NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

comp ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: comp
Bulunan Sonuç: 88

comp

(kıs). companion comparecompiled complete.

compact

(s)., (f). (i). yoğun, kesif, sıkı, sık; ince taneli; kısa özlü; of ile -den mürekkep; (f). tazyikle yoğunlaştırmak; (i). pudriyer, pudralık; (oto). küçük araba.

compact

(i)., (f). sözleşme, sözlü anlaşma; (f). sözleşmek.

companion

(i)., (f). arkadaş, yoldaş, ahbap; eş; elkitabı, rehber; (astr). kendisinden daha parlak bir yıldıza çok yakın olan ikinci bir yıldız; (f). arkadaşlık etmek.

companionable

(s). kolayca arkadaş olabilir; hoş sohbet; samimi, sıcakkanlı.

companionate

(s). arkadaş gibi; müşterek.

companionship

(i). arkadaşlık, refakat, eşlik.

companionway

(i). den. kamara iskelesi.

company

(i). grup; misafir grubu; misafir; şirket, kumpanya, ortaklık; beraberindekiler, arkadaşlar; eşlik, refakat, arkadaşlık; tiyatro oyuncu topluluğu; (ask). bölük; (den). mürettebat tayfa. company manners görgü kurallarına uygun davranışlar. company store bir müessesenin kendi memurlanna mahsus olan satış mağzası.compamy union (A.B.D.). işverene bağlı olan sendika; bir müessesenin işçilerine mahsus olan sendika. in company with ile beraber, birlikte .in good company iyi arkadaşlarla. jointstock company bir cins anonim şirket. keep company eşlik etmek; flört etmek Iimited liability company limited şirket. part company with den aynlmak ship's company gemi mürettebato, gemi tayfası.

comparable

(s). karşılaştırılabilir, karşılaştırması mümkün.

comparative

(s)., (i). mukayeseli, karşılaştırmalı; nispi, orantılı; (gram). (sıfat veya zarflann) üstünlük derecesini gösteren; (i)., (gram). üstünlük derecesi. comparative anatomy karşllaştlrmall anatomi compnrative linguistics karşılaştırmalı dilbilim. in comparative comfort hali vakti yerinde.

compare

(i). mukayese, kıyas, karşılaştırma .beyond compare, without compare fevkalade, eşsiz, üstün.

compare

(f)., with ile karşılaştırmak, karşılaştırılabilir olmak, kıyas kabul etmek; to ile benzetmek, benzemek; (gram). (sıfat veya zarfın) üstünlük derecesini göstermek. compare notes görüş ve fikir teatisinde bulunmak.

comparison

(i). karşılaştırma, mukayese; münasebet, ilişki, nispet, benzerlik; gram sıfat veya zarflara üstünlük veya enüstünltk derecesini katan çekim şekli; benzetme, teşbih. in comparison with -e nispeten, -e nispetle, -e oranla.

compartment

(i). kompartıman, bölme. compartmen'talize(f). bölmelere aylrmak.

compass

(f). etrafını dolaşmak; şamil olmak, kapsamak; çevirmek, sarmak, kuşatmak; başarmak; kavramak, anlamak; gizli plan kurmak.

compass

(i). pusula; pergel; çevre; sınır; saha, alan, menzil; devir, deveran, süre. compass card, compass rose pusula kartı, rüzgargülü. compass needle pusula ibresi, pusula inesi. compass saw delik testeresi. beam compass büyük daire çizmeye mahsus sürgülü pergel. box the compass sıra ile pusula kertelerini saymak. drawing compass resim pergeli. mariner's compass gemici pusulası pair of compasses pergel.

compassion

(i). şefkat, merhamet, acıma, sevecenlik.

compassionate

(s). şefkatli, merhametli, sevecen.

compatibility

(i). uygun düşme, uyma, uygunluk.

compatible

(s)., (gen). with ile uygun, birbirini tutan, munasip; geçimli.

compatriot

(i). vatandaş, yurttaş.

compeer

(i). akran, arkadaş, eş.

compel

(f). (-Ied, -ling) zorlamak, icbar etmek, mecbur etmek.

compellatton

(i). hitap.

compendious

(s). özet halinde, kısa, özlü, muhtasar, kısaltılmış.

compendium

(i). hulasa, özet.

compensate

(f). tazmin etmek, bedelini ödemek; telafi etmek, karşılamak; (mak). denklemek, denge sağlamak, eşitlemek. compensate for one thing with another tazmin etmek, bir şeyi diğeri ile telâfi etmek. compensate one for -in bedelini birine ödemek.

compensation

(i). tazmin, telafi; karşılık, ücret, maaş, bedel; takas, karşılama.

compensator

(i). telafi eden şey veya kimse; dengeleme tertibatı. compensator coil (elek). dengeleme bobini. compensator spring saatte dengeleme yayı.

compensatory

(s). telafi etmeye yarayan.

compete

(f). rekabet etmek, yarışmak, müsabakaya girmek.

competence

(i). yeterlik, kifayet; yetenek, ehliyet, iktidar, güç; hak, yetki, salahiyet; geçinecek kadar gelir.

competent

(s). yeterli, işinin ehli olan, kabiliyetli; yetkili, salahiyetli.

competition

(i). rekabet, yarışma.

competitive

(s). rakip olan; rekabet ile ilgili; müsabaka tarzında, yanşma mahiyetinde.

competitor

(i). rakip, yanşmacı, yanşçı.

compilation

(i). derleme; derleme eser, çeşitli kaynaklardan toplanan bilgi veya yazılarla meydana getirilen eser; liste.

compile

(f). toplayıp liste haline getirmek; çeşitli kaynaklardan bilgi toplayıp sıraya koymak; bu şekilde eser telif etmek, derlemek.

complacency

(i). kendi kendinden memnun olma hali; gönül rahatlığı. complacent (s). kendi halinden memnun, rahat; kendini beğenmiş.

complain

(f). şikâyet etmek, yakınmak, derdini anlatmak, içini dökmek; suçlamak. complainant (i). şikâyetçi, davacı.

complaint

(i). şikayet, feryat, dertyanma; dert, keder, şikâyet sebebi; hastalık, keyifsizlik; (huk). isnat.

complaisance

(i). hoşgörü, müsamaha, göz yumma. complai'sant (s). müsamahakâr, hoşgörü sahibi.

complement

(i)., (f). tamamlayıcı herhangi bir şey, tümleç; tüm, bütün; (geom). bir dar açıyı dik açı haline getirmek için gerekli olan açı derecesi; (gram). tümleç; (müz). oktavı tamamlayan enterval; (f). tamamlamak; birbirini tamamlar olmak.

complementary

(s). tamamlayan, tamamlayıcı, tümleyici. complementary angle tümler açı. complementary colors (bak). color.

complete

(s)., (f). tamam, tam, bütün; bitmiş, tamamlanmış; mükemmel, dört başı mamur; (f). tamamlamak, bütünlemek, yetkinleştirmek; bitirmek. a complete surprise tam bir sürpriz. completely (z). tamamen, butünüyle. completeness (i). bütünlük, tam olma hali. completion (i). bitirme, tamamlama, sona erme; yerine getirme.

complex

(i). bileşik veya karışık herhangi bir şey; karmaşa; (psik). komplek. building complex site. inferiority complex aşağılık duygusu. superiority complex kendini üstün görme duygusu.

complex

(s). karmaşık; çapraşık, muğlak; bileşik, mürekkep, birkaç elemandan meydana gelmiş; karışık, birbirine eşit olmayan elemanlardan meydana gelmiş. complex number karmaşık sayı. complexity (i). müşkuüât, güçlük.

complexion

(i). cilt, ten; sima, görünüş, veçhe. complexioned (s). belirli bir ten rengi olan.

compliable

(s). uysal, yumuşak başlı.

compliance

(i). uyma; itaat; başeğme; razı olma. in compliance with -e uygun olarak, mucibince. compliant (s). uysal, itaatkâr, yumuşak başlı.

complicate

(f)., (s). karıştırmak, zorlaştırmak, güçleştirmek; (s). karmaşık; (bot)., (zool). uzunlamasına katlanmış (böcek kanadı vb). complicated (s). karmaşık; muğlak, çapraşık, anlaşılması güç, çözülmesi güç.

complication

(i). karmaşık hale getirme; bir işe giriştikten sonra meydana çıkan engel, zorluk; karışıklık: (tıb) ihtilât.

complicity

(i). suç ortaklığı; karmaşa.

compliment

(f)., (i). kompliman yapmak, iltifat etmek; övmek; (i). iltifat, kompliman. compliments (i). selâmlar. compliments of the season (ing). tebrikler. double-edged compliment iğneli kompliman. He sends his compliments. Selâmlarını gönderdi. pay a compliment kompliman yapmak. present one-s compliments hürmetlerini sunmak. with my compliments selâmlarımla: parasız, hediye olarak. complimentary (s). hediye olarak, parasız; övme kabilinden.

complot

(i). eski komplo, suikast, gizli tertip.

comply

(f)., with ile uymak; itaat etmek.

component

(i)., (s). bir tümü meydana getiren kısımlardan biri, cüz, unsur, parça, eleman; (s). bileşimde bulunan.

comport

(f). davranmak; with ile uymak, uygun olmak. He comported himself well. iyi davrandı. The results comportwith our expectations. Netice beklediğimiz gibi oldu. comportment (i). davranış, hal ve gidiş.

compos mentis

(Lat)., (huk).aklı yerinde, şuuru tam.

compose

(f). meydana getirmek, oluşturmak; düzenlemek, tertip etmek; bir butünün parçalarını teşkil etmek; bestelemek; (eser) yazmak, yaratmak; (matb). dizmek, tertip etmek. composed of -den ibaret. composing machine (matb). dizgi makinası. composed (s). sakin, kendi halinde.

composer

(i). besteci, bestekâr, kompozitör.

composite

(s)., (i). bileşik, mürekkep; karma, karışık, muhtelit; (b.h)., (mim). Korent uslubu ile ionik üslup karışımı olan sütun şekline ait; (bot). bileşikgiller familyasından; (i). alaşım, halita, bileşim, terkip; (bot). bileşikgillerden herhangi bir bitki. composite number (mat). bölünebilir sayı, asal olmayan sayı. composite photograph fotomontajla biraraya getirilmiş birkaç fotoğraftan meydana gelen resim.

composition

(i). tümleme, derleme, bir araya getirme; tertip, terkip; nitelik, mahiyet; alaşım, halita; bileşim: kompozisyon, yazı ödevi, tahrir; beste, bestecilik; uzlaşma, anlama; (matb). dizgi, tertip.

compositor

(i)., (matb). mürettip, dizgici, dizici.

compost

(i). çürümüş yaprak v.b ile karışık gübre.

composure

(i). sukunet huzur, dinginlik.

compote

(i). komposto.

compound

(f). birleştirmek, bir bütün haline getirmek, terkip etmek; şiddetlendirmek; borç konusunda anlaşmak. compound a felony menfaat karşıIığında suçluyu dava etmekten vazgeçmek veya suçunu örtbas etmek. compound with ile... anlaşmak, uzlaşmak.

compound

(s)., (i). bileşik, mürekkep; (zool). tek tek hayvancıklardan husule gelmiş; (i). alaşım, halita; bileşim, terkip; (gram). bileşik kelime. compound curve mürekkep eğri. compound eye bileşik göz. compound fraction bileşik kesir. compound fracture (tıb). açık kırık. compound interest bileşik faiz. compound number karışık sayı. chemical compound kimyasal bileşim.

compound

(i). içinde binalar bulunan etrafı duvarla çevrili arazi.

comprador

(i). Uzak Doğu'da yabancı firmalar hesabına çalışan yerli acente.

comprehend

(f). anlamak, idrak etmek, kavramak; kapsamak, içine almak, ihtiva etmek. comprehensible (s). anlaşılabilir, idrak olunabilir, makul. comprehension (i). anlayış, idrak; kapsam, şümul. comprehensive (s). geniş, şümullu, etraflı; idraklı,anlama yeteneği olan.

compress

(i)., (tıb). kompres; pamuk v.b balyalarını sıkıştıran makina.

compress

(f). sıkmak, basmak, tazyik etmek. compressed air sıkıştırılmış hava. compressible (s). sıkıştırılabilir.

compression

(i). sıkıştırma, tazyik, kompresyon; kısaltma, ufaltma. compression stroke (oto). sıkıştıran vuruş.

compressive

(s). tazyik edici, sıkıştırıcı.

compressor

(i). kompresör, sıkıştırıcı.

comprise

(f). kapsamak, ihtiva etmek.

compromise

(i)., (f). uzlaşma, uyuşma; bazı şeylerden fedakârlık ederek varılan anlaşma zemini; (f). uzlaştırmak, bazı şeylerden fedakârlık yoluyla aralarını bulmak; (bir kimsenin). şerefini tehlikeye atmak; (bir işin neticesini) tehlikeye atmak. compromisewith ... ile uzlaşmak, uyuşmak.

comptroller

(i). hesap kontrol memuru, murakıp, denetleyici, kontrolör.

compulsion

(i). zorlama, cebir, icbar; mecburiyet; içten gelen itici his. compulsive (s). zorlayıcı, içten gelen yenilmesi güç bir hissin tesiriyle yapılan.

compulsory

(s). mecburi, yükümlü; zorunlu. compulsorily (z). zorla, mecburi olarak, zorunlu olarak, metazori.

compunction

(i). vicdan azabı; pişmanlık, nedamet; esef, yerinme; (vicdanisebeplerle) çekinme, tereddüt, reddetme.

compurgation

(i)., (huk). eskiden bir sanığın suçsuzluğunun birkaç tanığın şahadeti ile kabul edilmesi.

compute

(f). hesap etmek, hesaplamak. computa'tion (i). hesap, hesaplama.

computer

(i). kompüter, hesap eden kimse; elektronik hesap makinası,elektronik beyin. computer hardware kompüterin esas kısımları. computer software yapılacak işe göre değiştirilen kompüterin yardımcı aksamı. analogue computer kendisine verilen rakamlan elektronik nicelikler şeklinde kullanarak hesap çıkaran makina. diqital computer kendisine verilen rakamları ikili rakam olarak kullanarak hesap çıkaran makina.

computerize, -ise

(f). kompüter ile hesaplamak.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL