NE ARAMIŞTINIZ?
Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.
(i). gerçek, hakikat; durum, gösterilen husus veya keyfiyet. factfinding (s). delil toplayan (komisyon). accessory after the fact (huk.) cürüm işlendikten sonra suç ortağı olan kimse .in fact gerçekten, hakikaten,filvaki. matter of fact (bak.) matter.
(i). hizip, grup, bölüntü; hizipleşme, ihtilaf. factionist (i). hizipçi, ihtilafçı, partizan. factional (s). taraftar, ihtilaf çıkaran. factionalism (i). partizanlık, ihtilâf.
(s). fitneci, fesatçı, ihtilâf çıkaran, hizipçi.
(s). yapma, suni, düzme,uydurma, gösterişten ibaret. factitiously (z). suni olarak, uydurarak. factitiousness (i). yapma oluş, sunilik.
(s)., (gram.) bir nesnenin yanı sıra bir de belirleyici tümleç olan fiili gösteren: They made him king. Onu kral yaptılar.
(i). sebeplerden biri; (mat.) çarpılanlardan biri: (tic.) bir firmaya borç para veren kimse; (tic.) komisyon alarak satış yapan kimse.
(f).,(mat.) çarpanlarını bulmak.
(s)., (i)., (mat.) birbirini takip eden çarpanlara ait; (i). 1 'den başlayarak verilen bir sayıya kadar olan ardıl pozitif sayı serisinin çarpımı.
(i). fabrika, imalâthane, atölye; (eski.) yabancı bir memlekette iş hanı.
(i). kâhya, her işi gören memur.
(s.) olaylara dayanan; kelimesi kelimesine, tam. factually (z). olaylara dayanarak, keyfiyete göre.
Alışveriş Sepetiniz