NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

fee ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: fee
Bulunan Sonuç: 9

fee

(i)., (f). ücret; duhuliye, giriş ücreti; tımar, zeamet; doktor ücreti, vizite; (f). ücret vermek; ücretle tutmak. fee simple (huk). mülk, hususi bir varisler sınıfına munhasır olmayan mülk, şartsız veraset. hold in fee (huk). mülken mutasarrıf olmak, mülke tam sahip olmak. retaining fee avukata peşin olarak ödenen ücret.

feeble

(s). zayıf, kuvvetsiz, dermansız, takatsiz. feeble joke soğuk şaka. feeble minded (s). geri zekâlı; iradesiz. feebleness (i). zayıflık, kuvvetsizlik. feebly (z). zayıf bir şekilde, hafifçe, kuvvetsizce.

feed

(f). (fed) yedirmek, beslemek, yiyeceğini vermek; malzemesini vermek, ihtiyacını temin etmek; desteklemek; gıdası olmak; otlamak; yemek yemek, gıda almak, beslenmek; spor pas vermek, geçirmek. feed on karnını doyurmak. feed up fazla yedirmek; semirtmek. fed up with argo bezmiş, gına getirmiş, bıkmış, usanmış. feeder (i). yemek veren kimse, besleyici şey; yemek yiyen kimse veya hayvan; besleyen çay veya ırmak; ana demiryoluna bağlı hat; çevre yolu.

feed

(i). yeme; yem, yemek; yiyecek, gıda; (mak). besleme, işlenecek malzemeyi makinaya verme; bu malzemeyi makinaya veren cihaz; bu suretle verilen malzeme. feedback (i). geri itilim. feedbag (i). yem torbası. put on the feedbag argo yemek yemek. feed line besleyici boru. feed pump besleyici tulumba. feed trough lokomotifin su deposu. feed valve besleyici valf. feed water kazan suyu. off one's feed iştahsız. out to feed otlakta, merada.

feel

(f). (felt) dokunmak, el surmek; elleri ile yoklamak; hissetmek, duymak; anlamak, görünmek, hissini vermek, intiba uyandırmak. feel cold üşümek. feel for acımak. feel hot ateş basmak, (colloq). sıcaklamak. feel in one's bones içine doğmak. feel keenly kuvvetle hissetmek. feel like doing canı yapmak istemek. feel like oneself tam sıhhatte olmak, iyi olmak. feel one's oats canlı olmak, kibirli olmak, böbürlenmek. feel one's pulse nabzını saymak. feel one's way yavaş yavaş ve ihtiyatla ilerlemek. feel up to iktidarı olduğunu hissetmek yapacak halde olmak.

feel

(i). dokuma hissi, temas, dokunum; dokunarak yoklama; his, duygu. from the feel of it dokununca; havasından.

feeler

(i). dokunan kimse veya şey, hisseden kimse veya şey; (zool). dokunaç; (mak). kalınlığı ölçmeye mahsus araç; deneme kabilinden bir teklif veya bir şey. put out feelers ağzını aramak, ne düşündüğünü anlamaya çalışmak.

feeling

(i)., (s). his, duyu, duygu, dokunma; dokunma hissi; (çoğ). his dünyası, iç âlemi, merhamet, şefkat; (s). duygulu, hisli, hassas; şefkatli; dokunaklı, tesirli. hurt one's feelings hatırını kırmak, gücendirmek. feelingly (z). tesir ederek, hissederek, duyarak, hislerle.

feet

(bak). foot.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL