NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

op ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: op
Bulunan Sonuç: 71

op

kıs. opera, operation, opposite, opus.

opacity

i. şeffaf olmayış.

opal

i. opal, panzehirtaşı.

opalescense

i. yanardönerlik. opalescent s. yanardöner, şanjan.

opaline

s., i. opale benzer, opale özgü; i. opale benzer değerli bir sarı taş; yarı şeffaf cam.

opaque

s. donuk, şeffaf olmayan, kesif; elektrik veya sıcaklığı geçirmeyen; mantıksız, kolay anlaşılmaz; ahmak, mankafa. opaqueness i. şeffaf olmayış, do- nukluk.

opart

1960'dan itibaren uygulanıp gözü yanıltıcı şekillerle belirlenen resim üslubu.

opcit

kıs. opere citato evvelce belirtilen eserde, gösterilen eserde.

ope

f., şiir, eski açmak.

open

s., i. açık, içine girilir, serbest; kabule hazır; açık (hava), uygun; den. sisli olmayan; hazır; samimi, açık yürekli; ask. arasında mesafe olan; müz. kısık olmayan, boğuk olmayan, dolgun sesli; dilb. ses or- ganları nispeten açık olarak söylenen (ünlü); dilb. açık (hece); aşikar, meydanda, gizli olmayan; sipersiz, istihkâmsız; içki satışı serbest (şehir); cömert, eli açık; ödenmemiş (borç); i., gen. the ile açık hava, meydan, açık saha; açık deniz. open admissions, open enrollment A.B.D. üniversiteye kaydolmak isteyen herkesi kabul etme usulü. open air açık hava. open city ask. açık şehir. open door herkese açık kapı; serbest ticaret (siyaseti). open housing A.B.D. ırk ve din farkı gözetmeden herkese açık kiralık ev ve apartmanlar. open order ask. dağınık savaş düzeni. open policy sigorta bedeli konulan olayın gerçekleşmesi anında takdir edilecek sigorta poliçesi. open sea açık deniz. open shop sendikalı veya sendikasız herkesi çalıştıran kuruluş; yalnız sendikasız işçileri kabul eden kuruluş. an open question iki taraf da haklı bulun- duğundan karara bağlanamayan mesele. an open verdict huk. cinayeti tespit edip de suçluyu tespit etmeyen karar. an open winter hafif kış. in open court açık oturum halindeki mahkemede. receive with open arms samimiyetle karşılamak. The harbor is open. Liman açıktır. lay open kesip açmak. openly z. açıkça açıktan açığa. openness i. açıklık.

open

f. açmak; işe başlamak; yaymak, sermek; umuma açmak; gevşetmek, çözmek; tiyatro mevsimini açmak; huk. davayı tekrar gözden geçirmek; kesip açmak, yarmak, deşmek; başlatmak; genişletmek; göstermek, bildirmek; görüşmeye başlamak; a- çılmak, çözülmek, gevşemek; çatlamak, yarılmak; başlamak; gelişmek; engelleri ortadan kaldırmak; göz önüne çıkmak.open in içeriye doğru açılmak. open out dışarıya doğru açılmak; açılmak. open up görüşmeye başlamak, söz açmak. open one's eyes gözünü açmak, uyarmak, haberdar etmek. open fire ateş açmak. Open in the name of the law! Kanun namına aç! Open sesame. Açıl susam açıl.

openended

s. sonuca bağlanmamış, açık bırakılmış.

openeyed

s. açıkgöz dikkatli; şaşkın.

openfaced

s. açık yürekli; tek dilim (sandviç).

openhanded

s. eli açık, cömert.

openheart

s. kalbi açıp yapılan (ameliyat).

openhearted

s. açık kalpli, samimi. open house herkese açık davet.

opening

i. kapı; açma, açış; açıklık, delik; başlangıç; açılış; fırsat; satrançta açış. open market serbest piyasa.

openminded

s. açık fikirli, yeni fikirleri kabule hazır.

openmouthed

s. ağzı açık kalmış (hayret veya saşkmllktan); açgözlü obur.

openwork

i. kafes halinde işlemeli süs.

opera

i. opera; opera müziği; opera binası. opera glasses opera dürbünü. opera hat erkeklere mahsus katlanabilen silindir şapka. opera house opera binası. comic opera operakomik. grand opera ciddi konulu birtür opera. operat'ic s. opera nev'inden, operaya ait.

opera bouffe

Fr. fars şeklinde opera.

operand

i. kompütörde kullanılan bilgi.

operate

f. iş görmek, işlemek; etkilemek; borsada alışveriş yapmak (özellikle spekülasyon için); tıb.ameliyat et- mek; işletmek, idare etmek. operate on a person birini ameliyat etmek.

operation

i. iş, fiil; etki, hüküm; süreç; işleme, çalışma, çalışma tarzı; harekat, tatbikat; tıb. ameliyat; mat. bir niceliğin değer veya şeklinde deeğişiklik yapma; alış veriş (borsada). delicate operation tıb. güç ve tehlikeli ameliyat. extend operations harekat veya iş sahasını genişletmek. go into operation yürürlüğe girmek. in operation yürürlükte. major operation tıb. büyük ameliyat.

operational

s. ameli; kullanılmaya hazır.

operative

s., i. işleyen, faal; etkin; etkili; tıb. ameliyata ait, ameliyat edilebilir; ameli; i. usta işçi; teknisyen; k.dili hafiye.

operator

i. operator; teknisyen; ticari veya sınai kuruluş sahip veya yöneticisi; telgraf veya telefon memuru; tıb. cerrah, operatör; komisyoncu; argo beleşçi kimse.

operetta

i. operet.

ophthalmia

i., tıb. göz iltihabı. ophthalmic s. göze ait. ophthal- mol'ogy i. göz bilgisi. ophtlalmoscope i. oftalmoskop.

opiate

s., i. afyonlu; uyuşturucu, uyku getirici, sersemletici; i. afyonlu ilaç.

opine

f. fikir yürütmek: zannetmek, düşünmek, farzetmek.

opinion

i. zan, tahmin, fikir, oy, düşünce: huk. hâkimin ileri sürdüğü fikir. in my opinion fikrimce, kanaatimce.

opinionated

s. inatçı, fikrinden dönmeyen, dik kafalı.

opium

i. afyon. opium den, opium joint afyonkeşlere mahsus gizli kahvehane. opium habit afyonkeşlik, afyon çekme alışkanlığı. opium poppy haşhaş, afyon çiçeği,bot. Papaver somniferum. opium smoker afyonkeş, esrarkeş.

opobalsam

i. pelesenk.

opodeldoc

i. kâfurlu İngiliz sabunu.

opossum

i. keselisıçangillerden Amerika'ya mahsus memeli bir hayvan, opossum, zool. Didelphis.

opp

kıs. opposed, opposite.

oppidan

s., i. kasabaya ait; i., İng . şehirli, kasabalı.

opponent

s., i. karşıki, karşı; karşıt, zıt; i. hasım, düşman.

opportune

s. elverişli uygun; tam zamanında olan, vakitli. opportunely z. tam zamanında. opportuneness i. elverişlilik.

opportunism

i.fırsatçılık,oportünizm. opportunist i.fırsatçı kimse,oportünist.

opportunity

i. fırsat, uygun zaman, elverişli durum.

opposable

s. karşı konulabilir, muhalefet edilebilir; karşısına konulabilen (baş parmağın diğer parmakların karşısına konulabilmesi gibi).

oppose

f. karşılaştırmak; karşı koymak, karşı çıkmak, direnmek; engel olmak, mani olmak.

opposite

s., i. karşıki, karşıda olan; zıt, aksi, karşıt, ters; bot. karşılıklı, yaprakları karşı karşıya olan; i. karşı olan şey veya kimse; karşıda olan şey veya kimse. opposite number tekabül eden kimse veya şey. oppositely z. zıt olarak. oppositeness i. zıtlık.

opposition

i. muhalefet; karşıtlık, zıtlık; mücadele; karşı durma, karşı koyma: engel olma; pol. muhalif parti; astr. birbinden 180 derece uzaklıkta olan iki gökcisminin durumu. oppositionist i. muhalefetçi, muhalif partiden biri.

oppress

f. sıkmak, sıkıştırmak, baskı yapmak: zulmetmek, canını yakmak; yormak, canını sıkmak, üzerine yüklenmek.

oppression

i. zulüm, baskı, ceza, cefa; zulmetme; zulüm ve cefa görme; sıkıntı, güçlük.

oppressive

s. ezici, zulmedici; sıkıcı, bunaltıcı. oppressively z. zulmederek; bunaltıcı bir şekilde. oppressiveness i. sıkıcılık; gaddarlık.

opprobrious

s. hakaret dolu; utandırıcı, yüz kızartıcı. opprobriously z. utanç verecek şekilde. opprobriousness i. rezillik.

opprobrium

i. rezalet; hakaret; ayıp; rezalet sebebi.

oppugn

f. karşı koymak, tenkitle hücum etmek.

oppugnant

s. karşı koyan. op pugnancy i. karşıtlık.

opsonin

i., tıb. kan serumunda bulunan ve bakterilerin akyuvarlar tarafından yenmesini kolaylaştıran bir çeşit antikor. opson'ic s. bu maddenin etkisini taşıyan.

opt

f. seçmek; karar vermek. opt out çekilmek, vaz geçmek, yapmamaya karar vermek.

optative

s., i. istek belirten; i., gram istek kipi, dilek kipi.

optic

s., i. göze veya görme duyusuna ait; göz ilmine ait; i., k.dili göz; çoğ. optik.

optical

s. optikle ilgili; göz veya ışık vasıtasıyle işleyen; görme duyusuna yardım eden; görme duyusuna ait. optical illusion gözün yanılması. optically z. optik vasıtalarla; gözle.

optician

i. gözlükçü, dürbüncü.

optimism

i., fels. dünyada her şeyin iyiliğe hizmet ettiğini ileri süren kuram; iyimserlik. optimist i. iyimser kimse, optimist kimse. optimistic s. iyimser. op- timistically z. iyimserlikle.

optimize

f. en iyi şekilde kullanmak, en çok istifade etmek.

optimum

i. en uygun durum; biyol. herhangi bir organizmanın büyümesi için elverişli ısı, ışık, nem, yer ve gıda gibi şartlar, optimum.

option

i. seçme, tercih; oy; seçme hakkı veya yetkisi; seçilecek şey, şık; tic. seçme, satın alma veya başkasına bırakma hakkı. option day cevap günü. have an option on a thing belirli bir sürede bir şeyi almaya veya reddetmeye hakkı olmak. option to purchase bir şeyi belirli bir süre içinde önceden tayin olunan bir bedel ile satın alma hakkı

optional

s. zorunlu olmayan, isteğe bağlı. optionally z. ihtiyari olarak.

optometer

i. gözün görüş alanını ölçmeye mahsus alet. optometrist i. görme bozukluğunu ölçen gözlükçü. optometry i. görme bozukluğunu ölçme mesleği.

opulence

, -cy i. servet, zenginlik; bolluk. opulent s. zengin, bol. opulently z. bolca.

opus

i. (çoğ. opera) eser; kitap; müzik parçası, opus.

opuscule

i. kısa ve önemsiz eser.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL