NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

disc ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: disc
Bulunan Sonuç: 61

disc

(bak). disk.

discard

(f)., (i). atmak, Iskartaya çıkarmak, ihraç etmek, tardetmek, kovmak; iskambil kağıt atmak, boş kağıt oynamak; (i). atma, çıkarma; boş kağıt.

discern

(f). ayırt etmek, tefrik etmek; sezmek, görmek, anlamak, farkına varmak, idrak etmek. discernible (s). fark edilebilir, görülebilir. discernibly (z). görülecek surette, aşikar olarak.

discerning

(s). idrak eden, anlayan, zeki. discerningly (z). idrak ederek, anlayarak.

discernment

(i). idrak, akıl, muhakeme; görüş, seziş, basiret, feraset.

discharge

(i). yük boşaltma; ateş etme (top ve tüfek), yaylım ateşi; sırtından yük atma, ödeme, ifa; azil, tart, ihraç, işten çıkarılma; terhis, izin; cereyan, akıntı, akış; cerahat, boru gibi şeyden akan madde; (elek). boşaltma; boyayı çıkaran madde, ağartıcı madde. discharge pipe akma borusu, boşaltma borusu.

discharge

(f). yük boşaltmak (gemi); çıkarmak, akıtmak; top veya tüfekle ateş etmek; ödemek; ifa etmek (vazife); görevine son vermek, işten çıkarmak: terhis etmek; ihraç etmek; serbest bırakmak; (elek). cereyanı boşaltmak; ağartmak, rengini açmak.

disciform

(s). plak veya disk şeklinde.

disciple

(i). taraftar, mürit, talebe; havari. discipleship (i). taraftarlık, talebelik; havarilik.

disciplinarian

(i). sert amir, disiplin taraftarı olan kimse.

disciplinary

(s(b disiplinle ilgili, inzibata ait; tahsil ve terbiyeye ait.

discipline

(i)., (f). disiplin, inzibat, terbiye, idare; talim; itaat, boyun eğme; cezalandırma, tekdir; ilim, bilim dalı; (f). terbiye etmek, yetiştirmek, idare etmek; disipline sokmak, yola getirmek; cezalandırmak.

disclaim

(f). inkâr etmek, benim değil diye reddetmek, kabul etmemek; müsaade etmemek, feragat etmek; reddetmek, vazgeçmek; (huk). bir dilekten veya iddiadan vazgeçmek.

disclaimer

(i). vazgeçen kimse; (huk). iddiadan vazgeçme, feragat, feragat name.

disclose

(f). açmak, ifşa etmek; keşfetmek, göstermek, izhar etmek. disclosure (i). açma, ifşa etme, söyleme; ifşa olunan şey, ifşaat, haber.

discography

(i). plak koleksiyonu, banda alınmış bilumum veya seçme müzik parçaları; banda alınmış veya plak haline getirilmiş müziğin düzenli bir şekilde sıralanması.

discoiddiscous

(s). disk şeklinde, yassı ve yuvarlak.

discolour

(f). rengini bozmak, soldurmak, lekelemek; rengini değiştirmek. discolora'tion (i). rengini bozma, rengi bozulma, solma; leke.

discombobulate

(f)., (A.B.D)., argo Arap saçı gibi karıştırmak, altüst etmek.

discomfit

(f). yenmek, mağlup etmek, bozguna uğratmak; sinirlendirmek, rahatsız etmek; şaşırtmak. discomfiture (i). rahatsızlık; şaşkınlık; bozgun, yenilgi, hezimet.

discomfort

(i)., (f). rahatsızlık, huzursuzluk, sıkıntı, ağrı, keder; (f). sıkıntı vermek, rahatsız etmek, üzmek, canını sıkmak.

discommode

(f). taciz etmek, rahatsız etmek; zahmet vermek, külfet yüklemek.

discompose

(f). düzenini bozmak, şaşırtmak, sinirlendirmek; karıştırmak, rahatını bozmak. discomposure (i). telâş, sinirlenme.

disconcert

(f). düzenini bozmak, karıştırmak; sinirlendirmek; şaşırtmak. disconcerted (s). düzeni bozulmuş, canı sıkılmış.

disconformity

(i). düzensizlik.

disconnect

(f). baglantısını kesmek, ayırmak, çıkarmak. disconnection, (ing). exion (i). bağlantının kesilmesi, ayrılma.

disconsolate

(s). teselli kabul etmez, çok kederli; acıklı. disconsolately (z). kederle. disconsolateness (i). keder, teselli kabul etmez durum.

discontent

(i)., (f)., (s). hoşnutsuzluk, memnuniyetsizlik, dargınlık; (f). memnuniyetsizliğe sebep olmak; (s). memnun olmayan, hoşnutsuz. discontentedly (z). hoşnutsuz olarak, memnuniyetsizlikle, istemeyerek. discontentedness discontentment (i). hoşnutsuzluk, memnun olmayış.

discontinuanceation

(i). kesilme, inkıta, fasıla, aralık.

discontinue

(f). kesmek, devam etmemek, yanda bırakmak, vazgeçmek, tatil etmek.

discontinuity

(i). devamsızlık, fasıla, inkıta.

discontinuous

(s). devamsız, fasılalı, ayrılmış, ayrı, aralıklı. discontinuously (z). fasıla ile, aralıklı olarak.

discophile

(i). plak toplamaya ve incelemeye meraklı kimse.

discord

(i). ahenksizlik, fikir ayrılığı, anlaşmazlık, ihtilâf, kavga; (müz). falso, gürültü. sow discord anlaşmazlık yaratmak, mesele çıkarmak.

discord

(f). uymamak, uyuşmamak, çarpışmak. discordance (i). ahenksizlik, uyuşmazlık, anlaşmazlık, düzensizlik.

discordant

(s). aralarında uyuşmazlık bulunan, karşı, muhalif, ahenksiz; (müz). uyumsuz, düzensiz. discordantly (z). ahenksizce, muhalif olarak.

discotheque

(i). diskotek.

discount

(i)., (f). iskonto, tenzilat, fiyat indirimi; kar oranı; (f). fiyat indirimi yapmak, tenzilat yapmak, iskonto etmek, hesaptan düşmek; kırdırmak, kırmak (senet, bono), sonucunu göz önünde tutarak hesaba katmak; aldırmamak; aslını saymamak. discount house daha ucuza mal satılan mağaza.

discountenance

(f). utandırmak; tasvip etmemek, yüz vermemek, cesaretini kırmak.

discourage

(f). hayal kırıklığına uğratmak, gözünü korkutmak, hevesini kırmak, cesaretini kırmak. discourage somebody from doing something birini bir işten vaz geçirmek; fikrini değiştirmek. discouraging ly (z). hayal kırıklığına uğratarak, hevesini kırarak. discouragement (i). cesaretsizlik, hevesin kırılması.

discourse

(i)., (f). karşılıklı konuşma, mükâleme, muhavere; tez, makale, broşür; söz, hitabe, nutuk; (f). söylemek, bahsetmek, konuşmak, hitap etmek, bir konuyu sözle veya yazılı olarak işlemek.

discourteous

(s). nezaketsiz, kaba, saygısız, hürmetsiz. discourteously (z). saygısızlıkla discourtesy (i). nezaketsizlik, kabalık.

discover

(f). keşfetmek, bulmak; meydana çıkarmak. discoverable (s). keşfi mümkün. discoverer (i). kâşif, keşfeden kimse, bulan kimse.

discovert

(s)., (huk). evlenmemiş veya dul (kadın).

discovery

(i). keşif, ilk buluş, ilk görüş, meydana çıkarma; izhar, bildirme, tanıtma; keşfedilen şey, bulgu; (huk). ifşaat.

discredit

(f). itibardan düşürmek, kötülemek; şüpheye düşürmek, güvenini sarsmak; inanmamak, kulak asmamak, itimat etmemek.

discredit

(i). itibarsızlık; itimatsızlık, şüphe. be to somebody's discredit birinin şerefine halel getirmek, bir kimsenin şerefini lekelemek.

discreditable

(s). ayıplanacak haysiyet kırıcı, şerefe halel getirici. discreditably (z). şerefe halel getirecek şekilde, yakışık almaz bir surette.

discreet

(s). tedbirli, ihtiyatlı, akıllı, basiretli. discreetly (z). tedbirli olarak, basiretle, akıllıca. discreetness (i). tedbir, ihtiyat, basiret.

discrepancy

(i). ayrılık, zıtlık, ihtilaf, başkalık. discrepant (s). farklı, zıt, muhalif.

discrete

(s). ayrı, farklı, göze çarpan, temayüz eden; ayrı ayrı kısımlardan ibaret; (fels). munfasıl, soyut.

discretion

(i). kibarlık, naziklik; şahsi karar verebilme yetkisi, takdir edebilme hakkı; dikkat; tefrik, ayırma. Discretion is the better part of valor. Basiret cesaretten sayılır. at your discretion istediğiniz zamanda. surrender at discretion kayıtsız şartsız teslim. years of discretion aklın hâkim olduğu yaşlar. discretional, discretionary (s). ihtiyari, bir kimsenin arzusuna bağlı.

discriminate

(f). ayırmak, tefrik etmek, temyiz etmek, fark etmek, fark görmek, farkına varmak; fark gözetmek, ayrı tutmak, ayırım yapmak; bir kimse veya bir şeye karşı aleyhte hareket etmek. discriminately (z). tedbirle, muhakeme ile.

discriminating

(s). fark eden, ayıran, tefrikeden; zevk sahibi olan, anlayarak takdir eden, görüş sahibi olan.

discrimination

(i). aleyhte davranma; ayırım, tefrik, temyiz; ince farkları görebilme kabiliyeti, zevk sahibi oluş; fark gözetme, ayırım yapma.

discriminative

(s). ince farkları görebilen, fark gözeten.

discriminatory

(s). aleyhte davranan ile ilgili; ayırt edebilme kabiliyeti ile ilgili.

discursive

(s). bir şeyden diğerine atlayan; tutarsız, ipsiz sapsız; infotmal daldan dala konan; mantıkî yoldan sonuca varan. discursively (z). bir şeyden diğerine çabuk atlayarak, tutarsızlıkla. discursiveness (i). bir şeyden diğerine çabuk atlama, tutarsızlık, ipsiz sapsızlık.

discus

(i)., spor disk; disk atma sporu.

discuss

(f). müzakere etmek, görüşmek, münakaşa etmek, tartışmak. discussant (i). bir toplantı veya seminere katılan kimse, konuşmacı. discussible (s). münakaşa edilebilir, müzakeresi mümkün.

discussion

(i). müzakere, görüşme, münakaşa, sözlü veya yazılı tartışma.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL