NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

thro ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: thro
Bulunan Sonuç: 17

thro

bak. through.

throat

i. boğaz, gırtlak; dar geçit. cut one's own throat k.dili kendi kendine zarar vermek, bindiği dalı kesmek. have a lump in one's throat boğazı tıkanmak; yüreğinin yağı erimek. have a sore throat boğazı ağrımak. jump down one's throat k.dili boğazına sarılmak; haşlamak. ram something down one's throat k.dili zorla kabul ettirmek, birinin gırtlağına basmak. stick in one's throat söylenmesi güç olmak, dili varmamak. throat'y s. gırtlaktan çıkan (ses).

throb

f. (-bed, -bing) i. vurmak, çarpmak, atmak (nabız, kalp); zonklamak; titreşmek; i. nabız vurması, kalp çarpması; çarpıntı; titreşme. throb'bingly z. titreşerek; zonklayarak.

throe

i. şiddetli ağrı, sancı; elem, dert, sızı, Istırap; çoğ. doğum veya ölüm sancısı; çoğ. çabalama. be in the throes of death can çekişmek.

thrombosis

i., tıb. damarda veya kalpte kanın pıhtılaşması, tromboz.

thrombus

i. (çoğ. -bi) tıb. kan damarını tıkayan pıhtı.

throne

i., f. taht; hâkimiyet, saltanat; tahtta oturan kimse, kral, hükümdar; (argo) alafranga tuvalette oturacak yer; f. tahta çıkmak, culus etmek. throng i., f. kalabalık, izdiham, yığılışma; f. toplanmak, üşüşmek, kalabalık etmek.

throstle

i. güzel sesli ardıçkuşu, zool. Turdus ericetorum.

throttle

i., f. kısma valfi, kelebek; f. boğmak, boğazını sıkmak; bastırmak; mak. kısmak. throttle valve istim kısma valfı; oto. kelebek.

through , thro, thru

(edat), z., s. içinden, bir yandan öbür yana, bir başından öbür başına; başından sonuna kadar; vasıtası ile; -den, -den geçerek; her bir taraffından, her tarafına; her yerine, her yerinde; -den dolayı; yüzünden; sayesinde; z. yandan yana; baştan başa; başından sonuna kadar; sonuna kadar; tamamen; s. engelsiz (yol), sonuna kadar giden; aktarmasız (tren), ekspres. through and through baştan başa, bütün bütün, tamamen. through passage, through ticket yolculuğun sonuna kadar geçen bilet. through retort mad her iki ucu açılan imbik. all through the night. bütün gece boyunca. be through with bitirmiş olmak; alâkayı tamamen kesmiş olmak. carry through başarmak. fall through boşa gitmek, muvaffak olmamak. get through bitirmek; atlatmak; geçirmek go. through gözden geçirmek; dibine darı ekmek; dayanmak, sürmek, geçmek; olmak. go through with yapmak. I am a11 through işimin hepsini bitirdim. He went through a red light Kırmızmşığa rağmen geçti. He is speaking through an interpreter Tercüman vasıtasıyle konuşuyor. He learned English through listening to the radio. İngilizceyi radyo dinleyerek öğrendi. They are related through their grandfather Büyük babaları tarafından akrabadırlar. They kept the window shut through fear of catching cold. Nezle olma korkusuyle pencereyi kapalı tuttular. The examiner put him through his paces. Mumeyyiz onu adamakıllı sıygaya çekti. I've been through hell getting here. Gelene kadar cehennem azabı çektim. He went through his fortune in a year. Bir senede bütün servetini tüketti. We were determined to see it through whatever the cost. Ne pahasına olursa olsun yapmaya kararlıydık. He is through with school. Okulu bıraktı. It was all through him that we got into trouble. Onun yüzünden başımız derde girdi. I got this job through my uncle. Bu işe amcam sayesinde girdim. We tried a11 day to get through on the phone to Ankara. Bütün gün Ankara'ya telefon etmeye uğraştık. It is illegal to send firearms through the mail. Postayla silâh göndermek yasaktır. I'm through with you! İllallah senden!

throughout

(edat), z. baştan başa, her yerinde, her hususta; z. baştan başa.

throughway , thruway

i., A.B.D. hız yolu.

throve

bak. thrive.

throw

f. (threw, thrown) i. atmak, fırlatmak; ipeği büküp ibrişim yapmak; düşürmek; giyivermek, arkaslna alıvermek; (hayvan) yavrulamak; (zar) atmak; mak. kolu çevirerek açmak veya kapamak (makas); (güreşte) yere atmak, düşürmek; (çömlek) şekillendirmek; (argo) (parti) vermek, (ziyafet) çekmek; etkilenmesine sebep olmak; aniden yönünü değiştirmek; oy ver mek; i. atış, atma; tehlikeye atılma; atlı; atım; mak. makas kolunun açılıp kapandığı mesafe. throw a game oyunda şike yapmak. throw a kiss el ile öpücük göndermek. throw a sop to önüne kemik atmak. throw away atmak; vaz geçmek; kaçırmak; ziyan etmek. throw away a line (tiyatro) duyulmayacak bir söz söylemek. throw back ilerlemesini engellemek; atavizme dönmek. throw cold water on ümidini kırmak. throw dust in one's eyes aldatmak, gözünü görmez hale koymak. throw in birbirine geçirmek; ilâve etmek, caba olarak ilâve etmek. throw in one's lot with kaderleri bir olmak. throw in one's teeth meydan okumak, hakaret etmek. throw in the towel (argo) yenilgiyi kabullenmek. throw light on ışık tutmak, aydınlatmak. throw mud at çamur atmak. throw off üstünden atmak; -den kurtulmak; saçmak, yaymak; çabucak yapıvermek; karıştırmak, yanlış yola yöneltmek; tavla oyununda pul almak. throw one,s weight around kuvvetini hissettirmek. throw oneself at one birinin dostluğunu veya teveccühünü kazanmaya çalışmak. throw oneself into tamamen iştirak etmek. throw oneself on güvenmek; za'fından faydalanmak. throw open açmak; bütün engelleri ortadan kaldırmak. throw out dışarı atmak; işinden atmak; laf atmak; ışık yaymak; altüst etmek. throw over vaz geçmek, terketmek; devretmek. throw overboard atmak, başından atmak, terketmek. throw rug ufak halı parçası. throw stones at (a person) (birine) taş atmak, laf atmak. throw the book (argo) en ağır cezaya çarptırmak; paylamak. throw the lock sürgülemek. throw together yapıvermek; bir araya getirmek. throw up yukarı atmak; kusmak; vaz geçmek; acele bina etmek, acele yığmak. throw up a job iSten ayrılmak, işi bırakmak. throw up a window pencere açmak. throw up one's dinner (veya cookies) istifrağ etmek, kusmak. throw up one's hands yenilgiyi kabullenmek, pes etmek. throw up the sponge boksta yenildiğini kabul etmek, pes demek. a stone's throw bir taş atımı. The unannounced quiz threw me. Habersiz yapılan imtihanda çuvalladım. The snake throws its skin. Yılan deri değiştirir. She threw prudence to the wind and married the gypsy. Kısmetini tepti ve çingeneyle evlendi. The spoiled brat threw a tantrum. Haylaz velet öfkeyle tepindi.

throwaway

i. el ilânı. throwaway line (tiyatro) duyulmayacak bir sırada söylenen söz.

throwback

i. atavizm, atacılık; geri atış, daha eski bir safhaya geri atma.

throwster

i. ibrişim büken kimse; zar ile oynayan adam, kumarcı.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL