NE ARAMIŞTINIZ?

Limasollu Naci İngilizce Eğitim Setleri ve Online İngilizce Kursu Bir Arada

ass ne demek Türkçe anlamı

Türkçe İngilizce sözlükte arama yapmak için ise tıklayabilirsiniz.


A B C D E F G H I J K L M N O P Q R S T U V W Y Z
Aranan Kelime: ass
Bulunan Sonuç: 44

ass

(i). eşek, merkep: ahmak, aptal veya budala kimse; argo but, kaba et wild ass dağ kulanı, yaban eşeği, zool Asinus onager.

assagai

(i). Güney Afrika'da kullanılan hafif bir mızrak.

assail

(f) saldırmak, üzerine atılmak, üzerine varmak, hücum etmek, hamle etmek; tecavüz etmek, dil uzatmak assailable (s). tecavüz edilebilir. assailant (i). saldırgan kimse, mütecaviz kimse.

assassin

(i). suikastçı, katil, gizlice adam öIdüren kimse; (bh). ismaili mezhebinin Haşşâşin denilen koluna mensup olan kimse.

assassinate

(f) suikast yapmak, alçakçasına adam öldürmek (özellikle siyasi kişileri);bir kimsenin şöhretini mahvetmek assassina'tion i suikast, adam öIdürme.

assault

(i)., (f). saldırı, şiddetli hucum, hamle, tecavüz; (f). saldırmak, hücum etmek, tecavüz etmek. assault and battery huk. muessir fiil.

assay

(i). tahlil; tecrübe, deneme; tartma, ayarlama; ayar için alınan madde.

assay

(f). denemek, tecrübe etmek, yoklamak ; tahlil etmek, ayar etmek; değer biçmek , kıymet takdir etmek.

assemblage

(i). toplantı, meclis; takım, kalabalık; montaj; bir araya toplama veya toplanma.

assemble

(f). toplamak, birleştirmek, bir araya getirmek, kısımlan birbirine uydurmak ; parçaları yerli yerine takmak; toplanmak , birleşmek, bir araya gelmek, toplantı yapmak, içtima etmek.

assembly

(i). toplantı, meclis, kongre assembly line montaj fabrikası. assembly room toplantı salonu. right of assembly toplanma hakkı. assemblyman (i). meclis üyesi, özellikle eyalet meclisi üyesi.

assent

(i)., (f). rıza, muvafakat, tasdik, onay, kabul teslim; (f). razl olmak, muvafakat etmek, tasdik etmek, kabul etmek.

assert

(f). ispat ve iddia ile beyan etmek; üzerinde durmak, teyit etmek; demek, öne sürmek, söylemek, iddia etmek assert one's rights hakkını öne sürmek. assertive (s). iddiacı. assertively (z). öne sürerek. assertion (i). iddia, teyit, hakkını ispat etme. assertory (s). iddia eden.

assess

(f), tayin etmek (vergi, para cezası v.b.) , kıymet takdir etmek, tarh etmek, -e bağlamak assessable (s). vergi tayini için kıymeti takdir olunabilen.

assessment

i takdir edilen kıymet; kıymet takdir etme; vergi; ödenecek veya toplanacak meblâğ .

assessor

(i).vergi tahakkuk memuru; yargıç muavini veya muşaviri. assessor'ial (s). bu memura ait.

asset

(i), mal, kıymetli şey, kıymetli vasıf.

assets

(i)., (çog)., (tic). emval, servet, mevcudat, aktif, varlık. assets and liabilities varlıklar ve borçlar asset and liability statement bilanço. current assets döner varlıklar. fixed assets sabit kıymetler, duran varlıklar. personal sssets menkul mallar. real assets taşınmazlar, gayri menkul mallar. Iiquid assets derhal paraya çevrilebilen kıymetler.

asseverate

(f). beyan ve iddia etmek, katiyetle bildirmek. assevera'tion (i). iddia, soyleme, beyan, söz.

assiduous

(s). çaIışkan, yorulmaz, yılmaz, bezmez, usanmaz; devamlı, surekli; dikkatli assidu'ity, assid'uousness (i). çalışkanlık, gayret; devam , süreklilik assiduously (z). kendini vererek, gayretle; sürekli olarak.

assign

(f). atamak, tayin etmek; aylrmak , tahsis etmek; kararlaştırmak; atfetmek , hamletmek; (huk). devretmek assignable (s). tayini mümkun, tahsisi mümkün; feragat edilmesi mümkün.

assignation

(i). randevu, gizli aşk randevusu.

assignee

(i)., (huk). kendisine mal, hak ve yetki devredilen kimse.

assignment

(i). atama, tayin etme; tayin edilen şey; (huk). feragat etme, feragat senedi, havale senedi; davanın görulmesi için gün tayin edilmesi; müflisin malınl bir vekile emaneten teslim ve havale; temlik; okul ödevi, evde hazırlanacak ders assignment clause bir sigorta poliçesinde sahibine ciro hakkını veren madde.

assimilate

(f). benzetmek, uydurmak , tesbih etmek, bagdaştırmak; özumsemek , hazmetmek, emmek assimila'tion (i). benzeyis, tesbih; benzesme, temsil; hazım, emme, ozumseme, asimilasyon assim'ilative (s). benzeten, teşbih eden; hazmedici, özümseyici.

assist

(f)., (i). yardım etmek, muavenet etmek, iane vermek, desteklemek; (i). yardım assist at hazır bulunmak assistance (i). yardım, muavenet, imdat, iane assistant (i). muavin, yardımcı assistant professor asistan .

assize

(i). kurulda alınan karar, hukum; (çog), (ing) geçici mahkeme celsesi.

associate

(i)., (f)., (s). arkadaş, dost; serik, ortak; uye,aza; (f). arkadaşlık etmek; ortak etmek, birleştirmek; benzetmek, yakıştırmak, aralannda iliski kurmak; ortakllk kurmak, ,serik olmak;(s). arkadas olan, ortak çıkar ve ilişkileri olan; tam üyelik haklanndan yararlanamayan, üye olarak tam yetki sahibi olmayan. associate professor (doçent). associable (s). baglantısı olabilen. associateship (i). arkadaslık; şeriklik, ortaklık.

associated press

Assosiated Press haber ajansı

association

(i). kurum, cemiyet; arkadaşlık, birlik; şirket association football (ing). futbol. association of ideas çagrışım.

associative

(s). birliğe ait. associative faculty çağrışım yeteneği.

assonance

(i). telaffuz benzerliği; asonans, yarım kafiye, seci. assonant (s). telaffuzu benzer olan; yarım kafiyeli.

assort

(f). tasnif etmek, sınıflandırmak, cinslerine göre ayırmak; uymak, uygun olmak, yakışmak. assorted (s). çesitli assortment (i). tasnif, sınıflandırma; çesitle

asst

(kıs).assistant.

assuage

(f). azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak, teskin etmek, kesmek; tatmin etmek.

assuasive

(s). hafifletici, dindirici, teskin edici.

assume

(f). üzerine almak, deruhte etmek ; farzetmek, var olduğunu kabul etmek; var gibi göstermek, yakıştırmak; yetkisi olmadan bir vazifeyi üstüne almak. assumed (s). farzolunan; hayali; takma, müstear (isim) ; gasbedilmiş assuming (s). kibirli, mağrur, amirane tavırlar takınan.

assumpsit

(i)., (huk). bir vaat uzerine yapılan sözlesme; akdin bozulması halinde zarar ziyan davası.

assumption

(i) farz, tahmin, zan; tavır, poz, amirlik taslama; kendine is edinme, ustune alma; kibir, gurur, kustahlık; semaya yukselme, uruç, bilhassa Hazreti Meryem'in semaya urucu. Feast of the Assumption 15 Ağustosta kutlanan Meryem'in urucu yortusu.

assumptive

(s). farzolunan, zannedilen ; kibirli, magrur. assumptively (z).farzederek , zannederek; kibirle, gururla.

assurance

(i). güven, itimat; inanç, itikat; nefsine itimat, kendine güvenme, cesaret ; söz, yemin, teminat; arsızlık, yüzsüzlük; (ing). sigorta.

assure

(f).temin etmek , temin edici söz söylemek;ikna etmek; söz vermek;sigorta etmek.assured (s).önceden belli olan (ışur'idli) (z) elbette, her halde, mutlaka, muhakkak assuring (i).,(s). emniyet veren, inandıncı (şey veya kimse). assuringly (z). inandlncı bir şekilde.

assurgent

(s)., (bot). yükselen, yukarı dogru kıvrılan.

assyria

(i). Asur. Assyrian (i).,(s). Asuri, Asurca. Assyriol'ogist (i). Asur uygarlıgl bilgini. Assyriol'ogy (i). Asur uygarllğı(tarih, dil ve arkeoloji) ilmi.

Alışveriş Sepetiniz

Sepetiniz henüz boş

Taksit seçeneklerini ödeme sayfamızda görebilirsiniz.

ALIŞVERİŞE DEVAM ET

HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

Parolanızı mı unuttunuz?
ÜYE DEĞİLSENÜYE OL