NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

prop ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: prop
Bulunan Sonuç: 43

prop

f. (-ped,- ping) i. destek yapmak, desteklemek, sırık ile tutmak; himaye etmek, tutmak; dayamak; i. destek, dayak, ayak, payanda; çamaşır sırığı; hami olan kimse, yardımcı kimse, destekleyici şey veya kimse.

prop

i. sahne donatımı.

prop

i., k.dili uçak pervanesi.

propaedeutic

s., i. hazırlık dersi ile ilgili; yeni bir ilme başlangıç olan; i. ilk ders, hazırlık dersi. propaedeutics i. herhangi bir ilimde ilk çalışma, başlangıç.

propaganda

i. propaganda; herhangi bir prensibi yaymaya çalışan teşkilât. propagandist i. bir prensibi yay- maya çalışan kimse, propagandacı. propagandize f. propaganda yapmak.

propagate

f. çiftleştirmek; üretmek, çoğaltmak, husule getirmek; yaymak, neşretmek, dağıtmak; nakletmek; geçirmek; sirayet ettirmek, bulaştırmak; kalıtım yoluyle geçirmek; yavrulamak, türemek, ço- ğalmak. propaga'tion i. yavrulama, üreme; neşir; yayma. propagative s. çiftleştirici; neşredici.

propane

i., kim. propan.

propatria

Lat. vatan aşkına, vatan uğruna.

propel

f. (-led, -ling) ileriye doğru sürmek; itmek, sevketmek.

propellant

i. ileriye sevkedici şey; kurşunu veya uzay gemisini ileri süren kuvvet.

propellent

i., s. ileriye sevkedici şey; s. itilebilen; yürütücü, sevkedici.

propeller

i. ileriye yürüten şey, vapur veya uçak pervanesi.

propensity

i. eğiklik, eğilim; eski arzu, istek.

proper

s. münasip, layık, yakışır, uygun; has, hususi, kendine mahsus, zati; doğru, gerçek, tam; hürmete lâyık; asıl (yer); (eski ) güzel, fevkalade. proper fraction tam kesir. proper name özel isim. the proper time uygun zaman. properly z. uygun şe- kilde; hakkıyle, haklı olarak; doğru olarak.

property

i. mülkiyet; mal, mülk, emlak, arazi; hususiyet, özellik; mahiyet, tabiat; sahne donatımı. property man sahne eşyalarını temin eden kimse. property qualification bir kimseye oy hakkı sağlayan mülk sahipliği. property tax emlâk vergisi.

prophecy

i. kehanet; keramet; ilham; tahmin.

prophesy

f. kehanette bulunmak, keramet göstermek, önceden haber vermek, gaipten haber vermek; peygamberlik etmek, kehanette bulunmak; tahminde bulunmak.

prophet

i. peygamber, nebi, resul; bilhassa Allah için söz söyleyen kimse, kâhin, kehanet sahibi. prophetess i. kadın peygamber, nebiye.

prophetic

s. kehanette bulunmayla ilgili; gelecek için isabetli (tahmin); peygambere veya kehanete ait; peygamberlik kabilinden; kehaneti olan. prophetically z. isabetli olarak; kehanetle.

prophylactic

s., i., tıb. hastalıktan koruyan; i. koruyucu ilaç; prezervatif.

prophylaxis

i., tıb. hastalıktan koruma veya korunma usulü.

propinquity

i. yakınlık, hısımlık, akrabalık.

propitiate

f. teskin etmek, yatıştırmak; teveccühünü kazanmak; tövbe etmek. propitiable s. yatıştırılabilir, teskini kabil; teveccühü kazanılabilir. propitiative s. yatıştırıcı; tövbe eden.

propitiation

i. öfkesini yatıştırıp teveccühünü kazanma; tövbe etme.

propitious

s. uygun, elverişli, ümitli; merhametli, cömert, lütufkar. propitiously z. uygun bir şekilde. propi- tiousness i. lütufkârlık; ümit vericilik.

propjet

i. jetli pervane düzeni; bu düzenle çalışan uçak.

propolis

i. arıların kovanlarını sıvadıkları bir reçine, arı reçinesi, kara mum.

proponent

i., s. öneren kimse, teklif eden kimse; taraftar kimse; s. savunan; taraftar.

propontis

i. Marmara Denizinin eski ismi.

proportion

i., f. oran, nispet: çoğ. bir cismin genişlik, uzunluk ve derinliği, ebat, boyutlar; hisse, pay; uygunluk; mat. iki çift nicelik arasındaki nispet eşitliği, oran- tı; orantı kuralı; f. orantı kurmak; birbirine uyumlu kılmak. proportion of births to population nüfusa göre doğum nispeti. a large proportion of the profits karın önemli miktarı. in proportion to nispetle, nazaran. all out of proportion tamamen nispetsiz.

proportional

s., i. orantılı; i. bir başkasıyle orantılı olan nicelik veya sayı. proportional representation pol. nispi temsil. proportionally z. nispeten.

proportionate

s. orantılı. proportionateness i. orantılılık.

proposal

i. teklif; teklif etme; evlenme teklifi.

propose

f. teklif etmek, arzetmek; kurmak, niyet etmek; evlenme teklif etmek.

proposition

i., f. teklif etme; teklif; k.dili teşebbüs; bir meseleyi arzetme; k.dili uygunsuz teklif; mat. mesele, nazari dava; man. önerme, kaziye; f., k.dili uygunsuz bir teklifte bulunmak. propositional s. teklif kabilinden, teklife ait.

propound

f. ileri sürmek, teklif etmek, arzetmek; söylemek, meydana koymak.

proprietary

s., i. birinin mülkü olan, hususi; mal sahipliğine ait; müseccel; i. mal sahibi; mal sahipleri, hissedarlar. proprietary medicine tescilli ilâç.

proprietor

i. mal sahibi, mülk sahibi, mutasarrıf. proprietorship i. mal sahipliği. proprietress i. mal sahibi kadın.

propriety

i. uygunluk, münasebet; edep, yol yöntem, adap; âdetlere uyma. breach of propriety adetlere aykırı hareket. the proprieties töre.

proptosis

i., tıb. bir organın öne veya aşağı doğru düşüklüğü.

propulsion

i. ileri sürme veya sürülme, sevk, tahrik; itici kuvvet; tıb. öne doğru eğilerek yürüme. propulsive s. tahrik edici; itici.

propylaeum

i. (çoğ. -laea) saray veya tapınak girişi olan bina.

propylon

i. eski Mısır'da tapınak avlusuna açılan büyük kapı.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL