomahawk

i., f. Kuzey Amerika kızılderililerinin bir çeşit savaş baltası; f. bu balta ile vurup ölüdürmek. bury the tomahawk savaştan vazgeçmek, barış yapmak.

toman

i. toman (iran parası).

tomato

i. (çoğ. -es) domates; domates fidanı; A.B.D., argo kız.

tomb

i. mezar, kabir, gömüt, sin; türbe.

tombac

i. tombak, bakır ve çinko alaşımu

tombola

i. tombala oyunu.

tomboy

i. oğlan gibi kız, erkek tavırlı kız.

tombstone

i. mezar taşı.

tomcat

i. erkek kedi.

tomcollins

cin ve soda karışımı bir içki.

tome

i. cilt; büyük kitap.

tomentose, tomentous

s. üzeri pamuk gibi tüylü,yünlü.

tomfool

i., k.dili çok ahmak adam.

tomfoolery

i. ahmaklık; saçmalık.

tommy

i. İngiliz ordusunda er; İng., k.dili bir somun veya parça ekmek; bir işçiye ücret yerine verilen eşya; ücret yerine eşya alma.

tommyrot

i., k.dili saçma.

tomography

i. vücudun röntgen ışınlarıyle çekilmiş belli bir kesitinin resmi.

tomorrow

z., i. yarın.

tompion

bak. tampion

tomtit

i. baştankaraya benzer ufak kuş.

tomtom

i. tamtam.

tomy

(sonek) kesme.

ton

i. ton, (A.B.D.), (Kanada) 2000 libre (909 kilo); İng. 2240 libre (1018 kilo); 1000 kiloluk ağırlık; den. gemi ambarında 2,83 metreküplük yer; bir ton suya eşit olan gemi istiap ölçüsü. long ton büyük ton, 2240 libre. short ton küçük ton, 2000 libre.

ton

i., Fr. moda.

tonal

s. ses perdesine ait. tonally z. ses perdesine dikkat ederek.

tonality

i., müz. tonalite, tonculuk, bir bestenin ton özelliği; resimde renk uygunluğu.

tone

i. nitelik, perde ve süresi itibariyle ses; müzik sesi; müz. aralık; ses rengi; ton, perde; tıb. vücudun veya uzvun sıhhatli hali, beden kuvveti; fikir hali; nitelik; güz. san. renk tonu; tarz, tavır, hal. tone color müz. ses rengi. tone poem müz. senfonik şiir. half tone, semitone i. yarım perde. whole tone tam perde. toneless s. perdesiz; bıkkınlık ifade eden.

tone

f., foto. kimyasal banyo ile rengini değiştirmek; renk almak; rengi uygun düşmek. tone down mülayimleştirmek, yumuşatmak; donuklaştırmak, parlaklığını azaltmak. tone up kuvvetlendirmek.

tonedeaf

s. perde farkını işitemeyen.

tong

i. eskiden Amerika Birleşik Devletleri'nde faaliyet gösteren gizli Çin örgütü; A.B.D. aile

tonga islands

Tonga adaları.

tongs

i., çoğ. maşa. a pair of tongs maşa.

tongue

f., müz. dil vuruşu yapmak; tahtalara geçme kenar yapmak; k.dili konuşmak.

tongue

i. dil; lisan; dil şeklinde şey; söz, konuşma; konuşma tarzı; konuşulan dil; araba oku; broş iğnesi; denize uzanan sivri burun, dil. a sharp tongue sert söz söyleme eğilimi. find one's tongue yeniden konuşabilmek, konuşmaya başlamak. gift of tongues dini bir toplantıda bilinmeyen kelimelerle konuşma. give tongue havlamak (av köpeği). have one's tongue in one's cheek birini memnun etmek için düşündüğünden başka türlü ağız kullanmak, şaka yollu konuşmak. hold one's tongue susmak, dilini tutmak. put out one's tongue dilini çıkarmak. smoked tongue tütsü ile kurutulmuş dil, füme dil. wag one's tongue gevezelik etmek, boşboğazlık etmek.

tongue-and-groovejoint

lamba ve zıvana.

tonguelashing

i., k.dili azarlama, haşlama.

tonguetied

s. dili tutulmuş. tongue twister tekerleme, ses oyunu.

tonic

i., s. kuvvet ilacı, tonik; müz. ana nota, baş nota; dilb. vurgulu ses; içilecek soda; s. ses veya ses perdelerine ait; dilb. vurgulu; kuvvet verici; vücudu kuvvetlendirici; resimde gölge ve ışık veya renk etkisine ait. tonic accent kelime telaffuzunda vurgu; perde değişmesinden meydana gelen aksan. tonic sol-fa do re mi vb. kelimelerle yazılan ses perdesi sistemi.

tonicity

i. sıhhat, zindelik, esneklik (kas).

tonight

i., z. içinde bulunulan gece; içinde bulunulan günün gecesi; z. bu gece, bu akşam.

tonka bean

tohumları tütüne karıştırılan ve Güney Amerika'ya mahsus bir ağacın meyvası.

tonmile

i. tonmil.

tonnage

i. ton olarak bir geminin taşıma kabiliyeti, istiap haddi, tonaj, tonilato; gemideki yükün ağırlığı; bir memleketin bütün gemilerinin tonajı.

tonneau

i. eski bir otomobilin oturacak yerlerini de kapsayan arka kısmı.

tonometer

i. ses perdesini ölçme aleti; diyapazon, akort verme aleti; gözün tansiyonunu ölçme aleti.

tonsil

i., anat. bademcik. tonsillar s. bademciğe ait, bademcikle ilgili. tonsillec'tomy, tonsillot'omy i., tıb. bademcik ameliyatı. tonsillitis i.,tıb. bademcik iltihabı.

tonsorial

s. berbere ve berberliğe ait.

tonsure

i., f. Katolik papazlarının tıraş olunan tepe kısmı; başın tepesini tıraş etme; f. Katolik papazının tepesini tıraş etmek.

tontine

i. bir çeşit ortaklaşa hayat sigortası sistemi, tontin.

tonus

i., tıb. devamlı kas kasılması; biyol. bir uyarıya cevap olarak kasların kasılma yeteneği.

too

z. fazla, lüzumundan fazla, hadden ziyade; de, dahi, ilâveten, ek olarak, hem de. Too bad! Vah vah! I am too going. Ne yaparsan yap, gideceğim. This has gone too far. Bu mesele sıktı artık.

took

bak. take.

tool

i., f. alet, el aleti, kalem; çoğ. takım, avadanlık; herhangi bir işi görmek için gerekli olan vasıta; herkesin oyuncağı olan kimse; (argo) penis; f. aletle şekil vermek veya yapmak; kalıp gibi aletle süslemek; (argo) arabaya binip sürmek. tool box takım kutusu. tool'ing i. çizgili olarak taş yontma; sıcak kalıpla kitap kapağına süs yapma.

toon

i. Batı Hint adalarına mahsus ve kırmızı olan kerestesi mobilya için kullanılan bir ağaç.

toot

f., i. boru çalmak, boru gibi ses çıkarmak; i. boru sesi; düdük sesi; (argo) içki alemi.

tooth

i. (çoğ. teeth) f. diş; diş gibi çıkıntı, diş şeklinde şey; diş gibi kesen şey; belirli bir yemeğe olan aşırı düşkünlük; çoğ. keskin ve içine işleyen şey; f diş diş etmek, kenarına diş yapmak. armed to the teeth baştan tırnağa kadar silâhlı. a bone in his teeth gemi giderken önünde meydana gelen su fışkırması. by the skin of one's teeth ancak, güçbelâ. cast it in his teeth yüzüne vurmak, yüzüne karşı söylemek. cut a tooth diş çıkarmak. fight tooth and nail çok şiddetli dövüşmek. get one's teeth into kendini vermek (işine). in the teeth of karşı karşıya. show one's teeth tehdit etmek. It set my teeth on edge Dişlerimi kamaştırdı. They put teeth in that law. Koydukları madde ile kuralın etkisini artırdılar. toothed s. dişli tooth'y s. dişlek.

toothache

i. diş ağrısı.

toothbrush

i. diş fırçası. tooth brush tree misvak agacı, bot. Salvadora persıca.

toothpaste

i. diş macunu.

toothpick

i. kürdan, diş karıştırıcı.

toothpowder

i. diş tozu.

toothsome

s. lezzetli, tadı güzel, iştah açıcı; hoş. toothsomely z. lezzetle; hoşça. toothsomeness i. lezzetlilik; hoşluk.

toothwort

i. dişotugillerden herhangi bitki, bot. Dentaria; gizli otu, bot. Lathraea.

tootle

f. nefesli sazlarda yavaş ve devamlı ses çıkarmak.

toots

i., A.B.D., (argo) kız; gen. ünlemle kullanılır: Hi, toots! N'aber kız?

tootsy, tootsywootsy

(argo) (çocuk, kadın) ayak.

top

i. topaç. sleep like a top külçe gibi uyumak.

top

i., s. üst, tepe; zirve, doruk; baş; başın tepesinde bulunan saç tutamı; çoğ. bitkinin toprak üstünde kalan kısmı; en yüksek derece, en yüce yer; den çanaklık; (spor) topun tepesine vuruş; s. en yüksek; âlâ, birinci derecedeki, birinci sınıf. top boot uzun potin. top hat silindir şapka. top'less s üstü olmayan; belden yukarısı çıplak. top'most s. en üstteki. at the top of his lungs bar bar, avazı çıktığı kadar. blow one's top argo tepesi atmak; çıldırmak. go over the top siperden çıkıp saldırmak; beklenilenden daha çoğunu elde etmek. off one's top kafadan çatlak, kaçık. on top zirvede; başta, en güç1ü; başarılı. on top of en tepede; üstünde; ilâveten, ek olarak; az kalsın, nerdeyse on top of that hem de, üstelik. one thing on top of another üst üste, birbiri üstüne. over the top fazladan. I'm on top of the world. Dünyalar benim oldu.

top

f (-ped, -ping) tepesini kesmek; üstünü kapamak, kapak koymak; kapak yerine geçmek; tepesine çıkmak; tepeye varmak, üstünden geçmek; geçmek, üstün gelmek; üstesinden gelmek; kim. damıtarak en uçucu kısmını ayırmak; (spor) topun tepesine vurmak top off bitirmek, sona erdirmek;tepeleme doldurmak. Can you top this? Bundan daha iyisini uydurabilir misiniz?

topaz

i. topaz; bir çeşit sarı safir.

topazolite

i. sarı veya zeytin renginde, grena.

topcoat

i. palto.

topdrawer

s., k.dili iyi cins, üstün.

topdressing

i. serpme gübre.

tope

f. çok içki içmek, ayyaş olmak. top'er i. ayyaş kimse, bekri kimse.

tope

i. ufak kubbeli Buda tapınağı.

tope

i. camgöz, zool. Galeus canis.

topectomy

i. beyindeki ön lobun kısmen çıkarılması.

topflight

s. en iyi kalite, üstün.

topgallant

i., den. babafingo.

topheavy

s. havaleli, üst taraf çok yüklü.

tophet

i. Kudüs şehri yakınlarındaki Hinnom deresinde eskiden çocukların kurban edildiği bir yer; cehennem.

tophus

i. (çoğ tophi) tıb. gut hastalığında mafsallarda kireç toplanması.

topiary

s., i., bahç. süslü şekilde budanmış; i. süslü şekilde budama sanatı; böyle düzenlenmiş bahçe.

topic

i. konu, mevzu.

topical

s. konuya ait; tartışmalı; yöresel, mahalli, mevzii; güncel, günün meselelerine değinen; tıb. lokal. topical coloring kumaş basması, bez üstüne yapılan renkli basma. topical song güncel konulu şarkı topically z. tartışmalı olarak; yöresel olarak.

topknot

i. kuş sorgucu tepe ibik; saç topuzu; kordele ve tüy gibi saç süsü.

topmast

i., den. gabya çubuğu.

topnotch

s. en iyi kalite, üstün.

topographical

s. topografyaya ait, topografik.

topography

i. topografya. topographer i. topografya uzmanı.

topology

i., mat. geometrik şekillerin veya üc boyutlu cisimlerin bazı durumlarda değişmeyen özelliklerini inceleyen matematik dalı.

toponym

i. yer ismi; bulunduğu yerden dolayı verilen isim. topon'ymy yer adları bilgisi.

topper

i. bir şeyin tepesini kesen kimse veya alet; kaban; (argo) üstün kimse; (argo) kaliteli şey; (argo) silindir şapka.

topping

s., i. üstün, âlâ; İng., k.dili zinde, çok sıhhatli; çok iyi; i. tepesini kesme; tepe; sos.

topple

f. devirmek; devrilmek, düşecek gibi yana yatmak; itip yuvarlamak, düşürmek. topple over düşmek.

tops

s., (argo) en iyi, birinci sınıf.

topsail

i. gabya yelkeni.

topsecret

s., A.B.D., ask. çok gizli.

topside

i., den., gen. çoğ. geminin su hattından yukan olan dış yanı, borda.

topsoil

i. toprağın üst tabakası, humus.

topsyturve

z., s., i. altüst, başaşağı, karmakarışık; i. başaşağı vaziyette olma; karışıklık.

toque

i. başa sıkıca oturan kenarsız bir kadın şapkası

tor

i. kayalık yüksek tepe, kayalık burun

torah

i. Tevrat, Eski Ahdin ilk beş kitabı; Musa şeriatı; k.h. Musevi edebiyatında kanun.

torc , torque

i. burma madenden gerdanlık.

torch

i. meşale; asetilen lambası; İng. cep feneri; (argo) yangın çıkarma delisi. torch race eski Yunanlılarda koşucuların elde tuttukları meşaleleri birbirine vererek yaptıkları menzil yarışı. torch singer melankolik aşk şarkıları söyleyen kimse. torch song melankolik bir aşk şarkısı. carry a torch for (argo) karşılık görmeksizin sevmek. hand on the torch ilim ışığını devam ettirmek.

torchbearer

i. meşale taşıyan kimse; bilgi veya doğruluk yayan kimse.

torchlight

i. meşale ışığı.

torchonlace

i. keten ipliğiyle işlenen bir çeşit dayanıklı dantela.

tore

bak. tear.

tore

i., mim. tam kaval (yarım daire profilinde yuvarlak silme kısmı).

toreador

i. boğa güreşçisi, toreador. toreador pants balıkçı pantolonu.

toreutic

s. maden oymacılığına ait. toreutics i. maden oymacılığı.

torii

i. Japonya'da Sinto tapınağının ulu ve süslü tore kapısı.

torment

f. işkence etmek, eziyet etmek, eza vermek, azap çektirmek; canını sıkmak, başını ağrıtmak; kızdırmak. tormentingly z. işkence edercesine. tormentor i. eziyetçi kimse; işkence aleti; sahne içindeki yan perde.

torment

i. işkence, eziyet, ezinç, eza, elem, azap, cefa; cehennem.

tormentil

i. beşparmakotu, bot. Potentilla reptans.

torn

f., bak. tear.

tornado

i. (çoğ. -does, -dos) kasırga; hortum; şiddetli fırtına.

torose , torous

s., bot. yumrulu; zool. şişkin, çıkıntılı, boğumlu.

torpedo

i. (çoğ. -does, -dos) f torpil; demiryolu üzerine konulup işaret olarak tekerlekler altında patlatılan fişek; eğlence için taş üzerine atılıp patlatılan fişek; uyuşturanbalığı, torpilbalığı, zool. Raia top pedo; f. torpillemek, torpil ile harap etmek veya batırmak. torpedo boat torpido, torpidobot. torpedoboat destroyer muhrip. torpedo net torpil ağı. torpedo station torpido üssü. torpedo tube torpil atmaya mahsus kovan.

torpid

s. uyuşmuş, uyuşuk; cansız gibi; durgun; duygusuz; faaliyetsiz.

torpidity, torpidness

i. uyuşukluk, hareketsizlik, cansızlık. torpidly z uyuşukça; hareketsizce.

torpor

i. uyuşukluk, cansızlık, hareketsizlik; sersemlik. torporif'ic s. uyuşukluk getirici, uyuşturucu.

torquate

s., zool. boynu halkalı.

torque

i., mak. devir meydana getiren kuvvet, dönme momenti; bazı sıvı ve billurlardan geçme sonucunda polarılmış ışık düzleminde meydana gelen dönel etki; bak. torc.

torrefy , torrify

f. kavurmak, yakmak; mad. tas. yüksek ısıyla gazlarını defetmek için kurutmak; ecza. kurutup gevrekleştirmek torrefac'tion i. kavurma. uyuşuk.

torrent

i. sel, çok hızlı akıntı; sel gibi akan veya zorlu şey.

torrential

s. sel gibi; selden meydana gelen; şiddetli, kızışık. torrentially z. sel gibi.

torricellian

s. barometrenin ana ilkesini keşfeden İtalyan fizik bilgini; Toricelli'ye ait veya onunla ilgili Torricellian tube barometrenin cam tübü Torricellian vacuum barometre cıvası üzerindeki hava boşluğu.

torrid

s. güneşten kavrulan: çok sıcak kızgın, ateş gibi yakıcı. Torrid Zone Sıcak Kuşak. torrid'ity i. sıcaklık yakıcılık.

torsion

i. burma, bükme kıvırma; burulma bükülme, kıvrılma; mak. burulmuş tel veya cubuğun eski haline dönmesini gerektiren kuvvet. torsion balance burulmalı terazi. torsion meter burma ölçeği torsion scale tel veya maden çubuklarının burulması ile işleyen terazi. torsional s. burulma kabilinden, bükülmeye ait. torsionally z. burarak.

torsk

i. mezgitgillerden herhangi bir balık, zool. Gadidae.

torso

i. insan gövdesi; heykel gövdesi; güdük şey.

tort

i., huk. haksız muamele, haksız fiil.

torte

i., ahçı. turta.

tortfeasor

i., huk. haksız fiil isleyen kimse.

torticollis

i., tıb. kasılma sonucu boynun çarpılması, boyun tutulması.

tortile

s. bükülmüş, çöreklenmiş.

tortilla

i., Meksika bir çeşit pizza, lahmacun.

tortious

s., huk. haksız fiil kabilinden.

tortoise

i. kaplumbağa, tosbağa, zool. Testudo. tortoise shell bağa.

tortoiseshell

i. çilli evcil kedi, üç renkli dişi kedi.

tortuosity

i. eğri büğrülük, yılankavilik. tortuously z. eğri büğrü bir şekilde.

tortuous

s. eğri büğrü, dolambaçlı büküle kıvrıla uzayan; hileli.

torture

i., f. işkence, eza, eziyet, azap, elem; f. işkence etmek, eziyet etmek, azap vermek; biçimini bozmak, anlamını değiştirmek.

torus

i. (çoğ. tori) mim. tam kaval; anat. kasta veya kemikte yuvarlak çıkıntı, yumru, kabartı; bot. çiçek tablası.

tory

i., s., İng. tutucu parti üyesi; s., k.h. tutucu Toryism i. tutuculuk.

tosh

i., İng., k.dili saçma.

toss

f., i. atmak; havaya fırlatmak; (başı) arkaya doğru silkmek; öteye beriye çarpmak; çalkalamak, çalkandırmak; çalkanmak; bir yandan öbür yana atılmak; silkinmek, sarsılmak; karıştırmak; tartışmak; yazı tura için parayı havaya atmak; i. fırlatma, atma; atılma; (başı) arkaya silkme; yazı tura için para atma; bahis. tossed salad hafifçe altüst edilmiş salata. toss down içivermek, yuvarlamak. toss off bir yudumda içmek, yuvarlamak; yapıvermek. toss up yazı tura için para atmak; hazırlayıvermek win the toss yazı turada kazanmak. I tossed and turned all night. Bütün gece kıpır kıpır döndüm.

tossup

i. yazı tura için para atma; düşeş, şans işi.

tot

f. (-ted, -ting) gen. up (ile) toplamak.

tot

i. ufak çocuk, yeni yürüyen çocuk; azıcık içki.

total

s., i., f. (-ed, -ing veya -led, -ling ) bütün, tam tamam; top yekun; i. toplam, yekun, tutar; top, hepsi; f. toplamak, yekununu bulmak; tutmak, etmek; (argo) tamamen harap etmek. total abstinence alkolden kaçınma, Yeşilaycılık. total eclipse güneşin tam tutulması. total loss tam zarar. total war top yekun savaş. totality i. bütünlük, tümlük; astr. ay veya gün tutulmasının tam olduğu süre. totally z. tamamen bütün bütün.

totalitarian

s., i. totaliter, bütüncül; i. totaliter yönetim yanlısı. totalitarianism i. totalitercilik.

totalize

f. toplamak totaliza'tion i. toplama totalizer. totalizator i. at yarışlarında müşterek bahisleri kaydedip toplayan hesap makinası.

tote

f., i., A.B.D., k.dili taşımak; i. taşıma; yük. tote bag kadınların büyük el çantası.

totem

i. ongun, totem: totem heykeli. totem pole totem heykeli. totemism i. ongunculuk, totemizm. totemist i. onguncu, toteme inanan kimse; totem uzmanı.

tother , t'other

zam. k.dili öbürü.

totter

f. sendelemek, yalpalamak, sallanmak totteringly z .sendeleyerek tottery s. sarsak; sallantıda olan.

toucan

i. tukan, zool. Rham phastidae.

touch

f. dokunmak, ellemek, el sürmek; temas etmek, değmek; bitişik olmak; erişmek; yaklaşmak; tesir etmek; düzeltmek; mütehassıs olmak; (argo) para koparmak; İng., (argo) aldatmak; sözünü etmek, bahsetmek; yemek; müz. çalmak; mat. teğet geçmek, değmek. touch at uğramak. touch bottom dibe değmek; (fiyat) çok düşmek; (ümit) suya düşmek. touch down inmek. touch off patlatmak, ateşlemek. touch on (konuya) dokunmak, değinmek. touch one to the quick ciğerine işlemek, yüreğine tesir etmek. touch the heart of yüreğini yumuşatmak, etkilemek. touch up retuş yapmak touch wood nazar değmesin diye tahtaya vurmak. He touched his hat. Şapkasına dokunarak selâm verdi. I don't dare touch wine. Şaraba el süremem. touch'able s. dokunulur, el sürülebilir.

touch

i. dokunma, dokunuş, temas, değme; bitişik olma; dokunum, dokunma duyusu; hisleri uyandırma kuvveti; koku, çeşni; iz; üslup; (argo) kendisinden kolayca para koparılan kimse; (argo) para isteme; müz. tuşlayış, dokunuş; tuşların direnci; spor taç touch and go tehlikeli durum; (konuya) şöyle bir dokunma. touch football özel teçhizatsız oynanan bir çeşit Amerikan futbolu. touch needle ayar iğnesi; mihenk veya altın ayar iğnesi. a soft touch ken disinden kolayca para koparılan kimse. finishing touches tamamlayıcı düzeltmeler, son retuşlar. keep in touch with temasta bulunmak, alâkayı devam ettirmek. the royal touch sıraca hastalığının ilâcı farz edilen kralın el dokunuşu. I felt a touch of rheumatism this morning. Bu sabah romatizma beni şoyle bir yokladı. The writer has a light touch. Yazarın hoş bir üslubu var.

touchandgo

s. tehlikeli, nazik; baştan savma, gelişigüzel, yüzeysel.

touchdown

i. Amerikan futbolunda gol.

touche

(ünlem) (eksrimde) Tuş! Dokundun ! Tam yerinde !

touchhole

i. eski toplarda falya deliği.

touching

s., edat dokunaklı, içe dokunur, etkili; (edat) -e dayanarak, -e bağlı olarak. touchingly z. dokunaklı bir şekilde.

touchmenot

i. kına çiçeği, bot. I mpatiens.

touchstone

i. denektaşı, mihenk taşı.

touchtype

f. bakmadan daktilo kullanmak. touchwood i. ağaç kavı, kav.

touchy

s. alıngan, çabuk darılır; titiz, huysuz; çabuk tutuşan. touchily z. alınganca. touchiness i. alınganlık; titizlik.

tough

s., i. kopmaz, kırılmaz; sert, pek dayanıklı; kart; güç, zor, çetin; kuvvetli, eğilmez; direşken; belâlı; i. külhanbeyi. tough spot çıkmaz. That's tough. Tough luck. Geçmiş olsun. Vah, vah! Pek yazık. He had the toughest beat in the city. Şehrin en olaylı devriyesi onun üzerindeydi. tough'ish s. epeyce dayanıklı; pişkince; kartça; güççe. tough'ly z. güçlükle. tough'ness i. dayanıklılık; güçlük.

toughen

f. katılaşmak, katılaştırmak; güçlüklere alıştırmak.

toughie

i., k.dili külhanbeyi; çıkmaz durum, açmaz.

toughminded

s katı, yeğin; çetin; çakırpençe

toupee

i. eğreti tepe saçı, ufak peruka.

tour

i., f. devir; gezi, tur, seyahat; dünya seyahati, uzun yolculuk; turne; nöbet; f. seyahat etmek, tur yapmak, gezintiye çıkmak; turneye çıkmak. tour of duty tayin edilen bir yerde çalışma süresi. tour the Continent Avrupa'yı dolaşmak. the grand tour tahsilin tam olması için aristokrat çocuklarının Avrupa'yı dolaşması. touring car büyük açık otomobil.

touraco

i. Afrika muzculu, zool. Turacus fischeri.

tourbillion

i. helezoni şekilde havaya yükselen fişek; kasırga.

tourdeforce

Fr. üstün kudret veya hüner gösterisi.

tourism

i. turizm; zevk için yapılan geziler.

tourist

i. turist. tourist agency seyahat acentesi. tourist class bazı vapurlarda ikinci ve üçüncü mevkiler arasında yolcu mevkii, turistik mevki.

tourmaline

i. kıymetli taş gibi kullanılan ve birçok renkleri bulunan şeffaf bir taş.

tournament

i. yarışma, turnuva; ortaçağda mızrak oyunu; turnuva oyunları.

tourney

i., f. turnuva; f. turnuvaya katılmak; mızrak oyununa katılmak.

tourniquet

i. kan akıntısını durdurmak için kola veya bacağa sarılan sıkı sargı.

tousle

f. arap saçına çevirmek, bozmak, karıştırmak, karmakarışık etmek.

touslesmois

i., Fr. tespih çiçeğinin nişastalı yumru kökü.

tout

f., i., k.dili müşteri aramak, simsarlık etmek; oy toplamak; yarış taliminde atları gizlice gözetlemek; bahis tutan kimseye atlar hakkında önceden bilgi vermek; i. yarış taliminde atları gözetleyip bahisçilere önceden bilgi veren kimse; simsar

toutdesuite

Fr. derhal, hemen.

tovarisch

i., Ru. yoldaş.

tow

f., i. yedeğe alıp çekmek; çekmek; i. yedekte çekme veya çekilme; yedekte çekilen duba; çekme halatı. have in tow yedekte bulundurmak; peşine takıp gezdirmek. take in tow yedeğe almak, yedekte çekmek; himaye altına almak. tow'age i. yedekte çekme; yedek ücreti.

tow

i. kıtık.

toward

s. yumuşak başlı, uysal; yaklaşan. toward'ly s. eski uslu, uysal; uygun.

towards

(edat) -e doğru, doğrultusunda, tarafına doğru; -e yakın, -e karşı; için. towards evening akşama doğru, akşam üzeri.

towboat

i. römorkör.

towel

i., f. havlu, silecek, peşkir; f. havlu ile kurulamak veya kurulanmak. Turkish towel kaliteli havlu. towel(l)ing i. havluluk bez throw in the towel; k.dili pes demek.

tower

i., f. kule, burç: kale, hisar; f. başkalarından yüksek olmak; dikine havalanmak (kuş). tower over bir diğerinden daha yüksek olmak. a tower of strength insana manevi kuvvet veren kimse. the Tower Londra'nın eski kalesi. water tower yüksek su deposu.

towering

s. yüksek, kule gibi; çok şiddetli, şiddeti artan towering rage dehşetli öfke.

towhead

i. sırma saçlı kimse.

towline , towrope

i. çekme halatı.

town

i. kasaba; şehir; şehir halkı; şehrin iş merkezi. town and gown tüccarlar ile üniversite. town clerk kasaba sicil memuru. town council belediye meclisi. town crier şehir tellâlı. town hall belediye binası. town house şehirdeki ev; İng. belediye dairesi. town meeting kasabada oy kullanma hakkı olan herkesin katıldığı toplantı. town talk şehir dedikodusu veya söylenti konusu, şehir havadisi. go to town şehre inmek; (argo) harıl harıl yapmak. on the town vakıftan yardım görmekte; (argo) çakırkeyf, âlemde. paint the town red (argo) çok gürültülü eğlenti yapmak.

township

i. kasaba ile yöresi ve bağlantıları, kaza, ilçe.

townsman

i. sehirli, hemşeri.

townspeople

i. şehir halkı.

towpath

i. kanal kenarında gemiyi çeken beygirlere mahsus yedek yol.

toxemia

i. kan zehirlenmesi.

toxic

s. zehir nev'inden, zehirden meydana gelmiş, zehirli. toxicant s., i. zehirli, zehirleyici, zehir meydana getiren; i. zehirli madde. toxica'tion i. zehirleme, zehirlenme.

toxicology

i zehirbilim, zehirler bilgisi, toksikoloji. toxicological s. zehirbilimsel. toxicologist i. zehirbilim uzmanı.

toxin,ine

i. toksin.

toy

i., f., s. oyuncak; oyuncak gibi ufak şey, önemsiz şey; f. eğlenmek, oynamak: s. oyuncak gibi, küçük, ufak. toy shop oyuncakçı dükkânı.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL