NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

el ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: el
Bulunan Sonuç: 123

el

bak. elevated railway

el salvador

El Salvador Cumhuriyeti.

elaborate

s. dikkatle işlenmiş, özenilmiş, mükellef, tafsilâtlı, ayrıntılı, inceden inceye işli. elaborately z. üzerinde dikkatle durarak, inceden inceye işleyerek.

elaborate

f. ince işle ve emekle meydana getirmek, incelikle işlemek, ihtimam etmek, ayrıntılı bir şekilde hazırlamak, genişletmek. elabora'tion i. ihtimam, inceden inceye işleme.

elan

i. şevk, canlılık, ateşlilik; hamle, davranma.

eland

i., zool. Güney Afrika'ya mahsus iri bir geyik.

elapse

f. geçmek, akmak (zaman).

elastic

s., i. elâstikî, esnek, eski şeklini alan, toplanıp çekilen; lâstikli; hoş görü sahibi, şartlara kolayca uyabilen; üzüntü, hastalık veya yorgunluktan sonra çabucak kendine gelen, kendini çabuk toparlayan, kolay kolay yılmayan; ekon. ihtiyaca göre artıp eksilen, mütedavil (para); i. Lâstikli kumaş; lâstik bant; lâstikten yapılmış şey. elastic limit esneme sınırı.

elasticity

i. elâstikîyet, esneklik.

elastomer

i., kim. sentetik kauçuk gibi elastik bir madde.

elate

f. sevindirmek, mutlu etmek, neşelendirmek, coşturmak, gururlandırmak. elated s. mutlu, memnun, sevinçli, bahtiyar. elation i. gurur, sevinç, kıvanç, mutluluk, saadet.

elaterium

i., ecza. müshil olarak kullanılan eşek hıyarı özü.

elbow

i. dirsek; dirsek şekli. elbow grease k.dili alın teri, emek. at his elbow yanı başında, elinin altında. out at the elbows fakir, kılıksız, pejmürde, perişan. rub elbows with (tanınmış kimselerle) vakit geçirmek. up to the elbows çok meşgul, işi başından aşmış.

elbow

f. dirsekle itmek veya vurmak; ite kaka yol açmak.

elbowroom

i. rahatça hareket edilebilecek yer, geniş yer.

elder

s., i. iki kişinin yaşça daha büyüğü; daha ilerde veya kıdemli olan; eski; i. ihtiyar; kilise mütevelli heyeti üyesi. elder statesman devlet işleri için fikri sorulan, kendisine danışılan emekli kimse.

elder

i. mürver ağacı, bot. Sambucus nigra. elderberry i. mürver ağacının meyvası. dwarf elder yer mürveri, bot. Sambucus ebulus. water elder dağdağan, bot. Viburnum opulus.

elderly

s. oldukça yaşlı, yaşını basını almış, ihtiyar.

eldest

s. yaşça en büyük

eldorado

isp. altın ülkesi diye şairlerce hayal edilen bir Güney Amerika ülkesi; altınlarla donanmış yalancı cennet.

eldritch

s., (eski) büyülü, tekin olmayan, korku uyandıran.

elecampane

i. andız otu, bot. ınula helenium.

elect

f., s. seçmek intihap etmek; s. seçilmiş, seçimi kazanmış.

election

i. seçim, intihap, tercih; ilcih ebedi saadeti nasip eden ilahi takdir. election day seçim günü. election district seçim bölgesi. election precinct seçim mahallesi.

electioneer

f. bir aday veya partinin seçimi kazanması için çalışmak.

elective

s., i. seçime ait, intihabi; seçme yetkisi olan; seçilen, seçim sonucu iş başına getirilen; arzuya bağlı; i. seçimli ders.

elector

i. seçmen, seçme hakkı olan kimse; orta çağda Kutsal Roma Germen imparatorluğunda imparatoru seçme hakkına sahip prens.

electoral

s. seçim veya seçmenlerle ilgili. electoral college A.B.D. Cumhurbaşkanı seçmek için toplanan seçmenler kurulu.

electorate

i. oy verme hakkına sahip kimseler, seçmenler.

electric

s. elektrikle ilgili, elektrikli, elektriki, elektriksel; heyecan veya ürperme veren. electric blue çelik mavisi. electric chair elektrikli sandalye. electric eel Güney Amerika nehirlerine mahsus elektrik saçan bir çeşit iri yılan balığı, zool. Electrophorus electric eye. ışık değişikliğinde elektrik sinyal veren cihaz. electric guitar elektro gitar. electric light elektrik lâmbası. electric motor elektrik motoru .electric needle cerrahlıkta kesmek ve dağlamak için kullanılan yüksek frekanslı elektrikli iğne. electric organ sesleri elektronik tertibatla meydana gelen org. elektric ray uyuşturan balığı, torpil balığı, zool. Torpedo torpedo. electric shaver elektrikli tıraş makinası.

electrical

s. elektrikli, elektriğe ait, elektriksel. electrical engineer elektrik mühendisi. electrically z. elektrik kuvvetiyle.

electrician

i. elektrik tesisatçısı, elektrik teknisyeni.

electricity

i. elektrik; elektrik bahsi, elektrik bilimi static electricity statik elektrik.

electrification

i. elektrikleme, elektriklenme, elektrik uygulaması.

electrify

f. elektriklemek, elektrik kuvvetiyle işlemek üzere teçhiz etmek; heyecanlandırmak.

electrocardiogram

i., tıb. elektro kardiyogram.

electrochemistry

i. kim. yasal elektrik, elektroşimi.

electrocute

f. elektrikli sandalyede idam etmek; elektrik akımı vererek öldürmek. electrocu'tion i. elektrikle idam; elektrik çarpması sonucunda ölme.

electrode

i. elektrod .

electrodynamics

i. elektrodinamik .

electroengraving

i. elektrikli kalemle hakkâklık.

electrograph

i. elektrikle yazılmış yazı veya kayıt; bu kaydı yapan elektrik aracı; resim veya haritayı elektrikle nakleden araç.

electrolysis

i. elektroliz, elektrikle çözüm, galvanik kuvvetle elemanlara ayırma; elektrikli iğne ile kıl veya ben yakma.

electrolyte

i. elektrolit, elektrikle unsurlarına ayrılabilen madde.

electromagnet

i. elektrikli mıknatıs. electromagnet'ic s. elektromanyetik.

electromotive

s. elektrik akımının geçmesini sağlayan. electromotive force voltaj.

electron

i. elektron. electron microscope elektronla işleyen çok kuvvetli bir mikroskop.

electronegative

s. pozitif kutba çekilen; bileşimlerde hidrojenin yerini alabilen .

electronic

s. elektronik bilimine ait; elektronla işleyen.

electronics

i. elektronik bilimi.

electrophorus

(çoğ. -ri) i, fiz endüksiyon yoluyla elektrik toplamaya yarayan alet, elektroforus.

electroplate

f., i. elektroliz usulü ile kaplamak; i. bu şekilde kaplanmış şey.

electropositive

s. negatif kutba çekilen; alkalik.

electroscope

i. elektroskop.

electroshock

i., psik. beyinden elektrik akımı geçirilerek uygulanan tedavi.

electrostatics

i. statik elektrik bilimi. electrostatic s. statik elektriğe ait.

electrosurgery

i. cerrahlıkta elektrik kullanma.

electrotherapy

i. elektrikle tedavi usulü, elektro terapi.

electrotonus

i. elektrik akımı geçirildiğinde kas veya sinirde meydana gelen değişiklik.

electrotype

i., f., matb. elektrikle yapılmış klişe; f. bu şekilde klişe yapmak. electrotyping i. elektrikle klişe yapma; bu şekilde klişe ile basma.

electrovalence

i. atomdan atoma elektron verme ile meydana gelen bağlantı; verilen elektron sayısı.

electrum

i. eskiden bulunan doğal bir çeşit altın ve gümüş alaşımı.

electuary

i., ecza. elektuvar, ilâç olarak kullanılan bal ile yoğrulmuş bir çeşit macun.

eleemosynary

s., i. sadaka, iane veya hayır işlerine ait, sadaka olarak verilmiş; i. iane ile geçinen kimse .

elegance

i. zarafet, şıklık, incelik.

elegant

s. zarif, şık; nazik, ince, kibar; mükemmel, üstün. elegantly z. zarafetle, nezaketle.

elegiac

s., i. mersiyeye ait, mersiye tarzında, hüzünlü, matemli; i. mersiye; mersiye vezni.

elegize

f. mersiye yazmak; mersiye okuyarak hatırasını anmak.

elegy

i. mersiye, ağıt, mersiye vezniyle yazılan şiir; müz. hazin makam. elegist i. mersiye yazarı.

elektro-

(önek) elektriğe ait, elektrikle işleyen, elektrikle husule gelmiş.

element

i. öğe, eleman, unsur; cevher; cüz; esas; basit cisim; (hava, ateş, toprak, su gibi) dört ana unsurdan her biri; kim. element, öğe. the elements hava, açık hava; kötü hava şartları; temel esaslar. be in his element k.dili havasını bulmak. be out of one's element bir işin acemisi olmak, kendini yabancı hissetmek.

elemental

s. esasa ait, esas, ana, temel, başlıca; basit, ilkel; tabiat kuvvetleri ne ait; kim bileşik olmayan; saf, halis. elementally z. esasa ait olarak; saf bir şekilde.

elementary

s. basit, sade, öz; ilk, başlangıç, giriş. elementary education ilköğretim. elementary proposition man. asıl önerme. elementary school ilkokul; ilk ve ortaokul.

elemi

i. vernik yapımında kullanılan parlak bir reçine.

elenchus

i., man. son önermenin aksini ispatlayarak bir fikrin yanlışlığını ortaya koyan tasım; bilgicilik, safsata. sofizm elenctic s. aksini ispat ederek yanlışı ortaya koyan.

elephant

i. fil white elephant elde bulundurması güç olan ender rastlanır kıymetli mal; külfetli mal, bir işe yaramadığı halde başa dert olan şey. elephant apple fil elması, bot. Feronia elephantum.

elephantiasis

i., tıb. fil hastalığı.

elephantine

s. fil gibi; çok büyük, iri, çok ağır.

eleusinian

s. (eski) Yunanistan'da Elevsis'e ait. Eleusinian mysteries Elevsis'te icra olunan dini ayinler.

eleutherian

s. özgürlük bahşeden.

elevate

f. yükseltmek, yüceltmek, kaldırmak; terfi ettirmek; bir üst makama atamak; ihya etmek, moralini yükseltmek. elevated i., elevated railway A.B.D. yol üstünde uzayan bir köprü üzerinden geçen demiryolu.

elevation

i. yükseltme, yüceltme, kaldırma; yükseliş; yüksek yer, tepe, bayır; yükseklik, deniz seviyesine oranla yükseklik; binanın irtifaen suret ve şekli, dikey resim.

elevator

i., A.B.D. asansör; yükselten veya kaldıran araç; bir uzvu kaldıran adale; A.B.D. tahıl ambarı; tahılı üst katlara nakleden makine; hav. irtifa dümeni. elevator controls goşisman kumandaları.

eleven

s., i. on bir; i. on bir rakamı (11, Xl); oyunda on bir kişilik takım. elevenses i. ing, k.dili sabah (saat 11.00'de) hafif yemek. eleventh s on birinci, on birde bir. eleventh hour son dakika, karar değiştirmek için son fırsat.

elf

(çoğ. elves) i., mit. peri, cin, cüce; cin gibi akıllı ve yaramaz çocuk, yaramaz kimse; ufak tefek kimse. elf child cinler tarafından değiştirildiği farz olunan çocuk. elfish s. cin gibi, yaramaz.

elfin

s. peri veya cinlere ait; küçük, yaramaz, ele avuca sığmaz.

elias

bak. Elijah.

elicit

f. temin etmek, sağlamak (bilgi, cevap); aydınlığa çıkarmak.

elide

f. telaffuz ederken atlamak (harf veya hece); çıkarmak.

eligible

s. seçilmeye lâyık, uygun, münasip, muvafık, elverişli; evlilik için uygun. eligibil'ity i. seçilme niteliği, uygun oluş.

eliminate

f. çıkarmak, ihraç etmek, hariç tutmak, atmak, bertaraf etmek. elimina'tion i. çıkarma.

elip

(i)., (f). klips, evraklan birbirine tutturmak için kullanllan madeni tutturacak; tüfek şarjorü; (tıb). pens; (f). sıkıca tutmak, sarılmak. elipboard (i). üstünde yazı yazılan klipsli tahta. paper clip kâğıt raptiyesi, bağlaç, klips.

elipper

(i)., (çoğ). kırpma makası, saç kesme makinası; tek sürat teknesi; hava gemisi, kliper tipi uçak; süratle seyreden herhangi bir şey. nail elipper kıskaçlı tırnak makası. hair elippers saç kesme makinası.

elipping

(i). kesme, kırpma, kırkma; (ABD). gazete küpürü.

elision

i. çıkarma, şiirde özellikle kelime sonlarındaki harf veya hecenin okunmaması.

elite

i., s. belirli bir sosyal sınıfın en seçkin kısmı, seçkin kimseler, seçkin sınıf: s. seçkin; ufak boy (on punto) harfleri olan.

elixir

i., ecza. terkipli ecza, öz, hulasa; alk. iksir, hayatı ebedîleştirdiği farz olunan madde. elixir of life abıhayat, hayat iksiri, bengisu.

elizabethan

s., i. İngiltere kraliçesi 1. Elizabeth'e veya devrine ait; devirde İngiltere'de yasayan kimse.

eljah

i. İ.O. IX. yüzyılda bir İbranî peygamberi olan ilyas peygamber.

elk

i. iri boynuzlu bir geyik, zool. Alces alces.

ell

i. endaze, arşın.

ell , el

i. L'' harfi; L harfi seklinde her hangi bir şey; bir binada L'' şeklini meydana getiren ilave.

ellipse

i. elips; astr. bir gezegenin dönencesi.

ellipsis

(çoğ. -ses) i., gram. bir cümlenin anlamı bozulmaksızın öğelerinden birinin atılması; matb. çıkanlan kelimelerin yerini gosteren nokta veya işaretler.

ellipsoid

i., s., geom. elipsoit. ellipsoidal s. elipsoit gibi oval şekli olan, elipsoidal.

elliptical

s. beyzi, oval, eliptik; kısa, kısaltılmış, bazı kelimeleri çıkarılmıs (yazı, konusma). elliptically z. beyzi olarak, eliptik şekilde. elliptic'ity i. elips şeklinde oluş.

elm

i. karaağaç, bot. Ulmus.

elocution

i. söz söyleme sanatı veya yeteneği, hitabet, güzel ve etkili söz söyleme veya yazma, belagat. elocutionist i. belâgat sahibi kimse, hatip.

elongate

f., s. uzatmak, sürdürmek; s. uzamış; uzatılmış. elonga'tion i. uzatma, sürdürme; uzama, devam.

elope

f. evlenmek için evden kaçmak, aşığıyla kaçmak; iş veya vazifeden kaçmak. elopement i. bu suretle kaçma.

eloq

(f)., (-ged, -ging) tıkamak, tıkanmak; köstek vurmak; engel olmak, mani olmak; sıkmak; engellenmek, mani olunmak; pıhtılaşmak.

eloquence

i. etkili ve güzel söz söyleme sanatı, belagat, fesahat. eloquent s. hitabet yeteneğine sahip, açık ve düzgün (ifade); dokunaklı. eloquently z. belagatla.

else

s., z. başka, daha; z. başka yer başka zaman, başka türlü: yahut, yoksa. How else can he do it? Bunu başka nasıl yapabilir? It was somebody else Baska birisi idi. Hurry or else you will be late Acele et, yoksa gecikeceksin. Who else is going ? Başka kim gidiyor? Daha kim gidiyor? It's not mine, it's somebody elses. Benim değil başkasınındır.

elsewhere

z. başka yere, başka yerde.

elucidate

f. açıklamak, izah etmek, tarif ve beyan etmek; bir konuyu aydınlatmak, açmak. elucida'tion i. açıklama, izah, tarif ve beyan.

elude

f. kaçamak yapmak, sakınmak, bertaraf etmek -dan paçayı kurtarmak, -dan sıyrılmak: gözünden kaçmak.

elul

i. Musevi takviminde Eylül ayı.

elusion

i. kaçıp kurtulma, sıyrılma, bertaraf etme, sakınma. elusive -sory (ilu' siv, -sori) s. ele geçmez, kolay bulunmaz; anlaşılması zor.

elutriate

f. yıkamak, paklamak, yıkayıp tasfiye etmek. elutria'tion i. yıkayıp tasfiye etme.

elves

çoğ., bak. elf.

elvish

s. peri veya cine ait, cin gibi.

elysian

s. cennete ait, cennet gibi. Elysian Fields cennet bahçeleri.

elysium

i., mit. cennet; güzel ve ferah yer.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL