NE ARAMIŞTINIZ?
Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.
i. küçük şeytan, küçük habis ruh; afacan çocuk, haşarı çocuk.
f. bir kuşun uçuş gücünü artırmak için kanat veya kuyruğuna tüy eklemek; mec. kuvvetlendirmek.
kıs. imperative, imperial, import, imperfect,imported.
kıs. Imperator.
i. vurma, vuruş; vuruşma, çarpışma; etki, tesir. impact crater gök taşının çarpmasıyle açılan krater.
f. sıkıştlrmak, pekiştirmek. impac'tion i. sıkıştırıp birbirine kaynatma; tıb. inkıbaz, peklik. impacted tooth disçi. çene kemiğine kaynamış diş.
f. bozmak, zaylflatmak; eksiltmek, azaltmak (kuvvet). impairment i. bozulma, zarar, noksan.
i. Afrika'da bulunan bir ceylan zool. Aepyceros melampus.
f. kazıklamak kazığa sokarak öldürmek.
s. dokunulunca hissedilmez; kolay kavranılmaz. impalpably z. kavranılamayacak bir şekilde.
i., tıb. muzmin sıtma.
, empanel f. (-ed, -ing veya -led, -ling) huk. jüri heyeti listesine kaydetmek; bu listedeki isimlerden jüri heyetini seçmek.
i. eşitsizlik, musavatsızllk; oransızlık, nispetsizlik.
f. koru haline getirmek; park içine almak.
f. bildirmek, tebliğ etmek, söylemek; vermek, pay vermek.
s. tarafsız, bitaraf; kendi çıkarını düşünmeyen. impartially z. taraf tutmayarak.
i. tarafslzllk.
s. tebliğ olunabilir, öğretilebilir, verilebilir.
s. bölünemez, taksim edilemez.
s. geçilemez, aşlıamaz, geçit vermez. impassabil'ity i. geçit vermezlik. impassably z. geçit vermeyerek.
i. içinden çıkılmaz durum, kördüğüm.
s. hissiz, duygusuz; ağrı duymaz; ıstıraba maruz olmayan.
f. hırslandlrmak, hırsını tahrik etmek,kızdırmak, çileden çıkarmak; heyecanlandlrmak. impassioned s. ateşli, heyecanlı, kabına sığmaz.
s. hissiz, duygusuz; etkilenmez, müteessir olmaz, vurdumduymaz; sakin; cansız, ruhsuz, heyecanse; ağrıduymaz. impassively z. heyecan duymayarak; heyecan göstermeyerek. impassive - ness, impassiv'ity i. vurdumduymazlık.
f. yoğurmak, macun haline getirmek; macunla kaplamak; güz. san . koyu renk boya vurmak.
i., güz. san. koyu boya tabakası; koyu boya vurma usulü.
s. sabırsız, tahammülsüz, içi tez, tez canlı; hoşgörü sahibi olmayan, müsamahakar olmayan; titiz, sinirli. impatience i. sabırsızlık. impatiently z. sabırsızllkla.
s. cesur, korkusuz.
f. rehine koymak.
f. devlet memurunu mahkemeye sevketmek; suçlamak, itham etmek, hakkında şüphe göstermek. impeachable mahkamece itham edilebilir. impeachment i. A.B.D.'nde devlet memuruna karşımecliste dava açma; suçlama, itham.
s. günahsız, günah işlemekten uzak; arı, hatasız, kusursuz. im peccabil'ity i. hatasızlık, kusursuzluk. im pec'cably z. hatasız olarak.
s. günah ve hatadan arı.
s. parasız, züğürt, fakir.
i., elek. zahiri direnç (öz direnç, endüktans ve kapasitans bir ara da); almaşık cereyan tesirine karşı durma.
f. engellemek, mani olmak.
i. engel, mani; huk. evlenmeye mani sebep; pelteklik. impedimen'tal s. engel kabilinden, mâni olan.
i., çoğ. eşya, yürüyüşe mani olan eşya; ask. levazım.
f. (-led, -ling) sürmek, itmek, tahrik etmek, sevketmek. impellent s., i. sevkeden; i. saik, tahrik edici unsur. impeller i. jet motor kompresörü; tulumba pervanesi.
f. tehdit etmek; vukuu yakın olmak; sarkmak, asılı olmak. impendent, impending s. olması yakın.
s. delinmez, nüfuz edilemez; anlaşllamaz, sökülemez, kestirilemez, idrak edilemez, anlaşlması imkansız; içine girilemez; zifiri, koyu (karanlık); fiz. geçişmesiz. impenetrabil'ityi delinmezlik; anlaşılmazlık. impenetrably z. nüfuz edilemez bir şekilde; anlaşllamayacak bir surette.
s. pişman olmayan, nadim olmayan. impenitence, impenitency i. pişman olmayış. impenitently z. pişman olmayarak.
s., i. zorunlu, mecburi, zaruri; emreden; gram. emir belirten; i. zorunlu şey elzem tedbir; gram. emir kipi. imperatively z. zorunlu olarak; emredercesine, amirane. imperativeness i. yüküm, mecburiyet, zorunluluk, zaruret; tahakküm.
i. Roma imparatoru; komutan. imperator'ial s. imparatora ait.
s. görülemez, seçilemez, farkedilemez, hissolunamaz; gayri mahsus. imperceptibil,ity, impercep'ti bleness i. görülemez oluş, farkedilmez oluş. impercep'tibly z. farkedilmez bir şekilde, görülmez olarak.
kıs imperfect, imperforate.
s., i. eksik, noksan, kusurlu; bitmemiş; huk. tamam olmayan; uygulanamaz, tatbik olunamaz; gram. bitmemiş bir eylem gösteren (fiil), be ing kipinde olan (fiil); i., gram. bunu belirten zaman veya fiil. imperfectly z. eksik olarak, kusurlu olarak. imperfectness i. eksiklik, kusur.
i. kusur, eksiklik, noksan, ayıp.
s. deliksiz, delinmemiş; kenarları deliklerle birbirinden ayrılmamış (pul). imperfora'tion i. deliksiz olma.
s., i. imparatora veya imparatorluga ait; imparatora yakışır, şahane; ingiliz ölçü standartlanna uygun; i. keçi sakalı; ,çok büyük herhangi bir şey. imperial gallon ingiliz galonu (4546 cm3). imperially z. imparatora yakışır şekilde.
i. imparatorluk sistemi, imparatorluk hükümeti; emperyalizm, sömürgecilik. imperialist i. imparator veya imparatorluk taraftarı; emperyalist, sömürgecilik taraftan imperialis'tic s. emperyalizme ait, sömürgeci.
f. (-ed, -ing veya -led, -ling) tehlikeye atmak.
s. mütehakkim, zorba, karşısındakilere söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan, müstebit; zaruri, çaresiz; kaçınılmaz, mübrem. imperiously z. mütehakkim bir şekilde, emredercesine; zaruri olarak. imperiousness i. müstebitlik, tahakkum, emretme; zaruret, kaçınılmazlık.
s. bozulmaz, çurümez, yokolmaz. imperishableness i. bozulmazlık, çürümezlik, yok olmazlık. imperishably z .zeval bulmadan, yok olmayacak bir şekilde.
s. sürekli ol mayan, daimi olmayan, devam etmeyen. impermanence i. sürekli olmayış, devam etmeyiş.
s. su veya hava geçirmez; içinden geçilmez. impermeabil'ity, imper'meableness i. su veya hava geçirmeme özelliği. imper,meably z.su veya hava geçirmeyerek.
s. müsaade edilemez, yasak.
s. kişisel olmayan, şahsi olmayan; ,sahsiyeti olmayan; özel bir şahsa veya şeye bağlı olmayan; gram. yalnız üçuncü tekil şahıs kullanllan (fiil): (it snows gibi), gayri şahsi (fiil) impersonally z. kişisel olmayarak, bir şahsa veya ,seye bağlı olmayarak.
f. taklit etmek; temsil etmek; kişilik kazandırmak. impersonation i. taklit etme; şahıslandırma. impersonator i. temsil veya taklit eden kimse, taklitçi.
s. terbiyesiz, arsız, küstah; münasebetsiz; kendisini ilgilendirmeyen işe burnunu sokan. impertinence, impertinency i. küstahlık; mü- nasebetsizlik; münasebetsiz şey. impertinently z. terbiyesizce, küstahlıkla.
s. vakur, ağır başlı, temkinli, nefsine hakim, soğukkanlı. imperturbability i. ağır başlılık, vakur olma, temkinli olma, soğukkanlılık. imperturb'ably z. nefsine hakim olarak, vakarla imperturba'tion i. soğukkanlılık, itidal, ağır başlılık.
s. geçirmez.
s. su veya hava geçirmez; nüfuz edilemeyen, kapalı, tesir edilemez. impervious to reason mantıksız, mantıki düşünceye kapalı. imperviousness su veya hava geçirmezlik. imperviously su veya hava geçirmeyerek; tesir edilemez bir şekilde.
i., tıb. bir nevi cerahatli deri hastalığlı.impetigo.
f. yalvararak elde etmek.
i. acelecilik, tez canlllık.
s. aceleci, düşünmeden hareket eden; düşünmeden yapllan; zorlu, sert, şiddetli; çabuk, hızlı. impetuously z. düşünmeden, acele ve şiddetle.
i. hız,güç, zor, şiddet; bir teşebbüse hız kazandıran kuvvet, saik, güdü.
i. Allaha karşı hürmetsizlik; dinsizce davranış; büyüklere karşı saygısızlık.
f. vurmak (ses ışık), çarpmak; sınırı aşmak, tecavüz etmek.
s. Allaha karşı hürmetsiz, kâfir. impiously z. dinsizce bir davranışla. impiousness i. dinsizlik, inançsızlık.
s. cin gibi, şeytan gibi, afacan, yaramaz. impishly z. şeytanca impishness i. şeytanlık, afacanlık, cin fikirlilik.
s. teskin edilemez, amanse, affetmez. implacabil' ity, impla'cableness i. affetmezlik, amansızllk. impla'cably z affetmeyerek amansızca.
s., zool. meşimesiz, son çıkarmayan, etenesiz.
f., i. dikmek, ekmek; aklına sokmak, aşılamak, fikir tohumları ekmek; tıb. tedavi amaclyle vücudun içine sert madde koymak; i. bu maksatla yerleşirilen madde. implanta'tion i. dikme, dikilme aşılama.
s. inanılmaz, inanılması güç.
f, huk. aleyhinde dava açmak.
f. rehine koymak.
f., i. tamamlamak, ikmal etmek; yerine getir mek (taahhüt, plan); infaz etmek, yürütmek; i. alet, araç.
i. yürütme, yerine getirme.
i. dolduruş, doldurma; doluluk; dolduran şey.
f. karıştırmak, sokmak, dahil etmek, bulaştırmak; ima etmek dokundurmak; birbirine sarmak dolaştırmak. im'plica'tive s. imalı, imakabilinden im plica'tion i. ima, istidlâl; karıştırma, dahil etme; dolaşık olma.
s. tam, kesin, kati; ima olunan, zımni; ifade edilmeden anlaşılan; aslında olan. be implicit in zımnen anlasılmak. implicit confidence. tam güven implicitly z. zımnen;tamamıyle. implicitness ima, dokundurma, dolaylsıyle anlatma.
s. anlaşılan, ima edilen, demek olan, kastedilen.
f. şiddetle içeriye doğru çökmek.
f. niyaz etmek, yalvarmak, istirham etmek, dilemek.
f. zımnen delâlet etmek, ima etmek, murat etmek; demek, belirtmek, ifade etmek.
i tedbirsizlik, münase betsizlik
s. terbiyesiz, nezaketsiz, kaba. impolitely z. terbiyesizce, kaba bir şekilde. impoliteness i. terbiyesizlik, kabalık.
s. uygunsuz, isabetsiz, münasebetsiz; siyasete aykırı.
s., i. tartıya gelmez, ağırlığı olmayan, ölçülemez; i. önceden etkisi ölçülemeyen bir yan sebep.
i. ithal malı, yabancı memleketten getirtilen mal; anlam, mana; önem, ehemmiyet. imports and exports ithalât ve ihracat. import license ithalât lisansı. import duty ithalat gümruk resmi.
f. ithal etmek, yabancı memleketten getirtmek; belirtmek, ifade etmek, ima etmek, delâlet etmek; etkilemek, tesir etmek; önemi olmak, hükmü olmak; sokmak, kanştırmak. importable s ithal edilebilir, memlekete sokulabilir. im porta'tion i ithal edilen şey; ithalâtçılık. impor'ter i ithalâtçı.
i. önem, ehemmiyet; etki, tesir, nüfuz, itibar.
s. önemli, ehemmiyetli, mühim; gururlu, kibirli, azametli; etkili; nufuzlu, itibarlı. importantly z. önemle, ehemmiyetle; sıkkıcı bir şekilde.
s. zorla isteyen, ısrarla bir şey isteyerek rahatsız eden. importunacy, importunateness i. Israrla isteyerek rahatsız etme. importunately z. ısrarla.
f. ısrarla istemek, tekrar tekrar istemek. importunity i. usandırıcı ısrar.
f. üzerine koymak; zorla yüklemek, tarhetmek (vergi); hile ile kabul ettirmek, geçirmek; matb. dizilmiş sayfaları baslıacak sekilde sıraya koymak, düzenlemek, tanzim etmek; etkilemek, tesir etmek; kabul ettirmek, haksızca istifade etmek. impose on rahatsız etmek; zorla kabul ettirmek za'fından istifade etmek; aldatmak.
s. heybetli, muhteşem.
i. üzerine koyma, yükleme, usandırma, taciz, zahmet; vergi, yük; hile, aldatma; haksız talep; matb. tanzimetme.
s. imkansız, yerine getirilmesi mümkün olmayan, yapılamaz; munasebetsiz, çekilmez, çirkin. impossibil'ity i imkansızlık. impos'sibly z. imkânsız bir şekilde.
i. vergi, gumrük resmi; mim. üzengitaşı; engelli koşuda ata yuklenen ağlrlık.
i. sahtekar kimse, hilekar kimse, dolandırıcı.
i. hile, sahtekarlık
s. kudretsiz, aciz, zayıf; bunak; iktidarsız (erkek). impotence, impotency i. iktidarsızlık, etkisizlik.
f. ağıla kapamak; tevkif etmek; havuza su doldurmak.
f. fakirleştirmek; kuvvetini kesmek mumbit toprağı kuvvetten düşürmek. impoverishment i. fakirleşme; kuvvetten düşme.
s. yaplamaz; uygulanamaz; idare olunamaz, ele avuca sığmaz; kullanışsız, elverişsiz, pratik olmayan; geçilmez, çetin (yol). impracticabil'ity i. elverişsizlik, pratik olmayış imprac'ticably z. elverişsiz bir şekilde .
s. elverişsiz, uygulanması mantığa aykırı; beceriksiz.
f. lanet okumak, beddua etmek. im'precato'ry s lânet kabilinden. imprecation i. lanet, beddua, inkisar.
s. kesin olmayan; tam ve doğru olmayan, gerçek değer veya anlamından biraz farklı; gevşek.
s. gebe bırakılabilir, döllenebilir.
s .zaptedilemez, zorla ele geçirilemez istila edilemez; kazanılamaz. impregnably z. zaptedilemez bir şekilde.
f., s. gebe bırakmak, döllemek; işba haline getirmek, doyurmak; zihni doldurmak; s. gebe, hamile; meşbu, dolu. impreuna'tion i. dölleme, döllenme.
i. impresario.
s. hükmü geçmez; sahibinin hakkı baki kalan, sürekli, daimi.
i. etkileme; damga, nişan, kalıp, eser, iz.
f. etkilemek, intiba bırakmak, yer etmek, derin tesir blrakmak, aklına sokmak; damga basmak. impressible s etkilenebilir.
i. tesir, etki; izlenim, intiba; zan; basma; tabetme; damga; baskı, basım; nüsha; bası. first impression ilk intiba .I Was under the impression that zannediyordum ki, bana öyle geliyordu ki impressionable s. aşrı duygun, hassas; kolayca etkilenilen.
i. izlenimcilik, empresyonizm impressionist i. izlenimci, empresyonist impressionis'tic s. izlenimciliğe dayanan.
s. duyguları etkileyen, etkili, tesirli, müessir impressively z. tesir edici bir şekilde, şaşırtıcı derecede. impressiveness i. tesir kuvveti; etkili oluş.
i. devlet hazinesinden verilen avans, peşin para.
i., Lat. baskı ruhsatnamesi (özellikle Katolik Kilisesi tarafmdan verilen).
i. baskı, tabı; damga; etki, tesir, izlenim, intiba; bir kitabın başında bulunan yaymevinin ve baslmevinin adları ile yayın tarihi.
f. damga veya mühür basmak; etkilemek, tesir etmek, zihnine sokmak.
i. canlının kendi cinsini veya kendisini barındıranı tanımasını sağlayan doğal eylem.
f. hapsetmek, zindana kapamak. imprisoned s. mahpus, hapiste olan. imprisonment i. hapsetme, haps olunma; mahpusluk, hapiste oluş.
s. ihtimal dahilinde olmayan, umulmayan. improbability i. ihtimal dahilinde olmayış improbably z. ihtimal olmayarak.
i. şerefsizlik, iffetsizlik, dürüst olmayış.
s., z., i. hazırlıksız; z. hazırlıksız olarak, irticalen; i. irtical, hazırlıksız söylenmiş veya yapılmış şey; müz. empromptü, küçük parça.
s. uygunsuz, münasebetsiz, yolsuz, yanlış; yakışık almayan; yakışıksız, çirkin. improperfraction mat. payı paydasından büyuk olan kesir. improperly z. uygunsuz bir şekilde, yanlış olarak.
i. uygunsuzluk, yakışıksız oluş, yolsuzluk; kelimeleri yanlış olarak kullanma.
s. daha iyi olabilir, ıslah olunabilir. düzeltilmesi mümkün, yoluna girebilir. improvabil'ity, improv'ableness i. ıslah kabul eder oluş, düzeltilebilir oluş improv'ably z. ıslah edilebilir sekilde.
f. değerini artırmak, kıymetlendirmek; ıslah etmek, düzeltmek, yoluna koymak; iyiye kullanmak, istifadeli bir hale getirmek; ıslah olmak, duzelmek, yola girmek; artmak, değeri artmak, kıymetlenmek. improvement i. düzelme, salah, ilerleme, terakki, ıslah, tekamül; bir şeyi ıslah etmek için yapılan veya ilave olunan şey. improver i. ıslah eden kimse, ıslahatçı.
s. ihtiyatsız, tedbirsiz, basiretsiz; tasarruf etmeyen, tutumsuz. improvidence i. ihtiyatsızlık, tedbirsizlik. improvidently z. ihtiyatseca, tedbirsizce; tutumsuzca.
f. irticalen ,çalgı çalmak veya şiir söylemek; o anda uydurmak; birdenbire çaresini bulmak. improvisa'tion i. irticalen şiir söyleme veya çalgı ,çalma; irticalen söylenmiş şiir veya çalınan müzik parçası; o anda uydurma. im'proviser, improv'isator i. irticalen şiir söyleyen şair; anında uyduran ve çare bulan kimse.
s. tedbirsiz, ihtiyatsız, basiretsiz. imprudence i. tedbirsizlik,ihtiyatsızlık. imprudently z. tedbirsizce, ihtiyatsızca.
s. arsız, edepsiz, yüzsüz, küstah, saygısız. impudence i. küstahlık, yüzsüzlük, arsızlık. impudently z. küstahça, arsızca, yüzsüzce.
i. utanmazlık, hayasızlık, edepsizlik.
f. yalancı çıkarmak, tekzip etmek, aleyhinde bulunmak.
s. aciz, zayıf, kuvvetsiz. impuissance i. kuv- vetsizlik.
i. itici kuvvet, sevk, tahrik; tesir ani his, dürtü, saik; mak çok kısa zamanda tesirini gösteren büyük kuvvet. buy on impulse düşünmeden satın almak.
i. itici güç, muharrik kuvvet; tahrik, teşvik, sevk.
s. düşüncesizce hareket eden; tahrik edici, teşvik edici; mak. çok kısa zamanda veya aralıklı olarak tesirini gösteren (kuvvet). impulsively z. düşünmeden, birdenbire. impulsiveness i. düşünmeden hareket etme.
i. cezadan muaf olma; kişisel dokunulmazlık, sahsi masuniyet. with impunity cezasını çekmeyerek.
s. kirli, pis, murdar; karışık, katışık, mahlut; iffetsiz; saf olmayan (lisan).
i. murdarlık; kirlilik, pis oluş; saflığı bozan şey.
s. isnat edilebilir, başkasına yüklenebilir.
i. isnat; töhmet, suçlama. impu'tative s. töhmet kabilinden. imputatively z. töhmet kabilinden olarak.
f. isnat etmek, atfetmek, hamletmek, üstüne yıkmak, yüklemek; vermek.
Alışveriş Sepetiniz