NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

ins ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: ins
Bulunan Sonuç: 118

ins

kıs. inches, insulated, insurance.

insalivate

f. çiğnerken (yemeğe) tükürük katmak. insalivation i. tükürük katma.

insalubrious

s. sağlığa yaramaz, sağlığa dokunur, zararlı. insalubrity i. sıhhate aykırılık.

insane

s. deli, çıldırmış; delilere mahsus; delice, manasız. insane asylum tımarhane. insane person deli kimse. insanely z. delicesine. insanity i. delilik, cinnet.

insanitary

s. sağlığa zararlı, pis.

insatiable

s. doymak bilmez, doymaz, kanmaz; açgözlü, obur. insatiableness, insatiabil'ity i. doymazlık, açgözlülük. insatiably z. kanmayarak.

insatiate

s. doymak bilmez, hiç kanmaz, çok obur. insatiately z. hiç kanmadan.

inscribe

f. yazmak, kaydetmek; taşa veya tunca yazıt yazmak, hakketmek; ithaf etmek; geom. bir şekil içine dahilen temas etmek üzere bir şekil çizmek.

inscription

i. kitabe, yazıt, yazı; ithaf; madalya veya para üzerinde olan yazı.

inscrutable

s. anlaşılmaz, idrak edilemez, esrarlı. inscrutably z. anlaşılmaz şekilde.

insect

i. böcek, haşere; nefrete lâyık kimse. insect powder haşarat tozu.

insectary

i. böcek beslemeye ve üretmeye mahsus yer.

insecticide

i. haşarat ilâcı.

insectival

s. haşarat cinsinden, haşarattan ibaret.

insectivore

i. böcekçil hayvan. insectiv'orous s. böcek yiyen, böcekçil.

insecure

s. emniyetsiz, sağlam olmayan, garantili olmayan, tehlikeli; endişeli. insecurely z. emin olmayarak, sağlam vaziyette olmayarak. insecurity i. emniyetsizlik.

inseminate

f. döllemek, ilkah etmek, tohumlamak, tohum ekmek; fikrine sokmak, aşılamak. insemination i. dölleme, döllenmiş olma.

insensate

s. hissiz, duygusuz; insafsız, merhametsiz; cansız.

insensible

s. hissetmez; hissiz, duygusuz; cansız, baygın; hissolunamaz, farkına varılamaz; yavaş; ilgisiz, aldırış etmeyen. insensibil'ity i. duygusuzluk, hissizlik, insafsızlık, merhametsizlik. insensibly z. duygusuzca, insafsızca, merhametsizce.

insensitive

s. hissetmez, hissiz, duygusuz.

insentient

s. hissi olmayan, hissiz, cansız.

inseparable

s. ayrılmaz; bağlı; gram. ayrılmaz surette kullanılan (önekler). inseparables i. ayrılamayan şeyler, çok yakın dostlar. inseparableness i. ayrılmazlık. inseparably z. birbirinden ayrılmaz surette.

insert

i., ortaya eklenen şey; kitap ortasına eklenen sayfalar; bir mecmua veya gazete arasına konulan ilâve.

insert

f. sokmak, arasına sıkıştırmak, ortasına geçirmek.

insertion

i. ekleme; eklenen şey; bir ilânın gazeteye bir defa konması.

insessorial

s. tüneyebilen (kuş).

inset

i. bir şeyin ortasına konulan parça; ilâve, ek; coğr. met.

inset

f. (inset, insetting) bir şeyin ortasına ek koymak.

inshore

s., z. kıyıya yakın; z. sahile doğru.

inside

z., (edat) içeride, içeriye; (edat) içerisine, içerisinde.

inside

i., s. iç, iç taraf, dahil; iç yüz; s. iç, içteki, dahili. inside in formation içeriden sızan haberler. have the inside track yarış alanının en iç ve dolayısıyle en kısa kısmına yakın olmak; daha elverişli mevkide olmak. inside out ters yüz. insider i. içerideki kimse, iç yüzünü bilen kimse. insides i. karın ile bağırsaklar, iç organlar, iç kısımlar.

insidious

s. gizlice fırsat kollayan, sinsi; hain, hilekâr. insidiously z. sinsice. insidiousness i. sinsilik.

insight

i. vukuf, anlayış, bir şeyin iç yüzünü kavrama.

insignia

i., çoğ., Lat. nişan alâmetleri, nişanlar; rütbe işaretleri.

insignificance -cancy

i. manasızlık; önemsizlik, ehemmiyetsizlik, değersizlik.

insignificant

s. manasız; önemsiz, ehemmiyetsiz; cüzi, pek az; ufak; değersiz, değmez. insignificantly z. önemsiz olarak.

insincere

s. samimiyetsiz, riyakâr, vefasız, sadakatsiz, yalancı. insincerely z. samimiyetsizce. insincerity i. samimiyetsizlik.

insinuate

f. üstü kapalı söylemek, ima etmek; kurnazlıkla fikrini anlatmak; yavaş yavaş girmek. insinuatingly z. ima ile.

insinuation

i. ima, üstü kapalı söz; teveccüh kazanmaya yöneltilmiş söz veya hareket.

insipid

s. sönük; tatsız, yavan, lezzetsiz. insipidly z. sönük bir şekilde. insipidity, insipidness i. sönüklük.

insist

f. ısrar etmek, sebat göstermek, davasından vaz geçmemek. insistence i. ısrar, sebat. insistent s. ısrar edici, zorlayıcı.

insitu

Lat. asıl yerinde, tabii vaziyetinde.

insnare

bak. ensnare.

insobriety

i. sarhoşluk, bekrilik, içkiye düşkünlük, itidalsizlik.

insofar

z. şu kadarki. insofar as ... e kadar.

insolate

f. güneşe maruz bırakmak, güneşlendirmek. insola'tion i. güneşe maruz bırakma; güneşe serip kurutma; tıb. güneş çarpması; tıb. hastaya güneş banyosu yaptırma.

insole

i. ayakkabının iç astarı; kundura içine konan taban astarı.

insolent

s. küstah,terbiyesiz, arsız. insolence i. küstahlık. insolently z. küstahça, cüretkârca.

insoluble

s. erimez; halledilemez, izah olunamaz, çözülemez. insolubly z. halledilmez surette. insolubility i. erimemezlik; çözülemezlik.

insolvable

s. hallolunamaz, izah edilemez.

insolvent

s., i. borcunu ödeyemez, iflâs etmiş; borcu kapamaya kâfi olmayan; i. müflis kimse. insolvency i. müflislik, iflâs.

insomnia

i. uykusuzluk, uyuyamazlık. insomniac i. uykusu zor gelen kimse.

insomuch

z., gen. as veya that ile o dereceye kadar, o kadar ki.

insouciant

s., Fr. gailesiz, ilgisiz, kaygısız, tasasız, endişesiz. insouciance i. gailesizlik, ilgisizlik, lâkaytlık, kaygısızlık.

insoul

bak. ensoul.

inspan

f .(-ned,- ning) arabaya koşmak.

inspect

f. teftiş etmek, muayene etmek, yoklamak, bakmak. inspection i. muayene, yoklama, teftiş.

inspector

i. müfettiş, tetkik memuru, enspektör; kontrol memuru. inspetorate, inspectorship i. müfettişlik memuriyeti veya dairesi.

inspiration

i. ilham, esin; vahiy; telkin; içeriye doğru nefes alma. inspirational s. ilham verici, ilham edici. inspir'atory s. nefesin içeri çekilmesine ait.

inspire

f. ilham etmek, esinlemek; telkin etmek; içine çekmek (nefes), nefes almak.

inspirit

f. canlandırmak, can vermek, neşelendirmek, ümit vermek.

inspissate

f. koyultmak, daha yoğun bir hale koymak.

inst.

kıs. instant, institute, institution.

instability

i. dayanıksızlık; kararsızlık, sebatsızlık.

instable

s. sabit olmayan, kararsız; dayanıksız.

instal(l)ment

i. taksit; kısım, bölüm. installment plan taksit usulü.

install

f. yerine koymak; tesisat yapmak, tanzim etmek, düzenlemek; makamına getirmek (memur), bir yere yerleştirmek. installa'tion i. tesisat, tertibat, düzen; askeri üs; fabrika.

instance

i. örnek, misal; kere, defa. for instance örneğin, meselâ. at the instance of (onun) isteğinden ötürü. court of first instance asliye mahkemesi.

instance

f. misal getirmek; örnek ile göstermek.

instancy

i. acil olma.

instant

s. hemen olan, derhal olan; âcil; şimdiki; su ilavesiyle hemen hazırlanan (yiyecek). instantly z. hemen, derhal.

instant

i. an, dakika, lahza. at this instant bu anda. the instant I came ben gelir gelmez.

instantaneity

i. bir anda olma .

instantaneous

s. ani, ansızın, anında olan, bir anlık. instantaneously z. bir anda olarak; hemen.

instanter

z. hemen, derhal, birdenbire.

instar

f. (-red, -ring) yıldızlarla donatmak; yıldız gibi yapmak.

instar

i., biyol. iki deri dökme zamanı arasında meydana gelen değişim safhasındaki böcek; bu safha.

instate

f. bir yere yerleştirmek, belirli bir yere koymak.

instauration

i.,( eski) yenileme, tazeleme, onarma.

instead

z. yerinde, yerine, karşılık olarak. instead of yerine. He came here instead. Oraya gideceğine buraya geldi. Başkasının yerine kendisi buraya geldi.

instep

i. ayağın üst kısmı, tabanın oyuk tarafının üstündeki kısım, ayakkabı veya çorabın üst kısmı; at bacağının art diz ile bukağılık arasındaki kısmı.

instigate

f. kışkırtmak, tahrik etmek, teşvik etmek. instiga'tion i. kışkırtma, tahrik, teşvik. in'stigator i. kışkırtıcı kimse.

instill

f. yavaş yavaş öğretmek veya aşılamak; damla damla içine akıtmak. instilla'tion i. fikir aşılama.

instinct

i. insiyak, içgüdü; istidat. instinctive s. içgüdüye ait, içgüdüsel. instinc'tively z. içgüdüsel olarak.

instinct

s., gen. with ile dolu (can, his, kuvvet ile).

institute

f. kurmak, tesis etmek; kil. atamak.

institute

i. kuruluş, müessese; enstitü, okul; bilimsel kurum; konferans serisi. institutes i. hukuk el kitabı.

institution

i. yerleşmiş gelenek veya kanun; devamlı olan şey; kuruluş, müessese, tesis; tımarhane, hapishane.

institutional

s. kuruluş veya kuruma ait; geleneğe ait, bir mevzuun esasına ait. institutional food herhangi bir müessesenin çıkardığı yemek. institutionalize f. kurum haline getirmek; adet haline getirmek; A.B.D., k.dili düşkünler evine yerleştirmek.

institutionary

s. gelenek veya âdetlere ait, hukukla ilgili.

institutor

i. kurucu.

instruct

f. okutmak, ders vermek, öretmek, eğitmek; talimat vermek, yol göstermek. instructor i. öğretmen, eğitmen; asistan; okutman.

instruction

i. öğretme, öğrenim, eğitim, talim; bilgi verme. instructions i. direktif, emir, talimat.

instructive

s. öğretici, eğitici. instructively z. bilgi verici bir şekilde.

instrument

i., f. alet; vasıta; enstrüman, müzik aleti, çalgı, saz; belge; belgit, senet; f., huk. senet yazmak. instrument panel kontrol tablosu. on instruments aletler vasıtasıyle uçak idare edilerek. percussion instrument davul ve zil gibi vurularak çalınan müzik aleti. string instrument telli müzik aleti, telli saz. wind instrument nefesle çalınan çalgı, nefesli saz.

instrumental

s. yararlı, tesirli, etkili; yardımcı, aracı olan; bir alete ait; müz. enstrümantal. instrumentalist i. çalgı çalan kimse. instrumentally z. yararlı bir şekilde.

instrumentality

i. vasıta, araç; vasıta olma.

instrumentanlsm

i., fels. etkili eylem için mantıki düşünce gerektiğini ileri süren bir tür faydacılık.

instrumentation

i. bir müzik parçasının çeşitli seslerini çalgılara taksim etme, enstrümantasyon; aletler takımı; alet kullanma; aletli iş görme.

insubordinate

s., asi, itaatsiz, kafa tutan, baş kaldıran,isyan eden. insubordination i. baş kaldırma.

insubstantial

s. esassız, hakiki olmayan, hayali; zayıf, kuvvetsiz.

insufferable

s. çekilmez, katlanılamaz, tahammül olunamaz. insufferably z. tahammül olunamayacak derecede.

insufficient

s. eksik, kiyafetsiz, yetersiz, ehliyetsiz. insufficiently z. yetersiz derecede. insufficiency i. yetersizlik, yetmezlik.

insufflate

f. üzerine üflemek; içine üflemek, içine hava vermek. insuffla'tion i. üzerine veya içerisine üfleme veya hava verme.

insular

s. adaya ait, adaya özgü; adada yaşayan; ayrılmış; dar fikirli; tıb. adacıklar halinde olan. insular'ity i. dar görüşlülük.

insulate

f. tecrit etmek, izole etmek, yalıtmak; ayırmak. insulating tape elek. izole bant. insula'tion i. tecrit, izolasyon. insulator i., elek. izolatör, fincan.

insulin

i. insulin, pankreas bezesinin çıkardığı bir madde (şeker hastalığında vücuda ilâç olarak zerkolunur).

insult

i. hakaret, onur kırma, aşağısama, hor görme, kötü davranış; tıb. yara.

insult

f. tahkir etmek, hor görmek, fena muamele etmek, şerefini kırmak. insultingly z. aşağısayarak, hakaretle, onur kırarak.

insuperable

s. başa çıkılmaz, yenilemez; geçilemez. insuperably z. başa çıkılamayacak bir şekilde.

insupportable

s. tahammül edilemez, çekilmez, dayanılmaz; haksız. insupportably z. dayanılmaz bir şekilde.

insuppressible

s. bastırılamaz, önlenemez.

insurance

i. sigorta, sigorta etme; sigorta parası, sigorta taksiti. insurance broker sigorta acentesinde çalışan kimse. insurance company sigorta şirketi. insurance policy sigorta poliçesi. insurance premium sigorta primi. fire insurance yangın sigortası. health insurance sağlık sigortası. life insurance hayat sigortası. marine insurance deniz sigortası.

insure

f. sigorta etmek; emniyet altına almak; sigorta olmak; temin etmek. insurable s. sigorta edilebilir. insured s. sigortalı.

insurgent

s., i. asi, baş kaldıran, kafa tutan; i. ihtilalci, asi. insurgence, insurgency i. ayaklanma, isyan.

insurmountable

s. yenilemez, geçilemez, başa çıkılmaz, üstün gelinemez. insurmountably z. yenilemeyecek derecede.

insurrection

i. isyan, ayaklanma, ihtilâl. insurrectional, insurrectionary s. isyan kabilinden. insurrectionist i. isyan taraftan, asi, baş kaldıran kimse.

insusceptible

s. duygusuz, hissiz; to ile hissetmez, etkisinde kalmaz; of ile çözümlenemez, yapılamaz.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL