super ne demek Türkçe anlamı

(önek) üstün, üzerinde, fevkinde, fazlasıyla.

i., (argo) tiyatroda önemsiz rollere çıkan oyuncu.

i., s. üstün kalite, ekstra cins; mücellithanede kullanılan pamuk takviye bezi; tic. âlâ derece, âlâ derecede olan şey; s., (argo) üstün.

s. yenilmesi mümkün, galebe çalınabilir, hakkından gelinebilir, çaresi bulunabilir, atlatılabilir. superably z. hakkından gelinebilecek şekilde.

f. fazlasıyla bulunmak, pek çok miktarda bulunmak.

i. aşırı bolluk.

s. pek çok, mebzul, bol, taşkın. superabundantly z. pek bolca.

f. daha da ilave etmek, yeniden katmak.

f. yaşlılık veya yetersizlik sebebiyle işten çıkarmak, emekliye ayırmak; geçersiz diye çıkarmak. superannuated s. emekli; eskimiş; kullanılmaz hale gelmiş; modası geçmiş. superannua'tion i. emeklilik; emekli maaşı.

s. muhteşem, görkemli; âlâ, nefis, enfes; zengin, zarif. superbly z. muhteşem bir şekilde; tam.

i. şilepte mal sahibi tarafından tayin olunan satış memuru.

i. çok büyük uçak gemisi.

f., i. kompresörle güçlendirmek; fazla yüklemek; i. fazla yük.

i. kompresor.

s. kaşa ait; kaşın üstündeki.

s. mağrur, kibirli. superciliously z. kibirle. superciliousness i. kibir, gurur.

s., fiz. aşırı soğukken elektrik akımını dirençsiz olarak geçirebilen.

f. (bir sıvıyı) donma derecesinin altında dondurmadan soğutmak.

s., (argo) âla, en iyi, slang. kıyak.

i., psik. süper ego.

s. çok üstün. supereminence i. aşırı üstünlük. supereminently z. büyük üstünlükle.

f. görevinden fazla iş görmek. supereroga'tion i. vazife dışında iş yapma, fuzulî iş görme. supererogatory s. asıl görevden fazla veya ayrı; lüzumsuz, fuzuli.

i., biyol. üst familya.

i. gebe hayvanın doğurmadan evvel bir daha gebe kalması.

s. yüzeyde kalan, satha yakın veya satıhta olan; sathi, yüzeysel, üstünkörü, yarım yamalak. superficiality, superficialness i. yüzeyde kalış, sathilik. superficially z. görünüşte, üstünkörü bir şekilde.

i. satıh, yüzey.

s. son derece güzel; pek ince, çok zarif.

i., fiz. mutlak sıfırın bir derece üstündeki sıvı hali.

s. fazla, lüzumsuz, gereksiz. superflu'ity, superfluousness i. fazlalık, aşırı bolluk. superfluously z. çok fazla.

f. bir şeyin üzerine dökmek; dökülmek.

f. fazla ısıtmak; ısıtıp sabit olmayan bir hale getirmek.

s., i. üstün ağırlıklı (eleman).

3000 ile 30000 arasındaki megasikl şeridiÇ

i. otoban, sürat yolu.

s. insanüstü.

f. bir şeyin üzerine koymak; bir şeye ilave etmek. superimposi'tion i. bir şeyin üzerine koyma veya ilâve etme.

bak. superfetation.

s. başka bir şeyin üzerine dayanan.

f. başka bir şeye ilaveten meydana getirmek, ek olarak katmak.

f. bakmak, nezaret etmek, yönetmek, idare etmek, kontrol etmek. superintendence i. bakma, yönetme, yönetim. superintendency i. müdürlük, yöneticilik; yönetim.

i., s. yönetici, müdür, şef, idare memuru; s. yönetimsel; yöneten.

s., i. daha yüksek, âlâ, üstün, faik; olağanüstü; (to ile )fevkinde, daha üstün; üstünlük taslayan; bot. üst tarafında bulunan, üst; i. üstün derecede olan kimse; manastırda baş rahip; matb. satırdan yukarı basılmış rakam veya harf. superior court A.B.D. temyiz mahkemesi. superiority i. üstünlük.

s. üstte olan, kaplayan, örten.

s., i. en yüksek; mükemmel, eşsiz, üstün; gram. enüstün; fazla; i. en yüksek derece veya miktar; gram. en üstünlük. talk in superlatives abartmak, mübalâğa etmek. superlatively z. en üstün derecede. superlativeness i. fevkaladelik, üstünlük.

i. üstün insan.

i. süper market, büyük mağaza.

s. göksel, semavi; ilâhi; yüksek.

s. suyun üstünde yüzen.

s. bütün insanlığı kapsayan, milletler üstü.

s. doğaüstü, tabiatüstü; harikulade, mucize kabilinden. supernaturalism i. doğaüstü olma; doğaüstü güce inanma. supernaturally z. doğaüstü kuvvetlere dayanarak.

s. normal üstü.

s., i. fazla, zait; lüzumundan fazla; i. gerekli sayıdan fazla olan kimse; (tiyatro) önemsiz rollere çıkan oyuncu.

i. süper fosfat gübre.

f. üstüne koymak; geom. üst üste gelecek şekilde koymak. superposi'tion i. üstüne koyma.

i. süper devlet; geniş kapsamlı elektrik şebekesi.

s. fazla doymuş.

f. üstüne yazmak; zarf üstüne adres yazmak. su'perscript s., i. üste yazılan; i. satırın üstüne yazılan küçük harf veya rakam; mat. satır yukarısına yazılı kuvvet veya türev gösteren işaret. süperscrip'tion i. bir şeyin üstündeki yazı; serlevha, başlık; kitabe; üstüne yazma; ecza. reçetenin başındaki alınız'' yazılı kısım.

f. yerine geçmek, yerini almak; yerine başkasını koymak; yerine başka bir şey koyarak iptal etmek.

i., huk. aşağı bir mahkeme kararının icrasını durduran yüksek mahkeme emri.

s. duygusal.

s. süpersonik, sesten hızlı. supersonics i. süpersonik ilmi, sesten hızlı olguları inceleyen bilim dalı. supersonic transport süpersonik araç.

i. bütün üç boyutlu yerlerinin nokta olduğu ileri sürülen matematiksel uzam.

i. çok güçlü radyo dalgaları gönderen gökcismi; as, mesleğinde üstün olan kimse.

i. birkaç bağımlı memleketi idare eden memleket.

i. batıl itikat, hurafe, boş inan.

s. batıl itikat kabilinden; batıl itikatlı, boş şeylere inanan. superstitiously z. batıl inançlara saplanarak. superstitiousness i. batıl inançlılık.

i. üst tabaka.

f. bir şeyin üzerine bina etmek.

i. temel üzerine kurulan bina, ilâve kat; zemin katı üzerinde bulunan binanın tümü; üst yapı; üst kademe; ilişkiler; demiryolunun taş zemini üstünde bulunan travers veya ray; den. palavra üstündeki yapı kısımları.

i. munzam vergi.

f. takip etmek, izlemek, arkasından gelmek; sonra meydana gelmek.

f. denetlemek, teftiş etmek, nezaret etmek; idare etmek, bakmak. supervi'sion i. denetleme, nezaret, murakabe; idare. supervisor i. müfettiş, denetçi. supervi'sory s. denetçiye özgü; denetimsel; denetleyici, teftiş edici.