NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

at ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: at
Bulunan Sonuç: 102

at

edat tarafında, -de, -da; -e, -a; üzere, halinde; başına, her birine, beherine; nezdinde ; yanında, evinde; ile meşgul; hususunda at all hiç, hiç bir suretle at and from den. sig. gerek limarda ve gerekse yolda(sigorta) at best nihayet, olsa olsa. at call talep edildiginde. at ease rahat. at first önce, evvela. at home evde; kabul günü. at large serbest. at last nihayet. at least hiç olmazsa. at most en çok. atoncederhal, hemen. at one aynl fikirde mutablk; saat birde. at par resmi değerinde. at sight göruldüğünde, ibrazında at that oldugu gibi; haliyle; hatta, bile. all at once hepsi birden, hep birden. all at sea şaşırmış, ne yapacağını bilmez bir halde. sick at heart kederli, uzgun, muteessir.

at wt

(kıs). atomic weight.

at-home

(i). samimi ev toplantısı, kabul günü.

atabal

(i). davul

atabeg

(i). atabey

atabrine

(i)., (tıb). kinin gibi bir ilâç, atebri n.

ataman

(i). Kazak reisi, hetman.

ataractic

(s)., (tıb). sakinleştirici, yatıştırıcı, huzur verici.

ataraxia

(i). ataraksiya; huzur, sukun, rahat oluş.

atavic

(s). eski atalarla ilgili.

atavism

(i). atacılık, atavizm, eski nesillerin bir özelliginin birkaç kuşak sonra tekrar belirmesi. atavis'tic (s). atalara ait, ataç.

ataxia

(i)., (tıb). beden faaliyetlerinde düzensizlik, adalelerin koordinasyon bozuklugu.

ate

bak. eat.

ate

(i). eski Yunan fikrine göre insanı kör edip cinayete sürükleyen kuvvet. -ate sonek -miş: desolate terkedilmiş; ile: caudate kuyruklu; etken fiil: enumerate saymak; sonuç: mandate emir; kim oksijenli tuz: chlorate klorat. At easel! ask. emir Rahatl

atelier

(i)., (Fr) imalâthane, atölye.

atempo

(it)., (müz). evvelki tempoya dönüş.

atemporal

(s) zamanla ilişkisi olmayan.

atheism

(i). Allahın varlığını inkâr; Allahsızlık. atheist (i). Tanrının varlıgını kabul etmeyen kimse, ateist. atheistic, -al (s). Allahsız.

atheling

(i)., (tar). asil kimse; kral naibi

athena athene

(i)., (mit). Atena.

athenaeum

(i)., fen ve edebiyat kulübü; genel kitaplık, okuma odası.

athens

(i).atina şehri.athenian (s).,(i).atinalı.

atherosclerosis

( i)., (tıp)damarlar ın tıkanması.

athirst

(s). hevesli; istekli; eski susam ış, susuz.

athl.

athlete;athlete;athletics.

athlete

(i). atlet, sporcu, pehlivan. athlete's foot madura ayağı, (tıb). mantar.

athletic

(s). atletik, atletlere ait. athletically (z). atletik bir şekilde.athleticism (i).atletizim sporculuk.athletics (i ). atletizm.

athrob

(s)., (z). çarpan; (z). çarparak.

athwart

(z)., edat çapraz; aykırı, tersine, karşı; edat bir taraftan karşı tarafa; karşı, zıt. athwartship (z)., (den), alabandadan alabandaya.

atilt

(z)., (s). eğilmiş olarak, yan yatmış bir şekilde; hücuma geçme pozisyonunda; (s). eğilmiş, yan yatmış.

atingle

(s). sızlayan, titreyen.

atlantes

(i)., (çoğ).(mim). erkek heykel şeklindeki sütunlar.

atlantic

(i)., (s). Atlas Okyanusu; (s). Atlas Okyanusu ile ilgili.

atlantis

(i). eski zamanlarda Cebelitar ık'ın batısında var oldugu ve sonradan zelzeleden battığı söylenen efsanevi bir ada.

atlas

(i)., (mit). göklere destek olduğu söylenen bir yarı-tanrı. Atlas Mountains Atlas Dağları.

atlas

(i). atlas (harita kitabı).;(tıb). boyun fıkra kemiklerinin birincisi, atlas, birinci omur; bir çeşit ipekli kumaş, atlas; buyük boy kâğıt.

atm

(kıs).atmosphere, atmospheric.

atman

(i). (Hindu dininde) can, ruh, nefes.

atmometer

(i).atmometre, buhar ölçer.

atmosphere

(i). havaküre, atmosfer; çevre, muhit; (fiz). havaküre (basınç birimi). atmospher'ic, -al (s). havaya ait, atmosferik. atmospher'ics (i).,(çoğ). radyoda parazit.

atoll

(i). atol, mercanada.

atom

(i). atom, zerre, cevher; çok küçük miktar.

atomic

(s) atomik, atomal: çok küçük atomic bomb atom bombası. atomic energy atom enerjisi. atomic heat (kim). atomal ısı. atomic number (fiz). atomal sayı. atomic weight atomal ağırlık. atomics (i). nükleer fizik.

atomism

(i). atomculuk. atomist (i). atomculuğu kabul eden kimse.

atomize

(ing).-ise (f).atomlara ayırmak.

atonal

(s)., (müz). atonal, ton ve makam temeline dayanmayan (beste). atonal'ity (i)., (müz).atonalite.

atone

(f). telâfi etmek, (bir suç, kabahat v.b.'ni) affettirecek harekette bulunmak, kefaret etmek. atonement (i). kefaret, tazminat , özür dileme, tarziye.

atonic

(s)., (tıb). dermansız takatsız, zayıf; gram. aksansız; vurgusuz.

atony

(i)., (tıb). zafiyet, dermansızlık, kuvvetsizlik.

atop

(z)., edat, (s). üstte, üstünde, üzerine, üzerinde; (s). üstündeki. -ator sonek -ici: narrator hikâyeci. -atory sonek netice veren, netice olan: mandatory zorunlu.

atrabilious,

(i).(ar). ( s). kara sevdalı, hüzünlü, melankolik.

atremble

(s). titreyen, korkan.

atrip

(z)., (den). tırnağı denizin dibinden az yükselmiş (çapa).

atrium

(i)., (mim). eski Roma evlerinde avlu veya giriş yeri; Orta Çağ'da kilisenin etrafı sütunlarla çevrili avlusu; anat. atriyum, kalpteki kulakçıklardan biri.

atrocious

(s). çok fena, pek çirkin, iğrenç, menfur; gaddar, zalim, kalpsiz atrociously (z). zalimlikle, gaddarcasına; korkunç bir şekilde. atrociousness (i). zulüm gaddarlık, iğrençlik, menfur oluş.

atrocity

(i). gaddarlık, kütülük şenaat , canavarlık. atrocities (i).(çoğ). mezalirn.

atrois

(Fr). üç kişilik.

atrophy

(i)., (tıb). gıdasızlıktan zayıflama, bedenin zayıflayıp kuruması; dumur,atrofi körelme.

atropine

(i). atropin, güzelavrato1undan çıkarılan ve hekimlikte kullanılan zehirli bir madde.

att

kıs.attention, for the attention of dikkatine; attorney.

attach

(f). takmak, raptetmek, iliştirmek, tutturmak; bitiştirmek, bağlamak; (huk). haczetmek , müsadere etmek; maiyete tayin etmek; vermek, hamletmek, isnat etmek; sevdirmek attached (s). bağlı, merbut, ilgili; ilişik; tutkun.

attache

(i). ataşe attache case genellikle deriden yapılan, dik dörtgen ve menteşeli evrak koyacağı, çanta. naval attache deniz atasesi.

attachment

(i). bağlılık, merbutiyet; ilgi, alaka; sevgi, muhabbet, dostluk; (huk). zapt ve müsadere, haciz; zapt ve müsadere ilamı; ek parça.

attack

(f)., (i). hücum etmek, saldırmak, vurmak, basmak, tecavüz etmek; laf atmak, aleyhinde söylemek; işe koyulmak; tutmak, isabet etmek; (i). saldırı, hücum; (tıb) yakalanma , tutulma, nöbet; birbirinin aleyhinde söyleme; işe koyulma; (müz). bir notaya başlama tarzı.

attain

(f). varmak, ulaşmak, ermek, erişmek, vâsıl olmak, yetişmek; kazanmak, bulmak, kespetmek. attainable (s). ulaşılabilir, erişilebilir, kazanılabilir, ele geçirilebilir, istihsali mümkün.

attainder

(i)., (huk). idam hükmü verilmesi veya kanun dışı ilân edilmesi hallerinde bir kimsenin bütün vatandaşlık haklarını kaybetmesi; eski leke, şerefsizlik.

attainment

(i).hüner, marifet; elde etme, erişme, edinme.

attaint

(f)., (i). (huk). idam hükmü verilmesi üzerine bir kimsenin vatandaşlık haklarını kaldırmak; lekelemek, rezil etmek; (i). Ieke, ayıp; medeni hakların kaldırılması.

attar

(i). ıtır attar of roses gülyağı.

attemper

(f). mülayimleştirmek, yumu şatmak, sertligini gidermek;(içine bir şey katarak) ısıyı ayarlamak veya düzenli bir hale koymak; adapte etmek, uydurmak, intibakını sağ1amak.

attempt

(f)., (i). kalkışmak, yeltenmek , teşebbüş etmek; çalışmak, gayret etmek, denemek, tecrübe etmek; hayatına kastetmek, suikast teşebbüsünde bulunmak; (i). teşebbüs, yeltenme, kalkışma; deneme, tecrübe attempt on one's life suikast teşebbüsü.

attend

(f). (toplantıya) iştirak etmek, katılmak; kulak vermek, laf dinlemek; bakmak, mukayyet olmak; eşlik etmek, refakat etmek, maiyetinde bulunmak; hazır bulunmak; beklemek ; on ile hazır bulunmak; to ile bakmak, üzerine almak; ilgilenmek; meşgul olmak; kulak kesilmek, dikkat etmek.

attendance

(i). devam, gitme; refakat; hazır bulunanlar, maiyet. dance in attendance on üzerine titremek.

attendant

(i). hizmetçi, hizmetkar; refakat eden kimse, eşlik eden kimse; beraberinde olan şey; bir kimsenin maiyetinde çalışan memur; netice, akıbet

attention

(i) dikkat, ihtimam, üzerine titreme, meşgul olma; teveccuh, iltifat,nezaket; (çoğ). aşığın sevgilisine gösterdiği ilgi. Attention I Hazır ol I attention span (psik). bir kimsenin konu degiştirmeden aynı şeye dikkat edebildiği müddet.

attentive

(s). dikkatli, hizmete hazır; kibar, ince, nazik attentively (z). dikkatle, hizmete hazır olarak; nezaketle attentiveness (i). dikkat; nezaket, incelik

attenuant

(s). hafifletici, sulandırıcı.

attenuate

(s). ince, zayıf, azalmış, dar.

attenuate

(f). inceltmek, hafifletmek , azaltmak, daraltmak, zayıflatmak; değerini düşürmek attenua'tion (i). inceltme, zayıflatma, azaltma; incelme, daraltmak, azalma, zayıflama.

attest

(f).,( i). resmen ve açıkça söylemek, iddia etmek; şahadet etmek, tasdik etmek, ispat etmek, delil göstermek, beyan etmek; (i). şahadet, tasdik.

attestation

(i) şahadet, tasdik; yemin.

attic

(i). tavan arası; tavan arasındaki oda veya odalar; (mim). klasik mimari tarzda cephe üzerindeki kat veya süslu duvar.

attic

(s)., (i ).Atinalı; ince, doğru; sade; (i ).Atina lehçesi.

atticism

(i). Atik Yunanca'sına has dil özelliği; güzel ve ince ibare; Atinalılara baglılık.

attire

(i)., (f) süslu veya gösterişli elbise , esvap, kıyafet, kisve; (f). giydirmek, donatmak attirement (i). giyim kuşam, esvap; tezyinat.

attitude

(i). tutum, davranış, tavır; vaziyet alış; (hav). dünya ve ufka göre meyil (s).tutumla tutumla ilgili, vaziyete ait. attitudinize (f). tavır takınmak, vaziyet almak, çalım satmak.

attorn

(f)., (huk). başkasının kiracısı olmaya razı olmak; devretmek.

attorney

(i). vekil, dava vekili attorney at law avukat attorney general devletin en yüksek hukuk memuru (adalet bakanı gibi) ; başsavcı, baş müddeiumumi power of attorney vekâlet, temsil yetkisi; vekaletname attorneyship (i). vekâlet, avukatlık

attract

(f). çekmek, cezbetmek attractile (s). çekici, cazip attractive (s). cazibeli, cazip, ,cekici, alımlı. attractively (z). güzel, alımlı surette attractiveness (i). çekicilik, cazibe.

attractability

(i). çekicilik, cezbetme kabiliyeti attractable (s). cezbedilir, cezbedilebilir.

attraction

(i). cazibe, çekici oluş, alımlılık; buyüleyici şey; eglence programı, atraksiyon; (fiz). çekim.

attrib

(kis).attribute, attributive.

attribute

(f) vermek, yüklemek, isnat etmek, atfetmek, hamletmek. attributable (s). isnat olunabilir, atfolunabilir. attribu'tion (i). isnat, verme, hamletme, atfetme; sıfat, nitelik; ozellik, hassa; yetki, salâhiyet attributive (s). verici, hamledici; (gram). niteleyici.

attribute

(i). sıfat, nitelik, vasıf; (man). yüklem, mahmul; (gram). yüklem; sıfat veya benzeri.

attrited

(s). sürtünmeyle aşınmış.

attrition

(i). sürtüşme, yıpranma, aşınma.

attune

(f). akort etmek; ahenk kazandırmak, uyum sağlamak.

atty

(kıs). attorney.

atty gen

(kıs). Attorney General.

atwain

(z)., eski ikiye ayrılarak.

atwitter

(s). heyecanlı; cıvıltılı.

atypical

(s). tipik olmayan.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL