NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

inc ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: inc
Bulunan Sonuç: 136

inc

kıs. inclosure, inclusive, income, in- corporated, increase.

inca

i. inka; inka imparatoru.

incage

, encage f. kafese kapamak.

incalculable

s. hesaba gelmez, hesap edilemez; sayısız. incalculably z. hesaba gelmez bir şekilde.

incandesce

f. ısı etkisiyle beyazlaşmak, akkor haline gelmek; bir madeni akkor haline getirinceye kadar kzdırmak.

incandescent

s. yüksek derecede ısı ile akkor haline gelmiş, akkor. incandescent lamp elektrik ampulü. in candescence i. akkorluk.

incantation

i. efsun, büyü, sihir.

incapable

s. yeteneksiz, kudretsiz, iktidarsız, ehliyetsiz, kabiliyetsiz, âciz. incapabil'ity i. güçsüzlük. incapably z. kabiliyetsizce.

incapacitate

f. kudretsiz hale getirmek; huk ehliyetini elinden almak. incapacita'tion i. ehliyetsizlik, yetkisizlik, salâhiyetsizlik.

incapacity

ih kabiliyetsizlik, ehliyetsizlik, yetkisizlik, salâhiyetsizlik.

incapsulate

f. kapsül içine kapamak, sarmak.

incarcerate

f., s. hapsetmek, kapatmak; s. hapsedilmiş. incarcera'tion i. hapsetme, hapsedilme.

incarnadine

s., f. ten renginde, pembemsi; kan kırmızısı; f. kızıla boyamak.

incarnate

s., f. vücut bulmuş, insan şekline girmiş, mücessem; ten renginde; f. vücut kazandırmak, canlandırmak, cisimlendirmek. a fiend in carnate mücessem şeytan, şeytanın ta kendisi.

incarnation

i. insan veya hayvan şeklinde vücut bulma .

incase

f. sandık veya kutu içine koymak, kaplamak.

incasement

i. sandık içine koyma; muhafaza.

incautious

s. dikkatsiz, tedbirsiz, ihtiyatsız, düşüncesiz. incaution i. dikkatsizlik incautiously z. düşüncesizce, düşünmeden.

incendiary

s., i. kasten yangın çıkaran; çok fazla ısı meydana getirebilen; fesatçı, tahrik edici; i. kundakçı. in cendiary bomb kundak bombası.

incense

f. kızdırmak, öfkelendirmek, darıltmak.

incense

f., i. tütsülemek, buhur yakmak; i. günlük, buhur, tütsü; herhangi güzel bir koku.

incentive

s., i. teşvik edici; harekete geçirici; i. dürtü, saik; mükâfat; meram. incentive pay fazla yapılan iş için ödenen para.

inception

i. başlama, başlangıç. inceptive s. başlayan, başlayıcı.

incertitude

i. şüphe, tereddüt, kararsızlık.

incessant

s. devamlı, sürekli, fasılasız, ardı arkası kesilmeyen. incessantly z. sürekli olarak, ardı arkası kesilmeden.

incest

i. akraba ile zina, nikâh düşmeyen akraba ile cinsel ilişki kurma.

incestuous

s. akraba ile zina kabilinden; akrabası ile zina yapmış; akraba ile zina yapmaktan hâsıl olmuş.

inch

i., f. pus, bir kademlik uzunluğun on ikide -biri, 2,54 cm, inç; barometredeki civayı bir pus yükseltecek hava basmcı; toprağa düşen yağmurun yükseklik ölçümü; f. yavaş yavaş hareket etmek veya ettirmek. inch along yavaş yavaş hareket etmek. by inches ağır ağır, yavaş yavaş. every inch tepeden tırnağa. within an inch of his life ölümüne ramak kalmış.

inchmeal

z. azar azar, yavaş yavaş.

inchoate

s. yeni başlamış, gelişmemiş, inkişaf etmemiş, tamamlanmamış. inchoative s, gram bir hareketin başladığını gösteren (zaman, kip).

inchworm

i. yeri ölçer gibi yürüyen bir çeşit tırtıl.

incidence

i. isabet,tesadüf etme; tekerrür oranı; oluş derecesi; fiz. bir cisim veya ışmın bir düzey üzerine düşmesi; huk. bir kanun veya verginin etkisi. angle of incidence geliş açısı.

incident

i., s. olay, hadise, vaka; önemsiz olay; s. bağlı, tabi; fiz. gelen, düşen.

incidental

s. rastlantıya bağlı, tesadüfi; arızi, dıştan gelen; doğal olarak takip eden. incidentally z. tesadüfen; fazladan; aklıma gelmişken .

incinerate

f. yakıp kületmek. incinerator i. yakıp kül haline getiren makine veya alet. incinera'tion i. yakıp kületme.

incipient

s. henüz başlamakta olan, yeni başlayan, başlangıç halinde. incipience incipiency i. başlangıç.

incise

f. hakketmek, oymak, kazımak; yarmak, deşmek.

incision

i. yarma, deşme; tıb. ensizyon, yarma .

incisive

s. sivri, keskin; nüfuz eden, delip geçen; zeki, kesin ve açık. incisively z. kesin ve açık olarak. incisiveness i. kesinlik, katiyet.

incisor

i. kesici diş, ön diş.

incite

f. teşvik etmek, tahrik etmek, kışkırtmak. incitement i. teşvik, tahrik, kışkrtma, kışkırtılma.

incivility

i. kabalık, nezaketsizlik; kaba davranış.

inclasp

bak. enclasp.

inclement

s. sert, fırtlnalı (hava); haşin, merhametsiz. inclemency i. fırtınalı hava; buhranlı hal. inclemently z. sert bir şekilde, merhametsizce.

inclinable

s. eğiliminde, meyilli hale getirilebilir, mutemayil, arzulu.

inclination

i. meyil, eğilim, yatma; bayır, yokuş; istek, rağbet, heves; geom. kesişen iki egri veya yüzeyin meydana getirdiği açı; eğilme derecesi.

incline

i. eğri yüzey, mail satıh; yokuş, meyil; eğilme.

incline

f. eğmek, yatırmak, meylettirmek; eğilmek, yatmak; meyletmek, istidat göstermek; sapmak, inhiraf etmek. incline one's ear kulak kabartmak, takdirle dinlemek. inclined plane. eğri yüzey, mail satıh. I am inclined to think düşünme egilimindeyim. green inclining to blue maviye çalan yeşil.

inclinometer

i. meyil ölçeği, uçak veya geminin ufka göre egimini ö1çen alet; dünyamn manyetik alanının eğimini gösteren mıknatlslı iğne.

inclose

, inclosure bak. enclose, enclosure .

include

f. işine almak, kapsamak, şamil olmak, ihtiva etmek, dahil etmek, hesaba katmak. included s. dahil.

inclusion

i. dahil etme, dahil olma, kapsama, hesaba katma veya katılma.

inclusive

s. kapsayan, şümulü olan, ihtiva eden, dahil, belirli hudutlar dahilinde bulunan. inclusively z. şamil olmak üzere, hepsi içinde olarak, kapsayarak. inclusiveness i. şümullülük, kapsamlı olma.

incognito

(k.dili incog) i., s., z. kıyafet değiştiren kimse; değiştirilmiş kıyafet; s. kim olduğunu belli etmeyen; tebdili kıyafet etmiş; z. takma bir isimle, kıyafet degiştirerek.

incognizant

s., of ile farkında olmayan.

incoherenceency

i. anlaşılmazlık, manasızlık; birbirini tut- mazlık, irtibatsızlık, tutarslzlık.

incoherent

s. manasız, şekilsiz, abuk sabuk; irtibatsız, birbirine bağlı olmayan, birbirini tutmayan, tutarslz. incoherently z. anlaşılmaz bir şekilde, birbirini tutmayarak.

incombustible

s., i. yanmaz, ateş almaz, tutuşmaz; i. ateş almaz madde. incombustibil'ity i. yanmazlık. in combus'tibly z. ateş almayarak.

income

i. gelir, kazanç, irat; biyo. vücuda giren gıda. income tax gelir vergisi. gross income brüt gelir, gayri safi gelir net. income net gelir, safi gelir.

incomer

i. içeri gelen kimse veya sey; muhacir.

incoming

s., i. giren, ele geçen; yeni (hükümet, yıl), başlayan; i. girme.

incommensurable

s.,i. oranssız, nispetsiz, kıyas kabul etmez; ölçülmeyen; i., çoğ, ortak ölçülmez sayılar. in commensurabil'ity i ölçülemez oluş, nis - petsizlik. incommen'surably z nispet sizce, ölçülemez bir ,sekilde.

incommensurate

s. oransız, nispetsiz, kıyas edilemez; yetersiz. in commensurately z. nispetsiz olarak; yetersizce.

incommode

f. rahatsız etmek, zahmet vermek, taciz etmek.

incommodious

s. rahatsız, kullanışsız, elverişli olmayan; zahmetli, işe yaramaz; sıkışık. incommodiously z. elverişli olmayarak, kullamşslz bir sekilde. incommodiousness i. elverişsizlik, kulIanışlı olmayış.

incommunicable

s. ifade edilemez; söylenilemez; nakledilemez. incommunicabil'ity i. ifade edilemez durum. incommunicably z. ifade edilmez surette.

incommunicado

z. kimse ile görüştürülmeyerek (hapiste).

incommunicative

s. fikrini başkasına açıklamayan, ketum, ağzısıkı.

incommutable

s. değişmez; değiştirilemez; tebdil veya tahvili mümkün olmayan. incommutabil'ity i. değişmezlik. incommut'ably z. değismez bir şekilde.

incomparable

s. kıyas kabul etmez; emsalsiz, eşsiz; with veya to ile klyaslanamaz, mukayese edilemez. in comparably z. kıyas kabul etmez surette.

incompatible

s. birbirine uymayan, birbirine zıt, bir diğerine uymaz, birbiriyle geçinemeyen. incompatibil'ity i. birbirine uymayış; geçimsizlik. incompat'ibly z. birbirine uymayarak.

incompetent

s. yetersiz, kifayetsiz; huk. ehliyetsiz. incompetence, incompetency i. işinin ehli olmayış, ehliyetsizlik, yetersizlik. incompetently z. yetersizce, işinin ehli olmayarak.

incomplete

s. eksik, noksan, tamam olmayan, bitmemiş, kusurlu. incompletely z. eksik olarak; kusurlu olarak. in completeness i. noksan, eksik; kusur.

incomprehensible

s. anlaşılamaz, kavranmaz, akıl ermez. incom prehensibil'ity i. anlaşılmazlık. incom prehen'sibly z. anlaşılmaz surette.

incomprehension

i. anlayışsızllk, akıl erdirememe, idrak noksanlığı.

incompressible

s. sıkıştırılamaz, basınçla oylumu. kuçültülemez. incompressibil'ity i. sıkışmazlık.

incomputable

s. hesaba sığmaz, hesap edilmesi imkânsız.

inconceivable

s. tasavvur olunamaz, anlaşılamaz, inanılmaz; idrak edilemez, kavranamaz. inconceivabil'ity i. kavranamaz oluş, idrak edilemez oluş. in conceiv'ably z. tasavvur edilemeyecek şekilde.

inconclusive

s. bir sonuca varmayan, neticesiz; ikna edici olmayan, kifayetsiz; tesirsiz, etkisiz. inconclusively z. kesin bir sonuç elde edemeden; kifayetsiz olarak.

incondensable

s. yoğunlaştınlamaz; kısaltılamaz; sıvı haline dönüştürülemeyen (gaz).

incongruent

s. birbirine uymayan, ahenksiz; uygunsuz yersiz: geom. özdeş olmayan.

incongruity

i. uyuşmazlık, uyumsuzluk; uyuşmayan kısım veya şey.

incongruous

s. diğerlerine veya birbirine uymayan, aykırı, uyuşmaz, bağdaşmaz; uygunsuz, yersiz, münasebetsiz. incongruously z. uygun olma yarak .

inconsequent

s. birbirini tutmayan, irtibatsız; mantıksız; konu dışı. incon'sequence i. mantıksızlık; irtibat sızlık. inconsequen'tial s. yersiz; önemsiz; irtibatsız incon'sequently z. konu dışı olarak; irtibatsız bir şekilde.

inconsiderable

s. ufak, az; itibara lâyık olmayan, önemsiz.

inconsiderate

s. düşüncesiz, saygısız; aceleye gelmiş, tedbirsiz. inconsiderately z. düşüncesizce inconsiderateness i düşüncesizlik.

inconsistent

s. uyuşmaz, aykırı, tutarsız; kararsız, sebatsız. inconsistency i. tutarsızlık, insicamsızlık. inconsistently z. tutarsız bir şekilde, insicamsız olarak.

inconsonant

s. uygunsuz, uyumsuz, ahenksiz. inconsonance i. ahenksizlik.

inconspicuous

s. gözle kolay farkedilemeyen, göze çarpmayan; önemsiz, ehemmiyetsiz. inconspicuously z. göze çarpmayacak ekilde. inconspicuousness i. göze çarpmayış.

inconstant

s. kararsız, sebatsız, dönek; vefasız. inconstancy i. kararsızlık, değşkenlik; vefasızlık.

inconsumable

s. tüketilemez, istihlak edilemez .

incontestable

s. malum, bilinen, su götürmez, itiraz kabul etmez, inkar edilemez. incontestably z. itiraz kabul etmez şekilde .

incontinent

s. nefsine hâkim olamayan, kendini tutamayan; iradesiz; idrarını tutamayan; perhiz edemeyen. incontinence, incontinency i. nefsine hâkim olamayış; perhiz edemeyiş; kendini tutamama hali; tıb. idrar tutamama hali. in continently z. kendini tutamayarak; eski hemen, vakit kaybetmeden.

incontrovertible

s. muhakkak; gerçekli, itiraz kabul etmez. incon trovert'ibly z. yadsınamayacak şekilde.

inconvenience

i., f. zahmet, rahatsızlık, güçlük; uygunsuzluk, münasebetsizlik; f. rahatsız etmek, zahmet vermek.

inconvenient

s. uygunsuz, münasebetsiz; zahmetli, müşkül, çetin; elverişsiz. inconveniently z. münasebetsiz bir şekilde; elverişsizce.

inconvertible

s. değiştirilemez; madeni paraya çevrilemez (kağıt para). inconvertibly z. değiştirilemeyecek şekilde.

inconvincible

s. inandırılamaz, kandınlamaz .

incoordination

i.düzensizlik, ahenksizlik, uyumsuzluk (hareketlerde).

incorporal

s.madde varlığı olmayan.

incorporate

f. anonim şirket haline getirmek; birleştirmek, birleşmek; içine almak, dahil etmek.

incorporate

s. anonim şirket olan.

incorporated

s. anonim.

incorporeal

s. tinsel, manevi, cisimsiz; tinsel olana ait; huk. yalnız tinsel varlığı olan haklara ait.

incorrect

s. yanlış, hatalı, doğru olmayan; düzeltilmemiş; yakışıksız, biçimsiz. incorrectly z. yanlış olarak.

incorrigible

s., i. ıslah olmaz, yola getirilemez, akıllanmaz, düzelmez (kimse); i. ıslah olmaz kimse. incorrigibly z. yola getirilmez şekilde.

incorrupt

s. ahlâkı bozulmamış, lekelenmemiş, iffetli, namuslu; bozulmamış, çürümemiş, kokuşmamış; değiştirilmemiş.

incorruptible

s. dürüst, rüşvet kabul etmez; ahlâklı bozulmaz; bozulmaz, çürümez, kokuşmaz. incorruptibil'ity i. dürustlük; bozulmazlık. incorrupt'ibly z. dürüstçe; bozulmaz şekilde.

incrassate

f., s. koyulaşmak, kalınlaşmak; s., bot. s şişmiş, kalınlaşmış.

increase

i. büyüme, çoğalma, artma; ürün, mahsul; kâr; hasllât; döl. on the increase gittikçe artmakta.

increase

f. artmak, çoğalmak; gelişmek, büyümek; verimli olmak; arttırmak, çoğaltmak, büyütmek, ilerletmek. increasingly z. gittikçe artarak.

incredible

s. inanılmaz. in credibility i. inanılmaz hal, inamlmazlık incredibly z. inanılmaz şekilde, çok fazla.

incredulity

, incred,ulousness i. kuşku, inanmazllk, şüphecilik. incred'ulously z. inanmayarak.

incredulous

s. inanmaz; güvenmez, kuşkulanan, kuşkusu olan.

increment

i. artma, çoğalma; azar azar artma; fazlalık; mat. nicelik farkı. unearned increment ikt. bir servet veya bir değerin emeksiz olarak artması.

incriminate

f. suçlamak, suç yüklemek. incrimina'tion i. suçlama. in criminatory s. suçlama kabilinden, üstüne atıcı.

incrowd

i. klik, başkalarına kapalı grup.

incrust

bak. encrust.

incrustation

i. üstüne kabuk bağlama; bağlanmış kabuk.

incubate

f. kuluçkaya yatırarak veya suni araçlarla civciv çıkarmak; mec. kafasında (plan) kurmak, belleğinde tasarlamak; tıb bir hastalığın bedene girmesiyle belirtisinin meydana çıkması arasındaki zaman boyunca gelişmek (mikroplar).

incubation

i. kuluçkaya yatma; civciv çıkarma; tasarlama; tıb bir hastalığm bedene girmesiyle belirtisinin meydana çıkması arasmdaki zaman boyunca mikropların gelişmesi, kuluçka devri.

incubator

i. kuluçka makinası; suni olarak mikroorganizma geliştirme aygıtı; tıb içi her zaman doğal beden ısısını koruyan ve erken doğmuş bebekleri koymak için kullanılan kutu biçiminde bir aygıt.

incubus

i. (çoğ. incubi, incubuses) kâbus, karabasan, ağırlık basması; kâbus gibi şey, sıkıntı.

inculcate

f. talim etmek, öğretmek, tekrarlayarak kafasma sokmak, telkin etmek, aşılamak. inculca'tion i. telkin.

inculpable

s. suçsuz.

inculpate

f. suçlamak, suç yüklemek. inculpa'tion i. itham, suçlandırma. incul'patory s. suçlama türünden, suçlayıcı.

incumbency

iş. görev, ödev; memuriyet; memuriyet devri.

incumbent

s., i. zorunlu, yükümlü, ödevli, görev olarak yükletilmiş; i. görevli kimse, memur.

incumber

bak. encumber.

incunabula

i., çoğ. özellikle 1500 tarihinden evvel Avrupa,da basılmlş kitaplar; baslı ilk kitaplar; bir şeyin başlangıç devirleri.

incur

f. (-red,- ring) maruz olmak; girmek, tutulmak, uğramak, yakalanmak, hedef olmak. incur a debt borçlanmak .

incurable

s., i. iyi olmaz, şifa bulmaz, devasız, düzelmez; i. iyi olmaz hasta. incurabil'ity, incur'ableness i. çaresizlik, şifa bulmazlık incur'ably z. şifa bulmaz şekilde.

incurious

s. meraksız, kaygısız; lakayt, ilgisiz, kayıtsız.

incursion

i. akın, hücum, saldırı. incursive s. akın eden.

incurve

i., beysbol havada atıcıya doğru yönelen ve eğik olarak giden top atışı.

incus

(çoğ. incudes) i., Lat. ortakulaktaki örs kemikçiği.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL