NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

full ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: full
Bulunan Sonuç: 8

full

(s). dolu; meşgul; boş olmayan, tutulmuş; tok; tam, tüm; azami derecede; met; dolgun, büyük, şişman, iri; tamam, bütün; dolun (ay); kalın, pes (ses); bol, geniş. full back (i)., futbol bek oyuncu. fullblooded (s). saf kan. fullblown (s). tamamen açmış; tam gelişmiş. fullbodied (s). kuwetli ve memnun edici derecede (içki). full brother öz erkek kardeş. full dress resmi elbise, frak. fullface (i). cepheden alınmış fotoğraf; (matb). kalın harf. fullfashioned (s). kesiksiz örülmüş. fullfledged (s). tüyleri büyümüş, tam olgunlaşmış; harekete geçmiş; tam yetkili. full gainer havada ters perende atarak suya dalma. full house tiyatro her yerin dolu olması; pokerde ful. fulllength (s). tam boy (portre). full membership tam üyelik asli üyelik. full moon dolunay. full nelson (güreşte) künde. full pay tam ücret veya maaş. full professor profesör. fullrigged (s). üç direkli tam armalı (gemi). fullscale (s). orijinal ebatta (suret, resim); bütün güçle yapılan (hücum, teşebbüs). full score (müz). her aletin çalacağı veya sesin okuyacağı notayı ayrı ayrı gösteren kitap. full speed tam sürat. full steam ahead son süratle ileri. full stop nokta; tam vuruş. full to overflowing, full to the brim ağzına kadar dolu, dopdolu. full up dopdolu. at full gallop dörtnala (at). chock full agzına kadar dolu. in full tam, etraflı. full blast in full swing bütün kuvvetiyle (çalışmak). in full view herkesin önünde, aleni olarak, görünürde. fully (z). tamamen; tamamıyle, tastamam, tam.

full

(f). (çuhayı) dibek içinde kül ve sabunla dövüp yıkamak, çırpmak; bol bırakarak dikmek veya dikilmek (elbise).

full

(i). bir şeyin dolusu, bir şeyin olgunluk mertebesi. to the full son haddine kadar, tamamıyle.

full

(z). tam, tamamen; fazlasıyle, pek çok; doğru. fullgrown (s). kemale ermiş, tam gelişmiş. full many a flower bir dolu çiçek.

fuller

(i). çırpıcı; demiri dövüp saç yapmakta kullanılan çekiç. fuller's earth kil, çamaşırcı toprağı. fullery (i). çırpıcı yeri.

fullingmill

çırpıcı dibeği.

fullness

i dolgunluk; tokluk; kemal, olgunluk, tam oluş, bütünluk; şişmanlık in the fullness of time vadesi gelince, zamam gelince

fully

z tamamen, butünüyle; hiç olmazsa

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL