NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

cont ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: cont
Bulunan Sonuç: 98

cont

(kıs). contents, continent, continue.

contact

(i). temas, değme, değiş, sürtünme, dokunma; ilişki, münasebet; görüşme; (elek). bağlantı; (tıb). bulaşıcı hastalık nakledebilen kimse, portör. contact flight (hav). görerek uçuş. contact lens kontakt mercek. contact print foto. negatif ebadırda basllan resim. in contact with ile temas halinde.

contact

(f). temas etmek, dokunmak; (k).dili ile konuşmak.

contagion

(i)., (tıb). sirayet, bulaşma, geçme; bulaşıcı hastalık; kötü tesir.

contagious

(s)., (tıb). bulaşıcı, bulaşkan, sâri; mikroplu, zehirli; yayılan. contagious laughter herkesi coşturan gülme.

contain

(f). kapsamak, içine almak, ihtiva etmek, havi olmak, şamil olmak; sınırlamak, tahdit etmek; kontrol altma almak. container (i). (sandık, varil, şişe gibi) kap; yük gemisine yükletilecek iri sandık veya mavna. container ship yükü iri sandıklarda veya portatif mavnalar içinde taşıyan gemi.

contaminate

(f). bulaştırmak; geçirmek (hastalık, mikrop, pislik); lekelemek, kirletmek. contamina tion (i). bulaştırma; pislik.

contemn

(f). hor görmek, küçük görmek, adam yerine koymamak.

contemplate

(f). düşünmek, düşünüp taşınmak; niyetinde olmak, tasarlamak; seyretmek.

contemplation

(i). tefekkür, düşünme; tasarlama; dalgınlık. in contem plation of düşüncesiyle,...ihtimalini göz önünde tutarak.

contemplative

(s). dalgın, düşünceye dalmış.

contemporaneous

(s). çadaş, muasır; aynı zamanda vaki olan.

contemporary

(s). çağdaş, muasır; aynı yaşta olan; günümüze ait. contemporary with ile çağdaş.

contempt

(i). küçük görme, hor görme, yukandan bakma; hürmetsizlik; zillet, ayıp; (huk). bilerek kurallara karşı gelme. contempt of court (huk). mahkemeye itaatsizlik. beneath contempt hor görmeye bile değmez. Familiarity breeds contempt. Fazla samimiyet hürmetsizlik doğurur. hold in contempt hakir görmek, hor görmek.

contemptible

(s). aşağıllk, alçak, rezil.

contemptuous

(s). hakir gören, hor gören, kibirli.

contend

(f). çarpışmak, çekişmek, uğraşmak, mücadele etmek; iddia etmek, ileri sürmek, münakaşa etmek.

content

(i). muhteva, içerik, esas, öz, gerçek anlam; (çoğ). içindekiler, muhteviyat; hacim, istiap. cubic contents kübik hacim.

content

(s)., (i). hoşnut, memnun, razı; (i). memnuniyet, rahatlık, rıza, hoşnutluk, tatmin; (ing). Lordlar Kamarasında olumlu rey.

content

(f). memnun etmek, hoşnut etmek, tatmin etmek. contented (s). halinden memnun, rahat, tatmin olunmuş.

contention

(i). kavga, çekişme, mücadele, münakaşa; rekabet.

contentious

(s). kavgacı, daima çekişen; ihtilâflı, çekişmeli; (huk). davaya ait.

contentment

(i). memnuniyet, kanaat, rahatllk, gönül hoşluğu.

conterminous

(bak). coterminous.

contest

(f). karşı koymak, muhalefet etmek, itiraz etmek. contest with, contest against (bir kimse ile) mücadele etmek, çekişmek. contestable (s). münakaşa edilebilir,itiraz kaldırır. contested election yeterinden fazla aday bulunan seçim; (A.B.D). itiraz edilen seçim.

contest

(i). müsabaka; mücadele, çekişme; tartışma, münakaşa; iddia, bahse tutuşma.

contestant

(i). yarışmacı; bir seçimin sonucuna itiraz eden kimse.

context

(i). sözün gelişi, bir söz veya davranışa anlam kazandıran içinde vuku bulduğu şartlar; şartlar ve çevre. contex,tual (s). sözün gelişine ait.

contexture

(i). yapı, içyapı, bünye; düzen, tertip.

contiguity

(i). hemhudutluk; yekpare bir saha veya kütle.

contiguous

(s). bitişik, hemhudut.

continence

(i). itidal, ılımlılık, öIçüIüIük, kendini tutma.

continent

(i). kıta, anakara. the Continent Avrupa kıtası (ingiltere hariç) the dark Continent Afrika.

continent

(s). ıIımlı, mutedil; ölçülü, kendine hâkim; iffetli.

continental

(s). kıtasal; (b.h). Avrupa kıtasına ait; (b.h)., (s)., (i). (Amerikan istiklâl Harbinde) ihtilâlcilere ait (asker, meclis, değersiz para). continental climate kara iklimi. Continental Congress (A.B.D). 1774 ile 1781 yılları arasmdaki Amerikan milli meclisine verilen isim. continental divide bir kıtayı taksim eden su bölümü hattı. continental drift kıtaların yavaş yavaş kayıp yerlerini değiştirmesi. continental shelf kıtanın deniz suları altında kalan kısmı. not worth a continental beş para etmez.

contingence

(i). bitişme, temas, değme.

contingency

(i). ihtimal; beklenmedik olay. contingency fund bir bütçede beklenmedik ihtiyaçlara karşı ayrılan para.

contingent

(i). ihtimal; olay, rastlantı; grup, asker grubu.

contingent

(s). henüz belli olmayan sebeplere dayanan, şarta bağlı. contingent on dayanarak, bağlı; (huk). vuku bulup bulmayacagı şüpheli olan vakaya tabi.

continual

(s). sürekli, ardı arkası kesilmez, daimi, mütemadi; sık sık. continually (z). mütemadiyen.

continuance

(i). devam, süreklilik; (huk). talik, erteleme.

continuant

(i)., (dilb). (f, v, s, r gibi) uzatılabilen ünsüz.

continuation

(i). devam, devam etme, sürme; uzatma, temdit.

continue

(f). devam etmek, sürmek; dayanmak; kalmak; üstünde durmak, ısrar etmek; uzatmak, temdit etmek; (huk). tehir etmek.

continuity

(i). devamlıIık, süreklilik, ardı arkası kesilmeyiş; program metni; detaylı senaryo.

continuous

(s). devamlı, sürekli, fasılasız. continuously (z). mütemadiyen.

continuum

(i). değişmez ve arası kesilmez şey, bölünmemiş şey; (mat). sürekli dizi.

contort

(f). burmak, bükmek, eğmek, çarpıtmak. contorted (s). buruşuk, bükük. contortion (i). burulma, bükülme, eğilme. contortionist (i). vücudunu türlü şekillere sokan akrobat.

contour

(i)., (f). dış hatlar, çevre, şekil; (haritada) tesviye hattı, yatay sınır, düzey çizgisi; (f). şeklini meydana getirmek; düzenini takip etmek. contour line eşyükselti çizgisi. contour map düzey haritası.

contra

önek karşı, zıt, aksi.

contraband

(s)., (i). ithal veya ihracı yasaklanmış; (i). kaçak mal. contraband of war tarafsız bir ülkenin, harpte taraflardan birine sattığı kaçak harp malzemesi.

contrabass

(i)., (müz). kontrbas.

contraception

(i). gebelikten korunma. contraceptive (s)., (i). gebeliği önleyici (hap veya alet).

contract

(i). anlaşma, mukavele, akit, kontrat; anlaşma metni, mukavelename; briç karar verilen oyun. on contract mukaveleli, anlaşmalı, mukavele ile. contract bridge briç oyunu.

contract

(f). kasmak, kasılmak, daraltmak, kısaltmak, büzmek; buruşturmak,çatmak (kaş); yakalanmak, almak, duçar olmak (hastalık); anlaşma veya mukavele yapmak; ilişki kurmak.

contracted

(s). kasılmış, çekilmiş, büzülmüş, kısalmış; pazarlığı edilmiş.

contractile

(s). kasılabilir, büzülür, kısalır.

contraction

(i). çekilme, büzülme, kısalma; doğum esnasında rahim adalelerinin gerilmesi; (gram). bir veya birkaç harfin atılması ile yapllan kısaltma; bu şekilde kısaltılmış kelime.

contractive

(s). kasılabilir, büzüIür, kısalır; çeker, büzer.

contractor

(i). müteahhit, mukavele yapan kimse; kasan şey, kısaltan şey daraltan şey büzen şey, çeken şey.

contractual

(s). mukaveleden doğan; mukavele kabilinden, mukaveleye ait, anlaşmaya dair.

contradict

(f). yalanlamak, tekzip etmek, aksini iddia etmek; karşı olmak, tezat teşkil etmek.

contradiction

(i). aykırılık, çelişme; yalanlama. a contradiction in terms sözlerde çelişme.

contradictory

(s). inkâr ve tekzip manasında; aykırı.

contradistinction

(i). fark, zıt oluş, aksi. in contradistinction to -in aksine olarak.

contradistinguish

(f). zıddı ile tefrik etmek, ayırmak.

contrail

(i). jet uçaklannın bazan yüksek irtifada uçarken arkalarında bıraktıkları beyaz çizgi.

contraindicate

(f)., (tıb). hastalığın mutat tedavisini tatbik etmenin münasip olmadığına delalet etmek. contraindica'tioni , (tıb). kontraendikasyon.

contralto

(i)., (s). kontralto; (s). kontralto ile ilgili veya ona ait.

contraposition

(i). karşı koyma; zıtlık.

contraption

(i)., (k).dili belirli bir iş için kurulan mekanizma, tertibat; şey.

contrapuntal

(s)., (müz). kontrpuana ait , iki veya daha çok sayıda melodinin bir arada çalınmasından meydana gelen; )bak). counterpoint.

contrariety

(i). aksilik, zıtlık, tezat.

contrariwise

(z). bilakis, aksine; ters istikamete.

contrary

(s)., (i)., (z). ters, karşı, muhalif, aksi, zlt, aykırı; nahoş; aksi istikamette olan; (man). mütenake; (i). aksi ters; (z). aksine. contrary child inatçı çocuk. evidence to the contrary aksini ispat. on the contrary aksine, bilakis. to the contrary.. rağmen. contrarily (z). aksine, bilâkis. contrariness (i). inatçılık.

contrast

(f). aradaki farkı göstermek üzere karşılaştırmak, mukabele etmek, birbirinin zıddı olmak, tezat teşkil etmek, tezat göstermek, benzememek.

contrast

(i). tezat, zıtlık, fark ayrılık; tefrik; (fotoğrafta) açık ve koyu kısımlar arasındaki fark. contrasty (s)., (foto). açık ve koyu kısımlar arasında tezat olan.

contravallation

(i),, (ask). kuşatan ordu tarafından kazılan hendekler hattı.

contravene

(f). karşı gelmek, muhalefet etmek; itiraz etmek; bozmak, ihlâl etmek.

contravention

(i). kanuna ve nizama karşı koyma ihlâl; mâni olma. in contravention of hilâfında, ragmen.

contredanse

(i). halk oyunu.

contretemps

(i). gaf, pot; insanı mahcup eden veya zor duruma düşüren bir olay.

contribute

(f). bağışlamak, teberru etmek, iane vermek; katkıda bulunmak. contribute to yardım etmek, iştirak etmek; (gazeteye) yazı vermek. contributor (i). veren kimse, yardım eden kimse, katkıda bulunan kimse; dergi veya gazeteye yazı yazan kimse.

contribution

(i). yardım, bağış, muavenet, iane; makale, yazı; (tic). vergi, mükellefiyet; aidat, prim; müştereken mesul olanlardan birinin hissesini vermesi hali.

contributory

(s). yardımcı, iştirakçı; to ile dolaylı olarak sebep olan, katkıda bulunan. contributory negligence (huk). bir kaza vukuunda kazazedenin kısmen suçlu olması.

contrite

(s). pişman, nadim, tövbekâr. contrition (i). pişmanlık, nedamet.

contrivance

(i). tertip, tertibat, icat; mekanizma; gizli plan, entrika.

contrive

(f). kurmak, tertip etmek, düşünmek, icat etmek, yolunu bulmak, bir yol aramak. contrive to do uydurmak, becermek, başarmak. contrived (s). yapmacık, suni.

control

(i). idare; idare etme, hâkim olma , hâkimiyet, egemenlik; spiritualizmde medyumu hareket ettiren ruh; istenilmeyen bir şeyin etkisini azaltacak program ve tedbir; (çoğ). kumanda cihazları, kontrol kolları ve düğmeleri. control group deney yapılan grupla karşılaştırmak üzere normal halde bırakılan grup. control tower (havaalanında) kumanda kulesi. birth control doğum kontrolu. flood control sel felâketine karşı tedbir.

control

(f). (-led, -ling) idare etmek, hâkim olmak. controllable (s). idare edilebilir.

controller

(i). idare eden kimse veya alet, regülatör; muhasebeci, murakıp, kontrolör bütçeye göre ödeme musaadesi vermeye yetkili şahıs.

controversial

(s). ihtilâflı, çekişmeli; münakaşa edilebilir.

controversy

(i). tartışma, münakaşa, munazara, ihtilâf, çekişme, mücadele.

controvert

(f). tekzip etmek, yalanlamak; itiraz etmek; aksini ispat etmek.

contumacious

(s). inatçı, asi, itaatsiz.

contumacy

(i). hor görürcesine itaatsizlik; serkeşlik; inat, inatçılık.

contumely

(i). hakaret, tahkir, küfür.

contuse

(f). berelemek, ezmek. contusion (i). ezik, bere, çürük.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL