NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

ab ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: ab
Bulunan Sonuç: 133

ab

önek -den, uzağa: abjure yeminle vazgeçmek; abdicate feragat etmek.

ab

(kıs) Bachelor of Arts üniversite diploması

ab

(i). temmuz ortasında başlayan Musevî takvimindeki ay.

aba

(i). aba.

abaca

(i). kenevir muzu, (bot) Musa textilis.

aback

(z), (den) faça. taken aback şaşırmış.

abactor

(i) davar hırsızı.

abacus

(i) hesap tahtası; (mim )sütun başlığmdan geçen düz tabla.

abaddon

(i) öIüler diyarı; cehennem, tamu.

abaft

(z), (den) kıça doğru, kıç tarafta, kıç tarafında.

abalone

(i,) (zool) kabuklu bir deniz hayvanı.

abampere

(i) on amperlik elektrik cereyan birimi.

abandon

(f) tamamıyle bırakmak, terketmek, başından atmak; kendini tamamıyla vermek; kendini kaptırmak.

abandoned

(s) metruk, terk edilmiş; hayâsız, ahlâksız.

abandonment

(i) terk; metrukiyet, terk edilmiş olma; tam feragat ile kendini teslim etme.

abas

(Fr) kahrolsun.

abase

(f) alçaltmak, gururunu kırmak abasement( i) alçaltma, alçalma.

abash

(f) utandırmak, mahcup etmek, bozmak; gururunu kırmak.

abask

(z) güneşte ısınarak.

abate

(f) azaltmak, indirmek; kısmen yahut tamamıyla kesmek; azalmak, eksilmek, hafiflemek, çekilmek; hükmü kalmamak abatement (i) azaltma, azaltılma, azalış, tenzil; kesilmiş yahut indirilmiş meblâğ.

abatjour

(i) tepe penceresi; panjur.

abattoir

(i),(Fr) mezbaha, salhane, kasaplık hayvanların kesildiği yer.

abaxial

(s) eksenden uzak.

abba

(i) baba; (bazı kiliselerde) piskopos.

abbe

(i) papaza verilen nezaket unvanı.

abbess

(i) kadınlar manastırının baş rahibesi.

abbey

(i) manastır; manastıra ait bina veya binalar; manastır kilisesi.

abbot

(i) manastırın baş rahibi.

abbreviate

(f) kısaltmak, özetlemek, ihtisar etmek abbrevia'tion(i). kısaltma, remiz, bir veya birtakım kelimeleri gösteren harf veya harfler; özetleme, ihtisar; kısaltılmış yazı, özet; (müz) bir takım notaları gösteren remiz yahut işaret.

abc's

alfabe; herhangi bir şeyin temel kuralları.

abdicate

(f) -(den) çekilmek, -(den) vazgeçmek, feragat etmek: resmen bırakmak veya feragat etmek ; (özellikle hükümdarlıktan)tacını ve tahtını terk etmek abdica'tion (i) tacını ve tahtını terk etme.

abdomen

()i karın, batın; biyol haşarat gövdesinin art kısmı abdom'inal (s) karna ait abdominal cavity (anat) karın boşluğu.

abduct

(f) zorla almak,(kadın yahut çocuk) kaçırmak.

abduction

(i).(çocuk) kaçırma; kız kaçırma abductor(i) kaçıran kimse; dışarı çeken kas.

abeam

(z),(den) omurgaya dikey olarak, bordanın tam ortası hizasında.

abecedarian

(s), (i) çok basit;(i) okumayı yeni öğrenen kimse.

abed

(z) yatakta, yatağın üstünde.

abele

(i) akçakavak (bot) Populus alba.

aberglaube

(i),(Al) batıl itikat.

aberration

(i). hata, dalâlet, doğru yoldan ayrılma, inhiraf; yan delilik, akıl hastalığı; sapıklık; (astr) sapınç, sapma; adese veya ayna sisteminde bütün ışınların bir noktaya toplanamaması.

abet

(f) söz ve davranışlarla cesaret vermek veya yardım etmek.(gen. fina anlamda).

abetter

-tor (i) başkasına kötülük aşılayan kimse, kışkırtan kimse, suç ortağı.

abeyance

(i). askıda oluş, muallakıyet in abeyance kullanılmaz durumda, askıda, muallâkta.

abhor

(f) hor görmek, iğrenmek abhorrence (i) nefret; nefret edilen veya tiksinilen herhangi bir şey abhorrent (s) nefret uyandıran, iğrenç; (to) ile karşı, muhalif, zıt.

abib

(i), (ibr) nisan ayının eski bir ismi.

abide

(f) bir yerde kalmak; sabit durmak; tahammül etmek, dayanmak, çekmek; ikamet etmek, oturmak, sakin olmak, mukim olmak abide by sebat etmek; itaat etmek durmak.

ability

(i). iktidar, yetenek, kabiliyet; marifet, hüner; dirayet, zekâ; huk ehliyet, kudret abilities (i) kabiliyetler; hassalar, melekeler.

abinitio

(Lat) başlangıçtan, aslından.

abiogenesis

(i) cansızdan canlı oluşumu.

abject

(s) sefil, alçak, aşağılık; gurursuz; köle gibi abjectly (z). alçakça, sefilce abjectness (i) alçaklık, adilik, sefillik.

abjure

(f) yemin ederek vazgeçmek; kesin olarak feragat etmek, inkâr etmek, sapıklıktan dönmek abjura'tion (i) yeminle vazgeçme, feragat etme abjuration of religion inkâr etme, dinden Sıkma, irtidat abjuratory (s) vazgeçme kabilinden.

ablation

(i).(tlb). bedenden (ur, uzuv) alma; (jeol). (taşların) zamanla aşınması; uzay sürtünme ısısının zarar vermeden dağıtılması.

ablative

(i), (s). Latince isimlerde ablatif, ismin -(den) hali; (s) -den halinde olan.

ablaut

(i). gram mana değişikliği ile sesli harfin değişmesi.

ablaze

(s).(z). alevli; hararetli, şevkli; (z) alev alev, hararetle.

able

(s). güçlü, muktedir, kadir; istidadı olan, hünerli, becerikli; yetkili able-bodied (s) vücudu sağlam olan güçlü able-bodied seaman gemici tayfa.

abloom

(s). çiçekli~ bol çiçekleri olan.

abluent

(s), (i) temizleyici; (i) deterjan.

ablush

(s) kızarmış yüzlü.

ablution

(i) yıkanma, aptes, gusül.

ably

(z). hünerle, maharetle.

abnegate

(f) inkâr etmek, reddetmek, feragat etmek abnega'tion (i) inkâr, feragat, mahrumiyete katlanma.

abnormal

(s) anormal, usule veya âdete uygun olmayan; tabii olmayan abnormal'ity (i) anormallik, usule veya âdete uygunsuzluk; bu halde olan kimse veya şey.

abnormity

(i) anormallik.

aboard

(z), edat gemi, tren vb'nin içine veya içinde; den yan yana.

abode

(i) ev, oturulan yer, ikametgah, mesken; kalma, ikamet.

abode

(bak). abide.

abolish

(f) kaldırmak, bozmak; ilga etmek, feshetmek, iptal etmek.

abolition

(i). kaldırılma, ilga abolitionist i herhangi bir şeyin kaldırılması taraftarı.

abomb

(i) atom bombası.

abominable

(s) çok kötü, iğrenç, nefret uyandıran abominable snowman (bak) yeti abominably (z) çok fena bir şekilde, berbat olarak.

abominate

(f) son derece iğrenç kabul etmek, istikrah etmek, nefret etmek abomina'tion (i) iğrenme, istikrah, nefret; iğrenç veya menfur şey; kötülüğe sebep olan herhangi bir şey.

aboriginal

(s), (i) asıl yerli: bir yerin en eski halkından olan (kimse).

aborigine

(i) bir memleketin asıl yerlisi; bir memleketin asıl hayvan ve bitkilerinden biri.

abort

(f) çocuk düşürmek; boşa çıkmak; bitirmeden durdurmak; başarısızlıkla bitmek.

abortion

(i) çocuk düşürme; düşük; olgunlaşmadan kurumuş çiçek, meyve veya ekin; tam başarısızlık.

abortive

(s). vaktinden evvel doğmuş; boş, beyhude, eksik, akim; tıb çocuk düşürmeye sebebiyet veren abortively (z). akim kalarak.

aboulia

(i). irade yitimi.

abound

(f).(gen). in ile çok olmak, bol olmak, mebzul olmak.

about

edat -(e) dair, hakkında; çevresine, etrafında; yakında, civarında, havalisinde; ötesinde berisinde, her yerinde; ile meşgul; için About facel (ask)., emir Geriye don I about to come gelmek üzere beat about the bush bin dereden su getirmek about-face (i). geriye dönüş. fikir veya karar değişimi.She has a special air about her. Kendine özgü bir havası var.

about

(z). aşağı yukarı, takriben, kadar; her tarafta; etrafa, etrafına; ötede beride, şurada burada; aksi yöne, obur tarafa; sıra ile about half a kilo yarım kilo kadar about 7 o'clock saat yedi sularında Iook about etrafına bakınmak order one about iş yüklemek put the ship about gemiyi aksi yöne çevirmek, tiramola etmek Turn about is fair play Tam karşılığını yapmak hak icabıdır.

above

(s). yukarıda olan; yukarıda zikredilmiş, daha önce gösterilmiş olan; semada olan, gökteki.

above

(z). daha yukarıda olarak, sıraca önce olarak; rütbe veya iktidarca üstün olarak above-board (s) doğru, hilesiz, aşikâr above ground yeryüzünde, toprağa gömülmemiş.

above

edat yukarısına, yukarısında, üstüne, üstünde fevkine, fevkinde; -den yukarıya, yukarıda, ustun; daha çok above all hepsinden ziyade, bütün bunlardan başka.

abovo

(Lat). başlangıçtan beri.

abr

(kıs). abridged, abridgement.

abracadabra

(i) hastalıktan korunmak için üç köşeli muska üzerine yazılan manasız harfler; muska; anlamsız söz.

abrade

(f) aşındırmak, yemek.

abrasion

(i) aşınma yenme, yıpranma; aşınmış veya aşındırılmış kısım yahut ondan kopan parçalar.

abrasive

(i), (s) aşındırmak ve bilemek veya cilâ yapmak için kullanılan bir madde; aşındırıcı şey, yıprandırıcı madde; (s). aşındıran, bileme veya cilâ işinde kullanılabilen.

abreast

(z). yan yana, beraber; aynı hizada, aynı seviyede.

abridge

(f) kısaltmak, özetlemek, kesmek; mahrum etmek abridgement (i) kısaltma, özetleme; azalma, kesilme; bir eser, demeç veya sözün kısaltılmış şekli; özet, hulâsa.

abroad

(z) ortalıkta, halk arasında; dışarıda; dış memleketlerde, hariçte; şurada burada, her tarafta; memleket dışına.

abrogate

(f). yetkisini kullanarak ilga etmek, iptal etmek, feshetmek; kaldırmak, bir tarafa koymak abroga'tion (i). ilga, iptal, yetkisini kullanarak feshetme.

abrupt

(s). birdenbire olan, ani olan, acele ile olan; ters, haşin; birbirini tutmaz, kesik, pürüzlü; çok dik abruptly (z). birdenbire; terslikle abruptness (i). acele; sertlik, terslik.

abscess

(i).(tıb) çıban, apse, cerahat kesesi.

abscissa

(i)., (geom). absis, fasla.

abscission

(i) kesme, kesilme, ani bitiş;(kon). (san). inkıta, ara, fasıla.

abscond

(f) kaçmak, firar etmek, kanundan kaçmak, özellikle alacaklıdan kaçmak absconder (i) kaçak, firari, kanundan kaçan kimse.

absence

(i). gaybubet, yokluk; (huk). gaip oluş, gıyap; dalgınlık.

absent

(f). çekilmek, hazır bulunmamak için çekilip gitmek absent oneself gitmek, bulunmamak.

absent

(s). nâmevcut, yok, gaip absent-minded (s) dalgın absent without leave (ask). vaktinde dönmek üzere kaçan.

absentee

(s). vazifesi başında bulunmayan; başka bir memlekette ikamet eden(mal sahibi). absenteeism (i). vazifesi başında veya malın olduğu memlekette bulunmama itiyadı.

absinth

(i). apsent, pelin otu ile yapılan anasonlu yeşil bir içki; (bot). pelin otu, acı pelin.

absolute

(s). kâmil, tam; halis, sade, saf; mutlak, sonsuz, nihayetsiz, kayıtsız şartsız; gram soyut, mücerret; ki,sisel değer ölçülerine bağlı olmayan absolute ceiling hav azami yükseliş haddi absolute pitch (müz). bir notanın frekansı; bir sesin perdesini ezberden tayin etme kabiliyeti. absolute scale mutlak ölçü. absolute temperature mutlak ısı derecesi (mutlak sıfırdan hesap ederek). absolute zero ısıda mutlak sıfır noktası. absolutely (z), tamamen, kesin olarak, kati surette. absoluteness (i). mutlakiyet.

absolution

(i). suç, günah veya cezayı affetme; Katolik kilisesinde günahlarrn affolunduğunu papazın ilân etmesi.

absolutism

(i). mutlak oluş, mutlakıyet doktrini mutlakçılık; (pol). mutlak idare, kayıtsız şartsız kral hâkimiyeti.

absolutist

(i). kralların kayıtsız şartsız hakimiyeti taraftarı, mutlakıyetci.

absolve

(f). suç, günah veya cezayı affetmek yahut bunu ilân etmek.

absonant

(s). zıt, akla uygun olmayan.

absorb

(f). içine çekmek, içmek, emmek, massetmek; yutmak; işgal etmek, zapt etmek absorbent (s).(i). içe çekici, alıcı, emici (madde). absorbent cotton hidrofil pamuk. absorption (i). içe çekme, içme, emme, zihin meşguliyeti, dalgınlık.

abstain

(f). çekinmek, kaçınmak, geri durmak, sakınmak, imtina etmek abstain from (-den) imtina etmek, (-den) kaçınmak.

abstemious

(s). çok yemek ve içmekten sakınan, perhizkâr abstemiously (z). perhiz yaparak, ılımlı bir şekilde, az yiyip içerek.

abstention

(i). çekinme, kaçınma, sakınma, imtina; çekimser olma.

absterge

(f). silmek, temizlemek.

abstinence

(i). (yiyecek, zevk v.b. şeylerden) kendini geri tutma; perhiz, imsak abstinent (s). perhizkâr.

abstract

(s).,(i). eşya veya fikirlerden soyut olan; soyut, mücerret; dalgın; ideal, nazari, kuramsal; (i) özet. abstract noun soyut isim abstract number soyut sayı, mücerret adet. in the abstract kuramsal olarak. abstractly (z). soyut olarak.

abstract

(f). çıkarmak, ayırmak veya tecrit etmek; çalmak, aşırmak; kimyasal usullerle ayırmak, çıkarmak; özetlemek, hulâsa etmek.

abstractedness

(i). zihin meşguliyeti, dalgınlık.

abstraction

(i) soyutlama; çıkarma, tecrit, ayırma; münzevi hayat; zihin meşguliyeti, dalgınlık; çalma, aşırma.

abstruse

(s). anlaşılması güç, muğlak abstruseness (i). muğlaklık.

absurd

(s). anlamsız, manasız, akılsızca, gülünç; birbirine karşıt düştüğü için yanlış; imkansız, olmayacak absurdity (i). anlamsızlık, manasızlık; delilik, maskaralık absurdly (z). esassız olarak; saçma bir şekilde absurdness (i). anlamsızlık, manasızlık, akılsızlık.

abundance

(i). bolluk, çokluk, bereket; servet.

abundant

(s). bol, bereketli, mebzul abundantly (z). bol bol.

abuse

(i). kötüye kullanma, suiistimal; kötü muamele; zarar; fesat, suç; küfür, sövüp sayma; Irza tecavüz.

abuse

(f). kötüye kullanmak; suiistimal etmek; zarar vermek, incitmek; sövüp saymak, küfür etmek; şerefini lekelemek; Irza tecavüz etmek.

abusive

(s). ağzı bozuk, küfürbaz; yolsuz, bozuk; fesatçı abusively (z). yolsuz olarak.

abut

(f). dayanmak, bitişik olmak.

abutment

(i). köprünün karada olan ayağı, mesnet; (mim). kemer veya kubbenin ağırlığını destekleyen kısım.

abysmal

(s). dipsiz, derin; koyu, kesif, çok; hudutsuz.

abyss

(i). cehennem, tamu, uçurum olan yer; ahlâki veya zihni derinlik; denizin dibi.

abyssinia

(i). Habeşistan.

abyssinian

(s), (i). Habeş.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL