NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

sal ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: sal
Bulunan Sonuç: 68

sal

i., kim. tuz.

salaam

i., f. selâm, temenna; f. selamlamak, selâm vermek, temenna etmek.

salable , saleable

s. satılabilir, satılma imkanı olan. salability, salableness i. satılabilme, satılma imkanı.

salacious

s. şehvani, şehvetli; müstehcen. salaciously z. şehvetli olarak, şehvetle. salaciousness, salacity i. şehvetlilik, şehvet: müstehcenlik.

salad

i. salata. salad days gençlik çağı, acemilik. salad dressing mayonez; salata sosu.

salamander

i. semender, zool. Salamandra maculosa; ateşte yanmayan efsanevi bir hayvan; sıcağa karşı dayanıklı kimse. salamandrine s. sıcağa dayanıklı; semendere ait.

salami

i. salam. salammoniac nişadır.

salary

i., f. maaş, aylık, ücret; f. maaş vermek, ücret vermek, aylık bağlamak. salaried s. aylıklı, maaşlı, ücretli.

sale

i. satış, satım, satma; satılış; talep, revaç; alışveriş; mezat. sales clerk satış memuru, tezgâhtar. sales resistance alıcının isteksizliği. for sale, on sale satılık. put up for sale satılığa çıkarmak. saleable bak. salable.

salep

i. salep.

saleratus

i. sodyum bikarbonat.

salesman

i. satıcı, satış memuru.

salesmanship

i. satıcılık, satma kabiliyeti.

salesroom

i. satış yeri.

saleswoman

i. satıcı kadın.

salicin

i., kim. söğüt ve kavak ağaçlarının kabuk ve yapraklarından çıkarılan ve ilâç olarak kullanılan bir tuz.

saliclaw

bazı Germen kabilelerinin beşinci yüzyılda düzenlenen kanunnamesi; eskiden Fransa'da kadınların tahta geçmelerini yasaklayan kanun.

salicylate

i., (ecza) salisilat. salicyl'ic s. salisilat kabilinden. salicylic acid salisilat asidi.

salience , saliency

i. dikkati çekme; çıkıntı, çıkıntılı şey.

salient

s., i. göze çarpan, dikkati çeken; çıkıntılı, çıkık, fırlak; i., ask. kalede dış açı. saliently z. göze çarparak.

saliferous

s. tuz hâsıl eden; tuz ihtiva eden, tuzlu.

salina

i tuzlu bataklık; tuzla, tuz ocağı, tuz madeni; tuzlu pınar.

saline

s., i. bir çeşit maden tuzu ile dolu; tuzlu, tuz gibi; tuz hassası olan; i., tıb. birkaç çeşit maden tuzu.

salinity

i. tuzluluk, tuzluluk miktarı.

saliva

i. salya, tükürük. salivary s. tükürük hasıl eden, salyaya ait. salivate f. salya akıtmak; tıb. çok tükürük çıkarmak. salivation i. tükürük çıkarma.

sallow

s. benzi sararmış, soluk yüzlü, solgun.

sallow

i. keçi söğüt ağacı; bot. Salix caprea; sepetlik söğüt ağacı veya bu ağacın bir dalı.

sally

i., f. kuşatma esnasında askerin hücuma geçmesi; ani hareket veya hamle; gezinti; espri, nükteli söz; f. dışarı fırlamak; hücuma geçmek; toplu halde geziye çıkmak. sally port ask. çıkış kapısı .

sally lunn

küçük tatlı ekmek.

salmagundi

i. soğuk et ve ançüez beraberinde yumurta ve soğan ile yapılmış bir yemek; herhangi bir karışım.

salmon

i. som balığı, zool. Salmo salar; buna benzer alabalık; sarımsı pembe renk. salmon trout kırmızı etli alabalık.

salmonella

i. zehirlenmeye sebep olan bir mikrop.

salon

i. salon, misafir odası; sergi salonu.

salonika

i. Selanik.

saloon

i., A.B.D. meyhane; ing. bar; büyük salon; galeri; gemi salonu; lokanta. saloon deck gemi salonunun bulunduğu güverte. saloonkeeper i. meyhaneci.

salpingitis

i., tıb. soluk borusu veya dolyolu iltihabı.

salpinx

i. (çoğ. salpinges) anat. boru, nefir.

salsify

i. tekesakall, bot. Tragopogon.

salt

i., s., f. tuz, sodyum kloruru, maden tuzu; bir asit ile bir bazdan meydana gelen tuz; çoğ. mushil tuzu; tuzluk; lezzet, tat; nükte, hoş söz; k.dili, (informal) deniz kurdu; s. tuzlu; f. tuzlamak, tuz katmak, tuzda muhafaza etmek. salt a mine bir maden kuyusunu olduğundan kıymetli göstermek için içine altın tozu karıştırmak. salt away veya down tuzlayarak muhafaza etmek; (argo) biriktirmek, istif etmek (para). salt beef tuzlanmış sığır eti. salt fish tuzlu balık. salt lick yabani hayvanların tuz bulduklan yer. salt of the earth iyi kalpli kimse. salt rheum tıb. tuzlubalgam. salt well tuzlu su kuyusu. Attic salt ince espri. eat a person's salt bir kimsenin misafiri olmak, sofrasına oturmak. Epsom salts ingiliz tuzu. not worth his salt masrafım karşılamaz, beş para etmez. rock salt kaya tuzu. sea salt denizden çıkanlan tuz. smell ing. salts baygınlık hallerinde koklatılan amonyak ruhu. table salt sofra tuzu. with a grain of salt ihtiyat kaydıyle, süphe ile. salt'less s. tuzsuz, tatsız. salt'ness i. tuzluluk.

saltation

i hoplama, sıçrama, zıplama; vurma, çarpma saltatory s sıçramaya benzer; sıçrama kabili yeti olan.

saltbox

i., A.B.D. dik çatılı ufak ev.

saltcellar

i. tuzluk.

saltern

i. tuzla.

saltigrade

s., zool. sıçrayarak yürüyen (hayvan).

saltish

s. tuzluca. saltishness i. tuzluluk.

saltpan

i. tuzla havuzu; tuz ayırma kabı.

saltpeter , ing petre

i. güherçile.

saltrising

i. patates mayasından yapılmış ekmek.

saltwater

s. deniz suyuna ait, tuzlu suda yaşayan.

saltworks

i. tuzla, tuz fabrikası.

saltwort

i. üşnan, çorak, dikenli çöven, bot. Salsola kali.

salty

s. tuzlu; denizi hatırlatan; keskin.

salubrious

s. sıhhatli, sıhhate yarar, sıhhi. salubriously z. sıhhate yarar surette. salubriousness, salubrity i. sıhhatlilik, sıhhi oluş.

salutary

s. sıhhate yaravan, sıhhi, faydalı, hayırlı, yararlı. salutarily z. sıhhate yararlı olarak, faydalı olarak. salutariness i. sıhhilik, faydalılık.

salutation

i. selâm; selâm verme, hatır sorma. salutatory s. selâm niteliğinde, selâm veren. salutatorian i. diploma töreninde halka hoş geldiniz anlamında söz söyleyen öğrenci.

salute

f., i. selam vermek, selâmlamak, aşinalık etmek; selâm göndermek; selâm çakmak; top atışı veya bayraklarla selâmlamak; i. selamlama, selâm verme; selâm; selam çakma; selâm duruşu, selâm merasimi. fire a salute top atışıyle selâmlamak. give a salute selâm vermek. return a salute selamını almak, selâma karşılık vermek. take the salute ask. selâm almak, selâm durmak .

salvable

s. kurtarılabilir.

salvage

i., f. kurtarılan mal; deniz kazasından veya yangından kurtarılan mal; deniz kazasından veya yangından kurtarma ücreti; sigortalı eşyanın yangından kurtulması veya bunların satışıyle temin edilen gelir; f. (eşya) kurtarmak. salvageable s. ka zadan kurtarılabilir.

salvarsan

i., tic. mark. özellikle frengi için yakın zamana kadar kullanılan arsenikli bir ilâç, salvarsan.

salvation

i. kurtarış, kurtarma; kurtuluş, halâs, necat; ilah mağfiret, gufran, yarlıgama. Salvation Army ing., A.B.D. fakirler için para toplayan bir Protestan grubu.

salve

i., f. merhem; dinlendirici her hangi bir şey; övme, methiye; f. merhem sürmek; acısını: dindirmek, teskin etmek, iyi etmek.

salve

f. denizden veya yangından kurtarmak.

salver

i. tepsi.

salvia

i. ateş çiçeği.

salvo

i. yaylım ateşi, topçu bombardımanı; selâm topu; alkış tufanı.

salvo

i. bahane.

salvolatile

amonyum karbonat.

salvor

i. kurtarma işlemine katılan kimse; kurtarma gemisi.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL