NE ARAMIŞTINIZ?
Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.
f. (-ped,- ping) i. destek yapmak, desteklemek, sırık ile tutmak; himaye etmek, tutmak; dayamak; i. destek, dayak, ayak, payanda; çamaşır sırığı; hami olan kimse, yardımcı kimse, destekleyici şey veya kimse.
i. sahne donatımı.
i., k.dili uçak pervanesi.
s., i. hazırlık dersi ile ilgili; yeni bir ilme başlangıç olan; i. ilk ders, hazırlık dersi. propaedeutics i. herhangi bir ilimde ilk çalışma, başlangıç.
i. propaganda; herhangi bir prensibi yaymaya çalışan teşkilât. propagandist i. bir prensibi yay- maya çalışan kimse, propagandacı. propagandize f. propaganda yapmak.
f. çiftleştirmek; üretmek, çoğaltmak, husule getirmek; yaymak, neşretmek, dağıtmak; nakletmek; geçirmek; sirayet ettirmek, bulaştırmak; kalıtım yoluyle geçirmek; yavrulamak, türemek, ço- ğalmak. propaga'tion i. yavrulama, üreme; neşir; yayma. propagative s. çiftleştirici; neşredici.
i., kim. propan.
Lat. vatan aşkına, vatan uğruna.
f. (-led, -ling) ileriye doğru sürmek; itmek, sevketmek.
i. ileriye sevkedici şey; kurşunu veya uzay gemisini ileri süren kuvvet.
i., s. ileriye sevkedici şey; s. itilebilen; yürütücü, sevkedici.
i. ileriye yürüten şey, vapur veya uçak pervanesi.
i. eğiklik, eğilim; eski arzu, istek.
s. münasip, layık, yakışır, uygun; has, hususi, kendine mahsus, zati; doğru, gerçek, tam; hürmete lâyık; asıl (yer); (eski ) güzel, fevkalade. proper fraction tam kesir. proper name özel isim. the proper time uygun zaman. properly z. uygun şe- kilde; hakkıyle, haklı olarak; doğru olarak.
i. mülkiyet; mal, mülk, emlak, arazi; hususiyet, özellik; mahiyet, tabiat; sahne donatımı. property man sahne eşyalarını temin eden kimse. property qualification bir kimseye oy hakkı sağlayan mülk sahipliği. property tax emlâk vergisi.
i. kehanet; keramet; ilham; tahmin.
f. kehanette bulunmak, keramet göstermek, önceden haber vermek, gaipten haber vermek; peygamberlik etmek, kehanette bulunmak; tahminde bulunmak.
i. peygamber, nebi, resul; bilhassa Allah için söz söyleyen kimse, kâhin, kehanet sahibi. prophetess i. kadın peygamber, nebiye.
s. kehanette bulunmayla ilgili; gelecek için isabetli (tahmin); peygambere veya kehanete ait; peygamberlik kabilinden; kehaneti olan. prophetically z. isabetli olarak; kehanetle.
s., i., tıb. hastalıktan koruyan; i. koruyucu ilaç; prezervatif.
i., tıb. hastalıktan koruma veya korunma usulü.
i. yakınlık, hısımlık, akrabalık.
f. teskin etmek, yatıştırmak; teveccühünü kazanmak; tövbe etmek. propitiable s. yatıştırılabilir, teskini kabil; teveccühü kazanılabilir. propitiative s. yatıştırıcı; tövbe eden.
i. öfkesini yatıştırıp teveccühünü kazanma; tövbe etme.
s. uygun, elverişli, ümitli; merhametli, cömert, lütufkar. propitiously z. uygun bir şekilde. propi- tiousness i. lütufkârlık; ümit vericilik.
i. jetli pervane düzeni; bu düzenle çalışan uçak.
i. arıların kovanlarını sıvadıkları bir reçine, arı reçinesi, kara mum.
i., s. öneren kimse, teklif eden kimse; taraftar kimse; s. savunan; taraftar.
i. Marmara Denizinin eski ismi.
i., f. oran, nispet: çoğ. bir cismin genişlik, uzunluk ve derinliği, ebat, boyutlar; hisse, pay; uygunluk; mat. iki çift nicelik arasındaki nispet eşitliği, oran- tı; orantı kuralı; f. orantı kurmak; birbirine uyumlu kılmak. proportion of births to population nüfusa göre doğum nispeti. a large proportion of the profits karın önemli miktarı. in proportion to nispetle, nazaran. all out of proportion tamamen nispetsiz.
s., i. orantılı; i. bir başkasıyle orantılı olan nicelik veya sayı. proportional representation pol. nispi temsil. proportionally z. nispeten.
s. orantılı. proportionateness i. orantılılık.
i. teklif; teklif etme; evlenme teklifi.
f. teklif etmek, arzetmek; kurmak, niyet etmek; evlenme teklif etmek.
i., f. teklif etme; teklif; k.dili teşebbüs; bir meseleyi arzetme; k.dili uygunsuz teklif; mat. mesele, nazari dava; man. önerme, kaziye; f., k.dili uygunsuz bir teklifte bulunmak. propositional s. teklif kabilinden, teklife ait.
f. ileri sürmek, teklif etmek, arzetmek; söylemek, meydana koymak.
s., i. birinin mülkü olan, hususi; mal sahipliğine ait; müseccel; i. mal sahibi; mal sahipleri, hissedarlar. proprietary medicine tescilli ilâç.
i. mal sahibi, mülk sahibi, mutasarrıf. proprietorship i. mal sahipliği. proprietress i. mal sahibi kadın.
i. uygunluk, münasebet; edep, yol yöntem, adap; âdetlere uyma. breach of propriety adetlere aykırı hareket. the proprieties töre.
i., tıb. bir organın öne veya aşağı doğru düşüklüğü.
i. ileri sürme veya sürülme, sevk, tahrik; itici kuvvet; tıb. öne doğru eğilerek yürüme. propulsive s. tahrik edici; itici.
i. (çoğ. -laea) saray veya tapınak girişi olan bina.
i. eski Mısır'da tapınak avlusuna açılan büyük kapı.
Alışveriş Sepetiniz