NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

temp ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: temp
Bulunan Sonuç: 31

temp

kıs. in the time of, temperance, temperature, temporary.

temper

f. yumuşatmak, hafifletmek: ölçülü hale getirmek, tadil etmek, ıslah etmek: kıvama getirmek; su karıştırıp yoğurmak (balçık); çeliğe su vermek, çeliği kızdırıp hemen soğutarak sertleştirmek, tav vermek, tavlamak; müz. çalgıyı gam dizisine göre akort etmek. temper justice with mercy adalete merhamet katmak.

temper

i .terslik, huysuzluk; mizaç, huy, tabiat; kıvam, karar, terkip; tav, bir maddenin sertlik derecesi; bir şeyin aslını değiştirmek için karıştırılan şey. lose one's temper hiddetlenmek.

tempera

i. suluboya.

temperament

i .tabiat, yaratılış, mizaç, meşrep, huy; ölçülülük, muvazene, kıvam; müz. akort.

temperamental

s. mizaca veya tabiata ait; değişen mizaçlı; huysuz, sinirli; azimsiz. temperamentally z. azimsizce.

temperance

ılımlılık, ölçülülük; içkiden kaçınma;( eski) kendine hakim olma, sükûnet. temperance drink alkolsüz içecek. temperance hotel (eski )içki bulun durmayan otel. temperance movement içki aleyhinde hareket. temperance society içkiyle mücadele derneği.

temperate

s. mutedil, ılımlı ılıman, ılık, sarhoş edici maddelere düşkün olmayan; perhiz yapan. Temperate Zone çoğ. ılıman bölge, dönenceler ile kutuplar arasındaki mıntıka. temperately z.ılımlı olarak. temperateness. ılımlı olma.

temperature

i. ısı derecesi; sıcaklık, sühunet: tıb. insan vücudunun ısı derecesi; ateş,ısı, hararet. temperature curve belirli bir süre içindeki ısı değişikliğini gösteren eğri. critical temperature kritik sıcaklık. normal temperature normal vücut ısısı. take one's temperature termometre ile birinin ısı derecesini ölçmek, birinin ateşine bakmak.

tempered

s. huylu, mizaçlı; ahenkli; karışımla değiştirilmiş; tavlanmış, (çeliğe) su verilmiş.

tempest

i .fırtına, bora, özellikle ,şiddetli rüzgâr fırtınası. tempestbeaten s. fırtınaya tutulmuş, fırtına yemiş. tempest in a teapot ufak bir meseleyi büyütme, pireyi deve yapma. tempesttossed s. fırtına ile öteye beriye atılmış.

tempestuous

s. fırtınalı; çalkantılı; şiddetli, dehşetli. tempestuously z. şiddetle. tempestuousness i. fırtınalı olma.

templar

i., (İng.) Londra'da Inner veya Middle Temple'da oturan hukuk talebesi. Knights Templars on ikinci asırda Kudüs'te kurulan şövalyeler birliği.

template , templet

i. kalıp, şablon, mastar, model; silme kalıbı, kemer kalıbı; den. ana kalıp; takoz; gabari.

temple

i. şakak.

temple

i. mabet, tapınak, ibadethane; eski Kudüs'te Yahudi tapınağı; Mormonların ayinlerine mahsus kilise. templed s .tapmak veya kiliseleri olan; tapmak içinde muhafaza edilen.

temple

i. kumaşı tezgâhta gergin tutmaya mahsus ağaç parçası.

templet

bak. template.

tempo

i. (çoğ. -s, -pi) müz. tempo; tarz, gidiş, yol.

tempora mutantur

Lat. Zaman değişti.

tempora!

O mores! Lat. Bu ne zamanlar! Bu ne ahlâk! Ne günlere kaldık!

temporal

s. şakağa ait. temporal bone şakak kemiği.

temporal

s., i. zamana ait; dünyevi, bu dünyaya ait; geçici, şimdiki zamana ait; cismani, ruhani olmayan; lâik; gram. zaman belirten; i., gen. çoğ. dünyevi şeyler. temporal effairs lâik meseleler. temporal conjunction gram. zaman belirten bağlaç. temporal power lâik idare veya hâkimiyet, dünyevi kudret. temporally z. dünyevi olarak.

temporality

i. muvakkatlik, geçicilik; gen., çoğ. kilise gibi dinsel bir kuruluşa ait emlâk ve gelir.

temporary

s. muvakkat, geçici. temporary possession geçici tasarruf veya mülk. temporar'ily z. muvakkaten, geçici olarak. temporar'iness geçicilik, muvakkatlik..

temporize

f. zamana uymak; başkalarının fikrine uymak, ayak uydurmak; savsaklamak, ihmal etmek; uzlaşmak. temporiza'tion i. zamana uyma, başkalarına ayak uydurma .temporizer i. zamana uyan kimse. temporizingly z. zamana ayak uy- durarak.

tempt

f. baştan çıkarmak, ayartmak; kandırmak; çekici olmak; teşvik etmek; öfkelendirmek, kızdırmak; eskidenemek. tempt fate kadere meydan okumak. tempt to (şeytan) dürtmek.

temptation

i. günaha teşvik etme veya olunma; günaha teşvik edici şey veya kimse; yolu şaşırtma.

tempter

i. teşvik eden adam, baştan çıkaran adam; ayartan adam; b.h. şeytan .temptress i. baştan çıkaran kadın.

tempting

s. akıl çelici, cezbedici, çekici. temptingly z. çekici bir şekilde davet edici görünüşte. temptingness i. cazibe, çekicilik.

tempusfugit

Lat. Zaman (kuş gibi) uçar.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL